Volume: 5  Issue: 2 - 2008
Hide Abstracts | << Back
REVIEW ARTICLE
1.Critical appraisal of trial reports
Barış Ata, Bülent Urman
Pages 83 - 88
Teknoloji ve iletişimdeki ilerlemeler sonucunda giderek artan hız ve sayıda araştırma makalesi yayınlanmaktadır. Maalesef en yüksek standartları korumaya çalışan uluslararası hakemli dergiler de dahil olmak üzere yayınlanan araştırmaların çoğunun metodolojik kalitesi yüksek değildir. Ülkemizdeki tıp eğitimi sürecinde metodolojiye ayrılan zamanın azlığı da bu faktörlere eklendiğinde uygulamalarını kanıta dayalı tıp prensipleri ışığında yönlendirmek durumunda olan doktorların karar verme sürecinde kendilerine yardımcı olacak gerçek ve uygun kanıtları bulup değerlendirmesi zorlaşmaktadır. Bu makalede yayınlanmış araştırma makalelerinin kritik analizinde göz önüne alınması gereken metodolojik kavramlar özetlenmiştir.
An increasing number of research articles are being published every day due to rapid developments in technology and communication. Unfortunately, most of these published articles are far from reaching the highest methodological quality, even in most prestigious international peer reviewed journals. Considering the limited time devoted to methodological training during medical education on top of these facts, sifting the correct and relevant evidence from the pile of published material is a difficult task for the clinician who is expected to practice in the light of evidence based medicine. Methodological issues in critical appraisal of published research articles are summarized in this review.
Abstract | Full Text PDF

RESEARCH
2.Does isolated oligohydramnios affect perinatal outcome in cases who underwent induction of labor at term?
Berna Haliloğlu, Figen Kır Şahin, Hakan Peker, Ayşe Gürbüz, Işıl Koca
Pages 89 - 93
AMAÇ: Oligohidramnios yüksek riskli gebeliklerde kötü perinatal sonuçlara neden olduğundan, genellikle doğum indüksiyonu için bir endikasyon olarak kabul edilmektedir. Amacımız indüksiyon uygulanan komplike olmayan (izole) oligohidramnioslu term gebeliklerde perinatal sonuçları değerlendirmektir.
MATERYAL METOD: Bu prospektif çalışöada, izole olgohidramniosu (amniotik sıvı volümü [AFI]≤5 cm) olan 125 olgu ile normal amniotik sıvısı (AFI>5 cm) olan 125 olgu değerlendirildi. Tüm hastaların Bishop skoru indüksiyon için uygun (>4) olup tüm hastalara amniotomi sonrası oksitosin ile indüksiyon yapıldı. Doğum şekli, güven verici olmayan (non-reassuring) fetal kalp trasesi, sezaryen endikasyonu, doğum kilosu, gestasyonel haftasına göre ufak bebek (SGA), 1. ve 5. dakika APGAR skorları, yenidoğan yoğun bakım ünitesi (YDYBÜ) ihtiyacı açısından iki grup karşılaştırıldı.
BULGULAR: Güven verici olmayan (non-reassuring) fetal kalp trasesi oranı kontrol grubuna göre çalışma grubunda anlamlı olarak daha yüksek idi (p=0.02). 1. dakika APGAR skorunun <7 olma oranı (p=0.01) ve fetal distrese bağlı sezaryen olma oranı (p=0.01) da çalışma grubunda daha yüksek saptandı. Lojistik regresyon analizi sonucunda da her iki paramatre istatistiksel olarak anlamlı kaldı.
SONUÇ: 37-40. gestasyonel haftalarda indüksiyon uygulanan olgularda izole oligohidramnios kötü perinatal sonuçlar için bir risk faktörü olarak gözükmektedir.
OBJECTIVE: Because of oligohydramnios is frequently used to identify fetuses at risk of an adverse outcome in high risk pregnancies, it is considered as an indication for induction of labor. The purpose of the study was to determine the effect of uncomplicated oligohydramnios (isolated) on the perinatal outcome in cases undergoing induction of labor at term.
METHODS: In this prospective study, 125 cases with isolated oligohydramnios (amniotic fluid index [AFI] ≤5 cm) and 125 cases with normal AFI (AFI >5 cm) were assessed. All patients had a favorable cervix (Bishop score >4) and underwent oxytocin induction following amniotomy. The mode of delivery, presence of non-reassuring fetal heart rate tracing, indication for cesarean delivery, birth weight of neonate, presence of small for gestational age (SGA), Apgar score at 1 and 5 min, and admission to neonatal intensive care unit (NICU) were compared between two groups.
RESULTS: The non-reassuring fetal heart rate tracing rate of study group was significantly higher than that of controls (p=0.02). The incidence of Apgar score<7 at 1 min (p=0.01) and cesarean rate for fetal distress (p=0.01) were significantly higher in study group. Using logistic regression analysis, both of findings remained statistically significant.
CONCLUSIONS: Between 37-40 weeks, isolated oligohydramnios seems to be a risk factor for adverse perinatal outcome in patients who underwent induction of labor.
Abstract | Full Text PDF

