Volume: 47  Issue: 1 - 2017
Hide Abstracts | << Back
1.Comparison of Intraocular Pressure Measurements in Healthy Pediatric Patients using Three Types of Tonometers
Muhsin Eraslan, Eren Çerman, Sena Sümmen
Pages 1 - 4
Giriş –amaç: Bu çalışmanın amacı sağlıklı pediatrik hastalarda üç farklı tonometre tipi ile yapılan göz içi basıncı (GİB) ölçümlerini karşılaştırmaktır.
Yöntem – gereçler: Çalışmaya rutin poliklinik muayenesi için başvuran, 18 yaş altı 78 bireyin 78 gözü dahil edildi. GİB sırasıyla Tono- Pen (TP), Goldmann Aplanasyon Tonometresi (GAT) ve Non-Kontakt Tonometre (NKT) yardımı ile ölçüldü. Santral kornea kalınlıklarına (SKK) göre düzeltilmiş GİB hesaplandı. Belirlenmiş sınırlardaki refraksiyon kusuru dışında başka bir oküler hastalığı olan bireyler çalışmaya dahil edilmedi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen bireylerden 46’sı kız, 32’si erkekti. Hastaların yaş ortalaması 12.6±2.7 (5-17 yaş arası) idi. Ortalama SKK 559.3±35.3 idi. Ortalama refraksiyon değerleri -0.50±1.70 idi. Görme keskinliği Snellen eşeline göre ortalama 0.98±0.1 (aralık 0.3 – 1.0) seviyesindeydi. Her 3 ölçüm yöntemi arasında anlamlı fark mevcuttu. (P < 0.05) 78 gözde ortalama GİB, TP ile 12.1±2.2 mmHg, GAT ile 15.7±2.5 mmHg ve NKT ile 17.1±3.1 mmHg olarak ölçüldü. Ölçüm yöntemlerinin birbiri ile korelasyonu incelendiğinde en yüksek pozitif korelasyon NKT ile GAT arasında tespit edildi. ( P < 0.001, r = 0.670) Bunu sırasıyla NKT ile TP ( P <0.001, r = 0.477) ve GAT ile TP ( P <0.001, r = 0.403) arasındaki korelasyon izledi. Yapılan incelemede SKK ile tüm ölçüm yöntemleri arasında pozitif korelasyon saptandı.
Sonuç: Pediatrik hastalarda TP ve NKT ile yapılan ölçümler, GAT ölçümleri ile pozitif korelasyon göstermekteydi. TP’nin GAT’ye göre daha düşük, NKT’nin ise daha yüksek değerler verdiği öngörüldüğünde hasta takiplerinde, tedavi düzenlemesi ve ameliyat kararlarında bu farklılıklar göz önünde bulundurularak hareket edilmesi önerilebilir.
Objectives: This study aimed to compare intraocular pressure (IOP) measurements in healthy pediatric patients using three types of tonometers.
Materials and Methods: Seventy-eight eyes of 78 patients under the age of 18 who underwent a routine ophthalmologic examination were included in the study. IOP was measured using Tono-Pen (TP) tonometry, Goldmann Applanation Tonometry (GAT), and Non-Contact Tonometry (NCT), respectively. IOP was adjusted based on the central corneal thickness (CCT). Patients with any ocular disorders other than a limited refractive error were excluded from the study.
Results: The study consisted of 46 girls and 32 boys. The mean age was 12.6±2.7 (range: 5–17). The mean CCT was 559.3±35.3. The mean refractive error was - 0.50±1.70. The mean level of visual acuity was 0.98±0.1 (range: 0.3–1.0) using the Snellen chart. Significant differences were found between the measurement results of each of three methods. Mean IOP was 12.1±2.2 mmHg for TP, 15.7±2.5 mmHg for GAT, and 17.1±3.1 mmHg for NCT. The correlations between measurement methods revealed that the highest correlation was between NCT and GAT (P < 0.001, r = 0.670). The second highest correlation was between NCT and TP (P < 0.001, r = 0.477). The lowest correlation was between GAT and TP (P < 0.001, r = 0.403). A positive correlation was found between CCT and each IOP measurement method.
Conclusion: In pediatric patients, the TP and NCT measurements were found to have positive correlations with the GAT measurements. Because the TP measurements were lower than the GAT measurements and the NCT measurements were higher than the GAT measurements, patient follow-ups, treatment strategies, and surgery plans have to be organized taking these differences into consideration.
