Cilt: 53  Sayı: 4 - 2023
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL MAKALE
1.
Sarkoidozda Konjonktival İzlenim Sitolojisi ve Gözyaşı Filmi Değişiklikleri: Öznel ve Objektif Bir Tanı Çalışması
Conjunctival Impression Cytology and Tear Film Changes in Sarcoidosis: A Subjective and Objective Diagnosis Study
Özgür Eroğul, Aydın Balcı, Hamidu Hamisi Gobeka, Neriman Efe, Müberra Akdogan, Ayse Yesim Oral, Mustafa Doğan, Çiğdem Özdemir, Murat Kasikci, Sinan Saracli
Sayfalar 200 - 205
Amaç: Başta konjonktival izlenim sitolojisi (İC) olmak üzere subjektif ve objektif tanı testleri kullanarak sarkoidoza bağlı gözyaşı filmi değişikliklerini değerlendirmek ve sonuçları sağlıklı bireylerle karşılaştırmak
Yöntemler: Bu çalışmada, Ocak 2019 ile Ocak 2021 arasında toplanan oküler tutulumu olmayan 57 sarkoidoz hastasının (Grup 1) 57 sağ gözü ile benzer demografik özelliklere sahip 33 sağlıklı bireyin (Grup 2) 33 sağ gözünden elde edilen klinik veriler değerlendirildi. Schirmer I testi, gözyaşı kırılma süresi (TBUT), floresan boyama ve konjonktival IC, kapsamlı bir oftalmolojik muayenenin ardından konjonktival ve kornea muayenelerinin bir parçası olarak yapıldı. Oküler Yüzey Hastalık İndeksi (OSDI) subjektif oküler semptomları değerlendirmek için kullanıldı
Bulgular: Grup 1 ve 2'de ortalama yaşlar sırasıyla 49.26±3.18 ve 51.91±2.89 idi (p=0.720). Ortalama Schirmer I testi, TBUT ve OSDI skorları anlamlı olarak farklıydı (tümü için p<0.05), Grup 1'de Grup 2'den anlamlı derecede daha yüksek kuru göz yüzdeleri vardı.Konjonktival IC analizine göre Grup 1, Nelson'ın derecelendirme sistemi derecelerini Grup 2'den anlamlı derecede yüksekti (p=0,001). Gruplar arasında görme keskinliği (p=0,17) veya göz içi basıncı (p=0,14) açısından anlamlı fark yoktu.
Sonuçlar: Nelson'ın konjonktival IC için derecelendirme sistemi, Schirmer I testi, TBUT ve OSDI ile belirlenen oldukça önemli kuru göz yüzdelerine ek olarak sarkoidoz hastalarında anlamlı olarak daha yüksekti. Azaltılmış gözyaşı miktarı ve kalitesi, gözyaşı filmi tabakasının dengesini bozarak çeşitli oküler semptomlara neden olabilir.
Purpose: To evaluate sarcoidosis-induced tear film changes using subjective and objective diagnostic tests, particularly conjunctival impression cytology (IC), and to compare the results with healthy individuals

Methods: This study evaluated clinical data from 57 right eyes of 57 sarcoidosis patients (Group 1) without ocular involvement who were initially received corticosteroids and Imuran before discontinuing treatment for one year, as well as 33 right eyes of 33 healthy individuals (Group 2) with similar demographic characteristics collected between January 2019 and January 2021. The Schirmer I test, tear break-up time (TBUT), fluorescein staining and conjunctival IC were all performed as part of the conjunctival and corneal examinations following a thorough ophthalmological examination. The Ocular Surface Disease Index (OSDI) was used to assess subjective ocular symptoms.

Results: Mean ages in Groups 1 and 2 were 49.26±3.18 and 51.91±2.89 years, respectively (p=0.720). The mean Schirmer I test, TBUT, and OSDI scores differed significantly (p<0.05, for all), with Group 1 having significantly higher percentages of dry eyes than Group 2. Group 1 had significantly higher Nelson's grading system grades than Group 2 based on conjunctival IC analysis (p=0.001). There were no significant differences in visual acuity (p=0.17) or intraocular pressure (p=0.14) between groups.

Conclusions: The Nelson's grading system for conjunctival IC was significantly higher in sarcoidosis patients, in addition to highly significant percentages of dry eyes determined by the Schirmer I test, TBUT, and OSDI. Reduced tear quantity and quality may destabilize the tear film layer, resulting in a variety of ocular symptoms.
Makale Özeti

2.
