Cilt: 2  Sayı: 3 - 2015
Özetleri Gizle | << Geri
1.
İçindekiler
Content

Sayfa I
DOWNLOAD

DERLEME
2.
Pediatrik temel yaşam desteği konusunda Amerikan Kalp Cemiyeti tarafından yapılan 2015 güncellemeleri neler getiriyor?
What brings the 2015 updates about the pediatric basic life support that published by American Heart Association?
Yakup Söğütlü, Arzu Pınar Turan, Suat Biçer
doi: 10.5505/cayb.2015.18189  Sayfalar 103 - 110
Çocuklarda ilk canlandırma (kardiyopulmoner resusitasyon-KPR) girişimlerinde hangi sıra ile başlanması daha uygundur: havayolu-solunum-dolaşım (A-B-C) ya da dolaşım-havayolu-solunum (C-A-B)? Göğüs basılarının solutmaya oranı ne kadar olmalıdır? Göğüs basıları için yeterli sayı ne kadardır? Çocuklar canlandırma sırasında mutlaka solutulmalı mıdır? Amerikan Kalp Cemiyeti tarafından 2015 Ekim ayında yayımlanan rehber, çocuklarda temel yaşam desteği girişimleri konusundaki bu ve benzeri soruları yanıtlamaya yönelik olarak incelendi. Bu konudaki yeni önerilerden ilki, bir kurtarıcı varlığında, eğer yapılabiliyorsa canlandırmaya başlamayla beraber telefonun hoparlörünü kullanarak aynı zamanda yardım çağırma önerisidir. Canlandırmanın sıralamasının C-A-B şeklinde başlatılması, göğüs basılarına erken başlanması ve etkin dolaşımın sağlanamadığı sürenin azaltılması için önceki rehberde olduğu gibi yine önerilmiştir. Çocukluk çağındaki arrestlerin çoğunun asfiksiye bağlı olması nedeniyle çocukluk dönemi kardiyopulmoner arrestlerinde göğüs basıları ve kurtarıcı soluklar beraber uygulanmalıdır. Sadece göğüs basılarının uygulandığı KPR birincil kardiyak olaya bağlı arrestlerde etkili olabilirse de, 2015 rehberinde sadece kurtarıcı soluk vermek istemeyen ya da yapamayan halktan kurtarıcılar için önerilmiştir.
Which sequence is more appropriate for initial cardiopulmonary resuscitation (CPR) in children: Airway-Breathing-Circulation (A-B-C) or Circulation-Airway-Breathing (C-A-B)? How is the best appropriate ratio of compression-to-ventilation? How much number is enough for the chest compressions? Ventilate or not ventilate during resuscitation of children? The last guideline which is published by the American Heart Association in October 2015 is reviewed to answer these and suchlike questions about the new recommendations on pediatric basic life support. The first one of the new recommendations about this topic is, if available, the use of cellular telephones with speakers to activate emergency response system while beginning resuscitation. The preferred initial CPR sequence is the C-A-B sequence (Compressions-Airway-Breathing) to decrease the time to initiation of chest compressions and reduce “no blood flow” time, as recommended in previous guideline. Chest compressions and rescue breaths should be provided together for pediatric cardiopulmonary arrests because of the asphyxial nature of the majority of arrests in childhood. Compression-only CPR may be effective in children with arrests secondary to a primary cardiac event, however, it is recommended in 2015 guideline only for lay-rescuers who are unwilling or unable to deliver rescue breaths.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
3.
Çocuk Yoğun Bakım Ünitemizde Terapötik Plazmaferez Uygulanan Nörolojik Hastalarımızın Değerlendirilmesi: 10 Yıllık Deneyim
Assessment of neurologic patients who treated therapeutic plasmapheresis at pediatric intensive care unit: 10 years experience
İlknur Tolunay, R. Dinçer Yıldızdaş, Faruk İncecik, Özden Özgür Horoz, Faruk Ekinci, Ercüment Petmezci, M. Özlem Hergüner
doi: 10.5505/cayb.2015.32042  Sayfalar 111 - 114
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuk yoğun bakım ünitemizde plazmaferez ile tedavi edilen nörolojik hastalıkları, endikasyonları plazmaferez tekniği ve komplikasyonlar açısından değerlendirmek; medikal tedaviye dirençli veya hızlı ilerleyen nörolojik hastalıklarda plasmaferez tedavisinin önemini vurgulamak amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’nde, Temmuz 2005 ve Nisan 2015 tarihleri arasında nörolojik hastalıklar nedeniyle terapötik plazmaferez uygulanmış olan 41 hastanın verileri retrospektif olarak gözden geçirildi.
