Volume: 46  Issue: 4 - 2016
Hide Abstracts | << Back
1.Pain Perception in Phacoemulsification with Topical Anesthesia and Evaluation of Factors Related with Pain
Zeynep Dadacı, Mehmet Borazan, Nurşen Öncel Acır
Pages 151 - 155
Amaç: Senil kataraktı olan hastalarda topikal anestezi kullanılarak yapılan fakoemülsifikasyon cerrahisi sırasında ve sonrasında gelişen ağrının değerlendirilmesi ve ağrıyla ilişkili olabilecek faktörlerin araştırılması.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya topikal anestezi ile rutin saydam korneal kesi fakoemülsifikasyon cerrahisi planlanan ve daha önce diğer gözlerinden katarakt cerrahisi geçirmemiş 92 yetişkin hasta alındı. Ağrı düzeyleri sözel ağrı skalası ve vizüel analog skala kullanılarak ölçüldü. Ayrıca hastaların demografik özellikleri, eşlik eden sistemik hastalıkları, kullandığı ilaçlar, ameliyat sırasında ek anestezi ihtiyacı, cerrahi komplikasyon, cerrahi süresi ve cerrah konforu her hasta için değerlendirildi.
Bulgular: Yetmiş iki hasta (%78.3) ameliyat sırasında, 68 hasta (%73.9) ise ameliyat sonrası dönemde ağrı hissettiğini bildirdi. Ameliyat sırasında hissedilen ağrı düzeyi değerlendirildiğinde hafif, orta ve şiddetli ağrı hissettiklerini bildiren hastaların oranı sırasıyla, %35.9, %25.0 ve %17.4 olarak tespit edildi. Ameliyat sırasında ortalama sözel ağrı skoru 1.4±1.0 (0-3) bulundu. Ağrı bildirimi ile yaş ve cinsiyet arasında ilişki yoktu (p˃0.05). Diyabeti olanlar ve operasyon sabahı nonsteroid antiinflamatuar ilaç alan hastalar ameliyat sırasında ve ameliyat sonrası dönemde daha az ağrı bildirdiler (p<0.05). Sadece bir hastada gelişen arka kapsül yırtığı dışında komplikasyon olmadı. Ameliyat sırasında ağrı bildiren hastalarda cerrahi süre daha uzun izlendi (p<0.05). Ameliyat sırasında ağrı bildirimi ile cerrah konforu arasında anlamlı fark bulunmadı (p˃0.05).
Sonuç: Topikal anestezi ile yapılan fakoemülsifikasyon cerrahisinde hastalar çoğunlukla ağrı hissetmektedir. Ağrı algısı ameliyatın başarısını etkilememesine rağmen uygun hastalarda ameliyat öncesi ağrı kesici verilmesi veya şiddetli ağrı hisseden hastalarda ek anestezi uygulanması hasta konforunu arttırabilir.
Objectives: Evaluation of pain during and after phacoemulsification with topical anesthesia in patients with senile cataract and investigation of factors related with pain.
Materials and Methods: Ninety-two adult patients scheduled for routine clear corneal phacoemulsification with topical anesthesia who had no previous cataract surgery in other eyes were included in the study. Verbal pain scale and visual analog scale are used for measurement of pain intensity. Also, demographic characteristics, concomitant systemic diseases, drug consumption, need of additional anesthesia during surgery, surgical complications, duration of surgery and surgeon comfort is evaluated for each patient.
Results: Seventy-two patients (78.3%) reported pain during surgery and 68 patients (73.9%) reported pain in the period after the surgery. When the intensity of pain during the surgery was evaluated, the percentage of patients reporting mild, moderate and intense pain was, respectively, 35.9%, 25.0% and 17.4%. The average verbal pain score during the surgery was 1.4±1.0 (0-3). There was no relationship between declaration of pain, and age and gender (p˃0.05). Diabetic patients and patients who consumed nonsteroidal anti-inflammatory drugs in the morning before operation reported less pain during and in the period after the surgery (p<0.05). There were no complications except posterior capsule rupture in one patient. Duration of surgery was longer in patients who reported pain during surgery (p<0.05). There was no significant difference between pain report during surgery and surgeon comfort (p˃0.05).
Conclusion: Patients frequently experience pain during phacoemulsification with topical anesthesia. Although pain perception does not affect the surgical success, preoperative administration of analgesics in suitable patients or giving additional anesthesia to patients reporting severe pain during surgery may increase patient comfort.
