Volume: 43  Issue: 2 - 2013
Hide Abstracts | << Back
1.Is It Possible To Replace Automated Keratometry with Current Devices: Comparison with Lenstar and OPD II
Bengü Ekinci Köktekir, Şansal Gedik, Berker Bakbak, Şaban Gönül, Ömer Kamil Doğan
Pages 73 - 76
Amaç: Düşük koherans optik reflektometre, korneal topografi ve otomatize keratometre ile elde edilen keratometre sonuçlarını karşılaştırmak ve her cihaz için ölçüm yapan kişiler arasındaki tekrarlanabilirliği değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Bu karşılaştırmalı çalışmada 65 sağlıklı hastanın 65 gözü incelenmiştir. Her olguda KR 8100A (Topcon, Japonya), OPD Scan II (Nidek, Japonya) ve Lenstar LS 900 (Haag-Streit, İsviçre) ile keratometre ölçümleri alındıktan sonra detaylı göz muayenesi yapılmıştır. Sferik değerleri ±3.0D’nin, silendirik değerleri ±1.0D’nin üzerinde olan olgular, kronik oküler ya da sistemik hastalığı olan ya da kontakt lens kullanan olgular çalışmaya dahil edilmemiştir. Keratometre ölçümleri ANOVA testi (SPSS 16.0) ile karşılaştırılmıştır. 0.05’den düşük p değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Kullanılan yöntemler arasındaki anlaşmayı göstermek için Bland-Altmann analizi kullanılmış ve uyum için Spearman rank korelasyon katsayısı (r) hesaplanmıştır. Ölçüm yapan kişiler arasındaki tekrarlanabilirliği değerlendirmek için, her cihaz için 30 gözde sınıfiçi korelasyon katsayısı hesaplanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 65 hastanın ortalama yaşları 21.9±3.25 yıl idi. Otorefraktokeratometre (ORK), OPD Scan II, ve Lenstar LS 900 ile elde edilen keratometrik değerler sırasıyla 43.30±1.47, 43.42±1.44 ve 43.29±1.42idi. üç grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p=0.840). Ölçüm yapan kişiler arasındaki sınıf-içi korelasyon katsayısı ORK, OPD Scan II ve Lenstar LS 900 için sırasıyla %78.9, %99.9, %99.7 olarak bulundu.
Sonuç: Lenstar, otomatize keratometre ve corneal topografiyle karşılaştırılabilir ve korelasyonu iyi olan keratometre ölçümleri vermiştir.
Purpose: To compare the keratometry results obtained with optical low coherence reflectometer, corneal topography, and automated keratometry readings, and to assess the interexaminer reproducibility of each device.
Materials and Methods: This comparative study examined 65 eyes of 65 healthy subjects. Detailed ophthalmic examination was performed in all cases following keratometry measurements with a KR 8100A (Topcon, Japan), an OPD Scan II (Nidek, Japan), and a LenStar LS900 (Haag-Streit, Switzerland). Patients with spheric values over ±3.0D or cylindric values over ±1.0D, history of chronic ocular or systemic disease, or contact lens usage were excluded from the study. The keratometry readings were compared by using ANOVA test (SPSS 16.0). A p value lower than 0.05 was taken as statistically significant. Bland-Altmann analysis was used to demonstrate agreement between methods and Spearman rank correlation coefficient (r) was calculated for the correlation. To assess the interexaminer reproducibility, intraclass correlation coefficient was calculated in 30 eyes for each device.
Results: The mean age of the 65 patients enrolled in the study was 21.9±3.25 years. The mean keratometric values obtained with the autorefractokeratometer, OPD Scan II, and LenStar LS 900 were 43.30±1.47, 43.42±1.44, and 43.29±1.42 respectively. No statistically significant difference was observed among the three groups (p=0.840). Interexaminer intraclass correlation was found as 78.9%, 99.9% and 99.7% for ARK, OPD and Lenstar respectively.
Conclusion: Lenstar has provided comparable and well-correlated keratometry measurements in comparison with automated keratometer and corneal topography.
Abstract