BULGULAR: Nörolojik hastalıklar arasında en sık endikasyon %46,3 oranında Guillain Barre Sendromu iken diğer endikasyonlar %24,4 otoimmun ensefalit, %12,2 akut demyelinizan ensefalomyelit, %9,8 myastenia gravis ve %7,3 refrakter status epileptikus olarak bulundu. Replaman sıvısı olarak %83 albümin+taze donmuş plazma, %14,6 albümin ve %2,4 taze donmuş plazma kullanıldı. İşlemler sırasında antikoagulan olarak ACD-A kullanıldı ve kalsiyum glukonat rutin uygulandı. Komplikasyon olarak en sık %29,2 oranında hipotansiyon gözlendi. Diğer komplikasyonlar %9,7 ürtiker, ateş gibi alerjik reaksiyonlar ve %4,8 hipertansiyon idi. Hastaların hiçbiri plazmaferez işlemine bağlı olarak hayatını kaybetmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Terapötik plazmaferez medikal tedaviye yanıt vermeyen veya hızlı ilerleyen Guillain Barre Sendromu, akut demyelinizan ensefalomyelit ve myastenia gravis’de ilk basamak tedavi olarak düşünülmelidir. Otoimmun ensefalit ve refrakter status epileptikus tedavisinde plazmaferezin yeri konusunda daha kesin verilere ihtiyaç duyulmaktadır.
INTRODUCTION: The aim of this study was to report our experience with therapeutic plasmapheresis for neurological diseases in regard to the indications, technique and complications in our pediatric intensive care unit. We aimed to emphasize the role of plasmapheresis in treatment resistant and progressive neurological diseases
METHODS: We performed retrospective medical record analysis of 41 patients who were treated with plasmapheresis for neurological disorders between July 2005 and April 2015 at Çukurova University Balcalı Hospital Pediatric Intensive Care Unit.
RESULTS: The most common indication for therapeutic plasmapheresis was Guillain Barre Syndrome (46.3% ) followed by autoimmune encephalitis (24.4%), acute disseminated encephalomyelitis (12.2%), myasthenia gravis (9.8%) and refractory status epilepticus (7.3%). For the replacement albumin+fresh frozen plasma mixture (83%), albumin alone (4,6%) and fresh frozen plasma alone(2,4%) were used. During procedures ACD-A was used for anticoagulation, and calcium gluconate was infused routinely. The most frequent complication was hypotension(29.2%).The remainder were allergic reactions like fever andurticaria(9.7%) and hypertension (4.8%). There was no death related to plasmapheresis.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Therapeutic plasmapheresis is the first line treatment for neurological diseases which progress rapidly and are unresponsive to conventional treatments like Guillain Barre Syndrome, acute disseminated encephalomyelitis and myasthenia gravis. There is more to learn about the role of plasmapheresis treatment for autoimmune encephalitis and refractory status epilepticus.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Karaciğer Nakli Sonrası Çocuk Yoğun Bakım İzlemi: 5 yıllık deneyim
After Liver Transplant Pediatric Intensive Care Follow-up: 5 years of experience
Nuri Alaçakır, Hakan Tekgüç, Meryem Keçeli, Ahmet Baştürk, Reha Artan, İbrahim Aliosmanoğlu, Ayhan Dinçkan, Oğuz Dursun
doi: 10.5505/cayb.2015.97269  Sayfalar 115 - 120
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada karaciğer nakli sonrası çocuk hastaların erken dönem postoperatif yoğun bakım izlemlerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’nde Ocak 2010 - Ocak 2015 tarihleri arasında karaciğer nakli sonrası izlenen hastaların dosyaları geriye dönük incelendi.
