Cilt: 5  Sayı: 3 - 2018
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Orta-Ağır Bronşiyolitli Hastalarda Plazma B-Tipi Natriüretik Peptid Düzeyleri İle Sol Ventrikül Sistolik Fonksiyonları ve Hastalık Seyri Arasındaki İlişki
B-Type Natriuretic Peptide in Bronchiolitis: Its Relationship With Left Ventricular Systolic Functions and Prognosis
Gülşen Kes, Gülser Esen Besli, Yusuf Izzet Ayhan, Nurdan Erol, Ferruh Kemal Işman
Sayfalar 99 - 106
GİRİŞ ve AMAÇ: Bronşiyolitli hastalarda plazma B tipi natriüretik peptid (BNP) düzeyinin klinik önemi ve hastalık seyri ile ilişkisi konusunda bilgimiz sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı orta-ağır bronşiyolit tanısı ile hastaneye yatırılan ve eşlik eden başka hastalığı olmayan hastaların bazal plazma B-tipi natriüretik peptid (BNP) değerleri ile sol ventrikül sistolik fonksiyonları ve hastalık prognozu arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada bronşiyolit tanısı alan, modifiye Wang solunum skoru ≥ 6 olan, 1-24 ay arasındaki 37 hasta ileriye dönük olarak incelenmiştir. Plazma BNP düzeyi yüksek (>100 pg/ml, n=6) ve normal (≤100 pg/ml, n=31) olan hastalar sol ventrikül sistolik fonksiyonları, vital bulgular, laboratuvar sonuçları ve radyolojik bulgular açısından karşılaştırılmıştır. Plazma BNP düzeyi ile prognoz arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hastaların ortalama plazma BNP düzeyi, sağlıklı kontrol grubundan yüksek saptanmıştır (61,75±65 pg/ml’ye karşılık 13,99±8,79 pg/ml, p: 0,001). Plazma BNP düzeyi normal ve yüksek olan hastalar ile sağlıklı kontrol grubunun %EF ve %Fs değerleri arasında fark saptanmamıştır (p>0,05). Plazma BNP düzeyi yüksek olan hastaların ortalama pCO2 değeri, BNP düzeyi normal olan hastalardan yüksek bulunmuştur (p: 0,037). Plazma BNP düzeyi ile hastanede yatış süresi (r: 0,286; p: 0,007) ve yoğun bakımda yatış süresi (r: 0,645; p: 0,000) arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Orta-ağır bronşiyolitli hastalarda miyokard disfonksiyonu olmaksızın plazma BNP artışı görülebilir. Bu artış, hastalığa bağlı pulmoner gaz değişimindeki bozulmanın derecesi ile ilişkili olabilir. Plazma BNP düzeyi, orta-ağır bronşiyolitli hastalarda hastalık seyrini öngörmede potansiyel bir biyobelirteçtir.
INTRODUCTION: We have limited information about the clinical importance of plasma B-type natriuretic peptide (BNP) level and its prognostic value in children with bronchiolitis. In this study, we aim to determine basal plasma BNP levels and their relationship with left ventricular systolic functions (LVSFs) and prognosis in patients hospitalized with moderate to severe bronchiolitis.
METHODS: The study was conducted prospectively on 37 patients between 1-24 months of age and diagnosed with bronchiolitis having modified Wang respiratory score of 6 and above. The patients with high (> 100 pg / ml, n = 6) and normal (≤100 pg / ml, n = 31) serum BNP levels were compared in terms of left ventricular systolic functions, and vital, laboratory, and radiological findings. The relationship between serum BNP level and prognosis was evaluated.
RESULTS: The mean basal plasma BNP level of the patients was significantly higher than the control group (61.75 ± 65 pg/ml vs 13.99 ± 8.79 pg/ml; p: 0.001). There was no significant difference between the patients with normal and high BNP levels and control groups regarding ejection fraction and fractional shortening values (p>0.05). Patients with high BNP levels had higher mean pCO2 values than patients with normal BNP levels (p: 0.037). There was a positive correlation between plasma BNP level and length of hospital stay (r: 0.286; p: 0.007) and intensive care unit stay (r: 0.645; p: 0.000).
