Cilt: 7  Sayı: 1 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
OLGU SUNUMU
1.
Abdominal Şikayetleri Olan Bir Çocukta Düz Radyografide Beklenmedik Görüntü: Bir Vaka Sunumu
Unexpected View İn Plain Radiography Of A Child With Abdominal Complains: A Case Report.
Nilgun Erkek, Latife Öz, Meryem Keçeli Başaran, Gökhan Arslan
Sayfa 0
Objektif: Düz radyografi birçok intraabdominal patolojiyi ayırt etmek için yararlı bir araçtır ve nadiren şaşırtıcı bir tanıya götürür.
Klinik Sunum Ve Girişim: Burada sunulan 12 yaşındaki kız çocuğun abdominal rahatsızlığı, sağ üst kadran, epigastrium ve sağ böğürde künt bir ağrısı ve palpasyonla hassasiyeti vardı. Düz radyografi gastrik duvar kalınlaşmasına bağlı bir opaklaşmayı gösterdi. Endoskopik inceleme ile gastrik ülser, eroziv gastropati ve duodenal ülser tanısı konuldu. NSAID ilacı kesildi ve proton pompa inhibitörü başlandı. İki aylık tedavinin sonunda semptomları, radyolojik ve endoskopik bulguları geriledi.
Sonuç: Opasifiye bir alan olarak düz radyografide görülen mide duvarı kalınlaşması, çocuklarda peptik ülser için nadir bir kanıttır ve ileri değerlendirmede radyasyon veren diğer modaliteler yerine, önce endoskopiyi seçmeye kılavuzluk edebilir.
Objective: Plain radiography is a useful tool to distinguish many intraabdominal pathologies and rarely leads to a surprising diagnosis.
Clinical Presentation and Intervention: Here presented a 12 years old girl had abdominal complains, dull pain and tenderness with palpation in right upper quadrant, epigastrium and right flank. Plain radiography showed an opacification attached to gastric wall thickening. She was diagnosed as gastric ulcer, erosive gastropathy and duodenal ulcer with an endoscopic examination. Her NSAID medication was ceased, and she was commenced on proton pump inhibitor. Her symptoms, radiological and endoscopic findings abated after two months of treatment.
Conclusion: Gastric wall thickening seen on plain radiography as an opacified area is a rare evidence to peptic ulcer in children and may guide to choose endoscopy first instead of the other modalities giving radiation in further evaluation.
Makale Özeti

2.
Eski dost acımasız düşman; Teofilin toksistesi: olgu sunumu
The old friend ruthless enemy; Theophylline toxicity: case report
Hasan Serdar Kıhtır, Zeynep Gör, Tuğçe Ekşi, Ebru Çelebi, Seda Aras, Zeynep Kıhtır
Sayfa 0
Teofilin modern tıbbın eski ilaçlarından birisidir. Terapotik aralığının dar olması nedeniyle hem akut alımlarla hem de uzun dönem alımlarla toksisite gelişebilmektedir. Ciddi kardiyak ve metabolik etkilerle ölümcül seyredebilmesi yanında ekstrakorporeal tedavilere iyi yanıt verebilmesi nedeniyle olgumuzu sunmayı amaçladık. İntihar amaçlı çoklu ilaç alım hikayesi olan 15 yaşındaki kız olgu parasetamol zehirlenmesi ön tanısıyla yatırıldı. Takibinde erken dönemde gözlenen taşikardi, takipne, ajitasyon gibi klinik bulgular ve hipergilsemi, hipopotasemi, hipofosfatemi ve hipomagnezemisi olan olgunun şüphe üzerine gönderilen kan teofilin seviyesi 112 mcg/mL (10-20 mcg/mL) olarak geldi. Kan parasetamol düzeyi normal sınırlarda olması nedeniyle hasta teofilin toksisitesi olarak kabul edildi. Hasta klinik bozulma nedeniyle entübe edildi ve midazolam, fentanil ile derin sedasyon uygulandı. Ventriküler ekstra atımları saptanan hastaya lidokain bolus sonrası lidokain infüzyon başlandı. Medikal tedavi olarak taşikardi için dexmedetomidin ve esmolol, nöbet profilaksisi için levetirasetam ve metabolik bozukluklar için elektrolit replasmanları uygulandı. Olguya sürekli venö-venöz hemodiyaliz üç gün süreyle, terapotik plazma değişimi de ilk gün 1,5 hacim diğer günler 1 hacim olacak şekilde 3 seans uygulandı. Hasta üçüncü gün ekstübe edildi ve dördüncü günden itibaren tüm tedavileri kesildi. Hasta beşinci günden itibaren çocuk servisine nakledilidi ve sonrasında şifa ile taburcu edildi..