BULGULAR: Beş yıllık süreçte toplam 31 hasta karaciğer nakli sonrası izlendi. Hastaların yaş ortalaması 80,83 (7-205) ay ve 13’ü (%42) kız idi. Nakillerden 17’si (%55) kadavradan yapılmıştı. Mekanik ventilatörde kalış süresi 18,4 (0-120) saat, yoğun bakım kalış süresi 5,7 (1-18) gün, hastanede kalış süreleri 24 (12-77) gün idi. Erken dönem ameliyat sonrası yoğun bakım mortalitesi %16 (5/31) olarak saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Karaciğer nakli sonrası yoğun bakım, organ nakli ekibinin başarısını doğrudan etkileyen önemli bir bileşendir. Karaciğer nakli sonrası çocuk yoğun bakımda izlenen hastaların yaş ve vücut ağırlıkları azaldıkça mekanik ventilasyon sürelerinin uzadığı ve vasküler komplikasyonların sıklığının arttığı görülmüştür. Bu çalışmada karaciğer nakli sonrası izlenen 31 hastanın erken post operatif izlemleri literatürle karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.
INTRODUCTION: This study aimed to examine early post-operative intensive care unit follow-up of children after liver transplantation.
METHODS: Records of the patients who were followed up after liver transplantation in Akdeniz University Medical Faculty Pediatric Intensive Care Unit between January 2010 and January 2015 were retrospectively investigated.
RESULTS: A total number of 31 patients were followed up after liver transplantation during 5-year period. The mean age of the patients was 80,83 (7-205) months and 13 of them (42%) were girls. Cadaveric transplantation was performed in 17 (55%) patients. Duration of mechanical ventilation was 18,4 (0-120) hours, length of stay in intensive care unit was 5,7 (1-18) days and length of hospital stay was found to be 24 (12-77) days. Early post-operative intensive care unit mortality was detected as 16% (5/31).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Intensive care after liver transplantation is an important factor directly affecting the success of organ transplant team. It has been shown that the duration of mechanical ventilation and the rate of vascular complications increased as the age and body weight decreased in the patents who have been followed up in pediatric intensive care unit after liver transplantation. In this study, early post-operative follow-up data of 31 patients who underwent liver transplantation were evaluated in the light of the literature.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Elektrik yaralanması nedeniyle acil servise getirilen çocuklarda klinik sonucu etkileyen faktörler
Factors influencing clinical outcomes in children admitted to the emergency department with electrical injuries
Sinan Oğuz, Nilden Tuygun, Halise Akça, Emine Polat, Can Demir Karacan
doi: 10.5505/cayb.2015.18480  Sayfalar 121 - 126
GİRİŞ ve AMAÇ: Çocuklarda elektrik yaralanmaları en sık ev kazaları sonucu olmaktadır. Bu çalışmanın amacı elektrik yaralanma ile başvuran olguların klinik ve demografik özelliklerinin belirlenmesinin olgu yönetimi ve alınacak önlemler açısından önemini vurgulamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ağustos 2005-Ağustos 2015 tarihleri arasında elektrik çarpması sonrası Çocuk Acil Kliniğine getirilen 58 çocuk çalışmaya alınmıştır. Olgular beş yaş altı ve üstü olarak iki gruba ayrılmıştır. Cinsiyet, elektrik kaynağı ve voltajı, olay yeri ve hastaların izlem yeri ile gruplar arasındaki ilişki incelenmiştir.
BULGULAR: Olguların yaş ortancası 3,9 yıl (9 ay-15,3 yıl) ve 30’unun (%51,7) kız olduğu görülmüştür. Beş yaş altında prizlere (%73), beş yaş üstünde elektrikli ev aletlerine (%42,9) bağlı yaralanmaların sık olduğu görülmüştür. Dört olguda 1000 IU/L’in üzerinde kreatinin kinaz saptanmış olup hiçbir olguda renal hasar gelişmemiştir. Yedi olguda yumuşak doku travması, iki olguda EKG anormalliği, bir olguda derin yanık saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocuklarda elektrik çarpmalarına bağlı yaralanmaların büyük çoğunluğu düşük voltajlı ve ev kazaları sonucu olmaktadır. Beş yaş altı çocuklar için prizlerin, ergenler için ise elektrikli ev aletlerin elektrik çarpmaları için önemli kaynaklar olduğu görülmüştür.
INTRODUCTION: Electrical injuries in children are mostly due to the household accidents. The aim of this study was to determine the clinical and demographic characteristics of patients admitted with electrical injury in terms of emphasizing the importance of taking measures and case management.
