Volume: 38  Issue: 4 - 2008
Hide Abstracts | << Back
1.Expectations of Visually Impaired Children and Parents from Ophthalmologists: Pilot Study
Doğan Ceyhan, Aysun İdil, Deniz Çalışkan
Pages 276 - 280
AMAÇ: Görme özürlü çocuklar ve ailelerinin göz hekimlerinden beklentilerini belirlemek.
YÖNTEM: Bu çalışmada az görme muayenesi yapılan görme engelliler okulu öğrencisi 22 olgu ve 22 yakınına, göz hekimlerinden beklentilerini belirlemeye yönelik bir anket uygulanmıştır. Ankette daha önce yapılan göz muayenelerini; genel, muayene-davranış ve bilgilendirme alt başlıkları altında değerlendirmeleri istenmiş; beklentileri öğrenilmeye çalışılmıştır.
SONUÇLAR: Anket sorularına yanıt verenler değerlendirildiğinde göz muayenelerini genel olarak yeterli bulma oranı çocuklarda % 55, yakınlarında % 42’dir. Çocukların genel olarak muayeneleri algılamaları ile ilgili yanıtları % 45 iyi, % 50 orta, % 5 kötü olarak belirtilmiştir. Muayenelerle ilgili genel izlenim ve muayenedeki davranışlar nispeten olumlu bildirilirken; hastalıkla ilgili bilgilendirmeyi çocukların % 56’sı yetersiz olarak bildirmiştir. Hastalar durumlarıyla ilgili olumsuz ve ümitsiz mesajlar taşıyan ifadeleri duymak istemediklerini; özürlüler okulu yerine “normal” eğitim görülen okullarda eğitim görmek istediklerini ifade etmişlerdir.
TARTIŞMA: Görme özürlülük ülkemizde etkilediği yüz binlerce kişiyi, ailelerini ve onlara hizmet veren meslek grupları ile toplumu da ilgilendiren bir konudur. Çalışma grubu küçük de olsa, hekim davranışlarının hastalar ve yakınları gözüyle nasıl algılandığı ile ilgili olması nedeniyle önem taşımaktadır. Görme özürlülerin beklentilerinin bilinmesi, onlara verilecek sağlık ve rehabilitasyon hizmetlerinin geliştirilmesine ve daha doyurucu, üretici bir yaşam sürmelerine katkı sağlayacaktır.
AIM: To acquire information about the expectations of visually impaired children and their families from ophthalmologists.
METHOD: A questionnaire was applied to 22 students with low vision and their families, who admitted for a low vision examination. In the questionnaire, the subjects were asked about the expectations from the ophthalmologists and the perception of former eye examinations; under general, examination-attitude and information subheadings.
FINDINGS: Regarding the subjects who answered the questionnaire, the ratio of the impression of perceiving the examinations adequate is 55 % in children and 42 % in families. The answers about the general satisfaction of the children from the examinations are 45 % good satisfaction, 50 % moderate satisfaction and 5 % low satisfaction. Although the general impression about the examinations and the attitudes are reported to be mostly satisfactory, there found to be a dissatisfaction of 56 percent in the area of giving enough information about the disease. Patients reported that, they don’t want to hear negative and pity expressions from eye doctors. The majority also reported that, they want to attend to mainstream schools instead of schools for visually impaired.
DISCUSSION: Visual impairment, which affects hundreds of thousands of people in our country, is an important concern for the patients, their families, the society and the professions who serve them. Although the study group is small, the study is important, because it searches the perceptions about the attitudes of the ophthalmologists, by the children with visual impairment and their families. Having information about the expectations of the children with visual impairment and their families; will help to improve the health and rehabilitation care and also will contribute them to live a more satisfactory and productive life.
Abstract | Full Text PDF

2.Penetrating Keratoplasty For Corneal Stromal Dystrophy
Ayşe Burcu Nurözler, Güner Özkan, Elvin Çaylak Yıldız, Hande Telek Karagüzel, Mustafa Onat, Koray Budak, Firdevs Örnek
Pages 281 - 285
AMAÇ: Kornea stroma distrofilerinde penetran keratoplasti prognozunu değerlendirmek.

YÖNTEM: Ocak 1995-Aralık 2005 tarihleri arasında kornea stroma distrofisi için kornea transplantasyonu yapılan 46 olgunun 57 gözü retrospektif olarak incelendi. Veriler; greft canlılığı, komplikasyonlar, görme keskinliği ve distrofi nüksü açısından değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışma grubu lattis distrofili 9 göz (%15,8), granüler distrofili 18 göz (% 31,6) ve maküler distrofili 30 gözden (% 52,6) oluşmaktaydı. Ortalama 26,3 ± 19,6 ( ranj; 6-98 ) ay takip sonucunda 48 (% 84,2) gözde greft saydam kalmıştı. Greft başarısızlığı için en sık faktör hastalık nüksü idi. Lattis distrofili 4 gözde (% 44.5) ort. 39.25 ± 5.56 ( Ranj; 33-46) ay sonra, granüler distrofili 6 gözde (% 33.4) ort. 36 ± 17.79 ( ranj; 17-65) ay sonra nüks görüldü. Maküler distrofili iki gözde (% 6.7) 76 ve 85’ inci aylarda nüks vardı. İki sıra ve üzeri görme kaybı ile birlikte biyomikroskopik olarak greft santraline yerleşmiş hastalık tekrarı olarak belirlenen klinik önemli nüks, granüler distrofili beş gözde (5/6) ve lattis distrofili bir gözde (1/4) gelişti. Maküler distrofili gözlerde klinik önemli nüks yoktu. 0.2 ve üzeri sonuç görme keskinliği 43 gözde ( % 75,4) elde edildi.

SONUÇ: Granüler ve lattis distrofisinde penetran keratoplasti başarısını etkileyen en önemli faktörün distrofi nüksü olduğu gözlenmiştir. Maküler distrofide rekürrens seyrektir.
PURPOSE: To assess the prognosis of penetrating keratoplasty in corneal stromal dystrophies.

METHODS: Between January 1995 and December 2005, fifty seven eyes of 46 patients who received a corneal transplant for corneal stromal dystrophy were investigated retrospectively. Data were analized with respect to graft clarity, complications, visual acuity and recurrence of dystrophy.

RESULTS: The study population consisted of 9 eyes (15.8 %) with lattice dystrophy, 18 eyes (31.6 %) with granular dystrophy, 30 eyes (52.6 %) with macular dystrophy. After a mean follow-up of 26,3 ± 19,6 (range; 6-98 ) months, the graft remained clear in 48 eyes (84.2 %). The most common factor for graft failure was recurrent dystrophy. There was a recurrence in 4 eyes (44.5%) with lattice, after a mean interval of 39.25 ± 5.56 (range; 33-46) months, and in 6 eyes (33.4 %) with granular dystrophy, after a mean interval of 36 ± 17.79 (range; 17-65) months. Two eyes (6.7 %) with macular dystrophy had a recurrence at 76 and 85 months. A clinically significant recurrence, defined as the biomicroscopic findings of recurrent disease located centrally within the graft with decreased two or more lines visual acuity, occurred in 5 eyes (5/6) with granular dystrophy and one eye (1/4) with lattice dystrophy. There wasn’t any clinically significant recurrence in eyes with macular dystrophy. A final refracted visual acuity of 20/100 or better was achieved in 43 eyes (75.4 %).