2.Corneal volume measurements with pentacam for detection of keratoconus and subclinical keratoconus
Nurullah Çağıl, Hasan Basri Çakmak, Nagihan Uğurlu, Sucattin İlker Kocamış, Hüseyin Simavlı, Şaban Şimşek
Pages 77 - 82
Amaç: Kornea hacmi (KH) ölçümlerinin keratokonus ve subklinik keratokonusu normal kornealardan ayırt etmedeki duyarlılık ve özgünlüğünün tespit edilmesi.
Yöntem: Doksan dört keratokonus hastası, 36 subklinik keratokonuslu hasta ve 166 refraktif cerrahi adayının klinik kayıtları ve Pentacam ölçümleri retrospektif olarak incelendi. Pentacam kullanarak her hastanın santral kornea etrafındaki 3, 5, 7 ve 10 mm lik dairelerdeki KH’sı ölçüldü. Keratokonus ve subklinik keratokonustaki KH ölçümleri normal kornealarla karşılaştırıldı. Testin tüm tahmini doğruluğunu test etmek ve keratokonus ve subklinik keratokonusu normal kornealardan ayırt etmekte duyarlılık ve özgünlüğü maksimuma çıkaran optimal kesim noktalarının tanımlamak için ROC (Receiver operating characteristic) eğrileri kullanıldı.
Bulgular: Santral kornea etrafındaki 3.0 mm’lik dairedeki KH; keratokonusta (3.4±0.2mm3, P<0.001) ve subklinik keratokonusta (3.6±0.2mm3, P<0.001) normal kornealara gore (3.8±0.3mm3) istatistiksel olarak düşüktü. ROC eğrisi analizi KH’nın keratokonus için yüksek toplam tahmini doğruluğunu gösterdi ( eğri altında kalan alan 0,92). Optimal kesim noktaları keratokonus için 3.55mm3, subklinik keratokonus için ise 3.65mm3 idi. Bu değerler, keratokonus için 83% duyarlılık ve 86% özgünlük; subklinik keratokonus için 61% duyarlılık ve 74% özgünlük sağlıyordu.
Tartışma: Santral korneanın çevresindeki 3.00mm’lik dairedeki KH keratokonusu normal kornealardan etkin bir biçimde ayırmasına karşın subklinik keratokonus tanısındaki duyarlılık ve özgünlüğü düşüktür.
Purpose: To estimate the sensitivity and specificity of corneal volume (CV) measurements in discriminating keratoconus and subclinical keratoconus from normal corneas.
Methods: Clinical records and Pentacam measurements of Ninety-four patients with keratoconus, 36 patients with subclinical keratoconus, and 166 refractive surgery candidates with normal corneas were evaluated retrospectively. CV within 3, 5, 7, and 10 mm circles around the central cornea was measured in one eye of each patient, using the Pentacam. CV measurements in keratoconus and subclinical keratoconus were compared with normal corneas. Receiver operating characteristic (ROC) curves were used to determine the test’s overall predictive accuracy and to identify optimal CV cutoff points to maximize sensitivity and specificity in discriminating keratoconus and subclinical keratoconus from normal corneas.
Results: Mean CV within a 3.0 mm circle around the central cornea was statistically lower in keratoconus (3.4±0.2mm3, P<0.001), and subclinical keratoconus (3.6±0.2mm3, P<0.001) versus normal corneas (3.8±0.3mm3). ROC curve analysis showed high overall predictive accuracy of CV for keratoconus (area under the curve 0,92). Optimal cutoff points were 3.55mm3 for keratoconus and 3.65mm3 for subclinical keratoconus. These values provided sensitivity and specificity of 83% and 86%, respectively, for keratoconus, and 61% and 74% for subclinical keratoconus.
Discussion: CV within a 3.0 mm circle around the central cornea effectively discriminates keratoconus from normal corneas. However its sensitivity and specificity are lower for subclinical keratoconus diagnosis.
Abstract

3.Incidence and Tomographic Evaluation of Unilateral Keratoconus
Faik Oruçoğlu
Pages 83 - 86
Unilateral keratokonuslu gözlerin Scheimpflug tomografi ile değerlendirilmesi ve kontrol grubu ile karşılaştırılması.
GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2011 – Ocak 2012 arasında keratokonus tanısı almış hastalar arasından topografik olarak bir gözde keratokonus bulgusu olan gözler geriye dönük olarak değerlendirildi. Unilateral keratokonuslu gözler, karşı normal gözler ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Pentacam Scheimpflug kamera sistemi ile tüm grupların kornea ön ve arka yüzey keratometrisi, ön-arka topografik astigmatizma ve aks, ön-arka asferisite, kornea ve ön kamara hacimleri, ve ön kamara derinlikleri değerlendirilmeye alındı. ANOVA testi kullanılarak istatistiksel analizler yapıldı.
SONUÇLAR: Keratokonus tanısı almış toplam 147 hastanın 22’ sinde unilateral keratokonus mevcuttu (%14,9). Ön keratometri değerleri, arka dik ve ortalama keratometri, ön ve arka topografik astigmatizmalar, ön ve arka asferisite ve merkezi kornea kalınlığı keratokonus ile karşı gözde, ve keratokonus ile kontrol gözlerde istatistiksel olarak farklı idi (p<0,05). Ön ve arka topografik akslar, kornea ve ön kamara hacimleri gruplar arasında benzerdi (p>0,05). Keratokonuslu gözlerde arka düz keratometri ve ön kamara derinliği anlamlı olarak kontrol grubundan farklı idi (p=0,004, P=0,006). Keratokonuslu ve karşı gözler arasında arka düz keratometri ve ön kamara derinliği açısından istatistiksel olarak bir fark yoktu (p=0,069, p=1,0).
TARTIŞMA: Scheimpflug parametreleri karşı gözler ve kontrol grubu gözler arasında istatistiksel olarak benzerdi.
PURPOSE: To evaluate parameters of unilateral keratoconus defined on the basis of Scheimpflug tomography and analyze with normal controls.
METHODS: All patients diagnosed with keratoconus and patients if one  eye did not have topographic signs of keratoconus between January 2011 and January 2012 were retrospectively evaluated. Unilateral keratoconus eyes were compared between follow normal eyes and control eyes. Anterior and posterior keratometry, topographic astigmatism, axis, asphericity and central corneal thickness, corneal and anterior chamber volume and depth of all cases were evaluated with Pentacam. ANOVA test used for statistical analysis.
RESULTS: 22 (14,9%) of 147 patients with keratoconus had no topographic evidence of keratoconus in the fellow eye. Statistically significant differences were noted between keratoconic eyes and fellow eyes, and between keratoconic eyes and control eyes in anterior keratometric values, posterior steep and mean keratometry, anterior and posterior astigmatism, anterior and posterior asphericity and central corneal thickness.(p<0,05). Anterior and posterior axis, corneal and anterior chamber volume were similar between groups (p>0,05). Posterior flat keratometry and anterior chamber depth were different between keratoconus and control eyes (p=0,004, P=0,006) but similar between keratoconus and fellow normal eyes (p=0,069, p=1,0).
CONCLUSIONS: The Scheimpflug parameters were similar between fellow eyes and control eyes.
Abstract