Theophylline is an old drug's of modern medicine. Theophylline toxicity may develop both with acute or chronic intakes due to narrow therapotic index. We present a theophylline toxicity because of severe and lethal cardiac and metabolic toxic effects and good response to extracorporeal and medical therapies. Fifteen years old girl with a history of multiple drug intake was admitted to pediatric intensive care unit due to parasetamol overdose. Theophylline poisoning was suspected because of clinical signs of tachycardia, tachypnea, agitation and metabolic signs of hyperglycemia, hypophosphatemia, hypocalemia,and hypomagnesemia in the early course of hospitalisation and the blood sample was taken for theophylline blood level. Patient was considered as theophylline toxicity because of high theophylline blood level (112 mcg/mL)and normal paracetamol blood level. Patient was intubated because of clinical deteriorientation, and midazolam for sedation and fentanyl for analgesia was started.Ventricular extrasystoles were detected and lidocain bolus and infusion was started. Dexmedetomidine and esmolol for tachycardia and levetiracetam for seizure prophylaxis and electrolyte replacements for metabolic disturbances were started as medical treatments.Continuous venovenous hemodialysis was administered for three days,and therapeutic plasma exchange was performed for three times with 4% albumin solution (firt time 1,5 plasma volume) and fresh frozen plasma solutions(second and third sesions with one plasma volume). Patient was extubated in third day and medical therapies were terminated in fourth day of hospitalisation. Patient was discharged in fifth day of hospitalisation to pediatric ward.
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
3.
Bluetooth etkin cilt sensörü ve akıllı telefon uygulaması ile vücut sıcaklığı ölçme yönteminin aksiller dijital termometre ile karşılaştırılması
Comparison of axillary digital thermometer with smart fever measurement
Ali Yurtseven, Eylem Ulaş Saz
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda ateş ölçümünün en doğru ve en güvenilir yöntemi yıllardır araştırılan bir konudur. Son yıllardaki teknolojik gelişmelerle akıllı telefonlar kullanılarak, non-invaziv sürekli ateş ölçümü yapılabilmesi, ölçülen ateş değerlerinin kaydedilmesi ve ateş yüksekliği durumunda uyarı verilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak bu yöntemle yapılacak ateş ölçümlerinin doğruluğu ile ilgili yeterli bilimsel veri şuan için mevcut değildir. Bu çalışmanın amacı akıllı telefon uygulaması ile yapılan vücut sıcaklık ölçümlerini aksiller dijital termometre ile karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çocuk acil servisimize 1 Temmuz-30 Eylül 2017 tarihleri arasında ateş yüksekliği ile başvurup gözleme alınan tüm hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, acil servise geliş tanıları ve acil serviste izlemleri boyunca saatlik olarak hem dijital aksiller termometre ile hem de akıllı telefon uygulaması ile aynı anda ölçülen ateş değerleri kaydedildi. Her iki yöntemle ölçülen bu değerler birbirleriyle karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışma süresi boyunca 53 hastadan 234 ölçüm yapıldı. Hastaların 30’u (%57) erkekti, yaş ortalamaları 58±51 aydı ve 11’i (%21) 1 yaş altı hastalardı. Sırasıyla üst solunum yolu enfeksiyonu (20, %38) ve akut gastroenterit (12, %23) hastalara en sık konulan tanılardı. Aksiller ölçümlerde ateş yüksekliği saptanan hastaların çoğunda akıllı telefon uygulaması ile yapılan ölçümlerde de ateş yüksekliği tespit edilirken, iki yöntem arasında ateşi saptamada anlamlı bir fark yoktu (p=0.754). Tüm aksiller ölçümlerin ortalaması 37,07±0,85 oC iken, akıllı telefon uygulaması ile yapılan ölçümlerin ortalaması 37,16±0,89 oC olarak hesaplanıp iki değerin güçlü pozitif korele olduğu saptandı (r=0.874, p<0.001). Ateşli dönem aksiller ölçüm ortalaması 38,14±0,56 oC, akıllı telefon uygulaması ölçüm ortalaması 38,24±0,55 oC idi ve benzer şekilde ateşli dönem de güçlü pozitif korelasyon söz konusuydu (r=0.745, p<0.001). Ayrıca infantil dönemde de benzer sonuçlara ulaşıldı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Akıllı telefon uygulaması ile ateş ölçme yöntemi güvenilir, her yerde ve tüm yaş gruplarında kullanılabilecek üstün bir yöntem gibi görünmektedir ancak bu yöntemin rutin kullanıma girmesi için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: The best method of fever measurement in children has been investigated for many years. It has become possible to make non-invasive continuous fever measurement by using smart phones, to record the measured fever values and to give warning in case of fever with the technological developments in recent years. Nevertheless, there is not data on the accuracy of fever measurements to be made with this method. We aimed to compare the temperature measurements by the smartphone application with the axillary digital thermometer.