Keratokonuslu Hastalarda Hibrit Kontakt Lenslerin Klinik Performansları ve Hasta Memnuniyeti
Clinical Performance and Patient Satisfaction of Hybrid Contact Lenses in Patients with Keratoconus
Aydogdy Serdarov, Banu Bozkurt, Yalçın Karaküçük, Süleyman Okudan
Sayfalar 206 - 212
Amaç: Bu çalışmanın amacı keratokonuslu (KK) hastalarda hibrit kontakt lenslerin (HKL) uygulama özelliklerini, klinik performansını ve hasta memnuniyetini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya KK tanısıyla HKL reçete edilen 68 hasta (35 kadın, 33 erkek) dahil edildi. Hastaların dosyalarından kornea topografi parametreleri, camla en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), HKL deneme sayısı, reçete edilen HKL temel eğrisi ve HKL ile EİDGK not edildi. Hastalara elektronik posta veya WhatsApp yoluyla KL memnuniyet anketi gönderildi ve sonuçlar istatistiksel olarak IBM SPSS Statistics Version 22.0 ile değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 27,34±8 yıl (aralık 12-48 yaş) olan 68 hastanın 110 gözü dahil edildi. Amsler-Krumeich sınıflamasına göre gözlerin %35,5’i evre 1, %50,9’u evre 2 ve %13,5’sı evre 3-4 idi. Topografik ortalama K1 değeri 7,14±0,50 mm (aralık 5,72-8,30), K2 değeri 6,63±0,49 mm (aralık 5,07-7,84) ve Km değeri 6,89±0,48 mm(aralık 5,39-8,06) olarak bulundu. Ortalama KL deneme sayısı 1,59±0,82 (aralık 1-4) idi. Reçete edilen ortalama HKL temel eğrisi 6,84±0,50 mm (aralık 5,60-8,00) idi. Camla ortalama EİDGK 0,36±0,2 (aralık 0,05-0,8), HKL ile 0,80±0,14 (aralık 0,3-1,0) idi (p<0,001). Genel anket puanı 5 üzerinden 3,54, genel memnuniyet puanı 3,27, görme memnuniyet puanı 3,62, takma-çıkarma işleminde memnuniyet puanı 3,01, lens rahatlığında memnuniyet puanı 2,97 olarak bulundu.
Sonuç: Reçete edilen HKL temel eğri değerleri topografik Km değerine oldukça yakın bulunmuştur ve hastaların çoğunda ilk veya ikinci denemede başarılı uygulama yapılmıştır. Genel memnuniyet orta-iyi düzeyde bulunmuştur. Yumuşak KL kadar rahat olmaması, takma-çıkarma işlemlerinin zorluğu, lens ömrünün kısa ve maliyetinin yüksek olması ise dezavantajlarıdır.
Purpose: The aim of the study was to evaluate the fitting process, clinical performance and patient satisfaction of hybrid contact lenses (HCL) in patients with keratoconus (KC).
Material and Method: 68 (35 female, 33 male) KC patients who were prescribed HCL were included in the study. Corneal topographic parameters, best corrected visual acuity (BCVA) with eyeglasses, the number of HCL trials, prescribed HCL base curve (BC) and visual acuity with HCL were recorded form hospital files. A CL satisfaction survey was sent to the electronic mails or via WhatsApp and the data was statistically analyzed using IBM SPSS Statistics Version 22.0.
Results: The study included 110 eyes of 68 patients with a mean age of 27.34±8 (range 12-48) years. According to the Amsler-Krumeich classification, 35.5% of the eyes were stage 1, 50.9% stage 2 and 13.5% stage 3 and 4. Mean K1, K2 and Kmean values were 7.14±0.50 mm (range 5,72-8,30), 6.63±0.49 mm (range 5,07-7,84) and 6.89±0.48 mm (range 5,39-8,06), respectively. The average number of lens trials was 1.59±0.82 (range 1-4). The mean BC of prescribed HCL was 6.84±0.50 mm (range 5,60-8,00). BCVA with glasses was 0.36±0.2 (range 0,05-0,8), and 0.80±0.14 (range 0,3-1,0) with HCL (p<0.0001). The overall survey score was 3.54 out of 5, the overall satisfaction score was 3.27, the average vision satisfaction score was 3.62, the average satisfaction score for lens insertion and removal was 3.01, and the average satisfaction score for lens comfort was 2.97.
Conclusion: Prescribed HCL BC are usually close to the topographic Kmean value and in most of the patients, successful fitting was done after the first or second CL trial. The overall satisfaction score was moderate to good and the disadvantages were low comfort compared to soft CL, difficulty in insertion and removal, short lens life and high cost.
Makale Özeti

3.
