Volume: 45  Issue: 1 - 2015
Hide Abstracts | << Back
1.The efficiency and reliability of capsulovitrectomy operation in posterior capsule opacification
Handan Bardak, Yavuz Bardak
Pages 1 - 4
Amaç: Katarakt ameliyatı sonrası gelişebilen arka kapsül kesafeti (AKK)’nde, kapsülovitrektomi (KV) ameliyatının etkinliği ve güvenilirliğinin araştırılması.
Materyel ve metod: Bu retrospektif çalışmaya; 2009 Ocak ile 2013 Haziran tarihleri arasında AKK tanısı alan, Nd: YAG lazer kapsülotomi tedavisinden yararlanamayan 30 hastanın 32 gözü dahil edildi. Pars plana veya limbal KV ameliyatı, katarakt ameliyatından en az 6 ay sonra yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya katılan 30 hastada K/E oranı 17/13, ortalama yaş 44.7 yıl (4.00-71.00 yıl) idi. Hastaların katarakt ameliyatı öncesi tanıları; 8 göz (%25) pediatrik katarakt,15 göz (%46.87) komplike katarakt [12’si (%37.5) diabetik -vitrektomize, 3’ü (%9.37) üveit sekeli] ve 9 göz(%28.13) senil katarakt olarak saptandı. Ameliyat öncesi DGK ortalama 1.34±0.71(0.56-2.50), ameliyat sonrası 6. ay DGK ortalama 0,37±0,19 (0,00-0,70) (LogMAR) olarak saptandı. Ameliyat öncesi ve sonrası 6. aydaki DGK değerleri anlamlı olarak farklıydı (p: 0.01, eşleştirilmiş t test). KV ameliyatı sonrası 6. ayda bütün gözlerde DGK artmıştı.
Sonuç: Katarakt ameliyatı sonrası gelişebilen AKK’da, Nd: YAG laser kapsülotomiden yararlanamayan hastalarda KV ameliyatı, etkin ve güvenilir bir tedavi yöntemidir.
Objective: To investigate the efficiency and reliability of capsulovitrectomy (CV) operation in posterior capsule opacification (PCO) following cataract operation.
Material and method: 32 eyes of 30 patients with PCO, who had CV operations in between January 2009-June 2013 and could not get effective Nd: YAG laser treatment, were included in this retrospective study. Pars plana or limbal CV operations were performed at least 6 months after the cataract operation.
Results: In these 30 patients, Female/Male ratio was 17/13 and average age was 44.7 years (4.00-71.00 years). Diagnoses before the cataract operation were as follows: Pediatric cataract in 8 eyes (25%), complicated cataract in 15 eyes (46.87%) [Diabetic-vitrectomy in 12 eyes (37.5%), uveitis in 3 eyes (9.37%)] and senile cataract in 9 eyes (28.13%). The mean corrected visual acuity (CVA) before the CV operation was 1.34± 0.71(0.56-2.50), whereas it was 0.37±0.19 (0.00-0.70) (Log MAR) 6 months after CV operation. There was a significant difference (p: 0.01 paired t test) between preoperative and postoperative 6th months CVA. At postoperative 6th month, CVA was seen to increase in all eyes.
Conclusion: CV operation is an efficient and reliable method in PCO following cataract operation for those who could not get effective Nd: YAG laser treatment.
Abstract

2.Evaluation of tearfilm osmolarity in cases with chronic blepharitis
Raciha Beril Küçümen, Canan Aslı Utine, Ebru Görgün, Nursal Melda Yenerel, Şule Ziylan, Ferda Çiftçi
Pages 5 - 8
Amaç: Kronik blefaritli hastalarda gözyaşı osmolaritesini araştırmak.
