Volume: 41  Issue: 3 - 2011
Hide Abstracts | << Back
1.Retinopathy of Prematurity; Risk Factors, Prognosis and Treatment
Sibel Kocabeyoğlu, Sibel Kadayıfcılar, Bora Eldem
Pages 128 - 132
Amaç: Prematüre bebeklerde prematüre retinopatisi (ROP) sıklığını, ilişkili risk faktörlerini, tedavi ve izlem sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Ağustos 1999-Eylül 2004 tarihleri arasında kliniğimizde izlenen 405 prematüre bebeğin kayıtları retrospektif olarak taranmıştır. Bu hastaların 379’u hastanemiz yenidoğan bakım ünitesinde izlenmiş, 26’sı dış merkezlerden gönderilmiştir. Eşik veya eşikaltı evreye ulaşan bebeklere diod laser fotokoagülasyon ve/veya kriyoterapi, evre IV-V’e cerrahi tedavi uygulanmıştır.
Bulgular: Takip edilen 405 bebeğin 88’inde (%21.72) prematüre retinopatisi
saptanmıştır. İlk muayenede retinopati 18 gözde evre I (%10.4), 67 gözde evre II (%38.72), 82 gözde evre III (%47.39), 6 gözde evre IV-V (%3.46) düzeyinde bulunmuştur. Evre II’de 34 göze, evre III’te 47 göze indirekt diod laser, eşik hastalık saptanan 10 göze ve eşik hastalığa ilerleme gözlenen 4 göze kriyoterapi, evre IV’e ilerleyen 3 göze skleral çökertme, ilk muayenede evre IV-V tespit edilen 2 göze Pars Plana Vitrektomi (PPV) uygulanmıştır.
Tartışma: Serimizde düşük doğum ağırlığı, düşük gestasyon yaşı, mekanik ventilatör tedavisi ve çoğul gebeliğin prematüre retinopatisi gelişiminde etkili risk faktörleri olduğu saptanmıştır. Etkin tarama, düzenli izlem ve uygun tedavi prematüre retinopatisinde kalıcı hasarların önlenmesinde gereklidir.
Purpose: To evaluate the prevalance, related risk factors, treatment and follow-up results of cases with Retinopthy of Prematurity (ROP).
Methods: Medical records of 405 premature infants who attended to our clinic between August 1999 and September 2004 were retrospectively screened.
Among these patients; 379 infants were followed up in our neonatology unit, 26 were referred to us from other clinics. Indirect diode laser photocoagulation and/or cryotherapy was performed when pretreshold or treshold ROP was detected. Surgery was performed in stage IV-V ROP.
Results: Retinopathy of Prematurity was detected in 88 of 405 infants(21.72%). At the first examination, in 18 eyes stage I (10.4%), in 67 eyes stage II (38.72%), in 82 eyes stage III (47.39%) and 6 eyes stage IV-V (3.46%) ROP were detected. Indirect diode laser photocoagulation was applied to 34 eyes with stage II and 47 eyes with stage III ROP. Ten eyes with treshold ROP and 4 eyes which progressed treshold ROP were treated with cryotherapy. Scleral buckling was performed in 3 eyes which progressed to stage IV ROP. At the first examination 2 eyes with stage IV-V ROP were treated with Pars Plana Vitrectomy (PPV).
Conclusion: In our series, most important risk factors for development and progression of ROP were found to be low birth weight, low gestational age, mechanical ventilator care and multipl pregnancy. Effective screening, follow-up and appropriate treatment are important in prevention of permanent damage and unfavorable outcome in Retinopathy of Prematurity.
Abstract

