Cilt: 47  Sayı: 4 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Güncel literatür ışığında kene kaynaklı viral patojenlere genel bir bakış
An overview of tick-borne viral pathogens in the light of current literature
Osman Aktaş, Hakan Aydın
doi: 10.5222/TMCD.2017.151  Sayfalar 151 - 159
Arachnida sınıfındaki Ixodoidea süperailesinin üyeleri olan keneler memeli, kuş, sürüngen ve amfibilerin kanıyla beslenen karasal organizmalardır. Kenelerin konak kanıyla beslenmeleri sırasında aldıkları enfeksiyöz organizmalar tükürük bezlerine, ovaryumuna, yumurtalarına ve larvalarına geçebilmektedir. Kene kaynaklı viral hastalık etkenlerinin tümü Arbovirüsler içinde yer alır. Bu virüslerden Heartland virus Amblyomma americanum adlı keneler tarafından taşınmakta ve çoklu organ yetmezliği ile ölüme neden olabilmektedir. "Trombositopeni sendromlu yüksek ateş virüsünün" majör vektörü Haemaphysalis longicornis türü kenelerdir. Nörolojik hastalıklara neden olan "Kene kaynaklı ensefalit virüsü", Powassan virus ve Louping hastalığı virüsü Ixodes türleri tarafından insanlara bulaştırılır. Hyalomma cinsi keneler tarafından taşınan "Kırım-Kongo kanamalı ateş virüsü" tüm dünyada yaygın olan bir virüstür. Sinir sistemini etkileyen Omsk hemorajik ateş virüsü ve hematopoetik hücreleri etkileyen "Colorado kene ateşi virüsü" Dermacentor spp. ile taşınırlar. Bu virüslerin hepsi bireysel ve toplumsal risk oluşturan biyogüvenlik düzeyi yüksek ajanlardır. Bu nedenle klinik örneklerle çalışırken dikkatli olunması gerekir. Bu derleme makalesinde, yukarıda sözü edilen kene kaynaklı viral patojenler hakkındaki mevcut bilgiler güncel kaynaklar ışığında sunulmuştur.
Ticks, the members of the superfamily Ixodoidea in the class Arachnida are terrestrial organisms fed with the blood of mammals, birds, reptiles and amphibians. Infectious organisms being taken by ticks during feeding with host blood pass into the salivary glands, the ovaries, the eggs and the larvae of them. All of the tick-borne viral disease agents are examined within arboviruses. "Heartland virus", one of these viruses, is transmitted by Amblyomma americanum ticks and can cause multiple organ failure and death. The major vector of "Severe fever with thrombocytopenia syndrome virus" is Haemaphysalis longicornis. "Tick-borne encephalitis virus", "Powassan virus" and "Louping ill virus" which cause neurological diseases are transmitted to humans by Ixodes spp. "Crimean-Congo hemorrhagic fever virus" which is widespread all over the world is transmitted by Hyalomma spp. Omsk virus affecting the nervous system and "Colorado tick fever virus" affecting hematopoietic cells are carried by Dermacentor spp. All of these viruses are high-level biosecurity agents that constitute individual and social risk. For this reason, it is necessary to be careful while working with clinical specimens. In this review paper, the existing information about the tick-borne viral pathogens mentioned above are presented in the light of current literature.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA MAKALESI
2.