Gereç-Yöntem: Çalışmaya semptomatik kronik blefaritli olgular dahil edildi. Oftalmolojik muayeneyi takiben gözyaşı osmolaritesi ölçüldü. Ayrıca gözyaşı kırılma zamanı (TBUT), anestezili Schirmer II testi ve biyomikroskopide kornea floresein boyanması değerlendirildi. Gözyaşı osmolarite ölçümleri kontrol grubu ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Yaş ortalamaları 47.4±14.4 yıl (31-62 yıl) olan 10 hastanın (6 kadın, 4 erkek) 10 gözü ve kontrol grubu 12 sağlıklı bireyin (10 kadın, 2 erkek) 12 gözü değerlendirildi. Hasta semptomları yabancı cisim hissi, fotofobi, kızarıklık, yanma, kaşıntı, pullanma, kirpik kaybı ve tekrarlayan hordeolumu içermekteydi. Kuru göze neden olabilecek sistemik ve ilave oküler patoloji bulunmamaktaydı. Ortalama osmolarite 323.8±19.91 mOsm/L (298-365 mOsm/L), ortalama TBUT 4.22±2.17 saniye (1-8 sn) ve ortalama Schirmer 7.2±3.26 mm (4-15 mm) olarak ölçüldü. Gözlerin %65’inde korneada floresein boyanması tespit edildi. Kontrol grubunda ortalama osmolarite değerleri 302.17±8.54 mOsm/L (288-316 mOsm/L) ortalama TBUT 12.5 ± 4.52 saniye ( 8-23 sn), Schirmer 13.17 ± 7.83 mm (5-30 mm) olarak olarak bulundu. Blefaritli olgular ile kontrol grubunun sırasıyla ortalama osmolarite, TBUT, Schirmer ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (t testi, p=0.003, p<0.001, p=0.04).
Sonuç: Kronik blefaritli olgularda gözyaşı filminin aköz ve lipid bileşenleri arasındaki dengenin bozulması, gözyaşı buharlaşmasının artmasına neden olmakta ve sonuçta kuru göz semptomları ortaya çıkmaktadır. Blefarit olgularında gözyaşı osmolaritesinin yüksek bulunması, bu olgularda ortaya çıkan kuru göz patogenezinde osmolarite değişikliğinin de rol oynadığını düşündürmektedir.
Purpose: To investigate the tear film osmolarity in eyes with chronic blepharitis.
Methods: Patients with symptomatic chronic blepharitis were included in the study. After ophthalmologic examination, tear osmolarity was measured. Tear film breakup time (TBUT), Schirmer II test with anesthesia and slit-lamp corneal fluorescein staining were also performed. The osmolarity results were compared with the tearfilm osmolarity of normal subjects.
Results: Ten eyes of 10 patients (6 women, 2 men) with a mean age of 47.4±14.4 years (31 to 62 years) and 12 eyes of 12 healthy individuals (10 women, 2 men) were examined. Patients’ symptoms included foreign body sensation, photophobia, redness, burning, itching, scaling, eyelash loss and recurrent hordeolum. There was no any other systemic or ocular pathology that could result in dry eye. Mean osmolarity was 323.8±19.91 mOsm/L (298-365 mOsm/l), mean TBUT was 4.22±2.17 seconds (1-8 secs,) and mean Schirmer measurement was 7.2±3.26 mm (4-15 mm). Corneal staining was observed in 65% of the eyes. The mean osmolarity of normal group was 302.17±8.54 mOsm/L (288-316 mOsm/L), mean TBUT was 12.5 ± 4.52 seconds ( 8-23 secs), and mean Schirmer measurement was 13.17 ± 7.83 mm (5-30 mm). There was a statistical significant difference between the mean osmolarity, TBUT, Schirmer measurements of the two groups respectively (t Test, p=0.003, p<0.001, p=0.04).
Conclusion: The dry eye in chronic blepharitis result from imbalance between the aqueous and lipid components of the tearfilm allowing increased evaporation. This condition does not only change TBUT and Schirmer results, but also increases the osmolarity of the tearfilm significantly which indicates serious dry eye disease in chronic anterior blepharitis.
