Volume: 41  Issue: 4 - 2011
Hide Abstracts | << Back
1.Evaluation of Anterior Segment Configuration Changes by Ultrasound Biomicroscopy After Phacoemulsification and Foldable Intraocular Lens Implantation
İlhami Salcan, Ümit Aykan, Burhan Yılmaz
Pages 200 - 206
Amaç: Katarakt ekstraksiyonu sonrası ön segment yapılarında oluşan konfigürasyon değişikliklerinin Ultrason Biyomikroskopi (UBM) yöntemi ile kantitatif analizi.
Gereç ve Yöntem: Senil ya da presenil katarakt nedeniyle ameliyat olacak 33 hastanın (21 erkek, 12 kadın, ortalama yaş 69,0±8,3 yıl) 33 gözü prospektif olarak incelendi. Her hastaya ameliyattan önce ve 1 ay sonrasında UBM uygulandı. Her UBM muayenesinde ön kamaranın aksiyel görüntüleri ve 4 kadranda açının radial kesit görüntüleri elde edildi. Ölçümler, cihazın yazılımında bulunan ölçekler ve UBM Pro2000® yazılımı kullanılarak gerçekleştirildi.
Sonuçlar: Katarakt ameliyatından sonra, ön kamara derinliği ve açı parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir artış saptandı (p=0,001). Postoperatif dönemde, preoperatif döneme göre ön kamara derinliğinde 1,3 kat, açı sonlanması alanı’nda 1,4 kat, açı açıklığı mesafesi 250’de 1,7 kat ve açı açıklığı mesafesi 500’de 1,5 kat artış tesbit edildi. Ön kamara açısının lineer regresyon analizinde postoperatif dönemde 4 kadranda da ivmede azalma, y-kesişim değerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış saptandı (p=0,001).
Tartışma: UBM ön segment yapıları hakkında hem niteliksel, hem de niceliksel çok değerli bilgiler vermektedir. UBM’nin; kataraktı olup kapanabilir/dar açıları olan ve sağaltım amacıyla katarakt ameliyatı kararı verilmiş olan hastaları değerlendirmede yararlı olabileceğini düşünmekteyiz.
Purpose: To quantify the configuration changes in anterior segment structures after cataract extraction by ultrasound biomicroscopy (UBM).
Method and Design: 33 eyes of 33 patients (21 male, 12 female, the mean age was 69,0±8,3 years) with senile or presenile cataracts undergoing cataract surgery were prospectively studied. UBM was performed for each patient before and 1 month after surgery. At each UBM examination, axial images of the anterior chamber and radial sections of the angle at four quadrants were obtained. Measurements were performed by using the calipers included in the equipment software and UBM Pro2000® software. Results: After cataract surgery, we determined statistically significant increases in anterior chamber depth and angle parameters (p=0,001). We found that the postoperative increases in anterior chamber depth, angle recess area, angle opening distance 250 and angle opening distance 500 were 1,3, 1,4, 1,7 and 1,5 times, respectively when compared with preoperative levels. Decreases of acceleration and increases of y-intercept were determined at 4 quadrants postoperatively by the evaluation of linear regression analysis of anterior chamber angle and these were also statistically significant (p=0,001).

Discussion: UBM gives either qualitative or quantitative valuable informations about anterior segment structures. We think that,UBM may be useful tool for the evaluation of the patients with cataract and occludable and/or narrow angles undergoing cataract surgery for therapeutic purpose.
Abstract

2.The Effect of Anterior Chamber Depth on Intraocular Pressure After Uneventful Phacoemulsification Surgery in Nonglaucomatous Eyes with Cataract
Tansu Gönen, Kadircan Keskinbora, Fatih Horozoğlu, Özkan Sever, Mustafa Yaşar
Pages 207 - 212
Amaç: Glokomsuz gözlerde cerrahi öncesi ön kamara derinliğinin, komplikasyonsuz fakoemulsifikasyon ve göziçi lens (GİL) implantasyonu sonrası göziçi basıncına etkisini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Ellibeş hastanın (30 erkek ve 25 kadın) tıbbi kayıtları geriye gönük olarak gözden geçirildi. Komplikasyonsuz fakoemülsifikasyon ve GİL implantasyonu yapılmış hastalar cerrahi öncesi ön kamara derinliklerine (ÖKD) göre 2 gruba ayrıldılar: Grup 1, 30 göz (ÖKD, 3.27≤ mm) ve grup 2, 25 göz (ÖKD, 3.27> mm). GİB, nonkontakt tonometri ile cerrahi öncesinde ve cerrahi sonrasında ölçüldü (1. gün, 1. hafta, 1. ay ve 3. ay).
Bulgular: Fakoemülsifikasyon ve göziçi lens (GİL) implantasyonu sonrası 3. ayda, ortalama GİB grup 1’de %23.6, grup 2’de %13.7 düştü. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı (p=0.025)
Sonuç: Komplikasyon gelişmeyen fakoemülsifikasyon ve GİL implantasyonu sonrası ortalama GİB, sığ ÖKD’li gözlerde normal gözlerden daha fazla azalır.
Purpose: To evaluate the effect of preoperative anterior chamber depth on intraocular pressure after uneventful phacoemulsification and intraocular lens (IOL) implantation in nonglaucomatous eyes.
Material and Method: The medical records of fifty-five patients (30 male and 25 female) were reviewed retrospectively. The patients who underwent uneventful phacoemulsification and IOL implantation were divided into two groups according to preoperative anterior chamber depth (ACD): 30 eyes in the group 1(ACD, 3.27≤ mm) and 25 eyes in the group 2 (ACD, 3.27> mm). Intraocular pressure was measured using noncontact tonometer preoperatively and postoperatively (1 day, 1 week, 1 month, and 3 month).
Results: Mean IOP decreased 23,6% in group 1 and 13.7% in group 2 at 3 months after phacoemulsification and IOL implantation. There was statistically significant difference between the groups (p= 0.025).
Discussion: The mean intraocular pressure decreases in eyes with shallow anterior chamber more than normal eyes after uncomplicated phacoemulsification and IOL implantation.
Abstract