CONCLUSIONS: The most important factor influencing the success of the penetrating keratoplasty was recurrent disease in granular and lattice dystrophy. Recurrence is infraquent in macular dystrophy.
Abstract | Full Text PDF

3.The effect of deep anterior lamellar keratoplasty on refraction and visual acuity and its complications
Zühal Can Ateş, Baran Kandemir, Onur Karadağ, Mehmet Özbaş, Erdal Tanay Oğuz, Ömer Kamil Doğan
Pages 286 - 291
AMAÇ: Endotel ve Descemet zarının korunduğu korneal patolojilerde derin ön lameller keratoplastinin görsel ve refraktif sonuçlarını ve komplikasyonlarını değerlendirmek.

GEREÇ VE YÖNTEMLER: Yaşları 12-52 arasında (ort. 28 ) olan farklı tanılarla derin ön lameller keratoplasti (DÖLK) uygulanan 22 hastanın 22 gözü çalışmaya alındı. Hastaların ameliyat öncesi düzeltilmiş görme keskinlikleri 10 cm.den parmak sayma ile 0.4 arasında, refraksiyon değerleri sferik –9.00 ile – 20.00 (ort. 12.25±3.25), silendirik –5.00 ile -13.00 (ort. 8.75±2.50) Dioptri (D) arasında idi. Tüm hastaların ameliyat öncesi göz içi basınç değerleri normal sınırlarda, pakimetri değerleri 280 ile 510 μ arasında (ort. 410±38 μ), keratometri değerleri K1 ort.55±6.4, K2 ort 57±6.2 D idi. Tüm hastalarda büyük hava kabarcığı oluşturulmaya çalışılarak DÖLK uygulandı. Büyük hava kabarcığı oluşturulamayan olgularda künt spatula ile manuel diseksiyon yapıldı. Ameliyat öncesi ve sonrası görme keskinliği ve refraksiyon değerleri arasındaki fark Wilcoxon testi ile kıyaslandı.

BULGULAR: Hastalar 5-32 (ort. 22) ay takip edildi. Tüm hastalarda ameliyat sonrası görme keskinliği arttı. Ameliyat sonrası düzeltilmiş görme 3. ayda 8 olguda (%36), 6. ayda 11 olguda (%50), 1. yılda 16 olguda (%72) 0.6 ve üzeri idi. Ameliyat sonrası refraksiyon değerleri sferik +7.00 ile –6.25 (ort. 5.00±1.25), silendirik +6.00 ile –6.00 (ort. 4.25±0.85) D arasında idi (p<0.0001). Keratometri değerleri K1 38-57, K2 42-60 arasında, pakimetri değerleri 480-560 μ arasında (ort. 510±18) idi. Hastaların 3’ünde ameliyat sırasında mikroperforasyon gelişti. Takiplerde 2 hastada çift ön kamara, 1 hastada ara yüzey kırışıklığı, 2 hastada ara yüzeyde yabancı cisim, 1 hastada grefon absesi ve 1 hastada da grefon ayrışması gözlendi. Hastaların hiçbirinde grefon reddi gözlenmedi.

SONUÇ: Uygun endikasyonlarda uygulandığında başarılı görsel ve refraktif sonuçlar sağlayabilen, greft reddi gibi ciddi komplikasyonların daha az görüldüğü bir cerrahi olan DÖLK, geliştirilen yeni tekniklerle endoteli ve Descemet zarı sağlam olan olgularda ilk tercih keratoplasti yöntemi olabilir.
PURPOSE: Aim of this study was to evaluate the effect of deep anterior lamellar keratoplasty on refraction and visual acuity and its complications in patients who have corneal disease without endothelial or Descemets membrane pathologies.

MATHERİAL and METHODS: This study was performed in twenty two eyes of twenty two patients (11 women, 11 men). The patients had experienced deep anterior lamellar keratoplasty because of different corneal pathologies. Preoperatively best corrected visual acuities were between counting finger from 10 cm. distance to 0.4, refractive errors were -9,00 to -20,00 D (mean 12.25±3.25) spherically, -5,00 to -13,00 D (mean 8.75±2.50) cylendirically. All patients have normal intraocular pressure, preoperatively. Central cornel thickness of the patients were 280-510 micrometer (mean 410±38). Keratometry was mean 55±6.4 D for K1 and 57±6.2 D for K2. In all patients, big bubble technique was tried, when failed manual dissection was applied with blunt spatula. The difference between preoperative and postoperative visual acuity and refraction were compared with Wilcoxon test.

RESULTS: Patients were followed up mean 22 (5 to 32) months. In all patients postoperative visual acuity was better. Postoperatively best corrected visual acuity (BCVA) was 0,6 or better in eight patients (%36) at third month, in eleven patients (%50) at sixth month and in sixteen patients (%72) at first year. Postoperative refraction was +7.00 to -6.25 D (mean 5.00± 1.25) spherically; +6,00 to -6,00 D (mean 4.25±0.85) cylendirically (p<0.0001). Keratometric values were 38 to 57 for K1, 42 to 60 for K2. Pachimetry was 480 to 560 micrometer (mean 510±18).

CONCLUSION: Because of satisfactory visual and refractive results, lesser complication rates like graft rejection, deep anterior lamellar keratoplasty is a good choise with developed new surgical techniques in patients who have intact corneal endothel and Descemets membrane.
Abstract | Full Text PDF

