Volume: 39  Issue: 1 - 2009
Hide Abstracts | << Back
1.Our Results of Accommodative and Multifocal Intraocular Lens Implantation in Patients with Cataract
Suzan Güven Yılmaz, Süheyla Köse, Melis Palamar, Sait Eğrilmez
Pages 4 - 16
AMAÇ: Akomodatif intraoküler lens (IOL) olan Eyeonics CrystaLens AT-45 ile refraktif dizayna sahip AMO ReZoom multifokal intraoküler lensinin (MIOL), uzak ve yakın görme keskinliği, kontrast duyarlılık, postoperatif gözlük ihtiyacı ve hasta memnuniyeti üzerindeki etkilerini prospektif olarak değerlendirmek.
Gereç ve YÖNTEMLER: Aralık 2003 ile Nisan 2006 tarihleri arasında yaşları 49 ile 75 arasında olan ve katarakt dışında oküler patolojisi olmayan, 23 hastanın 30 kataraktlı gözü çalışma kapsamına alındı. Fakoemülsifikasyon tekniği ile opere edilen 7 hastanın 7 gözüne CrystaLens AT-45 akomodatif IOL ve 16 hastanın 23 gözüne ReZoom MIOL implantasyonu yapıldı. Hastalar 1. ve 6. aylarda belirtilen parametreler açısından değerlendirildi. MIOL’lerin kontrast duyarlığı üzerindeki etkilerini daha iyi değerlendirmek üzere göz sayısı, hasta yaşı ve düzeltilmiş uzak görme keskinliği açısından multifokal gruba eşdeğer, monofokal IOL implantasyonlu gözlerden oluşan bir kontrol grubu oluşturuldu.
BULGULAR: Postoperatif 6. ayda, her iki grupta tüm hastaların düzeltilmemiş uzak görme keskinlikleri 0.5 ve üzerinde saptandı. Multifokal grupta hastaların %74’ü J3 ve üzerinde düzeltilmemiş yakın görme keskinliğine sahip iken, akomodatif grupta J3 ve üzerinde görme keskinliğine sahip olan hasta yoktu. Multifokal grupta unilateral IOL implantasyonu yapılan hastaların %33’ü uzak ve/veya yakın herhangi bir gözlüğe ihtiyaç duymazken, akomodatif gruptaki hastaların tümü en az bir gözlüğe gereksinim duymaktaydı. Bilateral MIOL implantasyonu yapılan hastaların, unilateral MIOL implantasyonu yapılanlara göre gözlük ihtiyaçları anlamlı derecede daha düşüktü (p=0.005). MIOL’lerin, kontrol monofokal IOL’lere göre kontrast duyarlılıkta azalmaya neden oldukları belirlendi (p=0.032). Akomodatif ve multifokal IOL’lerin her ikisiyle de subjektif hasta memnuniyeti oldukça iyi düzeylerde saptandı.
SONUÇ: MIOL implantasyonunun sağladığı düzeltilmemiş iyi uzak ve yakın görme seviyeleri ile hastanın uzak/yakın gözlük ihtiyacını azaltmakta, ancak tatminkar sonuçların elde edilmesi MIOL’lerin bilateral implantasyonu ile mümkün olmaktadır. Akomodatif IOL’lerin implantasyonu ile hasta yakın gözlüğüne bağımlı kalmaktadır.
PURPOSE: To evaluate the effect of Eyeonics CrystaLens AT-45 accommodative intraocular lens (IOL) and AMO ReZoom refractive multifocal intraocular lens (MIOL) on distance and near vision, contrast sensitivity, postoperative spectacle dependence and patient satisfaction prospectively.
MATERIAL-METHODS: Thirty cataractous eyes of 23 otherwise healthy patients were enrolled in the study. The patients who were between 49 and 75 years and underwent cataract surgery between December 2003 and April 2006. Cataract extractions were performed with phacoemulsification. CrystaLens AT-45 accommodative IOL was implanted in 7 eyes of 7 patients and ReZoom MIOL was implanted in 23 eyes of 16 patients. Patients were evaluated at 1st and 6th postoperative months. For better evaluation of contrast sensitivity outcomes of MIOLs, we created a similar monofocal control group, with the same number of patients, patient age and best corrected distant visual acuity, to multifocal group.
RESULTS: The uncorrected visual acuities were 0.5 or better in both groups at 6th postoperative month. In accommodative IOL group no patient gained J3 or better near visual acuity, while in the multifocal group near visual acuity was J3 or better in 74% of the cases. In multifocal group 33 of the patients were spectacle free, while all of the patients in accommodative group needed to use distance and/or near spectacles. The need for spectacle was significantly lower in bilateral MIOL group than unilateral MIOL group (p=0.005). The contrast sensitivity was observed to be lower in MIOL group than control monofocal IOL group (p=0.032). The subjective patient satisfaction in both IOL groups for the results of surgery were in high levels.
CONCLUSION: MIOL reduces the need for distance/near spectacle due to its good uncorrected distance/near visual acuity levels, but satisfying results are only possible with bilateral implantation of MIOLs. Accommodative IOL implanted patients were near spectacle dependent.
Abstract | Full Text PDF

