Cilt: 3  Sayı: 2 - 2016
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Çocuk Acil Serviste Ortopedik Redüksiyonlarda Girişimsel Sedasyon: Derleme
Procedural sedation for orthopedic fracture reductions in the pediatric emergency department: a literature review
Alkan Bal, Halim Hennes
Sayfalar 52 - 61
Amaç: Çocuk acil serviste sık olarak uygulanan ortopedik redüksiyonlar süresince girişimsel sedasyon uygulaması ile ilgili literatürün gözden geçirilmesi ve girişimsel sedasyonda hasta seçimi, monitorizasyon ve sık kullanılan ilaçların tartışılması amaçlandı.
Yöntem: MEDLINE (PUBMED), CINAHL, COCHRAINE ve EMBASE veritabanları kullanılarak 1995 ve 2015 yılları arasındaki yayınlar tarandı. Çocuk acil serviste girişimsel sedasyon uygulaması sırasında hastanın açlık durumu, monitorizasyonu, kapnometri ve Bispecteral Index (BIS) kullanımı ile ilgili ulaşılabilen tüm makaleler incelendi. Literatürde çocukluk dönemindeki ortopedik redüksiyon uygulamaları ile ilgili ulaşılabilen 22 makale incelendi.
Sonuçlar: Girişimsel sedasyon çocuk acil servislerde sıklıkla uygulanmaktadır. Ketamin ve N2O girişimsel sedasyonda en yaygın kullanılan ve mevcut sedasyon rehberlerine uyularak kullanıldığında oldukça güvenli iki ilaçtır. Çocuk acil servislerde sedasyon ile ilgili iyi planlanmış, geniş serili çalışmalara gereksinim vardır.
Objective: To provide an updated literature review on pediatric procedural sedation (PS) in the emergency department (ED). Discuss patient evaluation, monitoring, indications, and contraindications of common pharmacologic agents used for PS during orthopedic fracture reductions in the pediatric ED.
Methods: Literature search from 1995 to 2015 was conducted using MEDLINE (PUBMED), CINAHL, COCHRAINE and EMBASE databases. Terms included; procedural sedation, fracture reduction, orthopedic reduction, fasting, monitoring, Capnometry, Bispectral Index (BIS) and pediatric procedural sedation. We identified a total of 1268 publications covering the literature search criteria listed above. Twenty-two studies evaluated PS for reduction of closed skeletal injuries in the pediatric ED (8 retrospective case series, 5 prospective case series and 9 randomized controlled clinical trials (RCTs))
The published literature utilized different pain assessment scales, pharmacologic agents, and satisfaction evaluation methodology. Ketamine alone or in combination with midazolam was the most common sedation agent used in the published literature.
Comments: The use of procedural sedation for performing painful procedures in the PED is common.Ketamine and nitrous oxide (N2O) are the most commonly used pharmacologic agents. Both agents have an excellent safety profile when published sedation guidelines are followed. Patient monitoring is the single most critical element for providing safe sedation in the ED. There are several adjuncts to providing safe and effective sedation in the ED including capnography, Ramsay sedation scale, BIS index, and Aldrete score.
