Cilt: 5  Sayı: 2 - 2018
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Pediatrik temel yaşam desteği eğitimlerinde görsel ve işitsel geri bildirim yapılmasının göğüs basılarının kalitesi üzerine etkinliğinin değerlendirilmesi
Assessment of visual and auditory feedback on the quality of chest compressions in pediatric basic life support trainings
Ayça Aydoğan, Oğuz Dursun
Sayfalar 49 - 53
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın temel amacı görsel ve işitsel geri bildirim içeren eğitimin canlandırma uygulamalarının yeterliliği üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Simülasyon merkezinde 31 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı araştırma görevlisi ile yapılmıştır. Maket üzerine yerleştirilen algaçlar ile göğüs basısı derinliği ve sayısı iki dakikalık canlandırma süresince kayıt edilmiştir. İlk değerlendirmeden 1 hafta sonra 5 dakikalık bireysel görsel ve işitsel geri bildirim içeren uygulamalı eğitim verilmiştir. Sonrasında ilk değerlendirme yeniden yapılarak eğitimin istenilen hedeflere ulaşmadaki etkinliği araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada eğitim sonrası bası derinliğinin ortalamasında 4,44 ± 0,9’dan 4,67 ± 0,9’a istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir artış sağlanabilirken, ortalama göğüs basısı sayısı 123.8 ± 20 /dakikadan, eğitim sonrasında ortalama 113.7 ± 22 /dk düşmüştür. Hedeflenen hızdaki bası yüzdelerinin ortalaması %27.9’dan %53.6’ya artmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Görsel ve işitsel geri bildirimli bireysel eğitim canlandırmanın kalitesi üzerine etkilidir. Hedef hız ve derinlikteki bası oranlarında artış sağlamıştır. Eğitim sonrasında araştırma görevlileri arasında göğüs basılarının hız ve derinlikleri açısından değişkenliğin halen ciddi oranda devam ettiği görülmüştür. İdeal eğitim yönteminin tanımlanması için tekrarlayan meslek içi eğitimlerin, farklı yöntemler ile uygulanan eğitimlerin sonuçlarının karşılaştırıldığı çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: The primary objective of the study is to assess the effects of training including visual and auditory feedback on the adequacy of resuscitation procedures.
METHODS: The study was conducted with 31 research associates of Department of Pediatrics at the Simulation Center of the Faculty of Medicine of Akdeniz University. The depth and the number of chest compression were recorded by receptors placed on the model during the two-minute resuscitation. One week after the initial assessment, 5-minute hands-on training including individual visual and auditory feedback was provided. Afterward, the efficacy of the training in reaching the desired goals was investigated by repeating the initial assessment.
RESULTS: In the study, a statistically insignificant increase from 4.44±0.9 to 4.67±0.9 could be obtained in the mean depth of compression after the training while the mean number of chest compression decreased from 123.8±20/min to 113.7±22 / min after the training. The mean percentage of compression at the targeted rate increased from 27.9% to 53.6%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Individual training with visual and auditory feedback is effective on the quality of resuscitation. It has provided an increase in the compression rates at the targeted rate and depth. After the training, it was observed that the variability among the research associates in terms of the rate and depth of chest compressions still remained significant. In order to define the ideal training technique, there is a need for studies comparing the results of repetitive vocational training courses and training courses provided by different techniques.
Makale Özeti

