Cilt: 1  Sayı: 2 - 2014
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Kritik Hasta Çocuklarda Rabdomiyoliz
Rhabdomyolysis in Critically ill Children
Aslı Yalçınkaya, Hakan Tekgüç, Oğuz Dursun
doi: 10.5505/cayb.2014.03522  Sayfalar 61 - 64
AMAÇ: Rabdomiyoliz iskelet kasının travmatik, toksik ve metabolik faktörlerle ilişkili olarak hasarlanması ve hücresel içeriğin dolaşıma karışması ile karakterize yaşamı tehdit eden ciddi komplikasyonlara neden olabilen bir sendrom olarak tanımlanır. Etyolojik nedenler incelendiğinde bu risk faktörlerinin yoğun bakım gerektiren kritik hasta çocuklarda sıklıkla bir veya birden fazla sayıda bulunduğu görülecektir. Bu çalışmada Akdeniz Üniversitesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatırılarak takip edilen kritik hasta çocuklarda rabdomiyolizin etyolojik nedenleri, klinik seyri ve prognozu değerlendirilmiştir.
YÖNTEMLER: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi’nde 2011 yılı içerisinde yatırılarak takip edilen 219 hastanın serum CK ve miyoglobin düzeyleri bilgisayar kayıtlarından geriye dönük tarandı. Normal değerin 5 katı ve üzerinde olanlar çalışmaya alındı. Hastaların demografik verileri, laboratuvar değerleri, organ yetersizlikleri ve prognozları değerlendirildi.
BULGULAR: Toplam 11 hastada rabdomiyoliz saptandı (%5). Hastaların çoğunda rabdomiyoliz nedeni asfiksi/perfüzyon bozukluğu olarak değerlendirildi. Yoğun bakımda yatış süreleri ortalama 10 gün (2-34 gün), mekanik ventilatörde kalış süreleri ise ortalama 8 (1-34 gün) gündü. Yoğun bakıma yatış anında 8 hastanın önceden bilinen kronik bir hastalığı vardı. Hiçbir hastamızda hipokalsemi veya hiperpotasemi saptanmamıştır. RIFLE kriterlerine göre değerlendirildiğinde 11 hastanın 8 (%72)’inde akut böbrek hasarı saptanmış ve 3 hastaya hemodiyaliz uygulanmıştır. Akut rabdomyoliz gelişen hastaların 6’sı excitus oldu (%54). Excitus olan hastalardan 3 (%50)’ünde akut konjestif kalp yetersizliği bulguları mevcuttu.

SONUÇ: Sonuç olarak rabdomiyoliz; çocuk yoğun bakım ünitesinde yatan kritik hasta çocuklarda daha sıklıkla perfüzyon bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada rabdomiyolizli hastaların yoğun bakımda yatış ve mekanik ventilatörde kalış süresi genel popülasyondan farklı bulunmamıştır. Eşlik eden akut konjestif kalp yetersizliği ve akut böbrek hasarı mortalitenin artmasına neden olmaktadır. Hastalarımızda konjesyon bulgularının varlığı alkalizasyon, hidrasyon ve mannitol’ü içeren standart tedavi protokollerinin uygulamasını kısıtlayıcı bir rol oynamıştır.
OBJECTIVE: Rhabdomyolysis is a syndrome that can cause life threatening serious complications. It is characterized by the damage of skeletal muscles due to traumatic, toxic or metabolic factors leading to disposition of intracellular ingredients into the intravascular bed. When the etiological causes are analyzed at least one or more risk factors can frequently be found in critically ill children requiring intensive care admission. In this study, we evaluated the etiologic factors, clinical course and prognosis of rhabdomyolysis in critically ill children who are admitted to Akdeniz University Pediatric Intensive Care Unit (PICU).
METHODS: Serum CK and myoglobulin values of 219 children who were admitted to PICU of Akdeniz University Hospital during the year 2011 were reviewed using electronic records. Those with 5 fold increase in either CK or myoglobulin values were enrolled to the study. Demographic data, laboratory values, organ failures, and prognosis of these patients were analyzed.