4.Role of oxidative stress in patients with primary open angle glaucoma and senil cataract
Özcan Ocakoğlu, Huriye Balcı, Ahmet Özkök, Yıldız Dinçer, Eylem Efe Koç, Didar Uçar, Tülay Akçay
Pages 292 - 297
AMAÇ: Oksidatif stresin çeşitli göz hastalıklarının oluşumuna katkısı bilinmektedir. Çalışmamızda primer açık açılı glokomlu (PAAG) ve senil kataraktlı (SK) hastalarda oksidatif stresin etkisi araştırıldı. Bu amaçla kan plazması ve ön kamara sıvısında serbest radikal metabolizma ürünleri ile antioksidan enzim aktiviteleri ölçüldü
MATERYAL-METOD: PAAG’lu 27 ve SK’lı 25 hastanın cerrahi uygulama öncesi kan plazması ve cerrahi sırasında ön kamara sıvısı alındı. Kan plazmasında MDA, GSH, G-Px ölçümleri spektrofotometrik yöntemle; 8 OH-dG değerleri ELİSA ile tayin edildi. Bu değerler yaş grubu uygun 28 sağlıklı bireyin sonuçları ile karşılaştırıldı. Diğer taraftan glokomlu ve kataraktlı gözlerden alınan ön kamara sıvısında 8 OH-dG değerleri ELISA ile ölçüldü. Her 3 grupta yaş, cinsiyet karşılaştırılması ki-kare testi ile; MDA, GSH, G-Px ve 8 OH-dG değerleri farkı eşlendirilmemiş t testi kullanılarak incelendi. Anlamlılık sınırı p<0,05 alındı.
SONUÇLAR: Çalışma gruplarında yaş ve cinsiyet farkı bulunmadı (p>0,05). Gerek PAAG’lu ve gerekse SK’lı hastalarda antioksidan potansiyelin belirteçlerinden GSH değeri kontrol bireylerden yaklaşık 2 kat, G-Px aktivitesi ise 3 kat daha düşük bulundu. Serbest radikal metabolitleri olan MDA ve 8 OH-dG değerleri ise glokom ve katarakt hastalarında sağlıklı kontrol grubundan yaklaşık 2 kat daha fazla idi (p<0,05). PAAG’lu ve SK’lı hastalar arasında gerek plazmada gerekse aközde MDA, GSH, G-Px ve 8 OH dG değerleri arasında ise fark bulunmadı ( p>0,05).
YORUM: PAAG’lu ve SK’lı hastalarda kan plazmasında antioksidan potansiyel belirteçleri sağlıklı kontrollerden daha düşük; serbest radikal metabolizma ürünleri daha yüksek düzeylerde ölçüldü. Bu sonuçlar her iki hastalığın etyopatogenezinde oksidatif hasarın rol oynayabildiğini düşündürmektedir.
PURPOSE: Contribution of oxidative stress in various ocular disorders is known.In our study,the role of oxidative stress in patients with primary open angle glaucoma (POAG) and senile cataract (SC) was investigated.For this purpose, the products of free radical metabolism and activities of antioxidant enzymes in blood plasma and aqueous humor were measured.
MATERIAL-METHODS: In 27 patients with POAG and 25 patients with SC,blood plasma before surgery and aquous humor at the time of surgery were obtained.Malondialdehyde (MDH),reduced glutathion(GSH) and glutathione peroxidase(G-Px) was studied with spectrophotometrically in plasma; 8-hydroxydeoxyguanosine (8 OH-dG) was measured with ELISA method.This values were compared with results of 28 age matched healthy individuals.On the other hand,in aqueous humor,which is obtained from eyes with glaucoma and/or cataract,8OH-dG levels were measured.In all three groups,age and gender comparison was made with Chi-square test;differences of MDA,GSH,G-Px and 8OH-dG levels were studied with unpaired t-test.Significance level was accepted as p<0.05.
RESULTS: In all study groups no significant difference between age and sex found (p>0.05).In patients with either POAG or SC,the level of GSH and G-Px,which are the indicators of antioxidant potential,was found half and 1/3 of the level of control group, respectively.The levels of MDA and 8OH-dG, which are free radical metabolits, in patients with glaucoma and/or cataract almost twice the level in control group(p<0.05). Between the patients with glaucoma and the patients with cataract the levels of MDA, GSH,G-Px and 8OH-dG in either plasma or aquous humor were not found significantly different(p>0.05).
CONCLUSION: In patients with POAG or SC,plasma levels of potential antioxidant indicators were found lower than control group and free radical metabolism products higher than control group.These results suggests that oxidative stress may be playing a role in pathogenesis of both of these two diseases.
Abstract | Full Text PDF

5.The results of conventional phacoemulsification surgeries perfformed with ICE and CASE settings
Fırat Helvacıoğlu, Ulviye Yiğit, Betül Tuğcu, Ahmet Ağaçhan, Seçil Özdemir, Çiğdem Tanrıverdi, Ceren Gürez
Pages 293 - 298
AMAÇ: ICE (increased control and efficiency) ve CASE (chamber stabilization environment) programları kullanılarak ve kullanılmadan yapılan konvansiyonel fakoemülsifikasyon yöntemi ile yapılan katarakt cerrahilerinin güvenilirliklerinin ve etkinliklerinin karşılaştırılması.
YÖNTEM: Mayıs-Haziran 2007 tarihleri arasında kliniğimize başvuran 20 hastaya ICE ve CASE programları ile (grup 1), 20 hastaya da bu programlar kullanılmadan konvansiyonel fakoemülsifikasyon (grup 2) uygulandı. Tüm vakalarda AMO-Sovereign Whitestar (Advanced Medical Optics, Santa Ana, CA) cerrahi sistemi kullanıldı. Vakalar gruplara rastgele dağıtıldı. Hastalar cerrahi sırasında oluşan komplikasyonlar, ortalama fako süresi, toplam fako %’si, efektif fako süresi (EFS), ameliyat sonrası oluşan kornea ödemi ve ön kamara reaksiyonu açısından değerlendirildi. Ameliyat sonrası ilk günde alınan tashihsiz görmelerin ortalamaları karşılaştırıldı. Cerrahi sonuçların istatistiksel değerlendirilmesi yapılarak yöntemlerin güvenilirlik ve etkinlikleri araştırıldı.
BULGULAR: Grup 1’de ortalama US süresi, toplam fako %’si ve EFS; 1 dakika 57 saniye, %5.21 ve 5.34 saniye bulunurken, grup 2 de ise 1 dakika 62 saniye, %6.8 ve 6.46 saniye olarak bulundu (p1). Ameliyat sonrası oluşan pakimetre ölçüm farkları grup 1 de 48.33 µ, grup 2 de ise 53.20 µ idi (p2). Snellen eşeli ile bakılan tashihsiz görmelerin ortalaması, grup 1 de 0.45 sıra, grup 2 de ise 0.40 sıra olarak gözlendi (p3). Her iki grupta da genelde hiç ya da çok hafif ön kamara reaksiyonu ve kornea ödemi gözlendi. Sonuçlar incelendiğinde İstatistiksel olarak gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı. (p1= 0.964, p2=0.744, p3= 0.454)
SONUÇ: Her ne kadar, teorik olarak ICE ve CASE programlarının kullanımı ile fakoemülsifikasyon sırasında oluşan enerjinin daha verimli kullanılabileceği savunulsa da bizim cerrahilerimizde bu programların sağladığı istatistiksel olarak anlamlı bir avantaj bulunamamıştır.
PURPOSE: To compare the safety and efficacy of conventional phacoemulsification surgeries performed with or without ICE (increased control and efficiency) and CASE (chamber stabilization environment) settings.

METHODS: Between May and June 2006 conventional phacoemulsification with ICE and CASE settings (G1) was performed in 20 eyes of 20 patients and conventional phacoemulsification without these settings (G2) was performed in 20 eyes of 20 patients by using the AMO-Sovereign Whitestar (Advanced Medical Optics, Santa Ana, CA) surgical system. Patients were randomly enrolled to the groups. Patients were examined for intraoperative complications, mean phaco time, total phaco %, effective phaco time (EPT), postoperative corneal edema, anterior chamber reactions and mean uncorrected and best corrected visual acuities. The safety and the efficacy of the systems were evaluated by the statistical analysis of surgical outcomes.