METHODS: Fifty eight children, admitted to our Pediatric Emergency Department after an electrical injury between August 2005 and August 2015 were included in the study. The patients were divided into two groups according to their ages. The relationship between the groups and gender, electrical source and voltage, venue and observation place were evaluated.
RESULTS: The median age of the patients was 3,9 years (9 months-15.3 years), 30 (51.7%) of the patients were girl. Under five years of age plug sockets (73%) and over five years of age electrical devices (42.9%) were found to be the most common causes of the injuries. Four patients had elevated creatinine kinase levels (>1000 U/L) but none of them had renal damages. Seven cases had soft tissue trauma, two cases had ECG abnormalities and one case had a deep burn.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The vast majority of electrical injuries in children were due to low voltage and household accidents. The plug sockets for children under the five years of age and household electrical devices for adolescents were found to be important sources of electrical injuries.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Çocuk yoğun bakımda santral venöz kateterizasyon için ultrasonografi kullanımı; tek merkez deneyimi
Use of ultrasound for central venous catheterization in pediatric intensive care unit; a single center experience
Orkun Tolunay, Mehmet Kemal Okuyan, Tamer Çelik, Mustafa Kurthan Mert, Bozkurt Gülek, Ümit Çelik
doi: 10.5505/cayb.2015.68077  Sayfalar 127 - 132
GİRİŞ ve AMAÇ: Santral venöz kateterizasyon çocuk yoğun bakımlarda sağladığı faydalar nedeniyle sık kullanılmaktadır. Son yıllarda yoğun bakımlarda oldukça sık kullanılmakta olan ultrasonografi santral venöz kateterizasyon uygulamalarında da yararlı olmaktadır. Bu çalışmada çocuk yoğun bakım ünitemizde ultrasonografi eşliğinde yapılmış olan santral venöz kateter uygulamalarımızın değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Üçüncü düzey, 12 yataklı çocuk yoğun bakımımızda ultrasonografi eşliğinde santral venöz kateter takılmış kritik hasta çocukların bulguları derlendi.
BULGULAR: Nisan 2014 ve Nisan 2015 tarihleri arasında 55 hastaya 70 santral venöz kateter uygulaması yapılmıştı. Hastaların %50,9’ una periferik damar bulunmadığı için, %47,3’ üne çoklu ilaç ve sıvı tedavisi için santral venöz kateter takılmıştı. Kateter uygulamaları için %45,7 internal juguler ven, %54,3 femoral ven tercih edilmişti. Başarı oranı tek anatomik bölge için %98,6 (69/70) iken genelde %100 (70/70) olarak saptanmış olup, mekanik komplikasyon gelişmemişti. Bir hastada kateter ilişkili kan akımı enfeksiyonu saptanmış, enfeksiyon oranımız 1000 kateter günü için 1,12 iken, bir hastada kateter ilişkili tromboz saptanmıştı (%1,42, 1/70).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Santral venöz kateterizasyon çocuk yoğun bakımlarda özellikle kritik hastalarda tedavi başarısını ve konforunu arttıran bir uygulamadır. Çalışmamızda ultrasonografi eşliğinde santral venöz kateterizasyon uygulamasının güvenli ve komplikasyon oranlarının düşük olduğu görülmüştür. Uygun tüm girişimsel işlemlerde ultrasonografi kullanımının daha yaygın olması gerektiğini düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Central venous catheterization (CVC) is commonly preferred due to its benefits in the setting of pediatric intensive care units (PICUs). Ultrasound, being frequently used in the PICU setting in recent years, is also beneficial in the practice of central venous catheterization. In this research we aimed to assess the practices of ultrasound-guided CVC at our PICU.
METHODS: We reviewed the findings of ultrasound-guided CVC performed on critically ill children at a 12-bed, level 3 PICU.
