Volume: 45  Issue: 5 - 2015
Hide Abstracts | << Back
1.The Clinical Spectrum and Our Treatment Approach in Corneal Burns
İlkay Kılıç Müftüoğlu, Yonca Aydın Akova, Altuğ Çetinkaya
Pages 182 - 187
Amaç: Kimyasal ve termal kornea yanıklarında klinik bulguları, uygulanan tedavi modalitelerini ve uzun dönem prognozu bildirmek
Gereç ve Yöntem: 2001-2013 yılları arasında iki ayrı merkezde korneal yanık nedeni ile takip edilen 21 hasta (27 göz) çalışmaya dahil edildi. Gözler hastalığın ciddiyetine gore Roper-Hall sınıflaması ile 4 evreye ayrıldı. Hastaların yaş, cinsiyet, maruz kalınan ajan, takip süresi, ilk başvuru anındaki düzeltilmiş görme keskinliği (DGK), uygulanan tedavi modaliteleri, tedavi sonrası DGK ve komplikasyonlar kaydedildi. Hastalar medikal tedavi veya amniyon membran transplantasyonu (AMT), limbal otogreft/ allogreft limbal transplantasyonu (KLOT/ KLAT), keratolimbal allogreft (KLAT) veya penetran keratoplasti (PKP) prosedürlerini içeren kombine tedavi aldı.
Bulgular: Yaş ortalaması 27,1±15.5 (6 ay-56 yaş) olan 21 hastanın (14 erkek, 6 kadın) 27 gözü ortalama 63.2±58.6 (4-160 hafta) hafta takip edildi. Evre 1 (4 göz) ve 2 (8 göz)’deki olgularda medikal tedavi ile başarı sağlanırken, Evre 3’te yer alan olgulara (11 göz) KLOT (6 göz), AMT ile kombine KLOT (3 göz), AMT ile kombine KLAT (1 göz) ve KLAT sonrası PKP (1 göz); Evre 4'te ise keratektomi, KLAT ile kombine AMT (1 göz); KLOT ile kombine AMT sonrası nüks nedeniyle keratektomi, KLAT ve PKP (1 göz); KLOT ve PKP (1 göz); AMT ile kombine KerLAT sonrası PKP (1 göz) uygulandı. Son olgu haricinde tüm olgularda uygulanan tedavi ile oküler yüzey stabilizasyonu sağlandı.
Sonuç: Kimyasal yanıklar oküler yüzeyde ciddi hasara yol açmaktadır. Uygun nitelikli medikal tedavi ve oküler yüzey rekonstrüksiyonuna ilişkin cerrahi prosedürlerin birlikte kullanımı ile tatmin edici sonuçlar elde etmek mümkündür.
Purpose: To evaluate the clinical findings, treatment modalities and long-term prognosis of chemical and thermal burns of the cornea
Methods: Twenty-one patients (27 eyes) who were followed-up at two centers due to corneal chemical and thermal burns between 2001 and 2013 were included. Eyes were graded into 4 grades according to the severity of burn usıng Roper-Hall classification. Age, gender, type of burn, follow-up duration, corrected visual acuity before and after the treatment, treatment modalities and complications were recorded. Patients received medical treatment or combined surgical treatment including amniotic membran transplantation (AMT), conjunctivolimbal autogreft/ allogreft transplantation (CLAT/allCLAT), keratolimbal allogreft (KLAT) or penetrating keratoplasty (PK).
Results: Patients with a mean age of 27,1±15.5 (6 month-56 years) years were followed for a mean 63.2±58.6 (4-160 weeks) weeks. Patients with grade 1 (4 eyes) and 2 (8 eyes) showed significant success clinically after medical treatment. Patients with grade 3 (11 eyes) had underwent CLAT (3 eyes), AMT+CLAT (3 eyes), AMT+allCLAT (1 eye), allCLAT+PK (1 eye) while patients with grade 4, 94 eyes) had keratectomy+CLAT+AMT (1 eye), keratectomy+ allCLAT+PKP after recurrence with CLAT+AMT (1 eye), CLAT+PKP (1 eye), AMT+KLAT and PKP (1 eye). All patients except the last one showed ocular surface stabilization with these procedures.