4.Risk factors for primary open angle glaucoma in western Turkey
Güliz Fatma Yavaş, Tuncay Küsbeci, Mustafa Şanlı, Dilek Toprak, Sıtkı Samet Ermiş, Ümit Übeyt İnan, Faruk Öztürk
Pages 87 - 90
Amaç: Türkiye’nin batısında 40 yaşın üzerindeki primer açık açılı glokomun prevalansını belirlemek ve sistemik bazı risk faktörleri ile ilişkisini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Kasım 2005 ve Şubat 2006 tarihleri arasında bir orta Anadolu şehri olan Afyonkarahisar’da yapılmıştır. Çalışmaya 40 yaş ve üzerindeki toplam 1533 olgu dahil edildi. Diabetes mellitus, hipertansiyon, aterosklerotik kalp hastalığı, obezite, sigara ve alkol tüketimi ve beslenme alışkanlığı (kırmızı et, tavuk, veya balık tüketimi) sorgulandı. Açlık kan şekeri, total serum kolesterol, trigliserit, yüksek-dansiteli-lipoprotein, düşük-dansiteli lipoprotein, çok-düşük-dansiteli lipoprotein, Vitamin B12 ve tiroid-stimüle-edici-hormon seviyesi belirlendi. Oftalmik muayene yapıldı ve tonopen yardımı ile göz içi basıncı ölçüldü. Göz içi basıncı 21 mmHg veya üzerinde olan olgular ve veya çukurluk/disk oranı 0.3 veya üzerinde olan olgular görme alanı testi ve gonyoskopi yapılması için kliniğe çağrıldılar. Görme alanı testinde tipik glokomatöz görme alanı hasarı saptanan ve ön kamara açısı açık olan olgular primer açık açılı glokom olarak kaydedildi. Primer açık açılı glokom için risk faktörleri ki-kare testi kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Primer açık açılı glokom prevalansı %2 idi ve ilişkili olan tek risk faktörü yaş olarak saptandı (p<0.001). Cinsiyet, kırsal alanda yaşam, sigara veya alkol tüketimi glokom riski açısından etkisiz idi (sırasıyla p=0.11, p=0.43, p=0.10, p=0.23). Diğer değerlendirilen sistemik risk faktörlerininde glokom açısından risk oluşturmadığı saptandı (tüm faktörler için p>0.05). Beslenme alışkanlığınında etkisiz olduğu gözlendi (p>0.05).
Sonuç: Bu çalışma, Türkiye’de primer açık açılı glokomun prevalansı ve ilişkili risk faktörleri için topluma dayalı bilgi sağlamaktadır.
Purpose: To evaluate the prevalence of primary open angle glaucoma (POAG) in subjects aged over 40 years in western Turkey and to quantify its association with several systemic risk factors.
Materials and Methods: The research was conducted in Afyonkarahisar, a middle Anatolian city, between November 2005 and February 2006. A total of 1533 subjects aged 40 years or more were included in the study. Diabetes mellitus, hypertension, atherosclerotic cardiac disease, obesity, smoking, alcohol consumption and dietary habitus (meat, chicken, and fish consumption) were asked. Blood glucose, serum total cholesterol, triglyceride, high-density lipoprotein, low-density lipoprotein, very-low-density lipoprotein, Vitamin B12 and thyroid-stimulating-hormone were determined. Ophthalmic examination was performed and intraocular pressure was measured by tonopen. Subjects with an IOP of 21 mmHg or more and/or with a cupping/disc ratio of 0.3 or more were told to come to the clinic for visual field analysis and gonioscopy. Subjects with a typical glaucomatous visual field defect and an open angle were recorded as POAG. Risk factors for POAG were determined by chi-square test.
Results: Prevalence of POAG was found to be 2% (30 subjects) and the only associated risk factor was age (p<0.001). Gender, living in rural area, cigarette or alcohol consumption was not associated with glaucoma (p=0.11, p=0.43, p=0.10, p=0.23, respectively). Other evaluated factors were determined not to be significant for glaucoma (for all factors, p>0.05). Dietary habitus was also not associated with glaucoma (p>0.05).
Conclusion: This study provides a population based data about the prevalence and risk factors of POAG in Turkey.
Abstract

5.Effectiveness of laser suture lysis after trabeculectomies with high early-postoperative intraocular pressure
Banu Şatana, Can Kocasaraç, Çiğdem Altan, Ökkeş Baz, Berna Başarır, Yaşar Küçüksümer, Ahmet Demirok
Pages 91 - 93
Amaç: Trabekülektomi sonrası göz içi basıncı (GİB) yüksek seyreden hastalarda lazer sütür lizisin etkinliğini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Temmuz 2009-Şubat 2011 tarihleri arasında kliniğimiz glokom biriminde trabekülektomi uygulanmış, postoperatif göz içi basıncı yüksek seyreden, masajla bleb oluşturulabilen, 22 hastanın 22 gözüne argon lazer sütür lizis uygulandı.
Bulgular: Olguların ortalama yaşı 62.7±10.8 (38-77) ve kadın erkek oranı 11/11 idi. Lazer sütür lizis ile trabekülektomi arasındaki geçen süre ortalama 18.5±31.1 gün (2-50 gün) idi. Sütürlizis öncesi ve sütür lizisten hemen sonra ölçülen ortalama GİB sırasıyla 25 ±8.6 mmHg (14-45 mmHg) ve 14±5.8 mmHg idi (6-27 mmHg) (p <0.001). Olguların son muayenesindeki ortalama GİB 13.5±3.4 mmHg idi (6-26 mmHg) (p<0.001). Olguların ortalama takip süresi 6.1±3.4 (3-13 ay) aydı.
Sonuç: Lazer sütür lizis, trabekülektomi sonrası hedef GİB’na ulaşılamayan olguların tedavisinde etkili ve güvenli bir yöntemdir.
Purpose: To evaluate the effectiveness of laser suture lysis in patients with high intraocular pressure after trabeculectomy.
Materials and Methods: We evaluated retrospectively 22 eyes of 22 patients who had underwent to trabeculectomy followed by laser suture lysis due to high intraocular pressure (IOP), between July 2009 and February 2011. The process was performed in patients who had high intraocular pressures with bleb formation after ocular massage in early postoperative period.
Results: The mean age was 62.7±10.8 (38-77) and the male/female ratio was 11/11 in the study group. The mean interval time between trabeculectomy and performance of suture lysis was 18.5 ±31.1 days (2-150 days). The mean IOPs before and immediately after laser suture lysis were, 25 ±8.6 mmHg (14-45 mmHg) and 14±5.8 mmHg (6-27 mmHg) respectively (p<0.001). At the last visit, the mean IOP was 13.5±3.4 mmHg (6-26 mmHg) (p<0.001). The mean follow-up time was 6.1±3.4 months (3-13 months).
Conclusion: Laser suture lysis is a safe and effective method in the management of the patients in whom the target IOP was not reached after trabeculectomy.
Abstract

