Volume: 38  Issue: 5 - 2008
Hide Abstracts | << Back
RESEARCH ARTICLE
1.Posterior Sclerotomy Procedures in Evicseration
Savaş Özay, Feyza Önder
Pages 364 - 370
AMAÇ: Üç farklı posterior sklerotomi tekniği ile gerçekleştirdiğimiz eviserasyon ameliyatlarının sonuçlarını araştırmak ve bu sklerotomi yöntemlerini tanımlamak.

GEREÇ-YÖNTEM: 2000 -2005 tarihleri arasında eviserasyon ve posterior sklerotomi yapılan 40 olgunun 40 gözü geriye dönük olarak değerlendirildi. Olgular, dört radial kadranda ön sklera insizyonlu posterior sklerotomili eviserasyon (I. teknik), 2 - 8 saat kadranlarından yapılan sklera kesilerle oluşturulan çift sklera flepli posterior sklerotomili eviserasyon (II. teknik) ve her birini bir rektus kasının tuttuğu dört sklera flepli evisserasyon (III. teknik) olmak üzere üç farklı teknik ile ameliyat edildiler.

BULGULAR: Olguların 14'ü kadın, 26'sı erkek olup yaş ortalamaları 39 (4-84 yaş) idi. Birinci teknik ile ameliyat edilen 22 olguya (% 81) poröz olmayan, 5 olguya (%19) poröz implant, II. teknik ile ameliyat edilen 9 olguya (% 75) poröz, 3 olguya (%25) poröz olmayan, III. teknik ile ameliyat edilen tek olguya ise poröz implant yerleştirildi. İmplant çapları 16 ile 20 mm arasında değişiyordu. Yirmi iki olguya akrilik, 10 olguya alumina, 3 olguya mercan kökenli hidroksiapatit, 2 olguya medpor, 3 olguya silikon implant yerleştirildi. Ortalama izlem süresi 22 ay ( 1 - 59 ay)dı. Olguların hiçbirinde açılma, atılma ve migrasyon gözlenmedi. Birinci teknik ile ameliyat edilen 2 olguda implant vaskülarizasyonunda gecikme, iki olguda medikal tedavi ile düzelen ileri derecede kemozis ve inflamatuar reaksiyon, 1 olguda aponevrotik ptozis gözlendi. İkinci teknikle ameliyat edilen ve 18 mm akrilik sfer takılan bir olguda sığ orbita, kontrakte soket ve forniks yetmezliği nedeniyle ameliyattan 2 ay sonra sfer çıkarıldı. Bu olguya dermofat ve mukozal greftlerle soket rekonstrüksiyonu yapıldı. Tüm olgularda ameliyattan 1 ay sonra göz protezi uygulandı ve tatminkar protez hareketi ve kozmetik görünüm elde edildi.
PURPOSE: To evaluate the results of the evisceration surgeries with three different posterior sclerotomy procedures and to define these sclerotomy procedures.

MATERİAL AND METHOD: This retrospective study included 40 eyes of 40 patients who underwent evisceration and posterior sclerotomy surgery between the date of 2000-2005. The cases were operated with 3 different techniques that; an evisceration with posterior sclerotomy with anterior scleral incisions on 4 radial quadrent (I. technique), an evisceration with sclerotomy with double scleral flebs formed 2 - 8 quadrent scleral incisions (II. technique ) and an evisceration with scleral flebs which each flebs were held by a rectus muscle (III. technique).
Abstract | Full Text PDF

2.The Results of External Dacryocystorhinostomy Operations Performed with Single Flap and Double Flaps
Seray Aslan Bayhan, Ömer Faruk Recep, Betül Düzen, Hikmet Hasıripi
Pages 371 - 374
AMAÇ: Eksternal dakriosistorinostomi cerrahisinde tek flep ve çift flep sonuçlarını karşılaştırmak
GEREÇ-YÖNTEM: Ocak 2005- Aralık 2006 tarihleri arasında kliniğimizde eksternal dakriosistorinostomi uygulanan 108 hastanın 111 gözü retrospektif olarak değerlendirildi. 39 kadın, 15 erkek hastanın 54 gözüne tek flep eksternal dakriosistorinostomi, 43 kadın,13 erkek hastanın toplam 57 gözüne çift flep eksternal dakriosistorinostomi ameliyatı yapıldı. Ameliyat 7 hastada genel anestezi altında, 101 hastada lokal anestezi altında uygulandı.
BULGULAR: Çift flep uygulanan 57 gözün 31’ine silikon tüp entübasyonu yapılırken, tek flep uygulanan 54 hastanın 30 una silikon tüp entübasyonu yapıldı. Çift flep uygulanan grubun ortalama takip süresi 18,8 ay (5-27 ay) iken, tek flep uygulanan grubunki 13 ay ( 4-27 ay) idi. Çift flep uygulanan grupta % 96,49, tek flep uygulanan grupta % 96,29 başarı elde edildi. Gruplar arasında cerrahi başarı oranında istatistiksel olarak anlamlı bir fark izlenmedi (Fisher kesin ki-kare testi, p>0,05).
SONUÇ: Çalışmamız eksternal dakriosistorinostomi cerrahisinde cerrahi başarı açısından çift flep anastomozunun tek flep dakriosistorinostomiden farkı olmadığını göstermektedir.
PURPOSE: To compare the results of external dacryocystorhinostomy operations performed with single flap and double flaps.
MATERİAL-METHOD: Retrospective data of 111 eyes of 108 patients undergoing external dacryocystorhinostomy between January 2005-December 2006 in our clinic is evaluated. Single flap dacryocystorhinostomy was performed on 54 eyes (39 female and 15 male patients) and double flap external dacryocystorhinostomy was performed on a total of 57 eyes (43 female, 13 male patient). Seven patients were operated under general anesthesia and101 patients were operated with local anesthesia.
RESULTS: Silicone tube implantation was performed on 31 of 57 eyes in double flap group and on 30 of 54 patients in single flap group. Mean follow up period was 18.8 months (5-27) in double flap group and 13 months (4-27) in single flap group. The success rate was 96,49% in double flap group and 96,29% in single flap group. There was no statistically significant difference between the surgical success rates of the groups (the fisher exact chi-square test, p>0,05).
CONCLUSION: Our study suggests that external dacryocystorhinostomy with double flap anastomosis has no difference from external dacryocystorhinostomy with single flap for the surgical success rates.
Abstract | Full Text PDF