Kan kültürlerinden ve diğer klinik örneklerden izole edilen Candida parapsilosis suşlarının salgısal asit proteinaz, fosfolipaz aktivitesi ve slime üretiminin karşılaştırılması
Comparison of secretory acid proteinase, phospholipase activity, and slime production in Candida parapsilosis complex strains isolated from blood cultures and other clinical samples
Nejla Cebeci Güler, İlknur Tosun
doi: 10.5222/TMCD.2017.160  Sayfalar 160 - 168
GİRİŞ ve AMAÇ: Yüksek mortalite ve morbidite nedeni olan hastane kaynaklı kan akımı enfeksiyonlarında Candida türleri en sık dört etkenden biridir. Candida parapsilosis, Candida albicans’tan daha az virülan olarak kabul edilmesine rağmen, son yirmi yılda insidansında en fazla artış görülen Candida türü olmuştur. Çalışmamızda kan ve diğer klinik örneklerden izole edilen C.parapsilosis suşlarının salgısal asit proteinaz (Sap), fosfolipaz enzim aktivitelerinin ve slime üretiminin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Onsekiz aylık süreçte kan kültürleri ve diğer klinik örneklerden izole edilen 28 C. parapsilosis suşunun asit proteinaz aktivitesi süt tozu agaroz yöntemiyle, fosfolipaz aktivitesi yumurta sarılı agar yöntemiyle, slime üretimi ise glukozlu sıvı sabouraud besiyeri ve glukozlu triptik soy broth kullanılarak tüp adezyon yöntemi ile belirlendi.
BULGULAR: Çalışma izolatlarının tümünde Sap aktivitesi tesbit edildi. Ancak kan ve kan dışı klinik izolatların Sap aktiviteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. İzolatların hiçbirinde fosfolipaz aktivitesi tesbit edilemedi. İzolatların 23’ünde her iki besiyerle de slime üretimi görüldü. Yalnızca bir izolat her iki besiyerle de slime negatifti. Dört izolatta ise iki farklı besiyeri ile slime üretimi açısından farklı sonuçlar elde edildi. Kan izolatları ile diğer klinik izolatların slime üretimleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: C. parapsilosis izolatlarında Sap aktivitesi ve slime üretimi virülans faktörü olarak öne çıkmaktadır. Fosfolipaz aktivitesinin tesbitinde başka yöntemlerin kullanılmasının faydalı olabileceği düşünülmektedir.


INTRODUCTION: Candida species comprise one of the four most common agents in hospital-acquired bloodstream infections with high mortality and morbidity. Although C.parapsilosis is accepted as less virulent than C.albicans, it has been the candida species with the highest incidence in the last two decades. In our study, a comparison is made between the secretory acid proteinase (Sap), phospholipase enzymes activity and the slime production of C.parapsilosis strains isolated from blood as opposed to other clinical samples.
METHODS: Sap activity was determined by the milk powder agarose method, phospholipase activity by the egg-yolk agar method and slime production by the tube adhesion method using a liquid Sabouraud medium with glucose and tryptic soy broth with glucose of 28 C. parapsilosis strains isolated from blood cultures and other clinical samples for eighteen months.
RESULTS: Sap activity was detected in all the study isolates; however, there was no statistically significant difference in Sap activity between the blood and non-blood clinical isolates. Phospholipase activity was not detected in any of the isolates. In 23 of the isolates, slime production was observed in both media, while only one isolate was slime negative in both media; different slime production results were obtained for the two different media in the remaining four isolates. There was no statistically significant difference in slime production between the blood and other clinical isolates.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Sap activity and slime production in the C.parapsilosis isolates come into prominence as virulence factors. It is believed that other methods may be useful in determining phospholipase activity.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Trichosporon Türlerinin Tanımlanmasında Matriks aracılı lazer dezorpsiyon iyonizasyon-uçuş zamanlı-kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) Sisteminin API ID 32 C ve VITEK 2 ile Karşılaştırılması