RESULTS: The mean US time, total phaco % and EPT were 1 minute 57 seconds, 5.21% and 5.34 secs for G1 and 1 minute 62 seconds, 6.8% and 6.46 secs for G2 (p1). The mean postoperative pachymetry measurement differences were 48.33 µ for G1 and 53.20 µ for G2 (p2). The mean early postoperative uncorrected visual acuities were 0.45 line in Snellen chart for G1 and 0.40 line for G2 (p3). Mostly no or mild corneal edema and anterior chamber reactions were observed. The statistical analysis showed no significant difference between the groups. (p1= 0.964, p2=0.744, p3= 0.454)

CONCLUSION: Although in theory it has been supported that the phacoemulsification energy could be used more efficient with the use of ICE and CASE systems, we could not observed any statistically significant advantage of these systems in our case series.
Abstract | Full Text PDF

6.Comparıson Of Vısual Functıons After Cataract Operatıons In Whıch Bılateral Multıfocal And Monofocal Intraocular Lens Implanted
Cem Mesçi, Hasan Hasbi Erbil, Levent Özdöker, Sinan Yakut
Pages 305 - 309
AMAÇ: Bilateral kataraktlı hastalarda, multifokal göz içi lens (GİL) implantasyonu sonrası görme keskinlikleri ve kontrast duyarlılık ölçümlerini monofokal lenslerle karşılaştırmak.
YÖNTEM-GEREÇ: Bu prospektif randomize klinik çalışmada 10 hastanın 20 gözüne bilateral olarak fakoemülsifikasyon ve hidrofilik akrilik katlanabilir refraktif multifokal GİL ( Preziol®), 10 hastalık kontrol grubunda 20 göze bilateral monofokal akrilik (Alcon Acrysoft) katlanabilir GİL implantasyonu yapıldı. Operasyonlar sonrasında refraksiyon değerleri, düzeltilmemiş uzak ve yakın, uzak düzeltmeli yakın görme keskinlikleri binoküler ve monoküler olarak ölçüldü. Her bir gözün uzak düzeltmeli kontrast duyarlılık ölçümleri F.A.C.T testi ile 1.hafta,1.,2.,3. aylarda yapıldı. Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metodların (ortalama, standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında Mann Whitney-U testi, nitel verilerin karşılaştırılmasında Fischer gerçeklik testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Operasyonlar sonrası 3. ayda her iki grubun düzeltilmemiş monoküler (0.92 monofokal GİL 0.94 multifokal GİL) ve binoküler uzak görme keskinliği (1.03) ortalamaları arasında anlamlı fark izlenmedi. Multifokal lensli grubun astigmatik (0.513±0.15 D) ve sferik eşdeğer refraksiyon ortalaması (0.569±0.27 D) ile, monofokal lensli grubun astigmatik (0.575±0.11 D) ve sferik eşdeğer refraksiyon ortalaması (0.563±0.28 D) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Multifokal grubun uzak düzeltmesiz binoküler yakın (0.798±0.124) ve uzak düzeltmeli binoküler yakın (0.86±0.097) görme ortalamaları, monofokal grubun ortalamalarından (0.331±0.059), (0.32±0.056) istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.0001). Multifokal grupta 2, monofokallerde tüm hastalarda gözlük kullanım ihtiyacı oluştu. Üçüncü aydan önce tüm uzaysal frekanslarda multifokal lenslerin kontrast duyarlılık ortalamaları, monofokallere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p<0.05). Üçüncü ayda 12c/deg dışındaki tüm frekanslarda, multifokal lenslerin kontrast duyarlılıklarının arttığı, monofokallerle aralarındaki farkın kalktığı izlendi.
PURPOSE: To compare visual acuities and contrast sensitivities after bilateral cataract extraction and multifocal and monofocal intraocular lenses (IOL) implantation.
MATERIALS-METHODS: In this prospective, randomized study 20 eyes of 10 patients with cataract were operated by phacoemulsification technique and acrylic hydrophylic foldable multifocal IOLs ( Preziol®) were implanted bilaterally. In control group 20 eyes of 10 patients were operated and monofocal foldable acrylic IOLs (Alcon Acrysoft) implanted bilaterally. During the postoperative 3 months refractive values, binocular and monocular uncorrected visual acuities (UCVA) for distance, binocular uncorrected and distance corrected visual acuities (DCVA) for near and contrast sensitivities for distance were measured for each eye by F.A.C.T test. In this study statistical analysis were made by Mann Whitney-U test and Fischer exact test. Results were accepted statistically meaningful when p<0.05.
RESULTS: There was no statistically significant difference between the monofocal and multifokal IOL groups for mean binocular (1.03 in both groups) and monocular distance UCVA ( 0.92 in monocular IOL, 0.94 in multifocal IOL group) and also for mean astigmatism (0.513±0.15 D in multifocal group, 0.575±0.11 D in monofocal group) and spheric refraction values (0.569±0.27 D in multifocal group, 0.563±0.28 D in monofocal group) (p>0.05). Binocular mean UCVA for near (0.798±0.124) and DCVA for near (0.86±0.097) in multifocal lens group were statistically higher than monofocal group’s values (0.331±0.059 UCVA for near, 0.32±0.056 DCVA for near) ( p= 0.0001). Two patients in multifocal group, all of the patients in monofocal group need to use spectacles.
Abstract | Full Text PDF