3.23-gauge Transconjunctival Sutureless Vitrectomy in Eyes with Posteriorly Dislocated Intraocular Lens After Cataract Surgery
Fatih Horozoğlu, Ateş Yanyalı, Aydın Maçin, Ahmet Fazıl Nohutcu, Kadircan Keskinbora
Pages 213 - 216
Amaç: Katarakt cerrahisi sonrası vitreus içine göz içi lens (GİL) dislokasyonu gelişen olgularda 23- gauge (23-G) transkonjonktival sütürsüz vitrektomi (TSV) sonuçlarını bildirmek.
Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, Nisan 2007-Kasım 2010 tarihleri arasında katarakt cerrahisi sonrası vitreus içine GİL dislokasyonu gelişen ardışık 6 olgu incelendi. Hastaların görme keskinliği, göz içi basınç ölçümleri, ayrıntılı gözdibi muayene bulguları, yapılan cerrahinin ayrıntıları kaydedildi.
Sonuçlar: Yaş ortalaması 64.7 olan olguların ortalama takip süresi 5.5 ay (3-12) idi. Tüm olgulara 23-G TSV yapıldı. İki olguda (%33.3) polimetilmetakrilat GİL, diğer dört olguda (%66.7) ise 3 parçalı katlanabilir hidrofilik akrilik GİL, disloke olduğu vitreus içerisinden çıkarılarak sulkusa yerleştirildi. Altı olgunun 5’inde (%83.3) postoperatif olarak görme keskinliğinde artış oldu. Postoperatif olarak bir olguda (%16.7) topikal tedavi ile kontrol edilebilen geçici göziçi basınç artışı oldu.
Tartışma: Katarakt cerrahisi sonrası GİL dislokasyonu gelişen olguların cerrahisinde 23-G TSV uygulanabilmektedir. Daha çok olgu sayısı içeren çalışmaların yapılması ile yöntemin başarısı daha iyi değerlendirilecektir.
Purpose: To evaluate the outcomes of 23-gauge (23-G) transconjunctival sutureless vitrectomy (TSV) in eyes with posteriorly dislocated intraocular lens (IOL) after cataract surgery.
Material and Method: In this retrospective study, we evaluated 6 eyes of 6 consecutive cases with posteriorly dislocated intraocular lens after cataract surgery between April 2007 and November 2010. Visual acuity, intraocular pressure, detailed fundus examination and details of surgery were recorded.
Results: Mean age was 64.7 and mean follow-up was 5.5 months (3-12 months). All eyes received 23-G TSV. Dislocated IOL removed from vitreous and implanted to ciliary sulcus in 2 eyes (33.3%) with polymethylmetacrilate material and 4 eyes (66.7%) with 3-pieced hydrophilic acrylic material. In 5 of 6 eyes (83.7%), visual acuity improved postoperatively. In one eye (16.7%), elevation of intraocular pressure was observed postoperatively and controlled by topical treatment.
Discussion: 23-G TSV surgery may be used in eyes with posteriorly IOLs after cataract surgery. Studies with a large number of patients may indicate efficacy of this method better.
Abstract