2.Evaluation of cornea and anterior chamber in pediatric cases with Pentacam
Melis Palamar Onay, Sait Eğrilmez, Önder Üretmen, Ayşe Yağcı, Süheyla Köse
Pages 133 - 137
Amaç: Pediatrik olgularda ön segmentin Pentacam ile değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimize başvuran sağlıklı pediatrik 81 olgunun 162 gözü, sağlıklı 57 erişkinin 114 gözü ile karşılaştırıldı. Olguların Pentacam cihazı ile elde edilen santral kornea kalınlığı, ön kamara hacmi, ön kamara derinliği ve ön kamara açısı değerlendirildi. İstatistikte bağımsız t testi ve Pearson korelasyon analizi kullanıldı.
Bulgular: Pediatrik olguların (40 erkek, 41 kız) ortalama yaşı 9.99±2.80 (6 ve 16 arası) idi. Ortalama santral kornea kalınlığı sağ gözlerde 580.74±42.04 (492 ve 669 arası) mikrometre, sol gözlerde 586.52±43.51 (495 ve 699 arası) mikrometre bulundu. Sağ gözlerde ortalama ön kamara derinliği, ön kamara hacmi, ön kamara açısı sırasıyla 3.02±0.29 (2.39 ve 3.9 arası) mm, 176.43±31.77 (117 ve 272 arası) mm3 ve 36.23±5.41 (25.8 ve 50.7 arası) dereceydi. Sol gözlerde ortalama ön kamara derinliği, ön kamara hacmi, ön kamara açısı sırasıyla 3.02±0.30 (2.35 ve 3.92 arası) mm, 175.80±34.46 (113 ve 281 arası) mm3 ve 38.14±5.22 (27.9 ve 54.0 arası) dereceydi. Sağ ve sol gözler kıyaslandığında santral kornea kalınlığı (p=0.001) ve ön kamara açıları (p<0.001) farklı bulundu. Kız ve erkek olgular kıyaslandığında ise sağ göz ön kamara hacmi (p=0.046), sol göz ön kamara hacmi (p=0.019) ve sol göz ön kamara derinlikleri (p=0.016) istatistiksel olarak farklı bulundu. Erişkinlerden elde edilen verilerle karşılaştırıldığında ortalama santral kornea kalınlıkları ve sağ göz ortalama keratometriler farklı bulunmadı (p>0.05). Sol göz ortalama keratometrileri ise erişkinlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düz bulundu (p=0.002). Ortalama ön kamara derinliği, ön kamara hacmi ve ön kamara açı değerlerinin erişkinlerden yüksek idi (p<0.001).
Sonuç: Pentacam kornea topografisi, pakimetrisi ve ön kamara anatomisinin değerlendirilmesinde, pediatrik olgularda dahi kolay uygulanabilen, noninvaziv bir ölçüm cihazıdır. Bu cihaz ile yapılan ölçümlerde, gerek erişkin olgularla pediatrik olgular arasında, gerekse sağ gözler ile sol gözler arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Normal gözlerdeki bu tür farklılıkların bilinmesi, patolojik gözleri doğru değerlendirmede yol gösterici olacaktır.
Purpose: To evaluate the anterior segment structures of pediatric cases with Pentacam.
Materials&Methods: The 162 eyes (study group) of 81 healthy children that attended to our clinic were compared with 114 eyes (control group) of 57 healthy adults. The central corneal thickness, anterior chamber volume, and anterior chamber depth of all cases were evaluated with Pentacam. Independent-t test and Pearson correlation analysis were used for statistics.
Results: The mean age of study group (40 male, 41 female) was 9.99±2.80 (range, 6 and 16) years. Mean central corneal thickness in the right eyes was 580.74±42.04 (range, 492 and 669) micrometers, left eyes was 586.52±43.51 (range, 495 and 699) micrometers. Mean anterior chamber depth, volume and anterior chamber angle were 3.02±0.29 (range, 2.39 and 3.9) mm, 176.43±31.77 (range, 117 and 272) mm³ and 36.23±5.41 (range, 25.8 and 50.7) degree, respectively. When the right and the left eyes were compared there were significant differences in between central corneal thickness (p=0.001) and anterior chamber angles (p<0.001). When male and female cases were compared there were significant difference between right anterior chamber volume (p=0.046), left anterior chamber depth (p=0.019), and left anterior chamber depth (p=0.016). When compared with adults mean central corneal thickness and mean keratometry were not different (p>0.05). Mean left eye keratometry was found to be significantly flatter in children (p=0.002). Mean anterior chamber depth, anterior chamber volume, and anterior chamber angle values were higher than adults (p<0.001).
Conclusion: Pentacam, is an easy to use and noninvasive technique that can be used for the evaluation of central corneal thickness and anterior chamber even in pediatric cases. Significant differences are detected in measurements with this device between adults and pediatric cases, and right and left eyes. Being aware of these differences in normal eyes, will be a guide in correct evaluation of pathologic eyes.
Abstract

3.The Efficacy Of Surgical Excision In Combination With Mitomycin C And Postoperatıve Topical 0.002% Mitomycin C Administratıon For The Treatment Of Conjunctival Intraepithelial Neoplasia
Ozlen Rodop Ozgur, Nadire Erdoğan, Yesim Oral, Ömer Kamil Doğan
Pages 138 - 142
AMAÇ: Konjonktival intraepitelyal neoplazi (KİN) tedavisinde cerrahi eksizyon ile birlikte mitomisin-C (mit-C) uygulaması ve sonrasında topikal mit-C damla uygulamasının etkinliğini değerlendirmek.
GEREÇ VE YÖNTEM: Mart 2004-Temmuz 2008 tarihleri arasında histopatolojik olarak KİN tanısı almış 12 hastanın 12 gözü tedavi şekilleri ve sonuçları açısından retrospektif olarak incelendi. Gözlerin tümüne sağlam konjonktiva dokusu ile birlikte geniş cerrahi eksizyona ilave olarak %0,02’lik mit-C 2 dakika süreyle uygulandı. Bu hastalardan 5’ine 14 gün süre ile günde 4 defa topikal damla şeklinde %0,002’lik mit-C damla kullanıldı. Çok geniş cerrahi eksiyon yapılan 5 hastanın 3’ünde oluşan konjonktiva açıklığı bir hastada amniyon zarıyla, diğer ikisinde ise konjonktival otogreft ile kapatıldı.
BULGULAR: Yedi kadın ve 5 erkekten oluşan 12 hastanın yaş ortalaması 68,37 (30 ile 94 yaş arası) idi. Hastaların 6’sında sağ gözde, 6’sında ise sol gözde lezyon saptandı. Tutulan konjonktival bölge açısından değerlendirildiğinde; 5’inde nazal, 7’sinde temporal bölgede lezyon mevcuttu. Histopatolojik olarak tanı doğrulandı. Ortalama izlem süresi 41.75 ay (10 ay ile 62 ay arası) olan olguların sadece 1’inde (% 8,3) nüks saptandı. Nüks saptanan olgu geniş cerrahi eksizyon ile birlikte mit-C uygulanmış ve konjonktiva açıklığı amniyon zarı ile örtülmüş olan olguydu.
SONUÇ: Konjonktival intraepitelyal neoplazi tedavisinde geniş cerrahi eksiyon ile birlikte %0,02’lik mit-C uygulanması ve seçilmiş olgularda ilave topikal %0,002’lik mit-C damla uygulaması güvenilir ve etkili bir tedavi sağlamaktadır.
PURPOSE: To evaluate the efficacy of surgical excision in combination with mitomycin C (mit-C) and postoperative topical mitomycin C 0.002% administration for the treatment of conjunctival intraepithelial neoplasia (CIN).
MATERIAL AND METHODS: Twelve eyes of twelve patients who were histopathologically diagnosed as CIN between March 2004 and July 2008 were evaluated retrospectively for their treatment modalities and results. All lesions were excised with wide margins in combination with mit-C 0.02% application for 2 minutes. Five of 12 eyes were treated with topical mit-C 0.002% eyedrops four times a day for 14 days after histopathological confirmation. Large conjunctival defects were reconstructed with amnion membranes in 3 of 5 eyes and with autologous conjunctivas in 2 of 5 eyes.
RESULTS: Seven patients were women, 5 patients were men and the mean age was 68.37 years old (range; 30-94). The right eye was involved in 6 patients and left in 6 patients. The conjunctival lesion was located on the nasal conjunctiva in 5 eyes and on the temporal in 7 eyes. Histopathological diagnosis was CIN in all cases. After a mean follow up of 41.75 months (between 10 and 62 months) one recurrence (8.3%) was noted. This case with recurrent lesion was one of previously treated with surgical excision in combination with mit-C 0.02% application and the large conjunctival defect reconstructed with amnion membrane.
CONCLUSION: Surgical excision in combination with mit-C and to use additional postoperative topical mit-C 0.002% in selected cases for conjunctival intraepithelial treatment provides a safe and effective cure.
Abstract