RESULTS: Rhabdomyolysis was observed in 11 patients (5%). Asphyxia and perfusion abnormalities were the most common reasons for rhabdomyolysis. Average length of stay in PICU was 10 days (range 2 – 34 days) and average length of mechanical ventilation was 8 days (1 – 34 days). Eight of the patients had a known chronic illness on the admission to PICU. None of them developed serious hypocalcaemia or hyperkalemia. Eight of the 11 patient (%72) had acute renal injury according to RIFLE criteria and hemodialysis was undertaken in 3 of them. Six out of 11 patients (54%) died. Of the patients who died three (50%) had physical findings of acute congestive heart failure.
CONCLUSION: According to this retrospective analysis; rhabdomyolysis was mostly associated with perfusion abnormalities in the critically ill child who needed PICU admission. Length of stay at PICU and mechanical ventilation was not different from general population in this study. When rhabdomyolysis was accompanied by acute renal injury and acute congestive heart failure, the mortality increased. Presence of congestive heart failure was a factor that limited the use of standard treatment options like urine alkalization, hydration and mannitol.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Servisi’ne Başvuran Hastaların Değerlendirilmesi
The Evaluation of the Patients Admitted to the Pediatric Emergency Department in a Training and Research Hospital
Murat Anıl, Ayşe Berna Anıl, Engin Köse, Sinem Akbay, Mehmet Helvacı, Nejat Aksu
doi: 10.5505/cayb.2014.88597  Sayfalar 65 - 71
AMAÇ: Bu çalışmada, S.B. İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Servisi’nin bir yıllık çalışmasının değerlendirilmesi amaçlanmıştır
YÖNTEMLER: 01.01.2011– 31.12.2011 tarihleri arasında çocuk acil servisine başvuran olguların demografik ve tıbbi bilgileri hastane otomasyon sisteminden geriye dönük olarak elde edilmiştir. Tanılarda ICD-10 tanı kodu sistemi kullanılmıştır
BULGULAR: Toplam 179002 hasta (%55,8’i erkek) acil servise başvurdu. Hastalar yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde, %68,1’ini 1 ay – 5 yaş grubu çocukların oluşturduğu saptandı. Olguların %51’inin 16.00-24.00 saatleri arasında çocuk acil servisine başvurduğu görüldü. En çok başvurunun Aralık (22 129 olgu), en az başvurunun ise Ağustos (12588 olgu) aylarında yapıldığı saptandı. Toplam 22 585 olgunun (%12,6) travma nedeniyle başvurdu. 375 olgu (%0,2) zehirlenme tanısını aldı. Başvuran olguların %10’u gözlem birimde izlendi. Toplam 23 559 adet konsültasyon istemi yapıldı. En sık konsültasyon istenen birim ortopedi ve travmatoloji kliniğiydi (9020 olgu, %38,2). Olguların %3,5’i hastaneye yatırıldı. Çocuk acil servisine en sık başvuru sebeplerinin akut farenjit (%16,3), soğuk algınlığı (%15) ve travma (%12,6) olduğu görüldü. Toplam 20 olguya ileri yaşam desteği yapıldı ve 5 olgu acil serviste öldü.
SONUÇ: Hastanemiz çocuk acil servisinden elde edilen bilgiler, acilde çalışan doktor ve hemşirelerin büyük bir iş yükü ile karşı karşıya kaldıklarını göstermektedir. Bu problemin çözümü ülke genelinde ve hastane içinde yeni düzenlemelerin yapılmasıyla mümkün olacaktır.
OBJECTIVE: The objective of the study was to analyze the one-year activity of the Pediatric Emergency Department of the Ministry of Health Izmir Tepecik Teaching and Research Hospital.
METHODS: Demographic and medical information of the children admitted to Pediatric Emergency Department of the Tepecik Training and Research Hospital between 01.01.2011-31.12.2011 was obtained through hospital automation system, retrospectively. ICD-10 coding system is used for diagnosis.