Abstract

2.Surgical Indications and Clinical Results of Patiens with Exchanged Intraocular Lenses in a Tertiary Eye Hospital
Sevim Kavuncu, Aslıhan Esra Omay, Mehmet Hakan Tırhış, Pelin Yılmazbaş
Pages 156 - 160
Amaç: Bir üçüncü basamak dal hastanesinde göz içi lens (GİL)değişimi veya repozisyonu yapılan hastaların demografik özelliklerinin, cerrahi endikasyonları ve klinik sonuçlarının değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: ----Hastanesi’nde, 2009-2013 tarihleri arasında, GİL çıkarılan toplam 48 hastanın 48 gözü çalışmaya alındı. Hastaların dosyaları incelenerek demografik bilgileri, cerrahi endikasyonları, ilk ve son operasyon tarihleri, ilk ve son düzeltilmiş uzak görme düzeyleri, eşlik eden oküler hastalıkları, uygulanan cerrahi tipleri kaydedildi.
Bulgular: Otuz bir erkek, 17 kadından oluşan hastaların ortalama yaşı; 64,91±14,26 (en az 26-en çok 87) yıldı. Hastaların ilk ve son ameliyat tarihleri arasındaki ortanca süre 36,0 aydı (min. 1, maks. 260 ay). Hastaların; %25’inde psödoeksfoliyasyon sendromu (PES), %18,8’inde vitreoretinal cerrahi öyküsü, %6,3’ünde ise, iridofakodonezis veya oküler travma öyküsü, %4’ünde yüksek miyopi ve refraktif cerrahi öyküsü mevcuttu. İlk GİL, olguların %50’sinde sulkusta, %27,1 inde kapsül içinde, %20,8’inde ön kamarada; son cerrahinin ardından %27,1’sinde sulkusta, %22,9’u ön kamarada, %10,4 skleral fiksasyonlu olup, hastaların %29,1’i afak bırakılmıştı. Cerrahi endikasyonların; % 58’ini GİL subluksasyonu, %20,8’ini korneal dekompanzasyon, %6,3’ünü GİL dejenerasyonu oluşturmaktaydı.
Son yapılan cerrahide olguların %54,2’sine GİL değişimi, %31,3’üne GİL çıkarılması ve %14,6’sına GİL repozisyonu yapılmıştı. Preoperatif düzeltilmiş görme keskinliğiyle son görme kıyaslandığında %52,3’ünde 1-3 sıra artış olmuş, %13,6’sında ise görme keskinliği aynı kalmıştı.
Sonuç: Hastaların geçirmiş olduğu katarakt cerrahisine bağlı komplikasyonlar, GİL gücü hesaplamasındaki biyometrik hata ve korneal dekompanzasyon gibi nedenlerle postoperatif herhangi bir dönemde GİL değişimi gerekebilir. Hastada var olan PES, geçirilmiş vitreoretinal cerrahi gibi faktörler bu riski arttırmaktadır.
Objectives: To evalute demographics, surgical indications and clinical results of patiens with repositioned or explanted intraocular lens(IOL) in a tertiary referral eye hospital
Materials and Methods: The 48 eyes of 48 patients operated for exchanging or repositioning IOL at----Hospital between 2009-2013 were included in the study. Medical records of patients were evaluated for surgical indications, time lapse from initial operation, preoperative and postoperative best corrected distance visual acuity and the presence of ocular disease.
Results: Mean age of all 31 male and 17 female patients was 64,91±14,26. Median time between the first and last operation was 36,0 months. There was pseudoexfoliation(PES) in 25% of patients. There was anamnesis of viteroretinal surgery in 18,8% of patients, ocular tauma in 6.3%, high myopia and refractive surgery in 4% of patients. In the first operation the IOL was; in the sulcus in 50%, in the bag in 27.1% in the anterior chamber in 20.8%, and following the last surgery; the IOL was in the sulcus in 27,1%, in the anterior chamber in 22.9%, IOL was fixated to the sclera in 10.4 %, remaining 29.1 % with aphakia. Secondary surgery had been performed in; 58% for IOL subluxation, 20.8% for cornea decompansation and 6.3% for IOL degenaration. In the last surgery 54.2% of the patients had OL exchange and extripation of IOL in 31.3%, reposition of IOL in 14.6%. There were 1-3 line gain in 52.3% and no change in 13,6% of patients postoperatively.
Conclusion: It might be eligible to exchange IOL folowing cataract surgery, because of the surgical complications or subluxation of intraocular lenses, biometric measurement error of IOL and decompansating of cornea. Factors such as vitreoretinal surgery, existence of PES increase the risk of IOL exchange surgery.