6.Fundus autofluorescence in acute and chronic central serous chorioretinopathy
Muhammet Kazım Erol, Özdemir Özdemir, Deniz Turgut Çoban, Ahmet Karaçor, Mehmet Bulut, Esin Söğütlü Sarı
Pages 94 - 98
Amaç: Akut ve kronik santral seröz koryoretinopati (SSKR) hastalarında, fundus otofloresansı (FOF) bulgularını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Sekiz kadın, 28 erkek toplam 36 hastanın 40 gözü retrospektif olarak incelendi. Yakınmaları 6 aydan kısa süreli olan gözler akut SSKR, 6 aydan uzun süren gözlerse kronik SSKR olarak iki gruba ayrıldı. Hastalara tam oftalmolojik muayene yapıldı. OKT’de retina kalınlığına, pigment epitel dekolmanına (PED) ve subretinal depozitlere bakıldı. Sızıntı noktaları ve seröz retina dekolmanı alanları FOF görüntülemede hipootofloresans ve hiperotofloresans olarak sınıflandırıldı.
Bulgular: Akut SSKR’li gözlerin sayısı 21 (% 52.5), kronik SSKR’li gözlerin sayısıysa 19 (% 47.5) idi. Ortalama retina kalınlığı akut SSKR’li gözlerde 422.14±99,6 mikron, kronik SSKR’li gözlerde 383.6±104,1 mikron ölçüldü (p=0.240). PED 11 gözde, subretinal depozitler 21 gözde saptandı. FFA’da sızıntı noktaları tüm gözlerde hiperfloresans izlendi. FOF görüntülemede sızıntı noktalarının 33 tanesi hipootofloresans, 7 tanesi hiperotofloresans izlendi. Seröz retina dekolmanı alanlarıysa gözlerin 22’sinde hipootofloresans, 18’inde hiperotofloresans izlendi.
Sonuç: FOF, akut ve kronik SSKR hastalığının tanı ve takibinde kullanılabilecek yararlı bir görüntüleme yöntemidir. Subretinal depozitler daha çok kronik SSKR’li gözlerde saptanmakta ve FOF görüntülemede hiperotofloresans görülmektedir.
Purpose: To evaluate the findings of fundus autofluorescence (FAF) imaging in acute and chronic central serous chorioretinopathy (CSC) patients.
Methods: Eight females, 28 males, total 40 eyes of 36 patients were analyzed retrospectively. Patients were divided into two groups with complaints of less than six months as acute CSC, more than six months as chronic CSC. Complete ophthalmologic examination was performed. Retinal thickness, pigment epithelium detachment (PED) and subretinal deposits were analyzed in OCT. Leakage points and serous retinal detachment were classified hypoautofluorescence and hyperautofluorescence in FAF imaging.
Results: The number of eyes with acute CSC were 21 (52.5%), eyes with chronic CSC were 19 (47.5 %). The average retinal thickness was 422.14±99,6 microns in acute CSC eyes and 383.6±104,1 microns in chronic CSC eyes (p=0.240). We detected PED in 11 eyes, subretinal deposits in 21 eyes. The leakage points of all eyes showed hyperfluorescence in FFA. In FAF imaging, 33 leakage points were hypoautofluorescence and 7 leakage points were hyperautofluorescence. The areas of serous retinal detachment were observed hypoautofluorescence in 22 eyes, hyperautofluorescence in 18 eyes.
Conclusions: Subretinal deposits are detected mostly in chronic CSC and are observed hyperautofluorescence in FAF imaging.
Abstract

7.23-gauge Transconjunctival Sutureless Vitrectomy in Eyes with Posteriorly Dislocated Intraocular Lens
Hüseyin Dundar, Kemal Yüksel, Hasan Altınkaynak, Abdulvahit Demir, Ahmet Taylan Yazıcı, Ahmet Demirok
Pages 99 - 102
Amaç: Erken ve geç dönem göz içi lens (GİL) dislokasyonlarında 23 gauge (23 G) pars plana vitrektominin (PPV) etkinlik ve güvenliğini değerlendimek.

Gereç ve yöntem: Ocak 2009- Haziran 2011 tarihleri arasında GİL dislokasyonu nedeniyle 23 G PPV uygulanan 17 hastanın dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Tüm olgularımıza ayrıntılı oftalmolojik muayene yapılıp ameliyat esnasında ve sonrasında görülen komplikasyonlar kaydedildi.