RESULTS: A total of 179 002 (55.8% male) patients were admitted to the pediatric emergency department. When patients were evaluated according to age group, 68.1% of the patients were between 1 month-5 years of age. 51% of the cases were admitted to the ER between 16.00-24.00 o’clock. The maximum and the minimum number of admission were in January (22129 patients) and in August (12588 patients). A total of 22 585 cases (12.6%) with trauma were admitted. A total of 375 (0.2%) cases had the diagnosis of poisoning. 10% of the patients were observed in the department. A total of 23 559 consultation were caried out. The most common consultation requested was for orthopedics and traumatology clinic (9020 cases, 38.2%). 3.5% of the patients were hospitalized. The most frequent reasons for admission to emergency department were acute pharingytis (16.3%), upper respiratory infection (15%), and trauma (12.6%). 20 cases underwent advance life support and 5 of them were died in the department
CONCLUSION: The analysis of the data collected at the pediatric emergency department of our hospital highlights the huge amount work-load carried out by the doctors and nurses on duty. Resolution of this problem will be possible with a complete reorganization both local and country-wide.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Üst Sosyokültürel Düzeyden Bir Grup Ailenin Çocuklarda Karşılaşılan Acil Durumlarla İlgili ilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of High Sociocultural Level Families About Knowledge in Childhood Emergencies
Öznur Küçük, Suat Biçer, Tuba Giray, Defne Çöl, Gülay Çiler Erdağ, Çiğdem Kaspar, Ayça Vitrinel
doi: 10.5505/cayb.2014.46330  Sayfalar 73 - 79
AMAÇ: Bu çalışmada ebeveynlerin çocuklarda ilkyardım uygulamaları konusundaki bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Çalışma orta ve üst sosyoekonomik ve eğitim düzeyine sahip 312 ebeveyni içermektedir. Ebeveynlerden ateş, yaralanma, zehirlenme, yanık, travma, dehidratasyon, solunum sıkıntısı, havale ve ısırılma konusundaki ilkyardım bilgilerinin sınanmasına yönelik olarak hazırlanan anketi doldurmaları istendi. Her bir soru, içeriklerine göre medikal ve cerrahi olmak üzere 2 gruba ayrılarak gruplar arasında yanıtlanma bakımından fark olup olmadığı değerlendirildi. Ayrıca tüm sorular dahili aciller, çevresel aciller ve travma acilleri olarak gruplandırılarak yanıtlanma bakımından değerlendirildi.
BULGULAR: Medikal ve cerrahi sorulara verilen yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p > 0,05). Soru tipleri dahili aciller, çevresel aciller ve travma acilleri olarak gruplandırıldığında verilen yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p < 0,05). Travma sorularına diğer sorulara göre daha az sayıda doğru yanıt verildi. Soru tiplerinin içeriklerine göre sorular ateş, solunum, gastrointestinal, nörolojik, yanık, kanama, yara, zehirlenme ve ısırılma olarak ayrıldığında verilen yanıtlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı (p < 0.05). Nörolojik ve zehirlenme gruplarına daha az sayıda doğru yanıt verilmişti.
SONUÇ: Ebeveynlerin çocuklara ilkyardım konusunda bilgi düzeyleri yetersiz olup, ailelerin bilgi düzeyini artıracak ilkyardım kursları yaygınlaştırılmalıdır.
OBJECTIVE: This study aims to evaluate parental knowledge of first aid procedures on children.
METHODS: We enrolled 312 well educated parents with a good socioeconomic status. Parents were asked to fill in a questionnaire which tested knowledge of first aid regarding fever, trauma, poisoning, burns, dehydration, respiratory distress, convulsion and bites. Each question was placed into one of the two categories as either medical and surgical, and differences in accuracy between the two categories were contrasted. Additionally, every question was also placed into groups, as medical emergencies, environmental emergencies and traumatic emergencies then, answers were documented and were evaluated according to the responses.
RESULTS: There was no statistically significant difference between correct responses to medical and surgical questions (p > 0.05). However, there was a statistical significance when the questions were separated into groups as medical, environmental and traumatic emergencies (p < 0.05). Questions about traumatic emergencies were answered less accurately when compared to both other groups. There was also a statistically significant difference (p < 0.05) in accurate responses when the questions were grouped according to content; fever, respiratory, gastrointestinal, neurological, burns, bleeding, injuries, poisoning and bites. Responses about first aid in neurological and poisoning emergencies were less accurate.