Conclusion: Ocular burns cause significant impairment in ocular surface. It is also possible to have good results with accurate medical treatment and surgeries including ocular surface reconstruction.
Abstract

2.Characteristics of the Anterior Segment Biometry and Corneal Endothelium in Eyes with Pseudoexfoliation Syndrome and Senile Cataract
Banu Bozkurt, Hüseyin Güzel, Ümit Kamış, Şansal Gedik, Süleyman Okudan
Pages 188 - 192
Amaç: Psödoeksfoliasyon (PE) sendromu ve senil kataraktı olan gözlerin ön segment biometrik özelliklerinin ve kornea endotel değişikliklerinin değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: PE sendromlu 52 hastanın optikal düşük-koherens reflektometre (ODKR, Lenstar LS 900; Haag Streit AG, İsviçre) ile alınan merkezi kornea kalınlığı, ön kamara derinliği (ÖKD), pupil çapı, lens kalınlığı ile in-vivo konfokal mikroskop (ConfoScan4, Nidek Co. Ltd, Osaka, Japonya) ile ölçülen endotel hücre dansitesi (EHD), polimegatizm (%) ve pleomorfizm (%) parametreleri yaş ve cinsiyet uyumlu PE sendromu olmayan 51 kataraktlı bireyle karşılaştırıldı. PE sendromu olan hastaların 19’unda glokom mevcuttu ve topikal anti-glokom tedavisi alıyorlardı. Çalışmaya katılan bireylerin sadece tek gözü istatistik analiz için kullanıldı ve p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular: ODKR parametrelerinin hiçbiri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemekteydi (ANOVA p>0.05). Kontrol grubunun %13.7’sinde, glokomu olmayan PE grubunun %24.2’sinde ve glokomu olan PE’li olguların %21.1’inde ÖKD 2.5 mm altındaydı (p=0.45). Ortalama EHD 3 grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermekteyken (ANOVA p=0.02), polimegatizm ve pleomorfizm açısından farklılık izlenmedi (p>0.05). Ortalama EHD, PE glokomlu gözlerde (2199.5±176.8 hücre/mm²) kontrol grubuna göre daha düşüktü (2363±229.3 hücre/mm²) (p=0.02), fakat glokomu olmayan PE’li gözlerin EHD değerleri ile kontrol grubu arasında farklılık yoktu (p=0.42). PE glokomlu gözlerin %15.8’inde, kontrol grubunun % 9.8’inde, glokomu olmayan PE’li gözlerin %6.1’inde EHD 2000 hücre/mm² altında bulundu (p=0.52).
Sonuç: PE glokomu ve kataraktı olan gözlerde endotel hücre sayısı daha düşük olabileceği için intraoküler cerrahi planlanan hastaların speküler veya konfokal mikroskopi ile değerlendirilmesi gerekmektedir.
Purpose: To evaluate the anterior segment biometric features and corneal endothelial changes in eyes with pseudoexfoliation (PEX) syndrome and senile cataract.
Materials and Methods: The central corneal thickness, anterior chamber depth (ACD), pupil diameter, lens thickness, endothelial cell density (ECD), percentages of polymegathism and pleomorphism of 52 subjects with PEX and cataract were compared with age and sex-matched 51 control subjects with cataract using optical low-coherence reflectometry (OLCR, Lenstar LS 900; Haag Streit AG, Switzerland) and in-vivo confocal microscopy (ConfoScan4, Nidek Co. Ltd, Osaka, Japan). Nineteen subjects with PEX syndrome had glaucoma and were using anti-glaucoma medications. Only one eye of the subjects was taken for statistical analysis and a p value less than 0.05 was considered as statistically significant.