Ön Segment Hastalıklarında Ultrason Biyomikroskopinin Tanısal Değeri
The Diagnostic Value of Ultrasound Biomicroscopy in Anterior Segment Diseases
Özlem Biçer, Melek Banu Hoşal
Sayfalar 213 - 217
Amaç: Bu çalışmanın amacı, ön segment hastalıklarının tanı ve takibinde ultrason biyomikroskopisinin (UBM) kullanımını analiz etmektir.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2004- Aralık 2018 yılları arasında kliniğimizde UBM ile görüntüleme yapılan hastaların veri kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, görüntüleme yapılma endikasyonları ve bulguları kaydedildi. Ayrıca, klinik endikasyonların yıllar içindeki değişimi incelendi.
Bulgular: Çalışmaya 917 hastanın 1256 gözü dahil edildi. Hastaların 723’ü (%57,6) kadın, 533’ü (%42,4) erkekti. Ortalama yaş 48.7±14.8 (12-85) idi. Olguların UBM görüntüleme endikasyonları; glokom patogenezinin ve cerrahi sonuçlarının değerlendirilmesi (n=764, %60.8), iris ve siliyer cisim kitlelerinin değerlendirilmesi (n=263, %20.9), kristalin lensin doğumsal anomalilerinin ve katarakt cerrahisi komplikasyonlarının değerlendirilmesi (n=86, %6.8), hipotoni etyolojisinin değerlendirilmesi (n=57, %4.5), kornea hastalıklarının değerlendirilmesi (n=46,%3.7), travma sonrası ön segment bulgularının değerlendirilmesi (n=22, %1.8), konjonktiva (n=11, %0.9) ve sklera patolojilerinin değerlendirilmesiydi (n=7, %0.6). Glokom olgularında yıllara göre UBM’in en sık istenme nedeninin plato iris konfigürasyonun araştırılması olduğu saptandı.
Sonuç: Ultrason biyomikroskopi ön segment hastalıkların patofizyolojisinin anlaşılmasında, klinik olarak değerlendirilmesinde, cerrahi tedavinin planlanmasında ve sonuçların incelenmesinde kullanılan önemli bir görüntüleme yöntemidir.
Objectives: The purpose of this study is to analyze the use of ultrasound biomicroscopy (UBM) in the diagnosis and follow-up anterior segment diseases
Materials and Methods: Data records of patients who applied to our clinic for UBM between January 1, 2004, and December 31, 2018 were reviewed retrospectively. Demographic characteristics, indications for UBM imaging and findings of the patients were recorded. Also, the change in clinical indications over the years were analyzed.
Results: One thousand two hundred fifty-six eyes of 917 patients were included in the study. Seven hundred twenty-three patients (57.6%) were female and 533 (42.4%) were male. The mean age was 48.7±14.8 (12-85) years. UBM imaging indications of the cases were evaluation of glaucoma pathogenesis and surgical outcomes (n=764, 60.8%), evaluation of iris and ciliary body masses (n=263, 20.9%), evaluation of congenital anomalies of the crystalline lens and complications of cataract surgery (n=86, 6.8%), evaluation of the etiology of hypotonia (n=57, 4.5%), evaluation of corneal diseases (n=46, 3.7%), evaluation of anterior segment findings after trauma (n=22, 1.8%), evaluation of conjunctiva (n=11, 0.9%), and sclera pathologies (n=7, 0.6%). It was determined that the most common reason for demanding UBM according to years in glaucoma cases was to investigate the plateau iris configuration.
Conclusion: Ultrasound biomicroscopy is a significant imaging method used in understanding the pathophysiology of anterior segment diseases, clinical evaluation, planning of surgical treatment and analyzing the outcomes.
Makale Özeti

4.
Chlamydia trachomatis Serovar Distribution in Patients with Follicular conjunctivitis in Iran
Zohreh Abedifar, Fatemeh Fallah, fahimeh asadiamoli, Ben Bourrie, Farahnoosh Doustdar
Sayfalar 218 - 221
Background: Chlamydia trachomatis infects the urogenital tract (UGT) and eyes. Anatomical tropism is correlated with serovars which are characterized according to the variation in the major outer membrane proteins encoded by ompA gene. The aim of the present study was to determine the distribution of C. trachomatis serovars among patients with follicular conjunctivitis in Iran.
Methods: A total of 78 conjunctival specimens from symptomatic adults were studied for the presence of C. trachomatis using PCR. Serovars were determined by Omp1 PCR-restriction fragment length polymorphism (RFLP) based analysis.

Results: C. trachomatis was detected in 38 cases (48.71%) of patients with follicular conjunctivitis with higher C. trachomatis prevalence in the younger age groups. 26 cases (33.33%) of these patients had a history of urinary tract infections (UTI). Four distinct serovars were identified in the conjunctiva samples using molecular genotyping. The most prevalent was serovar E, followed by G, I and F.