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde Non-İnvaziv Mekanik Ventilasyon (NİV) Uygulanan Hastaların Geriye Dönük Değerlendirilmesi
Non-Invasive Mechanical Ventilation Practice In Pediatric Intensive Care Unit: A Retrospective Study
Özlem TEMEL KÖKSOY, M. Şükrü Paksu, Nazik Yener, Emine Malhun Kaplan
Sayfalar 62 - 68
GİRİŞ ve AMAÇ: Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’nde non-invaziv ventilasyon (NİV) uygulanan hastaların demografik, klinik ve laboratuvar özellikleri ile NİV endikasyonları, ventilasyon parametreleri ve NİV başarısı başta olmak üzere hasta sonuçlarının geriye dönük olarak incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Mart 2015–1 Haziran 2016 tarihleri arasında OMÜ Tıp Fakültesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi (ÇYBÜ)’nde NİV uygulanan 61 hastanın tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların 31’i (%50,8) erkekti ve ortanca yaş 14 (2,5-180) ay idi. Kırk sekiz (%78,7) hasta komorbid bir hastalığa sahipti. En sık NİV endikasyonu akut solunum yetmezliği idi. Bunu invaziv mekanik ventilasyondan ayırma sırasında weaning modu ya da kurtarma tedavisi olarak NİV uygulaması izlemişti. Hastaların %77’sine Bilevel Positive Airway Pressure (BIPAP) ile %23’üne Yüksek Akışlı Nazal Oksijen (High Flow Nasal Cannula-HFNC) ile NİV uygulaması yapılmıştı. BİPAP uygulanan hastaların %89,4’ünde NİV uygulaması tam yüz maskesi ile yapılmıştı. NİV uygulaması boyunca toplam 3 hastada (%4,9) komplikasyon gelişmişti. Çalışmamızda NİV başarı oranı %60,6 olarak saptandı. Hastaların demografik özellikleri, klinik ve laboratuvar bulguları, NİV endikasyonu ve uygulama yöntemi yönünden başarılı ve başarısız olan gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları pediatrik hastalarda NİV’in invaziv mekanik ventilasyon gereksinimini azaltabileceğini ve mekanik ventilasyondan ayırmada weaning modu olarak güvenli bir şekilde kullanılabileceğini göstermektedir. Çalışmamızda hastaların demografik ve klinik özellikleri ile NİV uygulama yöntemlerinin, NİV başarısı üzerine etkili bulunmamıştır. Oral veya enteral beslenmenin sürdürülme oranı HFNC uygulanan grupta BİPAP uygulanan gruba göre daha yüksek bulunmuştur. Spesifik hasta grupları ve endikasyonlarda NİV başarısını etkileyen faktörlerin araştırıldığı prospektif kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: To investigate demographic, clinical and laboratory features and to determine the indications for NIV, ventilaton parameters and NIV success among patients who received NIV therapy at Ondokuz Mayıs University (OMU) Pediatric Intensive Care Unit.
METHODS: Medical records of sixty-one patients who received NIV therapy at OMU Faculty of Medicine Pediatric Intensive Care Unit between March 1, 2015 and June 1, 2016 were analyzed retrospectively.
RESULTS: Thirty one patients (%50,8) in the study group were male and median age was 14 (2,5-180) months. Forty eight patients (78,7%) had a comorbid disease. The most common indication for NIV was acute respiratory failure, followed by NIV as weaning mode or rescue therapy. NIV application was made with Bilevel Positive Air Pressure (BIPAP) to 77% and with High Flow Nasal Cannula to 23% of the patients. Full face mask was used for 89,4% of patients who received BIPAP. Complication occured in 3 patients (4,9%) during NIV therapy. NIV success ratio was found to be 60,6%. No statistical significance was found between NIV-responsive and unresponsive group in terms of demographic features, clinical and laboratory findings, NIV indications and type.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Results of our study showed that NIV might reduce the need for invasive mechanical ventilation and it can be used safely as weaning mode in pediatric patients. In our study, demografic-clinical features and NIV application methods had no effect on NIV success. Oral or enteral feeding maintainance ratio was found to be higher in HFNC group than BIPAP group. Prospective controlled studies with spesific patient groups and indications that investigate factors affecting NIV success are required.
Makale Özeti

3.