Results: None of the OLCR parameters reached statistically significant differences among the 3 groups (ANOVA p>0.05). The percentage of eyes with ACD<2.5 mm was 13.7 in control group, 24.2 in PEX eyes without glaucoma and 21.1 in PEX eyes with glaucoma with no statistical significant differences (p=0.45). There was a significant difference in mean ECD among the 3 groups (ANOVA p=0.02), whereas no differences could be found in respect to polymegathism and pleomorphism (p>0.05). Mean ECD was significantly lower in PEX glaucoma group (2199.5±176.8 cells/mm²) than the control group (2363±229.3 cells/mm²) (p=0.02), whereas no difference was found in mean ECD of PEX eyes without glaucoma and the control group (p=0.42). In 15.8% of PEX subjects with glaucoma, ECD was less than 2000 cells/mm², whereas the percentage was 9.8 in control subjects and 6.1 in PEX eyes without glaucoma, with no statistical significant difference (p=0.52).
Conclusions: As eyes with both PEX glaucoma and cataract seem to be associated with decreased endothelial cell number, specular or confocal microscopy screening should be carried out for the patients scheduled for intraocular surgery.
Abstract

3.Conjunctival flora in diabetic and nondiabetic individuals
Mehmet Adam, Mehmet Balcı, Hasan Ali Bayhan, Ahmet Çağkan İnkaya, Mehmet Uyar, Canan Gürdal
Pages 193 - 196
Amaç: Diyabetik ve diyabetik olmayan olgularda konjunktival bakteri florasının araştırılması
Gereç ve Yöntemler: Elli üç diyabetik hasta ve 43 diyabetik olmayan sağlıklı kişi çalışmaya dahil edildi. Çalışma için katılımcıların sağ göz alt fornikslerinden steril eküvyonla sürüntü alındı. Örnekler mikrobiyoloji laboratuarında kanlı agar, çikolata agar, eosin metilen mavisi laktoz sukroz agar ve Sabore %4 Dekstroz agara ekildi. İzole edilen mikroorganizmalar rutin mikrobiyolojik yöntemlerle tanımlandı.
Bulgular: Bakteri izolasyon oranı diyabetik hastalarda % 38,5 ve diyabetik olmayanlarda % 34,9 idi. Diyabetik grupta olguların %30’unda Stafilokok aureus, %20’sinde E. Koli, %10’unda koagulaz negatif stafilokok, %10’unda Klebsiella pnömoni ve %30’unda birden fazla bakteri üremesi saptandı. Diyabetik olmayan grupta %53,3’ünde Stafiolokok aureus, %26,7’sinde koagülaz negatif stafilokok, % 6,7’sinde Klebsiella pnömoni ve %13,3’ünde birden fazla bakteri üremesi gözlendi. Her iki grupta izole edilen bakterilerin sayısında istatistikî fark bulunmazken, diyabetik olgularda gram negatif bakteri kolonizasyonu daha yüksekti (sırasıyla χ2 = 0,129, p= 0,719 ve χ2 = 5,60 p=0.018).
Sonuç: Gram negatif bakteriler diyabetik hastaların konjuktiva florasında daha fazla sıklıkla bulunmaktadır. Bu durum diyabetik hastalarda göz enfeksiyonlarını tedavi ederken dikkate alınmalıdır.
Objective: To investigate the conjunctival bacterial flora in diabetic patients and nondiabetic subjects
Material and methods: Fifty three diabetic patients and 43 nondiabetic healthy individuals were included in the study. Specimen was taken from each participant for the study by rubbing of sterile cotton-tipped swabs to the inferior palpebral conjunctiva of the right eye. Samples were incubated in blood agar, chocolate agar, eosin methylene-blue lactose sucrose agar and sabouraud 4% dextrose agar. Isolated microorganisms were identified using routine microbiological methods.