2.
Travma hastası bakıyor olmanın hekimler üzerine çocuk araç güvenliği konusunda olumlu bir etkisi var mı?
Is caring of trauma patients provides a positive effect on the physicians about car safety seats?
Aykut Çağlar, Figen Çelebi Çelik, Anıl Er, Emel Ulusoy, Utku Karaarslan, Fatma Akgül, Hale Çitlenbik, Başak Bayram, Durgül Yılmaz, Murat Duman
Sayfalar 54 - 58
GİRİŞ ve AMAÇ: Ülkemizde ve dünyada, çocukluk çağında en önemli ölüm sebebi, motorlu araç kazalarıdır. Önleyici stratejiler ile motorlu araç kazalarına ikincil mortalite ve morbididte önemli ölçüde azalmaktadır. Araç güvenliği kullanımının arttırmak için ailelerin ve en sık başvurulan bilgi kaynağı olan hekimlerin yüksek bilgi düzeyine ve farkındalığa sahip olması gerekmektedir. Biz, travma hastası bakıyor olmanın hekimlerin bilgi düzeyi ve farkındalığı üzerine olumlu etkisi olabileceği fikrinden yola çıkarak çocuk hekimleri, acil hekimleri ve travma karşılayan hekimlerin çocuk araç koltuğu kullanımı hakkında farkındalığını ve bilgi düzeyini ortaya koymayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma için 23 sorudan oluşan bir anket formu elektronik olarak hazırlandı. Anket formu 3 bölümden oluşturuldu. Bu üç bölümde demografik veriler, çocuk araç güvenliği hakkında farkındalığı ve bilgi düzeyi sorgulandı. Üçüncü bölümde Amerikan Pediatri derneğinin beş temel önerisi sorularak, bilgi düzeyinin ölçülmesi hedeflendi. Hekimler, travma hastası karşılayan ve karşılamayanlar olarak iki grupta karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmanın başında 600 anket formu elektronik olarak hekimlere gönderildi. Tüm katılımcıların 114’ü (%35,3) travma hastası karşılıyordu. 191 (%59,2) hekimin çocuğu vardı. Kendi bilgi düzeylerini orta derecede görenlerin sayısı travma bakan ve çocuğu olan hekimlerde istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (sırasıyla; p<0,01 ve p=0,01). Buna karşın travma bakan hekimlerin bilgi düzeyinde anlamlı yükseklik saptanmadı (p>0,05). İlginç olarak çocuğu olanların ise bilgi düzeyi grubun kalanına göre daha düşüktü (p<0,01).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu anket çalışması, travma hastasu bakan hekimlerin çocuk araç güvenliği konusunda yüksek bilgi düzeyine sahip olduğunu düşünmesine karşın diğer hekimler kadar düşük olduğunu ortaya koymaktadır.
INTRODUCTION: Motor vehicle crashes is the most common cause of the mortality in pediatric population. Preventive strategies are the best approach to reduce mortality and morbidity due to motor vehicle crashes. To increase use of car safety seats, parents, and the doctors which is most wanted guidance source have to have high level of knowledge and awareness. We thought that caring of trauma patients could provide positive effect on the physicians’ self-awareness and knowledge level. Based on this, we aimed to assess the self – awareness and knowledge of pediatricians and emergency physicians and trauma doctors.
METHODS: An electronic survey which is involving 23 question was prepared. Demographic features, self – awareness and knowledge level of the physicians were assessed on the three parts. Five suggestions in the guideline of American Academy of Pediatrics were used to assess physicians’ knowledge level. The respondents were grouped as caring of trauma patients or not.
RESULTS: Six hundred forty-one surveys were sent to the physicians but 323 completed surveys were included to this study. 114 (35.3%) of the all respondents had been care of trauma patients. 191 (59.2 %) respondents had children. Self-awareness of majority of the physicians about CSS was satisfactory. Respondents who have children, or who care of trauma patients were thinking of their knowledge level is satisfactory and that was statistically significant higher than rest of the group (p<0.01 and p=0.02, respectively). However, there was no difference in the group who care of trauma patients. Interestingly, the knowledge level of physicians who have children was statistically significant worst than rest of the groups (p<0.01).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our survey revealed that the physicians who care of trauma patients think they have high level of knowledge about CSS. Unfortunately, their knowledge level was low as other physicians in the study group.
Makale Özeti