2.Macular evaluation on posterior capsulorhexis cases with optical coherence tomography
Mümin Hakan Eren, Kemran Gök, Ercüment Bozkurt, Ahmet Taylan Yazıcı, Umut Akbaş, Sinan Albayrak, Ömer Faruk Yılmaz
Pages 17 - 22
AMAÇ: Arka kapsüloreksis (AKK) yapılan hastalarla yapılmayanlar arasında postoperatif santral makula kalınlığı ve volümü ile makula ödemi gelişiminin prospektif olarak karşılaştırılması.
YÖNTEM: Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi I. Göz Kliniğinde 32 hastanın 35 gözüne FAKO + GİL implantasyonu, 32 hastanın 39 gözüne FAKO + AKK + GİL implantasyonu yapıldı. Hastaların preoperatif ve preoperatif görme keskinlikleri alındı. Preoperatif, postoperatif görme keskinlikleri ile 1.hafta, 1.ay ve 3. ayda Carl Zeiss Stratus OCT ® ile santral makula kalınlığı ve volümü ölçüldü ve birbiri ile karşılaştırıldı.
BULGULAR: Her iki grupta da hastaların 13'ü kadın, 19'u erkek idi.Arka kapsüloreksis yapılan grupta yaş ortalaması 68.5±10.5 (49-77),yapılmayan grupta 69.5±9.7(51-82) idi. Preoperatif ortalama makula kalınlıkları sırayla 202 µ, 196 µ ve makula volumleri sırayla 6.70 mm³, 6.82 mm³ idi.
İlk grupta postoperatif 1. hafta, 1.ay ve 3. ay makula kalınlıkları sırasıyla 205µ, 215 µ, 211 µ iken AKK grubunda ise sırasıyla 203 µ, 207 µ, 198 µ idi. Makula volumleri ise ilk grupta sırasıyla 6.74 mm³, 7.12 mm³, 7.16 mm³ iken AKK grubunda ise sırasıyla 7.01 mm³, 7.14 mm³ ve 7.29 mm³ idi.
Her iki grupta da postoperatif 3. ay görmede istatistiksel olarak preoperatif değerlere göre anlamlı artış saptandı. Her iki grupta preoperatif santral makula kalınlığı ve volümleri ile postoperatif 1. ay ve 3. ayda istatistiksel olarak anlamlı bir artış saptandı. Fakat AKK yapılan grupla yapılmayan kontrol grubunda preoperatif ile postoperatif takip süresi boyunca santral makula kalınlığı ve volümünde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı.
SONUÇ: Arka kapsüloreksis uygulamasının postoperatif makula ödemini yapılmayan gruba göre arttırmadığını tespit ettik. Makula komplikasyonları açısından AKK uygulanmasını güvenilir bulduk.
PURPOSE: Prospective comparison developing of postoperative macular edema and that central macular volume and macular thickness between of patients whom had made of posterior continue capsulorhexis (PCC) procedure and not made.
MATERİAL and METHOD: In Beyoğlu Eye Hospital 35 eyes of 32 patients had phaco + IOL implantation surgery, 39 eyes of 35 patients had phaco +IOL implantation + PCC surgery. All of the patients preoperative and postoperative visual acuity have been recorded. Patients' central macular thickness and volume have been compared with postoperative findings on OCT.
FINDINGS: This study consisted of two groups. Each group included 13 females and 19 males.Group of PCC mean age was 68,5 and group of non-PCC mean age was 69,5. Average preoperative macular thickness respectively were 202, 199µ and macular volumes were 6.70³, 6.82 mm³.The group of non-PCC postoperative macular thickness on 1rst week, 1rst and 3 rd month respectively were 205, 215, 212; and group of PCC postoperative macular thickness were 203, 207, 198µ. In the first group macular volumes respectively were 6.74, 7.12, 7.16 mm³; and group of PCC macular volumes were 7.01, 7.14, 7.29 mm³.
In the both groups VA increased significantly on postoperative three months according to the preoperative visual acuity.In the both groups preoperative central macular thickness and volumes increased significantly on postoperative 1rst and 3rd month. Howewer, with relation to statistics have not been determined to difference of significantly between the group of PCC and the non-PCC through preoperative and postoperative during the follow-up time on central macular thickness and central macular volume. CONCLUSİON: We have established that postoperative developing of macular edema has not increased comparing to the non-PCC group.We have determined that the procedure of PCC to be safety of macular complications
Abstract | Full Text PDF

3.Phakic refractive lens implantation in highly myopic and hyperopic eyes: two- years follow-up
Efekan Coşkunseven, Özlem Balcı, Şerife Atun
Pages 23 - 26
YÜKSEK MİYOP VE HİPERMETROP GÖZLERDE FAKİK REFRAKTİF LENS UYGULAMASI: 2 YILLIK TAKİP

AMAÇ: Refraktif kornea cerrahisine uygun olmayan ve fakik arka kamara lens (PRL) implantasyonu yapılan olgularımızda sonuçların değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ-YÖNTEM: Fakik arka kamara lens (PRL) implantasyonu yapılan ve en az 2 yıl boyunca takip edilen 64 olgunun 115 gözü retrospektif olarak değerlendirildi. Preoperatif ve post operatif görme keskinliği, intraoperatif ve post operatif komplikasyonlar değerlendirildi.

BULGULAR: 64 olgunun 115 gözüne PRL implantasyonu yapıldı. Ortalama yaş 33 olup yaş aralığı 26 ile 45 yaş arasında değişmekteydi. PRL 32 hipermetrop, 83 miyop göze implante edildi. Ortalama takip süresi 24 ay idi. Postoperatif dönemde olguların son muayeneleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmede düzeltilmemiş görme keskinliği miyopik grupta 0.6±0.10 iken hipermetropik grupta 0.4±0.18 olarak bulundu. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği miyopik grupta 0.7±0.14 iken hipermetropik grupta 0.6±0.11idi. Takiplerde 1 gözde (%0.8) endoftalmi, 2 gözde (%1.7) desantralizasyon, 1 gözde (%0.8) steroide bağlı göz içi basıncında yükselme, 1 gözde (%0.8) fokal katarakt saptandı.