Sonuçlar: Çalışmaya alınan olguların yaş ortalaması 60,8 (8-82) yıl, ortalama takip süresi 9,0 (4-22) aydı. Katarakt ameliyatı sonrası geçen süre değişken olup ortalama 28,3 (0-80) ay idi. Olgularımızın 4’ünde travma öyküsü, 5’inde psödoeksfoliasyon sendromu ve 2 olgumuzda patolojik myopi mevcuttu. Olgularımızın 9’unda (%52,9) disloke olan GİL sulkusa yerleştirilirken, 2 (%11,7) olguda GİL çıkarılıp olgular afak bırakıldı. Diğer 6 olgunun 2’sinde (%11.7) disloke olan GİL’i skleral fiksasyon lensi ile değiştirilirken, 4 (%23.5) olguda GİL iris kıskaçlı lens ile değiştirildi. On iki (%70,5) olgumuzda EİDGK iki sıra veya daha fazla artarken, 1(%5,8) olgumuzda görme aynı düzeyde kaldı. Olgularımızın 2 (%11,7) tanesinde ise görme azaldı. Ayrıca olgularımızın birinde ilaçla kontrol altına alınabilen göz içi basınç yüksekliği gelişirken 1 olguda 2 gün süren hipotoni izlendi.
Tartışma:
Vitre içine GİL dislokasyonlarında 23 G PPV uygulanması hem GİL’in vitreden çıkarılmasında, hem repozisyonunda etkin ve güvenli bir yöntemdir.
Purpose: To evaluate the efficacy and safety of 23-gauge (23G) pars plana vitrectomy (PPV) of dislocated intraocular lens cases: In early and late term follow up
Material and Method: In this retrospective study, the medical records of 17 patients underwent 23 G PPV treatment for dislocated intraocular lens between January 2009 - June 2011 were analyzed. Detailed ophthalmologic examination was performed in all patients and intraoperative and postoperative complications were recorded.
Results: In this study; mean follow-up time was 9,0 (4-22) months, mean age was 60.8 (8-82) years. Mean time after cataract surgery was variable (mean of 28.3 (0-80) months). Four patients had trauma history, five patients had pseudoexfoliation syndrome and two patients had pathologic myopia. Dislocated intraocular lens was placed in to the sulcus in nine patients (%52,9). In two cases (%11,7), IOL were removed and were left off aphakic. Two cases out of other 6 (%11.7), dislocated IOL was changed with scleral fixation lens, whereas in the other four cases (%23.5) IOL was changed with iris claw lens. One patient (5.8%) remained at the same level of vision while twelve (70.5%) cases increased two or more lines in BCVA. The vision was decreased in two cases. Intraocular pressure elevation controlled by medication was observed in one case. For two days, hypotony was observed in one patient.
Discussion: 23 G PPV technique is an effective and safe method for removing and repositioning of the dislocated intraocular lenses (İOL) in the vitreous.
Abstract

8.The analysis of blunt trauma releated optic nerve head changes
Cem Özgönül, Osman Melih Ceylan, Tarkan Mumcuoğlu, Fazıl Cüneyt Erdurman, Volkan Hürmeriç, Gökçen Gökçe, Ali Hakan Durukan
Pages 103 - 106
Amaç: Travmatik optik disk solukluğu olgularında klinik ve laboratuar özelliklerin incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2005-2010 yılları arasında kliniğimize başvuran ve travmatik optik disk solukluğu tanısı alan 45 olgunun 47 gözüne ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. En iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri (EİDGK), biyomikroskobik ve fundoskopik bulgular kaydedildi. Retina sinir lifi tabakası (RSLT) analizleri ve maküla kalınlık haritaları, bilgisayarlı görme alanı testleri ve görsel uyarılmış potansiyelleri (GUP) değerlendirildi. Hasta gözlerin verileri sağlam gözlerle kıyaslandı.
Bulgular: Olguların yaş ortalaması 22,3 ± 3,8 (20-37) yıldı. Olguların 20’sinde (%44,4) trafik kazası, 9’unda (%20) obje çarpması, 8’inde (%17,8) iş kazası, 8’inde (%17,8) ev kazası öyküsü vardı. EİDGK Snellen eşeli ile yedi gözde 20/40 (0,5) ve üzeri, 20 gözde 20/200-20/50 (0,1-0,4) arası, 15 gözde parmak sayma, üç gözde el hareketi-ışık hissi, iki gözde ışık hissi yok düzeyindeydi. Hasta gözlerin RSLT analizlerinde, sağlam gözlere kıyasla tüm kadranlarda istatistiksel olarak anlamlı incelme vardı (p<0.001). EİDGK ≤ 20/200(0,1) olan hastalarda RSLT temporal kadranda diğer kadranlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha ince saptandı (p<0,05). Maküla kalınlık haritasında temporal 3 mm, üst 3 mm ve 6 mm, alt 3 mm ve 6 mm’lik alanlarda istatistiksel olarak anlamlı incelme saptandı (p<0,05). Görme alanı PSD (p<0,001) ve MD (p<0,001) değerleri için anlamlı fark saptandı. Hasta gözlerin GUP testinde sağlam gözlere kıyasla 2°, 1°, 30´, 15´ desenlerinde istatistiksel anlamlı latans uzaması mevcuttu (p<0.05).
Sonuç: Travmatik optik disk solukluğu görme keskinliği ve görme alanında kalıcı hasar ile birliktedir. Olguların değerlendirmesinde rölatif afferent pupil defekti, GUP latanslarında uzama ve amplitüdlerde düşüklük yardımcı testlerdir. RSLT analizi ve maküla kalınlık haritası da hasarın objektif değerlendirilmesi ve ortaya konmasında kullanılabilecek önemli yöntemlerdir.
Purpose: To investigate clinical and laboratory features of the patients with traumatic optic disk pallor.
Materials and Method: We reviewed the records of 47 eyes of 45 patients retrospectively, who were diagnosed with traumatic optic disc pallor in our clinic between 2005-2010. Best corrected visual acuity (BCVA), biomicroscopic and fundoscopic findings were recorded. Analysis of retinal nerve fiber layer (RNFL) and macular thickness maps, computerized visual field tests and visual evoked potentials (VEP) were evaluated. We compared the data of pathologic eyes with the data of healthy eyes.
Results: The mean age was 22.3 ± 3.8 (20-37) years. Twenty (%44,4) patients with traffic accident history, 9 (%20) with object trauma, 8 (%17,8) with work accident and 8 (%17,8) with home accident history. BCVA was at the level of, 20/40 (0,5) and above in seven eyes, between 20/200 (0,1) and 20/50 (0,4) in 20 eyes, counting fingers in 15 eyes, hand motion and light perception in three eyes, no light perception in two eyes. There was thinning of RNFL in pathologic eyes at all quadrants (p<0,001). In patients with BCVA ≤ 20/200 (0,1) temporal quadrant RNFL was thinner than the other quadrants (p<0,05). There was a thinning of temporal 3 mm, superior 3 mm and 6 mm, inferior 3 mm and 6 mm at macular thickness map (p<0,05). In the visual field tests MD (p<0,001) and PSD (p<0,001) values demonstrated significant differences in the pathologic eyes. VEP tests revealed prolonged latency in 2 °, 1 °, 30 ', 15' patterns (p<0,05).
Conclusion: Traumatic optic disc pallor is associated with permanent loss of visual acuity and visual field. Relative afferent pupillary defect, prolonged VEP latency and low amplitudes are useful for the evaluation of the cases. RNFL and macular thickness map analysis are important methods to evaluate the damage objectively.
Abstract