CONCLUSION: Parental knowledge of first aid procedures in children is insufficient. Education programmes should be made by healthcare provider in all fields.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Çocuk Acil Servisimize Getirilen Zehirlenme Olgularının Değerlendirilmesi
Evaluation of Cases of Poisoning Presenting to a Pediatric Emergency Department
Sinem Sarı Gökay, Hayri Levent Yılmaz, Tuğçe Çelik, Özlem Tolu Kendir, Özden Özgür Horoz, Yusuf Sarı, Ufuk Yükselmiş, Dinçer Yıldızdaş
doi: 10.5505/cayb.2014.55264  Sayfalar 81 - 86
AMAÇ: Epidemiyolojik olarak zehirlenme etkenleri toplumlar arasında sosyo-ekonomik-kültürel düzey farklılıkları,
coğrafik bölge şartları, cinsiyet, yaş, mevsimsel değişiklikler gibi nedenlerle değişiklik gösterebilir. Bu çalışmada hastanemize zehirlenme amacıyla getirilen hastaların epidemiyolojik özelliklerini, seyrini ve önceki yıllara göre zehirlenme nedenleri arasında oluşabilecek değişimleri incelemeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Acil Servisimize 13.12.2010 ve 30.01.2013 tarihleri arasında getirilen 18 yaş ve altında olan 339 zehirlenme olgusu geriye dönük olarak incelendi. Zehirlenme olgularının yaş, cinsiyet dağılımı, zehirlenme nedenleri, etkenleri ve sonuçları kaydedildi. Besin zehirlenmeleri, böcek sokmaları, yılan ve akrep sokmaları çalışma dışında tutuldu. Elde edilen veriler SPSS 17 programı kullanılarak istatistiksel analizi yapıldı.
BULGULAR: Çalışmanın yapıldığı 13.12.2010-30.01.2013 tarihleri arasında ÇÜTF Çocuk Acilimize başvuran 0-18 yaş arası 29.940 hastanın 339’u (%1,1) zehirlenme nedeni ile başvurmuştur. Tüm yaş gruplarına bakıldığında en sık zehirlenme etkeni ilaçlardı (%63,1) ve ilaç etkenlerinden çoğul ilaç alımı (%22,9) ilk sırada, ikinci ve üçüncü sırada sırasıyla amitriptilin (%13,5) ve parasetamol (%12,6) yer almaktaydı. Kaza ile alınan ilaç etkenlerinden en sık parasetamol, özkıyım amaçlı en sık çoğul ilaç alımı saptandı. Ölüm oranı % 0,58 idi.
SONUÇ: Toksikolojinin gelişmesi ile birlikte epidemiyolojik olarak zehirlenme olgularının değerlendirilmesi, zamanla ortaya çıkan değişikliklerin belirlenmesi zehirlenmeleri önlemede ve tedavi etmede büyük öneme sahiptir. Zehirlenmelerin olumsuz kötü sonuçlarını engellemek için zehirlenme oluştuktan sonra yapılan uygun klinik yaklaşım tek başına yeterli olmayacaktır. Bu nedenle istemsiz ve istemli zehirlenmelerin önlenmesi amacıyla eğitim faaliyetleri ve güvenli bir çevre oluşturulması süreçlerinin titizlikle uygulanması gereklidir.
OBJECTIVE: Epidemiologically, causes of poisoning may vary with socio-economic and cultural features, geographical areas, gender, age and seasons. The aim of this study was to investigate epidemiological features, courses and changes in causes of poisoning cases.
METHODS: This is a retrospective review of 339 cases of poisoning aged 18 years or younger and presenting to the Emergency Department of Çukurova University hospital between 13 December 2010 and 30 January 2013. Age, gender and causes and results of poisoning were recorded. Cases of food poisoning and insect, snake and bites were excluded. Data were analyzed with SPSS 17.
RESULTS: The study consist of 13.12.2010-30.01.2013, admitted to our pediatric emergency department between 0-18 ages, 29.940 patients 339(1.1%) of the cause of poisoning. Considering all age groups, the most common poisoning agents were drugs (%63.1) and multidrug intake (%22.9) was in the first place followed by amitriptyline (%13.5) and paracetamol (%12.6). The most frequent reason for intoxication was paracetamol was taken by accident while suicide was the most common reason for multiple drug intake. The mortality rate was 0.58%.