3.A comparison of long-term results of viscogoniotomy with classical goniotomy in patients with congenital glaucoma
Nevbahar Tamçelik, Abdullah Özkırış
Pages 375 - 380
AMAÇ: Viskogoniotomi ile goniotominin uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesi, bu iki tekniğin başarı oranları ve komplikasyonlarının karşılaştırılması.
MATERYAL-METOD: Primer konjenital glokom nedeni ile cerrahi uygulanan olgular 2 ayrı gruba ayrıldı. Grup 1, klasik goniotomi uygulanan 21 hastanın 38 gözünü, Grup 2 ise viskogoniotomi uygulanan 25 hastanın 44 gözünü içermekte idi. Ameliyat öncesi ve sonrası göz içi basıncı (GİB), ortalama antiglokomatöz medikasyon, kornea çapı, başarı oranları, ameliyat esnasında ve sonrasında gelişen komplikasyonlar iki grup arasında karşılaştırıldı.
BULGULAR: Ameliyat öncesi ortalama GİB’ı, Grup 1’de 28.9±3.6 mmHg iken grup 2’de 29.3±2.8 mmHg olarak bulundu. Ameliyat sonrası son takip muayenelerinde ortalama GİB’ları sırası ile, 17.3±3.1 mmHg ve 16.2±2.1 mmHg idi (P<.001). Cerrahi sonrası uygulanan antiglokomatöz tedavi her iki grupta da anlamlı olarak az bulundu (P<.001). Son kontrollerde başarı oranları grup 1’de %68.4, grup 2’de ise %88.6 olarak saptandı ve iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi. En sık gözlenen erken postoperatif komplikasyon; grup 1’de hifema iken, grup 2’de geçici GİB artışı idi (P<.001).
SONUÇ: Goniotomi cerrahisi esnasında viskoelastik materyallerin kullanımı başarı oranlarını yükseltmekte, hifemayı önleyerek ve ön kamara formasyonunu sağlayarak komplikasyonları azaltmaktadır.
BACKGROUND: To evaluate the long-term results of viscogoniotomy and goniotomy, and to compare the success rates and complications of these two techniques.
MATERIALS-METHODS: Patients who had undergone surgery for primary congenital glaucoma were divided into two groups. Group 1 consisted of 38 eyes of 21 patients who underwent classical goniotomy and group 2 consisted of 44 eyes of 25 patients who underwent viscogoniotomy. Pre-and postoperative intraocular pressures (IOPs), mean antiglaucoma medication, mean corneal diameter, success rates, intra-and postoperative complications were compared between two groups.
RESULTS: Mean preoperative IOP was 28.9±3.6 mmHg in group 1 and 29.3±2.8 mmHg in group 2. At the last visit, it was 17.3±3.1 mmHg and 16.2±2.1 mmHg, respectively (P<.001). The mean number of antiglaucoma medications used after surgery was significantly lower in both groups (for each, P<.001). The success rates at the last visit of group 1 and group 2 were 68.4% and 88.6%, respectively, and there was statistically significant difference between two groups (P<.05). The most common early postoperative complication was hyphema in group 1 and transient IOP elevation in group 2.
CONCLUSION: Use of viscoelastic materials during goniotomy surgery increase the success rate and decrease complications rate by preventing hyphema and formation of flat anterior chamber.
Abstract | Full Text PDF

4.Comparison of Clinical Results between Silicone and Polypropylene Ahmed Glaucoma Valves in End-stage Glaucoma
Serdar Aktaş, Semih Cilsim, Hatice Aktaş, Kadir Eltutar
Pages 381 - 388
AMAÇ: Terminal glokomlu olgularda implante edilen silikon ve polipropilen Ahmed Glokom Valflerinin (AGV) klinik sonuçlarının karşılaştırılıp etkinlik ve güvenilirliklerinin değerlendirilmesi.

MATERYAL-METOD: Mart 2006 ve Ekim 2007 tarihleri arasında kliniğimizde gerçekleştirdiğimiz prospektif çalışmada terminal glokomlu 22 hastanın 22 gözüne AGV implantasyonu yapıldı. Hastalar iki gruba ayrıldı. Birinci gruptaki 11 göze polipropilen AGV (model S2); ikinci gruptaki 11 göze ise silikon AGV (model FP7) takıldı. Preoperatif değerlendirmede hastaların demografik özellikleri, glokom tipleri ve klinik özellikleri kaydedildi. Postoperatif dönemde ise görme keskinlikleri, göz içi basınçları (GİB), antiglokomatöz damla sayısı ve postoperatif komplikasyonlar göz önünde bulunduruldu.

BULGULAR: Postoperatif dönemde ortalama takip süresi 12.1±3.1 (± SD) ay idi. Preoperatif dönemde ölçülen GİB P-AGV grubunda 38 mm Hg; S-AGV grubunda ise 41.33 mm Hg idi. Son kontrollerde ölçülen GİB P-AGV grubunda 16.33 mm Hg; S-AGV grubunda ise 12 mm Hg idi. S-AGV grubunda sadece bir hastada (%9.09) antiglokomatöz damla ihtiyacı görüldü. Ancak P-AGV grubunda 3 hastada ( %27.27) antiglokomatöz damla kullanılması gerekli oldu. Gruplar arasındaki ortalama GİB farkının ve kullanılan antiglokomatöz damla sayılarının istatistiksel olarak anlamlı derecede farklı olduğu saptandı (p<0.05). Gruplar arasında görme keskinliği veya komplikasyon açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmedi (p>0.05). Postoperatif birinci günde; S-AGV grubunda 3 hastada (%27.27), P-AGV grubunda ise 2 hastada (%18.18) ön kamaranın silik olması nedeni ile viskoelastik madde ile ön kamara oluşturuldu. Postoperatif birinci günde toplam 8 hastada (%36.36) minimal hifema izlendi. S-AGV grubunda 1 hastada postoperatif 1.günde görülen fibrin membran 3.günde kendiliğinden rezorbe oldu.