9.Factors Influencing Surgical Success in patients with Intermittent Exotropia
Uğur Acar, F. Gül Yılmaz Çınar, Ayse Burcu, Deniz Somer, Damla Ergintürk Acar, Firdevs Örnek
Pages 107 - 112
Amaç: İntermitan ekzotropya tedavisinde cerrahi başarıyı etkileyen faktörleri incelemek.
Materyal ve Metod: Kliniğimizde tanı konulup, ameliyat edilen ve takibi yapılan intermitan ekzotropya tanılı hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların klinik bulguları, kayma tipleri, cerrahi geçirdikleri yaşları, uygulanan cerrahi yöntemler, operasyon öncesi ve sonrası kayma miktarları, anizometropi ve ambliyopi varlığı, A-V patern birlikteliği, binoküler görme düzeyleri değerlendirildi. Operasyon sonrası son kontrollerinde hastalarda kayma miktarı 10 prizm dioptri (PD) ve altında ezoforya veya ekzoforya olması başarılı sonuç olarak kabul edildi. İntermitan ekzotropyalı hastalarda cerrahi başarıyı etkileyen bağımsız değişkenler araştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 379 hastanın 266’sına (%70.18) cerrahi uygulandığı görüldü ve cerrahi başarı oranı % 68.05 (181 hasta) idi. Cerrahi başarı grubunda operasyon öncesi ortalama kayma miktarı, yakında 25.82 ± 11.27 PD, uzakta 30.80 ± 10.59 PD iken başarısız cerrahi grubunda sırasıyla 30.93 ± 12.47 PD ve 34.92 ± 11.02 PD idi. İki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardı. Preoperatif bir faktör olan binoküler görme varlığının ve postoperatif faktörler olan ortalama takip süresi ile cerrahiden sonraki 1. hafta ve 6. aydaki hastanın kayma miktarlarının cerrahi başarıyı etkilediği görüldü.
Sonuç: İntermitan ekzotropyanın cerrahi tedavi başarısı, füzyon varlığı olan ve cerrahi öncesi düşük kayma miktarı olan hastalarda artmaktadır. Ayrıca erken postoperatif dönemde ortoforik veya ≤10 PD ezoforik olan hastalarda sonuç cerrahi başarı oranı daha yüksektir.
Background: To determine the factors that influence surgical success in patients with intermittent exotropia.
Methods: We retrospectively evaluated the records of patients with intermittent exotropia that were diagnosed, operated, and followed-up. Successful outcome was defined as alignment ≤10 prism diopters (PD) esophoria or exophoria at the last follow-up visit. The clinical findings, exodeviation types, surgical ages, operation types, preoperative and postoperative deviation amounts, presence of anisometropia and amblyopia, presence of A- or V-pattern and presence of binocular vision and stereoacuity of patients were evaluated. We investigated the independent variables that affected surgical success in intermittent exotropia patients.
Results: Among the 379 patients included in the study, 266 (70.18%) patients underwent surgery and the success rate was 68.05% (181 patients). In this successful surgery group, mean deviation was 25.82 ± 11.27 PD at near and 30.80 ± 10.59 PD at distance, versus 30.93 ± 12.47 PD and 34.92 ± 11.02 PD, respectively, in the unsuccessful surgery group. There was a statistically significant difference between the two groups. Preoperative factors, such as presence of binocular vision preoperatively, and postoperative factors, such as follow-up period and the patients' deviation amount in the 1st week and 6th month were found to affect the surgical outcome.
Conclusions: The success rate of the surgical treatment of intermittent exotropia increases in the patients with presence of fusion and low preoperative deviation amounts. Also, in the early postoperative period, orthophoric or ≤10 PD esophoric patients have a higher final surgical success rate.
Abstract

