Cilt: 6  Sayı: 1 - 2019
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Çocuk yoğun bakım hastalarında ultrasonografi ile yapılan optik sinir kılıf çapı ölçümlerinin diğer kranial görüntüleme yöntemleriyle (kranial bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme) karşılaştırılması
Comparison of ultrasound guided optic nerve sheath diameter measurements with other cranial imaging methods (cranial computed tomography and magnetic resonance imaging) in pediatric intensive care patients
Burcu Dadı, Emel Uyar, Ruslan Asadov, Feyza İnceköy Girgin, Gazanfer Ekinci, Nilüfer Yalındağ Öztürk
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Optik sinir kılıfı çapı (OSKÇ) kafa içi basınç artışı (KİBA) tanısının koyulması için ölçülür. Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans görüntüleme (MRI) KİBA tespiti için sık kullanılır. Son zamanlarda ultrasonografik (US) yaklaşımla yapılan OSKÇ ölçümleri yatak başında kolayca yapılabilmesi ve sık tekrarlanabilir olması nedeniyle alternatif bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Çalışmamızda US ile yatak başında yapılan OSKÇ ölçümlerinin BT ve MRI ile yapılan ölçümlerle uyumu araştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmamız tek merkezli, prospektif bir çalışmadır. Herhangi bir sebeple beyin BT/MRI’ı çekilmiş olup US uygulanabilen tüm 1 ay-18 yaş entübe hastalar, aile onamı alınarak çalışmaya dahil edildi. Tek bir nöroradyolog tarafından ölçülen BT/MRI OSKÇ değerleri ile tek bir araştırmacı tarafından saptanan US değerleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmamızda toplam 94 ölçüm yapıldı. US ile sağ gözde ortalama OSKÇ 4.56 ± 0.66 cm, sol gözde ise 4.52 ± 0.63 cm idi. BT/MRI ölçümleri ise sağda 4.65 ± 0.72 cm, solda 4.46 ± 0.67 cm idi. Sağ ve sol taraflı US ve BT/MRI ortalama ölçümleri arasında anlamlı fark yoktu (p=0,4). Sağ OSKÇ için BT ve US ölçümleri arasındaki korelasyon katsayısı r=0.448 (p=0.002), sol OSKÇ için ise r=0.448 (p=0.001) olup, BT ve US ölçümlerinde korelasyon her iki göz OSKÇ için lineer artış göstermekte ve aralarında orta derecede korelasyon bulunmaktaydı. Santral görüntüleme ile US arasında geçen sürenin 5 saatin altında olduğu 8 vakada BT/MRI ve US ile yapılan OSKÇ ölçümleri arasındaki korelasyonun arttığı (sağ r=0,774, p=0,024: sol r=0,811, p=0,014) görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda entübe yoğun bakım hastalarında US ve BT/MRI OSKÇ ölçümleri uyumlu bulundu. Görüntülemeler arasındaki zaman 5 saatin altında olduğunda uyum daha da artmakta idi. Yoğun bakım ünitelerinde entübe hastalarda KİBA'nın klinik takibinde US ile yapılan seri OSKÇ ölçümlerinin kul-lanılması; non invazif, güvenilir maliyet etkin olabilecek bir yöntemdir.
INTRODUCTION: Optic nerve sheath diameter (ONSD) measurements aid in diagnosis of increased intracranial pressure (ICP). Computerized Tomography (CT) and Magnetic Resonance Imaging (MRI) are commonly used mo-dalities for detecting ICP. Lately ONSD measurements via ultrasound (US) are getting popular as an al-ternative method due to the ease of performance at the bedside and repeatability. Our study objective was to investigate whether US measurements correlated with CT/MRI counterparts.
METHODS: This was a single-center, prospective study. All intubated patients (1 month-18 years) with a cranial CT/MRI for any indications, who could be scanned ultrasonographically were included after parental con-sent. Optic nerve US was performed by a single investigator. CT/MRI ONSDs were measured by a neuro-radiologist. Data obtained from US and CT/MRI scans were compared.
RESULTS: Total of 94 different measurements were obtained. Mean ONSD in US and CT were 4.56 ± 0.66 cm and 4.65 ± 0.72cm on the right side, whereas mean left ONSD was 4.52 ± 0.63 cm and 4.46 ±0.67 cm re-spectively (p=0.4). Correlation coefficient for right ONSD was r=0.448 (p=0.002) while it was r=0.448 (p=0.001) for left ONSD. Both CT and US measurements showed a linear increase, and the correlation between them was moderate.