Conclusions: Our serovar distribution indicated that chlamydial follicular conjunctivitis usually has a genital source. Genital serovars could cause eye diseases especially in sexually active adults. On the other hand conjunctivitis might be the only sign of sexually transmitted infection. Therefore genotyping of C. trachomatis in ocular and genital specimens could be beneficial for acquiring moredetailed epidemiological information about the etiology of the disease and monitoring treatment success.
Makale Özeti

5.
Pupil Boyutu Scheimpflug Tomografi ile Ölçülen Lens ve Kornea Dansitometri Ölçümünü Nasıl Etkiler??
How Does Pupil Size Affect the Evaluation of Lens and Corneal Densitometry Measured by Scheimpflug Tomography?
Alperen Bahar, Hüseyin Kaya
Sayfalar 222 - 225
Amaç: Scheimpflug tomografi ile ölçülen lens ve kornea dansitometrisinin değerlendirilmesinde göz bebeği çapının etkilerini araştırmak.
Metod ve Yöntemler: Bu kesitsel ve karşılaştırmalı çalışmada, 32 katılımcının sağ gözü kullanıldı. Kornea ve lentiküler optik dansitometriler, kornea hacmi, ön segment hacmi ve ön kamara derinlik ölçümleri Scheimpflug görüntüleme sistemi ile pupiller orta dilate ve tam dilate iken alındı. Sonuçlar istatistiksel olarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Pupillalar orta dilate olduğunda (ortalama pupil çapı 2,98 ± 0.89 mm) ortalama lens yoğunluğu 19.20 ± 3.05 iken, pupiller tamamen genişlediğinde (ortalama pupil çapı 5.01 ± 0.92 mm) 23.25 ± 3.88 idi (P = <.001). Ortalama kornea yoğunluğu orta dilate pupilde 16.15 ± 0.99 iken tam dilate pupilde 16.38 ± 0.95 idi (P=.065). Gözbebeği çapı arttıkça ön kamara derinliği ve ön segment hacim ölçümleri arttı.
Sonuç: Gözbebeği çapının artmasıyla lens dansitometri değerleri arttı. Kornea yoğunluğu ölçümleri minimal düzeyde arttı ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu çalışma, lens dansitometri değerlendirmelerinin göz bebeği çapından önemli ölçüde etkilendiğini ortaya koydu.
Objectives: To investigate the effects of pupil diameter on the evaluation of lens and corneal densitometry measured by Scheimpflug tomography.
Materials and Methods: This cross-sectional and comparative study used the right eyes of 32 participants. Corneal and lenticular optical densitometries, corneal volume, anterior segment volume, and anterior chamber depth measurements were taken with the Scheimpflug imaging system when the pupils were mid-dilated and fully dilated. The results were statistically compared.
Results: The mean lens density when the pupils were mid-dilated (the mean pupil diameter was 2,98 ± 0.89 mm) was 19.20 ± 3.05, whereas that when the pupils were fully dilated (mean pupil diameter was 5.01 ± 0.92 mm) was 23.25 ± 3.88 (P = <.001). The mean corneal density was 16.15 ± 0.99 in the mid-dilated pupil, while it was 16.38 ± 0.95 in the fully dilated pupil (P=.065). Anterior chamber depth and anterior segment volume measurements increased with increasing pupil diameter
Conclusion: The lens densitometry values increased with an increase in pupil diameter. The corneal density measurements increased minimally but were not statistically significant. This study revealed that the lens densitometry evaluations were significantly affected by pupil diameter.
Makale Özeti

6.
Kedi Tırmığı Hastalığı Oküler Tutulumu Olgu Serisi; Klinik Bulguları ve Tedavi Yaklaşımı
A Case Series of Cat-Scratch Disease with Ocular Manifestations; Clinical Findings and Treatment Approach
Atakan Acar, Pınar Çakar Özdal, Berna Basarir, Kübra Özdemir Yalçınsoy, Cigdem Altan, Özlem Budakoğlu
Sayfalar 226 - 233
Amaç: Kedi tırmığı hastalığına (KTH) bağlı oküler tutulum tanısıyla izlenen olguların klinik ve demografik özellikleri, görüntüleme bulguları, tanı ve tedavi yaklaşımının sunulması.