Abstract

2.Early clinical features by anterior segment and gonioscopy examination of pseudoexfoliation syndrome
Sirel Gür Güngör, Atilla Bayer, Ahmet Akman, Leyla Asena
Pages 5 - 8
Amaç: Unilateral psödoeksfoliyasyonlu (PX) olguların sağlam gözlerinde PX’in erken bulgularını saptamak.
Yöntem: Otuz dört unilateral PX’li hastanın sağlam gözleri biyomikroskop ve gonyoskopi ile incelendi. PX ile ilişkili bulgular kaydedildi.
Sonuçlar: Ortalama yaş 67.8±8.1 yıldı (55–86 yıl). Yirmi beş hastanın sağlam gözünde (% 73.5) alt açıda pigmentasyon ve 23 hastanın sağlam gözünde (% 67.6) alt açıda Sampaolesi çizgisi mevcuttu. On hastada (% 24.9) peripupiller katlantı kaybı ve 14 hastada (% 41.1) pupilla dilatasyonu sonrası pigment dağılımı diğer en sık bulgulardı.
Tartışma: Alt açıda pigmentasyon ve Sampaolesi çizgisi en sık PX ile ilişkili erken bulgular gibi gözükmektedir. Uygun tedavi için oküler hipertansiyonlu olgularda bu bulgulara dikkat edilmelidir.
Aim: To determine the early signs of pseudoexfoliation (PX) in fellow eyes of cases with unilateral PX.
Methods: Fellow eyes of 34 cases with unilateral PX were evaluated by slit lamp and gonioscopy. Findings associated with PX were recorded.
Results: Mean age was 67.8±8.1 years (range 55–86 years). Twenty five patients (73.5 %) had pigmentation in the inferior angle and 23 patients (67.6 %) had a Sampaolesi line located on the inferior angle in fellow eyes. The other most common findings were loss of peripupillary ruff in 10 patients (29.4 %), and pigment dispersion following pupil dilation in 14 patients (41.1 %).
Conclusion: Pigmentation in the inferior angle and Sampaolesi line on the inferior angle seem to be the most common early findings associated with PX. Special attention should be paid to these findings in cases with ocular hypertension for proper management.
Abstract

3.Diverse clinical signs of ocular involvement in cat scratch disease
Merih Oray, Sumru Önal, Aylin Koç Akbay, İlknur Tuğal Tutkun
Pages 9 - 17
Amaç: Kedi tırmığı hastalığı oküler tutulumu olan hastaların klinik bulguları, tanı ve tedavi yaklaşımlarının değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Kedi tırmığı hastalığına bağlı oküler tutulumu olan olguların klinik kayıtları incelendi.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 26.9±18.5 yıl olan 10 hastanın (7 kadın, 3 erkek) 13 gözü dahil edildi. Dokuz hastada kedi teması hikayesi olup hastaların göz şikayetleri başlamadan 2-90 gün önce kedi tırmığı hastalığı ile ilişkili sistemik semptomları vardı. Klinik bulgular, 4 gözde nöroretinit (1 gözde alt periferde seröz retina dekolmanı eşlik etmekte), 2 gözde optik nöropati (1 papillit ve optik disk infiltrasyonu, 1 optik nörit), 6 gözde retinal infiltratlar, 1 gözde retinokoroidit ve 3 gözde retinal arter dal tıkanıklığı, 1 gözde endoftalmi şeklindeydi. Başvuru anında görme keskinliği 7 gözde 1.0, bir gözde 0.3, dört gözde ≤ 0.1 ve bir gözde ışık hissi düzeyindeydi. Tüm hastalarda Bartonella henselae IgM ve/veya IgG pozitif idi. Tüm hastalara antibiyotik tedavisi uygulandı. İki hastaya 5 gün pulse metilprednizolon intravenöz tedaviyi takiben ve 4 hastaya 15-40mg/gün dozunda oral kortikosteroid tedavisi de eklendi. Bir hastanın tedavisi devam etmekte ve kalan 9 hastanın ortalama toplam tedavi süresi 47±14.5 gündü. Son vizitte görme keskinliği 9 gözde 1.0, bir gözde 0.8, bir gözde 0.4 ve bir gözde ışık negatifti.