DISCUSSION AND CONCLUSION: An increase in serum BNP levels may be seen in patients with moderate to severe bronchiolitis without myocardial dysfunction. It was argued that this BNP increase may be related to the degree of deterioration of gas exchange of the disease. Plasma BNP level is a potential prognostic factor in moderate to severe bronchiolitis.
Makale Özeti

2.
Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde Takip Edilen Subakut Sklerozan Panensefalit Olgularının Demografik, Epidemiyolojik Özellikleri ve Ailelerinin Evde Bakım Konusundaki Tutumları
Demograpghic and Epidemiological Characteristics of Subacute Sclerosing Panencephalitis Patients in Pediatric Intensive Care Unit and Attitudes of Their Parents About Home Care
Çağlar Ödek, Mehmet Erol, Remezan Demir, Melek Tunç, Ahmet Aydınalp, Funda Feryal Taş, Muhammet Köşker, Serhat Samancı
Sayfalar 107 - 112
GİRİŞ ve AMAÇ: Subakut sklerozan panensefalit (SSPE), santral sinir sisteminin kızamık virüsü ile persistan enfeksiyonu sonucu gelişen kronik, ilerleyici ve dejeneratif bir hastalığıdır. Bu çalışmanın birincil amacı çocuk yoğun bakım ünitesinde (ÇYBÜ) yatmakta olan SSPE hastalarının demografik ve epidemiyolojik özelliklerini saptamaktır. İkincil amaç ise ailelerin evde bakım konusundaki düşüncelerinin belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz ÇYBÜ' nde 1 Ocak 2015 ve 30 Haziran2015 tarihleri arasında yatarak tedavi gören SSPE hastaları geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışma süresinde 14 hasta toplam 16 kez yatırılarak izlendi. Hastaların 10’ u (%71) erkek, 4’ü (%29) kızdı. Erkek/kız oranı 2.5 olarak saptandı. Ortalama yaş 16.25±1.14 yıl olarak bulundu. On üç hastaya 9. ayda kızamık aşısı yapılmıştı. On (%71.4) hastada aşı sonrası, 1 (%7.1) hastada aşı öncesi kızamık geçirme öyküsü vardı. Ortalama kızamık geçirme yaşı 23.81±15.67 aydı. Subakut sklerozan panensefalit semptomlarının başlama yaşı ortalama 8.64±3.33, latent süre ise ortalama 5.72±2.96 yıldı. On üç (%81.3) yatışın pnömoni ve solunum yetmezliği, 1 (%6.2) yatışın sepsis ve 2 (%12.5) yatışın nörolojik problemler nedeniyle gerçekleştiği saptandı. Çalışma süresinde ailelerin hiçbiri evde bakımı kabul etmedi. Evde bakımın kabul edilmemesinin nedenleri olarak sık yaşanan elektrik kesintileri (%80), evin fiziki koşullarının uygunsuzluğu (%70), maddi yetersizlikler (%60), ebeveynlerin evde tıbbi bakımı yapamayacaklarına dair kaygıları (%60) ve kalabalık ev ortamı (%50) yanıtları alındı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Subakut sklerozan panensefalit hastalarının solunum yetmezliği ve nörolojik problemler nedeniyle ÇYBÜ' ne yatışları gerekebilmekte ve bu yatışlar uzayabilmektedir. Evde bakım koşullarının uygun olmadığı durumlarda SSPE hastaları için bakımın palyatif bakım ünitelerinde sürdürülmesi düşünülebilir.
INTRODUCTION: Subacute sclerosing panencephalitis (SSPE) is a chronic, progressive, and degenerative infection of the central nervous system caused by measles virus. The first aim of this study was to assess the demographic and epidemiological characteristics of SSPE patients admitted to pediatric intensive care unit (PICU). The second aim was to determine the thoughts of their parents about home care.
METHODS: Patients with SSPE who were admitted to our PICU between January 1, 2015 and June 30, 2015 were evaluated retrospectively.