Araç ve Gereçler: 2010-2020 yılları arasında takip ve tedavi edilen 19 hastanın demografik bilgileri, ayrıntılı oftalmolojik muayeneleri, görüntüleme bulguları ve tedavi yaklaşımları retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya 19 hastanın 23 gözü dahil edildi. Hastaların 7’si kadın (%37), 12’si erkekti (%63). Başvuru anında yaş ortalaması 34.1±13.3 (11-56) yıl, ortalama takip süresi 12.6±18.0 (1-81) aydı. On beş olguda tek taraflı (%79) tutulum izlendi. On dört olguda (%74) bilinen kedi teması vardı. Altı olguda (%32) göz şikayetlerinden önce gribal enfeksiyon benzeri şikayetler mevcuttu. Başvuru anında hastaların ortalama görme keskinliği (GK) 0.42 ±0.36 (0.001-1.0) idi. Üç gözde (%13) ön üveit bulguları mevcuttu. Arka segment muayenesinde 14 gözde (%61) nöroretinit, 8 gözde (%35) yüzeyel retinal infiltrat, 3 gözde (%13) papillit, 2 gözde (%8) retinal arter dal tıkanıklığı ve 1 gözde (%4.3) ise siliyoretinal arter tıkanıklığı izlendi. Bütün olguların Bartonella Henselae IgM ve/veya IgG`si pozitifti. Tüm hastalara sistemik antibiyotik tedavisi uygulandı. Özellikle optik disk tutulumu olan olgularda intravenöz pulse veya oral kortikosteroid tedavisi verildi. Son GK ortalama 0.80 ±0.25 (0.01-1.0) olarak tespit edildi.
Sonuç: KTH’da oküler tutulum farklı klinik prezentasyonlarla karşımıza çıkabilir. Klasik nöroretinit ve makula yıldızı görünümünün dışında, izole optik disk ödemi, retinal arter dal tıkanıklığı ve retinal infiltrasyonlara neden olabilir. Bu nedenle bu bulgularla başvuran hastalarda KTH ayırıcı tanıda akla gelmeli; kedi teması öyküsü sorgulanmalı ve Bartonella serolojisi araştırılmalıdır.
Purpose: Presenting the clinical and demographic characteristics, imaging findings, diagnosis and treatment approach of cat scratch disease (CSD) cases with ocular involvement.
Materials and Methods: The records of 19 patients followed-up and treated between 2010 and 2020, including detailed ophthalmological examinations, imaging findings and treatment approach were evaluated retrospectively.
Results: Twenty-three eyes of 19 patients were included in the study, 7 female (37%) and 12 male (63%). The mean age was 34.1±13.3 (11-56) years, and the mean follow-up duration was 12.6±18.0 (1-81) months. Unilateral involvement was observed in 15 cases (79%). Cat contact was reported in 14 cases (74%). In six cases (32%), flu-like symptoms were present before the ocular complaints. The mean visual acuity (VA) at presentation was 0.42 ±0.36 (0.001-1.0). Anterior uveitis was observed in 3 eyes (13%). Posterior segment findings included neuroretinitis in 14 (61%), superficial retinal infiltrate(s) in 8 (35%), papillitis in 3 (13%), branch retinal artery occlusion in 2 (8%), and cilioretinal artery occlusion in 1 eye(s) (4%). All cases were positive for Bartonella Henselae IgM and/or IgG. Systemic antibiotic therapy was administered to all patients. Intravenous pulse or oral corticosteroids were given, especially in cases with optic disc involvement. The mean final VA was 0.80 ±0.25 (0.01-1.0).
Conclusion: CSD may present with different ocular involvement patterns. Apart from the classical neuroretinitis and macular star appearance, patients may present with isolated optic disc edema, branch retinal artery occlusion and retinal infiltrations. In such patients, cat contact history and Bartonella serology should be evaluated in order to differentiate the CSD.
Makale Özeti

7.
Miyelinli Retinal Sinir Lifi ve Yüksek Miyopi Sendromlu Çocuklarda Maküler Görüntüleme Özellikleri
Macular Imaging Characteristics in Children with Myelinated Retinal Nerve Fiber and High Myopia Syndrome
Almila Sarıgül Sezenöz, Sibel Oto, Imren Akkoyun, Sezin Akca Bayar, Gursel Yilmaz, Meriç Yavuz Çolak
Sayfalar 234 - 240
Amaç: Tek taraflı miyelinli retinal sinir lifi (MRSL) ve yüksek miyopi sendromu olan hastalarda maküler görüntüleme özelliklerini araştırmak.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya tek taraflı MRSL-yüksek miyopi sendromu olan 6 hasta ve 13 miyopik kontrol dahil edilmişir. MRSL'den etkilenen gözlerin spektral domain (SD) optik koherens tomografi (OKT), SD enhanced depth imaging (EDI) OKT ve OKT-Anjiyografi (OKT-A) görüntüleme sonuçları diğer gözler ve miyopik kontrollerle karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Tüm hastalarda anormal foveal refle ve/veya ektopi vardı. Gruplar arasında retina kalınlığı parametrelerinde anlamlı bir fark kaydedilmedi. OKT taramalarında, MRSL'den etkilenen 6 gözün 4'ünde arka vitreus dekolmanı (AVD) gözlendi. OKT-A parametreleri ile ilgili olarak, miyelinli gözlerde sadece asirkülarite indeksinde (AI) anlamlı bir artış kaydedildi (p=0.01).