4.Correlation between Humphrey visual field, optical coherence tomography and Heidelberg retina tomograph parameters in primary open angle glaucoma, normal tension glaucoma and ocular hypertension
Ziya Ayhan, Gül Arıkan, Üzeyir Günenç, Güray Çıngıl
Pages 143 - 150
Amaç: Primer açık açılı glokom (PAAG), normal tansiyonlu glokom (NTG) ve oküler hipertansiyonda (OHT) Humphrey görme alanı parametrelerinin (MD, PSD) Heidelberg Retina Tomografi (HRT) ve Optik Koherens Tomografi (OCT) parametreleriyle korelasyonunu araştırmak.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 29 PAAG olgusunun 55 gözü, 16 OHT olgusunun 32 gözü ve 13 NTG olgusunun 26 gözü prospektif dahil edildi. Tüm hastalara Humphrey ile görme alanı testi ve HRT 3 ve Stratus OCT ile optik sinir başı ve retina sinir lifi tabakası kalınlık analizi yapıldı ve ölçümler 6 ay aralarla tekrarlandı.
Bulgular: Ortalama yaş 66.4±10 yıldı. Ortalama takip süresi 22±2.2 ay idi. PAAG ve NTG’ li gözlerde, MD ve PSD değerleri ile HRT’de ve Kontür Hattının Yükseklik Değişkenliği (HVC) dışındaki parametreler arasında korelasyon saptandı. PAAG’ li gözlerde, MD ve PSD değerleriyle OCT’ de Rim Alanı (RA) dışındaki parametreler arasında korelasyon saptandı. NTG grubunda; MD ile OCT’deki tüm parametrelerde korelasyon izlendi. NTG grubunda, PSD ile OCT’de ortalama retina sinir lifi tabakası (RSLT) kalınlığı dışındaki parametreler arasında korelasyon saptandı. OHT grubunda, MD ve PSD değerleriyle hiçbir HRT parametresi arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmadı. OHT grubunda, OCT’ de sadece RA ile MD ve PSD arasında korelasyon izlendi. Tüm gruplarda, ilk ve en son kontroldeki MD, PSD, OCT ve HRT ile ölçülen ortalama RSLT kalınlıklıkları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.
Sonuç: Çalışmamızda PAAG ve NTG’li olgularda Humphrey görme alanı parametrelerinin HRT 3 ve Stratus OCT parametreleriyle genel olarak korele olduğu saptanmıştır.
Purpose: To evaluate the correlation of Humphrey visual field (VF) parameters (MD and PSD) with Heidelberg Retina Tomograph (HRT) 3 and Stratus Optical Coherence Tomography (OCT) parameters in patients with primary open angle glaucoma (POAG), normal tension glaucoma (NTG) and ocular hypertension (OHT).
Material and Method: Fiftyfive eyes of 29 POAG patients, 32 eyes of 16 OHT patients and 26 eyes of 13 NTG patients were enrolled in the study prospectively. Humphrey visual field test and optic nerve head and retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness analysis with HRT 3 and Stratus OCT were performed in all patients and measurements were repeated every 6 months.
Results: Mean age was 66.4±10.0 years, mean follow-up time was 22±2.2 months. In POAG and NTG groups, MD and PSD were correlated with all analysed parameters in HRT except for Height Variation Contour (HVC). In POAG group, MD and PSD values were correlated with all analysed parameters in OCT except for Rim Area (RA). In NTG group, the correlation was found between MD values and all parameters in OCT. In NTG group, PSD was correlated with all parameters in OCT except for retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness. In OHT group, no correlation was found between MD, PSD values and HRT parameters. In OHT group, only RA values in OCT was correlated with MD and PSD. In all groups, there was no statistically significant difference between the first and last examinations for MD and PSD values and mean RNFL thickness measured with OCT and HRT.
Conclusion: In our study, it was found that in POAG and NTG patients, there was a general correlation between the Humphrey visual field parameters and HRT 3 and Stratus OCT parameters.
Abstract