3.Umbilical Cord Prolapse: Risk Factors and Perinatal Outcomes
Kemal Güngördük, Gökhan Yıldırım, Yusuf Olgaç, Ali İsmet Tekirdağ, Hasan Cemal Ark
Pages 94 - 98
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı umbilikal kord prolapsusu ile komplike olmuş gebeliklere ait risk faktörlerinin ve perinatal sonuçların değerlendirilmedir.
METHOD: Bu çalışma 2000 ile 2007 yıllarında İstanbul Bakırköy Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde retrospektif olarak yapıldı. Umbilikal kord prolapsusu olan 110 olgu ve rastgele seçilen 600 olgunun doğum raporları incelendi.
SONUÇLAR: Çalışma süresi içinde kordon prolapsusu ile komplike olmuş doğumlar tüm doğumların oluşturuyordu. Umbilikal kord prolapsusu olan olgularda multiparitenin daha fazla olduğu bulundu (%70–%45.5 P<0.001). Umbilikal kord prolapsusu olan olguların % 15.5’i makat prezentasyonu ve % 5’i ise transvers geliş idi. Kontrol gurubunda ise makat prezentasyonu oranı % 2, transvers geliş oranı % 0 idi (P<0.001). Elektif amniyotomi yapılmasının ve polihidramnios varlığının kord prolapsusu için risk faktörleri olduğu gösterildi (P<0.001). Guruplar arasında çoğul gebelik açısından istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi (P=0.86). Umbilikal kord prolapsusu izlenen fetüsler daha düşük doğum ağırlığına [2500 gram <] sahip idi (%34.4-10.4, P<0.001). Ortalama beşinci dakika Apgar skoru prolapsus izlenen gurupta 8.45 +/- 1.13, control gurubunda ise 8.97 +/- 0.8 idi (P<0.001). Perinatal mortalite oranı % 1.8 olarak bulundu.
SONUÇ: Anormal fetal prezentasyon, multipartite, düşük doğum ağırlığı [2500 gram <] ve polihidroamnios umbilikal kord prolapsusu için risk faktörleridir. Risk faktörü taşıyan olgularda daha yakın izlem yapılmalıdır. Umbilikal kord prolapsus tanısı konulan gebelere acil sazeryan uygulanmalıdır. Böylelikle perinatal mortalite oranı azaltılabilir.
OBJECTIVES: To determine obstetric risk factors and perinatal outcomes of pregnancies complicated by umbilical cord prolapse.
MATERIALS-METHODS: This was a retrospective study conducted at the Department of Maternal Fetal Medicine of the Bakirkoy Women and Children’s Teaching Hospital between 2000 and 2007. Birth records of 110 cases with umbilical cord prolapse and 600 randomly selected controls were reviewed retrospectively.
RESULTS: Prolapse of the umbilical cord complicated 0.4% (ns456) of all deliveries included in the study. Multiparity wase more common in patients with umbilical cord prolapse (%70–%45.5 P<0.001). Umbilical cord prolapse occurred in breech presentation in 17 cases (%15.5) and in transverse presentation in five of the cases (%4.5). The occurrence of breech presentation among the control cases was %2 (P<0.001). Elective amniotomy and polyhydramnios were risk factors for umbilical cord prolapse (P<0.001). No statistically significant difference was noted in the multiple pregnancy between the groups (p=0.86 ). Fetuses with umbilical cord prolapse had lower fetal weight [2500 gram <] (%34.4-10.4, P<0.001). The mean Apgar score of neonate at 5. Minutes after delivery was 8.45 +/- (SD) 1.13 and 8.97 +/- 0.8 in the prolapsed group and in the control group, respectively (p <0.001). The Perinatal mortality rate was %1.8.
CONCLUSION: Abnormal fetal presentation, multiparity, low birth weight [2500 gram <] and polyhydramnios, are risk factors for umbilical cord prolapse. More closer follow-up must be done for the cases who caries risk factors. Emergent cesarean section must be performed for the patients who have diagnosed as umbilical cord prolapsus. So perinatal mortality rate should be reduced.
Abstract | Full Text PDF