Abstract

3.Long term effect of botilinum toxin in the treatment of benign essential blepharospasm and hemifacial spasm
Mehmet Orçun Akdemir, Sılay Cantürk Uğurbaş, Suat Hayri Uğurbaş
Pages 9 - 13
Amaç:
Bu çalışmada kliniğimizde uzun süreli botilinum toksin A (BTA) enjeksiyonu uyguladığımız benign esansiyel blefarospazm (BEB) ve hemifasiyal (HFS) spazm tanılı hastalarda erken ve geç dönem ilaç dozları ile iyilik süreleri karşılaştırıldı.
Gereç ve Yöntem:
BEB ve HFS tanısı nedeniyle BTA tedavisi alan hastaların kayıtları geriye dönük olarak incelendi. On enjeksiyon ve üstü tedavi alan, düzenli takipli 12 hasta çalışmaya dahil edildi. İlk 5 enjeksiyon ve son 5 enjeksiyon dozları ile iyilik süreleri karşılaştırıldı.
Bulgular:
On iki hastanın 6’sı BEB (4 kadın, 2 erkek), 6’sı ise HFS (5 kadın, 1 erkek) nedeniyle tedavi almıştı. Hastaların ortalama takip süresi tüm hastalarda 66,17 ay, BEB grubunda 51,83 ay, HFS grubunda ise 90,33 ay idi. Ortalama tedavi dozu BEB grubunda 40,79 U, HFS grubunda 29,07 U idi.
Tedavi sonrası iyilik süreleri değerlendirildiğinde, BEB grubunda ilk 5 enjeksiyon sonrası iyilik süreleri ortalaması 16,1 hafta iken, son 5 enjeksiyon sonrası ortalama iyilik süresi 18,9 hafta idi (p=0,172). HFS grubunda ise ilk 5 enjeksiyon sonrası iyilik süresi 23,6 hafta iken son 5 enjeksiyon sonrası iyilik süresi 23,0 hafta idi (p=0,463). BEB grubunda son 5 enjeksiyon sonrası iyilik süresinde, ilk 5 enjeksiyon sonrası iyilik süresine göre 2,7 hafta artış saptandı.
Sonuç:
BTA enjeksiyonu BEB ve HFS hastaları için güvenli, etkili bir tedavi yöntemidir. Enjeksiyon dozları uzun dönemde değişmemekle beraber tedavi sonrası iyilik süresi HFS grubunda değişmemişken, BEB hastalarında istatistiksel olarak anlamlı olmasa da iyilik süresinde uzama olmuştur.
Objective:
In this study, we evaluated the long-term effects of botulinum toxin A (BTA) in patients diagnosed with benign essential blepharospasm (BEB) and hemifacial spasm (HFS) comparing the drug dose in early and late periods and mean duration of relief.
Materials and methods:
The records of patients who were treated with BTA for BEB and HFS were analyzed retrospectively. The patients who had <10 injections and did not attend follow up examinations were excluded from the study. The first and the last 5 injection doses and mean duration of relief in 12 patients were compared between the groups.
Results:
Of the 12 patients, 6 (4 females, 2 males) had treatment for BEB and 6 (5 females, 1 male) for HFS. The mean follow-up was 66.17 months for all patients, 51.83 months in the BEB group and 90.33 months in the HFS group. Average treatment dose was 40.79 U for BEB group and 29.07 U for HFS group. Mean duration of relief time was 16.1 weeks after first 5 injections and 18.9 weeks after last 5 injections (p=0.172). In HFS group mean duration of relief time was 23.6 weeks after first 5 injections and 23.0 weeks after last 5 injections (p=0.463). In BEB group, mean duration of relief after last 5 injections was increased by 2.7 weeks compared with the first 5 injections.
Conclusion:
BTA injection is a safe and effective method in the treatment of BEB and HFS. With similar injection doses in long-term, mean duration of relief time after treatment was unchanged in HFS and it was increased in the BEB group in spite of statistically insignificance.