CONCLUSION: With toxicological advances, epidemiological evaluations of poisonings and determination of changes in their causes have become important in prevention and treatment. An appropriate clinical approach alone cannot be sufficient to prevent unfavorable results of poisoning. Therefore, appropriate education programs and a safe environment are necessary to prevent deliberate and incidental poisonings.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Ailelerin Çocuk Oto Güvenlik Koltuğu Kullanma Oranları ve Bilgi Düzeyleri Üzerine Anket Çalışması
A Survey Study on Families Child Car Safety Seats Usage and Awareness
Defne Çöl, Suat Biçer, Meltem Uğraş, Tuba Giray, Öznur Küçük, Gülay Çiler Erdağ, Ayça Vitrinel
doi: 10.5505/cayb.2014.87597  Sayfalar 87 - 95
AMAÇ: Bu çalışmada, ebeveynlerin çocuk oto güvenlik koltuğu (ÇOGK) kullanım oranları ve bu konu hakkındaki bilgi düzeyleri değerlendirildi.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya, çocuk polikliniğine başvuran 250 ebeveyn alındı. “Sosyodemografik özellikler”, “çocuk oto güvenlik koltuğu (ÇOGK) kullanımını etkileyen faktörler”, “ÇOGK kullanımı” ve “ÇOGK kullanımı ile ilgili bilgiler” hakkındaki 22 soruluk anket, yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulandı. Varyans analizine yönelik olarak t-test, sürekli değişkenler için iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi kullanıldı. Kesikli ve kategorik değişkenlere yönelik olarak ki-kare testi uygulandı.
BULGULAR: Ebeveynlerin %93.6’sı ÇOGK hakkında bilgi sahibi olup, %80.8’i ÇOGK kullanıyor, %12.8’i ise kullanmıyordu. Gelir düzeyi yüksek olan ebeveynlerin ÇOGK kullanım oranı yüksekti (p < 0,05). Ebeveynlerin eğitim durumu da ÇOGK kullanımı ile doğru orantılıydı (p < 0,05). ÇOGK’nin doğru yerleşimini ailelerin %98’i biliyordu. ÇOGK’nu çocuğun yaşına uygun olarak değiştiren ebeveynlerin oranı %53.5 idi. Yaşa uygun olarak değiştirilmesi gereksinimi hakkındaki bilgi düzeyi geliri orta ve iyi düzeyde olanlarda ve babanın eğitimi yükseköğrenim düzeyinde olanlarda daha yüksekti (p < 0,05). ÇOGK kullanmanın kanuni zorunluluk olduğunu bilenlerin oranı %88.6 idi. ÇOGK hakkındaki bilgiyi ebeveynlerin %37’si internetten, %33’ü medya yoluyla, %27’si ise çevresindeki kişilerden edinmişti. Hekim tavsiyesiyle bilgi sahibi olanların oranı oldukça düşüktü (%3).
SONUÇ: Ebeveynlerin eğitim ve gelir düzeylerindeki artış ÇOGK kullanımını artırarak çocuk yaralanma ve ölümlerini azaltabilir. Tıp öğrencilerine tıp eğitiminde ve ebeveynlere rutin çocuk vizitlerinde çocuk güvenliği ve ÇOGK kullanımı hakkında bilgi verilmelidir.
OBJECTIVE: The usage and awareness of parents about child car safety seats (CCSS) was evaluated in this study.
METHODS: Two hundred and fifty parents presented to the pediatric outpatient clinic were included in this study. Research data were derived from 22-questions survey including “socio-demographic features”, “factors affecting CCSS”, “CCSS usage ratio”, “the information about correct usage of CCSS” with one to one interviews. T-test for variance analysis and the significance test of difference between two means were used for continuous variables. Chi-square test was applied for discrete and categorical variables.