Comparision of matrix-assisted laser desorption ionization-time of flight (MALDI-TOF MS) with API ID 32C and VITEK 2 for the identification of Trichosporon species
Süleyman Pelit, Gonca Erköse Genç, Ayşe Barış, Zayre Erturan
doi: 10.5222/TMCD.2017.169  Sayfalar 169 - 175
GİRİŞ ve AMAÇ: Trichosporon türleri doğada geniş dağılım gösterir; insanlarda ise deri ve mukozada kolonize olabilen mayalardır. Trichosporon türlerinin neden olduğu invazif enfeksiyonlar yaygın olmamakla birlikte bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda sıklıkla fatal seyirlidir. Trichosporon türlerinin doğru identifikasyonu zor olmasına karşın uygun tedavi yaklaşımları açısından önemlidir. Fenotipik ve genotipik yöntemlere alternatif olarak Matriks aracılı lazer dezorpsiyon iyonizasyon-uçuş zamanlı-kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) hızlı ve doğru bir identifikasyon yöntemi olarak gündeme gelmektedir. Bu araştırmada çeşitli klinik örneklerden izole edilen Trichosporon cinsi mayaların MALDI-TOF MS (Bruker Daltonics, Bremen, Almanya) ile tür düzeyinde tanımlanması ve bu sonuçların rutin mikrobiyoloji laboratuvarlarında mayaların identifikasyonunda sıkça kullanılan API ID 32C (bioMérieux, Marcy I’Etoile, Fransa) ve Vitek 2 (bioMérieux, Marcy I’Etoile, Fransa) sistemleri ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yoğun bakım hastalarından izole edilen ve konvansiyonel yöntemlerle cins düzeyinde tanımlanan toplam 45 Trichosporon suşu, MALDI-TOF MS, API ID 32C kiti ve Vitek 2 otomatize sistemi ile tanımlanmış ve sonuçlar karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: Her üç sistem ile yapılan tanımlama tüm izolatlar için %100 uyumlu bulunmuştur. İzolatların 44 (% 97,8)’ü T. asahii, biri (% 2,2) ise T. mucoides olarak tanımlanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Buna göre MALDI-TOF MS yöntemi; invazif enfeksiyonlarda en sık rastlanan Trichosporon türü olan T. asahii’nin tanımlanmasında API ID 32C ve Vitek 2 ile aynı doğrulukta ancak daha hızlı ve kolay uygulanabilen bir yöntemdir ayrıca düşük maliyetli olması bir alternatif oluşturmaktadır.
INTRODUCTION: Trichosporon species have a widespread distribution and human skin and mucosa can be colonized with Trichosporon species. Invasive infections caused by Trichosporon species are uncommon but frequently fatal in immunocompromised patients. Correct and rapid identification to the species level of Trichosporon is challenging but important for appropriate treatment approches. As an alternative to phenotypic and genome-based identification techniques, Matrix-assisted laser desorption ionization-time of flight (MALDI-TOF) mass spectrometry (MS) is emerging as a rapid and accurate identification method. In this study we aimed to evaluate MALDI-TOF MS (Bruker Daltonics, Bremen, Germany) for the identification of Trichosporon species and compare with API ID 32C (bioMérieux, Marcy I’Etoile, France) and Vitek 2 (bioMérieux, Marcy I’Etoile, France).
METHODS: A total of 45 Trichosporon strains that isolated from intensive care unit patients and identified by convantional methods at the genus level, were identified by MALDI TOF MS, API ID 32C and Vitek 2 and the results were compared.