Abstract

4.Ciınical Features Of Patients With Post-Traumatic Canalicular Laceration And The Effectiveness Of Surgical Repair With Monoka Tube Intubation
Özlem Kuru, Serap Yuttaşer Ocak, Medine Aslı Yıldırım, Burak Erden, Murat Aslankurt, Mustafa Nuri Elçioğlu
Pages 14 - 17
Amaç: Travma sonrası kanalikül kesisi gelişen hastaların klinik özelliklerinin ve Monoka® tüp entübasyonu ile cerrahi onarım sonuçlarının değerlendirilmesi
Gereç ve yöntem: 2009 – 2013 yılları arasında kliniğimizde kanaliküler kesi nedeniyle Monoka® tüp implantasyonu ile birlikte cerrahi onarım yapılan 15 hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastalar demografik özellikler, yaralanmaya sebep olan etken, hasarlanan kanalikül, eşlik eden oküler yaralanmalar ile birlikte anatomik ve fonksiyonel başarı açısından analiz edildi.
Bulgular: Yaş ortalaması 25 (1 – 56 yaş)olan hastaların 12’si (%80) erkek 3’ü (%20) ise kadındı. On iki (%80) gözde alt kanalikül, 1 (%6,7) gözde üst kanalikül ve 2 (%13,3) gözde de bikanaliküler kesi mevcuttu. Yaralanmaların 5’i (%33) direk kesici cisimlerle 10’ u (%66) ise künt travmaya bağlı olarak meydana gelmişti. Hastaların 6’sı genel anestezi, 9’u lokal anestezi altında opere edildi. Kanalikül yaralanması ve cerrahi arasında geçen süre ortalama 14 saat (4 – 39 saat) olarak saptandı. Tüplerin kalış süresi ortalama 5,26 ay idi (1 - 6 ay). Hastalar postoperatif dönemde ortalama 14 ay (6 – 32 ay) takip edildi. Lavajın açık olması anatomik başarı olarak kabul edilirken, flöresein boya göllenmesi ve epiforanın olmaması fonksiyonel başarı olarak kabul edildi. Postoperatif 1. ayda erken tüp protrüzyonu gelişen 1 hasta dışında 14 hastada (%93,3) izlem süresi boyunca anatomik başarı ve fonksiyonel başarı sağlandı.
Sonuç: Travmatik kanalikül kesileri sonrası uygulanan Monoka tüp entübasyonu kolay uygulanabilir, hasar verme riski düşük ve etkin bir yöntemdir.
Purpose: Evaluation of the the clinical characteristics of patients with post-traumatic canalicular laceration and the results of surgical repair of these patients with Monoka® tube intubation.
Materials and methods: Medical records of 15 patients who underwent surgical repair with Monoka® tube implantation due to canalicular laceration in our clinic between 2009 and 2013 years were analyzed retrospectively. Patients were analyzed in terms of their demographic characteristics, leading cause of injury, accompanying ocular injuries along with anatomical and functional success.
Results: The mean age was 25 (1-56 years). Twelve patients (80%) were males and 3 (20%) were female. Twelve (80%) eyes were with lower canalicul laceration, 1 (6.7%) eye was with upper canalicul laceration and 2 (13.3%) eyes had bicanalicular laceration. 5 of injuries (33%) were due direct sharp objects and 10 of injuries (66%) occurred due to blunt trauma. Six of patients were operated under general anesthesia, 9 of patients were operated under local anesthesia. The mean time duration between canalicular injury and surgery was found to be 14 hours (4-39 hours). The mean duration of the tubes’ residence time was 5.26 months (1-6 months). Patients were followed averagely 14 months (6-32 months) in the postoperative period. The open status of lavage was considered as anatomical success, and the absence of fluorescein dye pooling and epiphora was considered as functional success. Other than 1 patient with tube protrusion in the early postoperative firsth month, anatomical and functional success was achieved in 14 patients (93.3%) during follow-up.