10.Comparison Of Posterior Pole Analysis And Macular Thickness Measurement Mode Using Optical Coherence Tomography In Unilateral Anisometropic Amblyopes
Fatih Ulaş, Abdulgani Kaymaz, Ümit Doğan, Mesut Erdurmuş, Serdal Çelebi
Pages 113 - 117
Amaç: Optik koherens tomografi (OKT) cihazıyla tek taraflı anizometropik ambliyopisi olan çocuk yaş grubundaki olgularda arka kutup analizi (AKA) ve maküla kalınlığı ölçüm modunda alınan ölçümlerin karşılaştırılması.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde takip edilen 6-17 yaş arası 37 tek taraflı anizometropik ambliyopi olgusunun 74 gözünün OKT cihazıyla AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modu sonuçları değerlendirildi. Tüm ölçümler aynı seansta, pupilla dilate edilmeksizin aynı deneyimli hekim tarafından yapıldı. AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modu çekimleri rastgele sırayla yapıldı. AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modu sonuçlarının karşılaştırılması için her iki ölçüm modunda da ortak olarak elde edilebilen maküla kalınlık haritası sonuçları değerlendirildi. Sağlam ve ambliyop gözlerde AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modu sonuçlarının karşılaştırılması eşleştirilmiş örneklem t-testiyle, ambliyop ve sağlam gözlerin retina kalınlıkları arasındaki farkın araştırılması bağımsız örneklem t-testi ile değerlendirildi.
Sonuçlar: Ambliyop gözlerde AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modunda alınan ölçümler arasında değerlendirilen tüm segmentlerde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p değerleri tüm segmentler için 0,10’un üzerinde idi). Sağlam gözlerde AKA ve maküla kalınlığı ölçüm modunda alınan ölçümler arasında merkezi, superior, inferior ve nazal segmentlerde istatistiksel fark saptanmazken (p değerleri tüm segmentler için 0,16’nın üzerinde idi), temporal segmentte anlamlı fark saptandı (p=0,04). Sağlam ve ambliyop gözlerin maküla kalınlıkları karşılaştırıldığında her iki ölçüm modunda da maküla kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p değerleri tüm segmentler için 0,24’ün üzerinde idi).
Tartışma: Tek taraflı anizometropik ambliyopisi olan olgularda, OKT cihazının farklı çekim modlarında alınan maküla kalınlığı ölçümleri anizometropik ambliyop ve sağlam gözlerde benzerlik göstermektedir. Ancak makülanın temporal segment ölçüm değerleri dikkatli değerlendirilmelidir.
Purpose: To compare the optical coherence tomography (OCT) measurements using posterior pole analysis (PPA) and macular thickness measurement mode in pediatric cases with unilateral anisometropic amblyopia.
Material and Method: This study included 74 eyes of 37 patients aging between 6-17 with unilateral anisometropic amblyopia. PPA and macular thickness measurement mode OCT scans were performed and measurements of amblyopic and fellow eyes were evaluated. All OCT scans were performed by a single experienced doctor without pupil dilation within one session. Measurement sequence was randomly assigned for PPA and macular thickness measurement mode for amblyopic and fellow eyes. Retinal thickness measurements by using PPA and macular thickness measurement mode were compared using the paired samples t-test. Statistical analyses of retinal thickness differences between the amblyopic and fellow eyes were determined using the independent samples t-test.
Results: PPA and macular thickness measurement mode results of the amblyopic eyes did not reveal any statistically significant difference for all studied segments (p values for all segments were over 0,10). PPA and macular thickness measurement mode results of the fellow eyes did not reveal any statistically significant difference for all studied segments (p values for all segments were over 0,16) except for the temporal segment (p=0.04). There was no statistically significant difference between macular thickness of the amblyopic and fellow eye for both measurement modes.
Discussion: Macular thickness measurements using different scanning modes of OCT revealed similar retinal thickness in amblyopic and fellow eyes of patients with unilateral anisometropic amblyopia but temporal macular segment measurements should be evaluated cautiously.
Abstract

11.Traumatic and toxic optic neuropathies
Huban Atilla
Pages 118 - 123
Bu derlemede travmatik ve toksik optik nöropatinin patogenezi, klinik ve laboratuar özellikleri ve tedavisi anlatılmıştır.
The clinical characteristics, pathogenesis and treatment of traumatic and toxic neuropathies are given in this manuscript.
Abstract

12.Recurrent ectasia after penetrating keratoplasty
Ayşe Burcu, Züleyha Yalnız Akkaya, Koray Budak, Firdevs Örnek
Pages 124 - 128
Penetran keratoplasti sonrası kornea ektazisi veya keratokonus nüksü nadir görülen bir tablodur ve bu tablo ile ilgili literatürde az sayıda vaka sunuları vardır. Bilgisayarlı topografi kullanımı hastalığın tanı ve tedavisinde oldukça yararlıdır. Tedavide gözlük ve kontakt lens kullanımından, tekrarlanan penetran keratoplastiye kadar birçok yöntem yer alır. Bu makalede penetran keratoplasti sonrası ektazi gelişen iki vakanın klinik ve bilgisayarlı topografi bulguları sunuldu. 45 ve 25 yaşında sağlıklı iki erkek hasta penetran keratoplasti sonrası görme keskinliklerinde azalmadan yakınmaktaydı. Oftalmolojik ve topografi bulguları kornea ektazisi nüksü ile uyumluydu. 45 yaşındaki hasta rekeratoplasti sonrası 0,7 Snellen sırası düzeltilmiş görme keskinliği elde etti. Diğer hastaya kollajen çapraz bağ tedavisi uygulandı, antiglokomatöz tedavi verildi ve görme keskinliği 0,5’e ulaştı. Takip süreleri boyunca ektazide ilerleme olmadı.
Corneal ectasia or recurrent keratoconus after penetrating keratoplasty is rare and few case reports exist in the literature concerning this condition. Computerised topography is quite useful to identify and manage this disorder. Management consists of several methods ranging from spectacle and contact lens correction to repeated penetrating keratoplasty. Clinical and computerised topography findings of two patients with keratectasia following penetrating keratoplasty were presented in this article. Two healthy 45-year-old and 25-year-old men patients complained of decreased visual acuity following penetrating keratoplasty. Clinical and topographical data were consistent with recurrence of corneal ectasia. 45-year-old patient obtained 0.7 Snellen line corrected distance visual acuity after repeated penetrating keratoplasty. The other patient underwent collagen cross linking, received antiglaucomatous therapy and visual acuity reached 0.5. During the follow-up period ectasia progression did not occur.
Abstract

