Cilt: 39  Sayı: 3 - 2009
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Van’da birinci basamakta çalışan hekimlerin göz hastalıklarına yaklaşımı ve uygulamaları
Approach and practice of physicians at primary health care level about ophthalmologic diseases in Van
Hümeyra Yıldırım Can, Tuğrul Erbaydar
Sayfalar 164 - 171
Amaç: Van İlinde sağlık ocaklarında çalışan hekimlerin birinci basamakta göz hastalıklarına yaklaşımlarını ve göz hastalıkları ile ilgili uygulamalarını saptamak amaçlanmıştır.
Yöntem: Van merkezi ve 10 ilçesindeki 41 sağlık ocağında 66 hekime ulaşılmıştır. Veriler hekimlerin kendilerinin doldurduğu 23 soruluk bir anket formu ile toplanmıştır. Verilerin frekans dağılımları incelenmiş ve iki değişkenli karşılaştırmalar yapılmış, istatistiksel anlamlılık ki-kare testi ile değerlendirilmiştir.
Sonuçlar: Hekimlerin çalıştıkları kurumda cep feneri %57,6, topikal antibiyotik %47,0, oftalmoskop %31,8, Snellen görme eşeli %10,6 oranında bulunmaktadır. Birinci basamakta uygulanabilecek göz hastalıkları tanı ve tedavi yöntemlerini ve koruma uygulamalarını bilme ve uygulama oranları çok düşük oranlarda bulunmuştur. Göz sağlığı ile ilgili başvurular arasında çocuk yaş grubunun önemli oranlarda olduğu, ancak şikayeti olanlar dışında göz hastalıklarına yönelik erken tanı amaçlı tarama testlerinin çok düşük oranlarda uygulandığı saptanmıştır. Hekimlerin mezuniyet sonrası bu alanla ilgili hiçbir eğitim almadıkları ve bilgi kaynağı olarak en sık genel tıp kitaplarına başvurdukları (%83,3), alana özgü kaynakların %10,6, ilaç tanıtım materyallerinin ise %18,2 oranında bilgi kaynağı olarak kullanıldığı saptanmıştır.
Tartışma: Koruyucu ve tedavi edici göz sağlığı hizmetlerinin birinci basamak sağlık hizmetlerine entegre edilmesi toplumun geniş kesimlerine bu hizmetlerin ulaştırılması ve ikinci basamak kuruluşlarının yükünün hafifletilmesi açısından önem taşımaktadır. Bunun için, hekimlerin mezuniyet öncesi eğitimlerinin birinci basamak hizmet gereksinimlerine uygun olarak gözden geçirilmesi, mezuniyet sonrası eğitimlerle bilgi ve becerilerinin artırılması ve yararlanacakları bilgi kaynaklarının sağlanması gereklidir.
Purpose: We aimed to determine physicians’ approaches and practices on ocular diseases in primary health care (PHC) centers in Van.
Materials and Methods: Sixty-six physicians working in 41 PHC centers in province centre and 10 other peripheral districts of Van, were enrolled in the study. Data were obtained by a survey including 23 questions which were filled by the physicians themselves. The frequency distribution of the data were analyzed, bivariate analyses were performed, and statistical significance was evaluated with chi-square test.
Results: The rates for presence of a penlight, topical antibiotic, ophtalmoscope, and Snellen scale in the workplaces of the physicians were 57.6%, 47.0%, 31.8%, and 10.6%, respectively. The knowledge and practice associated with diagnosis, treatment, and prevention of ocular diseases in PHC centers were found to be significantly low. While pediatric age group had a significant proportion among patients presenting ocular complaints, the screening tests aiming for early diagnosis of ocular diseases of asemptomatic patients were found to be used rare. The physicians were determined to attend no training on this field following their graduation; and general medical books (83.3%) were found to be the most common referral sources in cases of need, specific books for ophthalmology (10.6%) and drug promotion materials (18.2%) were found to be the following most common sources of information.
Conclusions: Integration of preventive and therapeutic ocular health services into the PHC bears importance in terms of rendering those services accessible for everyone and relieving the burden of secondary level health care institutions. This may be achieved by reviewing and adapting the undergraduate curriculum on ophtalmology for requirements of the PHC, improvement of skills and knowledge through postgraduate training programs, and maintaining useful information sources on ocular diseases.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Katarakt Cerrahisi Sonrasında Endoftalmi Koruması: İntrakamaral Sefuroksim Aksetil ile Subkonjonktival Gentamisin Uygulamalarının Erken Klinik Sonuçlarının Karşılaştırılması
Prophylactic Intracameral Cefuroxime Compared with Subconjunctival Gentamicine after Cataract Surgery: Early Period Results
Hatice Aktaş, Serdar Aktaş, Kadir Eltutar
Sayfalar 172 - 176
AMAÇ: Katarakt cerrahisi sonrasında endoftalmi koruması amacı ile intrakameral sefuroksim aksetil (10 mg/ml) ve subkonjonktival gentamisin (20 mg/ml) uygulamalarının etkinlik ve güvenilirliğinin değerlendirilip karşılaştırılması.