METHODS: This was a cross-sectional observational study. All patients who were admitted to the pediatric emergency department between 1 July-30 September 2017 with fever were included. Demographic characteristics and the diagnosis of patients were recorded. The temperatures that were measured using smartphone application and axillary digital thermometer were compared.
RESULTS: During the study, 234 measurements were ensured from 53 patients. The mean age of the patients was 58±51 months. Thirty (57%) patients were male and eleven (21%) were infants. The most frequent diagnoses of patients were upper respiratory tract infection (20, 38%) and acute gastroenteritis (12, 23%). There was no significant difference between smartphone application and axillary digital thermometer in detecting fever (p=0.754). The mean measurements of the axillary digital thermometer and SPA were 37.07±0.85 oC and 37.16 ± 0.89 oC respectively. Both measurements were strongly correlated with each other (r=0.874, p<0.001). In the fever period, the mean measurements of the axillary digital thermometer was 38.14±0.56 oC, while smartphone application was 38.24±0.55 oC. These values were also strongly correlated with each other (r=0.745, p<0.001). Similar results were also achieved in infantile period.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The Smartphone application seems to be a superior method that can be used reliably, anywhere and in all age groups, however, it needs further studies to introduce this method into routine use.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Çocuk acil serviste supraventriküler taşikardi tedavisi: Adenozin dozu ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesi
Supraventricular tachycardia treatment in the pediatric emergency department: Evaluation of adenosine dose and treatment response
Yüksel Bıcılıoğlu, Murat Anıl, Gamze Gökalp, Emel Ataş Berksoy, Gülberat İnce, Ali Rahmi Bakiler
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Supraventriküler taşikardi, çocuklarda en sık aritmi nedeni olup görülme sıklığı 1/1000-1/250 arasında bildirilmektedir. Hemodinamik olarak stabil hastanın tedavisinde valsalva manevraları ilk tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Fakat hemodinamik olarak stabil olmayan hastada kimyasal veya elektriksel kardiyoversiyonu geçiktirmemek gerekir. Kimyasal kardiyoversiyonda ilk seçenek adenozindir. Bu çalışmada, Supraventriküler taşikardi tanısı alan çocuklarda tedavi yanıtlarının değerlendirilmesi ve ilk doz adenozin (0,1 mg/kg) uygulamasına klinik yanıtı etkileyen faktörlerin saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2010-Aralık 2015 tarihleri arasında supraventriküler taşikardi tanısı alan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastaların tıbbi öyküsü, geliş vital bulguları, fizik bakı bulguları, uygulanan tedaviler, adenozin uygulama sayısı ve dozu, tedavi yanıtları kayıt altına alındı. Hastalar ilk doz adenozin tedavisine yanıt veren ve vermeyen şeklinde iki gruba ayrıldı. Bu iki grup demografik ve klinik özellikler açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Toplam 30 hasta (en düşük: iki ay – en yüksek: 180 ay; 17 erkek / 13 kız) değerlendirildi. On üç hastaya başlangıç tedavisi olarak vagal manevra uygulandı. Beş hasta (%38) vagal manevraya yanıt verdi. Toplam 30 supraventriküler taşikardi hastasından 24’üne (%80) adenozin tedavisi verildi ve bunların 23’ü (%95,8) tedaviye yanıt verdi. Adenozin tedavisine yanıt veren 23 olgu arasında, 14 olgu (%60,8) ilk doza, altı olgu (%26) ikinci doza ve üç olgu (%13) üçüncü doza yanıt verdi Tedaviye yanıt verenlerin toplam adenozin dozları değerlendirildiğinde ortalama 0,21 ± 0,15 mg/kg (en düşük: 0,1; en yüksek: 0,5) olarak hesaplandı. Adenozin tedavisine bağlı herhangi bir yan etki gözlenmedi. İlk doz adenozin tedavisine yanıt verenlerin yaşının daha büyük olduğu saptandı (102 aya karşılık 5 ay) (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Supraventriküler taşikardi tedavisinde adenozin çok etkin ve güvenilir bir ilaçtır. Ancak 0,1 mg/kg dozunda yapılan ilk doz adenozine yanıt özellikle bir yaşından küçük çocuklarda belirgin derecede düşüktür. İlk adenozin dozunun arttırılmasının daha uygun olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bu konuda olgu sayısının çok daha fazla olduğu randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Supraventricular tachycardia is the most common cause of arrhythmia in children.The aim of this study was to determine the dose and efficacy of adenosine treatment in the management of supraventricular tachycardia and to determine the factors affecting the response to treatment.