SONUÇ: Her iki tip AGV karşılaştırıldığında her iki yöntemin de etkin ve güvenilir olduğu kanısındayız. Bununla birlikte silikon AGV’nin (model FP7) GİB’ını düşürmede istatistiksel olarak anlamlı derecede daha etkili (p<0.05) olduğunu gördük.
PURPOSE: To compare the clinical results of silicone and polypropylene Ahmed glaucoma valves (AGVs).

MATERIALS-METHODS: 22 eyes of 22 patients with medically uncontrolled terminal glaucoma were included in this prospective study which was done between March 2006 and October 2007. Patients were categorized into 2 groups. In the first group, polypropylene AGVs (model S2) (P-AGV group) were implanted to 11 eyes. In the second group, silicone AGVs (model FP7) (S-AGV group) were implanted to 11 eyes. Postoperative best corrected visual acuity (BCVA), intraocular pressure (IOP), antiglaucomatous medication and complications were evaluated.

RESULTS: Mean follow up was 12.1±3.1 months. Preoperative mean IOP was significantly decreased from 38 mm Hg to 16.33 mmHg in P-AGV group and 41.33 to 12 mm Hg in S-AGV group. In the S-AGV group antiglaucomatous medication was necessary for 1 patient (9.09%) to control IOP. On the other hand in the P-AGV group antiglaucomatous medication was necessary for 3 patients (27.27%) to control IOP. These differences in mean IOP and the number of antiglaucomatous medications were statistically significant (p<0.05). There was no statistically significant difference in BCVA and complications (p>0.05). In the first postoperative day there was shallow anterior chamber in 3 cases of SAGV (27.27%) and 2 cases of PAGV (18.18%). Anterior chamber was reformed with viscoelastic agents in these patients. Minimal hyphema was observed in 4 cases (36.36%) in each group. Fibrin membrane was seen in 1 case of S-AGV group.

CONCLUSION: In patients with terminal glaucoma; both polypropylene AGVs (model S2) and silicone AGVs (model FP7) are safe and effective methods. However the distribution of success rates of silicone AGVs were higher (p<0.05) and it was statistically significant.
Abstract | Full Text PDF

5.Efficacy and Safety of Cyclosporine A in the Treatment of Behçet Uveitis
Mehmet Tetikoğlu, Osman Erdokur, Abdulbaki Mudun, Yavuz Tunç, Mustafa Nuri Elçioğlu
Pages 389 - 392
AMAÇ: Behçet üveitinde siklosporin A ‘nın üveit atak sıklığı ve görme keskinliği üzerine etkinliğini irdelemek.
Materyal - METOD: Ocak 1998- Mart 2007 tarihleri arasında kliniğimizde takip edilen, Uluslararası Behçet Hastalığı Çalışma Grubu kriterlerine göre Behçet hastalığı tanısı konulmuş ve siklosporin A (CsA) tedavisi almış, düzenli sistemik ve oftalmolojik muayeneleri yapılmış 50 olgunun bulguları retrospektif olarak incelendi. Tedaviye yanıt en iyi düzeltilmiş görme keskinliğindeki (EİDGK) değişikler ve atak sıklığı ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 32’si erkek 18’ i kadın olan 50 olgunun ortalama yaşı 28.34 (± 8.3) idi. CsA kullanımında ortalama takip süresi 25.3 (±19.7) ay idi. Ortalama atak sayısı CsA başlamadan önce 3.5 atak/yıl, ilaç başlandıktan sonra atak sayısı 1.3 atak/yıl idi. Ortalama 21.9 (± 16.4) ay takip edilen 9 olguda CsA tedavisi altında iken hiç atak görülmedi. CsA tedavisi altında olguların % 28,2’de EİDGK azalırken, % 71,8 olguda EİDGK artmış veya sabit kalmıştır. 16 olguda (%32) CsA tedavisi altında 6 ayda 2 veya daha fazla atak görülmesi üzerine başka bir immünsüpresif ilaca veya kombine tedaviye geçildi. Yirmiyedi (%54) olguda tedavi ile iyi bir klinik gidiş tespit edildiğinden sadece CsA kullanılmaya devam edilmiştir. Yedi (%14) olguda yan etkileri nedeniyle CsA kesilmiştir.
SONUÇ: CsA çoğu olguda Behçet üveitinin atak sıklığını anlamlı derecede azaltmakta ve ciddi bir yan etkisi olmadan güvenle kullanılabilmektedir. Buna bağlı olarak, etkili olduğu olgularda görme keskinliğinin korunmasın da da etkilidir. Olguların yaklaşık üçte birinde tek başına yeterli etkisi yoktur ve bazen özellikle gastrointestinal yan etkileri ilacın kullanımına olanak vermemektedir.
PURPOSE: To evaluate effectiveness of cyclosporine A on ocular attacks and visual acuity in Behçet uveitis.
Material and Metods: This study was carried out at the Uveitis and Behçet Disease Department of Okmeydani Education and Training Hospital through January 1998 to March 2007. We evaluated fifty patient retrospectively who diagnosed as Behçet disease according to International Study Group of Behçet Disease with CsA therapy. All patients underwent complete systemic and ophthalmological examination. Changes in Best-Correct Visual Acuity (BCVA), frequency of the ocular attacks were criteria for good response to the therapy.
RESULTS: Before the CsA therapy average number of attack per patient was 3.5 attacks in a year. While taking CsA therapy it was 1.3 attacks in a year. During the period of CsA therapy, beside BCVA of 71,8% of patients increased or not changed, BCVA of %28,2 of patients decreased. 16 (%32) of patients had more than 2 attacks in 6 months, so that we changed or combined CsA with another immunosuppressive drug. 27 (%54) of patients had no severe or frequent attacks, so they continued only with CsA therapy. 7 (%14) of patients had to stopped therapy due to side effects of CsA.
CONCLUSION: : In most of cases CsA have a significant effect on decreasing frequency of activation of uveitis and can be used safely without serious side effects in Behcet’s disease. It is also effective to keep vision acuity in most of the cases. It is not effective alone in about one third of cases, and sometimes especially gastrointestinal side effects restrict the use of the drug.
Abstract | Full Text PDF