3.
Çocuk Yoğun Bakımda Beyin Ölümü Tanısı Konulan Hastaların Değerlendirilmesi
Evaluation of patients diagnosed with brain death in pediatric critical care
Asena Sucu, Orkun Tolunay, Tamer Çelik, Bilgehan Kahveci, Can Celiloğlu, Ulaş Özdemir, Ümit Çelik
Sayfalar 59 - 63
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuk yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümü sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Çocuklarda beyin ölümü-organ bağışı çalışmaları azdır ve beyin ölümü etyolojileri yetişkinlerden farklıdır. Amacımız çocuk yoğun bakım ünitemizde beyin ölümü gerçekleşen hastaları paylaşmak ve organ bağışındaki eksiklikleri ve başarısızlık nedenlerini tartışmaktır.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Çocuk yoğun bakım ünitemizde 1 Ocak 2015 - 31 Aralık 2016 tarihleri arasında beyin ölümü tanısı konulan hastaların tıbbi raporları geriye dönük olarak incelendi. Hastalaın cinsiyet, yaş, hastaneye yatış nedeni ve ortalama beyin ölümü süresi bilgileri dosyalarından derlendi.

BULGULAR: Çocuk yoğun bakım ünitemizde iki yıl içinde takip edilen 806 hasta vardı. Bu hastalardan 83'ü (% 10,2) öldü. Ölen hastaların 14'ünde (% 17) beyin ölümü tespit edildi. Ortalama beyin ölümü süresi 2,14 ± 1,16 gün idi. Hastaneye başvuru nedeni 3 hastada enfeksiyon, 4 hastada asfiksi, 4 hastada malignite, 2 hastada boğulma ve 1 hastada travma idi. Beyin ölümü tanısı konan hastaların yaşları ortalama 6,96 ± 5,53 (minimum: 0,6, maksimum: 16 yıl) idi. Cinsiyet dağılımı şu şekildeydi: %42,8 (6 hasta) kız ve % 57,2 (8 hasta) erkek. Hastaların 11'inde (% 78,6) beyin ölümü tanısında ek test olarak Doppler USG kullanıldı. Tıbbi uygunsuzluk ve ailelerin kabul etmemesi nedeniyle hiçbir hasta organ bağışı yapmadı.


TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik hastaların yoğunluğuna bağlı olarak travma hastaları çocuk yoğun bakım ünitemizde nadir yer alabilmektedir. Beyin ölümü vakalarının çoğu asfiksi (çoğunlukla gıda aspirasyonu), malignansi ve suda boğulma (tatlı su) nedeniyle oluşmuştur. Pediyatrik hastalarda organ bağışı oranları yetişkinlerden daha düşüktür. Bu nedenle çocuk yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümü tanısı konulan hasta sayısının arttırılması daha da önemlidir. Travmatik beyin hasarından başka hastalıkların da beyin ölümüne neden olabileceği ne kadar çok bilinirse, beyin ölümüne ilişkin farkındalığın o kadar çok artabileceğine inanıyoruz. Organ bağışını arttırabilmek için beyin ölümü tanısı konulan hasta sayısının artması ve hasta yakınlarıyla iletişimin arttırılması gerektiğine inanıyoruz.
INTRODUCTION: The frequency of brain death in pediatric intensive care units is unknown. Studies of brain death-organ donation in children are scarce and etiologies of brain death are differs than adults.Our aim is to share patients in whom brain death occurs in our pediatric intensive care unit and discuss the shortcomings and failure in organ donation.


METHODS: Medical reports of patients diagnosed with brain death in our pediatric intensive care unit between 1/January/2015 and 31/December/2016 have been retrospectively investigated.Data were screened according to gender, age,reason of hospitalization and mean duration of brain death evaluation.