Abstract

3.Changes In Anterıor Chamber Depth After Combined Phacovıtrectomy
Gökhan Gülkılık, Sevil Karaman Erdur, Merve Özbek, Mustafa Özsütçü, Mahmut Odabaşı, Göktuğ Demirci, Mehmet Selim Kocabora, Mustafa Eliaçık
Pages 161 - 164
Amaç: Fakovitrektomi cerrahisi sonrasında ön kamara derinliğinde meydana gelen değişiklikleri ve refraktif sonuçları değerlendirmek
Gereç ve yöntem: İstanbul Medipol Üniversitesi Göz Hastalıkları Kliniği’nde fakovitrektomi yapılan 10 hastanın 10 gözü (çalışma grubu) ve fakoemülsifikasyon cerrahisi yapılan 14 hastanın 14 gözü (kontrol grubu) çalışmaya dahil edildi. İki grup arasında en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EDGK), preoperatif ve postoperatif 3.ayda ön kamara derinlikleri (ÖKD), ÖKD’deki değişim ve refraktif kusurlar karşılaştırıldı.
Bulgular: İki grup birbiriyle karşılaştırıldığı zaman preoperatif ÖKD, postoperatif 3. Ay ÖKD ve ÖKD’deki değişim ölçümleri benzerdi (p=0.403, P=0.886, p=0.841). Postoperatif refraktif değerler (sferik eşdeğer) fakovitrektomi grubunda ortalama 0.22 ± 0.51 diyoptri iken kontrol grubunda -0.39 ± 0.53 diyoptriydi (p=0.019). Her iki grupta da EDGK’de artış görüldü (p=0.001).
Sonuç: Fakovitrektomi cerrahisi yapılan gözlerde refraktif sonuçlar sadece fakoemülsifikasyon yapılan gözlere göre daha farklı olmaktadır. Fakovitrektomi öncesi göz içi lensinin hesaplanmasında bu durum önemlidir.
Purpose: To evaluate changes in anterior chamber depth and postoperative refractive outcomes after combined phacovitrectomy
Methods: This study comprised 10 eyes of 10 patients underwent combined phacovitrectomy (study group) and 14 eyes of 14 patients underwent phacoemulsification surgery (control group) at Istanbul Medipol University Ophthalmology Department. Preoperative and postoperative at 3 month best corrected visual acuity (BCVA), anterior chamber depth (ACD), change in ACD and refractive outcomes were compared between two groups.
Results: Preoperative ACD and postoperative ACD at 3 month and change in ACD were similar between two groups (p=0.403, P=0.886, p=0.841). Postoperative mean refractive outcomes were 0.22 ± 0.51 D in phacovitrectomy group and -0.39 ± 0.53 in phacoemulsification group (p=0.019). BCVA was increased in both groups (p=0.001).
Conclusion: Postoperative refractive outcomes in eyes underwent combined phacovitrectomy are different from the eyes underwent only phacoemulsification surgery. This situation is important in determining preoperative intraocular lens power before combined phacovitrectomy.
Abstract

4.Characteristics of Fundus Autofluorescence in Active Polypoidal Choroidal Vasculopathy
Zafer Öztaş, Jale Menteş, Serhad Nalçacı, Mine Barış
Pages 165 - 168
Amaç: Aktif polipoidal koroidal vaskülopatili (PKV) gözlerin karekteristik fundus otofloresans (FOF) özelliklerini tanımlamak.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2012 ve Kasım 2014 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Retina Birimi’nde aktif PKV tanısı konulan 29 hastanın 35 gözü dahil edilmiştir. Tüm hastalarda fundus fotoğrafı, spektral domain optik koherens tomografi (SD-OKT), FOF görüntüleme, floresein anjiyografi ve indosiyanin yeşili anjiyografiyi (İSYA) içeren tam oftalmolojik muayene yapılmıştır. İSYA ile aktif PKV tanısı konulan ve lezyon komponentleri belirlenen gözlerde bu lezyonlara uyan retina alanlarındaki FOF özellikleri tanımlanmıştır.
Bulgular: Çalışma grubunu oluşturan 29 (15 erkek, 14 kadın) hastanın ortalama yaşları 64.6 ± 7.5 yıl (54–82 yıl) olarak bulunmuştur. İSYA ile aktif PKV tanısı konulan 35 gözün 11 (%31.4) tanesinde polipoid lezyonlar, 10 (%28.6) tanesinde anormal dallanan vasküler ağ (ADVA), 14 (%40) tanesinde ise polipoid lezyonlar ve ADVA’nın birlikte bulunduğu saptanmıştır.