6.Ocular Surface Changes After Phacoemulsification Surgery
Sevda Aydın Kurna, Tomris Şengör, Melih Haboğlu, Yasemin Ağırman, Yelda Buyru Özkurt
Pages 393 - 399
AMAÇ: Fakoemulsifikasyon cerrahisi sonrası oküler yüzey değişikliklerinin değerlendirilmesi.
Materyel-METOD: Yaşa bağlı katarakt saptanan ve fakoemulsifikasyon ile katarakt cerrahisi planlanan 47 hastanın 94 gözü çalışmaya dahil edildi. Hastalar 4 gruba ayrıldı: opere edilen normal gözler: grupA( n=34 göz), aynı hastaların ameliyat yapılmayan diğer gözleri: grupB(n=34 göz), ameliyat öncesi kuru gözü olan hastaların opere edilen gözleri: grup C( n=13 göz) ve kuru göz hastalarının ameliyat yapılmayan gözleri: grup D( n=13 göz). Tüm hastalarda ameliyattan 1 gün önce, ameliyat sonrası 1.gün, 1.hafta ve 1.ayda gözyaşı fonksiyonları(SchirmerI, gözyaşı kırılma zamanı) ölçüldü, korneada flöresein ile boyanma derecelendirildi, santral pakimetri ile kornea kalınlığı değerleri ölçüldü.
BULGULAR: Grup A’da; Schirmer (mm) ve Schirmer skalası değerlerinde ameliyat öncesine göre ameliyat sonrası 1.gün, 1.hafta ve 1.ay’da anlamlı fark saptanmadı(p>0,05). Gözyaşı kırılma zamanı değerleri ise ameliyat öncesine göre 1.gün ve 1. hafta da anlamlı düzeyde düşük idi(p<0,05). Grup A’da korneada punktat boyanma oranı: ameliyat sonrası 1. gün %35,2, 1. hafta %26,4 ve 1. ay sonunda %14,7 idi. Kuru göz hastalarında(grup C) Schirmer I ve skala değerlerinde ameliyat sonrası 1. hafta ve gözyaşı kırılma zamanı değerlerinde ameliyat sonrası 1.ayda anlamlı artış gözlendi.(p<0,05). Ameliyat sonrası korneada punktat boyanma oranı 1. gün %53,8, 1. hafta %30,7 ve 1. ay sonunda %23 ve boyanma paterni çoğunlukla yaygın veya alt kadranda lokalize idi.
SONUÇ: Fakoemulsifikasyon cerrahisi kornea ve ön yüzey açısından güvenli bir yöntemdir, fakat özellikle kuru gözü olan hastaların ameliyat öncesi ve sonrası kontrollerde oküler yüzey yönünden de değerlendirilmesininin faydalı olabileceği düşüncesindeyiz.
To evaluate the ocular surface changes after phacoemulsification surgery.
METHOD: 94 eyes of 47 patients with age related cataract and planned to have cataract surgery are included in the study. Patients are divided into 4 groups: operated normal eyes: groupA( n=34 eyes), other non-operated eyes of the same patients: groupB(n=34 eyes), operated eyes of the patients having dry eye before surgery: group C( n=13 eyes), non-operated eyes of dry eye patients: group D( n=13 eyes).
For all the patients 1 day before,1 day,1 week and 1 month after surgery, tear function tests(Schirmer I, Tear Break up Time) are recorded, florescein staining in cornea is graded and corneal thickness is measured with central pachymeter.
RESULTS: : In group A, no significant difference is determined for Schirmer I and schirmer scale values between before and 1 day,1 week,1 month after surgery(p>0,05). Tear break up tıme value was decreased significantly in 1. day and 1. week compared to before surgery (p<0,05). In group A, Corneal punctat staining ratio after surgery was %35,2 in the first day, %26,4 first week and %14,7 first month. For the dry eye patients; significant increase in Schirmer I and schirmer scale values in 1 week and Tear break up tıme value in 1 month was observed(p<0,05). Corneal punctat staining ratio after surgery was %53,8 in the first day, %30,7 first week and %23 at the end of the first month and staining pattern was mostly generalized or in the lower quadrant.

CONCLUSIONS: Phacoemulsification surgery is a safe procedure for the cornea and ocular surface but we think that evaluation of the patients especially with dry eye for the ocular surface changes in their controls before and after surgery may be beneficial.
Abstract | Full Text PDF