A subgroup of 8 patients who had less than 5 hours between their central imaging and US scan showed strong correlation between measurements for both right and left ONSD [r = 0.774, (p =0.024) and r = 0.811 (p = 0.014), respectively].


DISCUSSION AND CONCLUSION: There was a correlation between US and CT/MRI ONSD measurements in our study. The correlation was stronger when the time interval was less than 5 hours between measurements. Our findings suggest that US may be useful, reliable and cost effective method for assessment and clinical follow up of increased ICP in intubated PICU patients.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
2.
Birden Çok Sistemi Etkileyen Kostik Yanığı
Caustic Burns Affecting Multiple Systems
Gamze Gökalp, Murat Anıl, Emel Berksoy
Sayfa 0
Koroziv ve kostik maddeler ile olan zehirlenmeler; ülkemizde temizlik malzemelerin çocuklar açısından kolay ulaşılabilir ambalajlarda satılması ve aileler tarafından saklanma koşullarında yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle halen çocukluk çağında sık görülen zehirlenmeler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda biz de kliniğimize farklı bir klinik ile başvurmuş olan bir kostik zehirlenme vakasını sunacağız.
Poisoning with corrosive and caustic substances; it is stil one of the most common poisonings in childhood due to the fact that cleaning materials in our country are sold in easily accessible pack ages for children and that adequate safety precautions have not been taken in the conditions of hiding by the families. We present a case of caustic poisoning which has been applied with a different clinic.
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
3.
Çocuk Cerrahisi Servisinde Travma Nedeniyle İzlenen Suriyeli Hastaların Türk Hastalarla Karşılaştırılması
Comparison of Syrian and Turkish Patients with Trauma Who Hospitalized in the Pediatric Surgery Department
Mustafa Onur Öztan, Gizem Bolova, Ali Sayan, Tunç Özdemir, Ayşe Berna Anıl, Ferhan Elmalı, Gökhan Köylüoğlu
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Son yıllarda Türkiye, iç savaş nedeniyle Suriye'den gelen birçok göçmenin yerleşim yeri olmuştur. Çalışmamızın amacı, üçüncü basamak kliniğimize başvuran göçmen uyruklu hastalardaki travmaların epidemiyolojik özelliklerini tanımlamak ve Türk çocuklarıyla karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, Aralık 2013 ile Aralık 2017 tarihleri arasında retrospektif olarak yapıldı. Travmanın epidemiyolojisine göre Suriye'den göç edenler yerel nüfusla karşılaştırıldı. Yaş, cinsiyet, travma mekanizması, travma tipi, ilk sevk merkezi, transfer durumu, etkilenen vücut bölgesi, etkilenen organ, yaralanma ciddiyet skoru, yoğun bakım ünitesi ve çocuk cerrahisi kliniğine yatırılma oran ve süreleri, mekanik ventilasyon ve operasyon gereksinimi ile klinik gidiş hakkında veriler toplandı.
BULGULAR: Çalışmaya 415 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve 46 Suriyeli göçmen dahil edildi. Yaş ortancası benzerdi (8 ve 9; sırasıyla) (p=0.815) ancak Suriyeli grupta daha fazla erkek vardı (% 65.3 ve %80.4; sırasıyla) (p=0.025). Travma nedenleri, travma tipi, transfer durumu, etkilenen vücut bölgesi, mekanik ventilasyon ihtiyacı ve operasyon grupları ve taburculuk durumu gruplar arasında benzerdi. Suriyeli hastalarda daha fazla akciğer travması tespit edildi (% 21.7 ve % 9.6; sırasıyla) (p=0.018). Yoğun bakım ünitesine yatış oranı Suriyeli hastalarda daha yüksekti (p<0.05). Hastanede kalış süresi ve yaralanma ciddiyeti skoru değerleri gruplar arasında benzerdi (p> 0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularımız göçmen uyruklu çocuklardaki travmaların yerel çocuklarla benzer olduğunu göstermektedir. Göçmen uyruklu çocuklarda yoğun bakım ünitesinde yatış oranının daha yüksek olmasının, bu gruptaki yüksek akciğer travma oranına bağlı olduğunu ve tüm mağdurların yüksekten düşme veya bir aracın çarpması gibi yüksek bir enerji travmasına sahip olmaları nedeniyle olduğunu düşünüyoruz. Bu çocuklar için önleyici tedbirlerin alınmasını ve ailelerin çocuklarının gözetimine dikkat etmeleri üzerine eğitilmesini öneriyoruz.