SONUÇ: Olguların en az 2 yıl boyunca takip edildiği bu serimizde refraktif sonuçlar memnuniyet vericidir. Ancak komplikasyonların tam olarak değerlendirilebilmesi için daha uzun takip süreleri gerektiğini düşünmekteyiz.
PHAKIC REFRACTIVE LENS IMPLANTATION IN HIGHLY MYOPIC AND HYPEROPIC EYES: Two- years follow-up

PURPOSE: To evaluate the phakic refractive lens implantation surgical outcomes in patients who are not eligible for refractive corneal surgery.

METHODS: In this study we evaluated the results in 115 eyes of 64 cases treated with phakic refractive lens (PRL) implantation with a follow up period of at least 2 years. Preoperative and post operative visual acuity, intraoperative and postoperative complications were recorded.

RESULTS: PRLs were implanted in 115 eyes of 64 patients. Mean patient age was 33 years ranged between 26-45 years. PRLs were implanted in 32 hyperopic and 83 myopic eyes. Mean follow up was 24 months. According to the last post operative examinations, the uncorrected viasual acuity was 0.6±0.10 in myopic eyes while 0.4±0.18 in hyperopic eyes. The best corrected visual acuity was 0.7±0.14 in myopic eyes while 0.6±0.1 in hyperopic eyes. During the follow-up period 1 eyes (0.8%) developed endophthalmitis, 2 eyes (1.6%) developed decentralization, 1 eyes (0.8%) developed steroid-induced intraocular hypertansion, 1 eyes (0.8%) developed focal cataract.

Results: In this study, during the two-years follow-up, refractive outcomes are satisfactory. But in our opinion long term follow-up periods are needed for evaluating the complications accurately. PURPOSE: To evaluate the phakic refractive lens implantation outcomes in patients who are not eligible for refractive corneal surgery.
Abstract | Full Text PDF

4.Comparasion of Orbscan II Topography and Ultrasound Biometry in the Measurement of Anterior Chamber Depth
Özgür Zengin, Özlem Barut Selver, Zeynep Özbek, Aylin Yaman, İsmet Durak
Pages 27 - 31
AMAÇ: Ultrasonik biometri ve Orbscan II topografi cihazı ile ön kamara derinlik (ÖKD) ölçümlerinin karşılaştırılması.
GEREÇ-YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’na başvuran, katarakt tanısı alarak cerrahiye hazırlanan 40 hastanın 73 gözü çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların ameliyat öncesi göz içi lens (GİL) gücü hesaplamaları sırasında Orbscan II ve ultrasonik biometri ile ÖKD ölçümleri yapılmıştır. İki yöntemin sonuçlarının karşılaştırılmasındaki farkın önemi, bağımlı gruplarda t- testi ile, yöntemler arası korelasyon ise Pearson korelasyon analizi ile incelenmiştir.
BULGULAR: ÖKD ortalama, ultrasonik biometri ile 3,05 mm ± 0,40 (2,00-3,91) ölçülürken, Orbscan II ile 3,33 mm ± 0,41 (2,66-4,33) olacak şekilde ölçülmüştür. Bu iki yöntem arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. İki farklı yönteme ait korelasyon ise orta derecede olarak saptanmıştır.
TARTIŞMA: Katarakt cerrahisi ve fakik GİL implantasyonlarında, ön kamara derinliğinin kesin olarak tespit edilmesi, GİL gücü ve konumunu değerlendirme ve endotel hücre hasarınının azaltılmasında oldukça önemlidir.Bu iki ölçüm yöntemi arasındaki istatistisel anlamlı fark klinikte oldukça önem taşıyabilmektedir.
PURPOSE: To compare the Orbscan II topography and ultrasound biometry for the measurement of anterior chamber depth (ACD).
MATERIAL-METHODS: Seventy-four eyes of forty patients who were evaluated for routine cataract surgery at the Department of Ophthalmology Dokuz Eylul University School Of Medicine were included in the study. ACD and AL values were measured with Orbscan II topography and ultrasound biometry.The paired t-test and Pearson correlation analysis were used in the statistical analysis.
RESULTS: Average ACD value was 3,33 mm ± 0,41 (2,66-4,33) with the Orbscan II and 3,05 ± 0,40 mm (2,00-3,91) with the ultrasound biometry. The difference between two methods was statistically significant. The correlation between two methods was intermediate.
CONCLUSION: Certain ACD measurements are supposed to decide IOL power and position and to prevent endothelial cell damage in cataract surgery and phakic intraocular lens implantation. The difference between ACD and AL measurements with Orbscan II and ultrasound biometry is statistically significant, this difference may be clinically important.
Abstract | Full Text PDF