7.23 Gauge Sutureless Transconjunctival Vitrectomy Surgery: Preliminary Results
Mehmet Çakır, Osman Çekiç, Başak Yılmaz, Serpil Yazgan, Ömer Faruk Yılmaz
Pages 400 - 405
AMAÇ: 23 Gauge (G) transkonjonktival dikişsiz pars plana vitrektomi (PPV) tekniğinin anatomik, fonksiyonel sonuçlarıyla komplikasyonları belirlemek ve bu sistemin kullanım avantaj ve dezavantajlarını değerlendirmek.
GEREÇ-YÖNTEM: Yaygın vitreoretinal disseksiyon, silikon tamponat kullanılması gibi girişimlerin gerekmeyeceği ve PPV cerrahisinin kısa süreceğini düşündüğümüz, 23-G vitrektomi sisteminin kullanıldığı 17 hastanın (ortalama yaş 60) 17 gözüne ait dosyalar tarandı. Ameliyat esnasındaki ve sonrasındaki komplikasyonlar ile ameliyattan önce ve sonrasındaki kontrollerde muayene edilerek en iyi görme keskinliği, göz içi basıncı ve cerrahinin anatomik sonuçları incelendi.
SONUÇLAR: Ortalama takip süresi 5.4 aydı. Vitreus içi kanama (n=5), proliferatif diyabetik retinopati (n=7), epimaküler membran (n=3), maküla deliği (n=1), yırtıklı retina dekolmanı (n=1) nedeniyle 23G PPV sistemi ile opere edilen gözlerin hepsinde cerrahi başarıyla tamamlandı. Altı gözde bir ya da iki sklerotomi giriş yerine sütür konuldu. 23G PPV operasyonu sonrası endoftalmi gelişen bir göz ikinci bir operasyona gitti. İki gözde ameliyat sonrası ilaçla kontrol altına alınan geçici göz içi basınç yükselmesi oldu. Proliferatif diyabetik retinopatili 2 gözde ameliyat sonrası takiplerde vikrektomi sonrası vitreus içi kanama gelişti. Hiçbir gözde hipotoni, koroid veya retina dekolmanı görülmedi. Ameliyat öncesi Snellen görme keskinliği ortalama (± SEM) 0.07 ± 0.05’den son takipte 0.30 ± 0.08’e yükseldi (P=0.011).
TARTIŞMA: 23G dikişsiz PPV tekniği, seçilmiş vakalarda etkin bulunmuş, anatomik ve fonksiyonel başarı sağlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: 23 Gauge vitrektomi, epimaküler membran, maküla deliği, proliferatif diyabetik retinopati, vitreus içi kanama
PURPOSE: To determine anatomic and functional results with the complications and to evaluate the advantages, disadvantages of 23Gauge (G) transconjunctival sutureless vitrectomy technique.
MATERIALS-METHODS: Records of 17 eyes of 17 patients (mean age: 60 years) in which interventions like diffuse vitreoretinal dissection, silicone oil injection wouldn’t be needed and PPV wouldn’t be complicated and long lasting were screened. Intra- and postoperative complications as well as pre- and postoperative best corrected visual acuity, intraocular pressure and anatomical results of the surgery were reviewed.
RESULTS: The mean follow-up of the patients were 5.4 months. 23G PPV operation was ended successfully in eyes with vitreous hemorrhage (n=5), proliferative diabetic retinopathy (n=7), epimacular membrane (n=3), macular hole (n=1), rhegmatogenous retinal detachment (n=1). Suture was needed in one or two sclerotomy entry site in 6 eyes. One eye that developed endophthalmitis following 23G PPV underwent second operation. Two eyes developed intraocular pressure elevation that was controlled by medication. There was not statistically significant difference between preoperative and postoperative mean intraocular pressure values. Postvitrectomy hemorrhage was noted in 2 eyes with proliferative diabetic retinopathy. No hypotonia, choroidal or retinal detachment was noted in any eyes. The average (± SEM) postoperative best corrected visual acuity (0.07 ± 0.05) was found improved (0.30 ± 0.08) at the last follow-up (P=0.011).
CONCLUSION: In appropriate cases, 23G PPV technique was found effective in achieving successful anatomic and functional outcomes
Abstract | Full Text PDF

8.Trypan Blue Assisted Epiretinal Membrane Removal in Pars Plana Vitrectomy
Mehmet Çakır, Osman Çekiç, Başak Yılmaz, Şükrü Bayraktar, Ömer Faruk Yılmaz
Pages 406 - 411
AMAÇ: Pars plana vitrektomi (PPV) sırasında tripan mavisi ile boyayarak gerçekleştirilen epiretinal membran (ERM) soyma tekniğinin sonuçlarını sunmak.
GEREÇ-YÖNTEM: İdiyopatik ERM bulunan 14 hastanın (ortalama yaş, 67 yıl; 8 kadın, 6 erkek) 14 gözüne üç girişli standart PPV yapıldı. Kortikal vitreus alındıktan sonra sıvı-hava değişimini takiben vitreus boşluğuna 0.2-0.3 ml %0.15’lik tripan mavisi verildi. Bir dakika sonra vitreus kavitesi temizlenerek boya alındı. Boyamanın yetersiz olduğu vakalarda bu işlem tekrarlandı. Böylece ERM sınırları belirginleştirilerek cerrahi soyma işlemi kolaylaştırıldı. Anatomik başarı optik koherens tomografi ile, fonksiyonel başarı Snellen görme keskinliği eşeliyle belirlendi. İstatistik karşılaştırmalar için logMAR görme keskinlik değerleri kullanıldı.
BULGULAR: Hastalar ortalama 6 ay süreyle takip edildi (en az 3, en fazla 12 ay). Ameliyat sonrası görme keskinliği 10 hastada arttı (%71), 3 hastada azaldı (%21), 1 hastada ise değişmedi (%8). Preoperatif Snellen görme keskinliği (0.22 ± 0.04, ortalama ± SEM) ve son takipteki görme keskinliği (0.40 ± 0.08) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (P=0.073, Wilcoxon signed-rank testi). Bir hastada (%7) PPV ile aynı seansta katarakt ameliyatı yapıldı. İntravitreal tamponad olarak iki gözde SF6, dört gözde C3F8, sekiz gözde hava kullanıldı. Bütün gözlerde tripan mavisi kullanımı ERM boyutlarını göstermede yeterli oldu ve cerrahiler komplikasyonsuz olarak başarıyla tamamlandı. Dört hastada postoperatif takip döneminde belirgin katarakt gelişti, bu hastalardan ikisine katarakt ameliyatı yapıldı.
TARTIŞMA: Tripan mavisi, PPV ile idiyopatik ERM soyulmasında faydalı bir yardımcı boya maddesi olup cerrahiyi kolaylaştırmaktadır.
PURPOSE: To report the results of using trypan blue 0.15% in staining epiretinal membrane (ERM) to facilitate its removal during pars plana vitrectomy (PPV).
MATERIAL-METHODS: Fourteen eyes of 14 patients (mean age 67 years, 8 women and 6 men) with idiopathic ERM underwent PPV. Following core vitrectomy and air fluid exchange, 0.15% trypan blue solution was used to stain ERM. Trypan blue was washed from intravitreal cavity after few minutes. In cases in which staining is not sufficient, the same protocol was repeated. ERM removal could be facilitated by staining the borders with trypan blue. Anatomic results were evaluated with optical coherence tomography and functional results were evaluated by using Snellen visual acuity chart. LogMAR visual acuity equivalents were used for statistical analysis.
RESULTS: Mean follow-up time was 6 months (range, 3-12 month). Postoperatively, 10 of 14 eyes (71%) with ERM had a visual improvement of two or more Snellen lines while in an eye no visual improvement was noted. Visual acuity decreased in 3 of 14 eyes (21%). Postoperative visual acuity at final examination (0.40 ± 0.08, mean ± SEM) was insignificantly higher than preoperative visual acuity (0.22 ± 0.04, P=0.073, Wilcoxon signed rank test). A patient underwent facoemulsification and PPV at the same session. SF6 gas was used in two eyes, C3F8 was used in four eyes and air was used in eight eyes as an intravitreal tamponade. The borders of ERM were clearly visible following trypan blue staining in all eyes. We experienced no manifest complication from trypan blue during and after the operation. During postoperative examinations cataract was detected in four eyes and two of them underwent cataract extraction.
CONCLUSION: In vitreoretinal surgery, trypan blue staining facilitates not only visibility of ERM but also its complete removal.
Abstract | Full Text PDF