RESULTS: Fourteen patients were admitted to PICU for a total of 16 episodes. Ten (71%) patients were male and 4 (29%) were female. Male to female ratio was 2.5. The mean age was 16.25±1.14 years. Thirteen of the patients received their first measles vaccine at the age of 9 months. Ten (71.4%) patients had measles infection at a later time after the vaccination and one (7.1%) patient has measles before the vaccination. The mean age at the time of measles infection was 23.81±15.67 months. The mean age at the time of first symptoms was 8.64±3.33 years and the mean duration of latent period was 5.72±2.96 years. Thirteen (81.3%) patients were admitted to PICU with pneumonia and respiratory failure, 1 (%6.2) patient admitted with sepsis, and 2 (12.5%) patients were admitted with neurological problems. None of the parents accepted home care in the study period. Frequent power cuts (80%), poor housing and home conditions (70%), poverty (60%), worries of the parents about home care (60%), and household crowding (50%) were their reasons for not accepting home care.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Patients with SSPE may require PICU admission and long PICU stays for respiratory failure and neurologic problems. Palliative care units may be an option when home care is not possible for these patients.
Makale Özeti

3.
Karbonmonoksit Zehirlenmesi Olan Çocuk Hastalarda Prognoz ve Morbiditiye Etkileyen Faktörler
Factors that Affect Prognosis and Morbidity in Pediatric Patients with Carbon Monoxide Poisoning
Yılmaz Secilmis, Mehmet Adnan Öztürk
Sayfalar 113 - 118
GİRİŞ ve AMAÇ: Karbonmonoksit zehirlenmesi başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere tüm dünyada önemli bir sağlık problemi olmaya devam etmekte ve zehirlenme nedeniyle çocuk acil servislerine başvuran hastaların önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, çocuk acil servisimizde karbon monoksit zehirlenmesi nedeniyle takip ve tedavi edilen hastalarda klinik şiddet, morbidite, hastanede kalış süresi, yoğun bakım ihtiyacı ve sistemik etkiler arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya karbon monoksit zehirlenmesi ile başvuran çocuk acile başvuran 18 yaş altı 232 çocuk dahil edildi. Değerlendirme prospektif olarak yapıldı. Tüm hastaların epidemiyolojik özellikleri, şikayetleri, fizik muayene ve vital bulguları kaydedildi. Karboksihemoglobin düzeyi, oksijen satürasyonu, elektrokardiyografi, tam kan sayımı, karaciğer ve böbrek fonksiyonları, kardiyak enzimler çalışıldı ve Glasgow Koma Skoru hesaplandı.
BULGULAR: 232 hasta için ortalama yatış süresi 7.08 ± 1 saat olarak hesaplandı ve ortalama karbon monoksit gazına maruz kalma süresi 3.17 ± 2.5 saat olarak hesaplandı. Daha uzun süre maruz kalan hastalarda daha yüksek karboksihemoglobin düzeyleri ve kardiyotoksisite, azalmış GKS ve artmış yoğun bakım ihtiyacı saptanmıştır (p <0.01). Karboksihemoglobin düzeyleri ile hastanın klinik şiddeti, GKS ve yoğun bakım ihtiyacı arasında korelasyon yokken (p> 0.05) özellikle %30 ve üzeri seviyelerde kardiyak ve nörolojik hasarı artırdığı saptanmıştır. Hiçbir hastada kalıcı nörolojik, kardiyak veya renal hasar gelişmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Karbon monoksit gazına uzun süre maruz kalmanın morbiditeyi artırdığını ve diğer epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar parametrelerine önemli bir etkisi olmadığını ve yüksek orandaki karboksihemoglobin seviyelerinde organ etkileniminin belirginleştiği ancak sekel değişiklik bırakmadığını değerlendirdik.

INTRODUCTION: Carbonmonoxide poisoning continues to be a major health problem worldwide, especially in developing countries, and constitutes an important part of the patients admitted to the pediatric emergency clinics due to poisoning. The aim of this study is to evaluate the correlation between clinical severity, morbidity, hospital stay, intensive care need, and full systemic effects in patients who were followed up and treated for carbon monoxide poisoning in our pediatric emergency clinic.