5.Phacoemulsification surgery after or combining with pars plana vitrectomy
Aysu Karatay Arsan, Ayşe Yeşim Oral, Arda Kayman Güveli, Erdal Tanay Oğuz, Ömer Kamil Doğan
Pages 32 - 36
AMAÇ: Pars plana vitrektomi (PPV) sonrasında veya kombine yapılan fakoemülsifikasyon cerrahisi sonuçlarını ve komplikasyonlarını irdelemek
YÖNTEM: Daha önce PPV geçirmiş ve sonra fakoemülsifikasyon cerrahisi uygulanan 41 göz (1. grup) ile kombine PPV ve fakoemülsifikasyon uygulanan 26 göz (2. grup) çalışma kapsamına alındı. Vitrektomi endikasyonu, ameliyat öncesi ve sonrası en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri (EİDGK), ameliyat esnasındaki ve sonrasındaki sorunlar değerlendirildi.
BULGULAR: İlk grupta cerrahi sırasında 26 olguda (%63.41) ani ön kamara ve pupilla değişikliği 13’ünde (%31.70) arka kapsül hareketliliği ve esneklik artışı, üç olguda (%7.31) ise zonüler diyaliz görüldü. 2. grupta ise ani ön kamara derinlik değişikliği, retina dekolmanı ve miyopisi olan sadece tek bir olguda (% 3.84) izlendi. Ameliyat sonrası dönemde, 1. grupta 5 olgudaki (%12.19) yoğun pigment reaksiyonu dışında bir sorun gözlenmezken, 2. grupta 20 gözde (%76.92) ön kamarada reaksiyon, bir gözde geçici hifema ve iki gözde ise yoğun fibrinöz eksudasyon saptandı. EİDGK 1. gruptaki olguların 25’inde (%60.97) arttı, 12’sinde aynı kaldı, 4’ünde ise azaldı. 2. grupta ise 19 olguda (%73.04) artış sağlanırken, 4’ünde aynı kaldı, 3’ünde de azaldı.
TARTIŞMA: Vitrektomi geçirmiş gözlerin katarakt ameliyatında ön kamara ve kapsül hareketliliği artmasına bağlı değişiklikler, kombine cerrahide ise ameliyat sonrası geçici problemlerin daha sık gelişmesi gibi sorunlar olmakla beraber her iki olgu grubunda da sonuçlar oldukça tatminkardır.
PURPOSE: To investigate the results and complications of phacoemulsification surgery after or combining with pars plana vitrectomy (PPV)
METHODS: Forty-one eyes undergoing phacoemulsification after PPV (group 1) and 26 eyes combined phacoemulsification and PPV (group 2) were included to our study. Indications of vitrectomy, preoperative and postoperative best corrected visual acuities (BCVA) and intraoperative and postoperative problems were evaluated.
RESULTS: Intraoperative findings were acute anterior chamber and pupil alteration in 26 cases (63.41%), increased posterior capsule mobility and flaccidity in 13 cases (31.70%) and zonular dialysis in 3 cases (7.31%) in the first group. Acute fluctuations in the anterior chamber depth occured only in one case (3.84%) which had myopia and retinal detachment in the second group. Postoperatively, except intensive pigment reaction in 5 cases (12.19%), no problem was observed in group 1, whereas anterior chamber reaction in 20 eyes (76.92%), transient hyphema in one eye and intensive fibrinous exudation in 2 eyes were found in group 2. Best corrected visual acuities improved in 25 (60.97%), no change was observed in 12 and decreased in 4 cases of group 1; improved in 19 (73.04%), was the same in 4 and decreased in 3 cases of group 2.
CONCLUSION: Although there are some problems such as anterior chamber and capsule fluctuations in phacoemulsification surgery after PPV and more frequent postoperative transient complications in combined phacoemulsification and PPV surgery, the results of both groups were reasonably satisfactory.
Abstract | Full Text PDF

6.Intraocular pressure elevation after intravitreal triamcinolone acetonide injection and predictive factors
Tülin Koç, Nilüfer Koçak, Süleyman Kaynak, Mahmut Kaya, Gül Arikan, Üzeyir Günenç, Mehmet Ergin
Pages 37 - 42
AMAÇ: İntravitreal triamsinolon asetonid (İVTA) uygulaması sonrası göziçi basınç (GİB)
artışı ve etyolojide etkili faktörleri araştırmak.
GEREÇ-YÖNTEM: Ocak 2005- Mayıs 2007 tarihleri arasında İVTA uygulanan 179 hastanın
217 gözü retrospektif olarak incelendi. Tüm hastalara enjeksiyon öncesinde tam bir oftalmolojik muayene yapıldı. Yapılan enjeksiyon sayısı, dozu, İVTA yapılma endikasyonları, sistemik hastalık, glokom öyküsü kaydedildi.
BULGULAR: Ortalama takip süresi 8.85 ± 7.125 ay (1-41ay) idi. Ortalama yaş 62.7 ± 12.7 (21-88 yaş) idi. Gözlerin 173’üne (%80) 4 mg/0.1 ml, 44’üne (%20) 2 mg /0.05 ml İVTA
yapıldı. Enjeksiyon öncesi ortalama GİB’ı 14,54 ± 1,86 mmHg (10-21mmHg) idi. İVTA enjeksiyonu sonrasında 53 gözde (%24.4) GİB’ında beş mmHg ve üzerinde artış saptandı. Bunların 48’ ine (%90.5) 4 mg/0.1ml dozunda, tek İVTA enjeksiyonu yapılmıştı. Beş mmHg ve üzerinde GİB artışı gözlenen 53 gözün (42 olgu) 36’sında (%68) enjeksiyon öncesi GİB’ı 15 mmHg üzerindeydi, 27’sine (%51) ilaç başlandı, iki hastaya viskokanolostomi yapıldı. GİB artışı saptanan hastaların yaş ortalaması, toplam hasta yaş ortalamasına göre anlamlı düzeyde düşüktü (p<0.05). Enjeksiyon sonrası GİB artış zamanı ortalama 51.3 ± 46 gündü.
SONUÇ: Genç yaş, İVTA dozu ve enjeksiyon öncesi GİB’nın 15 mmHg ve üzerinde olması İVTA enjeksiyonu sonrasında olası GİB yüksekliği için risk faktörü olarak saptandı. İVTA enjeksiyonu sonrası altıncı ayda dahi GİB’nın artabileceği akılda tutulmalıdır.
PURPOSE: To analyze the incidence of intraocular pressure (IOP) elevation following intravitreal triamcinolone acetonide (IVTA) injection and predictive factors for IOP elevation.
METHODS: Charts of 179 patients of 217 eyes who underwent IVTA injection between January 2005- May 2007 were retrospectively reviewed. All cases underwent full ophthalmological examination before IVTA injection. Indications of IVTA injection, IVTA doses, injection times, systemic disease, history of glaucoma were noted.
RESULTS: Mean follow-up was 8.85 ± 7.125 months (1-41 months). Mean age of the patients was 62,7 ± 12,7 years (21-88 years). 173 (80 %) eyes received 4 mg /0.1 ml of TA, 44 (20 %) eyes received 2 mg /0.1 ml of TA. The mean baseline of IOP was 14.54 ± 1.86 mmHg (10-21 mmHg). Fifty -three eyes (%24.4) showed IOP elevation of five mmHg or higher after the IVTA injection. Fourty-eight out of 53 eyes (%90.5) received 4 mg /0.1 ml of single dose of TA. IOP was higher than 15 mmHg before the IVTA injection in 36 (68 %) out of 53 eyes. Twenty-seven (51 %) of these eyes received topical medication. Viscocanolostomy was performed in two patients. The mean age of the patients with high IOP after the injection was significantly lower than the mean age of the study group (p<0.05). The mean IOP elevation time after the injection was 51.3 ± 46 days.
CONCLUSION: Young age, IVTA dose and baseline IOP higher than 15 mmHg before the IVTA injection were found as a risk factors for IOP elevation after the IVTA injection. IOP elevation after the IVTA injection within six months should be kept in mind.
Abstract | Full Text PDF