4.Surgical results of sensory strabismus
Ayşe Yeşim Oral, Özlen Özgür, Aysu Karatay Arsan, Sibel Öskan
Pages 217 - 220
Giriş: Sensoryel şaşılıklarda görülen horizontal kayma tiplerini belirlemek, kayma tipi ile kaymaya yol açan etyoloji ve cerrahi sonuçlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmek
Yöntem ve Gereç: Sensoryel şaşılık nedeniyle opere edilmiş, yaşları ortalama 22,17±11,52 yıl (4-57) olan 12’si kadın, 17’si erkek 29 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olguların 16’sında (%55,2) ekzotropya (XT), 13’ünde (%44,8) ezotropya (ET) mevcuttu. Hem bütün olgular için hem de ET ve XT grupları için ayrı ayrı etyolojiler, cerrahinin yapıldığı yaş, cerrahi öncesi ve son kontroldeki kayma derecesi ortalamaları kaydedildi. ET ve XT alt gruplarının sonuçları t testi kullanılarak istatistiksel olarak birbiriyle karşılaştırıldı. Ortalama 4,27±3,5 yıl (4 ay-12 yıl) takip edilen hastaların kayma derecesi son kontrolde ±10 PD aralığında ise başarılı kabul edildi.
Sonuçlar: Tüm olgularda etyolojiler incelendiğinde, 13’ünde anizometropi (%44,8), 10’unda travma (%34.5), 2’sinde konjenital katarakt, birer olguda da konjenital glokom, keratokonus, koroid kolobomu ve hipoplastik optik disk saptandı. Hastaların kayma olan gözlerinde görme derecesi ışık hissi (-) ile 0,8 logMAR arasında değişmekteydi. Cerrahi öncesi ortalama kayma miktarı 46,24±19,29 prizm diyoptri (PD) iken cerrahi sonrası son kontrolde 9,55±11,86 PD’ye düşmüştü. ET ve XT grupları karşılaştırıldığında, ET grubunda etyolojide konjenital nedenlerin (%30,75) XT grubuna (%6,25) göre daha yüksek bulunması dışında; yaş, cerrahi öncesi ve sonrası kayma ortalamaları ve takip süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Buna karşılık, cerrahi başarı oranı bütün hastalar için %75,9, XT grubu için % 87,5 iken ET grubunda %61,5 bulundu.
Tartışma: Sensoryel kaymalarda derin ambliyopiye rağmen oldukça tatminkar cerrahi sonuçlar elde edilmekle beraber özellikle konjenital nedenlere bağlı gelişen sensoryel ezotropyalarda başarı daha sınırlı olabilmektedir.
Purpose: To determine horizontal deviation type and to evaluate the correlation between deviation type and etiology and surgical results for sensory strabismus.
Patients and Methods: The reports of 29 patients operated for sensory strabismus (12 female, 17 male) whose mean age was 22.17±11.52 (ranged from 4 to 57) years were evaluated retrospectively. Sixteen cases (55.2%) had exotropia (XT), 13 cases (44.8%) had esotropia (ET). Etiologies, ages during surgeries, preoperative and postoperative deviation amounts were noted for the total of the patients as well as for ET and XT groups separately. The results for ET and XT groups were compared statistically using t test. Patients mean follow-up time was 4.27±3.5 years (between 4 months-12 years) and deviation in ±10 PD in the last visit was considered as success.
Results: Etiologies in all cases examined, anisometropia in 13 (44.8%), trauma in 10 (34.5%), and 2 congenital cataracts, congenital glaucoma, one of the cases, keratoconus, choroidal coloboma, and hypoplastic optic disc was determined. The visual acuity of the squinting eyes ranged from no light perception to 0.8 logMAR. The mean preoperative deviation was 46.24±19.29 prism dioptre (PD), and the mean postoperative deviation decreased to 9.55±11.86 PD in the last visit. When the ET and XT groups were compared, congenital causes were more common in the ET group (30.75%) compared to XT group (6.25%), otherwise there was no statistically significant difference in terms of mean age, preoperative and postoperative deviation amounts and follow up time between two groups (p>0.05). In contrast, the surgical success rate was found 75.9 % for all cases, while 87.5% for the XT group, and 61.5% for the ET group. Discussion: Despite the deep amplyopia in sensory strabismus, satisfactory surgical results are achieved; nevertheless sensory esotropia particularly due to congenital causes may be more limited success.
Abstract