METHODS: The study was performed between January 2013 and 2015. We included patients under 18 years of age who were admitted to the pediatric emergency with carbon monoxide poisoning. Assessments were made prospectively. The epidemiological characteristics, complaints, physical examination and vital findings of all patients were recorded. Carboxyhemoglobin level, oxygen saturation, electrocardiography, complete blood count, liver and kidney functions, cardiac enzymes were studied, and Glasgow Coma Score was calculated.
RESULTS: The mean duration of hospitalization for 232 patients was calculated as 7.08±1 hours and mean exposure to carbon monoxide gas was calculated to be 3.17±2.5 hours. Higher carboxyhemoglobin levels and cardiotoxicity were detected in patients with a longer duration of exposure and a lower GCS, and an increased intensive care need (p <0.01). There was no correlation between of carboxyhemoglobin levels and clinical severity, GCS, or intensive care unit need. However, it was found that high COHb levels (especially above 30%) increased cardiac injury and neurological symptoms but did not cause a permanent sequela (p<0.05). None of the patients had permanent neurological, cardiac, or renal damage.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We found that duration of exposure is the most important and accurate parameter for the evaluation of clinical course and morbidity. At high carboxyhemoglobin levels, the effects are more prominent; however, we considered that there was no change in sequelae at long-term follow up.
Makale Özeti

4.
2017-2018 Mevsimsel Influenza Salgını Klinik Özellikleri: Tek Merkez Deneyimi
Clinical Features of 2017-2018 Seasonal Influenza Infection: Single Center Experience
Ayşe Gültekingil
Sayfalar 119 - 123
GİRİŞ ve AMAÇ: İnfluenza her yıl kış aylarında morbidite ve mortaliteye sebep olabilen bulaşıcı ciddi bir enfeksiyondur. Bu çalışmada amacımız, 2017-2018 kış sezonunda başvuran influenza vakalarının sıklığını, mevsimsel dağılımını, genel özelliklerini ve hastaneye yatış ve komplikasyona sebep olan risk faktörlerini araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız retrospektif tanımlayıcı bir çalışma olarak planlanmış, 1 Ekim 2017 ile 31 Mart 2018 tarihleri arasında Çocuk Acil Polikliniğine başvuran, şikayetleri ve fizik muayenesi sonucunda Uzman Çocuk Doktoru tarafından influenza testi istenen ve influenza testi pozitif olarak saptanan hastalar dahil edilmiştir. Hastaların klinik özellikleri kaydedilmiş, yatış ve komplikasyonları arttıran risk faktörleri araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya 412 olgu dahil edilmiştir, influenza sıklığı verilen süre içinde acile başvuran hastalarda %2.2 olarak hesaplanmıştır. Vakalar Aralık ayı ortalarında pik yapmış, Ocak ortasına kadar pik devam etmiştir. Hastaların ortalama yaşı 4,6±3,3'tür. %75.7 hastada influenza A saptanmıştır. %18 hastada alt solunum yolu enfeksiyonu (ASYE), %.2,9 hastada miyozit, %10,7 hastada sitopeni saptanmıştır. Hastaların %4,4'ü yatırılarak izlenmiştir. Ortalama yatış süresi 4,44±3,03 gündür. Ateşi olan, antibiyotik kullanan, komplikasyon gelişen ve altta yatan hastalığı olan hastaların istatistiki anlamlı olarak daha fazla yatırıldığı görülmüştür. Oseltamivire başlama süresi arttıkça komplikasyon gelişme sıklığı artmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: 2017-2018 mevsimsel influenza salgını, ağırlıkla influenza A'nın sebep olduğu, Aralık ortasından Ocak ortasına kadar yoğun geçen, okul öncesi çocukların sıklıkla etkilendiği bir salgına sebep olmuştur. Altta yatan hastalığı olan hastalar daha sıklıkla yatırılarak izlenmiştir. En sık rastlanılan komplikasyon ASYE olup, oseltamivir tedavisine başlama zamanının uzaması komplikasyon sıklığının artmasına sebep olmuştur. Bu bilgiler ışığında önümüzdeki dönem mevsimsel influenza salgınlarında gerekli önlemlerin alınması yerinde olacaktır.