INTRODUCTION: In recent years Turkey has become a destination for many migrants from Syria due to the civil war. The objective of our study was to describe the epidemiological characteristics of injuries among immigrant children admitted to our tertiary clinic and compare them with Turkish children.
METHODS: This retrospective study was conducted between December 2013 and December 2017. Migrants from Syria were compared to the local population according to the epidemiology of the trauma. Data about age, gender, trauma mechanism, trauma type, first referral center, transfer status, affected body region, affected organ, injury severity score, hospitalization in intensive care unit and pediatric surgery clinic, need for mechanical ventilation and operation, clinical course was noted..
RESULTS: 415 Turkish citizens and 46 Syrian migrants were enrolled. The median age was similar (8 and 9; respectively) (p=0.815) but there were more boys among the immigrants (65.3% and 80.4%; respectively) (p=0.025. The causes of trauma, type of trauma, transfer status, affected body region, needs for mechanical ventilation, needs for operation and discharge status were similar between the groups. Migrant patients have more lung trauma than Turkish patients (21.7% and 9.6%; respectively) (p=0.018). Hospitalization ratio in intensive care unit were higher among Syrian children (p<0.05). Length of stay in the hospital and injury severity scores did not differ between the groups (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The findings suggest that injuries among migrants are similar to local children. We suppose that the higher prevalence of hospitalization in intensive care unit is due to have much more lung injury and high energy trauma mechanisms such as fall from heights or hit by a vehicle. For these children, we recommended taking preventive measures and educating parents on the care of their children.
Makale Özeti

4.
Acil Servise Kafa Travması ile Gelen Çocuklarda Optik Sinir Kılıf Çapı Ölçümü
Optic Nerve Sheath Diameter Measurement in Children Presenting to a Pediatric Emergency Department with Head Trauma
Sabiha Şahin, Kürşat Bora Carman, Coskun Yarar
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Optik sinir kılıf çapı (OSKÇ) ölçümü çocuklar ve yetişkinlerde kafaiçi basınç ölçümü için kullanılan invaziv olmayan kolay bir görüntüleme tekniğidir. Biz bu çalışmada kafa travması olan çocuk hastalarda bu amaçla optik sinir kılıf çapı ölçmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, kafa travmalı 40 hasta ve yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 40 sağlıklı kontrol hasta çalışma kapsamına alındı. Sinir kılıfı çapı transorbital sonografik yöntem ile ölçüldü.
BULGULAR: Hastaların ortalama optik sinir kılıf çapı sağ ve sol göz için sırasıyla 0.408 ± 0.064 mm and 0.417 ± 0.065 mm idi. Bu sonuçlar travma hastalarında kontrol grubundan daha yüksekti. Hastaların sağ göz OSKÇ değerleri Glaskow Koma Skalası skorları arasında negatif korelasyon vardı. Hastaların sistolik ve diastolik kan basınçları ile OSKÇ değerleri arasında pozitif bir korelasyon vardı. Hastanın başvuru sırasındaki klinik durumu ve kan pH düzeyleri de OSKÇ ile ilişkili bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuçlarımız göstermiştir ki; optik sinir kılıf çapı ölçümü invaziv olmayan ve Çocuk Acil Servislerinde kolaylıkla yapılabilecek bir görüntüleme işlemidir ve kafaiçi basınç artışını erken belirlemede bize yardımcı olabilir.
INTRODUCTION: Optic nerve sheath diameter (ONSD) measurement is a non-invasive and easy imaging technique for the estimation of intracranial pressure in children and adults. We aimed to measure the optic nerve sheath diameter in pediatric patients with head trauma.
METHODS: In this present study, 40 patients with head trauma and age and sex-matched 40 healthy children included. Nerve sheath diameter was measured by the transorbital sonographic method.
RESULTS: Diameter of the mean optic nerve sheath of the right and left eye of patients were 0.408 ± 0.064 mm and 0.417 ± 0.065 mm, respectively, both results were higher in patients than controls. In the right eyes of the patients, the ONSD values have negative correlation with Glasgow Coma Scale scores. There was a positive correlation between systolic and diastolic blood pressures and optic nerve sheath diameters of patients. Clinical status of the patient at admission and blood pH levels were associated with ONSD.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The result of our study indicated that optic nerve sheath diameter measurement is non-invasive technic and can be used easily to estimate raised intracranial pressure in Pediatric Emergency Departments.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
5.
Daha Sık Konulması Gereken Tanı: Beyin Ölümü
The Diagnosis That Should Be Made More Frequently: Brain Death
Osman Yeşilbaş, Selçuk Uzuner
Sayfa 0
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
6.