4.Prevalance Of Insulın Resıstance, Impaired Glucose Tolerans Test And Diabetes Mellitus In Women With Polcystic Ovary Syndrome; Analysis Of 235 Patients
Halil Tayfun Bagis, Servet Hacıvelioğlu, Bülent Haydardedeoğlu, Erhan Şimşek, Tayfun Çok, Ayşe Parlakgümüş, Gürhan Poçan
Pages 99 - 104
OBJEKTİF: PCOS’lu hastalarımızdaki insülin rezistansı, bozulmuş glukoz tolerans testi (IGT) ve diabetes mellitus (DM) sıklığını tespit etmeyi amaçladık.
PLANLAMA: PCOS tanısı konulmuş 235 hastanın retrospektif olarak dosyaları incelenmiştir.
ORTAM: Çalışma Başkent Üniversitesi Adana ve Uygulama Merkezinde yapılmıştır.
HASTALAR: PCOS tanısı konulmuş 235 hasta dosyası çalışmaya alınmıştır.
DEĞERLENDİRME PARAMETRELERİ; İnsülin resistansı için HOMA formülü, IGT ve DM sıklığı için “Dünya Sağlık Örgütü” kriterlerine göre değerlendirilmiş 75 gr OGTT testi sonuçları kullanılmıştır.
SONUÇLAR: Hastaların %46.4’ünde insülin rezistansı, %8.9’unde IGT, %1.3’ünde DM tespit edilmiştir.
YORUM: Toplumumuzda PCOS’lu hastalarda IGT ve DM oranları diğer ülkelerde yapılan benzer çalışmalara göre düşük bulunmuştur. Etnik farklılıklar bunda etkin olabilir.
OBJECTIVE: Our aim was to detect prevalence of insulin resistance, impaired glucose tolerance test and diabetes mellitus in women with PCOS.
DESIGN; The data of 235 patients diagnosed as PCOS was evaluated retrospectively.
SETTING: Baskent University, Obstetrics and Gynecology Department
PATIENTS: 235 PCOS patients
MAIN OUTCOME MEASURES: We used HOMA Formula for detection of insulin resistance and the prevalence of IGT and DM was calculated by 75 g OGTT test which was analyzed by WHO criteria.
RESULTS: The prevalence of IGT and DM was determined as 8.9% and 1.3 % respectively. The prevalence of insulin resistance was 46.4%.
CONCLUSION: The prevalence of IGT and DM was lower in our country than the others. Ethnical differences may play role in the prevalence of IGT and DM in PCOS patients.
Abstract | Full Text PDF