5.Non-recurrence Complications of Pterygium Surgery
Melis Palamar Onay, Sait Eğrilmez, Ayşe Yağcı
Pages 151 - 155
Amaç: Kliniğimize yönlendirilmiş olguları sunarak pterjiyumun nüks dışı komplikasyonlarına dikkat çekmek.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimize yönlendirilen 18 hastanın 20 gözüne ait veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların yaş, cinsiyet, eşlik eden hastalıkları, başvuru anındaki ve sonuç en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri, primer cerrahiye ait bilgileri değerlendirildi. Uyguladığımız tedavi yöntemleri not edildi.
Bulgular: Olgunun yaş ortalaması 51.62 ± 9.86 (37 ve 67 arasında) idi. Olguların tamamı primer pterjiyum nedeniyle opere edilmişti. Dokuz gözde çıplak sklera tekniği, 9 gözde intraoperatif Mitomisin C (MMC) uygulanmıştı. Beş gözde kötü yara dudağı sütürasyonu, 3 gözde ise aşırı koter kullanımına bağlı komplikasyon geliştiği izlendi. Saptanan komplikasyonlar pyojenik granülom, inklüzyon kisti, Dellen, skleromalazi, limbal yetmezlik ve perforan yaralanma idi. Altı gözde tıbbi tedavi yeterli olurken, geri kalan 14 göze cerrahi tedavi uygulandı.
Sonuç: Pterjiyum cerrahisi hafife alınmamalıdır. Cerrahinin her aşamasında azami dikkat gösterilmeli ve adjuvan ajanlara bağlı gelişebilecek komplikasyonlar unutulmamalıdır. Peroperatuar antimitotik ajan kullanımı seçilmiş vakalara saklanmalı, aşırı koterizasyon ve skatrizasyonu tetikleyecek geniş cerrahi diseksiyonlardan kaçınılmalıdır.
Purpose: To draw attention to non-recurrence complications of pterygium surgery by reporting the cases who were referred to our clinic.
Materials and Methods: The data of 20 eyes of 18 patients were evaluated retrospectively. Age, gender, accompanying diseases, best corrected visual acuities at the time of referral and at last visit, data related to primary surgery were utilized. The treatment modalities we used were noted.
Results: Mean age of the patients was 51.62 ± 9.86 (ranging 37 and 67). All cases were operated for primary pterygium. Bare sclera technique was used in 9 eyes, intraoperative mitomycin C (MMC) was applied in 9 eyes. In 5 eyes bad suturation related, and in 3 eyes excessive cauterisation related complications were observed. The detected complications were pyogenic granuloma, inclusion cyst, Dellen, scleromalasia, limbal insufficiency, and glob perforation. Medical therapy was sufficient in 6 cases, whereas the remaining 14 eyes had to undergo surgical treatment.
Conclusion: Pterygium surgery should not be underestimated. Maximum attention must be paid in every step of the surgery and complications that might develop related to adjuvant agents should not be neglected. Peroperatuar antimitotic agent use should be saved for selected cases, excessive coterisation and wide surgical dissections that might trigger scatrisation must be avoided.
Abstract

6.Results of Surgery in Patients with type 1 Duane Retraction Syndrome
Seren Pehlivanoğlu, Birsen Gökyiğit, Serpil Akar, Ömer Faruk Yılmaz
Pages 156 - 163
Amaç: Tip 1 Duane retraksiyon sendromu(DRS) olgularında uygulanan cerrahi tekniklerin sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve yöntem: Şaşılık bölümünde takip edilen 194 DRS’lu olgu retrospektif olarak incelendi. Cerrahi uygulanan ezotropik tip 1 DRS’lu 58 olgu; operasyon öncesi ve sonrası primer pozisyondaki kayma miktarı, anormal baş pozisyonu (ABP), abduksiyon kısıtlılığı, glob retraksiyonu ve aşağı/yukarı atımları açısından değerlendirildi. Olgular uygulanan cerrahi tipine göre 3 gruba ayrıldı. Olguların ortalama takip süresi 22.4 ± 4.6 ay (1- 13 yıl ) idi.
Bulgular: Bir veya her iki MR’lara geriletme uygulanan grup1’de, postoperatif 1. ayda uzak kaymanın %68.6, yakın kaymanın %73.9 ve ABP’nun %50 oranlarında düzeldiği, VRT cerrahisi uygulan grup 2 de; bu oranlar sırasıyla % 69.3, %64.7 ve %57.1 olarak saptanmıştır. Y split (LR/MR geriletmesi ile beraber olan/olmayan) cerrahisi uygulanan grup 3’de ise uzak kaymanın % 63.6, yakın kaymanın %63.9 ve ABP’nun %50 oranında düzeldiği saptandı. Glob retraksiyonundaki düzelme grup1’de %60, grup3’te %66.6 olarak bulunmuştur.
Sonuç: Tip 1 DRS’nda medial rektus kaslarının geriletilmesi, primer pozisyondaki kayma ve ABP’unun giderilmesinde etkilidir. VRT ise özellikle abduksiyon kısıtlılığın giderilmesinde etkilidir. Y split cerrahisi, glob retraksiyonunun ve yukarı/aşağı atımın düzeltilmesinde önemli etkiye sahiptir.
Objective: . To assess results of surgery techniques used in Duane retraction syndrome(DRS) type 1
Material & Methods: 194 DRS cases tracked in department of strabismus were retrospectively investigated. It was assesed deviation on pre and post-operative primer position, AHP,abduction deficency glob retraction and up-down shoot of 58 cases with esotropic DRS type 1 performed surgeries. Mean follow up period was 22.4± 4.6 (1- 13 years) months.
Results: In group1 cases underwent recession of uni or bilateral MR muscles,postoperative 1st month improvment rates for distance deviation, near deviation and AHP were %68,6, %73,9 and %50 respectivetly. These rates were %69.3, %64.7 and %57.1 respectivetly in group 2 underwent VRT surgery. In group 3, which we performed Y split (with or without LR/MR recession) surgery improvment rates for distance and near deviatiaon were % 63.6, % 63.9 and % 50 was determined for AHP. Improvment in globe retraction were % 60 in group 1 and % 66.6 in group 3.
Conclusion: Medial rectus muscle recession was more effective for recovery of deviation and AHP on DRS type 1. VRT was found to be more effective for recovery of abduction deficiency. Surgery of y split has an important effect on recovery of globe retraction and up/down shoot.
Abstract