Ege Bölgesi’nde Çocuklarda Akrep Sokmasının Klinik Özellikleri: Bir Eğitim ve Araştırma hastanesi Deneyimi
Clinical Characteristics Pediatric Scorpion Envenomation in the Aegean Region: An experience of a Teaching and Reserach Hospital
Neslihan Zegin, Murat Anıl, Ayşe Berna Anıl, Fulya Kamit Can, Alkan Bal, Yüksel Bıcılıoğlu, Fatih Durak, Gamze Gökalp
Sayfalar 69 - 75
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Ege Bölgesi’nde akrep tarafından sokulan çocukların klinik ve laboratuvar özelliklerini belirlemek ve ağır olguları öngörmede kullanılacak belirteçleri saptamaktı
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2008 ile 2015 yılları arasında Ege Bölgesi’nde akrep sokması nedeniyle hastanemize başvuran çocuk olgular geriye dönük incelendi. Olgular klinik şiddetlerine göre gruplandırıldı. Çocuk yoğun bakım ünitesine yatan ve genel pediatri servisine yatan olguların klinik ve laboratuvar özellikleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: Toplam 23 çocuk olgu (ortanca yaş: 60 ay; 25-75 persentil: 26-98 ay; minimum yaş: 12 ay; maksimum yaş: 156 ay; kız / erkek: 12 / 11) değerlendirildi. Olguların %86,9’u hastanemize sevkli geldiler. On dört olguya (%60,9) başvurdukları ilk merkezde antivenom (İ.M.) verilmişti. Ancak bu hastalarda kas içi antivenomun etkin olmadığı görüldü. En sık saptanan bulgular lokal eritem (%82,6), taşikardi (%65,2) ve takipne (%56,5) idi. Çocukların büyük çoğunluğu (%82,6) ağır klinik şiddete sahipti. Olguların %21,7’sinde otonomik fırtına, %8,7'sinde kalp yetmezliğine bağlı akciğer ödemi, %4,3’ünde kalp dışı akciğer ödemi, %4,3’ünde kalp yetmezliği gelişti. Olguların %60,9’u çocuk yoğun bakım ünitesine yatırıldı ve %13’ü mekanik ventilatöre bağlandı. Hiç bir olgu kaybedilmedi. Çocuk yoğun bakıma yatan olguların hastanemize daha geç geldiği (6 saate karşılık 3 saat) ve başvuru anında ölçülen serum glikoz düzeyinin daha yüksek olduğu (175 mg/dl’e karşılık 107 mg/dl) saptandı (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ege Bölgesi’nde akrep sokması çocuklarda ciddi klinik sonuçlara neden olabilmektedir. Kas içi antivenom uygulamasının etkisiz gözükmektedir. Hastanemize ulaşma süresinin uzun olması ve başvuru anında yüksek serum glikoz saptanması çocuk yoğun bakıma yatırılma ihtiyacı ile ilişkili bulunmuştur.
INTRODUCTION: The aim of this study was to define the clinical and laboratory manifestations of children with scorpion sting envenomation in Aegean Region of Turkey and to identify factors that are predictive of severe cases.
METHODS: Children admitted to our emergency department due to scorpion sting envenomation between 2008 and 2015 in Aegean Region of Turkey were evaluated retrospectively. Patients were grouped according to their clinical severity. Children admitted to PICU and children admitted to general pediatric ward were compared in terms of clinical and laboratory features.
RESULTS: A total of 23 children (median age: 60 months; 25-75 percentile: 26-98 months; minimum: 12 months, maximum: 156 months; male / female: 12/11) were evaluated. 86.9% of cases were referred to our hospital. Fourteen patients (60.9%) were given antivenom via intramuscular (I.M.) route. But intramuscular antivenom did not have positive impact. The most common findings were local erythema (82.6%), tachycardia (65.2%) and tachypnea (56.5%). The majority of children (82.6%) had severe clinical severity. Autonomic storm was in 21.7% of patients, heart failure due to pulmonary edema in 8.7%, non-cardiac pulmonary edema in 4.3%, heart failure in 4.3%. 60.9% of the cases were admitted to the PICU and mechanical ventilation support was started in 13% of them. None of the patients died. Longer times of presentation to our hospital (6 hours versus 3 hours) and higher serum glucose level (175 mg /dL versus 107 mg /dL) were determined in children who admitted to the PICU (p <0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Scorpion envenomation can lead to serious consequences in children, in Aegean Region of Turkey. Intramuscular injection of antivenom seems inefective. Longer presentation time to our hospital and higher glucose level at admission were associated with the need of pediatric intensive care unit.
Makale Özeti

4.