RESULTS: Ninety-three point six (93.6%) percent of parents have knowledge about child car safety seats while 80.8% of them using child car safety seat, whereas 12.8% don’t use it. CCSS usage rate was higher in the parents with high level income (p < 0.05). Educational level of parents was also directly proportional with CCSS usage (p < 0.05). Ninety-eight percent of the parents knew the correct placement of CCSS. Fifty-three point five percent of the parents had revised the CCSS appropriately according to child’s age. Change of CCSS was appropriate according to child’s age where the awareness of “need for change” is higher in 800-8.000 TL income group and where the father’s education level is undergraduate (p<0.05). Eighty-eight point six percent of parents knew that CCSS using was a legal obligation. The parents acquired the information about CCSS from internet (37%), from media (33%), and their social network (27%). The ratio of the ones who were informed by a doctor was pretty low (3%).
CONCLUSION: The increase in education and income level of parents may reduce the child injuries and deaths by increasing the use of CCSS. The knowledge about child safety and CCSS usage should be given to medical students in medical education and to parents in routine childhood visits.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
6.
Alt Ekstremitelerde Kuvvet Kaybı ve Menenjit Kliniğiyle Başvuran Akut Dissemine Ensefalomiyelit Olgusu
A Case of Acute Disseminated Encephalomyelitis Presenting with Decreased Strength in Lower Extremities and Meningitis
Mehmet Davutoğlu, Fuat Özkan, Tahir Dalkıran, Cengiz Dilber, Ekrem Güler, Yalçın Göksüğür
doi: 10.5505/cayb.2014.91300  Sayfalar 97 - 100
Akut dissemine ensefalomiyelit (ADEM) ya da postenfeksiyöz ensefalomiyelit santral sinir sisteminin demiyelizan bir hastalığı olup etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte etyolojide aşılama, bazı virüsler, bakteriler ve diğer enfeksiyöz ajanların sorumlu olabileceği üzerinde durulmaktadır.
Dokuz yaşındaki erkek çocuğu iki gündür devam eden baş ağrısı, ateş, şuur bulanıklılığı, güçsüzlük ve idrarını yapamama yakınması ile başvurdu. Fizik muayenesinde ense sertliği ve alt ekstremitelerinde kuvvet kaybı mevcuttu. Beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemesi aseptik menenjit ile uyumluydu. Hastanın kraniyal MR incelemesinde T2 ve FLAIR kesitlerinde sağ posterior korona radiatada ve sol serebellumda sınırları belirsiz hiperintens görünüm tespit edildi. Klinik bulgularla birlikte yorumlandığında ADEM tanısı konuldu. Hastaya 30 mg/kg’dan intravenöz (iv) pulse metilprednizolon (MP) tedavisi 3 gün verildi. Sonrasında 2 mg/kg/gün oral MP ile tedavi 4 haftaya tamamlandı. İzlemde tedavinin ilk haftasında alt ekstremitelerdeki kuvvet kaybı tamamen kayboldu.
Sonuç olarak alt ekstremitelerde motor kayıp ile başvuran, beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemesinde menenjit düşünülen hastalarda ayırıcı tanıda ADEM göz ardı edilmemelidir CAYD 2014;1(2): 97-100.
Acute disseminated encephalomyelitis (ADEM), also known as postinfectious encephalomyelitis, is a demyelinating disease of the central nervous system. It is an uncommon illness. Etiology of the disease was thought to be related with the vaccination as well as some viruses, bacteria and other infectious agents.
A-9-year-old male patient was admitted with headache, fever, confusion, weakness, and inability to urinate for two days of duration. His physical examination revealed neck stiffness and loss of strength in the lower extremities. Cerebrospinal fluid (CSF) examination was consistent with aseptic meningitis. We detected uncertain bordered hyperintensed lesions in right posterior corona radiata and left side of cerebelleum in cranial MRI T2 and FLAIR sequences. This case was diagnosed as ADEM in correlation with the clinical and MRI findings. The patient was treated by 30 mg/kg intravenous methylprednisolon (MP) for 3 days followed by 2 mg/kg/day MP for 4 weeks. The extremity muscle weakness was recovered completely in the first week.