Polipoid lezyonların (25 adet) İSYA’ daki lokalizasyonlarına uyan retina alanlarında 4 ayrı pattern FOF görüntüsü tesbit edilmiştir. Bunlar; %72 (18) konfluent hipootofloresans ve onu çevreleyen hiperfluoresan halka, %8 (2) hiperotofloresans ve onu çevreleyen hipootofluoresan halka, %4 (1) konfluent hipootofloresans ve %4 (1) granüler hipootofloresans şeklinde olup 3 (%12) gözde ise hemoraji nedeni ile bloke hipootofloresans izlenmiştir. Toplam 24 ADVA lezyonunun hepsinde (%100), İSYA’daki lezyon lokalizasyonuna uyan alanlarda granüler hipootofloresans şeklinde bir FOF paterni elde edilmiştir.
Sonuç: PKV nin tipik lezyonları olan polipoid lezyonlar ve ADVA, FOF görüntülemede karakteristik otofluoresans özelliklerine sahiptirler. Non invaziv, kısa çekim süreli ve tekrarlanabilir bir yöntem olan FOF görüntüleme aktif PKV tanısını destekleyen, güvenilir bir tanı yöntemi olarak kabul edilebilir.
Objectives: To define characteristic fundus autofluorescence (FAF) findings in eyes with active polypoidal choroidal vasculopathy (PCV).
Materials and Methods: 35 eyes of 29 patients with active PCV who diagnosed at Ege University, Faculty of Medicine, Department of Ophthalmology, Retina Division between January 2012 and November 2014 were included in the study. All the patients underwent complete ophthalmological examination, including fundus photography, spectral-domain optical coherence tomography (SD-OCT), fluorescein angiography, FAF photography, and indocyanine green angiography (ICGA). ICGA was used to diagnosis of active PCV and also identification of lesion components. FAF findings were described at the retinal site of the corresponding lesions which identified and diagnosed with ICGA.
Results: The mean age of the 29 study patients (15 men, 14 woman) was found 64.6 ± 7.5 years (range, 54–82 years). ICGA revealed 35 active PCV eyes consist of polypoid lesions in 11 eyes (31.4%), branching vascular networks (BVN) in 10 eyes (28.6%) eyes, and a combination of polypoid lesions and BVNs in 14 eyes (40%).
Four different pattern FAF images were detected at the retinal site of corresponding ICGA locations of 25 polypoidal lesions. These were confluent hypoautofluorescence with a hyperautofluorescent ring in 18 eyes (72%), hyperautofluorescence with hypoautofluorescent ring in two eyes (8%), confluent hypoautofluorescence in one eye (4%), and granular hypoautofluorescence in one eye (4%). The remaining three eyes (12%) demonstrated blocked hypoautofluorescence because of the excessive hemorrhaging in the macula. The FAF images showed the granular hypoautofluorescent FAF pattern in all 24 BVNs (100%) consistent with the lesion localizations on ICGA.
Conclusions: The typical PCV lesions, polypoidal lesions and BVNs had characteristic autofluorescent findings on FAF imaging. Non-invasive, quick, and repeatable FAF imaging can be considered as a reliable and helpful diagnostic technique for the diagnosis of active PCV.
Abstract

5.The Effect of Adjuvant Intracamaral Triamcinolone Acetonid on Surgical Results of Trabeculectomy with Mitomycin C
Neşe Alagöz, Cengiz Alagöz, Yusuf Yıldırım, Ceren Yeşilkaya, Çiğdem Altan, Ercüment Bozkurt, Banu Şatana, Berna Başarır, Muhittin Taşkapılı
Pages 169 - 174
Amaç: Mitomisin C ile trabekülektomi yapılan olgularda intrakamaral olarak verilen triamsinolon asetonidin (TA) cerrahi başarıya olan etkisini ve komplikasyonlarını araştırmak.
Gereç ve Yöntem: Hastanemizin glokom kliniğinde, Temmuz 2012 ile Aralık 2013 tarihleri arasında trabekülektomi cerrahisi geçiren tüm ardışık olgular retrospektif olarak dosyalardan değerlendirildi. Çalışmaya en az 12 ay takibi olan olgular dahil edildi. Trabekülektomi sırasında intrakamaral TA uygulanan olgular (çalışma grubu, N=19) ile TA uygulanmayan olgular (kontrol grubu, N=21) sonuç cerrahi başarı, GİB değişimi, ilaç sayısı ve komplikasyonlar açısından kıyaslandı.