Çocuklarda ateş ile ilgili ebeveynlerin tutum ve davranışları
Knowledge and attitudes of parents regarding fever in children
Raziye Kılıç, Özlem Tolu Kendir, Sinem Sarı Gökay, Tuğçe Çelik, Emine Bakır, Hayri Levent Yılmaz
Sayfalar 76 - 85
GİRİŞ ve AMAÇ: Ateş çoğu kez ciddi bir hastalık belirtisi olmamasına rağmen, aileleri kaygılandıran ve çocuk acil birimlerine sıklıkla başvuruya neden olan bir yakınmadır. Doğal bir savunma düzeneği olduğu sağlık çalışanlarınca bilindiği halde, ailelerin ateş düşürücü ilaç kullanımına erken ve sık başvurduğu görülmektedir. Bu çalışma üçüncü basamak çocuk acil birimimize ateş yakınmasıyla getirilen hastaların ebeveynlerinin konu ile ilgili bilgi düzeyi, tutum ve davranışlarını belirleyen tanımlayıcı bir çalışmadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ateş yakınmasıyla getirilen çocukların ebeveynlerine araştırmanın amacı ile ilgili bilgi aktarılıp, yüz yüze görüşme yapılarak 22 soruluk anket formu uygulanmıştır.
BULGULAR: Çalışmamıza %91’i anne olmak üzere 200 ebeveyn katıldı. Hastalarımızın %73’ü sadece ateş yakınması ile başvurdu. %36‘sının başvuru sırasında >38°C vücut sıcaklığı olduğu görüldü. Ebeveynlerin %58 ateşi >38 °C olarak tanımladığı, %47,5’inin ise ateşi ölçerek belirlediği, %84,5’inin evinde ateş ölçer bulundurduğu, %62,5’inin ateş hakkında bilgiyi sağlık personelinden aldığı görüldü. Ebeveynlerin eğitim düzeyinden bağımsız olarak %83,5 oranında hekim önerisiyle doğru dozlarda ilaç uyguladıkları belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Önceki çalışmalara göre ateş ile ilgili ebeveynlerin bilgi ve hekim ile iletişim aşamasında ılımlı düzeyde iyileşme olduğu düşüncesine varılmıştır. Ailelerde ateş varlığında panik hali, kaygı duygusu ve yanlış uygulamaların devam ettiği görülmüştür. Bu nedenle de kapsamlı aile eğitimlerinin olması gerektiği ve süreğen eğitim ile ateşli çocuğun yönetiminin geliştirilebileceği, acil birimlerine başvuruların azaltılabileceği kanaatine varılmıştır.
INTRODUCTION: Although fever is mostly not a sign of a serious disease, it is a compliant that concerns the families and causes frequent admissions to pediatric emergency units. Healthcare professionals are aware that fever is a natural defense system, but the families still refer to antipyretic medications early and frequently. The present study was performed as a descriptive study to demonstrate the level of knowledge, attitudes and behavior patterns regarding fever, among the parents of patients brought to our tertiary care pediatric emergency unit with the complaint of fever.
METHODS: The researchers, approached parents in the emergency department and explained the study to them. An information sheet was provided to the parents. There was 22 question.
RESULTS: Twenty-hundres parents were attended in our study and 91% of them were mother. Seventy three percent of patients applied to emergency service with fever complaint. During applying, 36% of them were observed as body temperature >38°C. Fifty eight percent of parents defined the fever as >38 °C, on the other hand, 47.5% of parents determined the fever with measurement, 84,5% of them have fever measurement device in their house and 62.5% of them have been taken knowledge about fever from health personnel were observed. Majority of parents (83.5%) independent from their educational level were using antipyretics with a right dose and interval based on healthcare professionals’ recommendations.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Compared to the previous studies, a moderate improvement was noted in the parents’ knowledge of fever and their communications with the physicians. However, parents still continued to experience a state of panic and anxiety, and to perform incorrect interventions. There is still a need for comprehensive family educations, and continuous education may improve the management of children suffering from fever and reduce the number of emergency department admissions.
Makale Özeti

5.