Conclusion: After traumatic canalicular lacerations Monoka® tube intubation is an easy appliable, low risk of damaging and effective method
Abstract

5.Intravitreal injection of 4 mg and 20 mg Triamcinolone Acetonide in the treatment of Diabetic Macular Edema: Comparison of Efficacy and Side-effects
Erkan Ünsal, Kadir Eltutar, Zeynep Kayaarası Öztürker, Yeliz Acar, Hülya Güngel
Pages 18 - 24
Amaç:
Diabetik maküla ödemi olan gözlerin tedavisinde farklı dozlarda uygulanan intravitreal triamsinolon asetonid'in (İVTA) görme keskinliği, santral maküla kalınlığı (SMK), göz içi basıncı (GİB) ve yan etkiler açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Materyal-Metot:
Diabetik maküla ödemi nedeniyle İVTA uygulanan 56 göz retrospektif olarak değerlendirildi. Yirmisekiz göze 4 mg İVTA (Grup 1), 28 göze 20 mg İVTA (Grup 2) uygulandı. Enjeksiyon öncesi, enjeksiyon sonrası 6. aya kadar ayda bir kere ve 8. ayda, en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), santral maküla kalınlığı (SMK) ve göz içi basıncı (GİB) ölçüldü. Sonuçlar her iki grup arasında karşılaştırıldı.
Sonuçlar:
Ortalama EİDGK enjeksiyon öncesine göre, Grup 1 ve Grup 2'de istatistiksel olarak artmış olarak saptandı (p<0.05). EİDGK’ndeki artışın Grup 1'de 4. aya kadar devam etmesine karşın, Grup 2'de 6. aya kadar devam ettiği görüldü. Ortalama SMK, enjeksiyon öncesine göre Grup 1'de 4. aya, Grup 2'de 5. aya kadar istatistiksel olarak incelmiş saptandı (p<0.05). Ortalama GİB'nda iki grupta da bazal değere göre istatistiksel olarak artış görüldü (p<0.05). GİB artışının 5. aya kadar devam ettiği, 6. ayda ise bazal değerlere döndüğü saptandı.
Tartışma:
Yüksek doz İVTA ile, EİDGK’ndeki artışın ve SMK’ndaki azalmanın daha uzun sürdüğü görülmektedir. Bununla birlikte DMÖ tedavisi için İVTA dozlarının belirlenmesi açısından (neden?), daha büyük hasta gruplarından oluşan ve daha uzun takip sürelerinin yapıldığı prospektif çalışmalar yapılmasında yarar vardır.
Purpose:
To compare intravitreal injection of 4 mg/ 0.1ml triamcinolone acetonide with 20 mg/0.1 ml with respect to efficacy and side-effects in the treatment of diabetic macular edema.
Materials and Methods:
A total of 56 pseudophakic eyes of 56 patients with the diagnosis of diabetic macular edema were evaluated retrospectively. Twenty eight eyes were randomly injected with 4 mg of intravitreal triamcinolone (İVTA) (Group 1) while 28 eyes were applied 20 mg İVTA (Group 2). The patients were evaluated before injection and followed up monthly for 6 months and in the 8 th month afterwards. Best corrected visual acuity (BCVA), central macular thickness (CMT), intraocular pressure (IOP) and complication rates were determined and compared between the two groups.
Results:
When compared in terms of BCVA, there was a statistically significant increase in both groups (p<0.05). This increase lasted for 4 months in Group 1 whereas it lasted for 6 months in Group 2. Mean CMT decreased till the 4 th month in Group 1, while it lasted till the 5 th month in Group 2 and these findings were statisticially significant (p<0.05). There was significant IOP spikes in both groups (p<0.05). Increase in IOP was observed till the 5 th month but a return to baseline values were determined in the 6th month.
Discussion:
High dose İVTA injections seem to have more lasting efficacy in terms of BCVA and CMT. However, studies which consist of larger groups of patients and longer follow up period are needed for determining appropriate İVTA dosages in the treatment of diabetic macular edema.