INTRODUCTION: Influenza is a serious infectious disease that cause mortality and morbidity every year. The aim of our study is to describe incidence, seasonal distribution, clinical characteristics of influenza cases in 2017-2018 season and to study risk factors that increase hospital admission and complications.
METHODS: Our study was a retrospective descriptive study, including patients that present to Pediatric Emergency Unit between 1st October 2017 and 31th March 2018, evaluated by a pediatrician and influenza test was ordered that resulted as positive for influenza. Clinical characteristics of the patients were recorded and risk factors for admission and complications were studied.
RESULTS: 412 patients were enrolled for the study, influenza incidence was %2.2 in patients presenting to Pediatric Emergency Unit the study period. Influenza cases increased between mid December and mid January. Mean age of the patients was 4,6±3,3 years old. 75,7% of cases were positive for influenza A. 18% of patients had lower respiratory tract infection, 2,9% had myositis and 10.7% had cytopenia. 4,4 % of patients were admitted. Mean length of stay was 4,44±3,03 days. Patients who has fever, pre-existing medical conditions and who are on antibiotics were admitted significantly more. When time to start oseltamivir treatment increased, risk of developing complications increased significantly.
DISCUSSION AND CONCLUSION: 2017-2018 seasonal influenza outbreak caused especially by influenza A mainly effected preschool children between mid December to mid January. Children with pre-existing medical conditions admitted to hospital commonly. Most common complication was lower respiratory tract infection and time to start oseltamivir treatment increased likelihood of developing complications. Necessary precautions should be taken for next influenza outbreak regarding to present information.
Makale Özeti

5.
Çocukluk çağı yabancı cisim aspirasyonlarında bronkoskopinin rolü; 3 yıllık bir deneyim
The role of bronchoscopy in childhood foreign body aspirations; a 3 year experience
Yaşar Kandur, Ömer Katı, Şükrü Güngör, Tahir Dalkıran
Sayfalar 124 - 128
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı, yabancı cisim aspirasyonu (YCA) insidansını değerlendirmek, aspire edilen yabancı cisimlerin klinik, radyolojik özelliklerini tanımlamak, erken ve geç bronkoskopi sonuçlarını karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2016-2018 yılları arasında merkezimizin pediatrik acil servisine YCA ile başvuran hastaların tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastalara rijit bronkoskopi işlemi uygulandı.
BULGULAR: Bu çalışmaya ortalama yaşları 38.7 ± 44.1 (yaş aralığı 5-191) ay olan 44 hasta (E/K 30/14) dahil edildi. En sık görülen semptomlar öksürük (42/44) ve hırıltı (20/44) idi. Sekiz hastada (18%) yabancı cisim saptanmadı. Bronkoskopi ile çıkarılan yabancı cismin türüne bakıldığında, 27 (61.4%) hastada organik özellikte, 9 (20.5%) hastada ise organik olmayan özellikte materyal saptandı. Organik materyalin bronkoskopi ile çıkarılması, organik olmayanlardan anlamlı olarak daha geç gerçekleşti. (p = 0.048); Bu sebeple de bu grupta hastanede kalış süresi daha uzundu (p = 0.032). Yabancı cisimler, 8 (22.2%%) hastada sol ana bronşta, 19 (52.8%) hastada sağ ana bronş, 2 (5.5%) hastada sağ distal bronş ve 1 (2.8%) hastada sol distal bronşlarda yerleşikti. Hiçbir hastada ölüm olayı gerçekleşmedi. Tüm hastalar bronkoskopi komplikasyonu olmadan taburcu edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bronkoskopi, YCA şüphesi olan hastalar için etkili bir tanı aracıdır. Düşük komplikasyon riskinin yanısıra ve YCA tanısında gecikmenin doğuracağı akçiğer komplikasyonlarını azaltır.