RESULTS: Within two years in our pediatric intensive care unit, 83 of 806(10.2%) patients died.Out of them, 14(17%) were diagnosed with brain death.The mean duration of brain death evaluation was 2.14±1.16 days. Application reason to hospital were infection in 3 patients, asphyxia in 4 patients, malignancy in 4 patients, drowning in 2 and trauma in 1 patient.Mean age of patients with brain death diagnosis were 6.96±5.53(min: 0.6,max: 16 year) year. Gender distribution was as following: 42.8%(6 patient) female and %57.2(8 patient) male. Doppler USG was used in 11 patients(78.6%). None of the patients became organ donors because of medical unsuitability and family disagreement.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Due to the intensity of pediatric patients, trauma patients are rare in our pediatric intensive care unit. Most of the brain death cases result from asphyxia, malignancy and drowning in water. In pediatric patients the rates of organ donation are lower than for adults. Thus increasing the number of brain deaths in pediatric intensive care units is even more important.We believe that awareness of brain death may increase if it is known that also other diseases than traumatic brain injury can cause brain death. With the increase of brain death diagnoses, we also believe that communication with patient relatives should be increased to encourage organ donation.
Makale Özeti

4.
Çocukluk çağında akut appandisit ile trombosit belirteçleri arasındaki ilişki
The relationship between acute appendicitis and platelet indices in childhood
Asena Sucu, Orkun Tolunay, İlknur Banlı Cesur, Zerrin Özçelik, Tamer Çelik, Salim Reşitoğlu, Ümit Çelik
Sayfalar 64 - 68
GİRİŞ ve AMAÇ: Apandisit appendiks vermiformisin iltihaplanmasıdır. Akut apandisitin klinik tanısı çocuklarda hala bir problemdir. Trombosit indeksleri, ortalama trombosit hacmi ve trombosit dağılım genişliği, bazı enflamatuar ve enfeksiyöz hastalıklar için değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, çocuklarda apandisit tanısı için ortalama trombosit hacmi ve trombosit dağılım genişliği değerlerinin belirleyici olup olmadığını araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemizde, 2011-2016 yılları arasında akut karın nedeniyle akut apandisit tanısı alan 504 çocuk ve aynı bölgede yaşayan sağlam çocuk polikliniğine genel takip için başvuran 106 çocuk çalışmaya alındı. Hasta ve kontrol grupları cinsiyet, yaş, trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi ve trombosit dağılım genişliği açısından analiz edildi. Apandisitte istatistiksel olarak anlamlı olabilecek parametreleri tanımlamak için bir Alıcı İşletim Karakteristiği (Receiver Operating Characteristic-ROC) eğrisi çizildi.


BULGULAR: Trombosit dağılım genişliği ve ortalama trombosit hacmi değerlerinde iki grup arasında anlamlı bir fark vardı (p <0,001). Apandisitli hastalarda trombosit dağılım genişliği değerleri daha yüksekti ve ortalama trombosit hacmi değerleri sağlıklı çocuklardan daha düşüktü. Alıcı işlem karakteristikleri (Receiver Operating Characteristic-ROC) eğrisi analizi ile >14,3 fl trombosit dağılım genişliği eşik değeri için, apandisit tanısında duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değer ve negatif öngörü değeri sırasıyla %77,6, %85,8, %96,3 ve %44,6 olarak bulunurken ortalama trombosit hacmi için <9.35 fl'lik bir eşik değer için %78,1, %81, %95,2,%43,9 olarak bulundu.


TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuçlarımız, çocuklarda apandisit tanısı için trombosit dağılım genişliği ve ortalama trombosit hacminin sırasıyla en az %77,6 ve %78,1 duyarlılık ile kullanılabileceğini düşündürmektedir. Tam kan sayımında kolaylıkla araştırılabilen ortalama trombosit hacmi ve trombosit dağılım genişliği, apandisitli çocuklarda tanısal belirteç olarak değerlendirilebilir ancak daha büyük örnek büyüklüklerine sahip çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Appendicitis is the inflammation of appendix vermiformis. Clinical diagnosis of acute appendicitis is still a problem in children. Platelet indices, mean platelet volume (MPV) and platelet distribution width (PDW) have been evaluated for some inflammatory and infectious diseases. In this study, we aimed to investigate whether mean platelet volume and PDW values are decisive for the diagnosis of appendicitis in children.