Çocuk yoğun bakımda takip edilen göçmen hastaların özellikleri
Characteristics of refugee patients followed in the pediatric intensive care
Ulaş Özdemir, Orkun Tolunay, Anıl Atmış, Duygu Pehlivan, Tamer Çelik, Şükriye Tuğçe Kazgan, Asena Sucu, Can Celiloğlu, Ümit Çelik
Sayfalar 86 - 90
GİRİŞ ve AMAÇ: Ortadoğu’da 2011 yılında ortaya çıkan iç savaşlar sonrasında ülkelerindeki savaş ortamından kaçan komşu ülke halklarına ülkemiz ilk günden itibaren kucak açmış olup çok sayıda mülteciyi misafir etmiştir. Mülteciler, bilmedikleri coğrafyalarda, çoğunlukla uygun olmayan koşullarda, yeterli maddi imkanları ve sosyal güvenceleri olmadan yaşamaya çalışırken kaçınılmaz olarak psikolojik ve fiziksel birçok sağlık sorunu ile karşılaşmaktadırlar. Bu sorunlardan en fazla çocuklar etkilenmektedir. Bu çalışmamızda hastanemiz çocuk yoğun bakım ünitesinde tedavi gören göçmen hastaların özelliklerini ortaya koymak istedik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde 1 Ocak 2014 - 31 Aralık 2015 tarihleri arasında yatırılan hastaların kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Dosyalardaki veriler cinsiyet, yaş, yatış nedeni, uyruğu, yatış süreleri, hastaların son durumları ve kaybedilen hastaların ölüm nedenleri açısından incelendi.
BULGULAR: İki yıllık süre zarfında çocuk yoğun bakım ünitesine yatan 1028 hasta çalışmaya alındı. Bu hastaların 148’i (%14.3) göçmen hastalar idi. Çocuk yoğun bakım yatış oranı genel olarak %0,23 iken, göçmen hastaların yoğun bakım yatış oranı %1,27 idi. Hastaların çocuk yoğun bakıma yatış nedenleri içinde sırasıyla zehirlenmeler, solunum sistemi hastalıkları ve nörolojik sistem hastalıkları görülmekteydi. Göçmen hastalarda yatış nedenlerinde sırasıyla solunum sistemi hastalıkları, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları ve nörolojik sistem hastalıkları görülmekteydi. Çalışmamızda tüm hastalarda genel mortalite oranı %7,5 iken, göçmen hastalarda mortalite oranı %10,1 idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocuk yoğun bakım ünitesine yatış nedeni olan hastalıklar, hizmet verilen hasta grubuna göre değişebilmektedir. Daha yüksek yoğun bakım yatış oranları, daha yüksek mortalite oranlarının da ortaya koyduğu gibi kayıtlı ve/veya kayıtsız sığınmacı çocuklar daha ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıyadır.
INTRODUCTION: Following the civil war in the Middle East in 2011, refugees have faced myriad psychologic and physical health problems as they try to live in foreign places and often in inappropriate conditions with insufficient financial resources. Children are affected the most by these conditions. This study is aimed at presenting the characteristics of refugee patients in the pediatric intensive care unit of our hospital.
METHODS: egisters of in-hospital patients in the pediatric intensive care unit between 1 January 2014 and 31 December 2015 were retrospectively investigated. Data in the dossiers were screened according to gender, age, reason and length of hospitalization, nationality, place of residence, final condition of patients as well as reasons of mortality.
RESULTS: Within two years, 1028 in- hospital patients at the pediatric intensive care unit were included in the study. Of these patients, 148 (14.3%) were refugees. Average hospitalization in the pediatric intensive care unit has been 0.23% while intensive care unit hospitalization rate of refugees was 1.27%. Most frequent causes of hospitalization were poisoning, respiratory system diseases and neurologic system diseases. Most frequent causes of hospitalization of refugees were respiratory system diseases, endocrinology and metabolic diseases, infection diseases and neurological system diseases respectively. General mortality rate in our study was 7.5% whereas the mortality rate for refugees was 10.1%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Diseases causing hospitalization in the pediatric intensive care unit may differ depending on the patient profile. Higher hospitalization rates in the intensive care unit as well as higher mortality rates reveal that registered as well as unregistered refugee children face severe health problems.
Makale Özeti

6.
Çocukluk Çağı Zehirlenmelerinin Retrospektif Olarak İncelenmesi
Retrospective Analysis of Childhood Poisoning
Fatma Akgül, Anıl Er, Figen Çelebi Çelik, Aykut Çağlar, Emel Ulusoy, Durgül Yılmaz, Murat Duman
Sayfalar 91 - 96
GİRİŞ ve AMAÇ: Zehirlenmeler çocuk yaş grubunda sık görülen, hızlı tanı ve tedavi gerektiren, önlenebilir çevresel acillerdendir. Bu çalışmada zehirlenme nedeniyle başvuran hastaların epidemiyolojik ve klinik özellikleri incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Haziran 2010-Ocak 2015 yılları arasında çocuk acil servisine zehirlenme nedeniyle başvuran hastaların hastane kayıtları geriye dönük olarak değerlendirilmiştir.