METHODS: Patients diagnosed with supraventricular tachycardia between January 2010 and December 2015 were evaluated retrospectively. Medical history of the patients, vital signs, physical findings, treatment, number of adenosine administration and treatment responses were recorded. Patients were divided into two groups, one responding to the first dose of adenosine treatment and the other not responding. These two groups were compared in terms of demographic and clinical features.
RESULTS: A total of 30 patients (minimum: two months-maximum: 180 months; 17 males / 13 females) were evaluated. Vagal maneuvers were performed as initial treatment for thirteen patients. Five patients (38%) responded to vagal maneuver. Twenty-four (80%) of 30 patients with supraventricular tachycardia received adenosine treatment and 23 (95.8%) responded to treatment. Of the 23 patients who responded to adenosine treatment, 14 patients (60.8%) responded to the first dose, six patients (26%) to the second dose, and three patients (13%) to the third dose. When the total adenosine doses of the responders were evaluated, Calculated as 0.15 mg / kg (minimum: 0.1, maximum: 0.5). No side effects due to adenosine treatment were observed. The age of responders to first dose adenosine treatment was found to be greater (102 months vs 5 months) (p <0.05)
DISCUSSION AND CONCLUSION: Adenosine is effective and safe drug in the treatment of supraventricular tachycardia. However, the initial dose of 0.1 mg / kg adenosine is significantly lower in children younger than one year. We think that the first adenosine dose should be improved. However, there is a need for randomized controlled trials in which the number of cases is much higher.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
5.
Akut psikiyatrik bulgularla başvuran olguda atropa belladonna ile zehirlenme
Atropa belladonna poisoning in a child with acute psychiatric findings
Dilek Cebeci, Esra Gürkaş, Hülya Maraş Genç, Nesrin Ceylan
Sayfa 0
Giriş: Ülkemizde “güzel avrat otu” olarak da bilinen atropa belladonna bitkisi meyve ve yapraklarında yüksek oranda atropin, skopalamin ve hyosiyamin alkaloidleri içermektedir. Bu bitki tüketildiğinde antikolinerjik toksik sendroma neden olmaktadır. Bu yazıda akut psikiyatrik bulgularla polikliniğimize başvuran ve atropa bellodonna zehirlenmesi saptanan bir olgu sunulmuştur.
Olgu sunumu: Öncesinde sağlıklı olan 8.5 yaşında kız hasta olmayan şekilleri görme, anlamsız konuşma şikayeti ile çocuk nöroloji polikliniğine getirildi. Yaklaşık 12 saattir bu şikayetlerinin olduğu öğrenildi. Gece uyumak için gittiğinde yatakta dönmeye başlamış. Sonra kendi kendine konuşmaya evin içinde gezmeye başlamış. Kötü rüya gördüğünü söyleyerek uyumak istemiyormuş. Dolaplar üstüne düşüyor gibi oluyormuş. Olmadık şekiller görüyormuş. Muayene esnasında yerde şekiller olduğunu söyleyerek üzerinden atlamaya çalışıyordu. Pupilleri belirgin olarak dilate idi ve ışık refleksi alınıyordu. Öncelikle intoksikasyon düşünüldü fakat anne herhangi bir ilaç, madde veya farklı bir gıda almadığını ifade ediyordu. Anne ayrıntılı bir şekilde sorgulandığında akşam yemeğinde hastamızın ve abisinin ıspanak yediği öğrenildi. Annesi ıspanağın içinde tadı acı olan, farklı bir ot olduğunu, onları temizlediğini belirtti. Evden pişirilmeden kalan ıspanak getirtildiğinde aralarında güzel avrat otu olarak bilinen atropa bellodonna bitkisinin yapraklarının bulunduğu görüldü. Hastaya mide lavajı yapıldı. Aktif kömür verildi. Fizostigmin tedavisi başlandı. İzleminde hastanın semptomları geriledi. Asemptomatik 24 saatin sonunda hasta taburcu edildi.