Sonuç: Kedi tırmığı hastalığı farklı oküler tutulum bulguları ile karşımıza çıkabilen ve bu tablolarda ayırıcı tanıda akılda bulundurulması gereken bir hastalıktır.
Purpose: To describe ocular manifestations, diagnosis, and treatment of cat scratch disease.
Materials and Methods: Clinical records of patients with ocular cat scratch disease were reviewed.
Results: 13 eyes of 10 patients (7 female, 3 male) with a mean age of 26.9±18.5 years were included. 9 patients had a history of cat contact and had systemic symptoms associated with cat scratch disease 2-90 days prior to the ocular symptoms. Ocular signs were; neuroretinitis in 4 eyes (associated with serous retinal detachment at inferior quadrantin 1 eye), optic neuropathy in 2 eyes (1 papillitis and optic disc infiltration, 1 optik neuritis), retinal infiltrates in 6 eyes, retinochoroiditis in 1 eye, branch retinal arteriolar occlusion in 3 eyes, and endophthalmitis in 1 eye. Visual acuities at presentation were; 1.0 in 7 eyes, 0.3 in 1 eye, ≤ 0.1 in 4 eyes, and light perception in 1 eye. Bartonella henselae IgM and/or IgG were positive in all patients. Systemic antibiotic therapy was administered in all patients. 15-40mg/day systemic corticosteroid treatment was added to the therapy in 4 patients, following 5 days of intravenous pulse methylprednisolone in 2. One patient is still under treatment and the mean treatment duration in 9 patients is 47±14.5 days. Visual acuities at final visit were; 1.0 in 9 eyes, 0.8 in 1 eye, 0.4 in 1 eye, and no light perception in 1 eye.
Conclusion: Cat scratch disease may present with different ocular signs and should be considered in the differential diagnosis in patients with such presentations.
Abstract

4.Demographic characteristics and clinical outcome of work-related open globe injuries in the most industrialised region of Turkey
Sertaç Argun Kıvanç, Berna Akova Budak, Emina Skrijelj, Mediha Tok-çevik
Pages 18 - 23
Amaç: Türkiye’nin en çok endüstrileşmiş bögesindeki işe bağlı açık glob yaralanmalarının demografik özelliklerinin ve klinik sonuçlarının değerlendirilmesi
Gereç ve Yöntem: Göz hastalıkları departmanına veya acil servise başvuran ve resmi iş kazası kaydı olan işe bağlı açık glob yaralanmalarının demografik ve tıbbi kayıtları geriye yönelik olarak gözden geçirildi. Hastların görme keskinliği sınıflandırılması Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre, yaralanmanın olduğu zonlar ve yaralanma şekilleri ise ¨Birmingham Göz Travma Terminoloji Sistemi¨ne değerlendirildi.
Bulgular: Beş yıllık işe bağlı göz yaralanması olan 479 hastadan 101’nin 102 gözünde açık glob yaralanması mevcuttu ( % 21). Hastaların ortalama yaşı 34.5±8.9 yıl ve ortalama takip süresi 12.5±12.6 ay idi. Yaralanmalar en fazla Haziran ayında saat 12.00 ve 13.00 arasında görüldü. Hastaların % 86 yaralanmadan sonraki 12 saat içinde acile başvurmuştu. Yüzde yirmi ikisi yaralanma sırasında koruyucu gözlük kullanmıştı. Açık glob yaralanmalarının % 51’i penetran, % 40’ı göziçi yabancı cisim, % 7’si rüptür ve % 2’si perforasyondu. En sık bulgu travmatik katarakt idi. Hastaların % 33.3’ünün son görme keskinliği 3/60’ın altında idi. İlk muayenede görmesi 6/18`in altında olan hastaların % 78’inin son muayenede görme keskinliği 6/18’in üzerinde idi. Her 3 zonda yaralanması olan gözlerin % 63`ü fitizis bulbi, enükleasyon veya evisserasyon ile sonuçlandı.

Sonuç: İşe bağlı açık glob yaralanmalarının endüstrileşmiş bölgelerde genç erkek populasyonunda görme bozukluğu ve körlük gibi ağır sonuçları olabilir. İşe bağlı açık göz yaralanmalarının yaklaşık yarısı görme bozukluğu veya körlükle sonuçlanmaktadır.
Objectives: To evaluate demographic characteristics and clinical outcome of work-related open globe injuries in most industrialized region of Turkey.