7.Side effects during photodynamic therapy with verteporfin
Talip Örel, Nilüfer Koçak, Ahmet Selim, Ferit Hakan Öner, Süleyman Kaynak, Mehmet Ergin
Pages 43 - 47
AMAÇ: Verteporfinle fotodinamik tedavi sırasında ve sonrasında erken dönemde görülen yan etkilerin değerlendirilmesi.
GEREÇ-YÖNTEM: Kasım 2003- Mayıs 2007 tarihleri arasında verteporfinle fotodinamik tedavi (FDT) uygulanan 283 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Tedaviler her türlü yoğun bakım koşullarının bulunduğu Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Gündüz Hastanesinde yapıldı. FDT sırasında ve sonrasında görülebilen olası yan etkiler olarak enjeksiyon yerinde ağrı, ödem, ilacın damar dışına çıkması, infüzyonla ilişkili geçici sırt ağrısı, fotosensitivite reaksiyonu, sistemik yan etkiler olarak bulantı ve alerjik reaksiyonlar, geçici görsel bozukluklar (ışık çakması, görmede bulanıklık), görme keskinliğinde ciddi azalma (birinci haftada görme keskinliğinde ≥4 sıra kayıp), lakrimasyon bozuklukları, retina altı ve vitreiçi kanama kaydedildi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 283 hastadan; iki hastada (% 0.7) verteporfin infüzyonu sırasında antekübital ven trasesinde hassasiyet, 12 hastada (% 4) infüzyon sırasında bel ağrısı, bir hastada (% 0.3) infüzyon sırasında bulantı, bir hastada (%0.3) birinci hafta kontrolünde görme keskinliğinde ≥4 sıra kayıp, dört hastada (% 1.4) birinci hafta kontrolünde retina altı kanama görüldü. Hastaların hiçbirinde fotosensitivite reaksiyonu, alerjik reaksiyon, lakrimasyon bozuklukları ve vitreiçi kanama görülmedi.
SONUÇ: FDT sırasında ve sonrasında erken dönemde görülen yan etkiler genellikle geçici olmakta ve hastaların yaşam kalitesini etkilememektedir. Tedavi öncesinde hasta ve yakınlarını, tedavi sırasında ve sonrasında olabilecek yan etkiler konusunda ayrıntılı olarak aydınlatmak, bu konudaki tıbbi ve sosyal sorunların hafiflemesini sağlamaktadır.
PURPOSE: To evaluate the side effects of ocular photodynamic therapy (PDT) with verteporfin at the time of therapy and early post-treatment period.
MATERIAL-METHODS: 283 patients who had been performed PDT with verteporfin between October 2003 – May 2007 were evaluated retrospectively in this study. Therapies were performed at Dokuz Eylul University Outpatient Hospital at which intensive care unit can be used whenever necessary. Pain, edema, extravasation at injection site, back pain related to infusion, photosensitivity reaction, nausea, vomiting and allergic reactions were evaluated. Transient visual abnormalities (cloudy vision, flashing lights), severe decrease in visual acuity (at first week, ≥ 4 lines), lacrimation disorders, subretinal and intravitreal hemorrhage were evaluated as ocular side effects either during or immediately after the therapy.
RESULTS: Among 283 patients included to study; two patients (%0.7) complained about tenderness of antecubital vein line, 12 patients (%4) complained about back pain and one patient ( % 0,3) complained about nausea at the time of infusion, one patient ( 0,3) complained about blurring in visual acuity (≥ 4 lines) and in four patients (%1,4) subretinal hemorrhages were detected within the first week. Photosensitivity reaction, allergic reaction, lacrimation disorders and intravitreal hemorrhage were not detected in any patients.
CONCLUSION: Side effects of PDT with verteporfin at the time of management and soon after the therapy are generally temporary and do not effect the quality of life. Given detailed information is very important to the patients and their relatives before the management for controlling the side effects of PDT with verteporfin.
Abstract | Full Text PDF