13.Ocular surface reconstruction with Allogeneic Limbal Stem Cell and Autologous Oral Mucosal Graft: Two Cases
Gözde Orman, Soner Demirel, Selim Doğanay, Behice Şüheda Duman, Derya Kütükde
Pages 129 - 131
Her iki gözünde ciddi oküler yüzey hasarı olan olguların rekonstrüksiyonunda az sayıda metot uygulama şansı vardır. Her iki gözünde limbal kök hücre eksikliği olan ilk olguya allojen limbal kök hücre nakli, tekrarlayan pterjiyum ve sembleferonu olan ikinci olguya ise otojen ağız içi mukoza transplantasyonu uygulandı. Bu çalışmada, her iki oküler yüzey bozukluğu olan olguların rekonstrüksiyonunda uygulanabilecek yöntemler tartışıldı.
Two patients with severe ocular surface damage in both eyes were presented. In the patient with limbal stem cell deficiency, allogenic limbal stem cell transplantation was performed. In the other patient with recurrent pterygium and symblepharon, autogenic oral mucosa transplantation was performed to manage the symblepharon. In this study, the methods were discussed which could be performed for the reconstruction of patients with ocular surface disorder in both eyes.
Abstract

14.Tonic pupil following traumatic hyphema: Case report
Şaban Gönül, Bengü Ekinci Köktekir, Berker Bakbak, Şansal Gedik, Abdullah Beyoğlu
Pages 132 - 134
Yedi yaşında kız çocuğu sağ gözüne havalı tabanca boncuğunun çarpması nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan biyomikroskobik muayenede yoğun ön kamara reaksiyonu ve hifema tespit edildi. %1 siklopentolat %1 prednizolon asetat ve %0,3 lomefloksasin ile hifema tedavisinden sonra, hastanın kontrol muayenesinde anizokorinin bulunduğu, sağ pupillanın sola oranla daha büyük olduğu, karanlıkta her iki pupilla arasındaki farkın daha az olduğu saptandı. Travma sonrası gelişen tonik pupilla olabileceği düşünülerek %0.125 seyreltilmiş pilokarpin testi uygulandı. Bu test ile sağ pupillanın sağlam olan diğer göze kıyasla pilokarpine aşırı yanıt verdiği belirlendi. Olgumuzda da olduğu gibi, orbital künt travma sonrası gelişen anizokori olgularında ayırıcı tanıda tonik pupilla da akılda tutulmalıdır.
A 7-year-old girl was admitted to our clinic after crash injury with air gun pellet in her right eye. There was an intense anterior chamber reaction and hyphema on the biomicroscopic examination. During the control examination after treatment of hyphema including cyclopentolate 1%, prednisolone acetate 1% and lomefloxacin 0.3%, anisocoria and mydriasis in the right eye were observed and the difference between both pupils was less in darkness. The case was diagnosed as tonic pupil following trauma, and diluted pilocarpine 0.125% test was performed. On diluted pilocarpine test, right pupil responded excessively to pilocarpine compared with the other pupil. As in our case, in cases with anisocoria following blunt trauma to orbit, tonic pupil should be keep in mind.
Abstract

15.Blunt ocular trauma associated with paintball gun
Yavuz Özpınar, Berna Başarır, Çiğdem Altan, Banu Şatana, Can Öztürker, Ahmet Demirok
Pages 135 - 137
Sol gözüne paintball mermisi isabet eden hasta travma sonrası hastanemize başvurdu. Yirmibir yaşındaki erkek hastanın sol gözünde korneal ödem, travmatik katarakt, travmatik midriyazis ve sekonder glokom mevcuttu. Kornea ödemi düzeldikten sonra lensektomi uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde tıbbi tedaviye cevap vermeyen göz içi basıncı yüksekliği olması üzerine Ahmed glokom valvi implante edildi. Hastanın görme keskinliği ameliyat sonrası afak tashihle 1/10 düzeyindeydi. Paintball mermisine bağlı künt göz travmaları ciddi görme kaybıyla sonuçlanabilir.
After a blunt paintball trauma to his left eye, the patient was admitted to our hospital. Twenty-one years old male patient had corneal edema, traumatic cataract, traumatic mydriasis, and secondary glaucoma in his left eye. After corneal edema resolved, cataract surgery was performed. Because of uncontrolled intraocular pressure despite antiglaucoma medications, an Ahmed glaucoma valve was implanted. In the postoperative period, the patient’s visual acuity was 1/10. Paintball-related ocular injuries can be severe and visually devastating.
Abstract

16.Giant Tarsal Keratinous Cyst Mimicking Chalazion
Melis Palamar Onay, Ayşe Yağcı, Taner Akalın
Pages 138 - 139
Amaç: Tarsal plağı etkileyen keratinöz kistine ait sunumlar çok nadirdir. Bu makalede yanlışlıkla sağ üst göz kapağındaki dev tarsal keratinöz kistine şalazyon tanısı konulan 69 yaşındaki erkek olguyu sunuyoruz.
Gereç ve Yöntem: Sitopatolojik doğrulama eşliğinde olgu sunumu.
Bulgular: Şalazyon sanılarak cerrahi uygulandıktan sonra rekürrens gösteren olgu kliniğimize tümör açısından değerlendirilmek üzere yönlendirildi. Kliniğimizde uygulanan ikinci cerrahide lezyonun kapsüllü olduğu izlendi ve total olarak eksize edildi. Histopatolojik inceleme sonucunda lezyonun tarsal plağın keratinöz kisti olduğu saptandı.
Sonuç: Keratinöz kistlerin küretajı multipl rekürrenslere neden olabileceği için, tarsal plak lezyonlarının ayırıcı tanısında keratinöz kist mutlaka göz önünde tutulmalıdır.
Purpose: Reports of keratinous cysts involving the tarsal plate are very rare. Herein we report a 69-year-old male with a giant tarsal keratinous cyst of the right upper eyelid who was misdiagnosed as chalazion of the eyelid.
Methods: Interventional case report with cytopathologic correlation.
Results: Due to recurrence after the initial presumed “chalazion” surgery, the patient was referred to our clinic for tumor evaluation. In the second surgery, which was performed in our clinic, the lesion was found to have a fine capsule and was totally excised. Histopathologic examination revealed the keratinous cyst of the tarsal plate.
Conclusion: Keratinous cyst must be considered in the differential diagnosis of the tarsal plate lesions, as the curettage of the keratinous cyst might result in multiple recurrences.
Abstract