METHODS: In our hospital, 504 pediatric patients who were diagnosed acute appendicitis due to acute abdomen between 2011 and 2016, and 106 children who applied for general follow-up to a healthy child policlinic living in the same region were included in the study. Patients and control groups were analyzed for gender, age, platelet count, mean platelet volume and platelet distribution width. A Receiver Operating Characteristic (ROC) curve was plotted to identify the parameters that may be statistically significant in appendicitis.


RESULTS: There was a significant difference in the PDW and MPV values between the two groups (p<0.001). The PDW values were higher and the MPV values were lower in the appendicitis patients than the healthy children. The Receiver Operating Characteristic (ROC) curve analysis suggested a cut-off value of >14.3 fl for PDW for the diagnosis of appendicitis with a sensitivity, specificity, positive predictive value (PPV), and negative predictive value (NPV) of 77.6%, 85.8%, 96.3%, and 44.6% respectively. A cut-off value of <9.35 fl for MPV was used for the diagnosis of appendicitis with a sensitivity, specificity,PPV, and NPV of 78.1%, 81.1%, 95.2%, 43.9%, respectively.


DISCUSSION AND CONCLUSION: Our results suggest that PDW and MPV may be used for the diagnosis of appendicitis in children with the sensitivity of at least 77.6% and 78.1% respectively. The MPV and PDW, which can easily be investigated in the complete blood count, can be diagnostically assessed in children with appendicitis, however studies with larger sample sizes are needed.
Makale Özeti