RESULTS: Between April 2014-2015, 55 patients underwent 70 procedures of CVC. Respectively 50.9% and 47.3% of the patients underwent CVC due to the absence of peripheral vessels and for the purpose of multiple drug and fluid treatment. The preference for the catheterization procedure was in favor of internal jugular vein and femoral vein at a rate of 45.7% and 54.3%, respectively. No mechanical complications occurred and the rate of success was 100% (70/70) in overall and 98.6% (69/70) for a single anatomic site. One patient showed central line-associated bloodstream infection; the rate of infection was 1.22 per 1000 catheter days and one patient had catheter-related thrombosis; of which the rate was 1.42% (1/70).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Central venous catheterization is a practice that enhances the treatment success and comfort in the setting of PICUs, particularly in critically ill patients. Our research revealed low rates of complications and manifested that ultrasound-guided CVC procedure has been safe. We think that the use of ultrasound for all appropriate invasive interventions should be more common in children.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Çocuk Acil Servise Başvuran Suriyeli Hastalarla Türk Hastaların Karşılaştırılması: Ege Üniversitesi Deneyimi
Comparison of between Syrian Patients and Turkish Patients Who Admitted to the Pediatric Emergency Department: Experince of Ege University
Ali Yurtseven, Gizem Özcan, Eylem Ulaş Saz
doi: 10.5505/cayb.2015.02986  Sayfalar 133 - 136
GİRİŞ ve AMAÇ: Suriye iç savaşının başlamasından bu günlere gelinceye kadar geçen 4 yılda 7,5 milyon Suriyeli yerinden edildi. Bu mülteci krizinden en çok etkilenenler, tahmin edilebileceği gibi çocuklar oldu. Bu çalışmanın amacı, çocuk acil servise başvuran Suriyeli çocukların oranını saptamak, kaynak kullanım durumunu tespit etmek ve Suriyeli çocuklarla Türk çocukları karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Multidisipliner bir Üniversitede yer alan Çocuk Acil Sevisimizde yılda yaklaşık 55000 hasta bakılmaktadır. Acil servisimize başvuran tüm hastaların meslek ve uyruk gibi bilgileri kayıt altına alınmaktadır. Çocuk Acil Servis’ine 1 Ocak 2014 - 31 Aralık 2014 tarihleri arasında başvuran hastaların dosyalarından elde edilen veriler incelendi. Suriyeli hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri ( yaş,cins) ve klinik bilgileri (başvuru nedeni, hastaneye kabulündeki özellikleri) belirlendi. Bununla birlikte aynı hastaların kaynak kullanım durumları ( Laboratuar, EKG, Tedavi, Konsültasyon vs.), hastaneye yatış oranları ve yoğun bakıma yatış oranları saptandı ve Türk hastalarla karşılaştırıldı
BULGULAR: Çalışma süresi boyunca acil servisimize toplam 217 (%0,4) Suriye vatandaşı hasta başvurdu. Çalışmaya alınan Suriye vatandaşı hastaların 156’sı (%71,9) erkekti ve yaş ortalamaları 3,4 ± 4,1 yıldı. Konsültasyon istenme oranı, hastaneye yatış oranı ve yoğun bakıma yatış oranı Suriyeli hastalarda (% 18, %14,2, %4,5) Türk hastalara (%10, %5,6, %0,3) göre anlamlı olarak daha yüksekti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Suriyeli hastalar daha ciddi hastalıklar nedeniyle acil servise başvurmaktalar. Bu durum yaşadıkları açlık, hijyen ve tıbbi bakım eksiklikleri gibi temel sorunlardan kaynaklanıyor olabilir.
INTRODUCTION: The Syrian Civil War began four years ago, has displaced 7.5 million Syrians. As expected, children have been particularly impacted by the refugee crisis. This study aimed to determine the rate of Syrian children admitted to the emergency department. It is also tried to identify their resource needs and their comparison with Turkish children.
METHODS: We are a multidisciplinary University Pediatric Emergency Department, and seeing about 55,000 patients per year. All patients admitted to our emergency department are grouped and labeled according to their occupation and country of origin. The database was sought for patients admitted between January 1, 2014 and December 31, 2014. All Syrian patients were included. Baseline demographic data (age, gender) and clinical data (admission date, cause of presentation) were obtained. We also evaluated frequency of resource requirements (laboratory, ECG, treatment, specialty consultation etc.), rate of hospitalization and intensive care admission.
RESULTS: Two hundred and seventeen Syrian patients were admitted to our emergency department during the study period. The frequency of Syrian admission was 0.4%. Seventy-two percent (71.9 %, n=156) were male and the mean age was 3.4 ± 4.1 years. We observed that Syrian patients had a significantly higher rate of specialty consultation, hospitalization and intensive care admission compared with Turkish patients, respectively (18% vs. 10%), (14.2% vs. 5.6%) and (4.5% vs.0.3%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Syrian patients presented to emergency department with more serious illness. This can be explained with the main problems of Syrian refugees such as hunger, lack of hygiene and lack of medical care.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
8.