9.Optical Coherence Tomography in Idiopathic Submacular Choroidal Neovascularization
Hakan Özdemir, Serra Arf Karaçorlu, Fevzi Şentürk, Mehmet Kola, Murat Karaçorlu
Pages 412 - 416
AMAÇ: Aktif idiopatik submaküler koroid neovaskülarizasyonlarındaki (KNV) morfolojik değişiklikleri optik koherens tomografi (OKT) yardımıyla incelemek.
GEREÇ-YÖNTEM: İdiopatik submaküler KNV tespit edilen 14 hastanın 14 gözünde (5 erkek, 9 bayan; ortalama yaş 29.2 yıl) OKT değerlendirilmesi yapıldı. Tüm olgularda fundus flöresein anjiografi (FFA) incelemesiyle KNV’nun aktif olduğu gözlendi.
SONUÇLAR: Olguların 8’inde KNV retina pigment epitelinden retina içine doğru orta ya da yüksek yansıtıcılık özelliği gösteren kitle oluşturacak şekilde (kabarık tip) görüntülendi. Geri kalan 6 gözde ise KNV retina pigment epiteli seviyesinde yüksek yansıtıcılık özelliğinde fusiform lezyon şeklinde idi (fusiform tip). Tüm gözlerde retina altı sıvı tespit edildi. Retina içi kistik sıvı birikimi kabarık tip olarak sınıflandırılan olguların birinde izlenirken hiçbir olguda retina pigment epiteli dekolmanı yoktu.
TARTIŞMA: Çalışmamızın sonuçları OKT’nin idiopatik KNV’nı değerlendirmede önemli bir yöntem olduğunu göstermiştir. Optik koherens tomografi bulgularına göre idiopatik KNV’ları kabarık ve fusiform olarak sınıflandırılabilinir. Ayrıca OKT hastalık aktivitesi hakkında önemli bir bulgu olan retina altı sıvı varlığının gösterilmesinde de önemlidir.
PURPOSE: To identify the morphologic features of active idiopathic submacular choroidal neovascularization (CNV) using optical coherence tomography (OCT).
MATERIALS-METHODS: Using OCT we examined 14 eyes of 14 patients with idiopathic submacular CNV (5 men, 9 women; mean age, 29.2 years). All patients had active CNV documented by fundus fluorescein angiography.
RESULTS: CNV was observed as a highly or moderately reflective mass with protruded from the retinal pigment epithelium in 8 of 14 eyes (protruding type). In remaining 6 eyes, CNV was a highly reflective fusiform mass at the level of the retinal pigment epithelium (fusiform type). Optical Cpherence Tomography identified subretinal fluid in all eyes. Intraretinal cystic changes was seen only in 1 patient with protruding type. No retinal pigment epithelium detachment was seen.
CONCLUSIONS: Our results showed that OCT is useful tool for the evaluation of idiopathic CNV. By OCT findings idiopathic CNV can be divided as fusiform or protruding type. Optical coherence tomography is also valuable for the demonstration of the precence subretinal fluid which is important findings of disease activity.
Abstract | Full Text PDF

10.Implantation of gold weight to the upper eyelid tarsus in the presence of lagopthalmos due to facial paralysis and its effect on intraocular pressure
Levent Akçay, Baki Kartal, Özlen Rodop Özgür, Ömer Kamil Doğan
Pages 417 - 426
AMAÇ: Fasiyal paralizi nedeniyle gelişen lagoftalmi tedavisinde üst kapak tarsına altın ağırlık uygulamasının görsel ve fonksiyonel sonuçlarını değerlendirmek.

GEREÇ-YÖNTEM: Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi 1. Göz Kliniği Okuloplastik biriminde Ekim 2003 ile Nisan 2006 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle oluşmuş fasiyal paraliziye bağlı olarak gelişen lagoftalmi tedavisi için üst kapak tarsına altın ağırlık uygulaması yapılan 8 erkek 10 kadın toplam 18 hastanın 18 gözü prospektif olarak değerlendirildi. Hastalar 20 - 71 yaşları arasında ortalama 54 yaşında idi. Ortalama izlem süresi 12.2 aydı. Ortalama fasiyal paralizi süresi 2 ay - 72 ay arasında olmak üzere 15,2 ay olarak bulundu. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası görme keskinliği ve göz içi basıncı ölçümü, ön segment muayenesinde lagoftalmi (açıkta kalma) keratiti varlığı ve derecelendirilmesi, arka segment muayeneleri, açıkta kalma miktarı, Bell fenomeni, gözyaşı fonksiyonları, alt ve üst kapak hareketlerini kısıtlayan başka bir patoloji varlığı, korneal hassasiyet ile trigeminal sinir fonksiyonları değerlendirildi. Hastaların son kontrollerinde göz kapağına yerleştirilen altın ağırlığa bağlı ptozis miktarı araştırıldı. Cerrahi teknik olarak üst kapak tarsına 5 X 12.3 mm boyutlarında ve 1gr ağırlığında altın ağırlık uygulaması (Contour TM Gold Eyelid Implants ) yapıldı.