5.
Pediyatrik hastalarda MRI görüntülemesi esnasındaki sedasyon/anestezi deneyimlerimiz
Sedation/anestehesia experiences during MRI procedure in the pediatric patients
Bedih Balkan, Mesut Türk, Döndü Gençmoralar, Selda Yaşaroğlu, Abdulkadir Yektaş, Gulsum Oya Hergunsel
Sayfalar 69 - 74
GİRİŞ ve AMAÇ: Pediatrik hasta grupunda, tanı amacıyla MRI çekiminde sedasyon uygulanmasına sık ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada, sedasyon yapılan pediatrik olgularda anestezi tekniklerini ve ortaya çıkan komplikasyonları sunmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 01.O1.2016-31.12.2016 tarihleri arasında sedasyon ile MRI çekilen 337 pediatrik hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalara yapılan işlem, uygulanan anestezik ilaçlar, gelişen komplikasyonlar ve ek ilaç ihtiyacının olup olmadığı kaydedildi. Sedasyonla MRI görüntüleme yapılan 337 pediatrik hasta 3 grupa ayrıldı. Grup1: MRI çekimi 15 dk sürdü, grup2: MRI çekimi 15-30 dk kadar ve Grup 3: MRI çekimi 30 dk dan fazla sürdü. Gruplar içinde de, uygulanan anestezik ilaç tiplerine göre alt gruplar halinde değerlendirmeler yapıldı.
BULGULAR: Alt grupların kendi aralarındaki ikili karşılaştırmalarında kullanılan ilaç türlerinin komplikasyon gelişimi (Bradikardi, hipoksi) ve ek ilaç ihtiyacı üzerine istatistikssel olarak anlamlı etkilerinin olmadığı görüldü (p=0.655, p=0,655 ve p=0.317). Çekim süresine göre ayrılan grupların karşılaştırılmasında komplikasyon gelişimi (Bradikardi, hipoksi) ve ek ilaç ihtiyacının çekim süresi uzadıkça arttığı görüldü (p=0.008, p=0.012 ve p=0.02).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik hasta grubunda MRI çekimi esnasında kullanılan anestezik ve sedatif ilaçların kombinasyonlarının komplikasyon gelişimi (Bradikardi, hipoksi) ve ek ilaç ihtiyacı üzerine etkileri yoktur. Ancak çekim süresi arttıkça komplikasyonlar (Bradikardi, hipoksi) ve ek ilaç ihtiyacı artmaktadır.
INTRODUCTION: In the pediatric patient group sedation is often needed for MRI imaging for diagnostic purposes. In this study, we aimed to present anesthesia techniques and the complications that occurred during sedation of pediatric patients.
METHODS: A total of 337 pediatric patients in which MRI was performed with sedation between January 1, 2016 and December 31, 2016 were retrospectively reviewed. The procedure, the anesthetic drugs used, the complications, and the need for additional medications were recorded. These 337 pediatric patients who underwent MRI with sedation were divided into 3 groups. Group 1: MRI procedure lasted 15 minutes, group 2: MRI procedure lasted 15-30 minutes and Group 3: MRI procedure lasted more than 30 minutes. Within the groups, subgroup evaluations were made according to the type of anesthetic drug used.
RESULTS: There was no statistically significant effect of drug types used in binary comparisons among subgroups on complication development (Bradicardia,hypoxia) and additional drug requirements (p=0.655, p=0,655 ve p=0.317). In comparison of the groups according to the duration of the MRI procedure, complication development (Bradicardia,hypoxia) and need for additional medication were found to increase with prolonged imaging time (p=0.008, p=0.012 ve p=0.02).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Combinations of anesthetic and sedative drugs used during MR imaging in the pediatric patient group have no effect on complication development (Bradicardia,hypoxia) and additional drug need. However, as the duration of the imaging procedure increases, complications (Bradicardia,hypoxia) and need for additional medication increase.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Çocuk Acil Serviste Nutcracker Sendromu İçin Yol Gösterici Tanısal Araç Olarak Hasta Başı Ultrasonografi
Point-of-Care Ultrasound As An Instructive Diagnostic Tool for Nutcracker Syndrome in Pediatric Emergency Department
Anıl Er, Burak Polat, Duygu Çiçek, Aykut Çağlar, Elif Gökbike Köseli, Tanju Çelik, İlker Günay, Hurşit Apa
Sayfalar 75 - 77
Karın ağrısı çocuk acil servise en sık başvuru nedenlerinden biridir. Acil koşullarında uygun öykü ve fizik muayene ile birleştirilmiş hasta başı ultrasonografi karın ağrısına hızlı ve doğru şekilde yaklaşılmasını sağlar. Burada karın ağrısı olan ve hasta başı ultrasonografi bulguları ile nutcracker sendromu tanısı alan 15 yaşında kız hasta bildirilmiştir.
Abdominal pain is one of the most common causes of admission to pediatric emergency department. The point-of care ultrasound integrated to appropriate history and physical examination provides rapid and accurate management of abdominal pain in emergency setting. Here, we reported a 15-year-old girl with abdominal pain who diagnosed as nutcracker syndrome by the guidance of point-of-care ultrasound findings.
Makale Özeti