Önceden sağlıklı bir çocukta Ochrobactrum anthropi bakteriyemisi ve pnömoni
Ochrobactrum antropi bacteremia and pneumonia in a previously healthy child
Kübra Cenkçi, Fulya Kamit Can, Ender Can, Sevgi Yılmaz Hancı, Ayşe Berna Anıl, Murat Anıl
doi: 10.5505/cayb.2015.24633  Sayfalar 137 - 140
Ochrobactrum anthropi daha çok immün sistemi baskılanmış, tıbbi aletler yerleştirilmiş hastalarda hastane enfeksiyonuna neden olmaktadır. Ek bir risk faktörü olmayan çocuklarda O. anthropi’ye bağlı toplumdan kazanılmış bakteriyemi ve pnömoni literatürde nadiren bildirilmektedir. Bu olgu sunumunda O. anthropi’ye bağlı toplumdan kazanılmış bakteriyemi ve ağır pnömoni nedeniyle mekanik ventilasyon ihtiyacı olan daha önce sağlıklı bir olgu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.
Önceden sağlıklı olan 13 aylık kız olgu, toplum kaynaklı pnömoni ve ağır solunum yetmezliği nedeniyle çocuk yoğun bakım servisinde izleme alınmıştır. Mekanik ventilasyon desteği ile birlikte vankomisin ve seftriakson tedavisi başlanan hastanın geliş kan kültüründe O. anthropi (seftriakson dirençli) saptanmıştır. Verilen tedaviye klinik yanıt görüldüğünden antibiyotik tedavisi değiştirilmemiş, kontrol kan kültüründe üreme saptanmamıştır. Hasta izleminin 13. gününde sağlıklı olarak taburcu edilmiştir.
Sonuç olarak fırsatçı bir basil olan O. anthropi bilinen kolaylaştırıcı faktör olmadan da bakteriyemi ve pnömoni nedeni olabilmektedir.
Ochrobactrum anthropi causes nosocomial infections in patients with immunosuppression andinsertedmedical devices. Without additional risk factors, community-acquired bacteremia and/or pneumonia due to O. anthropi is rarely reported in children. In this case report we present community-acquired bacteremia due to O. Anthropi, and the need of mechanical ventilation for severe pneumonia in a previously healthy child because of its rarity.
Previously healthy 13 month old female patient was admitted to our pediatric intensive care unit due to community-acquired pneumonia and respiratory failure. Vancomycin and ceftriaxone combination with mechanical ventilation support was started. O. anthropi was determined in blood cultures (ceftriaxone resistant). The antibiotic regimen was not modified since there was a good clinical response to the ampiric treatment, and the control blood cultures remained sterile. The patient was discharged healthy on the 13th day.
In conclusion, O. anthropi as an opportunistic bacilli can cause bacteremia and severe pneumonia in a child without predisposing factors.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Postoperatif Erken Dönemde Laparoskopik Gastrostomi Düşmesi: Non-invaziv ventilasyonun nadir bir komplikasyonu
Dislodgement of Laparoscopic Gastrostomy During Early Postoperative Period: an unusual complication of non-invasive ventilation
Çağlar Ödek, Tanıl Kendirli, Ayhan Yaman, Gülnur Göllü Bahadır, Meltem Koloğlu
doi: 10.5505/cayb.2015.39974  Sayfalar 141 - 144
Giriş: Non-invaziv ventilasyonun (NIV) akut veya kronik solunum yetmezliği olan çocukların tedavisindeki yeri zaman içerisinde giderek önem kazanmıştır. Non-invaziv ventilasyon hastaların çoğunluğu tarafından iyi tolere edilmekle birlikte, çeşitli komplikasyonlara neden olabilmektedir. Burada, postoperatif erken dönemde NIV ile ilişkili olarak gastrostomisi düşen bir olgu anlatılmıştır.