Results: Rates for bacterial isolations were determined as 38.5% in diabetic patients and 34.9% in nondiabetic controls. Staphylococcus aureus was isolated in 30% of cases involved in diabetic patient group whilst 20% were tested positive for Escherichia coli, 10% for coagulase-negative Staphylococcus, 10% for Klebsiella pneumoniae and 30% for more than one bacteria. In non-diabetic group, 53.3% of patients were positive for Staphylococcus aureus whilst coagulase-negative Staphylococcus was isolated in 26.7%, Klebsiella pneumoniae in 6.7% and more than one bacteria in 13.3% of patients. Although, there was no statistically difference in the number of isolated bacteria in both diabetic and nondiabetic groups, Gram-negative bacterial colonization was significantly higher in diabetic patients (respectively χ2= 0.129, p = 0.719 and χ2= 5.60, p = 0.018).

Conclusion: Gram negative bacteria are more common in the conjunctival flora of the diabetic patients. This condition should be considered by clinicians when treating ocular infections in diabetic patients.
Abstract

4.Surgical Results of Symmetric and Asymmetric Surgeries and Dose-Response in Patients with Infantile Esotropia
Nazife Sefi - Yurdakul, Seda Bodur, Feray Koç
Pages 197 - 202
Amaç: İnfantil ezotropya olgularında simetrik ve asimetrik cerrahi sonuçlar ile cerrahi miktarlara verilen yanıtların değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2000 - Ağustos 2013 tarihleri arasında iki taraflı iç rektus geriletmesi (simetrik cerrahi) ve tek taraflı iç rektus geriletmesi ile dış rektus kısaltması (asimetrik cerrahi) yapılan infantil ezotropyalı hastaların kayıtları incelendi. Simetrik (Grup 1) ile asimetrik cerrahi (Grup 2), cerrahi başarılı (Grup 3) ile başarısız (Grup 4) olguların sonuçları karşılaştırıldı, cerrahi miktarlara verilen yanıtlar araştırıldı.
Bulgular: Grup 1 (n=71) ve Grup 2 (n=13) olguları arasında cinsiyet, refraksiyon, cerrahi öncesi uzak kayma, anizometropi ve cerrahi sonrası kayma açıları, binoküler görme, cerrahi başarı ve izlem süresi açısından fark yoktu (p>0,05). Ambliyopi oranı, yakın kayma ve toplam cerrahi miktarlar Grup 2 olgularında daha fazlaydı (p<0,05). Grup 3 (n=64) ve Grup 4 (n=20) olguları arasında cinsiyet, cerrahi yaşı, refraksiyon, ambliyopi, anizometropi, cerrahi öncesi kayma açıları, simetrik ve asimetrik cerrahi sayısı, cerrahi miktarlar, cerrahi sonrası binoküler görme açısından fark saptanmadı (p>0,05). Cerrahi sonrası ortalama izlem süresi Grup 3 olgularında 15,41 ± 19,93 (sınırlar, 6-98) ay, Grup 4 olgularında 40,45 ± 40,06 (sınırlar, 6-143) ay idi (p=0,000). Simetrik ve asimetrik cerrahi yapılan başarılı olgular arasında 1 mm’lik cerrahi işlemin düzelttiği kayma miktarları arasında anlamlı fark tespit edilmedi (p>0,05).
Sonuç: İnfantil ezotropya olgularında klinik özelliklerine göre simetrik veya asimetrik cerrahi tercih edilebilir. Her kliniğin kendine ait doz-cevap sonuçlarını gözden geçirmesi gerekir.
Objectives: To evaluate the results of symmetric and asymmetric surgery and responses to the surgical amounts in patients with infantile esotropia.
Materials and Methods: The records of the patients with infantile esotropia who underwent bilateral medial rectus recession (symmetric surgery) and unilateral medial rectus recession with lateral rectus resection (asymmetric surgery) were analyzed. The results of the cases with symmetric (Group 1) and asymmetric (Group 2), successful (Group 3) and failed (Group 4) cases were compared, the responses to the amount of surgery were investigated.