RESULTS: All systems yielded fully concordant results for all of the isolates. Forty four (97.8%) of the 45 isolates were identified as T. asahii and one (2.2%) isolate was identified as T. mucoides.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The MALDI TOF MS method was found to be a valuable alternative tool for identifying T. asahii with low consumable costs and rapid identification possibility.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Kinolon Dirençli Escherichia coli ve Klebsiella spp. izolatlarında direnç sağlayan gen mutasyonlarının ve direnç genlerinin araştırılması
The evaluation of resistance genes and gene mutations in quinolone resistant Escherichia coli and Klebsiella spp. isolates
Oya Pazarlı, Füsun Cömert, Canan Külah, Elif Aktaş, Füruzan Köktürk
doi: 10.5222/TMCD.2017.176  Sayfalar 176 - 184
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, bölgemizdeki Escherichia coli ve Klebsiella spp. izolatlarında kinolon direnç sıklığının belirlenmesi, bu izolatlarda sık görülen kinolon direnç mekanizmalarının varlığının araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Şubat-Ağustos 2009 tarihleri arasında izole edilen nalidiksik asite dirençli/orta duyarlı bulunan 265 Escherichia coli, 33 Klebsiella pneumoniae ve 2 Klebsiella oxytoca izolatında qnrA, qnrB, qnrS, aac(6’)-Ib, gyrA ve parC gen bölgelerinin araştırılması polimeraz zincir reaksiyonu yöntemiyle yapılmıştır. gyrA ve parC gen bölgelerindeki mutasyonların saptanması için dizi analizi yapılmıştır
BULGULAR: Nalidiksik asit direnci E. coli için % 52, Klebsiella spp. için % 27.5 olarak belirlenmiştir. Nalidiksik aside dirençli izolatlarda beta-laktam, aminoglikozit, trimetoprim-sülfometoksazole direncinin ve GSBL üretiminin anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
gyrA için kinolon direncini tanımlayan bölgede (Ala67-Gln106) çift mutasyon olduğu, bunların Ser83Leu ve bir izolat dışında Asp87Asn, tek izolatta ise Asp87Tyr şeklinde olduğu belirlenmiştir. parC için dizileme yapılan izolatların hepsinde Ser80Ile değişimi olduğu gözlenmiş, izolatların 32’sinde (% 40.3) ilave bir mutasyon bulunduğu ve bunların 26 izolatta Glu84Val, 4 izolatta Glu84Gly, 2 izolatta ise Glu84Ala olduğu belirlenmiştir.
E. coli izolatlarının 99’unda (% 37.4), K. pneumoniae izolatlarının dördünde (% 12.1) aac(6’)-Ib geni belirlenmiştir.
İncelenen izolatlarda qnr geni bulunmamıştır
TARTIŞMA ve SONUÇ: İzolatlarımızda kinolon direnci ve GSBL üretimi yüksek bulunmuştur. Kinolon dirençli izolatlarımızda gyrA ve parC bölgelerinde üç ve daha fazla mutasyonun bulunduğu ilave olarak aac(6’)-Ib’nin belirgin olarak direnç mekanizmasına eşlik ettiği belirlenmiştir. İzolatlarımızda qnr tespit edilmemiştir.
INTRODUCTION: The aims of this study are to detect the quinolone resistance rates among Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae isolates in our region and to investigate the most common quinolone resistance mechanisms.
METHODS: Between February–August 2009, the presence of qnrA, qnrB, qnrS, aac(6’)-Ib, gyrA and parC genes were investigated by the use of PCR in 265 Escherichia coli, 33 Klebsiella pneumoniae and two Klebsiella oxytoca isolates which were to non-susceptible to nalidixic acid. Sequence analysis was used for detection of gyrA and parC mutations.
RESULTS: Resistance to nalidixic acid was 52% for E. coli and 27.5% for Klebsiella isolates. Beta-lactam, aminoglycoside, trimethoprim-sulfamethoxazole resistance rate and ESBL-production rates were significantly higher among nalidixic acid resistant isolates. Double mutations were detected in gyrA quinolone resistance region (Ala67-Gln106), the first one being Ser83Leu in all isolates and the other being Asp87Tyr in one isolate and Asp87Asn in other isolates. Ser80Ile alteration was seen among all isolates tested for parC mutations, while 32 (40.3%) isolates had an additional mutations, ie. Glu84Val, Glu84Gly and Glu84Ala mutations in 26, four and two isolates, respectively. The aac(6’)-Ib gene was detected in 37.4% of E. coli and 12.1% of K. pneumoniae  isolates. The qnr gene was not detected in any of the tested isolates.