Bulgular: Dahil edilme kriterlerine uyan 31 hastanın (21 erkek/ 10 kadın, ortalama yaş 64.2±13.8 yıl) 40 gözü çalışmaya alındı. Ortalama takip süresi çalışma grubunda 20.9±5.1 ay ve kontrol grubunda 20.7±6.7 ay idi (p=0.830). Başlangıç GİB sırasıyla 26.4±9.9 ve 25.2±7.6 (p=0.979) mmHg ve sonuç GİB 12.7±2.6 ve 13.6±3 (p=0.226) mmHg idi. Son muayenede tam cerrahi başarı çalışma grubunda % 68.4 ve kontrol grubunda % 52.4 idi (p=0.349) ve ilaç kullanımı sırasıyla %31.6 (ortalama ilaç sayısı 0.79±1.2) ve %47.6 (ortalama ilaç sayısı 1.33±1.7) idi (p>0.05). Çalışma ve kontrol grubunda enkapsülasyon, sızıntı, sütürolizis ve hipotoni oranları benzer bulundu (tümü için p>0.05). Çalışma grubunda 6 (%35.3) fakik gözde ve kontrol grubunda ise 5 (%26.3) fakik gözde lenste kesafet gelişti (p=0.720).
Sonuç: TA trabekülektomi cerrahisinde intrakamaral olarak uygulandığında, komplikasyon oranını arttırmadığı görüldü. Uzun dönem takipte, TA kullanılan olgularda GİB seviyeleri daha düşük, ilaç sayısı daha az ve antiglokomatöz ilaç kullanan olgu sayısı daha az olmasına rağmen bu fark istatistiksel anlamlılığa ulaşmadı.
Objectives: To evaluate the effect of adjuvant intracamaral triamcinolone acetonide (TA) on surgical results of trabeculectomy with Mitomycin C.
Materials and Methods: All consecutive trabeculectomy cases performed in glaucoma clinic between July 2012 to December 2013 were retrospectively reviewed from the patient charts. Only those with 12 months or more follow-ups were included. Patients with intraoperative intracamaral TA (study group, N=19) were compared to those without TA (control group, N=21) for surgical success, IOP change, medication use and complications.
Results: Forty eyes of 31 patients (21 male/10 female, mean age 64.2±13.8 years) were included in the study. The mean follow-up period was 20.9±5.1 months and 20.7±6.7 months in study and control groups, respectively (p=0.830). Baseline IOP was 26.4±9.9 and 25.2±7.6 (p=0.979) mmHg, and final IOP was 12.7±2.6 and 13.6±3 mmHg in both groups respectively (p=0.226). At the last follow-up, complete success was observed in 68.4% and 52.4% in study and control groups (p=0.349) and anti-glaucoma medication use was present in 31.6% (mean number 0.79±1.2) and 47.6% (mean number 1.33±1.7) (p>0.05). Bleb encapsulation, leak, suture-lysis and hypotoni rates were found similar in both groups (for all, p>0.05). Cataract progression was noted in 6 (35.3%) and in 5 (%26.3) of the phakic eyes in both groups respectively (p=0.720).
Conclusion: When used intracamerally, TA did not increase the complication rate in trabeculectomy surgery. Although lower IOP levels, less medication use and less number of eyes requiring medication was noted in cases with TA, this difference did not reach significance.
Abstract

6.Optic Nerve Head Parameters In A Turkish Population Over 40 Years Of Age
Leyla Niyaz, Nilgün Yıldırım, Ahmet Musmul
Pages 175 - 178
Amaç: Kırk yaş üstü normal popülasyonda optik disk ve çukurluk alanını incelemek.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamız Eskişehir ilinde prospektif olarak gerçekleştirildi. Gözdibi fotoğrafları nonmidriyatik fundus kamera ile çekildi. VK-2 dijital görüntüleme yazılımı kullanılarak optik disk ve çukurluk alanının planimetrik ölçümleri yapıldı. Optik sinir parametrelerinin yaş ve cinsiyet ile ilişkisine bakıldı.
Bulgular: Toplam 3038 olgu incelendi. Ortalama yaş 56.6±10.4 yıl idi (40-91). Ortalama disk alanı sağ gözlerde 2.87 (2.53-3.23) mm², sol gözlerde 2.89 (2.55-3.25) mm² bulundu (p<0.001). Ortalama çukurluk alanı sağ gözlerde 0.46 mm² (0.33-0.64), sol gözlerde 0.44 mm² (0.33-0.61) bulundu (p<0.001). Kadın ve erkeklerdeki disk ve çukurluk alanı farkı istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05).
Sonuç: Çalışmamızda normal disk ve çukurluk alan dağılımı ve yaş ve cinsiyet ile ilişkisi sunulmuştur.