Results: There was no significant difference between Group 1 (n=71) and Group 2 (n=13) cases in terms of gender, refraction, preoperative distance deviation, anisometropia and postoperative deviation angles, binocular vision, surgical success and follow-up period (p>0.05). The rate of amblyopia, near deviation and amount of surgery were higher in Group 2 cases (p<0.05). Between Group 3 (n=64) and Group 4 subjects (n=20), no significant difference was detected in terms of gender, surgical age, refraction, amblyopia, anisometropia, preoperative deviation angles, the number of symmetric and asymmetric surgery, the amount of surgery, postoperative binocular vision (p>0.05). The average postoperative follow-up period was 15.41 ± 19.93 (range, 6-98) months in Group 3 cases and 40.45 ± 40.06 (range, 6-143) months in Group 4 cases (p=0.000). No significant difference was detected in the amount of deviation corrected with a 1 mm surgical procedure between succesful cases in symmetric and asymmetric groups (p>0.05).
Conclusion: Symmetric or asymmetric surgery can be preferred in patients with infantile esotropia according to the clinical features. It is convenient that every clinic reviews own dose-response results.
Abstract

5.Marginal Entropion: A Frequently Overlooked Eyelid Malposition
Mustafa Erdoğan, Şeyda Karadeniz Uğurlu
Pages 203 - 207
Amaç: Marjinal entropiyon tanılı olguların klinik bulgularını ve tedaviye cevaplarını incelemek.
Gereç ve Yöntem: Kapak kenar morfolojisinin doğal köşeli yapısının bozulduğu, mukokütanöz bileşkenin anterior migrasyon gösterdiği ve ılımlı kapak kenar içe dönüşünün olduğu olgular marjinal entropiyon olarak tanımlandı. Forniks kısalığı, sikatris varlığı veya subkonjonktival fibrozis gözlenen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Retrospektif olarak hastaların demografik verileri, muayene bulguları, uygulanan cerrahi yöntem ve izlem sonuçları değerlendirildi.
Bulgular: On bir hastanın 12 gözü araştırmaya dahil edildi. Hastaların medyan yaşı 73 yıl (sınırlar: 49-84) idi. Tüm hastalarda meibomianit bulguları izlendi. Oral doksisiklin ve topikal kortikosteroid içeren tedavi preoperatif dönemde tüm hastalara uygulandı. Tarsal fraktür operasyonu ile kapak malpozisyonuna müdahale edildi. Tüm olgularda kapak malpozisyonun düzeldiği ve oküler irritasyon bulgularının gerilediği görüldü. Medyan izlenme süresi 10 (sınırlar: 5-16) ay olan hastalarda nüks izlenmedi.
Sonuç: Marjinal entropiyon, klinik pratikte sıklıkla trikiyazis tanısı alan ve gözden kaçabilen tablodur. Doğru tanının konması ile, hatalı tedaviden doğacak komplikasyonlardan kaçınılması ve hastaların normal kapak pozisyonuna sahip olması sağlanabilmektedir.
Aim: To evaluate the clinical findings and outcome of surgical treatment in patients with marginal entropion.
Material and Method: Patients with impairement of the natural square shaped eyelid margin morphology, anterior migration of mucocutaneous junction and mild lid invertion towards ocular surface were diagnosed to have marginal entropion. Patients with shortened fornices, cicatricial changes or subconjunctival fibrosis were excluded. Demographic characteristics, ophthalmic examination findings, surgical procedures and follow-up data were evaluated retrospectively.
Results: Twelve eyes of 11 patients were included in the study. Median age was 73 years (range; 49-84). All cases presented with signs of meibomianitis and were administered preoperative treatment of oral doxycycline and topical corticosteroids. Tarsal fracture procedure was performed for correction of lid malposition. Lid malposition was corrected in all patients, and ocular irritation findings had regressed. There was no recurrence during the median follow-up time of 10 (range: 5-16) months this period.