Materials and Methods: The demographic and medical records of patients with work-related open globe injuries who admitted to Department of Ophthalmology or Emergency with official occupational accident report were retrospectively reviewed. Visual acuity categories were defined according to World Health Organization. The injury types and zones of the open globes were classified according to Birmingham Eye Trauma Terminology System.

Results: Among 479 patients with work-related eye injuries in 5 years there were 102 eyes of 101 patients with open globe injuries (21 %). The mean age of the patients was 34.5±8.9 years with a mean follow-up of 12.5±12.6 months. The injuries peaked in June between 12.00 and 13.00. Eighty-six percent presented to emergency within 12 hours after the injury. Twenty-two percent of the patients had wore protective eyewear at the time of injury. The open globes were penetrating in 51 %, intraocular foreign body in 40 % and rupture in 7 % eyes and perforation in 2 % eyes. The most frequent finding was traumatic cataract. Final visual acuity of 33.3 % patients was below 3/60. Seventy-eight percent of patients that had vision less than 6/18 at presentation had visual acuity of 6/18 or more at final visit. Sixty three percent of eyes, of which had injuries involving all 3 zones were resulted in phtysis bulbi, enucleation or evisceration.
Conclusion: Work related open globe injuries may have severe consequences such as visual impairment and blindness among young male worker population in industrialized areas. Nearly half of the occupational open globe injuries result in visual impairment and blindness
Abstract

5.The anterior segment findigs in women with polycystic ovary Syndrome
Seda Karaca Adıyeke, İbrahim Karaca, Suna Yıldırım, Mehmet Adıyeke, İbrahim Uyar, Gamze Türe
Pages 24 - 27
Amaç: Bu çalışmanın amacı Polikistik over sendromu (PKOS) tanılı hastaların ön segment bulgularını incelemek ve bunları sağlıklı reprodüktif yaş grubu gönüllü kadınlarla karşılaştırmaktı.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya 50 PKOS tanılı (Grup 1) ve 50 sağlıklı gönüllünün (Grup 2) sağ gözleri dahil edildi. Tüm olgularda görme, göz içi basıncı (GİB), santral kornea kalınlığı (SKK), Schirmer testi, gözyaşı kırılma zamanı (GKZ) değerlendirildi. PKOS tanılı hastaların hormon (östradiol ve testesteron) düzeyleri ile bulguların korelasyonu değerlendirildi.
Bulgular: PKOS grubunda ortalama SKK değerleri anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,001). GİB ölçümlerinde iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0,560). Schirmer testi ve GKZ PKOS tanılı hastalarda azalmış olarak bulundu (sırasıyla, p=0,001 ve p=0,001). Östradiol düzeyleri santral kornea kalınlıkları ile pozitif yönde orta düzeyde (r=0,552), GİB (r=0,351) ile pozitif yönde zayıf düzeyde, GKZ (r=-0,393) ile negatif yönde zayıf düzeyde korelasyon gösterdi. Testesteron düzeyleri, GİB (r=0,342) ve SKK(r=0,303) ile pozitif yönde zayıf düzeyde korele bulunmuştur. Testesteron düzeyleri Schirmer testi (r=-0,562) ve GKZ (r=-0,502) ile ise zayıf düzeyde korelasyon göstermişitr.
Sonuç: PKOS göz dokularında fizyolojik ve yapısal değişikliklere yol açmaktadır. Kuru göz semptomlarının, santral kornea kalınlıklarının PKOS tanılı hastalarda artmış olduğu görüldü. Artan serum testesteron ve östradiol düzeyleri ile bulguların korele olduğu izlendi.
Aim
This study aimed to investigate the anterior segment in women with polycystic ovary syndrome (PCOS) and to compare them with those of healthy reproductive-age women volunteers.
Materials and Methods
The study included 50 right eyes of 50 women) with PCOS (Group 1) and 50 right eyes of 50 healthy women (Group 2). İntraocular pressure, Schirmer’s test, tear break-up time and central corneal thickness (CCT) were evaluated in all subjects. Correlations between serum hormone (estradiol and testesteron) levels and observed findings were also investigated.