5.Evaluation of cornea and anterior chamber in scleroderma with Pentacam
Melis Palamar, Arzu Seyhan Karatepe, Sait Eğrilmez, Ayşe Yağcı
Pages 221 - 224
Amaç: Sklerodermalı hastaların ön segment yapılarının Pentacam ile değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimize başvuran 17 skleroderma hastasının 34 gözü (çalışma grubu), aynı yaş grubundaki 20 sağlıklı bireyin 40 gözü (kontrol grubu) ile karşılaştırıldı. Olguların en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, göz içi basıncı ölçülerek, ön ve arka segment bakıları yapıldı. Pentacam cihazı ile olguların santral kornea kalınlığı, ön kamara hacmi, ön kamara derinliği, ön kamara açısı, ön ve arka elevasyon haritaları değerlendirildi. Parametrik değerler bağımsız t-testi ile; nonparametrik değerler Mann Whitney U testi ile değerlendirildi.
Bulgular: Çalışma grubunda ortalama yaş 51.63 ± 10.74 (28 ve 72 arası), kontrol grubunda ortalama yaş 51.42 ± 6.74 (40 ve 66 arası) idi. Çalışma grubunda 1 erkek, 16 kadın; kontrol grubunda 4 erkek, 16 kadın olgu mevcuttu. Çalışma grubunun korneaları kontrol grubuna göre daha kırıcı bulundu (Çalışma ve kontrol grubunun ortalama K değerleri sırasıyla 44.38±1.38 ve 43.47±1.26 D, p=0.004). Çalışma grubunda tashihli görme düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü (Çalışma ve kontrol gruplarının ortalama tashihli görme düzeyleri sırasıyla 0.953±0.0915 ve 0.992±0.0408, p=0.001). Ön kamara derinliği, ön kamara hacmi, ön kamara açısı iki grup arasında farklılık göstermedi. Çalışma ve kontrol grubu arasında santral kornea kalınlığı, göz içi basıncı, sferik eşdeğer, ön ve arka elevasyon haritalarında fark saptanmadı.
Sonuç: Skleroderma kornea biyomekaniğinde ve kırıcılığında farklılaşmaya neden olabilecek sistemik bir hastalık olup bu konunun daha ileri çalışmalarla araştırılması gerekmektedir.
Purpose: To evaluate the anterior segment structures of scleroderma patients with Pentacam.
Materials&Methods: The 34 eyes (study group) of 17 scleroderma patients that attended to our clinic were compared with 40 eyes (control group) of age correlated 20 healthy cases. Best corrected visual acuity and intraocular pressure of all cases were measured, and anterior and posterior segment examinations were performed. The central corneal thickness, anterior chamber volume, anterior chamber depth, anterior and posterior elevation maps of all cases were evaluated with Pentacam. Parametric values were compared with independent-t test; non-parametric values were calculated with Mann Whitney U test.
Results: The mean age of study group was 51.63 ± 10.74 (range, 28 and 72) years, control group was 51.42 ± 6.74 (range, 40 and 66) years. There were 1 male, 16 females in the study group, and 4 males, and 16 females in the control group. The corneas of the study group were found to be more refractive (Mean K values of the study and the control groups were 44.38±1.38 and 43.47±1.26 D, respectively, p=0.004). Best corrected visual acuity in the study group was statistically lower than the control group (Mean best corrected visual acuity of the study and the control groups were 0.953±0.0915 and 0.992±0.0408, respectively, p=0.001). There was no significant difference in anterior chamber depth, anterior chamber volume and anterior chamber angle in between two groups. No difference was found in between the central corneal thickness, intraocular pressure, spheric equivalent, anterior and posterior elevation maps among the two groups.
Conclusion: Scleroderma is a systemic disease which might be leading differentiation in corneal biomechanics and refractivity, and these issues need to be investigated with more advanced studies.
Abstract