Conclusion:
Marginal entropion is a common malposition that is frequently misdiagnosed as trichiasis and is overlooked. Complications secondary to misdiagnosis can be avoided, and a normal lid position could be achieved when the correct diagnosis is made.
Abstract

6.External dacryocystorhinostomy for the treatment of functional nasolacrimal drainage obstruction
İlke Şimşek, Özge Yabaş Kızıloğlu, Şule Ziylan
Pages 208 - 212
Amaç: Fonksiyonel nazolakrimal drenaj tıkanıklığı (FNLDT) olgularında uyguladığımız eksternal dakriosistorinostomi (DSR) ameliyatının sonuçlarını ve uzun dönemdeki etkinliğini belirlemek.
Materyal ve Metod: Epiforası olan ve nazolakrimal irrigasyon ile lakrimal sistemlerinin patent olduğu saptanan olgular prospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Her hasta, fonksiyonel tıkanıklığın lokalizasyonunu proksimal ve distal olarak ayırt etmek amacıyla lakrimal sintigrafi testi ile değerlendirildi. Tüm hastalara eksternal DSR uygulandı; bikanaliküler silikon entübasyon sadece proksimal tıkanıklık tanısı konan olgularda yapıldı. Takip muayenelerinde hastalardan şikayetlerini “yok”, “hafif”, “orta derecede” ve “değişmedi” olarak tanımlamaları istendi. Takip süresi sonunda nazolakrimal irrigasyonda lakrimal sistemleri açık olup, hiç şikayeti olmayan veya hafif şikayeti olan olgular başarılı olarak tanımlandı.
Sonuçlar: 23 hastanın 26 gözü çalışmaya dahil edildi. Olgulardan 9’ u kanaliküler tıkanıklık, 17’ si ise nasolakrimal kanal tıkanıklığı olarak değerlendirildi. Ortalama takip süresi 72,85 (47 - 88) hafta idi. 26 gözün 20’sinde (76,9 %) başarılı sonuç elde edildi; distal tıkanıklık olgularının %88,2 sinde, proximal tıkanıklık olgularının ise %55,5 inde sonuç başarılıydı. 9 proksimal tıkanıklık olgusundan 4’ü, 17 distal tıkanıklığı olgusundan ise 2’si ise başarısız olarak belirlendi.
Tartışma: Ortalama takip süresi 72,8 hafta olan olgularımızın % 76,9 unda (proksimal tıkanıklık olgularında % 55,5, distal tıkanıklık olgularında % 88,2) elde edilen başarılı sonuç, eksternal DSR ameliyatının FNLDT olgularındaki uzun dönem etkinliğini göstermektedir. Ameliyat öncesi değerlendirmede uygulanan lakrimal sintigrafi, cerrahi yaklaşım şekli ve cerrahi sonuç hakkında fikir vermesi açısından yardımcıdır.
Purpose: To determine the outcome and long term efficacy of external dacryocystorhinostomy (ext - DCR) with or without bicanalicular silicon intubation in patients with functional nasolacrimal drainage obstruction (FNLDO).
Methods: Patients with epiphora and patent lacrimal systems on nasolacrimal irrigation were prospectively enrolled in the study. Each patient was assessed with lacrimal scintigraphy to differentiate drainage abnormalities as presac (proximal) or postsac (distal) delays. All patients underwent ext-DCR; bicanalicular silicone intubation was performed only in presac delay cases. On follow – up examinations patients were asked to report their symptoms as none, mild, moderate or unchanged. Success was defined as lacrimal patency to irrigation and no or mild epiphora at the end of the follow up period.
Results: 26 lacrimal systems of 23 patients were eligible for inclusion. There were 9 presac delay and 17 postsac delay cases. Average follow up time was 72.85 (47 - 88) weeks. A successful outcome was achieved in 76.9 % of the operated lacrimal systems. Success rate was 55.5 % among presac obstructions and 88.2 % among postsac obstructions.