Abstract

6.Low vision rehabilitation in patients with hereditary retinal dystrophy
İkbal Seza Petriçli, Aysun İdil Merdoğan, Zuhal Özen Tunay, Özdemir Özdemir
Pages 25 - 30
Amaç: Herediter retina distrofisi tanısı ile izlenen olgularda az görme rehabilitasyonu yöntemlerini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Az Görenler Rehabilitasyon ve Araştırma Birimi’nde Ocak 2005 - Mayıs 2013 Mayıs tarihleri arasında yapılmıştır. Bu birime başvuran 1841 hastanın 181’inin (%9.8) tanısının herediter retina distrofisi (HRD) olduğu saptanmıştır. Hastalar, uzak ve yakın görme keskinlikleri tespit edildikten sonra ICD-10 sınıflamasının görme bozukluğu kategorilerine göre gruplandırıldı. Hastaların demografik verileri, önerilen uzak ve yakın optik-teleskopik cihaz tipleri kaydedildi. Veriler ortalama ± standart sapma (SD), sayı veya yüzde (%) olarak verildi.
Bulgular: Toplam 181 hastanın 73’ü kadın, 108’i erkekti. Hastaların ortalama ilk muayene yaşı 27.1±17.3’tü. Hastaların %39.2’si 18 yaş altı pediatrik yaş grubundaydı. HRD’ler içinde, sırasıyla retinitis pigmentosa %35.7, kon-rod distrofileri %22.0, Stargardt hastalığı %19.6, kon distrofileri %17.1, akromatopsi %4.4, konjenital durağan gece körlüğü %0.4 ve Leber’in konjenital amarozisi %0.4 oranında tespit edildi. ICD 10 sınıflamasına göre 10 hasta hafif derecede görme bozukluğu, 126 hasta az görme, 44 hasta ise körlük kategorisinde idi. Uzak görme rehabilitasyonu amacı ile 127 (%70.1) hastaya teleskop önerildi. Çalışmamızda hastaların ortalama yakın görme keskinlikleri 1.2±0.3 LogMAR idi. Yakın görme rehabilitasyonu amacı ile 136 (%75.1) hastaya optik sistem reçete edildi. Fotofobi için hastaların %43.6’ına filtre gözlük önerildi.
Sonuç: HRD hastaları, hastalığın ilerleyici olması ve etkin tedavisinin bulunmaması nedeniyle tanı konulduğu andan itibaren az görme rehabilitasyonu için adaydırlar. Bu çalışmada HRD hastalarının yaklaşık 2/3’üne az görme rehabilitasyonu için cihaz önerilmiştir. Bu olguların az görme rehabilitasyonu ile uğraşan kliniklere yönlendirilmeleri, optik ve optik olmayan sistemlerden fayda görmeleri için önemlidir.
Purpose: To examine the methods of low vision rehabilitation in patients with hereditary retinal dystrophy.
Methods: This study was conducted in Ankara University Faculty of Medicine, Ophthalmology Department of Low Vision Rehabilitation and Research Unit between January 2005 - May 2013. The diagnosis of 181of 1841 patients referred to this unit were determined as hereditary retinal dystrophy (HRD). Patients were grouped according to their distant and near visual acuities as indicated in ICD-10 classification. The demographic data and the optical-telescopic device were recorded. Data were presented as mean ± Standard Deviation (SD), number or percent (%).
Results: Seventy three were women and 108 were men. The mean age of patients was 27.1±17.3 at first examination. 39.2% of patients were under the age of 18 as a paediatric age group. HRDs respectively were: retinitis pigmentosa 35.7%, cone-rod dystrophy 22.0%, Stargardt's disease 19.6%, cone dystrophy 17.1%, achromatopsy 4.4%, congenital stationary night blindness 0.4% and Leber's congenital amaurosis 0.4%. According to the ICD-10 classification, 10 patients were with mild visual impairment, 126 patients were with low vision in and 44 patients were with in the category of blindness. Telescopes were recommended to 127 patients (70.1%). In our study, mean near visual acuity was 1.2 ± 0.3 logMAR. Optical systems were proposed to 136 patients (75.1%) for near visual rehabilitation. Filter glasses were proposed to 43.6% of patients.