INTRODUCTION: The purposes of our retrospective study were to define the clinical, radiological features of aspirated foreign bodies, characterize the incidence of foreign body aspiration (FBA) and evaluate the results of early and late bronchoscopy were compared.
METHODS: We reviewed the medical records of patients who were admitted for FBA to the pediatric emergency service of our center between 2016 and 2018.
RESULTS: Forty-four patients (M/F 30/14) aged 38.7 ± 44.1 (mean ± SD, range 5-191) months were enrolled in this study. The most common symptoms were cough (42/44) and wheezing (20/44). No foreign body detected in eight patients (18%). Regarding the types of foreign bodies, an organic material was observed in 27 (61.4%) patients with FBA, and a nonorganic material was observed in 9 (20.5%) patients. The age of patients with organic FBA was significantly lower than that of the patients with non-organic FBA (26±18 vs 93±67 months P: 0,005).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Bronchoscopy is an efficient diagnostic tool for patients with suspected FBA because it is associated with low complication risk and reduces the risks of delayed FBA diagnosis and treatment.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Künt Travmanın Nadir Bir Komplikasyonu: Eviserasyon
Unexpected Complication of Blunt Trauma: Evisceration
Emel Ulusoy, Bengü Serpen, Fatma Akgül, Hale Çitlenbik, Didem Yılmaz Sönmez, Osman Zeki Karakuş, Durgül Yılmaz, Murat Duman
Sayfalar 129 - 131
Eviserasyonun eşlik ettiği travmatik abdominal herni, künt abdominal travma sonrası tüm yaş gruplarında nadir görülen bir yaralanmadır. Çocuklarda bisiklet gidonu ile yaralanmalar penetran travmalarda olduğu gibi künt travmaların da önemli bir sebebidir. Burada, bisiklet gidonu ile künt yaralanma sonrası 14 yaşındaki bir eviserasyon olgusu sunduk. Bu olgu, erken müdahale, acil abdominal eksplorasyon ve cerrahi onarım ile komplikasyonsuz, iyi klinik sonuçlar alınabileceğini göstermiştir.
Traumatic abdominal wall hernia with evisceration is an uncommon injury secondary blunt abdominal trauma in all age groups. Bicycle handelbar injuries among children are significant causes of blunt abdominal trauma such as penetrating trauma. We present a case report of evisceration in 14 years old child after blunt injury with handelbar. The report showed that early management and prompt abdominal exploration and surgical repair provided us good clinical outcome without complication.
Makale Özeti

7.
Nadir görülen bir kardiyotoksisite: Bütan inhalasyonu
A rare cardiotoxicity: Butane inhalation
Gamze Gökalp, Emel Berksoy, Murat Anıl, Yüksel Bıcılıoğlu, Neslihan Zengin, Fulya Kamit Can, Ayşe Berna Anıl
Sayfalar 132 - 133
Öz
Uçucu maddelerin istemli olarak inhalasyonu olgularının sayısı tüm dünyada ve ülkemizde giderek artış göstermektedir. Bu durum farklı sosyoekonomik ve kültürel seviyelerde karşılaşılabilen bir toplum sağlığı sorunudur. Bu tür yasa dışı maddelerin kullanım yaşı giderek düştüğünden çocuk acil servislere olan başvuru sayıları azımsanamayacak düzeydedir. Uçucu maddelerin inhalasyonu ani ölüm de dahil çok geniş spekturumda patolojilere sebep olabilir. Biz de bu makalede çakmak gazı inhalasyonu sonrası kardiyak arrest gelişmiş olguyu sunduk.
The number of cases of voluntary inhalation of volatile substances is increasing all over the world and our country. This is a social health problem that can be encountered in different socioeconomic and cultural levels. The number of applications to pediatric emergency services can not be underrate because the age of use of such illegal substances has decreased gradually. Inhalation of volatile substances can cause pathologies in a very broad spectrum, including sudden death. We were also pleased to report that this product has developed cardiac arrest after lighter gas inhalation.
Makale Özeti

DERLEME
8.