8.In Vivo Confocal Microscopy Findings Of a Patient With Schnyder's Crystalline Corneal Dystrophy
Ebru Görgün, Nursal Melda Yenerel, Raciha Beril Küçümen, Banu Öncel, Demir Başar
Pages 48 - 51
AMAÇ: Schnyder'in kristalin kornea distrofisi tespit edilen 24 yaşındaki kadın hastanın in vivo konfokal mikroskopi bulgularını sunmak.
YÖNTEM: Olgu Sunumu.
SONUÇLAR: Her iki gözünde görme azalması ve gözlerinde beyaz lekelerin oluşması şikayeti ile kliniğimize başvuran hastanın yapılan oftalmolojik muayenesi sonucunda Schnyder kristalin kornea distrofisi tanısı konularak in vivo konfokal mikroskopi uygulandı. Konfokal mikroskopide subepitelyal kristalin birikimi ile uyumlu yüksek reflektivite gösteren materyal izlendi.
TARTIŞMA: İn vivo konfokal mikroskopi, Schnyder kristalin kornea distrofisinde meydana gelen morfolojik değişiklikleri değerlendirmede yardımcı bir inceleme yöntemidir.
PURPOSE: To describe the in vivo confocal microscopic findings of a 24 years old female patient with Schnyder's crystalline corneal dystrophy.
METHOD: Case report.
RESULTS: The patient presented with bilateral visual impairment and formation of white spots in her eyes. After ophthalmological examination, Schnyder cystalline corneal dystrophy was diagnosed and in vivo confocal microscopy was performed. Accumulation of reflective material consistent with subepithelial crystalline deposits was observed in confocal microscopy.
DISCUSSION: In vivo confocal microscopy is a complimentary imaging technique to evaluate the morphological changes in Schnyder crystalline corneal dystrophy.
Key words: In vivo confocal microscopy, Schnyder crystalline corneal dystrophy.
Abstract | Full Text PDF

9.Clinical Course and Treatment Of a Case With Fungal Endophthalmitis
Umut Aslı Dinç, Sinan Tatlıpınar, Melda Yenerel, Ebru Görgün, Levent Alimgil, Demir Başar
Pages 52 - 55
Bu çalışmada endojen fungal endoftalmi saptanan bir olgunun klinik seyri ve tedavisi tartışılmaktadır. Kandida albicans endokarditine eşlik eden ve başka bir merkezde her iki göze önceden üveit tanısıyla intravitreal steroid enjeksiyonu, daha sonradan kandida endoftalmisi nedeniyle intravitreal amfoterisin-B enjeksiyonu uygulanmış olan yetmişbir yaşındaki kadın hastanın başvuru sırasında görme keskinliği sağ gözde ışık hissi negatif ve sol gözde tashihle 0.16 düzeyinde idi. Fundus muayenesinde sol gözde belirgin vitritis ve alt yarıda kartopu lezyonu tespit edildi. Genel durum bozukluğu nedeniyle vitrektomi uygulanamadı. Sol gözdeki oküler bulgular sistemik flukonazol ve amfoterisin-B tedavisi ile gerileyerek görme keskinliğinin 0.5 düzeyine yükseldi ve vitritisin kaybolduğu izlendi. Vitrektomi uygulanamayan endojen kandida endoftalmi varlığında antifungal ajanlarla yapılan sistemik tedavi ile tatminkar sonuçlar alınabilmektedir.
The clinical course and treatment of a case with fungal endophthalmitis is described. Visual acuity of a seventy-one year-old female, having underwent previously an intravitreal steroid injection for uveitis and subsequently an intravitreal amphotericin-B injection for candida endophthalmitis in another institute, was no light perception in the right eye and 0.16 and in the left eye. Fundus examination revealed significant vitritis and snowball in the left eye. Vitrectomy was not performed due to instabilitiy of systemic state. Ocular findings in the left eye regressed with systemic fluconazole and amphotericin-B treatment and visual acuity increased to 0.5 together with the disappearance of vitritis. In the presence of endogenous candida endophthalmitis, satisfactory outcomes may be obtained by systemic antifungal therapy even in cases of which vitrectomy could not be performed.
Abstract | Full Text PDF

10.A Case with Incontinentia Pigmenti and Laser Photocoagulation Treatment
Kemran Gök, Tuğrul Altan, Umut Akbaş, Nursel Ünsal, Ziya Kapran
Pages 56 - 59
Kliniğimize İnkontinensiya Pigmenti(IP) tanısı ile başvuran 9 yaşında bayan hastanın yapılan muayenesinde sağda optik atrofi, solda temporal üst yarıda iskemik alanlar ve yeni damar oluşumları saptandı. Hastanın çekilen fundus floresein anjiografisine göre iskemik alanlara ve damarsal alanın etrafına iki seans laser fotokoagülasyon uygulandı. Tedavi sonucunda çekilen fundus fluoresein anjiografisinde (FFA) yeni damar oluşumunda gerileme ve minimal sızıntı izlendi.
We were determined an optic atrophy in right eye and ischemic areas and superotemporal neovacularization of the left eye at the result of the eye examination in a 9 year-old girl patient who referred with diagnosis of incontinentia pigmenti(IP) to the our eye clinic. Two seance laser photocoagulation was applied to the ischemic areas and neovascularization lesions according to results of fundus fluorescein angiography(FFA). In fundus fluorescein angiography that was taken as a results of treatment were seen minimal leakage and regression in neovascularization.
Abstract | Full Text PDF