6.Long Term Results of Punctal Plug Applied Dry Eye Patients
İsmet Doğru, Yasin Toklu, Özge Saraç, Hasan Basri Çakmak
Pages 225 - 229
Amaç:
Kuru göz hastalarında punktum tıkacı uygulamasının uzun dönem sonuçları ve beraberinde gelişebilecek problemleri değerlendirmek.
Gereç-yöntem:
Bu çalışmada orta- ileri düzeyde kuru gözü olan, tedavi amacıyla punktum tıkacı (5 mm) uygulanan ve en az 12 ay takip süresi bulunan 15 hastanın 30 gözü retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların punktum tıkacı takılmadan önce, takıldıktan sonra 6. ve 12. aylarda yapılan oküler yüzey hastalığı indeksi skorlaması (OSDI), Schirmer-1 testi (topikal anestezisiz), gözyaşı filmi kırılma zamanı (GKZ) ve floreseinle oküler yüzey boyama sonuçları değerlendirildi. Hastalara punktum tıkaç tedavisinden 2 ay önce topikal antiinflamatuar ve suni gözyaşı tedavisi başlandı. Sonuçlar istatistiksel olarak karşılaştırılarak, anlamlılık ve güvenilirlik bakımından incelendi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 56.4 ± 2.3 (36-70 arası) yıl, ortalama takip süresi 15 (12-30) ay idi. Ortalama OSDI skoru 6. ayda ve 12. ayda başlangıç değerine göre istatistiksel olarak da anlamlı bir şekilde azalmıştı (p<0.05). Ortalama Schirmer-1 testi değerleri 6. ayda ve 12. ayda başlangıç değerlerine göre istatistiksel olarak da anlamlı olarak artmıştı (p<0.05). Onikinci aydaki ortalama Schirmer-1 testi değeri 6. aydaki ile karşılaştırıldığında da anlamlı oranda artmıştı (p<0.05). Ortalama GKZ değeri 12. ayda başlangıç ve 6. aydaki değerlere göre istatistiksel olarak da anlamlı bir şekilde artmıştı (p<0.05). Floreseinli oküler yüzey boyaması skorları değerlendirildiğinde 6. ve 12. aylarda alınan değerler başlangıça göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azalmıştı (p<0.05). Sonuç: Orta-ileri kuru göz hastalarında antiinflamatuar tedavi ile birlikte uygulanan punktum tıkaç tedavisi güvenilir bir yöntemdir. Uzun dönemde kuru göz semptom ve bulgularını azaltmaktadır.
Objective: The evaluation of long term results of punctal plugs applied dry eye patients and potential problems they may bring about
Material-methods: In this study, 30 eyes of 15 patients, who had moderate and advanced dry eyes and were applied medication purposed punctal plug (5mm) and observed for 12 months, were retrospectively assessed. The patients’ Ocular Surface Disease Index (OSDI ) scoring, Schrimer-1 test (without topical anesthesia), tear film break up time (TBUT) and ocular surface staining with fluorescein results were evaluated and compared before and after 6th and 12th months applying punctal plug. The patients were started on topical antiinflammatory treatment and artificial tears two months before the applying of the punctum plug.
Results: The patients average age was 56.4 ±2.3 (between 36-70 ) year, and the average follow up period was 15 (12-30) months. The average OSDI score was statistically significantly decreased in 6th and 12th months when compared to the initial value (p<0.05). The average Schirmer-1 test values measured in 6th and 12th months were also statistically significantly increased compared with the initial value (p<0.05). The average 12th month Schirmer -1 test value was considerably increased when compared with the 6th month’s value (p<0.05). The average TBUT was statistically significantly increased when compared to the 6th and 12th months values (p<0.05). When the outcomes of ocular surface staining with fluorescein were evaluated, a significant decrease was seen in 6th and 12th months when compared to the initial value (p<0.05).
Conclusion: The punctal plug treatment associated with the topical antiinflammatory treatment for moderate and advanced dry eye patients is a reliable
method. It decreases the dry eye symptoms and findings in the long term.
Abstract

7.Evaluation and comparison of contrast sensitivity in patients in whom Zaraccom Ultraflex or F260 intraocular lenses were inserted
Bahadır Çetin, Mustafa Kemal Arıcı, Ayşe Vural Özeç, Mustafa İlker Toker, Haydar Erdoğan, Ayşen Topalkara
Pages 230 - 235
Amaç: Katarakt nedeni ile ameliyat edilen ve Zaraccom Ultraflex (UF) veya Zaraccom F260
(F260) marka göziçi mercek takılan hastalarda fotopik ve mezopik ışık şartlarında merceklerin kontrast duyarlılığa etkisi karşılaştırılarak UF merceğin optik kalitesini değerlendirmek.
Yöntem: Prospektif olarak yapılan bu çalışmaya, Cumhuriyet Üniversitesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda 2009-2010 yıllarında komplikasyonsuz Fakoemülsifikasyon ve arka kamara kapsül içine göz içi lensi (GİL) implante edilen toplam 60 hastanın 60 gözü (Grup 1: 30 hasta UF, Grup 2: 30 hasta F260) alındı. Postoperatif l. gün, 1. hafta ve 1. ayda rutin izlem muayeneleri yapıldı. 3. ayda ise en iyi düzeltilmiş görme keskinliği değerleri kaydedildikten sonra tüm hastalara fotopik (kamaşmalı-kamaşmasız) ve mezopik (kamaşmalı-kamaşmasız) olmak üzere 1.5, 3, 6, 12 ve 18 devir/derecede kontrast duyarlılık testleri uygulandı.
Bulgular: İki grubun kontrast duyarlılık sonuçları karşılaştırıldığında bütün uzaysal frekanslarda (1,5; 3; 6; 12; 18 devir/derece) UF grubunun değerleri daha yüksek bulundu. Bu yükseklik; mezopik kamaşmasız 1.5 (p=0.016) ve 18 (p=0.005) devir/derecede, mezopik kamaşmalı 6 (p=0.002) devir/derecede, fotopik kamaşmasız 1,5 (p=0.01); 3 (p=0.04); 6 (p=0.001) ve 12 (p=0.001) devir/derecede, fotopik kamaşmalı 6 (p=0.01) ve 12 (p=0.02) devir/derecede istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05).
Tartışma: Bu sonuçlar her iki merceğinde iyi seviyelerde kontrast duyarlılığı sağladığını ve UF göziçi merceği ile görsel algılamanın daha iyi olduğunu göstermektedir. Elde edilen sonuçta, UF göziçi merceğindeki yüksek Modülasyon Transfer Fonksiyonu (MTF) değerinin önemli bir etken olduğu düşünüldü.
Purpose: In this study we evaluated the optic performance of Zaraccom UF intraocular lens by comparing the contrast sensitivity of IOLs in condition of photopic and mesopic light conditions in patients who were operated for cataract and inserted Zaraccom Ultraflex (UF) or Zaraccom F260 (F260) intraocular lenses.
Methods: In this prospective study, 60 eyes of 60 patients (Group 1: 30 patients UF, Group 2: 30 patients F260) were included in this study who have had phacoemulsification with implantation of intraocular lens in the posterior chamber between 2009-2010 at Cumhuriyet University Opthalmology Department. The patients were examined routinely at the 1. day, 1. week and 1. month postoperatively. At the third month, best corrected visual acuity values were recorded, after that the contrast sensitivity tests at 1,5, 3, 6, 12 and 18 cpd were examined in all patients, in all frequencies in photopic (with and without glare ) and mesopic (with and without glare) light conditions.
Results: In comparison with two group’s contrast sensitivity results, UF group’s values were higher in all spatial frequencies (1,5, 3, 6, 12 and 18 cpd). The results were statistically significant in the test frequencies of mesopic without glare 1,5 (p=0.016) and 18 (p=0.005) cpd, mesopic with glare 6 (p=0.002) cpd, photopic without glare 1,5 (p=0.01), 3 (p=0.04); 6 (p=0.001) and 12 (p=0.001) cpd, photopic with glare 6 (p=0.01) and 12 (p=0.02) cpd (p<0.05).
Conclusion: These results show that both IOLs provide good level contrast sensitivity and with the UF IOL there is better visual perception. High Modulation Transfer Function (MTF) value of UF intraocular lens is thought as an important factor for the obtained result.
Abstract