Harlequın İktiyozisli Yenidoğan ve Hemşirelik Bakımı
Newborn With Harlequin Ichthyosis and The Nursing Care
Serap Torun, Handan Demiroğlu
Sayfalar 134 - 139
“Harlequin” iktiyozis yeni doğanlarda, çok nadir görülen nonbülloz iktiyozisin en ciddi formu olup genellikle ölümcül seyreden cildin aşırı keratinleşmesi ile karakterize olan bir hastalıktır. Harlequinli yeni doğanın yüz ifadesi İtalyan sokak tiyatrosunda yer alan komedi karakterinden olan palyaçoya benzediği için bu isim verilmiştir.
Nadir görülen ve yoğun bakım gerektiren bir vaka olan Harlequin iktiyozisli yenidoğanı konu alan bu olgunun hemşirelik bakım süreci deneyimleri paylaşılarak bakım sürecine rehberlik etmesi amaçlanmıştır.
Hemşirelik süreci kapsamında veriler toplanmış, tanılar belirlenmiş, girişimler planlanmış, uygulanmış ve uygulamaların sonuçları değerlendirilmiştir. Hemşirelik tanıların belirlenmesinde North American Nursing Diagnosis Association (NANDA) tanıları kullanılmıştır. Hemşirelik süreci günlük yaşam aktiviteleri kapsamında uygulanmıştır.
Hastaya verilen koruyucu ve etkili hemşirelik bakımı ile doğumdan sonra birkaç gün içinde kaybedilmesi beklenen hastanın beklenen yaşam süresi uzatılmış, ancak yapılan uygulamalar hayatta kalışı sağlamakta yeterli olmamıştır. Etkin hemşirelik bakımı ile bu olgu özelinde ölümün ötelenebildiğini söylemek olanaklıdır. Harlequin ile karşılaşıldığında palyatif ve koruyucu içerikli bakım sunulması önerilmektedir.
Backround: “Harlequin” ichthyosis is the severest form of nonbullous ichthyosis, which is quite uncommon in the newborns, and is usually characterized by fatal extreme keratinization of the skin. Because of the facial appearance of newborn, which resembles clown, the disease is called as harlequin -one of the comic characters of Italian street theatre.
Aim: The present case report of a newborn with harlequin ichthyosis, which is an uncommon case requiring intensive care, aimed to guide the care process by discussing the experiences over the course of nursing care period.
Design: This paper is a case study.
Method: Data were collected, diagnoses were determined, interventions were planned and implemented, and the results of implementations were evaluated within the scope of nursing process. The nursing diagnoses were made based on the diagnoses defined by North American Nursing Diagnosis Association (NANDA). Nursing process has been performed within the scope of the activities of daily living.
Results: Life expectancy of the patient, who was expected to die within a few days after birth, has been prolonged with preventive and efficient nursing care, but these implementations have not been sufficient for survival.
Conclusion: Specific to this case, we can say that death could be postponed by nursing care. Palliative and preventive care is recommended in the event of harlequin ichthyosis.
Relevance to clinical practice: In this study, harlequin ichthyosis baby's life was given palliative care. It showed that extended life expectancy.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
9.
Künt batın travmasına ikincil akut apandisit gelişen bir çocuk olgu: Olgu sunumu ve literatürün taraması
A child with acute appendicitis secondary to blunt abdominal trauma: A case report and review of the literature
Aykut Çağlar, Anıl Er, Özge Atacan, Pelin Gülcü, Sinan Genç, İlknur Çağlar, Tanju Çelik, Hurşit Apa
Sayfalar 140 - 143
Bu raporda künt batın travması sonrasında karın ağrısı ve kusma ile çocuk acil servisine başvuran bir olgu sunulmaktadır. Başvuru anında, hastanın karın muayenesinde yaygın hassasiyet, bilateral alt kadranlarda defans ve rebound mevcuttu. Laboratuar tetkiklerinde belirgin lökositoz ve artmış CRP değeri tespit edildi. Kontrastlı batın tomografisinde akut apandisit görülen hasta, çocuk cerrahisi tarafında ameliyat edildiğinde makroskopik ve mikroskopik olarak perfore apandisit ile uyumlu olduğu belirlendi.