BULGULAR: Çalışmaya alınan 997 zehirlenme olgusunun, %55’inin kız olduğu görülmüştür. Hastaların ortanca yaşının 43 ay [Çeyrekler Arası Aralık(ÇAA): 24-166], %58.1’inin 5 yaş altında, %30.7’sinin 12 yaş üstünde olduğu bulunmuştur. Zehirlenmelerin, beş yaş altında çoğunlukla erkeklerde (%57.5) ve tamamının kaza sonucu, 12 yaş üstünde ise kızlarda (%81) ve özkıyım amaçlı (%76.1) olduğu saptanmıştır. Olguların %84.7’si tek etkenle, %15.3’ü ise birden fazla etkenle zehirlenmiştir. En sık ilaçlarla (%56.7), ikinci sırada ise kostik/korozif maddelerle (%27.8) olan zehirlenmeler saptanmıştır. İlaçlar ile olan zehirlenmelerin en sık analjezikler (%26.9) ve santral sinir sistemi ilaçları (%24) ile olduğu görülmüştür. Hastaların %71.3’ünün asemptomatik olduğu, semptomatik hastalarda ise en sık gastrointestinal sistem bulguları olduğu bulunmuştur. İlaçlarla zehirlenen olguların %21’ine mide lavajı; % 28’ine aktif kömür uygulanmış, %2’sine antidot tedavisi verilmiştir. Hastaların %92’si çocuk acil servisten taburcu edilirken, 14 olgu (%1.4) yoğun bakımda tedavi edilmiştir. Beş yıl süresince zehirlenmeye bağlı mortalite gözlenmemiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Zehirlenmeler çocuk yaş grubunda morbiditenin önemli ve önlenebilir bir nedenidir. Beş yaş altı grupta kaza sonucu, adölesan yaş grubunda özkıyım amaçlı zehirlenmelerin sık olduğu, ilaçlar ve kostik/korozif maddelerle olan zehirlenmelerin en önemli neden olduğu bulunmuştur. Yaş gruplarına göre bu epidemiyolojik ve klinik özelliklerin bilinmesi, nedene yönelik hızlı tanı ve tedavi yapılmasını sağlayacak; gerekli önlemler alınarak zehirlenmelerin azaltılmasına katkı sağlayacaktır.

INTRODUCTION: Poisonings are common and preventable environmental emergencies that require rapid diagnosis and treatment in the pediatric age group. The epidemiological and clinical characteristics of poisoning patients were investigated in this study.
METHODS: Hospital records of patients admitted to the pediatric emergency department due to poisoning between June 2010-January 2015 were evaluated retrospectively.
RESULTS: Fifty-five percent of 997 poisoning cases were girls. Median age of the patients was 43 months [Interquartile Range (IQR): 24-166], 58.1% was found to be under age five; 30.7% above 12 years old. Under the age of five poisoning seen predominantly at males as a result of the accident (57.5 %), above 12 years of age at the girls (81%) and suicidal purposes (76.1 %) is revealed. Of cases 84.7% single drug was the poisining agent. Drugs and caustic/corrosive substances were the most common toxicity agents (56.7%; 27.8%). Analgesics (26.9%) and central nervous system drugs (24%) were the most common drug poisoning were observed. Of the patients, 71.3% were asymptomatic, and gastrointestinal findings were found to be the most common symptom in symptomatic patients. In the cases of poisoning with drugs 21% applied gastric lavage; 28% activated charcoal and 2% antidote treatment has been given. Patients of 92% discharged from the emergency department, while 14 patients (1.4%) have been treated in intensive care. Mortality due to poisoning was not observed during the five years.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Poisoning is an important and preventable cause of morbidity in the pediatric age group. Under the age of five often accidently and in the adolescent age group suicidal poisoning were common. Drugs and caustic/corrosive substances were found to be the most important cause of poisoning. Due to the recognition of these epidemiologic and clinical features according to age groups, rapid diagnosis and treatment will contribute to the reduction of poisoning by taking the necessary precautions.