Sonuç: Akut psikiyatrik bulgularla başvuran hastalarda intoksikasyon öncelikle düşünülmelidir. İntoksikasyon olgularında ayrıntılı anamnez alınması çok önemlidir. Anamnezde ilaç ve madde alımı yanında, özellikle bitki tüketimi de mutlaka sorgulanmalıdır.
Introduction: Atropa belladonna plant, also known as "beautiful woman herb" in our country, contains high atropine, scopalamine and hyoshiamine alkaloids in fruits and leaves. When this plant is consumed it causes anticholinergic toxic syndrome. In this article, we report a case of atropa bellodona poisoning who applied to pediatric neurology clinic with acute psychiatric findings.
Case report: A 8.5 year old girl was brought to the pediatric neurology clinic with complaint of meaningless speech. It has been learned that these complaints were exist about 12 hours. When she went to sleep in the night, she did not want to sleep by telling that she had a bad dream. It looks like the cabinets are falling on it. She saw shapes that were not there. She was talking to somebody on her own. During the examination she was trying to jump over by saying that there were shapes on the ground. The pupils were obviously dilated and light reflexes were taken. Initially, intoxication was considered, but the mother stated that she did not take any medicines, substances or different food.
When mother was questioned in detail, we learned that the patient ate spinach at dinner. The mother said that there was a different weed in spanich leaves, which was bitter in taste, and she was cleaned them. When the spinach left unbaked in the house was found, the leaves of the atropa bellodonna plant were found. Activated coal was provided. Physostigmine treatment started. The patient's symptoms were declined. At the end of 24 hours that she was asymptomatic, the patient was discharged.
Conclusion: Intoxication should be considered in patients with acute psychiatric findings. It is very important to take detailed anamnesis in cases of intoxication. In addition to drug and substance intake, the consumption of plants should also be questioned.
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
6.
Çocuk Acil Servisine Kara Ambulansı İle Başvuran Hastaların Değerlendirilmesi
Evaluatıon Of Patıents Who Applıed To Pedıatrıc Emergency Department With A Ground Ambulance
Ali Güngör, Damla Hanalioglu, Necati Emrecan Türk, Arif Catak
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Acil servisler yirmi dört saat kesintisiz sağlık hizmeti verilen merkezlerdir. Hastalar acil servislere kendi imkanları ile başvurabildikleri gibi 112 acil ambulans hizmetini (AAH) kullanarak da başvurabilmektedirler. Bu çalışmada, AAH kullanarak çocuk acil servisine başvuran çocuk hastaların demografik özellikleri ile bu hastaların acil servise başvurularından sonra hastanemizde yapılan tetkik ve tedavilerin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Haziran 2017 – 30 Aralık 2017 tarihleri arasında, Çocuk Acil Servisine AAH ile getirilen hastalar dosya kayıt sistemi üzerinden geriye dönük olarak belirlendi. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikayetleri ve acil servis başvurularından sonraki süreçleri değerlendirildi
BULGULAR: 1234 hasta (erkek n=631, 51.1%) çalışmaya dahil edildi ve hastaların yaş ortancası 75 aydı (Çeyrek değer aralığı 24-162 ay). Hastaların en sık (n=514, 42%) 16.01-23.59 saatleri arasında acil servise başvurduğu saptandı. En sık başvuru şikayetlerinin sırasıyla 231 hastada (%18,7) konvülziyon, 139 (%11,3) hastada ateş, 129 ( %10,4) hastada karın ağrısı, 86 (%6,97) hastada intoksikasyonlar olduğu saptandı. Hastaların AAH kabızlık, diş ağrısı, gözde kızarıklık, burun akıntısı, bacak ağrısı, bacakta hassasiyet, boğaz ağrısı, vücutta kızarıklık gibi acil olmayan şikayetler için de kullandıkları saptandı. Hastaların 207’sinden ( % 17,8) hiçbir tetkik istenmemişti ve 690 (%56) hastanın hastaneye yatışına gerek görülmemişti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ambulans çağrılma şikayetleri değişiklik göstermekle birlikte kabızlık, diş ağrısı, gözde kızarıklık, burun akıntısı, boğaz ağrısı gibi tıbbi acil olmayan durumlarda ailelerin ambulans çağırdığı saptandı. Bu sebeple ambulansların tıbbi gereksiz kullanımını en aza indirmek için halkın daha fazla bilgilendirilmesi gerekmektedir.