7.A Study on Feasibilty of Intravitreal Implantation of Bone Marrow-Derived Mesenchymal Stem Cells in the Rabbit Tapetoretinal Degeneration Model
Gökhan Özge, Güngör Sobacı, Ferit Avcu, Mükerrem Safalı, Kamuran Pamuk, Ali Uğur Ural
Pages 310 - 319
AMAÇ: Tavşanlarda tapetoretinal dejenerasyon modelinde kemik iliği mezankimal kök hücre (MKH) intravitreal implantasyonunun uygulanabilirliğini araştırmak.
YÖNTEM: GATA Araştırma Merkezi’nde erişkin bir Yeni Zelanda albino tavşanın femur proksimalinden alınan kemik iliği stromal hücrelerden in-vitro koşullarda MKH diferansiye edildi ve 4. pasajdaki hücreler kullanıldı. Altı erişkin pigmentli tavşana intravenöz 40 mg/kg sodyum iyodat enjeksiyonu uygulandı (çalışma grubu). Hemen sonrasında kontrol olarak seçilen 1 erişkin pigmentli tavşan ile çalışma grubundaki 6 tavşanın sağ gözlerine 2.5X10 (5) hücre/0.1 ml, sol gözlerine 0.1 ml dengeli tuz solusyonu (BSS) intravitreal enjeksiyonu uygulandı. Tavşanlarda 1, 5, 10, 20 ve 30.günlerde oftalmoskopik, anjiyografik, OKT (Optikal Koherens Tomography), ERG (Elektroretinografi) ve histopatolojik inceleme yapıldı.
BULGULAR: Birinci günde çalışma grubundaki tavşanlarda anormal ERG b değerleri ve çalışma grubundaki 1 tavşanın histopatolojik olarak incelenen her iki gözünde retina iç katları ile RPE’de (Retina Pigment Epiteli) minimal düzensizlik ve ödem saptandı. Beşinci günde ERG’de silinme, OKT’de retinada kalınlaşma ve 1 tavşandaki histopatolojik incelemede retina iç katları ve fotoreseptör tabakada düzensizlik saptandı. Onuncu günde FFA’da (Fundus Floresein Anjiyografi) lokalize hiperflöresan ve hipoflöresan odaklar, ERG’de silinme ile 1 tavşandaki histopatolojik incelemede solda daha belirgin olmak üzere RPE’den koroide uzanan belirgin pigment dispersiyonu ve fotoreseptör katmanında düzensizlik saptandı. Yirminci günde oftalmoskopide her iki gözde pigmenter dejenerasyon bulguları ile birlikte sağ gözde daha belirgin olarak kon-ERG genliklerinde artış saptandı. ERG’de çalışma grubu sağ gözlerinde soldakine kıyasla genlik artşının 30.günde devam ettiği saptandı. Çalışma gözlerinden birinde olası MKH kökenli prepapiller kitle gözlendi. Kontrol grubunun sağ gözlerinde klinik ve histopatolojik enflamasyon bulgusu saptanmadı.
SONUÇLAR: Intravitreal allojenik kök hücre implantasyonu retina dejenerasyonlu gözlerde uygulanabilir bir yöntem olarak gözükmektedir.
PURPOSE: To investigate feasibility of intravitreal implantation of bone marrow-derived mesenchymal stem cells(MSC) in the rabbit tapetoretinal degeneration model.
METHODS: The fourth passage MSC harvested from proximal femur of an adult New Zealand albino rabbit, and differentiated from stromal cells under in-vitro conditions, were used at GATA Medical Research Center. Intravenous injection of Sodium iodate, 40 mg/kg, was applied to 6 adult pigmented rabbits (study group). Subsequently, the MSC (2.5x10(5) cells/0.1ml) were injected intravitreally in the right eyes of these animals and 1 additional pigmented rabbit (control);the left eyes were injected BSS. Ophthalmascopic, fluorescein angiographic, OCT, ERG and histopathologic examinations were performed 1, 5, 10, 20, and 30 days after intravitreal injection.
RESULTS: On the 1st. day examination, abnormal ERG parameters in the study group, and minimal irregularity and edema of the inner retinal layers and the RPE in both eyes of 1 rabbit examined histopathologically, were observed. On the 5th day, loss of b waves in ERG, retinal thickening in OCT, and irregularity of the inner retinal and photoreceptor layers in histopathologic examination of 1 rabbit in the study group were observed. On the 10th day, hyperfluorescent and hypofluorescent spots in the FA, loss of ERG b wave in the study group, and irregularity of photoreceptor layer with remarkable pigmentary dispersion extending from the RPE to the Choroid, more evident in the left eye of histopathologically examined one were noted.On the 20th day; apparent pigmentary degeneration in both eyes associated with increased scotopic-ERG amplitudes, more evident in the right eyes, were found. Higher b-wave amplitude in the right eye maintained also on the 30th day examination.No clinical or histological inflammation sign was observed in the right eye of the control rabbit.
CONCLUSIONS: Intravitreal allogenic stem cell implantation in eyes with tapetoretinal degeneration seems to be feasible method
Abstract | Full Text PDF

8.In vivo and in vitro proof for intravitreal implanted bone marrow mesenchimal stem cell (MSC) mediated gene therapy in rabbit tapetoretinal degeneration model: green fluorescent protein(GFP)
Gökhan Özge, Rıza Güngör, Güngör Sobacı, Ferit Avcu, Murat Demiriz, Elvin Akdağ, Ali Uğur Ural
Pages 320 - 329
AMAÇ: Tavşanlarda tapetoretinal dejenerasyon modelinde kemik iliği mezenkimal kök hücre (MKH) intravitreal uygulamasının etkinliğini göstermiştik (TOD UOK, 2006). Bu çalışmamızda MKH aracılı gen tedavisinin uygulanabilirliği araştırılmıştır.
YÖNTEM-GEREÇLER: GATA Araştırma Merkezi’nde erişkin Yeni Zelanda albino tavşanın femur proksimali kemik iliğinden alınan MKH'ler vücut dışında farklılaştırıldı ve 4. pasajdaki hücreler kullanıldı. Kültür ortamında bu hücrelere plazmid aracılı olarak 48 saat içinde 2 defa Yeşil Flöresan Protein (YFP) aktarımı sağlandı. Erişkin, pigmentli 3 tavşana intravenöz 40 mg/kg sodyum iyodat-NaIO(3)- enjeksiyonu uygulandı (çalışma grubu). Hemen sonrasında bu tavşanlar yanısıra bir erişkin pigmentli tavşanın (kontrol) sağ gözlerine 2.5X10(5) hücre/0.1ml, sol gözlerine dengeli tuz solusyonu 0.1ml intravitreal uygulandı. 1, 5, 10 ve 45. günlerde enükleasyon uygulanan tavşanlarda, izlem sürecinde, klinik, Fundus Floresein Anjiyografi (FFA, HRA-2®), Elektroretinografi (ERG, Roland®) ve histopatoloji (immünflöresan) incelemeleri yapıldı.
BULGULAR: Birinci günde çalışma grubundaki tavşanlarda anormal ERG b dalga değerleri ve HRA(Heidelberg Retinal Anjiografi)'da vitreusta YFP’li hücre kümeleri gözlendi. Beşinci günde retinada ödem, ERG’de b dalgasında silinme ve FFA’da lokalize hiper ve hipoflöresan odaklar saptandı. Birinci tavşanda uygulanan enükleasyon sonrası immünflöresan yöntemi ile retinada YFP taşıyan hücreler gösterildi. Onuncu günde FFA’da lokalize hiperflöresan ve hipoflöresan odaklarda artış, ERG'de silinme izlenen bir tavşanda canlı ve cansız ortamda uygulanan yöntemler (HRA ve immünflöresan) ile vitreusta ve retinada YFP’li hücrelerin varlığı gösterildi. Kırkbeşinci gündeki kontrollü gözlemlerde bu hücrelerin retina katmanlarındaki varlığının devam ettiği saptandı.
SONUÇLAR: Akut tapetoretinal dejenerasyon modelinde, plazmid aracılığıyla transfekte edilen ve intravitreal uygulanan allojenik kök hücrelerden retinaya YFP aktarımı sağlanabilmektedir. Bu yöntem, otolog MKH’lerin kullanılma avantajı bulunan retinal dejenerasyon olguları için yeni bir gen tedavisi yaklaşımı olarak geliştirilebilir.
PURPOSE: We have shown the efficacy of intravitreal use of bone marrow mesenchimal stem cell (MSC) in rabbit tapetoretinal degeneration model. In this study, the feasibility of MSC mediated gene therapy is investigated.

MATERİAL-METHODS: In GATA Research Center, MSCs were differantiated in vitro from bone marrow which was obtained from proximal femur of a New Zelland albino rabbit, and the cells from the forth passage were used. In cultere environment, plasmid mediated green fluorescent protein (GFP) transmission to these cells was performed two times in 48 hours. Intravenous 40 mg/kg NAIO(3) injection was done to 3 adult pigmented rabbits.(study group). Afterwards 2.5x10(5) cell/0,1 ml to right eyes and 0,1 ml balanced salt solution to left eyes intravitrealy, were performed in the study and the control eyes (1 pigmented rabbit, two eyes). Clinical, angiographic (FA-HRA 2), ERG and hystopathological evaluations were performed during the observation period (1., 5., 10., 45th day).