Makale Özeti

OLGU SUNUMU
7.
Masif gastrointestinal sistem kanamasında nadir bir etyoloji: Dieulafoy lezyonu
A rare etiology of massive gastrointestinal bleeding: Dieulafoy lesion
Başak Nur Akyıldız, Nazan Ülgen Tekerek, Duran Arslan, Muammer Hakan Poyrazoğlu, Hızır Akyıldız
Sayfalar 97 - 99
Dieulafoy lezyonu çevresindeki gastrointestinal sistem mukozasının normal olduğu çok küçük yüzeyel bir ülser tabanında submukozaya açılan arteriyol ile karakterizedir. Lezyon nispeten nadir görülmekle beraber potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durumdur. Bu raporda Dieulafoy lezyonuna bağlı masif gastrointestinal kanaması olan 16 yaşında bir erkek hasta sunulmaktadır.
The Dieulafoy lesion is characterised by a very small area of ulceration with an arteriole at its base, with normal gastrointestinal mucosa surrounding the site. This lesion is a relatively rare, but potentially life threatening condition. We report a rare case of A 16-year-old boy who presented with massive gastrointestinal bleeding due to Dieulafoy lesion.
Makale Özeti

8.
Eschericia Coli Sepsisine Bağlı Simetrik Periferal Gangren: Olgu Sunumu
Peripheral Symmetrical Gangrene Due to Escherichia Coli Sepsis: A Case Report
Mehtap Küçük, Mehmet Arda Kılınç, Cefa Nil Aslan, Bülent Karapınar
Sayfalar 100 - 102
Simetrik periferal gangren; büyük ven tıkanıklığı olmaksızın iki ya da daha fazla bölgenin iskemisidir. Bu durum sepsisin nadir görülen ancak mortalitesi yüksek bir komplikasyonudur. Olguların yaklaşık yarısında ampütasyona gidiş gözlenmiştir. Simetrik periferik gangren olgularının %85’i dissemine intravaskuler koagulasyon ile ilişkilidir. Sepsis tablosunda izlenmekte iken dissemine intravaskuler koagulasyon sekonder simetrik periferik gangren gelişen olgu özellikle çocukluk çağında nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
Symmetrical peripheral gangrene is ischemia of two or more region without great vein obstruction. This condition is a rare complication of sepsis but also has a high mortality rate. Half of the patients require amputation. % 85 of symmetrical peripheral gangrene cases are related to disseminated intravascular coagulation. We want to share a rare childhood case that has symmetrical peripheral gangrene due to disseminated intravascular coagulation during sepsis.
Makale Özeti

9.
Non-Ketotik Hiperglisinemide Mekanik Ventilasyondan Ayrılmada Ketamin Etkin mi? Bir Olgu Sunumu
The Probable Effect of Ketamin on Ceasing from the Mechanical Ventilation in Nonketotic Hyperglycinemia: A Case Report
Mehmet Davutoğlu, Zehra Kılıç, Tahir Dalkıran, Yasemin Çoban, Nihal Karabel, Ahmet Çetinkaya
Sayfalar 103 - 105
Nonketotik hiperglisinemi (NKH) otozomal resesif geçiş gösteren serumda ve özellikle beyin omurilik sıvısında glisinin aşırı birikimi ile karakterize nadir görülen, yaşamı tehdit eden doğumsal bir metabolik hastalıktır.
Üç aylık kız çocuğu emmeme, solunum yetmezliği ve sık tekrarlayan nöbet geçirme yakınmalarıyla yoğun bakım ünitesine kabul edildi. Fizik muayenesinde genel durumu kötü, hipotonik, letarjik, solunumu oldukça yüzeyseldi. Laboratuvar incelemelerinde kan sayımı, periferik yayma, karaciğer ve böbrek işlev testleri, serum elektrolitleri, kan gazı, C-reaktif protein (CRP), prokalsitonin, amonyak, laktat değerleri normal sınırlardaydı. Kan ve BOS kültürlerinde üreme olmadı. Tandem mass ve idrar organik asit incelemesi normaldi. Elektroensefalografide burst supresyon paterni (modifiye hipsaritmi) görünümü izlendi. BOS glisin düzeyi 10 kattan fazla artmış, BOS glisin düzeyinin plazma glisine oranı 0,15 idi. Bu bulgularla nonketotik hiperglisinemi tanısı konularak dekstrometorfan ve sodyum benzoat tedavisi başlandı.