INTRODUCTION: Emergency departments are 24-hour open health services. Patients can register to the emergency departments by their own or via 112 emergency ambulance services (EAS). In this study, we aimed to examine the characteristics of patients who were registered to pediatric emergency department via EAS and to evaluate clinical and laboratory aspects of the patients as well as their managements during the hospital course.
METHODS: Patients brought to the emergency service via EAS between 1 June 2017 and 30 December 2017 were retrospectively determined. Data regarding demographic, characteristic and resources used were collected.
RESULTS: 1234 patients (male n=631, 51.1%) were included in the study. Median age of the patients was 75 months (interquartile range 24-162 months). Majority of patients (n=514, %42) were registered to the emergency department between 16.01-23.59. The most common complaints were convulsions in 231 patients (18.7%), fever in 139 patients (11.3%), abdominal pain in 129 patients (10.4%), intoxications in 86 patients (6.97%). We have noticed that patients used EAS for non-urgent complaints such as constipation, toothache, redness in eye, nasal discharge, leg pain, leg tenderness, sore throat, eruptions in the body. No laboratory tests were necessary for 207 patients (17.8%) and 690 patients (56%) did not require hospitalization.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There were various reasons for calling ambulances but it has been found that families can call ambulances for non-urgent complaints. For this reason, it is necessary for the public to be informed more in order to minimize the unnecessary use of ambulances.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
7.
Non-İnvaziv Mekanik Ventilatör Desteği Sonrası Gelişen Lokalize Pulmoner İnterstisyel Amfizem
Localized Pulmonary Interstitial Emphysema Which Occurred After Noninvasive Mechanical Ventilatory Support
Esra Türe, Hakan Ildır, Abdullah Yazar, Fatih Akin, Sevgi Pekcan
Sayfa 0
Pulmoner interstisyel amfizem, alveoller ve küçük hava yollarının yaralanması ve perivasküler adventisya içinde hava birikmesi sonucu pulmoner interstisyel doku içinde normal hava geçişlerinin dışında hava toplanması ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Bu yazıda, Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde noninvaziv mekanik ventilatör (bilevel pozitif havayolu basıncı) desteği ile pulmoner interstisyel amfizem gelişen 5,5 aylık olgu tartışılmıştır.
Pulmonary interstitial emphysema is a rarely encountered disease which is characterized by collection of air outside of normal air passages within pulmonary interstitial tissue as a result of injury of alveoli and small airways, and accumulation of air within perivascular adventitia. In this article, 5.5 month-old case who developed pulmonary interstitial emphysema as a result of noninvasive mechanical ventilatory (bilevel positive airway pressure) support in a Pediatric Intensive Care Unit is discussed.
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
8.