Kalp Cerrahisi Merkezinde Pediyatrik Kardiyak Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen Olguların Geriye Dönük Olarak Değerlendirilmesi
The Retrospective Evaluation of the Patients in Pediatric Cardiac Intensive Care Unit of Cardiac Surgery Center
Erkut Öztürk, Taner Kasar, Okan Yıldız, Alper Güzeltaş, Sertaç Haydin
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada pediyatrik kardiyak yoğun bakım ünitesinde(PKYBU) izlenen olguların demografik ve epidemiyolojik özelliklerini, klinik ve prognostik durumlarını geriye dönük olarak analiz etmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya PKYBU’de 1 Ocak 2017- 1 Ocak 2018 tarihleri arasında izlenen olgular dahil edildi Hastaların tıbbi verileri geriye dönük olarak dosya bilgilerine göre incelendi. Olgular kalp operasyonu sonrası izlenenler(Grup I), kalp kateterizasyonu sonrası izlenenler(Grup II), kardiyak aritmi nedeniyle izlenenler (Grup III) ve diğer nedenlerle izlenenler(Grup IV) (myokardit, pnömoni, tamponad) şeklinde dört ana kategoriye ayrıldı. Hastaların yaş, cinsiyet gibi demografik verileri, ekokardiyografik tanısı, transfer şekli, yoğun bakımda izlenme nedenleri, taburculuk durumları ayrıntılı olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışma döneminde 895 olgu izlendi. Olguların median yaşı 5.5 ay( Aralık 1 gün-18 yaş) idi. %53’ü (n=474) erkek ve %47’si( n=421) kız idi. Olguların medyan ağırlığı 7,2 kg(1,8-80 kg) saptandı. Yüzde onaltısı bir ayın ve %54’ü altı ayın altındaydı. Olguların %12’sinde (n=107) tanımlanmış Down sendromu, Di George Sendromu vb genetik sendrom vardı. Olguların %40’ı İstanbul Dışı’ndan başvurmuştu. %25’i 112 hava veya kara ambulansı ile transfer edilmişti. Olguların %22’si yabancı ülke vatandaşı idi.
Grup I’de 610 olgu; Grup II’de 130 olgu; Grup III’de 55 olgu ve Grup IV’te 100 olgu mevcuttu. Grup I’de RACHS-1 skoru; Tanımlanmamış %0.8, Kategori 1: %11.2, Kategori 2: %42.9, Kategori 3: %29.6, Kategori 4: %12.6 Kategori 5: - Kategori 6: %2.6 olarak saptandı.
Total mortalite tüm gruplarda %5.9 (n=53) ve total morbidite %22(n=197) olarak saptandı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu tip epidemiyolojik çalışmalar ile ülkemizde çocuk olgularda yoğun bakım takibi gerektiren kardiyak problem türlerinin saptanmasını ve konjenital kalp hastalarında mortalite ve morbiditeyi azaltmaya katkı sağlayacağını düşünmekteyiz
INTRODUCTION: In this study, the demographic and epidemiologic features, clinic and prognosis of the patients in the pediatric cardiac intensive care (PCICU) unit were analysed retrospectively.
METHODS: Patients followed in PCICU between January 2017-January 2018 were included in the study. Patient files were analysed for medical data. Patients were divided into 4 major categories as postoperative patients (Group I), patients followed after cardiac catheterization (Group II), patients followed due to arrythmias (Group III), and others (Group IV) (myocarditis, pneumonia, tamponade). The demographic variables as age, gender, echocardiographic diagnosis, kind and condition of the transfer, reason of the PCICU follow-up, discharge occasions were evaluated in detail.
RESULTS: 895 patients were followed in PCICU during the study period.The median age was 5.5 months(1 day-18 years).53% (n=474) was males and 47%(n=421) was females.The median weight of the patients was 7,2 kg(1,8-80 kg). 16% of the patients were younger than 1 month of age and 54% of the patients were under the age of 6 months.12%(n=107) of the patients had genetic diagnosis like Down Syndrome, Di George Syndrome etc. 40% of the patients were out of the city. 25% was transferred by air way or ground ambulance. 22% of the patients were foreigners.There were 610 patients in Group I, 130 patients in Group II, 55 patients in Group III, 100 patients in Group IV. The RACHS-1 scores in Group I were as follows: 0.8% undetermined, 11.2% Category 1, 42.9% Category 2, 29.6% Category 3, 12.6% Category 4,(-) Category 5, 2.6% Category 6.Overall mortality was 5.9% (n=53) and morbidity was 22% (n=197).