11.A Case with Bilateral Optic Nerve Atrophy Associated with Isotretinoin Treatment for Acne Vulgaris
Umut Aslı Dinç, Banu Öncel, Ebru Görgün, Melda Yenerel, Demir Başar
Pages 60 - 63
Bu çalışmada akne vulgaris için sistemik isotretinoin tedavisi sonrasında çift taraflı optik atrofi gelişen bir olgu sunulmaktadır. Son altı ayda haftada 80 mg isotreonin tedavisi alan 18 yaşındaki bayan olgu baş ve göz ağrısı şikayetiyle başvurdu. Yapılan oftalmolojik muayenede her iki gözde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği Snellen eşelinde 1.0 düzeyinde olup, fundus muayenesinde özellikle temporal bölgelerde olmak üzere optik sinir solukluğu saptandı. Optik atrofiye bağlı olarak retina sinir tabakası kalınlığı azalmıştı ve görsel uyarılmış potansiyel genlikleri düşüktü. Optik atrofi sistemik isotretinoin tedavisinin olası ve nadir bir komplikasyonudur. Oral isotretinoin tedavisi alan olgular ilaca bağlı oftalmolojik yan etkilerin gözlemlenebilmesi için sıkı takip edilmelidir.
A case of bilateral optic atrophy in a patient who was receiving systemic isotretinoin treatment for acne vulgaris is described. An 18-year-old girl who has been receiving 80 mg/week of isotretinoin for the last 6 months presented with ocular pain and headache. Ophthalmological examination revealed a best corrected visual acuity of 20/20 and fundus evaluation revealed optic disc pallor particularly in the temporal region in both eyes. Retinal nerve fiber layer thickness was decreased and pattern visual evoked potential amplitudes were diminished related to optic atrophy. Optic nerve atrophy is a possible and rare complication of systemic isotretinoin therapy. Patients taking oral isotretinoin should be followed closely for monitoring drug related ocular side effects.
Abstract | Full Text PDF

12.Argon Laser Photocoagulation in the Current Treatment of Coats’ Disease
Raciha Beril Küçümen, Ebru Görgün, Nursal Melda Yenerel, Demir Başar
Pages 64 - 69
AMAÇ: Coats hastalığının tedavisinde evrelendirme ve argon laser fotokoagulasyonun güncelliğinin araştırılması.
Gereç YÖNTEM: Coats hastalığı tanısı ile takip ve tedavi edilen 3 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların tedavi yöntemine Shields’in sınıflandırmasına göre karar verildi. Her 3 olguya da argon laser fotokoagulasyonu uygulandı.
BULGULAR: Birinci olgu evre 2B, ikinci olgunun sağ gözü evre 4, sol gözü evre 2A, üçüncü olgu ise evre 2A olarak değerlendirildi. Her 3 olguya da argon laser fotokoagulasyonu uygulandı ve lezyonların gerilediği gözlendi.
TARTIŞMA: Coats hastalığının tedavisinde argon laser fotokoagulasyonu güncelliğini korumaktadır. Bu hastalığın tedavi yöntemine karar verirken hastaları doğru biçimde evrelendirmek uygun tedavi seçimindeki ilk basamak olabilir. Bu çalışmada, Coats hastalığının güncel tedavisinde argon laser fotokoagulasyonunun yeri 3 olguyla irdelenmektedir.
PURPOSE: To report on the status of argon laser photocoagulation together with the importance of staging in the current treatment of Coats’ disease.
Material-METHODS: Three patients with Coats’ disease were evaluated retrospectively. The choice of therapy was done according to Shields’ classification. All 3 cases were treated with argon laser photocoagulation.
RESULTS: The first case was classified as stage 2B, the right eye of the second case as stage 4, the left eye as stage 2B and the third case was classified as stage 2A. The lesions have regressed after argon laser photocoagulation in all three cases.
CONCLUSION: Argon laser photocoagulation is still effective in the current treatment of Coats’ disease. The accurate staging of this disease may be the first step for the decision of the appropriate therapy for these patients. In this study, the status of argon laser photocoagulation in the current therapy of Coats’ disease is being disscussed, supported by three case presentations.
Abstract | Full Text PDF