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The quinolone resistance rates and accompanying ESBL-production was high among the isolates in our region. We have detected three or more mutations in gyrA and parC regions in quinolone resistant isolates, and additional aac(6’)-Ib gene in a significant number of isolates. The qnr gene was not detected in any of the tested isolates.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine başvuran hastalarda Varisella Zoster Virüs serolojik test sonuçlarının değerlendirilmesi
Münevver Kayın, Çağla Yıldız Alagöz, Ayşın Zeytinoğlu, İmre Altuğlu
doi: 10.5222/TMCD.2017.185  Sayfalar 185 - 189
GİRİŞ ve AMAÇ: Herpesviridae ailesinin bir üyesi olan varisella zoster virüs (VZV) klinikleri farklı olan varisella (suçiçeği) ve zona( herpes zoster) hastalıklarının etiyolojisinden sorumlu bir virüstür. Doğru tanı ile tedavi edilebilir bir enfeksiyon etkeni olan VZV; antivirallere duyarlıdır. Serolojik tanıda VZV IgG testi özellikle kişinin etkenle karşılaşıp karşılaşmadığını göstermek açısından önemlidir. VZV IgG avidite testleri eski enfeksiyonu ayırt etmede yararlıdır ancak henüz standart değildir. Bu çalışmanın amacı, rutin tanıda yeni kullanmaya başladığımız VZV IgM ve IgG enzim immunoassay (EIA) testlerinin ve VZV IgG avidite testinin değerlendirilmesi ve rutin laboratuvar tanı yaklaşımımızı belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Viroloji Laboratuvarına VZV enfeksiyonu ön tanısı ya da viral tarama testleri istemi nedeniyle gelen 5884 VZV IgG ve 3570 VZV IgM testi, VZV IgG testi uygulandı.
BULGULAR: 3570 örnekte uygulanan VZV IgM testinin %7.6’sı (273 örnek) pozitif, %3.4’ü (120 örnek) sınır değer ve %89 (3177) negatif olarak bulundu. VZV IgG testinde de pozitif, negatif ve sınır değer olarak saptanan hasta sayısı sırası ile 4251 (%72.2), 1363 (%23.2) ve 270 (%4.6) idi. Klinik olarak suçiçeği düşünülmeyen ancak VZV IgM testi tekrar edildiğinde de pozitif çıkan 15, suçiçeği kliniği olan ve VZV IgM testi pozitif saptanan iki ve VZV IgM testinin sınır değer çıkıp tekrar edildiğinde pozitif/sınır değer/negatif çıkan 7, toplam 24 örnekte VZV IgG avidite testi çalışıldı. Olguların hiçbirinde düşük avidite indeksi saptanmadı. Dört olguda avidite indeksi sınır değer olarak saptandı. Tüm diğer örneklerde avidite indeksi yüksek saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada VZV IgM ve IgG avidite EIA testlerinin akut enfeksiyon tanısında yararının sınırlı olduğu sonucuna varılmıştır.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Acinetobacter spp. Klinik İzolatlarında Karbapenem Direncinin Moleküler Epidemiyolojisi
Molecular Epidemiology Of Clinical Isolates Of Carbapenem Resistant Acinetobacter spp.
Murat Telli, Mete Eyigör, Berna Korkmazgil, Neriman Aydın, Mustafa Altay Atalay
doi: 10.5222/TMCD.2017.190  Sayfalar 190 - 196
GİRİŞ ve AMAÇ: Acinetobacter baumannii’, çoklu antimikrobiyal direnç gösterebilmekte ve hastaneden kazanılmış enfeksiyonlarda önemi bir patojendir. Çoklu ilaca dirençli A.baumannii suşlarının tedavisinde karbapenemler tercihdir. Çalışmamızda, karbapenem dirençli A.baumannii suşlarında direnç mekanizmalarının ve moleküler epidemiyolojisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızdaki 122 Acinetobacter spp. suşlarının tanımlanmasında tam otomatik tanımlama kitleri kullanılmıştır. Antibiyotik duyarlılıkları CLSI kılavuzuna göre test edilmiş ve yorumlanmıştır. Bu suşlarda, OXA-23 grup, OXA-24 grup OXA-51 grup, OXA-58 grup oksasilinaz genleri ve IMP, VIM, GIM, SPM, SIM, NDM-1 metallo-betalaktamaz genleri PZR ile araştırılmıştır. Klonal dağılımı PFGE ile araştırılmıştır.