Results
Mean values of central corneal thicknesss were significantly higher in the PCOS group (p=0,001). The mean values of intraocular pressures were similar between the two groups (p=0,560). Schirmer’s test results and tear break-up time values were significantly lower in the PCOS group (p=0,001 and p=0,001 respectively). Serum estradiol levels were moderately positive correlated with the mean central corneal thicknesses (r=0,552), weakly positive correlated with intraocular pressure (r= 0,351) and weakly negative correlated tear break-up time (r=-0,393). Serum free testesteron levels were moderately correlated with choroidal thickness (r=0,664) and weakly correlated with ocular pressure (r=0,342). It is weakly negative correlated with central corneal thickness (r=0,303), Schirmer’s test results (r=-0,562) and tear break-up time (r=-0,502).
Conclusion
PCOS leads to physiological and structural changes in the eye. Dry eye symptomes and central corneal thickness measurements were increased in patients with PCOS. Those are correlated serum testesteron and estradiol levels.
Abstract

6.Retina and Optic Disc Characteristics in Amblyopic and Non-amblyopic Eyes of Patients with Myopic or Hyperopic Anisometropia
Arzu Taşkıran Çömez, Elif Şanal Ulu, Yeliz Ekim
Pages 28 - 33
Amaç: Miyopik ve hipermetropik anizometropisi olan hastalarin ambliyopik olan ve ambliyopik olmayan gözlerinin Optik Koherens Tomografi (OKT) ile ölçülen retina ve optik disk özelliklerini karşılaştırmak.
Materyal ve Metod: Miyopik (25 hasta: 17 kadın, 8 erkek), (yaş: ortanca 27 yaş; 16-40 yaş arasında) ve hipermetropik (31 hasta: 19 bayan, 12 erkek), (yaş: ortanca, 20 yaş; 13-41 yaş arasında) anizometropik ambliyopisi olan hastalar çalışmaya katıldı. Göz muayenesinde, Snellen tablosu ile en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EDGK), manifest ve pupiller dilatasyon sonrası ölçülen sikloplejik refraksiyon, alterne kapama testi, glob hareketi muayenesi, A-Scan biometri ile aksiyel uzunluk, biyomikroskopi, fundus muayenesi ve OKT ölçümü yapıldı. Ana sonuç ölçütleri, sferik ekivalan, EDGK, aksiyel uzunluk, retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığı, makuler kalınlık, makuler volüm ve optik disk alanı ölçümleri idi.
Sonuçlar: Hem miyop hem de hipermetrop hastalarda ortalama sferik ekivalanın absolu değeri, ambliyopik gözlerde, ambliyopik olmayan gözlere göre daha yüksekti, ve ortalama EDGK ambliyopik gözlerde ambliyopik olmayan gözlere göre daha düşüktü. Hem miyopik hem de hipermetropik hastalarda, ambliyopik olan ve olmayan gözler arasında, ortalama RSLT kalınlığı, makuler kalınlık, makuler volüm, aksiyel uzunluk ve optik disk alanları açısından anlamlı fark bulunamadı.
Tartışma: Ambliyopik sürecin, RSLT, makula veya optik disk üzerinde belirgin bir etkisi olmayabilir. Daha fazla sayıda hasta ile, postmortem çalışmaları da içeren ileri çalışmaların yapılması, ambliyopik olan ve olmayan gözler arasındaki retinal, histopatolojik ve anatomik farkları ortaya koyabilecektir.
Purpose: To compare retinal and optic disc characteristics between amblyopic and non-amblyopic eyes in patients with myopic and hyperopic anisometropia measured with optical coherence tomography (OCT).
Materials and Methods: Patients with myopic (25 patients: 17 female, 8 male),(age: median, 27 years; range, 16-40 years) and hyperopic (31 patients: 19 female,12 male) (age: median, 20 years; range, 13-41 years) anisometropic amblyopia were included. Eye examination included determination of best-corrected visual acuity (BCVA) with a Snellen chart, measurement of manifest and cycloplegic refraction after pupillary dilation, alternate cover testing, globe movement evaluation, A-scan biometry for axial length, biomicroscopy, fundus examination, and OCT scanning. Main outcome measures were spherical equivalence, BCVA, axial length, retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness, macular thickness, macular volume, and optic disc area.
Results: In both myopic and hyperopic patients, the absolute value of the mean spherical equivalence was significantly greater in the amblyopic than non-amblyopic eyes, and the mean BCVA was significantly less in the amblyopic than the non-amblyopic eyes. In both myopic and hyperopic patients, there were no significant differences in mean RNFL thickness, macular thickness, macular volume, axial length, or optic disc area between amblyopic and non-amblyopic eyes.