5.Marital Adjustment in Infertile Women
Emel Taşçı, Nursen Bolsoy, Oya Kavlak, Feray Yücesoy
Pages 105 - 110
AMAÇ: Bu çalışma, infertil kadınlarda evlilikte uyum düzeylerini etkileyen değişkenlerin incelenmesi amacıyla planlanmıştır.
YÖNTEM: Araştırma tanımlayıcı tipte olup, veri toplamak amacıyla anket formu ve Evlilikte Uyum Ölçeği kullanılmıştır. Veriler, Ege Üniversitesi Rektörlüğü Aile Planlaması Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde toplanmıştır. Araştırmanın evrenini, Ege Üniversitesi Rektörlüğü Aile Planlaması Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi infertilite polikliniğine başvuran bütün kadınlar oluşturmuştur. Örneklem grubunu ise olasılıksız örneklem yöntemiyle belirlenen, 3.11.2006- 12.1.2007 tarihleri arasında, merkeze başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü kadınlardan oluşan 144 kişi oluşturmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde, sayı yüzde, ortalama, varyans, mann witney U testi analizleri kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırma kapsamına alınan kadınların yaş ortalaması 30.4± 5.2’dir. Kadınların %39.6’sı okur-yazar-ilkokul mezunu, %31.9’u bir işte çalışmaktadır ve evlilikte uyum puan ortalamaları 46.29±6.98 olarak bulunmuştur. İnfertilitenin kimden kaynaklandığı ile evlilikte uyum puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır (F=1.32 p>0.05). Evlilikte uyum puan ortalamaları ile çocuk sahibi olma konusunda çevreden baskı görme arasında anlamlı fark elde edilmiştir (Z=-2.762 p<0.001).
SONUÇ: Çalışmanın sonucunda infertil kadınların evlilikte uyum puan ortalamasının(46.29±6.98) ölçeğin kesme noktasının (43.5) üzerinde olduğu saptanmıştır.
PURPOSE: This study is carried out in order to examine the variables that are affecting the consistency levels of infertile women at marriage.
METHOD: The study is of descriptive type survey sheets and MAT are used in order to collect data. Data are gathered at Family Planning Infertility Research and Application Center of the Ege University rectorship. Universe of the study composed of all women that applied to infertility polyclinic of the Family Planning Infertility Research and Application Center of the Ege University Rectorship.Sample group composed of 144 volunter women that applied to the center for participating to the study between the dates 03/11/2006-12/1/2007 and that were determined according to improbabilty sampling. Number per cent, mean, variance, mann witney U test analyses were used in evaluation of the data.
Finding: Mean age of the women that are taken into the scope of the study were 30.4±5.2. 39.6% of the women were literate and graduated from primary school, 31.9% of them were working at a work and their consistency point mean of marriage was found to be 46.29±6.98. No meaningful difference was found between the mean of consistency point in marriage and from whom the infertility stems (F=1.32 p>0.05). A meaningful difference was obtained between the mean of consistency point in marriage and experiencing social pressure about having a baby (Z=-2.762 p<0.001).
RESULT: As a result of the study, it was found that the mean (46.29±6.98) of consistency point in marriage of infertile women was above the mean of the scale (43.5).
Abstract | Full Text PDF