Apneik nöbetleri kontrol altına alınamayan solunum yetmezliği gelişen hasta mekanik ventilatör desteğine alındı. SIMV+PS moduyla takip edilen hastanın tedavisine ketamin (2 mg/kg, iv) eklendi. Mekanik ventilasyon ihtiyacı 7. günde ortadan kalktı.
NKH tanısı konulan ve solunum desteğine ihtiyaç gösteren hastalarda ketamin tedavisi mekanik ventilatörden erken dönemde ayırmada yardımcı olabilir.
Non-ketotic hyperglycinemia (NCH) is a life-threatening autosomal recessive metabolic disease that characterized by accumulation of amounts of glycine in serum and cerebrospinal fluids.
A 3-month-old girl was transferred to our intensive care unit due to poor feeding, respiratory failure and refractory seizures. On her physical examination; general condition was worse, she was hypotonic, lethargic and quite shallow breathing. Her complete blood count, peripheral blood smear, liver and kidney function tests, serum electrolytes, blood gases, C-reactive protein (CRP), procalcitonin, ammonia and lactate levels were in normal ranges. Her tandem mass and urine organic acit analysis were normal, too. Blood and cerebrospinal fluid (CSF) culteres were sterile. A suppression-burst pattern (modified hypsarrhythmia) was detected at electroencephalographic evaluation. The CSF glycine level was elevated more than 10 folds and the CSF glycine /plasma glycine ratio was 0.15. After these laboratory findings she was diagnosed as NCH and dextromethorphan and sodium benzoate therapies were initiated.
The mechanical ventilator support was taken due to respiratory failure. She was followed by the SIMV plus PC mode and ketamin (2 mg/kg, iv) therapy was initiated. At the 7 th day of this therapy mechanical ventilation support was ceased.
This case give us an idea about the efficiancy of ketamine in ceasing the NCH patients from mechanical ventilation support at early stages of disease.
Makale Özeti

10.
Akrep Sokması Sonrası İzole Troponin I Yüksekliği Gelişen Olgu
A case report: İsolated troponın I elevation after scorpion sting
Ferhat Sarı, Özlem Saraç Sandal, Rana İşgüder, Gökhan Ceylan, Hasan Ağın
Sayfalar 106 - 109
Akrep sokmalarına sıcak iklimlerin yaşandığı bölgelerde özelikle yaz aylarında sık rastlanır. Çoğunluğu zararsız olmakla birlikte, zehirlenmelerde lokal veya sistemik bulgular gelişen olgular da bildirilmektedir. Lokal olarak sokulma bölgesinde ağrı, ısı artışı, parestezi, sistemik olarak ise dolaşım bozukluğu, miyokardit, akciğer ödemi ve nörolojik komplikasyonlar görülebilmektedir. Toksin en ciddi hasarı kalp kası üzerine yapmaktadır. Özellikle çocuk ve yaşlılarda ciddi toksik etkiler daha fazla görüldüğünden bu olguların yoğun bakımda izlenmesi gereklidir. Bu makalede akrep sokması sonucu izole troponin I yüksekliği saptanan 3 yaşındaki bir olgu sunulmuştur.
Scorpion stings are frequent cases in warm climate regions, especially in the summer. Although the most of the cases are harmless, many local or systemic symptoms are reported in envenomations. Local symptoms are usually pain, paresthesia and warmth at the sting site whereas pulmonary edema, myocarditis, circulatory disorders and neurological complications compose the systemic symptoms. The most serious effects of the toxin is on the heart muscle. Serious toxic effects are more common in children and elderly so these patients must be kept under observation and carefully monitored in intensive care units. In this report, we have presented the follow up and the treatment of a 3 years old patient with isolated troponin I elevation diagnosis after scorpion sting.
Makale Özeti