7.The effects of topical phenylephrine HCL 2,5% use before cataract surgery on systemic blood pressure
Emre Ayıntap, Uğurcan Keskin, Mesut Coşkun, Özgür İlhan, Hilal Semiz, Hüseyin Öksüz
Pages 164 - 166
AMAÇ: Katarakt ameliyatı öncesi daha etkili ve hızlı bir pupilla dilatasyonu sağlamak amacıyla topikal olarak kullanılan %2,5'luk fenilefrin HCL(Mydfrin) damlanın, sistemik kan basıncına etkilerini belirlemek.
YÖNTEM: Prospektif. 44 hastaya katarakt ameliyatı öncesi pupilla dilatasyonu amacıyla 5’er dakika ara ile 3 defa %2,5'luk fenilefrin HCL damla damlatıldı. Damla öncesi ve damla sonrası 15. ve 30. dakikalarda sistemik kan basınçları ölçüldü.
BULGULAR: Hastaların % 2,5'luk fenilefrin HCL damla damlatılmadan önceki ortalama sistolik kan basınçları 119,7mmHg iken, damla sonrası 15. dakikada ortalama sistolik kan basınçları 125,3mmHg, 30. dakikada ortalama sistolik kan basınçları 121,2mmHg olarak bulundu. Diastolik kan basınçları ortalaması; damla öncesi 75,9mmHg iken, damla sonrası 15. dakikada 76,9mmHg, 30. dakikada 75,3mmHg olarak ölçüldü. İstatistiksel açıdan; damla öncesine göre, damla sonrası 15. dakikada daha belirgin olmak üzere, 15. ve 30. dakikalarda sistolik kan basınçlarında anlamlı bir değişim söz konusuydu.(p=0,003 ve p=0,042) Diastolik kan basınçlarında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı.
SONUÇ: Katarakt operasyonu öncesi daha etkili ve hızlı bir pupilla dilatasyonu amacıyla kullanılan %2.5'luk fenilefrin HCL damla, 15. dakikada daha belirgin olmak üzere 30. dakikaya kadar devam eden, sistolik kan basınıcı artışına yol açabilmektedir. Hipertansiyonu olan hastalarda fenilefrin HCL 2.5 % kullanırken dikkat edilmelidir.
PURPOSE: To evaluate the effect of topical phenylephrine HCL 2,5%(Mydfrin) which is used preopertively as a fast and effective mydriatic before the cataract surgery on systemic blood pressure.
MATERIAL AND METHOD: Topical phenylephrine HCL 2.5% was administered before cataract surgery to 44 eyes of 44 patients 3 times with a 5 minutes interval. Systemic blood pressures were measured preoperatively and at the 15. and 30. minutes.
RESULTS: Mean systolic blood pressure before the topical administration of phenylephrine HCL 2.5% was 119,7mmHg, and it was 125,3mmHg and 121,2mmHg at 15 and 30 minutes later respectively. Mean diastolic blood pressure before the topical administration of phenylephrine HCL 2.5% was 75,9mmHg, and it was 76,9mmHg and 75,3mmHg at 15. and 30. minutes later respectively. Increase of the systolic blood pressures at 15. and 30. minutes were statistically significant.(p=0,003 ve p=0,042). The change in diastolic blood pressures were not statistically significant.
CONCLUSION: Phenylephrine HCL 2.5% which is used preopertively as a fast and effective mydriatic for the cataract surgery can increase the systolic blood pressure. This effect is most significant at 15. minute and lasts at least 30. minute. This agent should be used with care in hypertensive patients.
Abstract