DISCUSSION AND CONCLUSION: We believe that by the means of this kind of epidemiological studies, we may detect the types of cardiac problems in children who needed intensive care follow up and help to decrease mortality and morbidity in childhood due to congenital cardiac diseases in our country.

Makale Özeti

7.
2012-2017 Yılları Arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Çocuk Acil Servise Başvuran Zehirlenme Vakalarının Retrospektif Olarak İncelenmesi
A Retrospective Investigation of Poisoning Cases that Presented to the Children’s Emergency Department of Başkent University’s Ankara Hospital Between 2012 and 2017
Aylin Günay, Ziyafet Uğurlu, Aysun Ceylan, Nebahat Ayten
Sayfa 0
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda, 2012-2017 yılları arasında hastanemizin çocuk acil servisine başvuran zehirlenme vakalarının retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada 01/01/2012-09/10/2017 tarihleri arasında çocuk acil servisine başvuran 1089 zehirlenme vakası retrospektif olarak taranmıştır. Vakalar yaş, cinsiyet ve zehirlenme türü açısından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi çocuk acil servisine 01/01/2012-09/10/2017 tarihleri arasında zehirlenme (suicid ve kaza ile) nedeniyle 1089 çocuk başvurmuştur. Vakaların %51,2’sini erkek, %48,2’sini ise kız çocuklar oluşturmuştur. Başvurular zehirlenme türü açısından incelendiğinde; ilaç ile zehirlenme sonucu başvuruların(%44,5) ilk sırada yer aldığı belirlenmiştir. Yaş gruplarına göre incelendiğinde; 0-3 yaş grubundaki ilaç zehirlenmelerinin diğer yaş gruplarına göre daha fazla (%54,6) olduğu tespit edilmiştir. Tüm yaş gruplarında ilaç ile zehirlenmelerinin erkeklerde kızlara göre fazla olduğu belirlenmiştir. Zehirlenme türlerinden zehirli hayvan ısırma ve sokmalarının (%30,0) ikinci sırada yer aldığı ve sırasıyla bunu ev içi kimyasallara maruz kalma sonucu oluşan zehirlenmelerin (%15,8), zehirli gazlar ile zehirlenmelerin (%6,4) ve fazla alkol alımı sonucu oluşan zehirlenmelerin (%3,2) izlediği tespit edilmiştir
TARTIŞMA ve SONUÇ: Elde edilen bulgular doğrultusunda çocuk acil servise başvuran zehirlenme vakalarının çocuk yaş grubunda gelişimsel dönem dikkate alındığında kaza sonucu olduğu, adölesan yaş grubunda ise sıklıkla suicid amacıyla olduğu bulunmuştur. Zehirlenme vakalarının yıllara göre değişiklik göstermesine rağmen genel bir artış olması dikkate alındığında acil serviste görev yapan sağlık çalışanlarının konu ile ilgili farkındalıklarının arttırılması, acil servise başvuran ailelere çocuklarının gelişimsel dönemleri dikkate alınarak zehirlenmelere karşı önlemler konusunda danışmanlık verilmesi önerilebilir.
INTRODUCTION: Our study aims to retrospectively investigate the poisoning cases that presented to the children’s emergency department of our hospital between 2012 and 2017.
METHODS: The present study investigated through retrospective method 1089 poisoning cases that presented to the children’s emergency department between 01/01/2012-09/10/2017 on the basis of age, gender and type of intoxication.
RESULTS: Between 01/01/2012 and 09/10/2017 1089 children presented to the children’s emergency department of Baskent University’s Ankara Hospital due to poisoning (in connection with a suicide case and an accident). Of the children involved, 51.2% were boys and 48.2 % girls. The examination by poisoning type found that most of the cases (44.5%) had presented due to drug poisoning. The results by age group show that infants in the 0-3 age group were involved in a poisoning case due to drugs more (54.6%) than the children in other age groups, with boys involved in a case of drug poisoning more than girls in all age groups. In second place came those who presented due to poisoning resulting from animal bites (30.0%), followed by poisoning with chemicals used at home (%15,8), poisoning through poisonous gases (%6,4) and that due to excessive alcohol consumption (%3,2).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The study found, by developmental stage, that while poisoning cases in infant and young child group were due to poisoning resulting from an accident, children in adolescence age were often involved in a suicide case. Given the overall increase in poisoning cases, though with a different trend by years, the study suggests that awareness-raising activities addressing this field should be considered for the healthcare professionals serving in emergency departments, and families presenting to emergency departments should be consulted on the measures to be taken in case of poisoning in consideration of their children’s developmental stage.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
8.