BULGULAR: Karbapenem dirençli 42 suş bulunmuştur. ARDRA deneyi ile 41 tanesi A. baumannii, bir tanesi Acinetobacter sp. olarak tanımlanmıştır. Bu suşların tamamı sefaperazon/sulbaktam, piperasilin/tazobaktam, seftazidim’e dirençli, %95’i siprofloksasine, %86’sı amikasine, %21’i tigesikline, %12’si polimiksine dirençli, kolistine dirençli suş bulunmamıştır. Suşların 30’u bir klona ait (A) bulunmuştur. Karbapenem dirençli suşlardan 18’i (%78) OXA-23 grup, 5’i (%12) OXA-58 grup direnç geni pozitif bulunurken OXA-24 grup direnç genine sahip suş bulunmamıştır. 23 (%54) suşta sadece OXA-51 grup pozitif bulunmuştur. Dört suşta, OXA-23 ve OXA-58 direnç geni beraber bulunmuştur. Karbapenemaz enzimlerinden IMP, VIM, GIM, SPM, SIM genleri bulunmaz iken, A. baumannii dışı bir suşta NDM-1 direnç geni bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, Acinetobacter spp. suşları bir suş dışında A.baumannii bulunmuştur. Karbapenem direnç oranı %34 bulunmuştur. Karbapenem direncinden en çok oksasilinaz tipi enzimler sorumlu (en sık OXA-51 grup) bulunmuştur. 30 suşun bir klona ait olması, direnç yayılımında belli bir hastane klonunun sorumlu olduğu gösterilmiştir. Sadece A.baumannii dışı bir suşta NDM-1 direnç geni bulunmuştur, diğer metallo-beta laktamaz direnç enzimleri bulunmamıştır
INTRODUCTION: A. baumannii can be develop multi-drug resistance and important pathogen in hospital acquired infections. Carbapenems choices for treatment of these strains. The aim of study; detecting carbapenem resistance mechanisms and investigate of molecular epidemiology of resistant strains.
METHODS: We were investigated 122 Acinetobacter spp. strains and was identified with full automatized identification system. Antimicrobial susceptibility were tested and interpreted according to CLSI guidelines. Metallo-betalactamase genes (IPM, VIM, GIM, SPM, SIM, NDM-1) and oxacillinase group genes (OXA-23, OXA-24, OXA-51, OXA-58) were investigated with PCR. Clonal distribution was investigated with PFGE.
RESULTS: We found forty two carbapenem resistant isolates. These strains were identified via ARDRA assay and 41 A. baumannii and one non-A.baumannii. All carbapenem resistant isolates were resistant to cefoperazone/sulbactam, piperacillin/tazobactam, ceftazidime antibiotics. Other antibiotics resistance ratio were %95 ciprofloxacine, %86 amikacin, %21 tigecycline %12 polymyxin and %0 colistine. Thirty isolates were belonged to unique clone (a). OXA-23 group, OXA-58 group resistance genes ratio were found %78 and %12 respectively. OXA-24 group gene was not found. %54 isolates were harboured with only OXA-51 group genes. Both OXA-23 and OXA-58 genes were found in the four isolates. Other karbapemase genes IMP; VIM, GIM, SPM, SIM, were not found in the strain. NDM-1 genes was found only one isolate
DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, carbapenem resistance ratio was 34 %. OXA-51 group of oxacillinase enzymes were found more prevalent for carbapenem resistance.. Thirty strains were belonged to unique clone.This clone responsible for distribution of NDM-1 resistance gene and other metallo-beta lactamse genes were not found these strains