8.Evaluation of Corneal Biomechanical Properties Measured By Ocular Response Analyzer in cases with Rheumatoid Arthritis
Hasan Altınkaynak, Necip Kara, Ökkeş Baz, Yonca Çağatay Çelik, Ercüment Bozkurt, Ahmet Taylan Yazıcı, Ahmet Demirok
Pages 167 - 170
Amaç: Romatoid artritli ve sağlıklı bireylerde Oküler Cevap Analizörü (OCA) ile ölçülen korneanın biyomekanik parametrelerini karşılaştırmak
Materyal ve Metod: Çalışma kapsamına 17 sağlıklı hastanın 34 gözü (kontrol grubu) ve romatoid artritli 17 hastanın 34 gözü (çalışma grubu) alındı. Tüm olgulara OCA ile ölçüm yapıldı. Kornea düzeltmeli göz içi basıncı (GİBkk), Goldman uyumlu göz içi basıncı (GİBg), korneal rezistans faktör (KRF) ve korneal histerezis (KH) değerleri kaydedildi. Verilerin istatistiksel analizinde bağımsız örneklem t-testi kullanıldı.
Bulgular: Çalışma grubunda ortalama KH 11,5±2,1 (7,7-16,2) mmHg, KRF 12,1±2,3
(8,2-17) mmHg, GİBg 17,2±4,4 (8,3-25,1) ve GİBkk 16,5±4,3 (7,7-24,2) mmHg idi. Kontrol grubunda ortalama KH 11,6±1,1 (9,7-13,8) mmHg, KRF 11,8±1,2 (9,8-14,1) mmHg, GİBg 15,9±3,3 (9,4-25,7) ve GİBkk 15,4±2,6 (8,8-21,2) mmHg idi. Bu değerlerde, çalışma ve kontrol grubu arasında anlamlı bir fark yoktu (p>0,05)
Sonuç: Romatoid artritli olgularda OCA ile ölçülen korneal biyomekanik parametrelerde yaş uyumlu normal gözlere göre anlamlı değişim oluşmamaktadır.
Purpose: To compare the corneal biomechanical properties using an ocular response analyzer (ORA) in patients with rheumatoid arthritis and healthy control subjects.

Methods: Thirty four eyes of 17 healthy individuals (control group) and 34 eyes of 17 patients with RA (study group) were recruited. ORA measurements were performed in all patients. Corneal-compensated intraocular pressure (IOPcc), Goldman related intraocular pressure (IOPg), corneal resistance factor (CRF), and corneal hysteresis (CH) were recorded. Statistical analyses were performed using a t test for independent samples.

Results: In the study group, mean CH was 11,5±2,1 (7,7-16,2) mmHg, mean CRF was 12,1±2,3 (8,2-17) mmHg, IOPg 17,2±4,4 (8,3-25,1) and mean IOPcc was 16,5±4,3 (7,7-24,2) mmHg. In the control group, mean CH was 11,6±1,1 (9,7-13,8) mmHg, mean CRF was (11,8±1,2 (9,8-14,1) mmHg, IOPg 15,9±3,3 (9,4-25,7), and mean IOPcc was 15,4±2,6 (8,8-21,2) mmHg. There were no significant differences in these parameters between the study and control groups (p>0,05).

Conclusions: The biomechanical parameters measured with ORA were not statistical difference in patients with rheumatoid arthritis and age matched healthy individuals.
Abstract

9.Ocular tuberculosis I: Epidemiology, pathogenesis and clinical features
Sumru Önal, İlknur Tuğal-Tutkun
Pages 171 - 181
Dünya Sağlık Örgütü tüberküloz (TB) enfeksiyonunu morbidite ve mortalitenin en sık nedeni olması sebebi ile global bir acil olarak ilan etmiştir. TB asite dayanıklı bir basil olan Mycobacterium tuberculosis’in yol açtığı bir enfeksiyon olup genellikle akciğer dokusunu etkiler [pulmoner TB (PTB)]. Ancak vücudun diğer organ ve sistemlerinde de hastalığa yol açabilmektedir [Ekstrapulmoner TB (EPTB)]. PTB olan hastaların %1.4’ünde oküler bulguların gelişeceği tahmin edilmektedir, buna karşın oküler TB olan hastaların çoğunda PTB saptanamamaktadır. Oküler mikobakterium tüberkülozis enfeksiyonu PTB veya EPTB’nin hematojen yayılımının sonucudur. Semptomatik hastalık birincil enfeksiyondan ziyade genellikle oküler dokuda canlılığını sürdürmüş olan sessiz lezyonların reaktivasyonu yolu ile gerçekleşir. Ayrıca immun-aracılıklı oküler TB uzak bir odakta (örneğin akciğer) yer alan mikobakterium tüberkülozis antijenlerine karşı aşırı duyarlılık nedeni ile meydana gelebilir. Bu aşırı duyarlılık bakteri gözde bulunmadığı halde inflamasyon ile neticelenir. TB’a bağlı intraoküler inflamasyon (üveit) prezentasyonları içinde en sık olarak gözleneni arka üveit olup bunu sırası ile ön üveit, panüveit ve intermediyer üveit takip etmektedir. İntraoküler TB tanısı için standardize edilmiş tanısal kriterlerin olmaması nedeni ile tanı ve tedavi konusunda zorluklar bulunmaktadır. Son dönemlerde saflaştırılmış protein türevi (PPD) deri testi, interferon gama salınım analizleri, toraksın bilgisayarlı tomografisi ve polimeraz zincir reaksiyonu ile ilgili yapılmış çalışmalar oküler TB tanısının konulmasında yeni yaklaşımların doğmasına neden olmuştur. Bu derleme serisi, güncel literatür ışığında klinik özellikler, tanısal yaklaşımlar, tanısal kriterler ve tedavi üzerinde yoğunlaşmaktadır.
The World Health Organization has declared tuberculosis (TB) to be a global emergency, as it remains the most common single cause of morbidity and mortality worldwide. TB is caused by the acid-fast bacillus Mycobacterium tuberculosis and primarily effects the lungs [pulmonary TB (PTB)]. It can also affect any other part of the body [extrapulmonary TB (EPTB)]. It is estimated that 1.4% of patients with PTB will develop ocular disease; however, in the majority of patients with ocular TB, PTB may not be documented. Ocular TB infection is most often a result of hematogenous spread during PTB or EPTB. Symptomatic disease is most commonly observed during reactivation of dormant lesions in ocular tissue rather than during the initial infection. Immune-mediated ocular TB can occur due to hypersensitivity to M. tuberculosis antigens from a distant focus (such as lungs), despite the absence of the bacterium in the eye. The most common clinical presentation of intraocular inflammation (uveitis) due to TB appears to be posterior uveitis, followed by anterior uveitis, panuveitis and intermediate uveitis. The lack of any uniform diagnostic criteria for intraocular tuberculosis has contributed to the confusion regarding diagnosis and management. Recent studies addressing the clinical significance of purified protein derivative (PPD) skin test, interferon gamma release assays, computerized tomography of the chest and the polymerase chain reaction have provided a new approach to establishing the diagnosis of ocular tuberculosis. The current review series focuses on the clinical features, diagnostic modalities, diagnostic criteria, and treatments recommended in recent publications.
Abstract