Response from authors: Evaluation of Patients Diagnosed with Brain Death in Pediatric Critical Care
Response from authors
Orkun Tolunay
Sayfa 0
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
9.
Bonzai Nadir Etkileri: Bir Olgu Sunumu
Bonzai Unusual Effects: A Case Report
Halise Akça, Nilden Tuygun, Can Demir Karacan
Sayfa 0
Sentetik kannabinoid kullanımı tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de tehdit eden önemli sağlık sorunudur. Sentetik kannabinoidler çeşitli bitkiler ve kannabinoidlerin karışımıyla elde edilmektedir. Bu ürünlere kolay erişilebilir olması, ucuz olması ve rutin toksikolojik taramalarda saptanamıyor olması adölesan yaş grubunda istismar amaçlı kullanımına yol açmıştır. Bulantı, kusma, terleme, taşikardi, hipertansiyon, göğüs ağrısı ve bilinç değişikliği gibi fiziksel etkilerinin yanı sıra; ajitasyon, anksiyete, algı değişikliği, halüsinasyon ve panik atak gibi psikoaktif etkileri de bulunmaktadır. Bu yazıda Bonzai kullanımı sonrasında akut bilinç değişikliği ve bradikardi gelişen bir adölesan hasta sunulmuştur.
The use of synthetic cannabinoids is a major health problem in all over the world as well as in our country. These products are synthetic substances created via mixture of cannabinoids to various plants. They are easy to access, inexpensive and undetectable on routine toxicological screening, leading to common use in the adolescent age group for abusive purpose. In addition to physical effects such as nausea, vomiting, sweating, tachycardia, hypertension, chest pain and altered consciousness, psychoactive effects such as agitation, anxiety, altered perception, hallucinations and panic attacks are also seen. Here, we presented an adolescent patient with bradycardia and acute altered consciousness after Bonzai administration.
Makale Özeti

10.
Amiodaron kullanımına sekonder pulmoner toksisite
Pulmonary toxicity secondary to amiodarone use
Didar Arslan, Nagehan Aslan, Dinçer Yıldızdaş, Özden Özgür Horoz, Fadli Demir, Celal Varan
Sayfa 0
Giriş: Amiodaron, ventriküler aritmi tedavisinde kullanılan bir antiaritmiktir. Birçok dokuda yan etkiye neden olan ilacın en önemli yan etkilerinden biri pulmoner toksisitedir. İlaç başlandıktan sonra herhangi bir zamanda toksisite gelişebilir, doz ve süre bağımlı olarak bu risk artar. Olgu: Üç yıldır hipertrofik kardiyomiyopati (KMP) nedeniyle takipli olan ve implante edilebilir kardiyoverter defibrilatorü (ICD) bulunan, bir yıl önce miyokard enfarktüsü geçirme öyküsü olan ve ventriküler aritmi nedeniyle iki yıldır amiodaron 200 mg tabletten 1*1 kullanan 16 yaş erkek hasta ani gelişen baş dönmesi, bilinç bulanıklığı, dilde uyuşma, öksürük şikayeti ile çocuk acile başvurdu. Fizik muayenesinde bilinci uykuya meyilli, vücut sıcaklığı: 37.8°C, nabız: 79/dk, tansiyon arteriyel: 118/84 mmHg, GKS: 11, solunum sayısı 32/dk, oksijen saturasyonları %80-85 idi ve her iki akciğerde bilateral krepitan raller mevcuttu. Laboratuvar tetkiklerinde özellik yoktu. Bakılan arteryel kan gazında PaO2/FiO2: 130 idi. Hastanın çekilen PAAC grafisinde bilateral pulmoner infiltrasyon mevcuttu. Takipneleri devam eden, saturasyon düşüklüğü olan hastaya tüm yüz maske ile non invaziv mekanik ventilasyon tedavisi başlandı. Enfeksiyonu ekarte edilemediği için antibiyotik tedavisi verildi. Hastanın sınırda EF (%45-50) olması nedeniyle milrinon ve furosemid infüzyonu başlanıldı. Mevcut tedavilerle, EKO bulguları daha iyi olmasına rağmen klinik bulguları düzelmeyen hastanın mevcut durumunun amiodarona bağlı pulmoner toksisite olarak düşünüldü ve amiodaron tedavisi kesildi. Hastaya prednol 40 mg iv başlandı. Antiaritmik olarak Sotalol 2*1,5 tablete geçildi. Takiplerinde saturasyonları >%92 olan, kan gazları normal olan, PaO2/FiO2 oranı 255’e yükselen, akciğer grafisi bulguları gerileyen hasta yatışının 72. saatinde non invaziv mekanik ventilasyondan ayrıldı, rezervuarlı maske ile oksijene geçildi. Yatışının sekizinci günü servise devredildi.