Conclusion: The long term efficacy of ext- DCR in FNLDO patients is confirmed with our overall successful outcome of 76.9 % on an average follow up of 72.8 weeks. In preoperative assessment, lacrimal scintigraphy is helpful to determine the surgical approach and to predict the surgical outcome.
Abstract

7.Pregnancy and the Eye
Nursal Melda Yenerel, Raciha Beril Küçümen
Pages 213 - 219
Hamilelik vücuttaki tüm sistemlerde ciddi değişimlere neden olur. Değişimler çoğunlukla fizyolojik olmakla birlikte patolojik sonuçlara da yol açabilir. Meydana gelen patolojik değişiklikler ilk defa ortaya çıkabilir ya da mevcut hastalığın hamilelikten etkilenmesiyle ciddileşebilir veya seyir değiştirebilir. Sadece hamileliğe özgü hastalıklar görülebilir. Tüm sistemlerde olduğu gibi göz ve görme sistemi de hamilelikten etkilenmekte, gelişen fizyolojik ve patolojik değişiklikler geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Hamilelikte karşılaşılabilecek fizyolojik oküler değişiklikleri bilmek, gelişebilecek göz hastalıklarının tanısını koymak, ilerlemesini engellemek ve tedavi etmek, bunu yaparken de bebeğin sıhhatli gelişimini sağlamak çok önemlidir. Bu yüzden bir göz doktorunun bilmesi, takip ve tedavide dikkat etmesi gereken durumları hamilelik ve göz başlığı altında derleyerek irdelemeyi uygun gördük.
Pregnancy causes significant changes in all systems of the body. Although most of them are physiological, they may also lead to pathological consequences. The resulting pathological changes may occur for the first time or existing disease affected by pregnancy can be more serious or change course. Only pregnancy-specific diseases can be seen. As like all systems of the body, visual system is also affected by pregnancy developing a wide range of physiological and pathological changes. Knowing the ocular physiological changes and diagnosing eye diseases that may develop during pregnancy, preventing and treating these diseases is crucial to ensure the baby's healthy development. Therefore we have reviewed the conditions that an ophthalmologist should recognize, follow-up and pay attention during treatment and summarized under the topic pregnancy and the eye.
Abstract

8.Ophthalmomyiasis Externa: Report of Three Cases
Cem Sundu, Erdem Dinç, Umut Can Kurtuluş, Özlem Yıldırım
Pages 220 - 222
Konjonktivit bulgusuyla kliniğimize başvuran üç hastanın yapılan oftalmolojik muayenesinde konjonktiva üzerinde hareketli larvalar görüldü ve siklopentolat yardımıyla hareketsiz hale getirilen larvalar topikal anestezi altında mekanik olarak temizlendi. Hastalar tedavi sonrasında komplikasyonsuz olarak iyileşti. Özellikle hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde benzer klinik tablo ile başvuran hastalarda oftalmomiyazis akılda tutulmalıdır. Aksi halde tanı atlanabilmektedir.
Three patients were admitted to our clinic with symptoms of conjunctivitis. On ocular examination, moving larvas were seen in the conjunctival sac. All of them were immobilized by topical cyclopentolate and the larvas were removed mechanically under topical anesthesia. The patients healed without any complications after the treatment. Physicians should consider about ophthalmomyiasis externa in the patients presenting with similar symptoms especially in areas with high numbers of livestock. Otherwise the diagnosis can be missed.