10.Ocular tuberculosis II: Diagnosis and treatment
Sumru Önal, İlknur Tuğal Tutkun
Pages 182 - 190
Son dönemlerde tüberkülin deri testi (TDT), interferon gama salınım analizleri (IGRA), toraksın bilgisayarlı tomografisi ve polimeraz zincir reaksiyonu ile ilgili yapılmış çalışmalar oküler tüberküloz (TBC) tanısının konulmasında yeni yaklaşımların doğmasına neden olmuştur. Ancak, TDT ve IGRA latent TBC enfeksiyonunun ortaya konmasında yardımcıdır ve aktif enfeksiyonu ayırt ettirmez. İntraoküler TBC tanısını destekleyici diğer bir test ise akciğerin grafi veya bilgisayarlı tomografi yolu ile görüntülemesidir. Tanı için doğrudan kanıt oluşturan testler asite rezistan boyama/sürüntü, oküler doku/sıvıların Mycobacterium tuberculosis kültürü ve nükleik asit amplifikasyon analizleridir. Son dönemde, intraoküler TBC için tanısal kriterler de tanımlanmıştır. Günümüzde intraoküler TBC için önerilen tedavi protokolü izoniazid, rifampisin, etambütol ve pirazinamid ile dörtlü tedavinin uzun süreli (toplam 9-15 ay) kullanımından oluşmaktadır.
Recent studies addressing the clinical significance of tuberculin skin tests (TST), interferon gamma release assays (IGRAs), computerized tomography of the chest and the polymerase chain reaction have provided a new approach in establishing the diagnosis of ocular tuberculosis (TBC). However, both TST and IGRAs do not distinguish between latent TBC infection and active disease. Another corroborative test in the diagnosis of intraocular TBC is the evaluation of the lungs by either chest radiography or computerized tomography. Direct evidence for the diagnosis can be obtained by examination of smears and staining for acid-fast organisms, cultures of intraocular tissue/fluid for Mycobacterium tuberculosis and nucleic acid amplification analysis. In recent years guidelines have been suggested for the diagnosis of intraocular TBC. The current treatment of intraocular TBC consists of the use of four drugs (izoniazid, rifampicin, ethambutol and pyrazinamide) for a long duration (total 9-15 months).
Abstract

11.Transient Myopia and Hypotonia after Blunt Eye Trauma
Müge Çoban Karataş, Aysel Pelit, Yonca Aydın Akova
Pages 191 - 193
Sağ gözüne 1 hafta önce künt travma almış hasta kliniğimize görme keskinliğinde azalma şikayeti ile başvurdu. Hastanın yapılan oftalmolojik muayenesi ve tetkikleri sonrası aynı gözde travmatik miyopi ve hipotoni tespit edildi. Tıbbi tedavi ile hastanın şikayetleri iki hafta sonra tamamen düzeldi. Künt göz travması sonrasında gelişen miyopi ve hipotoni geçici olabilir. Bu hastalara ayrıntılı oftalmolojik muayene yapılarak, uygun tedavi uygulanmalıdır.
SUMMARY:
A patient that received blunt trauma to the right eye one week ago referred to our clinic with complaints of low vision. Myopia and hypotonia was confirmed in the same eye after full ophthalmologic examination. Complaints of the patient were completely disappeared after two weeks of medical treatment. Transient myopia and hypotonia after blunt ocular trauma may be temporary. After full ophthalmologic examination, proper treatment should be applied.
Abstract