Conclusions: The patients with hereditary retinal dystrophy are candidates for low vision rehabilitation. In our study, low vision devices were proposed to 2/3 of the patients. It is important to guide these patients to the low vision clinics for benefit from the optical and non-optical system.
Abstract

7.Use of Bevacizumab in the Treatment of Corneal Neovascularization
Tuba Çelik, Mustafa Köşker
Pages 31 - 36
Korneal neovaskülarizasyon çeşitli derecelerde görme kaybıyla sonuçlanabilen ciddi bir durumdur. Anormal damarlanma, korneal skarlaşmaya bağlı olarak ışığı bloke eder ve böylece görme keskinliğini azaltır. Korneal neovaskülarizasyon, anjiojenik ve antianjiojenik faktörler arasındaki dengenin anjiojenik faktörlerin lehine doğru kayması sonucunda oluşur. Vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), anjiogenezisten esas sorumlu medyatördür. Anti-VEGF ajanlar neovasküler yaşa bağlı makula dejenerasyonu, diyabetik retinopati, maküler ödem, neovasküler glokom ve diğer neovasküler hastalıklarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu ilaçlar aynı zamanda korneal neovaskülarizasyon tedavisinde de etkindir. Bu çalışmada, anti-VEGF ajanların en bilineni olan bevasizumab ve bu ajanın uygulanma yolları, etkinlik ve komplikasyonları tartışılmıştır.
Corneal neovascularization is a serious condition resulting in various degrees of vision loss. The abnormal vascularization blocks the light depending on corneal scarring, thus it reduces the visual acuity. Corneal neovascularization occurs as a result of shifting the balance between the angiogenic and the antiangiogenic factors on behalf of the angiogenic factors. Vascular endothelial growth factor (VEGF) is the primary mediator of angiogenesis. Anti-VEGF agents are widely used in the treatment of neovascular age-related macular degeneration, diabetic retinopathy, macular edema, neovascular glaucoma and the other neovascular diseases. These agents are also effective in the treatment of corneal neovascularization. Herein, the most known anti-VEGF agent bevacizumab and its administration routes, the efficiency and the complications were discussed.
Abstract

8.In vivo confocal microscopic findings in the corneas of patients with topical anesthetic abuse keratopathy
Sibel Kocabeyoğlu, Yakup Çevik, Mehmet Cem Mocan, Murat İrkeç
Pages 37 - 39
Topikal anesteziklerin uzun süreli kullanımı, korneanın her katında doku hasarı ve inflamatuar cevaba yol açan toksik keratopatiye neden olmaktadır. Klinik olarak enfeksiyöz keratitler ile benzerliği nedeniyle tanı ve tedavide gecikme görülmektedir. Ayırıcı tanının yapılması ciddi komplikasyonların önlenmesi açısından önem taşımaktadır. Bu yazıda topikal anesteziklerin kötüye kullanımına bağlı keratopati nedeniyle değerlendirilen iki hastanın in vivo konfokal mikroskopik bulguları rapor edilmektedir.
Prolonged use of topical anesthetic agents results in a toxic keratopathy with damage and inflammatory response in all corneal layers. The similarity of the clinical picture with infectious keratitis often leads to a delay in diagnosis and treatment. Consideration of topical anesthetic abuse in the differential diagnosis is crucial to prevent serious complications. In this paper, we report the in vivo confocal microscpic findings of two patients with toxic keratopathy secondary to topical anesthetic abuse.