13.Clinical Feature and Prognosis in Our Cases With Vogt-Koyanagı-Harada Syndrome
Mehmet Çıtırık, Murat Serkan Songur, Nilüfer Berker, Ufuk Elgin, Seyhan Sonar Özkan, Orhan Zilelioğlu
Pages 70 - 75
AMAÇ: Kliniğimizde Vogt-Koyanagi-Harada (VKH) sendromu tanısı alan olguların cinsiyet, yaş ve eşlik eden göz muayene bulgularını incelemek.
GEREÇ-YÖNTEM: 2002–2008 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Ankara Ulucanlar Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi üvea kliniğinde VKH tanısı alarak takip alınan 5 olgu retrospektif olarak incelendi. Olguların başlangıç ve takip muayenelerinde görme değerleri, göz içi basıncı değerleri, biyomikroskopi bulguları ve pupil dilatasyonu sonrası göz dibi muayenesini içeren tüm göz muayene bulguları değerlendirildi.
BULGULAR: Takip edilen olguların tümü kadındı (% 100). Olguların ortalama yaşı 30,40 ± 12,99 yıl (13–46 yıl) idi. Takip süreleri ise ortalama 5 ± 0,7 yıl (4–6 yıl) idi. Toplam beş olgunun 10 gözü tutulmuştu. İlk başvuruda 6 gözde (% 60) iki taraflı eksudatif dekolman, 6 gözde (% 60) periferik retinada Dalen-Fuchs nodülleri, 4 gözde (% 40) keratik presipitat, 2 gözde (% 20) ön kamarada hücre varlığı, 2 gözde (% 20) arka sineşi ve 2 gözde (% 20) maküla ödemi mevcuttu. İki gözde (% 20) göz içi basıncı yüksekliği tespit edildi. Tüm gözlere medikal tedavi uygulandı. Tedavi sonrası ön segment komplikasyonu olarak 4 gözde (% 40) sekel keratik presipitat ve 2 gözde (% 20) katarakt belirlendi. Arka segment komplikasyonu olarak ise 10 gözde (% 100) fundusta gün batımı görünümü, 4 gözde (% 40) retina arka kutupta atrofik depigmente lezyonlar, 2 gözde (% 20) vitreus kondansasyonu, 2 gözde (% 20) makülada skar ve 1 gözde (% 10) geçirilmiş papillite bağlı optik disk solukluğu saptandı. Takip süresince, görme keskinliği 7 gözde (% 70) artarken 1 gözde (% 10) değişme olmadı ve 2 gözde (% 20) azaldı.
SONUÇ: VKH sendromu özellikle iki taraflı eksudatif retina dekolmanı ile başvuran hastalarda akılda tutulması gereken bir tanıdır. Zamanında tanı ve tedavi ile uzun dönemde görme prognozu genellikle iyidir.
PURPOSE: To investigate the sexuality, age, and accompanying eye examination findings of cases that was diagnosed as Vogt-Koyanagi-Harada (VKH).
MATERIAL-METHOD: From 2002 to the 2008, 5 cases with VKH in SB Ankara Ulucanlar Eye Education and Research Hospital Uvea Clinic were involved in this study retrospectively. A complete ophthalmological examination including visual acuity, applanation tonometry, slit lamb examination after dilatation of pupils was evaluated at the beginning and follow-up period.
RESULTS: All follow-up patients were women (%100). The average age of cases was 30.40±12.99 years (13-46 years). Mean follow up period was 5±0.7 years (4-6 years). Ten eyes of 5 cases were involved. Bilateral exudative retinal detachment in 6 eyes (60%), Dalen-Fuchs nodules in preipheric retina in 6 eyes (60 %) keratic precipitates in 4 eyes (40%), cell in anterior chamber in 2 eyes (20%), posterior synechiae in 2 eyes (20%), and macular edema in 2 eyes (20%) were determined at the onset of the disease. High intraocular pressure was observed in 2 eyes (20%). Medical therapy was performed to all eyes (93.3%). Sequel keratic precipitates in 4 eyes (40%) and cataract in 2 eyes (20%) were found as anterior segment complications after the therapy. Sunset glow appearance of fundus in 10 eyes (100%), atrophic depigmented lesions in posterior pole of retina in 4 eyes (40%), vitreous condensation in 2 eyes (20%), macular scar in 2 eyes (20%), and paleness of optic disc secondary to previous papillitis in 1 eye (10%) were found as posterior segment complications after the therapy. During the follow-up, visual acuity increased in 7 eyes (37.39%), did not change in 1 eye (10%), and decreased in 2 eyes (20%).
CONCLUSION: VKH syndrome should be considered diagnosis in patients with bilateral exudative retinal detachment. Long-term visual prognosis is generally well with early diagnosis and treatment.
Abstract | Full Text PDF

14.A Complication Of Endoscopic Sinus Surgery: Extraocular Muscle Damage
Ayça Sarı, Ufuk Adıgüzel, Erdem Dinç, Murat Ünal, Emin Güçlü
Pages 76 - 79
AMAÇ: Endoskopik sinüs cerrahisine (ESC) bağlı gelişebilecek oküler komplikasyonların incelenmesi ve ESC sırasında iç rektus hasarı gelişen olgunun sunulması.
YÖNTEM: Kronik sinüzit nedeniyle ESC yapılan ve sonrasında çift görme şikayeti başlayan 12 yaşındaki erkek hastada göz hareketleri değerlendirildiğinde primer pozisyonda sağ gözde 10 prizma diyoptri (PD) ekzotropya ve orta hattı geçmeyen (-4) içe bakış kısıtlılığı olduğu görüldü. Orbital manyetik rezonans görüntülemede (MRG) ise iç rektus kas bütünlüğünün kaybolduğu izlendi.
SONUÇLAR: Yapılan eksplorasyonda iç rektus kas bütünlüğünün, kas insersiyosunun 8 mm
gerisinden itibaren kaybolduğu izlendi. Geriye kaçan kas liflerinin büyük çoğunluğu bulunarak ön uca sütüre edildi. Hastanın yapılan 3. ay kontrolünde gözlerin ortoforik olduğu, çift görme şikayetinin olmadığı ve iç rektus kasındaki addüksiyonun +4 olduğu görüldü.
TARTIŞMA: Paranazal sinüslerin orbita ile komşuluğundan dolayı endoskopik cerrahi sırasında orbitadaki içerikler hasarlanma riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle ethmoid sinüse yapılan müdahalelerde lamina paprisea hasar görebilmekte ve bunun sonucunda daekstraoküler kaslar zedelenebilmektedir. Oluşan kas hasarı basit kontüzyondan tam kat kesiye kadar değişen şiddetlerde oluşabilmektedir. Hastaya yapılacak olan cerrahi müdahalenin zamanlaması ve tipi, hasarlanan ekstraoküler kasın sayısına, yerine ve hasarın şiddetine göre değişmektedir.
PURPOSE: To review the ocular complications of endoscopic sinus surgery (ESS) and present a patient with a medial rectus muscle damage following ESS.
METHODS: A 12 years old male patient underwent ESS for chronic sinusitis and complained of diplopia. He had 10 prism diopters of exotropia and a limited adduction (-4) of the right eye. Orbital magnetic resonance imaging demonstrated a defect in the medial rectus muscle integrity.
RESULTS: Surgical exploration revealed that the integrity of medial rectus muscle was disrupted 8 mm beyond the insertion site. Most of the fibers were found and sutured to the proximal end. Three months after the operation the patient was orthotropic, had no diplopia and had a complete adduction (+4).
DISCUSSION: The intimate relation between the paranasal sinuses and the orbit creates a complication risk for the orbital contents during an endoscopic sinus surgery. Particularly in ethmoidal sinus surgeries, an injury to lamina papricea may complicate with an extraocular muscle damage. The muscle damage can vary from simple contusion to complete transection. The timing and type of surgical approach to the patient depends on the severity, location and the number of muscles involved.
Abstract | Full Text PDF