BULGULAR: Ameliyat öncesi görme keskinliği el hareketleri (EH) - 0.7 arasında, göz içi basıncı 7 - 18 mmHg arasında idi. Olgularda 3 veya 4. derece açıkta kalma keratiti vardı. Arka segment muayenelerinde boukluk saptanmadı. Ortalama lagoftalmi miktarı 4,96 mm ( 3.9 mm - 5.8 mm ), Bell fenomeni bütün hastalarda mevcut, alt ve üst kapak hareketlerini kısıtlayan başka patoloji yok iken bir hasta haricinde korneal hassasiyet doğaldı. Ameliyat sonrasında görme keskinliği EH – Tam arasında, göz içi basıncı 12 - 20 mmHg, 0 veya 1 derece açıkta kalma keratiti saptandı. Ameliyat sırası ve sonrası takip süresi içinde hastalarda altın ağırlık ve cerrahisiyle ilgili komplikasyon gelişmedi.
PURPOSE: To evaluate the visual and functional results of gold weight implantation to the upper lid in lagophthalmos treatment caused by facial paralysis.
METHODS: Eighteen eyes of 18 patients (8 male, 10 female) who had lagophtalmus due to facial paralysis for various reasons and underwent gold weight implantation to their upper lids between October 2003 and April 2006 in Dr. Lütfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital, 1st Eye Clinic, Oculoplastic Unit were evaluated prospectively. Patients’ ages ranged between 20 and 71 (mean 54). Average follow-up period was 12.2 months. The time of facial paralysis ranged between 2 and 72 months with an average of 15.2 months. In the preoperative and postoperative ocular examination best corrected visual acuity, intraocular pressure, presence and calibration of lagophthalmic keratitis in the anterior segment, posterior segment, amount of lagophthalmos, bell phenomenia, tear functions, presence of a pathology which restricts the movements of upper and lower eyelid, corneal sensitivity, trigeminal nerve functions were evaluated. Amount of ptozis related with gold weight implantation was investigated at the last visit. As the surgery method, a golden plaque in the size of 5x12.3 mm and weight of 1 gram, is applied to the upper lid tarsus (Contour TM Gold Eyelid Implants ).
Abstract | Full Text PDF

11.Evaluation of stereopsis with stereogram visual evoked potential
Barış Yeniad, Zafer Cebeci, Acun Gezer
Pages 427 - 430
AMAÇ: Strabismuslu hastalarda stereogram görsel uyarılmış potansiyel (stereogram VEP) ile stereopsisin değerlendirilmesi.

MATERYAL-METOD: Şaşılığı olan 33 olgu ve kontrol grubu olarak 11 olgu çalışmaya alındı. Tüm olguların oftalmolojik ve ortoptik muayeneleri yapıldıktan sonra stereopsis ölçümleri randot ve multifrekans VEP ile değerlendirildi.

SONUÇLAR: Stereogram VEP kayıtlarında, randot stereogramı ile stereopsis varlığı gösterilen olgularda daha yüksek değerler elde edildi. Özellikle 40 ark disparitedeki ölçümler istatistiki olarak anlamlı bulundu (p=0.033).

TARTIŞMA: Stereogram VEP özellikle yeterice kooperasyonu olmayan olgularda objektif olarak stereopsisin değerlendirilmesinde yararlı olabilir.
AIM: To evaluate the stereopsis with stereogram visual evoked potentials (VEP) in strabismic patients.

Material-METHOD: 33 cases with strabismus and 11 control subjects were included in the study. Full ophthalmologic and orthoptic examination was revealed. Stereopsis was evaluted with randot stereotest and streogram VEP.

RESULTS: The rates were higher in cases that had stereopsis with randot test. Statistically significant results were found especially at 40 min/arc disparity (p=0.033).

CONCLUSION: Stereogram VEP can be performed in non-cooperative cases to evaluate the stereopsis objectively.
Abstract | Full Text PDF