Abstract

9.Punctal and canalicular obstruction associated with dyskeratosis congenita
Taner Kar, Sercan Koray Sağdıç, Yıldıray Yıldırım, Ercan Karabacak
Pages 40 - 41
Diskeratozis konjenita, X’e bağlı resesif geçiş gösteren, kemik iliği yetmezliği, oral lökoplaki, tırnak distrofisi ve retiküler deri pigmentasyonu ile karakterize nadir bir multisistemik hastalıktır. Ayrıca oküler anormalliklerle de ilişkilidr. Bu makalede boyun, omuz ve üst göz kapaklarında retiküler hiperpigmentasyon, bilateral punktum ve kanalikül tıkanıklığı ve tırnak distrofisi olan diskeratozis konjenitalı genç bir erkek hastayı sunuyoruz.
Dyskeratosis congenita is a rare X-linked recessive, multisystem disease which characterized by bone marrow failure, oral leukoplakia, nail dystrophy, and reticular skin pigmentations. It is also associated with ocular abnormalities. In this article, we present a young male with a diagnosis of dyskeratosis congenital who had reticulated hyperpigmented skin lesions on the neck, shoulders and upper eyelids, bilateral punctal and canalicular obstruction, and dystrophic nails.
Abstract

10.Blindness in Endoscopic Sinus Surgery Caused by Traumatic Optic Neuropathy and Central Retinal Artery Occlusion: Case Report
Zafer Öztaş, Filiz Afrashi, Cumali Değirmenci, Serhad Nalçacı
Pages 42 - 44
Endoskopik sinüs cerrahisine (ESC) bağlı gelişen travmatik optik nöropati ve santral retinal arter tıkanıklığına (SRAT) bağlı tek taraflı körlük gelişen bir olguyu sunmak. Görme keskinliği sağ gözde ışık hissi kaybı, sol gözde 1.0 ölçüldü. Ön segment her iki gözde normal idi. Fundoskopide sağ gözde makülada soluk beyaz renkte ödem ile birlikte optik disk sınırlarında silinme saptanırken, sol göz normal idi. Fundus floresein anjiyografide SRAT gösterildi. Bilgisayarlı tomografi (BT) ile sağ orbita duvarında ön etmoid hücreler hizasında kırık hatları ve belirgin nazal septum deviasyonu tespit edildi. İç ve alt rektus kası ila komşu ekstrakonal yağ dokusunun kırık alanına doğru fıtıklaştığı saptandı. Manyetik rezonans görüntüleme; orbita BT bulgularına ek olarak optik sinirde travmatik optik nöropati ile uyumlu sinyal değişikliği ve retrobulber ödem gösterdi. Ciddi görme kaybına yol açan bu durumlarla karşılaşmamak için belirgin septum deviasyonu varsa ESC’den önce düzeltilmesi ve cerrahların operasyon sırasında ciddi özen göstermeleri gerekir.
A patient who developed unilateral blindness secondary to traumatic optic neuropathy and central retinal artery occlusion (CRAO) related to endoscopic sinus surgery (ESS) is reported. Visual acuity was measured no light perception in the right eye, and 1.0 in the left eye. Antrerior segments were normal in both eyes. Fundoscopy was revealed pallor white coloration of macula with indistinct margins of optic disc in the right eye, and normal in the left eye. CRAO is detected in fundus fluorescein angiography. Fracture lines and manifest deviated nasal septum were detected in computerized tomography at the level of anterior ethmoidal cells of orbital wall. Herniation of medial and inferior rektus muscles with extraconal fat tissue was detected. In addition to findings on computerized tomography, magnetic resonance imaging of the orbita was showed signal changes in optic nerve, and retrobulber edema which indicates traumatic optic neuropathy. In order to prevent severe vision loss, the surgeon should repair deviated nasal septum before the ESS, and must show serious attention during the operation.
Abstract

11.Spontaneous resolution of posterior subcapsular cataract in a patient wıth newly diagnosed type 1 diabetes mellitus
Mehmet Orçun Akdemir, Orhan Ayar, Serpil Yazgan, Atilla Alpay, Suat Hayri Uğurbaş
Pages 45 - 46
Abstract