Sonuç: Daha yüksek AI dışında tüm hastalar normal foveal kontür, maküler yapı, normal OKT-A özellikleri göstermektedir. Miyelinli gözlerde AVD insidansı belirgin şekilde artmıştır.
Objectives: To investigate the macular imaging features in patients with unilateral myelinated retinal nerve fiber (MRNF) and high myopia syndrome.
Materials and Methods: Six patients with unilateral MRNF-high myopia syndrome and 13 myopic controls were enrolled in this study. Spectral domain (SD) optical coherence tomography (OCT), SD enhanced depth imaging (EDI) OCT and OCT-Angiography (OCT-A) imaging results of MRNF-affected eyes were compared with the fellow eyes and myopic controls.
Results: All patients had abnormal foveal reflex and/or ectopia. No significant difference in retinal thickness parameters were noted between the groups. In OCT scans, posterior vitreous detachment (PVD) was observed in 4 out of 6 of the MRNF-affected eyes. Regarding OCT-A parameters only a significant increase in acircularity index (AI) was noted (p=0.01) in myelinated eyes.
Conclusion: All patients demonstrated normal foveal contours, macular structure, normal OCT-A features except for a higher AI. The incidence of PVD was notably increased in the myelinated eyes.
Makale Özeti

8.
Prematüre retinopatisinde şaşılık: Risk faktörleri ve maküler ektopinin etkileri
Strabismus in retinopathy of prematurity: Risk factors and the effect of macular ectopia
Selin Şahin Karamert, Hatice Tuba Atalay, Şengül Özdek
Sayfalar 241 - 246
Amaç: Bu çalışmada, prematüre retinopatisi (ROP) olan hastalarda şaşılık ile ilişkili faktörlerin ve şaşılıkla maküler ektopi arasındaki ilişkinin araştırılması hedeflenmiştir.
Materials and Methods: ROP hastaları üç grupta sınıflandırılmıştır: Grup 1, spontan regresyon izlenen hastalar (n=45); Grup 2, lazer tedavisi alan hastalar (n=70) ve Grup 3, cerrahi tedavi uygulanan hastalar (n=91). Anizometropi, ambliyopi, nistagmus, maküler ektopi ve retinal patolojilerin görülme sıklıkları ve şaşılık üzerine etkileri değerlendirildi. Disk-fovea mesafesi (DFD) renkli fundus fotoğrafları kullanılarak ölçüldü ve maküler ektopi ile şaşılığın derecesi arasındaki ilişki değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya 206 hasta dahil edildi. Anizometropi, ambliyopi, nistagmus, maküler ektopi ve görme kaybına sebep olan retinal patolojilerin görülme sıklıkları Grup 3’te daha fazlaydı (p=0.0001).
Maküler ektopi (p=0.005), retinal patolojiler (p=0.005) ve ambliyopi (p=0.012) ROP hastalarında şaşılık gelişimi üzerinde en güçlü etkiye sahip faktörlerdi. DFD ve şaşılığın şiddeti arasında anlamlı bir korelasyon yoktu (p=0.364). Ortoforik hastalarda ortalama görme keskinliği (VA), ezotropik ve ekzotropik hastalara kıyasla daha yüksekti (p=0.027). Ezotropik hastalarda VA ekzotropik hastalara göre daha düşük olsa da fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0.729).
Sonuç: Maküler ektopi, retinal patolojiler ve ambliyopi ROP hastalarında şaşılık gelişiminde en güçlü risk faktörleri olarak tespit edildi. DFD ile şaşılığın şiddeti arasında ilişki bulunamadı. Ekzotropik hastaların çoğunluğunda DFD yüksekti. Ezotropinin düşük VA ile ilişkili olabileceği değerlendirildi.
Objectives: This study aimed to examine factors associated with strabismus in patients with retinopathy of prematurity (ROP) and the relationship between strabismus and macular ectopia.
Materials and Methods: Patients with ROP were divided into three groups: Group 1, patients with spontaneous regression (n=45); Group 2, patients who received laser treatment (n=70); and Group 3, patients who underwent surgical treatment (n=91). Rates of anisometropia, amblyopia, nystagmus, macular ectopia, and retinal pathologies were evaluated and their impacts on strabismus development were determined. Disc-to-fovea distance (DFD) was measured from coloured fundus pictures and the correlation of macular ectopia with severity of strabismus was evaluated.