12.Determination of safety surgical margins ın orbital decompression: an anatomic study
Dilek Yüksel, Halil İbrahim Açar, Simel Kendir, Emre Hekimoğlu, Ali Fırat Esmer, Deniz Başman, Sunay Duman, Alaittin Elhan
Pages 431 - 437
AMAÇ: Tiroid orbitopati tedavisinde uygulanan orbita dekompresyonu için, iç ve dış orbital duvarda güvenli osteotomi sınırlarını belirlemek
MATERYAL - METOD: Çalışmada 10 adet erişkin insan kafatası ve 2 adet kadavra kullanıldı. Orbita duvarlarına komşu hayati yapıları barındıran kafa çukurları, optik kanal ve etmoidal delikler ile orbital kenarlar, lakrimal çıkıntı ve sütür hatları arasındaki uzaklıklar ölçülerek ortalamaları hesaplandı ve güvenli cerrahi sınırlar saptandı.
BULGULAR: Orbita dış duvarında; orbita dış kenarı ile orta kafa çukurunun orbita dış kenarına en yakın noktası arasındaki uzaklık ortalama 24,39 mm olarak saptandı. Frontozigomatik sütürün orbita dış kenarındaki ön ucu ile ön kafa çukuru arasındaki uzaklık ortalama 17,60 mm, frontozigomatik sütürün arka ucu ile ön kafa çukuru arasındaki uzaklık ise ortalama 9,05 mm olarak tespit edildi. İç duvarda ise; ortalama olarak, arka lakrimal çıkıntının ön etmoidal deliğe 14,18 mm, arka etmoidal deliğe 25,84 mm, sifenoid sinusun ön duvarına 31,66 mm, optik kanala ise 35,13 mm uzaklıkta bulundukları saptandı. Ön ve arka etmoidal deliklerin maksilloetmoidal sütüre uzaklıkları sırasıyla ortalama 16,08 mm ve 13,01 mm olarak saptandı.
SONUÇ: İç ve dış orbital duvarda güvenli osteotomi sınırlarını belirlediğimiz bu çalışmanın verilerinin, orbita dekompresyonunun daha güvenle uygulanabilmesi açısından faydalı olabileceği kanısındayız.
OBJECTIVE: Determination of safety medial and lateral orbital wall osteotomy margins for orbital decompression in the treatment of thyroid orbitopathy.
MATERIAL-METHODS: We studied on 10 adult skull and 2 cadaver. We measured distances between cranial fossa, optic canal, ethmoidal foramina and orbital rim, lacrimal crest, sutures and determined safety surgical margins.
RESULTS: In lateral orbital wall; mean distance between lateral orbital rim and middle cranial fossa was 24,39 mm. Mean distances between anterior point of frontozygomatic suture and anterior cranial fossa was 17,60 mm, between posterior point of frontozygomatic suture and anterior cranial fossa was 9,05 mm. In medial orbital wall; mean distances between posterior lacrimal crest and anterior ethmoidal foramina, posterior lacrimal crest and posterior ethmoidal foramina, posterior lacrimal crest and anterior wall of sphenoid sinus, posterior lacrimal crest and optic canal were 14,18 mm, 25.84 mm, 31.66 mm, 35,13 mm respectively. Mean distances between anterior ethmoidal foramina and maxilloethmoidal suture, posterior etmoidal foramina and maxilloethmoidal suture were 16,08 mm ve 13,01 mm respectively.
CONCLUSION: The findings of this anatomic study will be helpfull in safety orbital decompression.
Abstract | Full Text PDF

13.Functional (Inorganic) Visual Losses
Tahire Başerer
Pages 438 - 442
Bir oftalmoloji kliniğinin günlük rutininde organik görme kayıplarının ağırlığı, kimi zaman, hekimin fonksiyonel (organik olmayan) görme kayıplarını olması gerekenden daha az önemsemesine ve hatta unutmasına neden olabilmektedir. Bu makalede genç göz hekimlerinin, kendini fonksiyonel görme kaybıyla gösteren bu önemli klinik durumlara dikkatlerini çekmeyi ve bu konudaki bilgilerini tazelemeyi amaçlanmaktadır.
During a daily routine of an ophthalmology clinic the bulk of the organic visual losses may sometimes cause the physician to underestimate or even to forget the functional (inorganic) visual losses. In this article it was aimed to take the attention of the young ophthalmologists to and to refresh their clinical knowledge about those important clinical conditions those can be presented as a functional visual loss.
Abstract | Full Text PDF

14.A Case of Juvenil Ocular Rosacea
Altan Atakan Özcan, Derya Cindarik, Ayşe Tandoğan, Tevfik Reha Ersöz
Pages 443 - 445
AMAÇ: Juvenil oküler rozasea tanısı koyduğumuz bir olguda tedavi yaklaşımımızı sunmak.
OLGU: İki yıldır her iki gözünde ışıktan rahatsız olma, sulanma ve kızarıklığı olan 9 yaşındaki kız hasta, son bir aydır şikayetlerinde artış ve gözlerini rahat açamama nedeniyle kliniğimize başvurdu.
BULGULAR: Hastanın yapılan oftalmolojik muayenesinde sağ göz kornea parasantralinde vaskülarize lökom, konjonktivada kızarıklık mevcuttu. Sol gözde ön kamara dardı ve periferik korneada saat 3 hizasında irisin tıkadığı perforasyon tespit edildi. Hastanın sol gözüne tenon içeren konjonktival yama konularak perforasyon kapatıldı. Sistemik eritromisin tedavisi ile her iki göze topikal suni gözyaşı ve steroid damla başlandı. Hastanın takiplerinde şikayetleri kayboldu ve görme keskinliği arttı.
SONUÇ: Juvenil oküler rozasea deri tutulumu olmadan çeşitli göz bulguları ile karşımıza çıkabilen çocukluk döneminin nadir hastalıklarından biridir. Topikal tedavinin yanında sistemik antibiyotik ve gerekli olgularda cerrahi ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
PURPOSE: To report our treatment in a case with juvenil ocular rosacea.
CASE: A 9 -year- old girl admitted to our clinic, with the complaint of difficulty while openning her eyes which was deteriorated in last month and also she had photophobia, lacrimation, and hyperemia in her both eyes for last two years.
RESULTS: Ophtalmological examination revealed paracentral vascularized leucoma with conjunctival hyperemia in right eye. The anterior chamber was narrow and a perforation blocked by iris was detected in peripheral cornea at 3 o’clock position in left eye. Perforation was managed by conjunctival patch with tenon in her left eye. Artificial eye drops and steroids were started bilateraly with systemic erythromycin treatment. During follow-up periods, her complaint has disappeared and visual acuity has increased.
CONCLUSION: Juvenil ocular rosacea is a rare disease of childhood with variable eye manifestations without skin involvement. Systemic antibiotic besides topical treatment and surgery in selected cases could give successful results.
Abstract | Full Text PDF

CASE REPORT
15.Scuba Diving Related Ocular Pathologys, A Subconjunctival Hemorrhage Case Report
Ayse Dolar Bilge, Aylin Ardagil Akçakaya, Sevil Arı Yaylalı, Hasan Hasbi Erbil
Pages 446 - 448
Tüplü dalış sırasında bilateral subkonjonktival kanama ve göz çevresindeki ciltte peteşiyel kanamalar gelişen 26 yaşında bir bayan hasta olgusu, bu spor dalı ile ilişkili gözde gelişebilecek diğer komplikasyonlar ve bunlardan korunma yolları sunulmaktadır.
We describe a 26 year old female patient who presented with bilateral subconjunctival and periocular petechial hemorrhages after scuba diving.We also emphasise on the other ocular complications of diving and present the way we can avoid them.
Abstract | Full Text PDF