Sonuç: Pediatri pratiğinde kullanılan her ilacın yan etki açısından takibi yapılmalıdır. Amiodaron kullanan hasta solunum bulgularıyla başvurduğunda pulmoner toksisitenin mutlaka akılda bulundurulması ve ayırıcı tanı yapıldıktan sonra ilacın kesilmesi hayati önem taşımaktadır.
Amiodarone is an antiarrhythmic medication used to treat ventricular tachycardia. In addition to unwanted effects in many tissues, one of the most important side effects of the drug is pulmonary toxicity. Toxicity may develop at any time after administration to the drug, and the risk increases depending on the dose and duration. Clinical and laboratory findings are non-specific. In treatment, amiodarone is discontinued. In severe cases, corticosteroid therapy can be started. The case is here presented of a patient who presented at the Pediatric Emergency Department with hemoptysis, dizziness and mental detoriation and was followed up for two years because of hypertrophic cardiomyopathy. Amiodarone was used for two years to treat ventricular arrhythmia. The present findings of the patient were thought to be secondry to amiodarone pulmonary toxicity. The amiodarone was stopped and corticosteroid therapy was initiated. Non invasive mechanical ventilation was applied for 3 days. On the 8th day of hospitalization, the patient was transferred to the ward. The aim of this case report was to draw attention to pulmonary toxicity due to amiodarone administration.
Makale Özeti

11.
Status epileptikus ile başvuran pridoksin bağımlı epilepsi olgusu
A case of pyridoxine dependent epilepsy presented with status epilepticus
Senem Ayça, Hamide Betül Gerik Çelebi, Sırrı Çam, Muzaffer Polat
Sayfa 0
Pridoksin bağımlı epilepsi ALDH7A1 geninde mutasyona bağlı gelişen otozomal resesif geçişli nadir görülen bir epileptik ensefalopatidir. Erken süt çocukluğu döneminde görülen dirençli nöbetler en sık gözlenen klinik formudur.
Status epileptikus ile hastanemize 4 aylık kız olgu başvurdu. Nöbetleri neonatal dönemde başlayıp fenobarbitale kısmi yanıt görüldü. Uygun antiepileptik tedaviye rağmen nöbetleri kontrol altına alınamadı. Hastaya 100 mg pridoksin intravenöz olarak uygulandıktan sonra nöbeti durdu. Pridoksin bağımlı epilepsi tanısı düşünüldü ve yapılan ALDH7A1 gen analizinde homozigot missense mutasyon tespit edildi.
Dirençli epilepsilerde ve status epileptikus tedavi protokolünde pridoksin uygulanmalıdır. Pridoksin bağımlı epilepsi tanısı akraba evliliğinin sık olarak görüldüğü ülkemizde özellikle düşünülmelidir.
Pyridoxine dependent epilepsy is a rare autosomal recessive encephalopathy due to mutations in the ALDH7A1 gene. Intractable seizures are the most frequent clinical form in the early infantile period.
A case of 4 months old female patient presented to our hospital with status epilepticus. Her seizures started in neonatal period and partial response seen to phenobarbital. Her seizures could not be controlled with appropriate antiepileptic treatment. The seizure stopped with 100 mg of intravenous pyridoxine administration. The diagnosis of pyridoxine dependent epilepsy considered and ALDH7A1 gene mutation analysis revealed homozygous missense mutation.
Pyridoxine should be administrated in case of intractable seizures and status epilepticus treatment protocol. Diagnosis of pyridoxine dependent epilepsy should be considered especially in our country where consanguineous marriage is frequently seen.
Makale Özeti

12.