Çocuk yoğun bakım ünitemizde kateter ilişkili kan akımı enfeksiyonunun önlenmesi açısından standart bakım örtüsü ve klorheksidin glukonat içeren bakım örtüsünün karşılaştırılması
Comparison of standard dressing and chlorhexidine gluconate-impregnated dressing for the prevention of catheter-related bloodstream infection in our pediatric intensive care unit
Nagehan Aslan, Dinçer Yıldızdaş, Ayşe Menemencioğlu, Filiz Korkmaz, Özden Özgür Horoz, Özlem Özgür Gündeşlioğlu
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Santral venöz kateterler, çocuk yoğun bakım ünitelerinde damar içi ilaç uygulamaları ve hemodinamik takip için sıklıkla kullanılmaktadır. Sağladıkları faydaların yanı sıra, başta kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu (KİKDE) gibi pek çok komplikasyona yol açabilirler. Kateter ilişkili kan akımı enfeksiyonunun önlenmesinde en önemli basamaklardan biri hemşirelik bakımıdır. Biz burada üçüncü basamak çocuk yoğun bakım ünitemizde standart bakım örtüsü ve klorheksidin glukonat içeren bakım örtüsü ile kateter pansumanı uyguladığımız hastalarımızın kateter ilişkili kan akımı enfeksiyonu oranlarını karşılaştırdık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çocuk yoğun bakım ünitemizde 18 aylık süreçte, santral venöz kateter ve hemodiyaliz kateteri takılan toplam 144 hasta çalışmaya alındı. Bir gruba standart bakım örtüsü ile, ikinci gruba klorheksidin glukonat içeren şeffaf bakım örtüsü ile pansuman yapıldı. Kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu ve kolonizasyon tanısı Hastalık Kontrol ve Önleme Tanı Merkezinin (CDC) tanı kriterleri kullanılarak konuldu.
BULGULAR: Çalışma sürecinde çocuk yoğun bakım ünitemizde santral kateter kullanımının 3749 kateter günü olduğu saptandı. Kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu hızımız 4.53/1000 santral venöz kateter günü idi. Tüm grupta KİKDE %10,4, kolonizasyon oranı %11,8 idi. Standart bakım örtüsü ile bakım yapılan grupta KİKDE 13 hastada (%12,3), klorheksidin glukonat emdirilmiş bakım örtüsü ile bakım yapılan grupta KİKDE 2 hastada (%5,1) saptandı ve gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılık yoktu (p=0,356). İki grup arasında kateter kolonizasyonları açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0,616). Grupların kateter kullanım süresi ve yoğun bakım kalış süresi arasında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Klorheksidin glukonat emdirilmiş bakım örtüsü ile pansuman yapılan grupta KİKDE ve kolonizasyon oranları, istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte standart bakım örtüsü ile pansuman yapılan gruba göre düşük saptanmıştır. Daha geniş hasta grupları ile yapılacak çalışmaların literatüre katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Central venous catheters are frequently used for intravenous applications and hemodynamic monitoring in pediatric intensive care units. In addition to the benefits the catheters, they can lead to many complications such as catheter related bloodstream infection (CRBI).
One of the most important steps in the prevention of CRBI is nursing care. Here, we compared CRBI rates with standart dressing and chlorhexidine gluconate-impregnated dressing in our pediatric intensive care unit.

METHODS: A total of 144 patients who underwent central venous catheter and hemodialysis catheter were included in the study. Patients were divided two groups and standad dressing and chlorhexidine gluconate-impregnated dressing were applied. The diagnosis of CRBI and colonization was made using the diagnostic criteria of the Center for Disease Control and Prevention (CDC).
RESULTS: Central catheter use was 3749 catheter days in our pediatric intensive care unit during the study period. Catheter related bloodstream infection rate was 4.53 / 1000 central venous catheter days. In the whole group, CRBI rate was 10.4% and our colonization rate was 11.8%. Catheter related bloodstream infection detected in 13 patients (12.3%) with standard dressing and 2 patients (5.1%) in the chlorhexidine gluconate impregnated dressing. There was no statistically significant difference between the groups in terms of CRBI risk (p = 0.356). There was no significant difference between two groups in terms of catheter colonization (p = 0.616).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The rate of CRBI and colonization in the group dressed with chlorhexidine gluconate impregnated dressing was found to be lower than the group with the standard dressing although not statistically significant. We believe that studies with larger patient groups will contribute to the literature.
Makale Özeti

9.