Results: A total of 206 patients were included. Rates of anisometropia, amblyopia, nystagmus, macular ectopia, retinal pathologies causing blindness, and strabismus were higher in Group 3 (p=0.0001) and correlated with higher stages of ROP (p=0.0001). Macular ectopia (p=0.005), retinal pathologies (p=0.005), and amblyopia (p=0.012) had the strongest impact on strabismus development in ROP patients. DFD and severity of strabismus were not significantly correlated (p=0.364). Mean visual acuity (VA) was significantly higher in orthophoric patients compared to those with esotropia and exotropia (p=0.027). Patients with esotropia had lower VA compared to patients with exotropia, but this finding was not statistically significant (p=0.729).
Conclusion: Presence of macular ectopia, retinal pathologies, and amblyopia were the most strongly correlated risk factors for strabismus development in ROP patients. DFD was not associated with severity of strabismus. Exotropia was mostly related to higher DFD and a possible relationship between esotropia and lower VA was encountered.
Makale Özeti

DERLEME
9.
Psödoeksfoliasyon Glokomu: Klinik Görünüm ve Tedavi Seçenekleri
Pseudoexfoliation Glaucoma: Clinical Presentation and Therapeutic Options
Nurşen Yüksel, Büşra Yılmaz Tuğan
Sayfalar 247 - 256
Psödoeksfoliasyon sendromu (PES), daha yüksek körlük riski ve tanı anında daha yüksek bir maksimum ve ortalama göz içi basıncı (GİB) ile ilişkili olan, primer açık açılı glokom ile karşılaştırıldığında daha geniş bir GİB dalgalanma aralığı olan açık açılı glokomun en yaygın nedenlerinden biridir. Bu sendromu olan hastalarda glokom gelişme riski normal popülasyona göre on kat daha fazladır.
Lens ön yüzeyi, siliyer çıkıntılar, zonüller ve iris üzerinde psödoeksfoliasyon materyalinin (PEM) görülmesi ile kesin tanı konulabilir. Zonüller üzerinde psödoeksfoliasyon birikintileri, klinik olarak gözlemlenen zonüler zayıflığı, lens subluksasyonunu veya dislokasyonunu açıklayabilir. Artan katarakt gelişimi insidansı, PES ile ilişkilidir. PES’nun periferik, kardiyovasküler ve serebrovasküler sistem hastalıkları, Alzheimer hastalığı, işitme kaybı ve artmış plazma homosistein seviyeleri ile sistemik ilişkilerine dair artan kanıtlar vardır. Psödoeksfoliasyon glokomlu (PEG) hastalarda cerrahi endikasyonlar, primer açık açılı glokomlu hastalardan belirgin şekilde daha yaygındır.
Bu makalenin amacı, bu klinik ve biyolojik olarak zorlayıcı hastalığın klinik özellikleri, tedavisi ve sistemik ilişkileri hakkındaki son görüşleri gözden geçirmektir.
Pseudoexfoliation syndrome (PES) is one of the most common causes of open-angle glaucoma, with a higher risk of vision loss, a higher maximum and mean intraocular pressure (IOP) when diagnosed, a wider range of IOP fluctuation compared to primary open-angle glaucoma. Patients with this syndrome have a ten-fold higher risk of developing glaucoma than the normal population.
A definite diagnosis can be made by the observation of pseudoexfoliation material (PEM) on the anterior lens surface, ciliary processes, zonules and iris. Deposits of pseudoexfoliation on zonules can explain the clinically observed zonular weakness, lens subluxation or dislocation. An increased incidence of cataract development is associated with PES. There is growing evidence for systemic associations of PES with peripheral, cardiovascular and cerebrovascular system diseases, Alzheimer’s disease, hearing loss and increased plasma homocysteine levels. The indications for surgery are markedly more common in patients with pseudoexfoliation glaucoma (PEG) than in primary open-angle glaucoma.
The goal of this article is to review recent views on clinical features, therapy and systemic relations of this clinical and biologically compelling disease.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
10.
Kahook Dual Blade eksizyonel gonyotomi ve fakoemulsifikasyon cerrahisini takiben gelişen siklodiyaliz klefti ve hipotoni tablosu
Cyclodialysis cleft and hypotony following combined phacoemulsification and excisional goniotomy with the Kahook Dual Blade
Derya Şimşek, Isabella Wagner, Christian Draper, Tulay Simsek, Syril Dorairaj
Sayfalar 257 - 260
Bir yıl önce, her iki gözünden fakoemulsifikasyon ve göz içi lens implantasyonu ile kombine Kahook
Dual Blade (KDB) gonyotomi yapılan, primer açık açılı glokomlu 69 yaşında kadın hasta sol gözünde
ciddi görme azalması ve ağrı ile kliniğimize sevk edildi. Ilk muayenede göz içi basıncı 3 mmHg olup
biyomikroskopik muayenede ön kamara normal derinlikteydi. Gonyoskopik muayenede siklodiyaliz
klefti olduğu görüldü ve bu ön segment optik koherens tomorafi görüntüsü ile doğrulandı. Fundus
muayenesinde makulada görülen belirgin koryoretinal katlantıların uzun süreli hipotoni makulopatisi
ile ilişkili olduğu düşünüldü. KDB gonyotomi sırasında yanlışlıkla oluşturulan siklodiyaliz klefti, 3
seans argon laser fotokoagulasyon ile kapatıldıktan sonra hastanın semptomları ve görme keskinliği
düzeldi.