6.Expression of Fas in women with endometriosis
Mehmet Habil, Murat Ulukuş, Murat Sezak, Osman Zekioğlu, Erdinç Özkınay
Pages 111 - 117
AMAÇ: Fas proteininin endometriozisi olan ve olmayan hastaların ötopik ve ektopik endometriyal dokularındaki ekspresyonunu araştırmak.
Materyal ve Metot: Endometriozisi olan 43 olgunun 31 ovaryan endometrioma ve 23 ötopik endometriyum dokuları ile endometriozisi olmayan 39 hastanın endometriayal dokuları Fas protein ekspresyonu açısından immunohistokimyasal yöntemle araştırılmıştır.
BULGULAR: Endometriozisi olmayan olgularda epitelyal Fas ekspresyonunun geç sekretuar fazda proliferatif ve erken sekretuar fazlara göre anlamlı bir şekilde daha fazla olduğu gösterilmiştir (p = 0.04). Endometriozisli hastaların ötopik endometriyumlarında ise proliferasyon ve sekresyon fazlarındaki epitelyal Fas ekspresyonu benzer bulunmuştur. Diğer taraftan Fas proteininin ektopik endometriyal dokularda endometriozisi olan ve olmayan hastaların ötopik endometriyal dokularına göre anlamlı bir şekilde daha fazla eksprese edildiği gösterilmiştir (p = 0.004).
SONUÇLAR: Endometriozisli hastaların ötopik endometriyumunda Fas proteininin ekspresyonu bozulmuştur. Ovaryan endometriomalarda bu ekspresyonun karşılık ötopik endometriyuma ve hastalığı olmayan kontrol olgularının endometriyal dokularına göre daha yüksek oranlarda olduğu gösterilmiştir. Ektopik odaklardaki artmış Fas ekspresyonuna rağmen bu odakların apoptozise dirençli olması, periton ortamındaki yoğun enflamasyon ve artmış Fas ligand ekspresyonu ile ilişkili olabilir. Bu bulgular endometriozis patogenezinde Fas proteininin rolü olabileceğini göstermektedir.
OBJECTIVE: To investigate the expression of Fas protein in eutopic and ectopic endometrial tissues of women with endometriosis, and in endometrium of women without endometriosis.
MATERIAL-METHOD: Ectopic (n = 31) and eutopic endometrial tissues (n = 23) from 43 women with endometriosis and endometrium from women without endometriosis (n = 39) were used for immunohistochemical analysis of Fas.
RESULTS: Expression of Fas was significantly higher than the proliferative and early secretory phase samples in women without endometriosis (p = 0.04). In eutopic endometrium of women with endometriosis, epithelial Fas expression was similar in both proliferative and secretory phases. However, epithelial Fas expression was significantly higher than the eutopic endometrial samples of women with and without endometriosis (p = 004).
CONCLUSION: Expression of Fas protein is impaired in eutopic endometrium of women with endometriosis. Higher Fas protein expression was found in ovarian endometriomas compared to that of corresponding eutopic endometrial samples, and endometrial samples of control cases. Despite the increased expression of Fas, the resistance of the ectopic foci against apoptosis might be related to peritoneal inflammation and increased Fas ligand expression. These results suggest that the Fas protein may be involved in the pathogenesis of endometriosis.
Abstract | Full Text PDF

7.Comparison of the efficacy and adverse effects of Trospium chloride and Tolterodine in the treatment of overactive bladder symptoms
Melih Atahan Güven, Ayhan Coşkun, Arif Güngören, Özgür Özdemir, Önder Ercan, Savaş Karakuş
Pages 118 - 122
AMAÇ: Aşırı aktif mesane şikayetleri olan hastalarda iki anti-muskarinik ajanın (Trospiyum Klorid ve Tolterodine-L- Tartarat ) etkinliğinin ve yan etki profillerinin karşılaştırılması.
MATERYAL-METOD: 2005 yılı boyunca, Tıp Fakültesi Jinekoloji Polikliniğimiz’e sıkışma inkontinansı şikayeti ile başvuran ve aşırı aktif mesane değerlendirme anket formunu dolduran, Tolterodin-L- Tartarat (Detrusitol ®) 2 mg tb 2x1 (n: 38) ve Trospiyum Klorid (Spazmex ®) 30 mg tb 2x1 (n: 41) kullanan hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Her iki ajanı alan hastalar, tedavinin başlangıcından 1 ve 3 ay sonra, anket formundaki sorulara göre ajanların etkinliği ve yan etkileri açısından puan verilerek değerlendirildi.
BULGULAR: Her iki tedavi grubunun yaş, gravida, parite gibi demografik verileri istatiksel olarak benzerdi (p >0.05). Her iki grupta da tedavi sonrası puanların, tedavi öncesi puanlardan anlamlı olarak düşük olduğu gözlendi (p <0.001). Her iki ajana ait tedavi etkinlikleri ve yan etki görülme oranları istatistiksel olarak benzer bulundu (p >0.05).
SONUÇ: Retrospektif veriler ışığında, aşırı aktif mesane şikâyeti olan olguların tedavisinde Trospiyum Klorid ve Tolterodin birbirine alternatif tedavi olarak kullanılabileceği düşünülmektedir.
OBJECTIVE: To compare the efficacy and adverse effects of two antimuscarinic agents ( trospium chloride (TCl), tolterodine L-tartrate) in patients having overactive bladder symptoms.
MATERIAL-METHODS: During 2005, patients admitted with urge incontinence to Faculty of Medicine, Gynaecology Clinic and answered overactive bladder evaluation questionnaire form, and given Tolterodine-L- Tartrate (Detrusitol ®) 2 mg, 2x1 (n: 38), Trospium chloride (Spazmex ®) 30 mg tb 2x1 (n: 41), were retrospectively evaluated. Patients taken both drugs were determined by giving points regarding efficacy and adverse effects as questioned in the questionnaire form at the 1st and 3rd months following the initiation of treatment.
RESULTS: Demografic data were similar in both groups (p>0.05). Points given after treatment were found significantly lower than the points given before treatment in both groups (p<0.001). The efficacy and adverse effects of both drugs were found statisticaly similar (p>0.05).
CONCLUSION: In the highligths of retrospevtive data, we concluded that Trospium chloride and Tolterodine may be used alternatively to each other in treatment of overactive bladder.
Abstract | Full Text PDF