Conclusions: The amblyopic process may have no significant effect on the RNFL, macula, or optic disc. Further studies with more patients, including postmortem studies, may clarify the retinal, histopathologic, and anatomic differences between amblyopic and non-amblyopic eyes.
Abstract

7.Comparison of Efficacy and Side Effects of Multispot Lasers and Conventional Lasers for Diabetic Retinopathy Treatment
Hande Çeliker, Azer Erdağı Bulut, Özlem Şahin
Pages 34 - 41
Panretinal fotokoagülasyon (PRF), proliferatif diabetik retinopati (PDR) tedavisinde standart tedavidir. Konvansiyonel lazer (KL), tek nokta modunda bir veya daha fazla seansta gerçekleştirilir. KL sonrası maküler ödem gelişmesi nedeniyle, santral görme kaybı, genişleyen iç retinal skar dokusu nedeniyle periferal görme alanı kayıpları rapor edilmiştir. Çok nokta lazer fotokoagülasyon (MSL) son yıllarda klinik uygulamaya girmiştir. Bildirilen çalışmalarda; MSL ile PRP’ de KL ile karşılaştırıldığında, daha az retinal doku hasarı, daha az ağrı ve artan hasta konforu bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, diyabetik retinopati tedavisinde MSL ve KL lerin, etkinliği ve yan etkilerini karşılaştırmaktır.
Panretinal photocoagulation (PRP) is a standard treatment for proliferative diabetic retinopathy (PDR). Conventional laser (CL) is performed in one or more sessions in single spot mode. Visual disabilities have been reported after CL, including central visual loss caused by the development of macular edema and peripheral visual field loss from extensive, expanding inner retinal scarring. Multispot photocoagulation (MSL) is used in clinical practice recently. Reports of MSL claimed that PRP resulted, retinal tissue damage, less pain and increased patient comfort compared to CL. The aim of this study is to compare the efficacy and side effects of single session MSLs and CLs for diabetic retinopathy treatment.
Abstract

8.Rituximab treatment in a patients with active Graves' orbitopathy and psoriasis
Tülay Şimşek, Nilgün Yıldırım, Belgin Efe, Nur Kebapçı
Pages 42 - 46
Graves orbitopatinin tedavisi halen önemli bir sorun teşkil etmektedir. Günümüzde uygulanmakta olan tedavi yaklaşımları hastaların üçte birinde etkili olmamaktadır. Rituksimab olgunlaşmış ve olgunlaşmamış B hücrelerinde bulunan CD 20 antijenine karşı geliştirilmiş monoklonal antikor olup Graves orbitopati tedavisinde alternatif bir yöntem olarak ümit vaadetmektedir. Bu makalede Graves orbitopati ile beraber psöriazis olan 49 yaşında bir olgu sunulmuştur. Hastaya 2 hafta arayla 1g rituksimab ibtravenöz olarak verildi. Tedavi sonrası hastalığa ait inflamatuar bulgular gerilemekle birlikte propitozisde değişiklik olmadı.
Management of Graves’ orbithopathy remains an important therapeutic challange. Current therapeutic modalities are unsatisfactory in about one third of the patients. Rituximab is a monoclonal antibody against CD 20 antigen that is expressed in mature and immature B cells. Eearly experience with rituximab suggests that it is a promising alternative therapy for Graves’ orbithopathy. Here we report a case of a 49 years old woman with Graves’ orbitopathy and psoriasis. The patient received two infusions of 1 g rituximab 2 weeks apart. Although, there was improvement in inflammatory signs of the disease, proptosis did not change after the treatment.