FINDINGS: On first day, abnormal ERG b-wave amplitudes and cluster of GFP loading cells in the vitreous were observed. On the fifth day, retinal edema, diminished b-wave amplitudes and hypofluorescent and hyperfluorescent areas on FA were noted. Immunofluorescence examination of the first rabbit showed GFP loading cells in the retinal layers. In vivo and ın vitro assays done on the 10th day showed GFP loading cells in the vitreous and in the retina which had angiographically increased hypo and hyperfluorescent spots. Our controlled observation showed that these cells were still in the retinal layers on the 45th day.

RESULTS: In this acute tapetoretinal degeneration model intravitreally injected allogenic stem cells transfected by plasmid enabled GFP transmission to the damaged retina. This method may be developed as a new made of gene therapy in the retinal degeneration patients who has the advantage of using otolog MSCs.
Abstract | Full Text PDF

9.Correlation Between Microperimetric Changes and Symptom Duration in Classic Subfoveal Choroidal Neovascularization Secondary to Age-related Macular Degeneration
Murat Karaçorlu, Fevzi Şentürk, Hakan Özdemir, Serra Arf Karaçorlu, Ömer Uysal
Pages 330 - 335
AMAÇ: Yaşa bağlı maküla dejenerasyonuna (YBMD) sekonder klasik koroid neovaskülarizasyonu (KNV) olan gözlerde semptom süresi ile mikroperimetrik değişiklikler arasındaki ilişkiyi incelemek.
GEREÇ-YÖNTEM: YBMD sekonder klasik subfoveal KNV’u olan 19 hastanın 19 gözü incelendi. ETDRS eşeli ile en iyi görme keskinlikleri ölçüldü ve fundus flöresein anjiyografi (FFA) incelemesi yapıldı. Retina hassasiyet ve fiksasyon özelliklerinin tespitinde MP-1 mikroperimetri kullanıldı. Görme keskinliği, fiksasyon lokalizasyonu, fiksasyon stabilitesi sonuçları ile semptom süresi arasındaki ilişki incelendi.
SONUÇLAR: Semptom süresi 3 aydan daha kısa olan 11 gözün 8’inde (%73) predominant santral fiksasyon, 5’inde (%45) stabil fiksasyon, 5’inde (%45) rölatif stabil olmayan fiksasyon vardı. Semptom süresi 3 ile 6 ay arasında olan 4 gözün 1’inde (%25) rölatif stabil olmayan fiksasyon, 3’ünde (%75) stabil fiksasyon vardı. Semptom süresinin 6 aydan daha uzun olduğu 4 göz tespit edildi. Bu 4 gözün 3’ünde (%75) predominant eksantrik ve 2’sinde (%50) stabil olmayan fiksasyon saptandı. Semptom süresi ile fiksasyon lokalizasyonu arasında istatistiksel olarak orta derecede anlamlı korelasyon vardı (p=0.05). Fiksasyon stabilitesi ile semptom süresi arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05).
TARTIŞMA: Çalışma sonuçlarımız semptom süresi 3 aydan kısa olan gözlerin çoğunda foveal fiksasyonun korunduğunu göstermiştir. Ayrıca çalışmamız klasik tip KNV olan gözlerde fiksasyon lokalizasyonu ile semptom süresi arasında istatistiksel olarak orta derecede anlamlı ilişki varken fiksasyon stabilitesi ile semptom süresi arasında ilişki olmadığını göstermektedir.
PURPOSE: To evaluate the correlation between microperimetric changes with symptom duration in eyes with classic subfoveal choroidal neovascularization (CNV) secondary to age-related macular degeneration (AMD).
METHODS: Nineteen eyes of 19 patients with classic subfoveal CNV secondary to AMD were evaluated. Best corrected visual acuity (BCVA) was measured with ETDRS chart and fundus fluorescein angiography (FFA) was performed. Microperimetry was used to quantify macular sensitivity and fixation pattern. The main outcome measures were BCVA, fixation location and fixation stability; and their relationship between the symptom duration was evaluated.
RESULTS: Among 11 eyes with the symptom duration of less than 3 months, 5 eyes (45%) had stable, 5 eyes (45%) had relative unstable fixation and 8 (73%) eyes had predominantly central fixation. Among 4 eyes with the semptom duration of between 3 to 6 months, 1 eye (25%) had relative unstable fixation and 3 (75%) eyes had stable fixation. There was 4 eyes with symptom duration of six months or more. Three out of these 4 eyes (75%) had predominantly eccentric fixation and 2 eyes (%50) had unstable fixation. There was moderate correlation between symptom duration with fixation location (p= 0.05). But there was not statistically significant correlation between symptom duration with fixation stability (p> 0.05).
CONCLUSION: Our findings suggests that a great percentage of patients with less than 3 months of symptom duration can preserve their foveal fixation. Our findings also suggest that fixation location but not fixation stability moderately correlates with symptom duration in eyes with classic CNV secondary to AMD.
Abstract | Full Text PDF