Olgu sunumu: Serebral palsi ve epilepsi tanılarıyla takip edilen 7 yaşında erkek hasta laparoskopik gastrostomi ve Nissen fundoplikasyonu sonrasında çocuk yoğun bakım ünitemize kabul edildi. Postoperatif 2. günde kendini ekstübe eden hastaya, izlemde solunum sıkıntısı gelişmesi nedeniyle NIV desteği verildi. Postoperatif 3. gün enteral beslenme başlandı ve gastrik dekompresyon sonlandırıldı. Beslenme başlandıktan 2 gün sonra gastrostomi çevresinde diffüz eritem ve hassasiyet gelişirken, karın duvarında krepitasyon saptandı. Laparotomide gastrostomisinin düştüğü, mide ile karın duvarı arasında kaçak olduğu gözlendi ve gastrostomi revizyonu yapıldı.
Tartışma: Laparoskopik gastrostomi ve Nissen fundoplikasyonunun postoperatif erken dönemi NIV için mutlak kontraendikasyon oluşturmasa da beklenmeyen komplikasyonlar gözlenebilir. Postoperatif erken dönemde NIV ihtiyacı olan hastalarda enteral beslenme geciktirilmeli ve gastrik dekompresyon sürdürülmelidir.
Introduction: The use of non-invasive ventilation (NIV) has become increasingly popular in the treatment of children with acute or chronic respiratory failure. Although NIV is well tolerated by most of the patients, various complications have been described. Herein, we describe a patient who developed early gastrostomy dislodgement related with NIV.
Case report: A seven-year-old male patient with cerebral palsy and epilepsy was admitted to our pediatric intensive care unit after laparoscopic Nissen fundoplication and gastrostomy. On postoperative day 2, he had self-extubated and NIV was performed for respiratory distress. The feeding was started on postoperative day 3 and gastric decompression was stopped. There were diffuse erythema and significant tenderness around the gastrostomy site and subcutaneous crepitations on the abdominal wall two days after the feeding was started. Laparatomy was performed, dislodgement of gastrostomy was observed, and a leakage was found between the stomach and the abdominal wall. Gastrostomy revision was done.
Discussion: Although early postoperative course of laparoscopic gastrostomy and Nissen fundoplication is not a contraindication for NIV, unexpected complications can be seen. Feeding from gastrostomy tube should be delayed and gastric decompression should be provided during early postoperative course in case of NIV requirement.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Salbutamol tedavisine sekonder gelişen bir supraventriküler taşikardi olgusu
A case report with supraventricular tachycardia secondary to albuterol treatment
Tuba Giray, Defne Çöl, Zerrin Yalvaç, Suat Biçer, Öznur Küçük, Meltem Uğraş, Ayça Vitrinel
doi: 10.5505/cayb.2015.79188  Sayfalar 145 - 148
İki aylık kız bebek, akut respiratuar sinsityal virus bronşioliti tanısıyla yatırıldı. Akciğer grafi bulguları akut bronşiolitle uyumluydu, kardiyomegali yoktu. Hastaya yatışından bir gün öncesinde oral salbutamol tedavisi başlanmıştı. Yatırıldıktan sonra nebulize salbutamol, nebulize %3 NaCl ve intravenöz sıvı tedavisi başlandı. Hastaya sadece bir doz nebulize salbutamol uygulandıktan sonra ani olarak ortaya çıkan taşikardisi gözlendi, kalp atım hızı 280/dk’ya yükseldi. Elektrokardiyografide P dalgalarının olmaması ve QRS süresinin normal (< 0.09 saniye) olması nedeniyle taşikardinin nedeni supraventriküler taşikardi olarak değerlendirildi. kalp hızı 280/dk olarak saptandı. Vagal uyarı sağlamak amacıyla yüze buz uygulandı. Taşikardisinin gerilememesi üzerine adenozin (100 μg/kg) intravenöz yoldan uygulandı. Kalp hızı adenozin uygulandıktan sonar 160/dk.’ya düştü. Salbutamol tedavisinin kesilmesine rağmen hastanın takibinde altı saat aralıklarla iki defa supraventriküler taşikardi atağı gelişti. İkinci atak buz uygulamasıyla gerilemesine karşın üçüncü atak adenozin uygulamasıyla geriledi. Ekokardiyografide anormal bulgu yoktu. Supraventriküler taşikardi ataklarının tekrarını önlemek amacıyla propranolol başlandı. Bu olgu, salbutamolün tetiklemiş olduğu supraventriküler taşikardi olarak sunulmuştur.