8.Evaluation of Visual Outcomes In Patients Implanted With The Acri.Lisa 356D Multifocal Intraocular Lens
Sümeyra Yuvacı, Cihan Ünlü, Hüseyin Bayramlar, Gürkan Erdoğan, Esra Güney, Ece Turan Vural
Pages 236 - 242
Amaç: Acri.LISA 356D bifokal göz içi lensi implantasyonu yapılan hastalarda görsel sonuçların değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Fakoemülsifikasyon tekniği ile katarakt ekstraksiyonu yapılan 26 hastanın 33 gözüne difraktif multifokal GİL Acri.LISA 356D implantasyonu yapıldı. Ameliyat sonrası 1. ve 3. ayda tüm gözlerin aydınlık (85 cd/m2) ortamda ve karanlık (5 cd/m2) ortamda kontrast duyarlılıkları, düzeltmesiz ve düzeltmeli uzak, yakın ve orta görme keskinlikleri ile gözlük ihtiyaçları, refraktif kusurları, yansıma ve halo şikayetleri değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 58,2±9,3 yıl idi. Çalışmaya katılan 26 hastadan bilateral multifokal lens implante edilen 7 hastanın 5’i kadın 2’si erkek, tek gözüne lens implantasyonu yapılan 19 hastanın 8’i kadın 11’i erkek idi. Ameliyat sonrası 3. ayda, uzak düzeltmeli olarak en iyi görme keskinliği uzakta 0,94±0,08, yakında 0,77±0,12 ve orta mesafede 0,67±0,10 idi. Uzak mesafe görme keskinliği; yakın ve orta mesafe görme keskinliğinden anlamlı derecede yüksekti. Yakın mesafe görme keskinliği ise orta mesafe görme keskinliğinden anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0,05). Ameliyat sonrası otorefraktometre ile ölçülen ortalama sferik eşdeğer -0,85±0,55 D olarak tespit edildi. Kontrast duyarlılık seviyeleri 1. ayda özellikle yakın mesafede olmak üzere hem fotopik hem de mezopik ortamda düşük seyretti. 3. ayda yakında mezopik ortamda yüksek uzaysal frekanslar için bu düşüklük aynen devam etti. Ameliyat sonrası astigmatik kusuru yüksek olan hastalarda halo şikayetine daha yüksek oranda rastlandı. Hastalarda %74 oranında uzak için gözlük kullanma ihtiyacı doğarken, gözlük kullanma oranı %15 de kaldı.
Sonuç: Bifokal hibrid GİL olan Acri.LISA 356D, fotopik ve mezopik koşullarda uzak ve yakında görme keskinliği ve kontrast sensitivite açısından başarılı olmasına rağmen ara mesafede aynı oranda başarılı değildir.
Purpose: To assess the visual results after implantation of the bifocal Acri.LISA 356D intraocular lens (IOL).