10.Evaluation of ocular blood flow by color doppler ultrasonography after intravitreal triamcinolone acetonide injection
Mustafa Alpaslan Anayol, Yasin Toklu, Elif Aşık, Hüseyin Simavlı, Ayşe Gül Koçak Altıntaş, Şaban Şimşek
Pages 336 - 341
AMAÇ: İntravitreal triamsinolon asetonid (İVTA) enjeksiyonu sonrası oküler kan akımındaki değişiklikleri renkli doppler ultrasonografi (RDU) ile değerlendirmek.
Materyel ve METOD: Diyabetik maküla ödemi (n=9), koroid neovasküler membran (n=5) ve retinal ven tıkanıklığına bağlı maküla ödemi (n=3) nedeniyle İVTA enjeksiyonu yapılan toplam 17 hasta çalışma kapsamına alındı. Tüm hastaların İVTA enjeksiyonu öncesi, enjeksiyondan sonra 1. hafta ve 1. ayda RDU ile oküler kan akımları değerlendirildi. Hastaların enjeksiyon yapılmayan diğer gözleri kontrol grubu olarak alındı. RDU ile oftalmik arter (OA), santral retinal arter (SRA) ve posterior siliyer arterlerin (PSA) maksimum sistolik hız (MSH), diyastol sonu hız (DSH) ve rezistivite indeksleri (Rİ) ölçüldü.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşları 64.8±8.7(50-79) yıl idi. Enjeksiyon öncesi ortalama (ort.) oküler kan akımı değerleri kontrol gözlerle karşılaştırıldığında aralarında anlamlı bir fark yoktu (p=0.486). Birinci hafta OA ort. MSH’ı (40.5±12.4cm/s) enjeksiyon öncesine göre (35.8±12.4cm/s) artmış olmasına rağmen fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.435). Birinci hafta OA ort. Rİ (0.77±0.06) enjeksiyon öncesine göre (0.73±0.09) artmıştı, fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0.032). SRA’in 1. hafta ort. MSH’ı (9.2±3.4cm/s) enjeksiyon öncesine (10.9±5.6cm/s) göre azalmıştı ancak fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.463). SRA’in Rİ’nin enjeksiyon öncesi (0.75±0.11) ve 1. haftadaki (0.76±0.07) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p=0.523). PSA’in 1. hafta ort. MSH’ı (11.4±4.4cm/s) da enjeksiyon öncesine (14.1±5.4cm/s) göre azalmıştı ancak fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.210). PSA’in ort. Rİ’nin enjeksiyon öncesi (0.74±0.11) ve 1. hafta (0.74±0.07) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p=0.943). Birinci ayda yapılan ölçümlerden hiçbirinde enjeksiyon öncesi ve 1. hafta değerlerine göre farklılık gözlenmedi.
SONUÇ: İVTA enjeksiyonu sonrası oküler kan akımında özellikle erken dönemde değişiklik olabileceği ancak 1. ayda bu değişikliklerin normale döndüğü sonucuna vardık.
PURPOSE: To evaluate changes in ocular blood flow by color doppler ultrasonography(CDU) after intravitreal triamcinolone acetonide(IVTA) injection.
MATERIAL-METHODS: Seventeen patients who underwent IVTA injection were included in this study. IVTA injection was performed for diabetic macular edema(n=9), choroidal neovascular membrane(n=5), and edema due to retinal vein occlusion(n=3). Ocular blood flows of all patients were evaluated by CDU before IVTA injection, 1 week, and 1 month after injection. Contralateral eyes of patients were accepted as control group. Peak systolic velocity(PSV), end diastolic velocity(EDV), and resistivity index(RI) were measured from ophthalmic artery(OA), central retinal artery(CRA), and posterior ciliary artery(PCA) of all patients.
RESULTS: Mean ages of patients were 64.8±8.7 (50-79) years. Mean ocular blood flow values before injection were not statistically different than control eyes (p=0.486). PSV measured from OA at 1st week (40.5±12.4cm/s) had increased compared to that before injection (35.8±12.4cm/s), but was not statistically significant (p=0.435). Mean RI measured from OA at 1st week (0.77±0.06) had increased compared to that before injection (0.73±0.09), and difference was statistically significant (p=0.032). Mean PSV of SRA at 1st week (9.2±3.4cm/s) had decreased compared to pre-treatment values (10.9±5.6cm/s), but difference was not statistically significant (p=0.463). Change in RI values of SRA before (0.75±0.11), and 1 week after (0.76±0.07) treatment was not statistically significant (p=0.523). PSV measured over PSA at 1st week (11.4±4.4cm/s) had also decreased compared to pre-treatment values (14.1±5.4cm/s), but difference was not statistically significant (p=0.210). There was no statistically significant difference between pre-treatment (0.74±0.11), and 1st week (0.74±0.07) values of RI measured over PSA (p=0.943). None of the measurements at 1st month showed any statistically significant changes compared to pre-treatment and 1st week measurements.
CONCLUSION: Variations in ocular blood flow after IVTA injection, especially in early periods, may occur, but these changes return to normal at 1st month.
Abstract | Full Text PDF

11.Evaluation of visual acuity with sweep VEP method
Zafer Cebeci, Barış Yeniad, Acun Gezer
Pages 342 - 345
AMAÇ:
Görme keskinliğinin sweep VEP (görsel uyarılmış potansiyel) yöntemi ile değerlendirilmesi.
Materyal, METOD:
Refraksiyon ve oküler motilite muayenesi, en iyi düzeltilmiş görme keskinliği ölçümleri (Snellen eşeli ile) yapılan ve yaşları 6 ila 38 arasında değişen 27’si erkek 17’si kadın 44 olgu çalışmaya alındı ve sweep VEP testi uygulandı. Sweep VEP; kooperasyonu yetersiz olan kişilerde görme keskinliğini tespit etmek amacıyla tasarlanmış bir programdır. Olgular optoelektronik stimülatörün 200 cm uzağına oturtulup 5 ile 15 Hz arasında değişen frekanslarda, alterne eden ve 10 saniye içinde patern boyutları küçülen dama tahtası paternli stimulus ile VEP kayıtları alınmaktadır. Olgulara sweep VEP programında görme keskinliği 0,03 ile >1,1 aralığındaki test uygulandı. Normal bireyde patern boyutu küçüldükçe kaydedilen amplitüd cevabı artmakta, maksimuma ulaşmakta ve sonrasında hızlı olarak azalmaktadır. Görme keskinliği en küçük paternde ortaya çıkan cevaba göre hesaplanmaktadır. Her olgunun sweep VEP ile sağ ve sol göz için ortalama ve maksimum görme keskinlikleri kayıt edildi.
BULGULAR:
Sweep VEP kayıtları ile elde edilen görme keskinliği tahmini değerleri Snellen eşeli ile saptanan subjektif görme keskinliği sonuçları ile korelasyon göstermiştir. Sağ gözde korelasyon katsayısı = 0,324, p<0,05; Sol gözde korelasyon katsayısı=0,335, p<0,05 bulunmuştur.
SONUÇ:
Sweep VEP yöntemi, koopere olamayan hastalar ve preverbal çağdaki çocuklarda görme keskinliğinin değerlendirilmesinde güvenilir bir alternatif yöntem olma potansiyeli taşımaktadır
PURPOSE:
To evaluate the visual acuity with sweep visual evoked potential (VEP) method.
Material, METHOD:
We enrolled 44 subjects ( 27 men, 17 women) aged between 6 and 38 in our study group.Their best corrected visual acuities assesed with Snellen chart, also they had ocular motility tests.All subjects had Sweep VEP test. Sweep VEP is performed with the help of a computer program which was designed for estimation of visual acuity in noncooperating subjects. Tests were assessed from a 200 cm distance from the optoelectronic stimulator and VEP responses recorded with the reversal from 5 to 15 hz alternating decreasing pattern in 10 seconds stimulation duration. Subjects have a test range of 0,03 – 1,1 in Sweep VEP program. In a normal subject; as the pattern gets smaller the recorded amplitude response increases steadily and after reaching maximum visual acuity the amplitude decreases rapidly. Visual acuity is estimated from the response of the smallest pattern. Maximum and mean visual acuities are recorded with Sweep VEP for each eye for every case.
RESULTS:
Estimated visual acuity values recorded with sweep VEP shows statistically significant association with subjective Snellen visual acuity values. ( r = 0,324, p<0,05 for the right eye and r = 0,335 p<0,05 for the left eye with correlation analysis ).
CONCLUSION:
Sweep VEP has the potential of an effective and objective alternative method for evaluation of visual acuity in noncooperate patients and preverbal children.
Abstract | Full Text PDF