Aim: To evaluate the optic disc area and cup area in a normal population over 40 years of age.
Materials and Methods: This is a prospective study performed in Eskisehir. Fundus photographs were obtained by a nonmydriatic fundus camera. Planimetric measurements of the optic disc and cup area were performed by VK-2 digital imaging software. Optic nerve parameters were then compared between sex and age groups.
Results: A total of 3038 subjects were evaluated. Mean age was 56.6±10.4 years (range 40-91). The median disc area of the subjects was 2.87 (2.53-3.23) mm² in the right eyes and 2.89 (2.55-3.25) mm² in the left eyes (p<0.001). The median cup area of the subjects was 0.46 mm² (0.33-0.64) in the right eyes and 0.44 mm² (0.33-0.61) in the left eyes (p<0.001). The difference of disc and cup area between male and female subjects was not statistically significant (p>0.05).
Conclusion: We report the normal distribution of disc area and cup area measurements and their association with age and sex.
Abstract

7.Intravitreal Dexamethasone Implant (Ozurdex) for Refractory Macular Edema Secondary to Retinitis Pigmentosa
Nurgül Örnek, Kemal Örnek, İnci Elif Erbahçeci
Pages 179 - 181
Retinitis pigmentozadaki (RP) makula ödemi (MÖ) merkezi görmeyi sıklıkla dramatik biçimde bozar. RP tanılı 41 yaşındaki bayan hasta her iki gözünde ileri seviyede görme bozulmasıyla polikliniğimize başvurmuştu. Hasta topikal karbonik anhidraz inhibitörleri, topikal kortikosteroitler ve intravitreal triamsinolon asetonid enjeksiyonları ile tedavi edildi, fakat ME devam ediyordu. Hastanın her iki gözüne komplikasyonsuz 0,7mg deksamethasone implant (Ozurdex, Allergan) uygulandı. Her iki enjeksiyondan dört gün sonra görme keskinliği arttı ve MÖ neredeyse tama yakın düzeldi. Altı aylık takip süresince hastalıkta tekrarlama izlenmedi.
Summary
Macular edema (ME) in retinitis pigmentosa (RP) often impairs central vision dramatically. A 41-years-old woman with the diagnosis of RP was referred to our outpatient clinic due to severe visual deterioration in both eyes. The patient was treated with topical carbonic anhydrase inhibitors, topical corticosteroids and intravitreal triamcinolone acetonide injections, but ME was present again. Intravitreal 0,7mg dexamethasone implant (Ozurdex, Allergan) was administered into both eyes without complications. At fourth day after both injections, visual acuities improved and ME almost totally resolved. No recurrence was observed during the follow ups in six months time.
Abstract

8.Bilateral papillophlebitis in patients with mutation of metilenetetrahydrofolate reductase enzyme
Hüseyin Güzel, Banu Turgut Öztürk, Şansal Gedik, Berker Bakbak, Abdullah Beyoğlu, Nadir Koçak
Pages 182 - 185
Papilloflebit genç hastalarda görülen santral retinal ven tıkanıklığı olarak bilinmektedir. Genellikle tek taraflı optik diskte şişkinliği ile beraber peripapiller sahada atılmış pamuk manzarası ve hemorajilerle karşımıza çıkmaktadır. Otoimmün ve inflamatuar birçok nedene bağlı olabileceğinden hastanın sistemik açıdan detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Bu olgu sunumunda metilen tetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) enziminde (C677T) polimorfizmine ikincil hiperhomosisteinemiye bağlı geliştiğini düşündüğümüz bilateral, eş zamanlı bir papilloflebit olgusu sunulmuştur
Papillophlebitis is known as central retinal vein occlussion seen in young patients. It usually presents as unilateral optic disc oedema with cotton wool spots and haemorrhage in the peripapillary region. As it may be due to many autoimmune and inflammatory causes, a thorough systemic evaluation of the patient is warranted. In this case report a bilateral, simultaneous papillophlebitis case thought to be related to hyperhomocysteinemia secondary to C677T polymorphism in methylenetetrahyrofolate reductase(MTHFR) enzyme.
Abstract

9.Paradoxical worsening of tubercular serpiginous-like choroiditis after initiation of antitubercular theraphy.