In conclusion; we should not ignore ADEM in meningitis patients with extremity muscle weakness and meningeal inflammation findings in cerebrospinal fluid CAYD 2014;1(2): 97-100.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Çakmak Gazı İnhalasyonu: Bir Olgu Sunumu
Lighter Gas Inhalation: A Case Report
S. Bahaettin Öncü, Ahmet Güzel, Şule Paksu, Serkan Şahin, Fatih Suna, Murat Yüce
doi: 10.5505/cayb.2014.08208  Sayfalar 101 - 103
Uçucu madde bağımlılığı ve toksik gaz inhalasyonu günümüzde önemli bir sağlık sorunudur. Çakmak gazı olarak da bilinen bütan gazının keyif amaçlı inhalasyonu özellikle çocuklar ve gençler arasında yaygınlaşmaktadır. Bu durumun en önemli nedenleri ucuz ve teminin kolay olması ile yasal denetiminin olmamasıdır. Bu olgularda klinik tablo öfori ve konfüzyondan nöbet ve komaya kadar degişkendir. Yaşamı tehdit edici aritmi ve kardiyopulmoner kollapsa bağlı ölüm görülebilmektedir. Bu yazıda arkadaşlarına özenerek bütan gazı inhale eden 14 yaşında bir kız hasta sunuldu.
Volatile substance abuse and toxic gas inhalation are an important health problems,. Inhalation of butane gas, also known as lighter fluid is common especially among children and adolescents for pleasure related reasons. The most important reasons for this are due to cheap and easy to find nature of the substance in addition to the lack of legal control. The clinical presentation may range from euphoria and confusion to seizures and coma. Life-threatening arrhythmias and death may occur due to cardiopulmonary collapse. In this report, 14 year old girl with butane gas inhalation was presented, who emulated to her friends.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Komayla Başvuran ve Vokal Kord Distonisi Gelişen Nadir Bir Beta Ketotiyolaz Eksikliği Vakası
Beta Ketothiolase Deficiency Manifested With Coma and Vocal Cord Dystonia: A Rare Case Report
Osman Yeşilbaş, Hasan Serdar Kıhtır, Hamdi Murat Yıldırım, Hasan Önal, Esra Şevketoğlu
doi: 10.5505/cayb.2014.73792  Sayfalar 105 - 108
Beta ketotiyolaz eksikliği izolösin ve keton cisimlerinin metabolizmasında yer alan asetoasetil-CoA tiyolaz enziminde eksiklik sonucu oluşan organik asidemidir. Yüksek anyon açıklı derin metabolik asidoz ve koma nedeniyle başvuran 7 aylık erkek hastaya beta ketotiyolaz eksikliği tanısı konuldu. Tedavisi sırasında bazal ganglion tutulumuna bağlı olduğu düşünülen vokal kord distonisi gelişti. Olgu hem literatürde nadir görülmesi hem de vokal kord distonisi ile birlikte seyreden olgu sunumu bulunmaması nedeniyle sunuldu.
Beta ketothiolase deficiency is an organic asidemia of isoleucine catabolism and ketone body metabolism which caused by acetoacetyl-CoA thiolase enzim deficiency. We diagnosed a ketothiolase deficiency in 7 months old boy who was admitted with high anion gap metabolic acidosis and coma. Vocal cord distonia was occured in the course of treatment which was belived to be caused by basal ganglia involvement of disease. The case is reported because there is no case reports about beta ketothiolase deficiency with vocal cord distonia in the literature.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Endosulfan Zehirlenmesine Bağlı Gelişen ve Tedaviye Dirençli Status Epileptikuslu Olgu Sunumu
Refractory Status Epilepticus Following Acute Endosulfan Poisoning: A Case Report
M. Yusuf Sarı, Dinçer Yıldızdaş, Ufuk Yükselmiş, Özden Özgür Horoz, Özlem Hergüner, Hayri Levent Yılmaz
doi: 10.5505/cayb.2014.83997  Sayfalar 109 - 112
Amaç: Endosülfan zehirlenmesine bağlı gelişen ve tedaviye refrakter status epileptikuslu bir olguya yaklaşım
Olgu sunumu: 17 yaşındaki olgu suisid amaçlı endosülfan içeren ilaç alımından sonra bilinç kaybı, kusma, havale geçirme, solunum güçlüğü nedeniyle çocuk acil polikliniğimize başvurdu. Bakılan tetkiklerinde kan gazında pH: 6,96 PaO2: 86 mmHg, PaCO2: 41 mmHg, HCO3¯: 9,3 mmol/L, BE: -22.5, Miyoglobin: 534 ng/ml idi. Mevcut klinik ve laboratuvar bulgularıyla hastaya endosülfan zehirlenmesi tanısı konuldu. Jenaralize tonik-klonik nöbeti olan olguya aralıklı midazolam uygulanmasına rağmen nöbeti devam etmesi nedeniyle fenitoin ve levetirasetam yüklendi, midazolam infüzyonu 0,9 mg/kg/saat’e kadar çıkıldı. Buna rağmen nöbetleri devam eden olguya tiyopental sodyum başlanıldı. Tiyopental sodyum dozu 5 mg/kg/gün’e kadar çıkıldı. Takiplerinde konvülziyonu görülmemesi nedeniyle antiepileptik tedavisi azaltılarak kesildi. Klinik ve laboratuar bulguları düzelen olgu yatışının onyedinci günü taburcu edildi.