12.Two Sisters With Usher Syndrome
Onur Karadağ, Şülay Eraslan Özdil, Süleyman Kuğu, Arzu Taşkıran Çömez, Ömer Kamil Doğan
Pages 346 - 349
39 ve 43 yaşlarında iki kız kardeş hasta uzun süredir her iki gözde giderek artan görme azlığı şikayetleriyle Nisan 2007 tarihinde Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Göz Kliniğine başvurdu. Hastaların ayrıntılı amannezlerinde her iki kardeşte de yaklaşık 10 yaşlarında başlayan, giderek artan görme azlığı, doğuştan işitme yokluğu ve denge bozukluğu olduğu anlaşıldı. Hastaların yapılan görme muayenelerinde; 43 yaşındaki (1. hasta) hastanın sağ göz görme keskinliği 0.2, sol göz görme keskinliği 2 metreden parmak sayma (mps), 39 yaşındaki (2. hasta) hastanın her iki gözünde görme keskinliği 2 mps düzeyinde tespit edildi. Biyomikroskobik muayenelerinde; her iki hastanın iki gözünde yoğun arka subkapsüler katarakt ve retinitis pigmentoza (RP) ile uyumlu periferde yoğun olmak üzere kemik spikül tarzında hiperpigmente lezyonlar görüldü. Hastaların retinitis pigmentoza, işitme kaybı ve denge bozukluğu birlikteliğinden dolayı Usher sendromu (US) olabileceği düşünüldü.
Sonuç olarak görme ve işitme kaybının birlikte seyrettiği hastalarda US olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Two sisters of 39 and 43 ages, were admitted to Dr.Lutfi Kirdar Kartal Training and Research Hospital 1.st Eye Clinic with progressive decrease in visual acuity in both eyes. It was learned from their history that, decrease in visual acuity started in the ages of ten in both sisters, while they had deafness and ataxia since birth. The visual acuity in the patient 43 years old (patient 1) was 0.2 in the right eye and 2 meter finger count in the left eye while it was found to be 2 meter finger counts in both eyes of 39 years old patient (patient 2). Biomicroscopic evaluation revealed that both patients had posterior subcapsular cataracts in both eyes and hiperpigmentated spicule style lesions mostly in the peripheral fundus which was compatible with retinitis pigmentosa (RP). Because of retinitis pigmentosa, deafness and balance problems, these patients are thought to be Usher Syndrome. As a result; in patients with progressive decrease in visual acuity and deafness, US should also be kept in mind.
Abstract | Full Text PDF

13.Tuberculosis of The Sclera
İlker Eser, Gamze Uçan, Bülent Yazıcı, Şaduman Balaban Adım
Pages 350 - 352
Sağ gözünde enflamasyonlu skleral bir kitleyle başvuran 53 yaşındaki kadın hastaya, histopatolojik inceleme sonuçlarına göre sklera tüberkülozu tanısı kondu. Sistemik incelemede vücudun başka bir bölgesinde tüberküloz odağı saptanmadı. Hastaya 9 ay süreyle çok ilaçlı anti-tüberküloz tedavisi uygulandı. Tedaviden sonra tüm oküler belirtiler düzeldi ve 22 aylık izlem süresi içinde nüksetmedi. Sklerada enflamasyonlu bir kitleyle başvuran hastalarda skleral tüberküloma olasılığı gözönünde tutulmalıdır. Tanı için, bazı olgularda histopatolojik bulgular ve ilaç tedavisine olumlu yanıt yeterli olabilir.
A 53-year-old female patient who presented with an inflamated scleral mass was diagnosed as scleral tuberculosis as a result of histopathologic evaluation. Systemic evaluation showed no evidence of tuberculosis. The patient received a multi-drug anti-tuberculosis treatment for 9 months. After treatment, all ocular symptoms improved and no recurrence occurred in the 22 months following the treatment. Scleral tuberculoma should be considered in patients presented with an inflammated mass in the sclera. In some cases, histopathological findings and positive response to the medical treatment may be sufficient for the diagnosis.
Abstract | Full Text PDF

14.The Congress held in Brussels in 1902 “Amelioration of the Life Standards of the Blinds” and The evaluation of an ophthalmologist attended from Istanbul
Kadircan Hıdır Keskinbora
Pages 353 - 360
Körlerin eğitimi ve öğretimiyle ilgili çabalar 18. yüzyıl sonlarına doğru başlamıştır. Bu sosyal sorunun çözümü için harcanan çabaların önemli bir aşaması 1902 yılında Brüksel’de yapılan “Körlerin Durumlarının Düzeltilmesi Kongresi” dir. Adı geçen kongrede tartışılan konular, Osmanlı Devleti delegesi Dr.Esat Bey tarafından Servet-i Fünun dergisinin 11 Eylül 1329 (miladi 24 Eylül 1903) tarihli, 648 numaralı nüshasında yayınlanmıştır. Bu kongrede yedi ana konu tartışılmıştır. Esat Bey, adı geçen dergide kongre tartışma konularının ayrıntılarının yanında körlerin eğitimiyle ilgili resimleri de sunmuştur. Kongredeki bir sorunun cevabı olarak, İstanbul’da icra ettiği dokuz yıllık göz hekimliği sonucunda, 30 bin hasta üzerinde düzenlediği istatistiği ve kişisel deneyimleriyle görüşlerini ayrıntılarıyla vermiştir. Bu kongreden çıkan sonuçlara dayanarak, Türkiye’deki Körlerin eğitim ve öğretimiyle ilgili çabalar başlatılmıştır.
Kongre, Darülaceze’de bir şube kurulması halinde, uygun şartlarda, Belçika Körler Okulundan bir öğretmenin gönderileceğini vaad etmiştir. Esat Bey, bu kongrenin sonuç bildirgesiyle beraber hazırladığı geniş raporu, körler için bir eğitim okulu açılması gereğini, gerekçeleriyle beraber devlet hiyerarşisi kanalıyla Sultan II. Abdülhamit’e arz etmiştir. Yıllar içinde, Darülacezede körlere yönelik bir şube açılması sağlanmış, Acıbadem semtinde körler ile sağır ve dilsizlerin eğitimine yönelik bir okulun inşası için geniş bir arsa tahsis edilmiş, ancak, padişahın tahttan indirilmesi, seferberlik ve ardı ardına gelen savaşlar nedeniyle bu girişimler sonuçsuz kalmıştır.
Bu çalışmada, kongre ayrıntıları Osmanlıca’dan Türkçeye aktarılmış, sadeleştirilerek paylaşılmıştır. Ayrıca, körlerin eğitimiyle ilgili gelişmelerin kısa tarihçesi sunulmuş, konu ayrıntıları verildikten sonra, bu kongrenin etkisiyle ülkemizde yapılan ilk girişimler tarihsel süreç içinde tartışılmıştır.
The educational attempts for blinds started aproximately at the end of the 18th century. An important step of these attempts was “The Congress for amelioration of the life standards of blinds” that had been held in Brussels in 1902. The topics discussed in the above mentioned congress were published by Dr.Esat Bey, the representative of The Ottoman Empire, in the 11 September 1329 (24 September 1903) dated, no 648 offprint of the “Servet-i Fünun” magazine. Dr.Esat Bey also published some photographs about the education of blinds in the same newspaper. While responding to a question in the congress, he presented his personal experience and statistical results based on 30000 patients that he examined as an ophthalmologist in Istanbul in a duration of 9 years. The studies directed to the education of blinds were initiated after the experience obtained from this congress.
The Commitee of the Congress accepted to send a teacher from the School for Blinds of Brussels if a branch should be opened in Darülaceze. Dr.Esat Bey prepared a report including the results obtained from the Congress and had it presented to Sultan II.Abdülhamit with the aim of creating a school for blinds. A school was opened in Darülaceze and a land in Acıbadem was spared for the education of blinds, deaf and dumbs. But these could not be realized as the Sultan was taken down from throne and continuing wars.
In this study the details about the congress were translated from Ottoman language to Turkish and presented after purification. A brief history about the beginning attempts of the education of the blinds and its development in Turkey with the effect of Brussels congress are discussed.
Abstract | Full Text PDF