7.
Obstrüktif solunum yetmezliği nedeniyle entübasyon uygulanan iki olguda ölümcül komplikasyon: negatif basınçlı akciğer ödemi
Fatal complication in two cases of intubation due to obstructive respiratory failure: negative pressure pulmonary edema
Ülkem Koçoğlu Barlas, Hasan Serdar Kıhtır, Mey Talip Petmezci, Nihal Akçay, Esra Şevketoğlu
Sayfalar 78 - 81
Negatif basınçlı akciğer ödemi, üst ve alt solunum yolu obstrüksiyonları sonrası görülebilen nadir ancak ölümcül olabilen bir komplikasyondur. Bu makalede çocuk acil servisimize obstrüktif hava yolu bulguları ve solunum sıkıntısı ile başvuran ve medikal tedavilere cevap vermedikleri için yoğun bakım ünitesine yatırılan 18 aylık (erkek) ve üç yaşındaki (kız) iki olguyu sunmayı amaçladık. Her iki olgu da ciddi solunum sıkıntısı ve hipoksemi nedeniyle yoğun bakım servisine alındı. Non-invaziv ventilasyon tedavisiyle periferik oksijen satürasyonları yükseltilemediği ve solunum sıkıntıları gerilemediği için entübe edildiler. Entübasyon sonrası trakeal tüpten gelen belirgin akciğer ödem sıvısı, olgularda obstrüktif patolojilere ek akciğer ödeminin de varlığını ortaya koydu. Mekanik ventilasyon altında yüksek PEEP uygulamasıyla akciğer ödemi bulguları 48 saat içinde geriledi ve olgular sırasıyla üçüncü ve beşinci günlerde ekstübe edildiler. Çocuk acil polikliniklerinde obstrüktif hava yolu bulgularıyla başvuran olgular sıklıkla görülmekte olup mevcut klinik bulgularla akciğer ödeminin varlığı gizlenebilir ve bu durum ölümcül sonuçlara neden olabilir. Erken tanı ile erken invazif ve non-invazif tedavi yaklaşımları uygulandığında kolaylıkla başarılı sonuçlar alınabileceğinden bu tarz olgulara dikkat çekmek istedik.
Negative pressure pulmonary edema is a rare but potentially fatal complication that can be seen after upper and lower respiratory tract obstructions. In this paper, we aimed to present two cases of 18-month-old (male) and 3-year-old (girl) who admitted to our pediatric emergency department with obstructive airway findings did not respond to medical treatment. Both cases were admitted to intensive care unit due to severe respiratory distress. They were intubated for the low peripheral oxygen saturations and the pending respiratory distress under non invasive therapy. Significant pulmonary edema fluid observed in the tracheal tube after intubation revealed the presence of pulmonary edema additional to obstructive pathologies in the cases. The findings of pulmonary edema regressed within 48 hours by the mechanical ventilation therapy including high PEEP, and the cases were extubated on the third and fifth days respectively. Patients with obstructive airway findings in pediatric emergency outpatient clinics are frequently seen and the presence of pulmonary edema may be concealed with current clinical findings and this can lead to fatal outcomes. We would like to attract attention to the importance of this kind of cases because satisfactory results can easily be seen with early diagnosis and early invasive and noninvasive treatment approaches.
Makale Özeti

8.
Çocuk Acil Serviste Neonatal Humerus Fraktürünün Nadir Sebebi: Sezaryen Doğum
A Rare Cause of Neonatal Humeral Fractures in Pediatric Emergency Department: Cesarean Delivery
Caner Turan, Gülsüm Keskin, Ali Yurtseven, Huseyin Günay, Eylem Ulaş Saz
Sayfalar 82 - 85
Doğum travmalarının insidansı az değildir. Sezaryenle doğum sonucu oluşan humerus yaralanmaları vajinal doğum ile karşılaştırıldığında daha nadirdir. Buna karşın, yenidoğanın sezaryen sırasında zor çıkarılması sonucu yaralanmalar olabilmektedir. Bu raporda, sağ kolda hareket kısıtlılığı olan ve moro refleksi alınamaması sebebi ile çocuk acil servise yönlendirilen term yenidoğan olgusu sunduk. Bu rapor, sezaryen sırasında humerus kırığı şeklinde doğum travması olabileceğini göstermektedir. Şüphe ve erken teşhis ve tedavi, komplikasyonları azaltmak için kritik öneme sahiptir.
Birth injuries are not uncommon incidences. Especially injury to humerus are rare in Cesarean sections as compared to vaginal deliveries. However, in some difficult extractions injury may be sustained by the newborn. We report a case of the right humeral shaft fracture in a term female newborn who admitted the emergency department with limited mobility in her right arm and lack of moro reflex on the right side. This report demonstrates a case of birth trauma induced fracture of humerus during cesarean section. Suspicion and early diagnosis and treatment are critical to reduce complications.
Makale Özeti