Ebru Esen, Selçuk Sızmaz, Zeynep Kunt, Nihal Demircan
Pages 186 - 189
Bu çalışmada anti-tüberküloz tedaviyi takiben progresyon gösteren tüberküloz koroiditi olgusu sunulmuş, tüberüloz ile ilişkili arka üveitte tedavi yaklaşımı irdelenmiştir. Sağ gözde görme azlığı şikayeti ile başvuran 40 yaşındaki kadın hastanın fundus muayenesinde serpijinöz koroidit tablosu tespit edildi. Öyküsünden 9 yıl önce tüberküloz tedavisi aldığı öğrenilen hastanın tüberkülin deri testi 15 mm, interferon gamma salınım analizi testi pozitifti. Akciğer görüntülemesinde geçirilmiş tüberküloza bağlı sekel lezyonlar tespit edildi. Diğer üveit etyolojileri dışlandı ve hastaya olası intraokuler tüberküloz tanısıyla 4’lü anti-tüberküloz tedavi başlandı. Tedavinin yedinci gününde mevcut koroidit lezyonlarında progresyon, yeni koroidit odakları ve şiddetli maküla ödemi gelişti. Tedaviye oral steroid eklendi ve bir hafta içinde maküla ödemi geriledi, koroidit odaklarında inaktivasyon başladı.Tüberküloza bağlı arka üveit olgularında anti-tüberküloz tedavi sonrası bulgularda progresyon gelişebilir. Bu tablonun, tedavi ile açığa çıkan antijen yüküne karşı gelişen bir hiperakut immün reaksiyon olduğu düşünülmektedir. Tedaviye sistemik steroid eklenmesi ile bu reaksiyon baskılanabilir.
In this study, a case with tubercular choroiditis, showing severe macular edema and progression of choroidal lesions following initiation of anti-tubercular treatment is presented and the management of posterior uveitis associated with tuberculosis is evaluated. A 40-year-old female patient was admitted with decreased vision in her right eye and her funduscopic examination revealed serpiginous choroiditis. It was learned from her medical history that she had taken anti-tubercular therapy 9 years ago. Mantoux skin test showed an area of induration measured 15 mm and a positive interferon-gamma release assay was documented. Additionally, sequelae lesions due to previous tubercular infection were remarkable on her chest imaging. By excluding other causes of uveitis, the patient was considered presumed ocular tuberculosis and a full standard course of 4-drug anti-tubercular therapy was initiated. On the seventh day of the treatment existing choroidal lesions showed progression, new foci of choroiditis appeared and a severe macular edema occurred. After adding systemic corticosteroid to the treatment, macular edema resolved and choroidal lesions began to inactivate. In patients with tubercular choroiditis, continued progression may develop after initiation of anti-tubercular therapy. This paradoxical worsening is thought to be a hyperacute immunologic reaction occurring against antigen load released after anti-tubercular therapy. This phenomenon may be suppressed by addition of systemic corticosteroids to the treatment.
Abstract

10.Unilateral Recurrent Anterior Uveitis as the Presenting Sign of Bladder Carcinoma
Günhal Şatırtav, Meryem Donbaloğlu, Refik Oltulu, Pembe Oltulu, Hürkan Kerimoğlu, Ahmet Özkağnıcı
Pages 190 - 193
Sağ gözünde son 10 ay içinde 3 kez tekrarlayan tek taraflı ön üveit ile takip edilen 79 yaşında erkek hasta sağda görme keskinliği parmak sayma düzeyinde, biyomikroskopik muayenede hipopiyonlu ön üveit ve vitritis ile başvurdu. Sol göz muayenesi doğal idi. Hasta göz içi yabancı cisim, lenfoma, sistemik hastalık ve malignensi yönünden araştırıldı. Hastada bilgisayarlı tomografi ile mesanede kitle saptandı ve yapılan biyopsi sonucu mesane karsinomu olarak rapor edildi. Transüretral yolla kitle eksizyonu yapılan hastanın iki yıllık takibinde üveit atağı izlenmedi. Hastanın ameliyatından 2 yıl sonra yapılan muayenesinde sağ gözde görme keskinliğinin ışık hissi olduğu görüldü ve biyomikroskopik muayenesinde seklusio pupilla ve matür katarakt izlendi. Oküler ultrasonografide vitreusta kondensasyon artışı izlenmedi. Yazımızda tekrarlayan üveit ve mesane karsinomu birlikteliği tartışılmaktadır. Bilindiği kadarıyla olgumuz, tek taraflı tekrarlayan ön üveit ile mesane karsinomu tanısı almış ilk hastadır.