Material and Methods: Thirty-three eyes of 26 patients which have undergone cataract extraction by phacoemulsification technique were implanted with Acri.Lisa 356 D IOL. All eyes were tested both at far and near distance at the mesopic and photopic room light levels (5 and 85 cd/ m2), in the following 1st and 3rd months after the operation. All eyes were tested respectively far, intermediate and near visual acuity, contrast sensitivity, refractive errors, glare and visual complaints and need for spectacles.
Results: The mean age of the patients was 58,2±9,3 years. Twenty-six patients patients participated into the study. Nineteen patients (8 female, 11 male) had unilateral and 7 patients (5 female, 2 male) had bilateral implantation. At 3-month postoperative visit, the mean best corrected distance visual acuity was 0,94±0,08, the best distance-corrected near visual acuity was 0,77±0,12 and the best distance-corrected intermediate (70cm.) visual acuity was 0,67±0,10. Distance visual acuity was significantly better than intermediate and near visual acuities while near visual acuity was statistically significantly better than intermediate visual acuity (p<0,05 for each). Postoperative mean spherical equivalant was-0,85±0,55 D. At 1-month, contrast sensitivity was low especially at near under both illumination levels and at 3-month low contrast sensitivity level persisted at near under mesopic conditions only at high spatial frequencies. The incidence of halos was higher in patients with higher astigmatism. Although it seemed 74 % of patients needed eyeglasses for far, the rate of using eyeglasses was only 15 %.
Conclusions: The Acri.LISA 356D, which is a bifocal, hybrid GIL, provided satisfaction for far and near visual acuity and contrast sensitivity under photopic and mesopic conditions. For intermediate distances however it is not successful at the same degree.
Abstract

9.New treatment alternatives in the management of non-infectious intraocular inflammations: Biologic agents
Sinan Emre, İlknur Tuğal Tutkun
Pages 243 - 255
Enfeksiyöz olmayan üveitlerin tedavisinde son yıllara kadar genel olarak immün sistemi baskılayan ilaçlar kullanılmaktaydı. Ancak gen mühendisliğindeki gelişmeler, inflamatuar süreçte yer alan özgün molekülleri hedefleyen proteinlerin sentezini ve bu proteinlerin terapötik olarak kullanılmalarını mümkün kılmıştır. Genel olarak protein yapısındaki bu ajanlar biyolojik ajanlar olarak adlandırılmışlardır. Oftalmologların biyolojik ajanlar ile tecrübeleri sınırlı olsa da, bu ajanlar romatoloji ve dermatoloji başta olmak üzere diğer disiplinler tarafından yoğun biçimde kullanılmaktadırlar. İnterferon, infliksimab ve adalimumab başta olmak üzere birçok biyolojik ajanın üveit hastalarında kullanımı ile ilgili literatür verisi olmasına rağmen henüz bu endikasyonda ruhsatlı kullanımları yoktur. Ayrıca bu ajanların kullanımı sırasında dikkat edilmesi gereken güvenlik önlemleri ve önemli risk faktörleri mevcuttur. Bu derlemenin amacı, dirençli üveit hastalarında kullanılabilen biyolojik ajanlar konusunda güncel ve kapsamlı bilgi sunmaktır.
Conventional immunosuppressive agents have been traditionally used for the treatment of noninfectious uveitis. Recent developments in genetic engineering have made it possible to synthesize proteins that target specific molecules that play role in the inflammatory response. These agents are generally in protein structure and are named biologic agents. While there is limited experience with biologics in the field of ophthalmology, they are commonly used by other disciplines such as rheumatologists and dermatologists. Although considerable data have accumulated in the uveitis literature regarding the use of biologic agents, including mainly interferon, infliximab, and adlimumab, their use for this indication is still off-label. Moreover, there are certain precautions that have to be taken into account and important safety issues associated with their use. The purpose of this review is to present an updated comprehensive review of biologic agents that may be used for the treatment of refractory uveitis.
Abstract

10.Pseudoexfoliative glaucoma in a patient with toxic optic atrophy and cupping
Ali Aydın, Ümit Aykan, Akın Çakır, Taner Kar, Dilaver Erşanlı
Pages 256 - 259
Dokuz yıl önce geçirdiği metanol zehirlenmesine bağlı bilateral simetrik optik atrofi ve disk çukurlaşması olan 57 yaşında bir erkek hasta, sol gözünde yavaş gelişen ilerleyici görme azalması şikayetiyle başvurdu. Göz muayenesinde, görme keskinliği sağ gözde 3/10, sol gözde el hareketleri düzeyindeydi. Göz içi basıncı sağda 20 solda 28 mmHg olarak ölçüldü. Ön segment biyomikroskopik muayenesinde solda ileri olmak üzere her iki gözde psödoeksfolyasyon izlendi. Fundus muayenesinde her iki gözde geniş ve derin bir disk çukurlaşması olduğu görüldü; çukurluk-disk oranları sağda 8/10 solda ise yaklaşık 10/10 düzeyindeydi. Bu bulgularla hastaya, bilateral toksik optik atrofi ve disk çukurlaşmasına eklenmiş sol psödoeksfolyatif glokom tanısı konuldu. Patolojik disk çukurlaşması glokom dışında bir çok hastalığın etkisiyle de oluşabilir. Böyle durumlarda tabloya eklenen glokom, disk çukurlaşmasını ve optik atrofiyi ağırlaştırabilir.
A 57-year-old man, who had developed bilateral symmetric optic atrophy and cupping due to methanol intoxication nine years ago, noticed slowly progressive visual impairment in the left eye (OS). In ophthalmic examination, visual acuity was 20/60 in the right eye (OD) and ‘hand motion’ in OS. Intraocular pressure was 20 in OD and 28mmHg in OS. Anterior segment biomicroscopy showed bilateral pseudo-exfoliation, more intense in OS. Ophthalmoscopy revealed bilaterally deep and wide cupping with cup-to-disc ratios of 8/10 in OD and approximately 10/10 in OS. Based on these findings, the diagnosis of left pseudoexfoliative glaucoma in addition to bilateral toxic optic atrophy and cupping, was made. Pathological optic-disc cupping may be caused by many conditions other than glaucoma. In these cases, glaucoma may aggravate the cupping and atrophy.
Abstract