8.The Evaluatıon Of Estrogen Receptor And Collagen Type IV Expressıon In Vagına And Sacrouterıne Lıgaments Of Patıents Wıth Pelvıc Organ Prolapse And Stress Urınary Incontınence
Canan Yurttaş Saylam, Mustafa Coşan Terek, Teksin Çırpan, Fuat Akercan, Pınar Solmaz Yıldız, Osman Zekioglu, Ismail Mete İtil, Niyazi Aşkar
Pages 123 - 129
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı pelvik organ prolapsusu ve üriner inkontinansı olan olgularda vajen posterior duvarı ve uterosakral ligamandan alınan örneklerde kollagen tip IV ve östrojen reseptör ekspresyonunun sağlıklı kontrol olguları ile karşılaştırılmasıdır.
METHODS: Mayıs 2003 ile Ocak 2005 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim dalı’na pelvik organ prolapsusu ve üriner inkontinans (n=14) nedeniyle başvuran ve pelvik organ prolapsusu ya da pelvik taban işlev bozukluğu olmayan (n=11) toplam 25 olgu çalışmaya alındı. Vajinal ya da abdominal yolla yapılan histerektomi sonrası servikse yakın vajen duvarından ve uterosakral ligamandan doku örnekleri alındı. Doku örnekleri kollagen tip IV ve östrojen reseptör ekspresyonu açısından incelendi.
BULGULAR: Vajen duvarı ve uterosakral ligaman örnekleri ortalama östrojen reseptör boyanması açısından çalışma ve kontrol grubu arasında fark saptanmadı (p=0.22, p=0.48). Benzer şekilde ortalama kollagen tip IV boyanma skorları arasında da fark bulunmadı (p=0.33, p=0.53). Kollagen tip IV ve östrojen reseptörleri ekspresyonu açısından uterosakral ligaman ve vajen duvarı örnekleri birbirleriyle karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı (p=0..08, p=0.96). Kollagen tip IV ekspresyonu uterosakral ligaman ve vajinal duvar arasında anlamlı bağıntı göstermiştir (r=0.397, p=0.049). Uterosakral ligaman ve vajen duvarı arasında östrojen reseptör ekpresyonu açısından da anlamlı pozitif ilişki saptanmıştır (r=0.489, p=0.013).
SONUÇ: Pelvik organ prolapsusu ve stres üriner inkontinansı olan olgularda östrojen reseptör ve kollagen tip IV ekspresyonu sağlıklı olgular ile karşılaştırıldığında farklılık göstermemektedir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to evaluate expression of collagen type IV and estrogen receptor in the posterior vaginal wall and uterosacral ligament from women with pelvic organ prolapse and urinary incontinence compared to healthy controls.
METHODS: Twenty-five women who were admitted to Ege University Medical Faculty Gynecology Department between May 2003-January 2005 for pelvic organ prolapse and stress urinary incontinence (n=14) and the control patients with neither pelvic floor dysfunction nor pelvic organ prolapse (n=11) were included for this study. The tissue samples were obtained from the uterosacral ligament and the vaginal wall next to the cervix after the hysterectomy (vaginal or abdominal route). The samples were evaluated qualitatively by immunohistochemistry for collagen type IV and estrogen receptor expressions.
RESULTS: The mean staining rates of estrogen receptor in vaginal wall and uterosacral ligament samples were not different significantly between the study and control groups (p=0.22, p=0.48; respectively); the mean staining scores of collagen type IV were not significantly different, either (p=0.33, p=0.53; respectively). There were no significant differences between collagen type IV and estrogen receptor expression values obtained from the biopsies of the uterosacral ligament and the vaginal wall (p=0.08, p=0.96; respectively). The collagen type IV expression values showed significant positive correlation between the uterosacral ligament and the vaginal wall (r=0.397, p=0.049). And also a significant positive correlation was found in estrogen receptor values between the uterosacral ligament and the vaginal wall (r=0.489, p=0.013).
CONCLUSION: Estrogen receptors and collagen type IV expressions were not different between the healthy controls and patients with pelvic organ prolapse and stress urinary incontinence.
Abstract | Full Text PDF