Sık Karşılaşılan bir Toksikolojik Acil: Çocuk Acil Servise başvuran Korozif ve Kostik Madde Alan Çocuklar
A common toxicologiic emergency; Caustic and corrosive ingestions in children presenting to the emergency department
Gamze Gökalp, Emel Berksoy, Murat Anıl, Mustafa Onur Öztan
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Tüm dünyada ve ülkemizde temizlik maddelerinin kazara alımı çocukluk çağı için risk oluşturmaktadır. Bu çalışmada böylesine ciddi sonuçları olan bu patolojinin etkenlerini ve yol açtığı klinik sorunları incelemeyi amaçladık.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Yöntem: Bu çalışma gözlemsel, tanımlayıcı, retrosektif bir çalışma olarak planlandı. Bu çalışma gözlemsel, tanımlayıcı, retrosektif bir çalışma olarak planlandı. Veriler hastane elektronik tıbbi kayıtlarından elde edildi. Demografik yapıya ek olarak, şikayetler, tanı testleri, maruz kalınan ajanlar, tedaviler ve sonuçlar (özofagoskopi durumu ve takip süresi) ile ilgili bilgiler elde edildi. Başlangıçta, vakalar iki gruba ayrıldı, bunlardan biri ‘izlem ile birlikte özofagoskopi uygulananlar’, diğeri ise ‘sadece izlenenler’ idi. İkinci olarak, özofagoskopi yapılan olgular “normal sonuçlanan histopatolojik inceleme” ve “anormal sonuçlanan histopatolojik inceleme” olmak üzere iki gruba ayrıldı. Tüm hastaların laboratuar testlerinde hemogram, biyokimyasal parametreler ve C-reaktif protein düzeyleri kaydedildi. Eksik veya erişilemeyen verileri olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışma Yerel Etik Kurul tarafından onaylandı. Verilerin analizinde SPSS 22.0 programı kullanıldı.


BULGULAR: Bulgular: 4345 hasta zehirlenme tanısı ile izlenmiş, zehirlenme tanısı alanların 295’inin korozif maddeye bağlı olduğu görülmüştür. Verilerine tam ulaşılamayan hastalar çalışma dışı bırakılmış ve çalışmamıza 122 erkek (%53,5) ve 106 kız (%46,5) toplam 228 olgu alınmıştır. En sık karşılaşılan kimyasal ajan çamaşır suyu (%33.3) olarak tespit edilmiştir. Olguların 130’sine (%57) sadece takip yapılırken, 94’ine (%41,2) beraberinde özofagoskopi yapılmıştır. Hastaların almış oldukları maddeler ile izlem ve özafogaskopi yapılma durumları arasında herhangi bir ilişki saptanmamıştır (p>0,05). Ancak yağ çözücü alımlarında istatistiksel olarak daha fazla özofagus striktürü görülmüştür (p<0.05).


TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç: Çocukluk çağında korozif maddelere maruziyet sık görülen bir sorundur. Yağ çözücü alımının özafagusta striktür oluşma riskini arttırdığı görülmüştür. Acil serviste alınan tetkiklerden platelet ve amilaz yüksekliği özafagusta hasar oluşumunu öngörmede etkisi olduğu tespit edilmiştir.
INTRODUCTION: Aim: Accidental ingestion of cleaning substances poses a risk to children all over the world and in our country. In this study, we aimed to investigate the causes of this pathology and the clinical problems caused by such serious consequences.
METHODS: Methods: This study was designed as an observational, descriptive, retrospective study. This study was designed as an observational, descriptive, retrospective The data were obtained from the hospital electronic medical records. In addition to the demographics, the type, presenting complaints, diagnostic tests, medications, treatment and outcomes(esophagoscopy status and follow-up period) were also investigated. At the outset the cases are divided into two groups, one of them is ‘observed with appliying esophagoscopy group’ and the other is ‘only observed group’. Secondly cases underwent esophagoscopy are divided into two as ‘histopathological examination with normal result ' and ‘histopathological examination with abnormal results. Hemogram, biochemical parameters and C-reactive protein levels were recorded from laboratory tests of all patients. The cases with missing or inaccessible data were excluded from the study. The study was approved by the Local Ethics Committee. The SPSS 22.0 program was used in the analysis of the data
RESULTS: Results: 4,345 had a diagnosis of poisoning and 295 were exposed to corrosive substances. The most commonly encountered chemical agent was bleach (33.3%). Of the patients, 130 (57%) underwent only clinical follow-up and 94 (41.2%) underwent esophagoscopy with clinical follow-up. The occurrence rate of esophageal strictures was significantly higher in patients ingesting degreaser (p<0.05). There was a significant relationship between elevated platelet count and amylase level and presence of esophageal pathologies (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Conclusion: Exposure to corrosive substances is a common problem during childhood. It was observed that ingestion of degreaser increased the risk of esophageal stricture formation. Elevated platelet count and amylase level were found to be predictive of esophageal injury.
Makale Özeti