A 79- year-old male patient was followed with unilateral uveitis with three attacks in 10 months, despite initial improvement with steroid therapy. The patient had visual acuity (VA) of counting fingers in right eye, hypopyon and vitritis with no chorioretinal lesions. The left eye was normal. The patient was evaluated for intraocular foreign body, intraocular lymphoma and associated systemic disease and malignancy. Computed tomography of abdomen showed mass in the bladder. Biopsy confirmed bladder carcinoma. After resection of the mass, intraocular inflammation improved completely and no attack was noted in the follow-up. In his last examination, two years after the operation, VA was light perception, seclusio pupilla and mature cataracts were seen on biomicroscopy. There was no sign of vitritis on ocular ultrasonography. Evidence is discussed that suggests a link and potential etiology between refractory uveitis with hypopyon and bladder carcinoma. This is the first case of unilateral recurrent uveitis with hypopyon as the initial presenting sign of bladder carcinoma.
Abstract

11.A Rare Cause Of Proptosis In Childhood: Langerhans Cell Histiocytosis
Mustafa Vatansever, Esra Vatansever, Erdem Dinç, Ayça Sarı, Tuba Kara
Pages 194 - 196
Üç yaşında erkek hasta sağ gözünde proptozis nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın ateş öyküsü mevcuttu ancak altta yatan etyolojik neden saptanamamıştı. Muayenede sağ gözde proptozis izleniyordu. Ayrıca sağ orbita lateral duvarında hareketsiz kitle palpe edilebiliyordu. Göz hareketleri tüm yönlere serbest olan hastanın ön ve arka segment muayenesi doğaldı. Bilgisayarlı tomografide sağ orbita lateral duvarı ile diğer kafa kemiklerinde yaygın kemik destrüksiyonu ve ekspansiyonu izleniyordu. Kemik biyopsisi ile hastaya langerhans hücreli histiyositoz tanısı kondu. Çocukluk çağında malignensiler proptozisin önemli bir nedenidir. Proptozis nedeniyle kliniğe başvuran çocuk hastalar dikkatli bir şekilde muayene edilmelidir ve tanı olarak langerhans hücreli histiyositoz akılda tutulmalıdır.
A three years-old male patient was admitted to clinic with proptosis in his right eye. He had a history of fewer with an unknown etiology. In examination, right proptosis was observed and an immobile mass was palpated at lateral wall of right orbita. Eye movement was unrestricted in all directions and anterior and posterior segment examination was normal in both eyes. In computer tomography, diffuse bone destruction and expansion was observed in right orbital lateral wall and other cranial bones. Langerhans cell histiocytosis was diagnosed by bone biopsy. Malignancy as an important cause of proptosis in childhood. Child patients who are admitted to clinic with proptosis should be carefully examined and langerhans cell histiocytosis should also be considered as an etiology.
Abstract

12.Isolated anterior lens capsule rupture secondary to blunt trauma: pathophysiology and its treatment
Mehmet Serhat Mangan, Ceyhun Arıcı, İbrahim Tuncer, Hüseyin Yetik
Pages 197 - 199
25 yaşında erkek hastanın sağ gözünde künt travmaya bağlı izole lens ön kapsül yırtığı ve matür katarakt izlendi. Travmadan bir hafta sonra, sağ gözde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) el hareketi seviyesinde idi. Hastanın yapılan B-scan ultrasonografisinde, lens arka kapsülünün intakt olduğu izlendi, vitreus içi yabancı cisim izlenmedi ve herhangi bir retinal patoloji saptanmadı. Hastanın orbital bilgisayarlı tomografisinde, sağlam olan göz ile kıyaslandığında, ön kamaranın sığlaştığı, lens materyalinin hacminin ve reflektansının arttığı izlenmiştir. Ayrıca, glob intakt olarak görülmüş ve çevre kemik yapılarda fraktür izlenmemiştir. Fakoemülsifikasyon yöntemi kullanılarak kataraktöz lens materyali temizlendi ve katlanabilir, akrilik, arka kamara göz içi lensi kese içine implante edildi. Sağ gözde ameliyat sonrası EİDGK 20/20 seviyesinde idi.
A 25-year-old man suffered a isolated lens anterior capsular tear and mature cataract formation following blunt injury to his right eye. One week after the trauma, best-corrected visual acuity (BCVA) was hand motion in the right eye. B-scan ultrasonography was performed and its showed that lens posterior capsule was intact, no vitreous foreign body was seen and no retinal pathology was observed. Orbital computerized tomography was showed that anterior chamber was narrowed, lens material volume and lens reflectivity was increased in the suffered right eye. Globe was intact and no bone fractures was observed. The cataractous lens material was removed using an phacoemulsification method and a foldable, acrylic, posterior chamber intraocular lens was implanted in the bag. Postoperative BCVA in the right eye was 20/20.
Abstract