CASE REPORT
9.Advanced Stage Ovarian Carcinoma Mimicking Peritoneal Tuberculosis: A Case Report
İsmail Güler, Ercan Yılmaz, Anıl Onan, Bülent Tıraş, Haldun Güner
Pages 130 - 133
Objektif: İleri evre over tümörü tanısı alan hastaların klinik bulgularını taklit eden peritoneal tüberkülozis olgusunun literatür eşliğinde tartışılması.

Planlama: Peritoneal tüberkülozis olgusunun klinik bulgularının olgu sunumu eşliğinde tartışılması

Ortam: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

Hasta: Oyuz yaşında bayan hasta karın şişliği, ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Kliniğimizde yapılan ultrasonografisinde pelviste yaygın asit saptanan hastanın ileri tetkiklerinde patolojiye rastlanmadı. Tanısal laparotomi uygulanan hastanın tüm peritoneal yüzeylerinde milier tarzda implantlara rastlandı. Sitoloji ve frozen incelemesinde malignite rastlanmayan hastada peritoneal tüberkülozis tanısı düşünüldü.

Girişim: İntraabdominal asit, karın şişliği ve ağrı şikayeti olan hastaya kliniğimizde tanısal laparotomi uygulandı.

Değerlendirme Parametreleri: Laparotomi sonrası malignite düşünülmeyen hastaya postoperatif dönemde peritoneal tüberkülozis tanısı kondu.

SONUÇ: Peritoneal tüberkülozisin klinik bulguları ileri evre over tümörü tanısı alan hastaların klişnik bulgularını taklit edebilir.

YORUM: Peritoneal tüberkülozis non spesifik semptomlarla klinik bulgular verebilir. Hastalarda karın ağrısı, rahatsızlık,adneksiyel kitlenin varlığı, asit ve yükselmiş CA 125 seviyeleri saptanabilir. Bu yüzden ayırıcı tanıda ileri ever over tümörü düşünülmelidir.
OBJECTIVE: Our aim was yo discus patients diagnosed with peritoneal tuberculosis, an antitiy easily confused with and after similar to extensive ovarian tumors, in the light of modern day literature.

Design: We designed to discuss peritoneal tuberculosis alongside a case report

Setting: Gazi University Faculty of Medicine Obstetrics and Gynecology Department, Beşevler, Ankara

Patient: A female patient of 30 years applied to our clinic with abdominal distension and discomfort. Upon which a pelvic ultrasound was performed and pelvic ascite was discovered. Further tests didn’t reveal any pathological results. Diagnostic laparotomy showed miliary implants on all peritoneal surfaces. Cytological and frozen pathology testing confirmed the absence of a malignancy, leeding us to consider the possibility of peritoneal tuberculosis.