Künt batın travması ve akut apandisit acil servislerde birbirinden bağımsız olarak sıklıkla karşılaşılan durumlar olmasına karşın nadir de olsa aynı anda görülebilmektedir. Travmanın akut apandisit gelişiminde bir etken olup olmadığı konusunda literatürde kısıtlı bilgiler mevcuttur. Bu olguyu sunmaktaki amacımız, acil hekimlerinin künt batın travma sonrasında akut apandisit gelişebileceği konusunda farkındalığını arttırmaktır.
We present here, a child with abdominal pain and vomiting after blunt trauma. He had tenderness, guarding and rebound on the bilateral lower quadrant of the abdomen. He had no abrasion on abdominal skin surface. He had marked leukocytosis, increased CRP and abdominal enhanced computed tomography revealed that inflamed appendicitis. He was operated by pediatric surgeons and perforated appendix was illustrated on pathological examination. Blunt abdominal trauma (BAT) and acute appendicitis (AA) are independently very frequent issues. In pediatric emergency departments, BAT and AA is very frequent issues and they might rarely occur coincidentally in the same patient. This case report and review of the literature illustrated that occurrence of AA after blunt abdominal trauma should be strictly considered by emergency physicians. So we aimed to emphasized that emergency physicians should consider acute appendicitis can occur after blunt abdominal trauma.
Makale Özeti

10.
Preadolesan bir erkek çocukta fluoksetinle ilişkili anjioödem ve ürtiker
Angioedema and urticaria associated with fluoxetine in a preadolescent boy
Aslı Sürer Adanır, Arif Önder, Zehra Ece Soğucak, Abdurrahman Erdem Başaran, Ayşen Bingöl, Esin Özatalay
Sayfalar 144 - 146
Anjioödem, derin dermis veya ciltaltı dokulardaki kılcal damarların artmış geçirgenliği ve dilatasyonu ile seyreden ve sıklıkla üst solunum ve gastrointestinal sistemleri etkileyen lokal ödem olarak tanımlanır. Diğer birçok ilaç gibi, Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörlerinin nadir bir yan etki olarak da görülebilir. Burada fluoksetin ile ürtikeri ortaya çıkan ve ilacın kesilmesinden sonra düzelen, ilacın tekrar başlanması ile ürtiker ve anjioödemi ortaya çıkan 10 yaşında bir erkek çocuğu sunuyoruz. Literatürde, fluoksetin ile ortaya çıkan 2 anjioödem olgusu daha bulunmaktadır. Birisi yüksek doz fluoksetin alımından 2 gün sonra grip benzeri bir klinik görünümle seyreden ve ürtiker ve anjioödemin eşlik ettiği vaka, diğeri ise 10 mg/gün fluoksetin ile anjioödem bildiren, ancak ürtiker görülmemesi nedeniyle psödoalerjik olduğu düşünülen vakadır. Bu açıdan bizim olgumuzun benzersiz olduğunu düşünüyoruz, çünkü anjioödem terapötik dozlarda gelişmiş ancak allerjik kökenli olarak değerlendirilmiştir.
Angioedema is defined as the increased permeability and dilatation of the capillaries in the deep dermis or subcutaneous or submucosal tissues and leads to localized swelling often affecting the upper respiratory and gastrointestinal tracts. Like many other drugs, it can also be observed as a rare adverse effect of Selective Serotonin Reuptake Inhibitors. Here we report a 10-year-old boy manifested urticaria with fluoxetine, showed recovery after the cessation of the drug; and manifested urticaria and angioedema after the re-prescription of it. In literature, there are two previous case reports of angioedema with fluoxetine. One case of angioedema accompanied by urticaria and showed a flu-like presentation 2 days after ingestion of high dose fluoxetine. The other case, reporting angioedema with 10 mg/day, was without urticaria and thought to be pseudoallergic. We thought our case is unique in this respect, that the angioedema developed with therapeutic doses and thought to be allergic.
Makale Özeti