12.Choroid Melanoma Causing Contralateral Amaurosis via Orbital Invasion
Melis Palamar Onay, Ayşe Yağcı, Taner Akalın
Pages 194 - 196
Amaç: İpsilateral orbita, optik kiazma ve karşı optik sinire yayılım gösteren olguyu sunmak.
Gereç ve Yöntem: On yıl önce dış merkezde sol gözünün tümör nedeniyle alındığını belirten 51 yaşındaki erkek olgu sol göz kapaklarında şişlik ve ağrı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Olgu oftalmolojik ve radyolojik olarak değerlendirildi.
Bulgular: Sol göz kapakları ödemli ve hiperemik olan olgunun soket konjonktivasında hiperpigmente kitle saptandı. Sağ göz ön ve arka segmenti normal olup görme keskinliği 10/10 idi. Orbita bilgisayarlı tomografide sol orbital boşluğun kitle ile dolu olduğu izlendi. Kitlenin intrakraniyal uzanımı olmadığı belirlendi. Sistemik metastaz saptanmayan olguya total ekzanterasyon uygulandı. Histopatolojik incelemede malign melanom izlendi. On ay sonra sağ gözde ani görme kaybı ile geldi. Sağ gözde ışık hissi yoktu. Gözdibi bakısında optik sinir başı soluktu. Görsel uyaranlı potansiyel tetkiki ile sağ gözden p100 dalgası elde edilemedi. Orbita bilgisayarlı tomografide optik kiazma ve sağ optik siniri tutan kitle belirlendi.
Sonuç: Göz dışı yayılımı saptanmayan koroid malign melanomu doğru yöntemlerle tedavi edildiğinde prognozu oldukça iyi bir tümördür. İntraoküler tümör şüphesi olan olgularda enükleasyon yapılırken göz dışı yayılıma neden olabilecek gereksiz manevralardan kaçınmaya özen gösterilmelidir. Ekstraoküler yayılım mevcudiyetinde ekzanterasyon uygulanmalıdır.
Purpose: To report a case of ipsilateral orbit, optic chiasm and contralateral optic nerve invasion.
Materials and Methods: A 51-year old male who declared removal of his left eye ten years ago elsewhere, attended to our clinic for swelling in left eyelids and pain. He was ophthalmologically and radiologically evaluated.
Results: A hyperpigmented mass was detected at the socket conjunctiva of the patient with swollen and hyperemic eyelids. Anterior and posterior segments of the right eye was normal, and best corrected visual acuity was 10/10. On orbital computerized tomography the left orbit was found to be filled with mass. No intracranial invasion was detected. Exenteration was performed to the patient who had no systemic metastasis. On histopathological examination malignant melanoma was monitored. Ten months later the patient presented with sudden visual loss. Light perception was absent in the right eye. Optic nerve head was pale in fundus examination. No p100 wave was obtained from the right eye with visual evoked potantial. On orbital magnetic resonans imaging a mass invading optic chiasm and right optic nerve was evident.
Conclusion: When treated with appropriate methods choroid malignant melanoma with no extraocular extention has pretty good prognosis. When performing enucleation in patients with intraocular tumor suspicion, extra care should be spend not to make any unnecessary maneuver to lead extraocular spread. In the presence of extraocular dissemination exenteration should be performed.
Abstract

13.Bilateral Elektrical Cataract: A Case Report
Selçuk Sızmaz, Aysel Pelit, Yonca Aydın Akova
Pages 197 - 199
Amaç: Yüksek voltajlı elektrik kazasından sonra nadir görülen bir komplikasyon olarak, her iki gözünde katarakt gelişen bir olguyu sunmak.
Olgu Sunumu: 35 yaşında erkek hasta kliniğimize her iki gözde görme keskinliğinde azalma şikayeti ile başvurdu. Öyküden 1 yıl önce inşaatta çalışırken 30.000 volt elektrik akımına kapıldığı ve yüzde, boyunda ve sol ayakta ikinci derece yanık geliştiği ve kazadan 1 ay sonra sol ayak 4. ve 5. parmaklarının ampute edildiği öğrenildi. Görme keskinliğindeki azalma sonraki 6 ay içinde gelişmişti. Kazadan bir yıl sonraki oftalmolojik muayenede her iki gözde görme 1/10 idi. Sol göz korneasında yüzeyel noktasal opasiteler vardı. Her iki göz lensinde ön subkapsuler kortikal ve arka subkapsüler kesafet vardı. Her iki göze fakoemülsifikasyon yöntemi ile lens ekstraksiyonu ve intraoküler lens implantasyonu yapıldı ve her iki gözde görme 10/10’a yükseldi. Her iki gözde fundus muayenesi normaldi.
Sonuç: Elektrik yaralanmalarının ciddi komplikasyonlarından biri elektrik kataraktıdır. Yanık ünitesinde çalışanların, bu nadir komplikasyonun bilincinde olması, hastaların rehabilitasyonu açısından önemlidir.
Purpose: To present a rare complication as bilateral cataract, in a man after he sustained a high-voltage electrical injury.
Case Report: A 35-year-old man was admitted with a complaint of decrease in visual acuity. He had a history of a contact with a power line carrying 30.000 volts of electricity while working at a construction site. Examination at a burn center revealed second-degree facial, neck and left foot burns. One month later, he had his fourth and fifth toes on his left foot amputated. During the next 6 months, he noted decreasing vision in both eyes. Ocular examination 1 year after the accident showed that the patient’s visual acuity had deteriorated to 1/10 in both eyes. The cornea on the left eye showed superficial punctate opacities. The lens in both eyes showed anterior subcapsular cortical lens opacities and posterior subcapsular opacities. Uncomplicated phacoemulsification surgery and intraocular lens implantation was performed in both eyes and the patient’s visual acuity returned to 10/10 in both eyes. We noted that the fundus remained normal in both eyes.
Conclusıon: Electrical cataracts remain a serious potential complication of electrical injury. Awareness of this by burn team members is essential in providing optimal treatment to victims of electrical injury.
Abstract