11.A Congenital Glaucoma Case With Rubınstein- Taybi Syndrome
Mümin Hakan Eren, Hasan Altınkaynak, Hülya Güngel, Tanıl Gürsel
Pages 260 - 263
RUBİNSTEİN -TAYBİ SENDROMLU BİR KONJENİTAL GLOKOM OLGUSU

Amaç: Bilateral konjenital glokom ve göz anomalileri olan Rubinstein-Taybi Sendromlu (RTS)bir olguda sistemik bulguları ve göz bulgularını incelemek ve tedaviye yaklaşımı değerlendirmek
Metod: Olgu sunumu
Bulgular: 8 aylık RTS’li olgu, kliniğimize her iki gözde sulanma, bir gözde korneal bulanıklık şikayetleriyle getirildi. Olgunun oftalmolojik muayenesinde, bilateral konjenital glokom ve epiblefaron olduğu görüldü. Olguya konjenital glokoma yönelik medikal ve cerrahi tedavi yaklaşımları uygulandı.
Sonuç: RTS’li olgularda anormal göz bulguları sıklıkla görülmekte olup, buna yönelik muayene ve tedavi dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.
A CONGENITAL GLAUCOMA CASE WITH RUBINSTEIN-TAYBI SYNDROME

Purpose: To evaluate systemic, eye manifestations and treatment modalities in a case with Rubinstein-Taybi Syndrome (RTS) with bilateral congenital glaucoma and structural eye anomalies.
Method: Case report
Findings: Eigth- month- old case of RTS child presented to our clinic with bilateral epiphora and corneal haze in one eye. In ophthalmologic examination bilateral congenital glaucoma and epiblepheron were found. Medical and surgical treatment of congenital glaucoma were performed.
Conclusion: Abnormal eye findings are commonly seen in RTS cases, ophthalmologic examinations and treatment modalities should be done with caution.
Abstract

12.Spheroidal Degeneration of the Cornea
Erdem Dinç, Ufuk Adıgüzel, Bahri Aydın, İdil Göksel, Özlem Yıldırım
Pages 264 - 266
Otuz bir yaşında erkek hasta her iki gözünde batma ve sulanma şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Alınan öyküsünde fungal keratit ön tanısıyla dış merkezde bilateral korneal kazıma yapıldığı öğrenildi. Yapılan oftalmolojik muayenede sağ gözde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 10/10, sol gözde ise 7/10 idi. Her iki kornea santralinde kehribar renginde, ön stroma yerleşimli küre şeklinde birikimler mevcuttu. Görme düzeyleri iyi olan hastaya sferoidal korneal dejenerasyon tanısı kondu ve suni gözyaşı damlalarıyla semptomatik tedavi önerildi. Ultraviyole ışığa maruziyet, sferoidal dejenerasyonun patogenezinde genel kabül görmüş bir etyolojik faktördür. Hastalığın erken dönemlerinde tanı koymak zor olduğu için yanlış tanılarla uygun olmayan girişimler yapılabilmektedir.
A thirty one year old male patient presented with epiphora and stinging sensation in cornea bilaterally. Detailed history revealed that a bilateral corneal scraping had been made with fungal keratitis diagnosis. His best corrected visual acuities were 20/20 and 20/30 in right and left eyes respectively. Biomicroscopy showed bilateral amber colored spherules in anterior stroma of the central cornea. Symptomatic therapy with artificial tear drops was prescribed with the diagnosis of spheroidal corneal degeneration. Ultraviolet light is widely accepted to be the main etiological factor in the pathogenesis of spheroidal degeneration. Because of difficulties in the early stages of the disease’s diagnostic process, incorrect diagnoses can be made with inappropriate interventions.
Abstract

13.Retinal nerve fiber layer thickness and optic disc features in Behcet's disease without eye involvement.
Ahmet Taş
Page 267
Abstract