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Mersin İlindeki Akciğer Dışı Tüberküloz Olgularının Mikrobiyolojik ve Demografik Olarak Değerlendirilmesi
Microbiologic and Demographic Analysis of Extrapulmonary Tuberculosis Cases in Mersin Province
Gönül Aslan, Mahmut Ülger, Nuran Delialioğlu, Zehra Feza Otağ, Duygu Düşmez Apa, Gülden Ersöz, Oguz Köksel, Erdal Doruk, Necdet Kuyucu, Cengiz Özcan, Gürol Emekdaş
doi: 10.5222/TMCD.2017.197  Sayfalar 197 - 204
GİRİŞ ve AMAÇ: Mycobacterium tuberculosis, çeşitli doku ve organlara yerleşerek hastalık oluşturmakta, akciğer dışında yerleşen tüberküloz (TB) akciğer dışı tüberküloz (ADTB) olarak adlandırılmaktadır. Bu çalışmada bölgemizdeki kültür pozitifliği ile doğrulanmış ADTB olgularımızın organ ve doku yerleşimleri açısından dağılım ve demografik özelliklerinin incelenmesi ile tanıda kullanılan yöntemlerin tanısal performanslarının karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mikobakteriyoloji Laboratuvarı’na çeşitli kliniklerden ADTB şüpheli 2230 hastadan gönderilen klinik örnekler rutin işleme alındı. Ehrlich-Ziehl Neelsen boyama yöntemi ve kültür yöntemi ile Mycobacterium tuberculosis kompleks (MTC) yönünden değerlendirildi. Kültüründe MTC üremesi tespit edilen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi
BULGULAR: ADTB şüpheli 2230 hastanın 101 (%4.5)’inde kültür yöntemleri ile MTC üremesi, 25 (1.1%) ‘inde aside dirençli basil pozitifliği tespit edildi.. Lenf bezi biyopsisi yapılan 35 (%34.7) hastanın 24 (%68.6)’ünde kazeifikasyon nekrozu saptandı. ADTB sıklığı tutulum yerlerine göre sınıflandırıldığında TB lenfadenit %34.7, genito-üriner sistem TB’si %19.8, TB plörezi %18.8, kemik-eklem TB’si %12.9, TB menenjit %10.9, periton TB’si %2 ve %1 gastrointestinal sistem TB olarak belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bölgemizde kültür pozitifliği ile doğrulanan ADTB görülme sıklığı %4.5 olarak bulundu. Olguların en üretken yaşlarda görülmesi ülkemizin ekonomik kaybının boyutlarını göstermesi açısından önemlidir. ADTB tanısındaki gecikmeler tedavide sorunlara yol açmakta bu ise mortalite ve morbiditenin artmasına neden olmaktadır.
INTRODUCTION: Mycobacterium tuberculosis, making the disease by locating to various tissue and organs, tuberculosis (TB) settled out of lungs is called extrapulmonary tuberculosis (EPTB). In this study, we aimed the investigation of demographic features and distribution of organ and tissue localizations of EPTB cases which is confirmed by culture in our region; and the comparison of diagnostic performance of the methods used for diagnosis
METHODS: From various clinics, clinical specimens of 2230 patients suspected to EPTB, were examined in Department of Mycobacteriology. The presence of Mycobacterium tuberculosis complex (MTC) was evaluated by Ehrlich-Ziehl Neelsen and culture method. Patients that MTC was isolated in culture were evaluated retrospectively.