A 69-year-old female with bilateral primary open-angle glaucoma (POAG) who underwent cataract
extraction with intraocular lens (IOL) implantation and excisional goniotomy with the Kahook Dual
Blade (KDB; New World Medical, Rancho Cucamonga, CA, USA) one year prior in both eyes (OU)
was referred for evaluation of significant visual acuity loss and pain in the left eye (OS). Slit lamp
examination (SLE) revealed normal anterior chamber depth and gonioscopy revealed a cyclodialysis
cleft (CDC) OS, which was confirmed by anterior segment optical coherence tomography (AS-OCT).
The intraocular pressure (IOP) was 3 mmHg OS. Prominent chorioretinal folds suggestive of long-
standing hypotony maculopathy were visualized OS during fundoscopic examination. The observed
cyclodialysis cleft was thought to be created inadvertently during the KDB goniotomy. Multiple
sessions of argon laser photocoagulation (ALP) resolved and closed the cleft, improving the visual
acuity and the symptoms of the patient.
Makale Özeti

11.
Koroidal Malign Melanom Tedavisi için Uygulanan CyberKnife Radyoterapiyi Takiben Gelişen Tek Taraflı Çoklu Geçici Beyaz Nokta Sendromu Benzeri Reaksiyon
Unilateral Multiple Evanescent White Dot Syndrome-Like Reaction Following the CyberKnife Stereotactic Radiotherapy for the Choroidal Malignant Melanoma
Seher Köksaldı, Murat Tunc, Ali Osman Saatci
Sayfalar 261 - 265
58 yaşında sağlıklı erkek hastaya, Haziran 2021'de koroidal malign melanom (KMM) tanısı sonrası tek seans (21 Gy) CyberKnife stereotaktik radyoterapi (SRT) uygulandı. Sol gözde, tedaviden 11 ay sonra, ön kamarada 3+ hücre ve ön vitrede eser hücre fark edildi. Tümör gerilemiş görünmekle beraber floresein anjiyografide hafif optik disk sızıntısı, erken-hipo, geç-hiperfloresan nokta benzeri 360 derece noktasal dağınık lezyonlar ve geç dönemde kitlede boyanma olduğu görüldü. Bu bulgular, CyberKnife SRT'nin neden olduğu tümör nekrozu ile ilişkili olan tek taraflı çoklu geçici beyaz nokta (MEWDS) benzeri reaksiyon ile uyumlu düşünülerek topikal steroidlerle birlikte sol göze intravitreal olarak deksametazon implant uygulandı. Anjiyografik bulguların tekrarlaması nedeniyle üç ay sonra intravitreal deksametazon enjeksiyonu tekrarlandı. KMM tedavisi amaçlı CyberKnife SRT hakkında az sayıda yayın olması ve tedaviyi takiben muhtemel tümör nekroz sendromu ile ilişkili MEWDS benzeri reaksiyon gelişmesi nedeniyle gözlemimiz oftalmologlarla paylaşılmaktadır.
A 58-year-old otherwise healthy man received a diagnosis of choroidal malignant melanoma (CMM) in June 2021 and underwent a single session of (21 Gy) CyberKnife stereotactic radiotherapy (SRT). Eleven months later, we noticed 3+ anterior chamber cells with occasional vitreal cells in the left eye. Though the tumor looked regressed, there were mild optic disc leakage, early-hypo, late-hyperfluorescent dot-like 360-degree punctate scattered lesions, and late staining of the mass on fluorescein angiogram. The findings were compatible with unilateral multiple evanescent white dot (MEWDS) like reaction that was most likely related to CyberKnife SRT induced tumor necrosis and a dexamethasone implant was administered intravitreally into left eye together with the topical steroids. A second intravitreal injection of dexamethasone was given three months later due to remittance of the angiographic features. As there are only a few reports on CyberKnife SRT for the treatment of CMM we want to share our interesting observation about MEWDS-like reaction most likely related to tumor necrosis syndrome following the treatment with the ophthalmic community.
Makale Özeti