9.
Bir Çocukta Kazara Difenbahya Zehirlenmesi
Accidental Poisoning Of a Child by Dieffenbachia
Emel Ataş Berksoy, Ebru Topalakçı, Özlem Bekem Soylu, Tanju Çelik
Sayfalar 86 - 88
Giriş
Difenbahya evlerde süs amaçlı yetiştirilen tropikal bir bitkidir. Yaprak ya da tohumunun kazara çocuklar tarafından yenmesi acil tedavi gerektirecek ciddi gastrointestinal ve solunum sistemi bulgularına neden olabilir.
Olgu
Sekiz yaşında kız hasta acil servise ani başlayan dilde uyuşma, alt dudakta şişlik ve kızarıklık, konuşmada bozulma ve nefes almada zorluk yakınmaları ile başvurdu. Öyküsünden şikayetleri başlamadan beş dakika önce evde bulunan difenbahya bitkisinin toprağı ile kalemle oynadığı ve bu kalemi ağzına götürdüğü öğrenildi. Antihistaminik ve steroid tedavisi ile semptomlar geriledi.
Sonuç
Ailelerin ve çocukların evlerde yaygın olarak kullanılan bu bitkinin yaşamı tehdit edici zehirlenme etkilerinden dolayı eğitilmesi çok önemlidir.
Introduction
Dieffenbachia is a tropical ornamental house plant. Accidental ingestion of the leaf or its seed can cause serious gastrointestinal and respiratory symptoms requiring emergency treatment.
Case
An eight-year-female child was admitted to the emergency department with sudden numbness on her tongue, lower lip swelling and redness, slurred speech and difficulty breathing. Upon further interview, it was revealed that five minutes prior to these symptoms occurring the patient was playing with the oil of dieffenbachia with a pen and placing this pen in her mouth. Symptoms resolved after treatment with antihistamines and steroids.

Conclusion
Training of families and children about this plant widely used in the home is very important as consumption results in life threatening consequences.
Makale Özeti

10.
Pnömoniden Rikets tanısına...
Diagnosis of Rickets from pneumonia...
Osman Yeşilbaş, Nazan Ülgen Tekerek, Ülkü Gül Şiraz, Serhat Tekerek, Mevlüt Salim
Sayfalar 89 - 92
Rikets, enkondral kalsifikasyonun bozulması sonucunda azalmış büyüme hızı ve iskelet bozuklukları ile ortaya çıkan bir grup hastalıktır. Nutrisyonel rikets, D vitamini destek kampanyalarına rağmen halen gelişmekte olan ülkelerde önemli bir halk sağlığı problemi olmaya devam etmektedir. Hem alt solunum yolu enfeksiyonları hem de D vitamini eksikliğine bağlı rikets sıklıkla beş yaş altı çocuklarda görülmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yapılan çalışmalar nutrisyonel rikets ile alt solunum yolu enfeksiyonları arasında ilişki olduğunu göstermiştir. Biz bu makalede pnömoni ile başvuran ve nutrisyonel rikets tanısı olan olguyu ve rikets-pnömoni ilişkisini literatür eşliğinde tartıştık.
Rickets is a group of diseases presenting with decreased growth rate and skeletal deformities due to diminished enchondral calcification. Although vitamin D supplementation program, nutritional rickets is an important public health problem in developing countries. Lower respiratory tract infections and nutritional rickets associated with vitamin D deficiency are both common in children younger than five years old. Studies especially in developing countries have shown that the association between nutritional rickets and lower respiratory tract infections. In this paper, we report a nutritional rickets case who was referred with pneumonia and discuss rickets-pneumonia association in the light of the literature.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
11.
Ağır Travmatik Beyin Hasarının Güncel Medikal Tedavisi
Current Medical Treatment of Severe Traumatic Brain Injury
Osman Yeşilbaş
Sayfalar 93 - 95
Makale Özeti

12.
Parmakta Ölümcül Pansuman: Çocuk Bir Hastada Sirküler, Sıkı Pansumana Bağlı Gelişen Total Başparmak Nekrozu Olgusu
A Deadly Digital Finger Dressing: A Case Of Total Thumb Necrosis Due To Circumferential, Tight Finger Dressing in A Child Patient
Yasin Öztürk, Kadri Özer, Oğuz Atan, Yüksel Kankaya, Melike Oruç, Uğur Koçer
Sayfalar 96 - 98
Makale Özeti