Two-months-old girl was admitted with the diagnosis of acute bronchiolitis due to respiratory syncytial virus. The chest x-ray findings were consistent with acute bronchiolitis and there was no cardiomegaly. The patient was treated with oral albuterol one day before hospital admission. Nebulized albuterol, nebulized 3% NaCl, and intravenous fluid therapy were administered after hospitalization. After the first dose of nebulized albuterol, a sudden tachycardia, with a heart rate up to 280 beats per minute was observed. Electrocardiogram revealed lack of P-waves, and normal duration (< 0.09 seconds) of QRS, suggesting supraventricular tachycardia. Ice was applied to the face to induce vagal stimulus. Then adenosine (100 µg/kg) was administered by intravenous route due to unresolved tachycardia. Her heart rate decreased to 160 beat per minute after adenosine was applied. Although albuterol therapy was discontinued, supraventricular tachycardia repeated two-times with intervals of six hours during the follow-up. The second attack was relieved with vagal maneuver however the third episode was relieved with adenosine administration. There was no abnormal finding on echocardiograhy. Propranolol was started as a prophylaxis to prevent relapse of supraventricular tachycardia. This patient was presented as supraventricular tachycardia, which was triggered by albuterol.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Aktif Kardiyopulmoner Resüssitasyon Sırasında Ekstrakorporeal Membran Oksijenasyonu Kullanımı: Olgu Sunumu
Extracorporeal Membrane Oxygenation Use During Active Cardiopulmonary Resuscitation: A Case Report
Edanur Yeşil, Nilüfer Yalındağ Öztürk, Feyza Girgin İnceköy, Koray Ak
doi: 10.5505/cayb.2015.92408  Sayfalar 149 - 152
Ekstrakorporeal membran oksijenasyonu (EKMO) kalp ve/veya akciğer yetmezliği olan medikal tedaviye yanıtsız olgularda geçici yaşam desteği sağlamak amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Ekstrakorporeal kardiyopulmoner resüssitasyon (EKPR) ise yeniden canlandırma esnasında venöarteryel kanülasyon ile uygulanan hızlı bir resüssitasyon yöntemi olup uygun şartlarda uygulandığında arrest sonrası mortaliteyi azalttığı bilinmektedir. Bu olgu ile amacımız EKMO desteğinin emekleme döneminde olduğu ülkemizde EKPR ile olumlu tecrübemizi paylaşmak ve bir resüssitasyon yöntemi olarak EKPR kullanımının yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktır. Olgumuz damaryolu tıkanan ve damaryolu açmada sıkıntı yaşanan, bu nedenle yapılan santral katater girişimi sırasında kardiyak arrest yaşayan büyüme geriliği ve pnömoni nedeniyle çoklu antibiyoterapi ve parenteral beslenme desteği uygulanan 4 aylık kız çocuğu idi. Resüssitasyon sırasında kardiyovasküler cerrahi tarafından sternotomi ile santral kanülasyon (aorta ve sağ atriyum) ve perfüzyonist tarafından kristaloid solüsyonu ile devre dolumu gerçekleştirilen bebekte stabilizasyon sağlanıldı ve 3 gün içinde EKMO desteğinden nörolojik defisit olmadan başarılı olarak ayrılabildi. Sonuç olarak EKMO merkezlerinde EKPR uygulaması etkin bir yöntemdir.
Extracorporeal membrane oxygenation is a temporary life support method for patients with respiratory and/ or cardiac failure which is unresponsive to medical treatment. Extracorporeal cardiopulmonary resuscitation (ECPR) is a type of venoarterial ECMO performed quickly during CPR. ECPR is known to reduce mortality if performed timely under adequate conditions. In Turkey, where ECMO support is still in its infancy, we aimed to share our experience with a successful ECPR case. Our patient was a 4 month old girl with failure to thrive and pneumonia who was treated with antibiotics and antiviral therapy along with parenteral nutrition. The baby developed bradicardia and cardiac arrest during attempts for central venous catheterization. The cardiothoracic surgery team responded to the code quickly and cannulated the baby via sternotomy in the unit ( aorta and right atrium cannulation) while the perfusionist primed the circuit with cristalloids. Our patient was stabilized with initiation of ECMO, and she was weaned from ECMO support within 3 days with intact neurological status. ECPR is an effective option for survival in ECMO centers.
Makale Özeti | Tam Metin PDF