Sonuç: Endosülfan zehirlenmesinde tedaviye dirençli status epileptikus nadir olarak görülür. Hastaların tedavisinde semptomatik yaklaşılmalıdır ve mortalitesinin yüksek olması nedeniyle yakın takip ve monitörizasyon gereklidir.
Introduction: Management of endosulfan induced intoxication in a patient with refractory status epilepticus.
Case report: A 17-year-old patient was admitted to the pediatric emergency department due to loss of consciousness, vomiting, seizure and dispnea after ingestion of endosulfan for suicidal purpose. His blood gas was acidotic with a pH of 6.96, and his myoglobin level was 534 ng / ml. The rest of his blood gas was as follows: (PaO2: 86 mmHg, PaCO2: 41 mmHg, HCO3¯: 9.3 mmol/L, BE: -22.5). Patient was diagnosed with endosulfan poisoning by available clinical and laboratory findings. Despite administration of intermittent midazolam for generalized tonic clonic seizure activity, seizures persisted, and patient was loaded with phenytoin and then levetiracetam. His midazolam infusion was increased to 0.9 mg / kg / h. Due to refractory seizure activity, patient was started on thiopental sodium infusion, which was titrated up to 5 mg / kg / h. During follow- up seizures did not recur, and antiepileptic therapy was discontinued gradually. With clinical and laboratory improvement patient was discharged on the seventeenth day of admission.
Conclusion: Refractory status epilepticus is rare in endosulfan intoxications. Treatment should be symptomatic, and close observation and monitoring is required due to the high mortality risk.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Yavaş Salınımlı Teofilin Zehirlenmesi Tedavisinde Yardımcı Yöntem Olarak Tüm Barsak Yıkaması: Bir Olgu Sunumu
Whole-Bowel Irrigation As Adjunctive Treatment For Sustained-release Theophylline Poisoning: A Case Report
Caner Turan, Tahir Atik, E. Ulaş Saz
doi: 10.5505/cayb.2014.20592  Sayfalar 113 - 115
Teofilin, çocuk ve erişkinlerde kardiovasküler ve solunum sistemi hastalıklarında kullanılan, etkisini fosfodiesteraz enzim inhibisyonu ile gösteren metilksantin derivesidir. Terapötik aralığı dar olduğundan dolayı akut zehirlenmelerin yanında kronik zehirlenmeler daha sık görülmektedir. Metilksantin derivelerinin yarattığı zehirlenmeler ciddi kardiyovasküler, santral sinir sistemi, metabolik, gastrointestinal ve iskelet-kas sistemi toksisitesi nedeniyle fatal sonuçlara neden olabilir. Bu olgu, pediatrik acil servise özkıyım amaçlı toksik dozda teofilin alımı ile başvuran bir olgunun klinik izlemi ve başarılı yönetimi anlatılmıştır.
Theophylline is a methylxanthine derivative used for cardiovascular and respiratory diseases in children and adults. It shows its effect via inhibition of phosphodiesterase. Chronic poisonings are more frequent than acute poisonings due to its narrow therapeutic range. Intoxications with methylxanthine derivatives may result in mortality due to serious cardiovascular, central nervous system, metabolic, gastrointestinal and musculo-skeletal system effects. In this case report, we present a patient with toxic dose of theophyyline ingestion who was managed succesfully.
Makale Özeti | Tam Metin PDF