Geç Tanı Alan Konjenital Diyafragma Hernisi: Olgu Sunumu
Late-presenting Congenital Diaphragmatic Hernia: Case Report
Yüksel Bıcılıoğlu, Emel Berksoy Ataş, Gamze Gökalp, Alkan Bal, Tunç Özdemir, Murat Anıl
Sayfa 0
Konjenital diyafragma hernisi (KDH) diyafragmanın gelişimsel bir defektidir. Karın içi organların göğüs boşluğuna girmesi sonucu oluşur. Etkilenen yenidoğanlarda çoğunlukla yaşamın ilk birkaç saatinde veya gününde solunum sıkıntısı bulguları ortaya çıkar. Bir aydan sonra tanı alan olgular geç başlangıçlı KDH olarak kabul edilir ve tüm diyafram hernisi olgularının %5-25’ ini oluşturur. Geç tanı alan olgularda en sık (%79,4) sol posterolateral KDH görülürken, bu hastaların %65 ‘i bir yıl içinde semptom verir. En sık semptom ve bulgusu, kusma ile dispnedir. Süt çocukluğu döneminde solunum büyüklerde ise gastrointestinal sistem yakınmaları ön plandadır. Bu yazıda, sadece öksürük yakınması ile başvurup, diyafragma hernisi tanısı alan 9 yaşındaki olgu sunulmuştur. Hasta pnömoni ön tanısıyla acil servisimize sevk edildi. Sadece öksürük yakınması olan hastanın fizik muayenesinde sol hemitoraksta solunum sesleri azalmıştı. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta opasite ve şüpheli barsak ansı görünümü mevcut idi. Çekilen ultrasonografi ve toraks tomografisi ile hastaya diyafragma hernisi tanısı konuldu. Bochdalek hernisi saptanan hasta opere edilmek üzere çocuk cerrahisi birimine yatırıldı. Konjenital diyafragma hernisi olan hastalar her zaman erken dönemde tanı almayabilir ve farklı yaşlarda farklı klinik tablolar ile başvurabilirler. Geç başvuran olgularda tanı koymak daha zor olup ayırıcı tanı yapmak önemlidir. Bu olgu dokuz yaşında olması ve literatürden farklı olarak sadece öksürük yakınması ile başvurarak diyafragma hernisi tanısı aldığı sunulmuştur.
Congenital diaphragmatic hernia (CDH) is a defect of developmental diaphgram.It becomes evident as a result of the entrance of the abdominal organs into the chest cavity. Generally respiratory symptoms appears on the first few hours or days of life of the affected newborns. Events diagnosed after one month are considered as late-onset CDH and these constitute 5-25% of all diaphragmatic hernias cases. In the late diagnosed cases, left posterolateral CDH is seen most commonly (79.4%), and 65% of the patients shows symptoms within one year. The most common symptom and evidence are vomiting and dyspnea. During the infancy period, the respiratory system complaints are seen frequently while in the older ones the gastrointestinal complaints are seen more often. In this article, a case of a 9 year-old is presented who applied with a complaint of cough only and was diagnosed with diaphragmatic hernia. Patient was arrived to our emergency department for an preliminary diagnosis of pneumonia.In the physical examination of the patient who has a complaint of cough, it become evident that breath sounds were decreased in the left hemithorax. Chest X-ray showed left hemithorax opacity and suspicious intestinal appearance. The patient was diagnosed with diaphragm hernia after the ultrasonograhphy and thorax tomography. The case was transferred to the pediatric surgery and operated. Patients with congenital diaphragmatic hernia may not always be diagnosed at an early stage and may come up with different clinical symptoms at different ages. It is more difficult to diagnose in late-onset cases and it is important to make differential diagnosis.This case report presented due to rarity of late onset CDH with only complaint of cough.
Makale Özeti

13.
Saç-İplik Turnike Sendromlu Bir İnfant Olgu
An Infant Case with Hair-Thread Tourniquet Syndrome
Fatih İşleyen, Mehmet Tekin
Sayfa 0
Uzuvların saç telleri veya iplik ile sarılarak boğulmaları “saç-iplik turnike sendromu” olarak adlandırılan bir sendroma yol açar. Erken tanı konulmaz ve doğru tedavi uygulanmaz ise etkilenen dokuların kaybı ile sonuçlanabilir. Olayın gelişimi ile saç-ipliğin uzaklaştırılması arasındaki süre önemlidir. Bu olguda, saç teli dolanması nedeniyle sol ayak 3. ve 4. parmaklarda şişlik gelişen 2,5 aylık bir kız bebek sunulmaktadır.
The strangulation of the limbs by wrapping them with hair or thread leads to a syndrome called "Hair-Thread Tourniquet Syndrome". If early diagnosis and correct treatment is not performed, it may result in loss of affected tissues. The time between the development of the event and the removal of the hair-thread is important. In this case, a 2.5-month-old girl with swelling of the 3rd and 4th fingers of the left foot due to hair entanglement is presented.
Makale Özeti