Abstract

9.Fundus Findings in Dengue Fever: Case Report
Berna Şahan, Sinan Tatlıpınar, Deniz Marangoz, Ferda Çiftçi
Pages 223 - 225
Dang ateşi sivrisinekler aracılığı ile bulaşan bir flavivirus enfeksiyonudur ve Güney Asya, Amerika, Pasifik, Afrika ve Doğu Akdeniz ülkelerinde endemiktir. Kırk bir yaşındaki erkek hastanın endemik bölgeler arasında yer alan Tayland’a yaptığı ziyaret sonrası görme şikayetleri gelişmiştir. Kliniğimizde yapılan muayenede göz dibinde yumuşak eksüdalar tespit edilmiştir. Fundus floresein anjiyografide sol makulada yumuşak eksüda sahasına yakın minimal vaskülitik sızıntı ve noktasal hemorajiler tespit edilmiştir. Dang ateşi hastalığının endemik olduğu bölgelere seyahat eden hastalarda gelişen görme şikayetleri varlığında dang ateşi hastalığı olabileceği akılda tutulmalıdır.
Dengue fever is flavivirus infection transmitted through infected mosquitos, and is endemic in the Southeast Asia, America, Pacific, Africa and Eastern Mediaterranean area. Fourty-one year- old male patient had visual impairment after travelling to Thailand, which is one of the endemic areas. Cotton wool spots were observed in fundus examination in our clinic. Fundus fluorescein angiography showed minimal vascular leakage from areas near the cotton wool spots, and retinal hemorrhages in the macula. Dengue fever should come to mind in patients with visual complaints who travelled to endemic areas of dengue fever.
Abstract

10.Four cases that present to the emergency department with photokeratitis after having watched the same theatre performance
Mehmet Serhat Mangan, Ceyhun Arıcı, Eray Atalay, Burak Tanyıldız, Faik Oruçoğlu
Pages 226 - 228
İlginç bir şekilde, aynı okulda aynı tiyatro gösterisini izledikten sonra acil servise ardıl olarak başvuran ve fotokeratit tanısı konulan 4 olgunun bildirilmesi amaçlandı. Yaşları 9 ile 13 arasında olan 4 (3 erkek, 1 kız) çocuğun hepsinin şikayetleri aynı olup her iki gözde ağrı, sulanma, yabancı cisim hissi, fotofobi ve bulanık görme idi. Çocukların hepsinin anamnezinde ortak olarak yaklaşık 4 saat önce biten aynı okuldaki aynı tiyatro gösterisini izledikleri saptanmıştır. Biyomikroskopik muayenede her iki gözde konjonktival injeksiyon ve intrapalpebral alanda korneal punktat epitel erozyonu izlenmiştir. Her iki gözün fundus muayenesinde vitreus, arka kutup ve perifer retinada herhangi bir patolojiye rastlanılmadı. Tüm olgulara topikal antibiyotik ve lubrikan tedavi verilmiştir. 2 gün sonra kontrole çağırılan olguların hepsinde biyomikroskopik muayenede kornea saydam olarak izlendi. Bu olgu sunumunda, tiyatro gösterisi sırasında kullanılan lambaların yaydığı ultraviyole ışınlarının kornea epitelyum hücrelerini etkileyerek fotokeratit tablosuna yol açtığı anlaşılmıştır.
We report four consecutive cases of photokeratitis that present to the emergency department, interestingly after having watched the same theatre performance in the same school. Ages of the cases ranged between (3 male, 1 female) 9 and 13 years. All patients presented with similar complaints consisting of; pain, tearing, foreign body sensation, photophobia and blurred vision in both eyes. Patients reported watching a theatre performance in the same school, approximately 4 hours before the symptoms have started. On biomicroscopic examination, conjunctival injection and corneal punctate epithelial erosions localized on the intrapalpebral zone were observed in both eyes. On fundus examination, no pathology was observed in the vitreous, posterior pole and peripheral retina. All cases were treated with topical antibiotics and lubricant eye drops. Corneas were clear two days later in the control visit. In this case report, exposure to ultraviolet light from high power lamps, used in the theatre room, was proposed as a possible cause of corneal epithelial cell damage and subsequent photokeratitis.
Abstract