Abstract

9.Anterior Segment Ischemia After Strabismus Surgery
Emine Seyhan Gocmen, Yonca Atalay, Ozlem Evren Kemer, Hikmet Yavuz Sarıkatipoglu
Pages 47 - 51
Trafik kazası sonucunda sağ gözde içe kayma ve çift görme şikayetiyle kliniğimize başvuran 46 yaşında erkek hastanın yapılan muayenesinde,sağ ezotropya ve sağ göz dışa bakışta -4 kısıtlılık mevcuttu. Camsız yakın ve uzak primer kayma 40 PD üzerindeydi. Hasta mevcut bulgularla 6. sinir paralizisi olarak değerlendirildi. Hastaya travma sonrası 18. ayda sağ iç rektus geriletmesi, birinci ameliyattan 10 ay sonra ise üst rektus ve alt rektus tam tendon transpozisyonu(Foster sütürü ile) uygulandı. Postoperatif 1. gün yapılan biyomikroskopik muayenesinde, korneal ödem, descement membranında kırışıklık, ön kamarada 3+ hücre ve düzensiz middilate pupil mevcuttu. Bu bulgularla hastaya ön segment iskemisi tanısı konuldu. Postoperatif 1. gün topikal deksametazon 0.1/5 ml damla 16x1, siklopentolat hidroklorür %1 damla 3x1, oral fluokortolon 20 mg tablet 1x3 tedavisine başlandı. Tedavi sonrası 1. haftada kornea ödemi geriledi, ön kamarada hücre izlenmedi, sadece pupil düzensizliği devam etmekteydi. Fluokortolon tablet ve topikal deksametazon 0.1/5 ml damla 1 ay içinde azaltılarak kesildi. Hastanın 1.ayda hafif pupil düzensizliği dışında patolojik bir bulgusu kalmamakla birlikte primer pozisyonda ortoforikti. Ön segment iskemisi şaşılık cerrahisinin ciddi komplikasyonlarından biridir. Sıklıkla pupil düzensizliği dışında sekel bırakmazken bazı olgularda ciddi dolaşım bozukluğu sonucu fitizis bulbiye kadar giden sonuçlar ortaya çıkabilir. Ön segment iskemisinin kliniği iyi bilinmeli, özellikle riskli olabilecek olgularda gerekli koruyucu önlemler alınmalıdır.
46 year old male patient was referred to our clinic with complaint of diplopia and esotropia in his right eye that developed after a car accident. During inspection, patient had right esotropia in primary position and right eye’s abduction was totally limited. Primary deviaton was over 40 prism dioptry at near and distance. Patient was diagnosed as 6th nerve palsy and 18 months after trauma, his right rectus was recessed. 10 months after the first operation, full thickness tendon transposition of superior and inferior rectus muscles(with Foster’s suture) was performed. First day postoperatively, in biomicroscopic exam, corneal edema, 3+ cells in the anterior chamber and an irregular pupilla were detected. According to these findings, diagnosis was anterior segment ischemia. Topical dexamethazone 0.1/5 ml drop 16x1, cyclopentolate hydrocloride drop 3x1, fluocortolone 20 mg 1x3 oral treatment was initiated. 1 week after treatment, corneal edema regressed and anterior chamber was clean. Topical and systemic steroid treatment was stopped gradually. After first month of operation patient was orthophoric and there were no pathologic symptoms besides the irregular pupilla. Anterior segment ischemia is one of the most serious complications of strabismus surgery. Despite the fact that in most cases only remaining sequel is the irregular pupilla; serious circulation deficit could lead to phytisis bulbi. Clinical properties of anterior segment ischemia should be well recognized and in especially risky cases, preventative caution should be taken.
Abstract

10.Eye injuries from pencil lead: three cases report
Ceyhun Arıcı, Osman Şevki Arslan, Burcu Görgülü, Rengin Yıldırım, Umut Onur
Pages 52 - 55
Kurşun kalem ile korneal stromal ve/veya penetran oküler yaralanmalar çocukluk yaş grubunda daha sık görülebilen, intraoküler enfeksiyona veya ciddi intraoküler steril iltihabi reaksiyona neden olabilen travmalardır. Kurşun kalem ile göz travması olan 3 çocuk yaş grubu olguyu sunmayı amaçladık. Birinci olgu kornea stroma düzeyinde lameller bir yaralanma idi. İkinci olguda kurşun kalem korneayı perfore ederek irise temas etmekteydi. Üçüncü olguda kornea ve irisi perfore edip, zonüllerden vitreusa uzanan kurşun kalem ucu mevcuttu. Olgu 2 ve 3 de kurşun kalem cerrahi ile çıkarıldıktan sonra intrakamaral 2 mg/0.05 ml triamsinolon enjekte edildi. Topikal antiinflamatuar ve sikloplejik ajan kullanıldı. Sonuç olarak, kurşun kalem ile kornea ve özellikle oküler penetran yaralanmalarda uygun antiinflamatuar tedavi, profilaktik antibiyotik tedavisi ve takip ile iyi bir prognoz elde edilebilir.