Intervention: Our patients complained of intraabdominal ascite, distension and pain we decided to perform diagnostic laparotomy.

Main outcome measures: Parameters of laparotomy ruled out malignancy and postoperatively the patients was diagnosed with peritoneal tuberculosis.

RESULT: Peritoneal tuberculosis possess clinical manifestations that resemble those of extensive ovarian tumors.

CONCLUSIONS: Peritoneal tuberculosis may present with non specific symptoms. As with the case discussed, abdominal pain, discomfort, presence of an adnexial mass, ascite and elevated CA 125 measure. Due to this extensive ovarian tumors must be considered as differential diagnosis.
Abstract | Full Text PDF

10.Hyperemesis gravidarum complicated by Wernicke encephalopathy
Mehmet Güney, Evrim Erdemoğlu, Tamer Mungan
Pages 134 - 136
AMAÇ: Wernicke ensefalopatisi (WE) ölümcül olabilen, geri döndürülebilir bir medical acil durumdur. WE obstetrik hastalarda genellikle tanımlanamaz. Bu çalışmanın amacı nadir görülebilen bir durum olan WE ile komplike bir hiperemesis gravidarum olgusunu sunmaktır.
OLGU: 29 yaşında, gravida 2, para 1 olan bir hasta Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne 1 haftadır devam eden konvülziyon ve konfüzyonla başvurdu. Hastanın gebeliğin başından beri devam eden bulantı kusmaları vardı ve 8 kg kaybetmişti Bulantı-kusma şikayetleri son haftalarda daha da artmıştı. Hastada ataksi, nystagmus, konfüzyon ve genel kas güçsüzlüğü mevcuttu. Ketonuri ve hipokalemi dışında labaratuar bulgularında özellik yoktu. Radyolojik araştırmalarında da herhangi bir lezyon tespit edilemedi. Hastaya WE tanısıyla 7 günlük thiamin tedavisi, sıvı-elektrolit replasmanı yapıldı. Hasta tedaviye yanıt vermesiyle taburcu edildi.
SONUÇ: WE tanısını klinik olarak koymak mümkün olup hipermesis gravidarum WE’ne neden olan bir durumdur. Uzun süreli kusmaları olan hiperemesis gravidarum olgularında WE gelişimini önlemek için tedaviye thiamin eklenmelidir.

Anahtar Kelimeler: Hiperemesis gravidarum, Konvülziyon, Thiamin, Wernicke ensefalopatisi.
BACKGROUND: Wernicke encephalopathy (WE) is a potentially fatal but reversible medical emergency. WE usually remains unrecognized in obstetric patients. Aim of the present study is to report a rare case of hyperemesis gravidarum that is complicated by WE.
CASE: A 29 years-old, gravida 2, para 1 woman was admitted to Department of Obstetrics and Gynecology, Faculty of Medicine, Süleyman Demirel University in 2007 with an one week history of convulsions and confusion. The patient had nausea and vomiting accompanied by weight loss of 8 kg since she was pregnant. Symptoms of nausea and vomiting became severe in the last weeks. The patient had ataxia, nystagmus, confusion and general muscle weakness. Laboratory examinations were normal, except potassium levels (2.4 mmol/l) and ketonuria. There was no diagnosed lesion in the radiological examinations. The patient was diagnosed as WE, and she had replacement therapy with potassium and thiamine for 7 seven days. The patient responded well and was discharged.
CONCLUSION: Hyperemesis gravidarum may cause WE which can be diagnosed clinically. Thiamine should be supplemented to pregnant women with prolonged vomiting to prevent development of WE.

Key words: Convulsion, Hiperemesis gravidarum, Thiamin, Wernicke encephalopathy.
Abstract | Full Text PDF