RESULTS: Of the 2230 patients suspected to EPTB, MTC was isolated from 101 (4.5%) patients in culture, was detected in 25 (1.1%) patients’ acid-resistant bacilli positivity. Caseation necrosis was detected in 24 (68.6%) of 35 (34.7%) patients after biopsy. According to the sites of infection, the frequency of the 101 EPTB patients, the most commonly seen type was TB lymphadenitis 34.7%, genitourinary system TB 19.8%, pleural TB 18.8%, bone and/or joint TB 12.9%, TB meningitis 10.9%, peritoneal TB 2% and gastrointestinal system TB 1%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The frequency of EPTB was 4.5%. It is important with regard to show the extent of economic loss of our country because the cases have been seen in the most productive age. Delays in the diagnosis of EPTB cause to problems in treatment of the disease and this causes an increase in the mortality and morbidity.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Yenidoğan Dışı Menenjit Şüpheli Hastalarda Bakteriyel Menenjit Etkenlerinin Klasik ve Moleküler Yöntemlerle Araştırılması
Investigation of Bacterial Meningitis Agents from Patients with Suspicion of Non-Neonatal Meningitis by Conventional and Molecular Methods
Mehmet Yarpuzlu, Gönül Aslan, Mahmut Ülger, Seda Tezcan Ülger, Gürol Emekdaş, Necdet Kuyucu, Ali Kaya
doi: 10.5222/TMCD.2017.205  Sayfalar 205 - 212
GİRİŞ ve AMAÇ: Pürülan menenjit vakalarının büyük kısmından Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria meningitidis sorumludur. Bu çalışmada hastanemizde izole edilen yenidoğan dışı bakteriyel menenjit etkeni olan bu bakterilerin tanımlanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya ……. Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin çeşitli kliniklerinde yenidoğan dışı menenjit şüpheli 137 hastanın Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) örnekleri dahil edildi. Örneklerin Gram boyamaları, hücre sayımı ve klasik kültürleri yapıldı. Kültürde üreyen suşların serotiplendirmeleri yapıldı. Bu bakteriyel etkenlerinin hızlı tanısı için BOS örneklerine polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ve Lateks Aglütinasyon Testi (LAT) uygulandı.
BULGULAR: Hastaların 87 (%63.5)’si erkek ve 50 (%36.5)’si kadındı. Gram boyama ile BOS örneklerinde beş gram pozitif diplokok saptandı. Örneklerin dördünde (%2.9) kültür pozitifliği (üçünde S. pneumoniae, birinde H. influenzae), 18 (%13.1)’inde PZR pozitifliği ve 17 (%12.4)’sinde LAT pozitifliği tespit edildi. Bu üç yöntem ile bakteriyel menenjit tanı alan hasta sayısı 19 (%13.8) olarak belirlendi. S. pneumoniae suşlarının serotipleri 6A/B, 23F ve 8 olarak; H. influenzae suşunun serotipi ise tip b olarak belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bakteri izolasyonu ve antibiyotik duyarlılığının belirlenmesi açısından kültür vazgeçilmez bir yöntem olsa da özellikle öncesinde antibiyotik kullanan hastalarda moleküler yöntemler ve LAT’ın kültürle beraber kullanılması bakteriyel menenjitin hızlı tanısında oldukça yararlı olacaktır.
INTRODUCTION: In the most of purulent meningitis cases Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumoniae and Neisseria meningitidis are responsible. In this study we aimed to identify our hospital with of these non-neonatal bacterial meningitis agents.
METHODS: Cerebrospinal fluid (CSF) specimens of 137 suspected cases of non-neonatal meningitis from various clinics of ……. University Health Research and Application Center were included in this study. CSF specimens were subjected to Gram staining, cell count and conventional culture. Serotyping of the strains isolated from culture was done. For the rapid diagnosis of these bacterial agents polymerase chain reaction (PCR) and latex agglutination test (LAT) were performed to the CSF specimens.
RESULTS: Of the patients, 87 (63.5%) were male, 50 (36.5%) were female. Five gram positive diplococci were detected by Gram strain from CSF specimens. Culture was positive in four (2.9%) specimens (from three specimen S. pneumoniae, from one specimen H. influenzae), PCR was positive in 18 (13.1%) specimens and LAT was positive in 17 (12.4%) specimens. With these three methods 19 (13.8%) patients were diagnosed as bacterial meningitis. Serotypes of S. pneumoniae isolates were identified as 6A/B, 23F and 8; and serotype of H. influenzae isolate was identified as type b.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In terms of bacteria isolation and antibiotic sensitivity detection, culture is indispensable; however, usage of molecular methods and LAT with culture would be very useful for rapid diagnosis of bacterial meningitis especially in patients with prior antibiotic usage.
Makale Özeti | Tam Metin PDF