Corneal stromal and penetrating ocular injuries with pencil lead are more common in childhood period and may lead to intraocular infection or severe intraocular sterile inflammatory reaction. We aimed to report 3 children with ocular trauma following pencil lead injuries. The first case had corneal stromal injury with pencil lead. In the second case, pencil perforated cornea and touched iris. In the third case, pencil lead perforated both cornea and iris and extended to the vitreus base through the lens zonules. 2 mg/0.05 ml intracameral triamcinolone was injected after removal of pencil lead from eyeball. Topical anti-inflammatory and cycloplegic drops prescribed. In conclusion, cornea and especially penetrating ocular injuries with pencil lead may have a good prognosis with the use of appropriate anti-inflammatory and prophylactic antibiotic treatment and follow-up.
Abstract

11.Spontaneous Regression Of Optic Pit Induced Maculopathy In A 6 Year Old Child
Sezin Akça Bayar, Almıla Sarıgül Sezenöz, Eylem Yaman Pınarcı, Gürsel Yılmaz
Pages 56 - 58
6 yaşında erkek hasta 2 aydır olan bulanık görme şikayeti ile başvurdu. Görme keskinliği sağda 20/32, solda 20/20 idi. Makula optik koherens tomografi(OKT) görüntülerinde optik pit ilişkili makulopati saptandı. 6 ay tedavisiz takip edildi. 6 ay sonunda hastanın görme keskinliği her iki gözünde 20/20 düzeyindeydi. OKT bulgularında düzelme mevcuttu. Sonuç olarak, olgumuzda görme keskinliğinde tam düzelme ile optik pit makulopatisinde spontan regresyon izlenmiştir. Optik pit makulopatisinin çocukluk döneminde görülmesi oldukça nadirdir ve bu hastaların tedavileri ile ilgili yeterli çalışma yoktur. Olgumuz benzer hastaların tedavi ve takibinde literature katkı sağlayacaktır.
anahtar kelimeler: optik pit makulopati, optik pit, spontan regresyon
A 6-year-old boy with a complaint of blurred vision for two months was referred to our clinic. His visual acuity was 20/32 in the right eye and 20/20 in the left eye. The optical coherence tomography revealed optic disc pit maculopathy in the right eye. The patient was followed up for six months without any treatment. At the end of the 6 months period, the patient’s visual acuity was 20/20 in both eyes. The optical coherence tomography (OCT) imaging showed spontaneous regression of the optic disc pit maculopathy. In this case report, it is concluded that in children, spontaneous regression of the optic pit maculopathy with full recovery of the visual acuity is possible. The development of optic pit maculopathy in childhood is rare and there are not enough studies on the treatment methods. Therefore, our case report may be helpful in the management of similar cases of childhood optic disc maculopathy.
key words: optic pit maculopathy, optic pit, spontaneous regression
Abstract

12.Evaluation of retinal changes using optical coherence tomography in a pediatric case of Susac syndrome
Mehmet Kola, Hidayet Erdöl, Sevil Ertuğrul Atasoy, Adem Türk
Pages 59 - 62
Susac sendromu retina, iç kulak ve beyini etkileyen nadir görülen bir oklüsif vaskülopatidir. Sebebi bilinmeyen bu sendrom genellikle genç kadınları etkilemektedir. Tanısı zorluk arz edebilen Susac sendromuna ait bulgular ancak detaylı inceleme ile ortaya konulabilmektedir. Çünkü Susac sendromunda görülen bulgular her zaman eş zamanlı görülmeyip farklı zamanlarda ortaya çıkabilmektedir. Bu yazıda inaktif döneminde optik kohorens tomografi (OKT) yardımıyla retinal lezyonların ortaya çıkarılması ile Susac sendromu tanısı konulan pediatrik bir olgu sunulmaktadır. Bu olgu sunumunda OKT’nin Susac sendromundaki müphem retinal değişikliklerin ortaya çıkarılmasındaki önemini vurgulamayı amaçladık.
Susac syndrome is a rare occlusive vasculopathy affecting the retina, inner ear and brain. The cause is unknown, although it generally affects young women. The syndrome may be difficult to diagnosis, and then only through detailed investigation of findings. These are not always seen concomitantly, but may appear at different times. This report describes a pediatric case diagnosed with Susac syndrome when retinal lesions were identified with the help of optical coherence tomography (OCT) in the inactive period. The purpose of this case report is to emphasize the importance of OCT in clarifying undefined retinal changes in Susac syndrome.
Abstract