Gereç ve YÖNTEMLER: Haziran 2006- Haziran 2007 yılları arasında gerçekleştirdiğimiz prospektif çalışmada senil kataraktı olan 685 hastanın 864 gözü dahil edildi. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci grupta 432 göze ameliyat sonunda ön kamaraya sefuroksim enjekte edildi. İkinci grupta ise yine 432 göze ameliyat sonunda subkonjoktival gentamisin enjeksiyonu yapıldı. Hastalar intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar yönünden değerlendirildi.

BULGULAR: Ortalama takip süresi 6.2±1.78 ay idi. Çalışmaya dahil edilen hastaların ortalama yaşı 69.5±9.3 (±SD) idi. Bütün gözler ele alındığında postoperatif 1.günde ortalama düzeltilmiş en iyi görme keskinliğinin 0.7±0.25 olduğu görüldü. Postoperatif 1. günde yapılan biomikroskopik muayenede 1. grupta 5 gözde ( %1.15); 2. grupta ise 14 gözde ( % 3.24) fibrin reaksiyonu geliştiği görüldü. Yine postoperatif 1.günde yapılan biomikroskopik muayenede 1. gruptaki gözlerin %12’sinde ortalama 2+ tindal olduğu saptandı. İkinci grupta ise bu oran %25 idi. Bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü ( p<0.05). Takip süresi boyunca olgulardan hiçbirinde endoftalmi görülmedi.

SONUÇ: Katarakt cerrahisi sonrasında endoftalmi koruması amacı ile intrakameral sefuroksim aksetil ve subkonjonktival gentamisin uygulamaları karşılaştırıldığında, her iki yöntemin de etkin ve güvenilir olduğu kanısındayız. Bununla birlikte, intrakameral sefuroksim aksetil uygulanan gözlerdeki klinik sonuçların istatistiksel olarak anlamlı derecede daha başarılı olduğu gözlemlendi.
PURPOSE: To compare the clinical results of prophylactic intracameral cefuroxime (10 mg/ml) and subconjunctival gentamicin (20mg/ml) after cataract surgery.

MATERIALS-METHODS: 864 eyes of 685 patients with senile cataract were included in this prospective study which was done between June 2006 and June 2007. Patients were categorized into 2 groups. In the first group, prophylactic intracameral cefuroxime ( Zinnat® Floc. Glaxo-Smith) was applied to 432 eyes just after the surgery. In the second group (432 eyes), subcojunctival gentamicin was injected just after the surgery.Postoperative best corrected visual acuity (BCVA), and complications were evaluated.

RESULTS: Mean follow up 6,2±1,78 months. Mean age of the patients was 69,5±9.3 years. Postoperative best corrected visual acuity was 0,7±0,25. In the first postoperative day, fibrin reaction was observed in 5 eyes (% 1,15) of the first group and 14 eyes of the second group (% 3.24). Anterior chamber haze was seen in 12% of the first group and 25% of the second group. The differences in these parameters were statistically significant (p<0.05). No cases of endophthalmitis were observed during the follow up period.

CONCLUSION: Intracameral cefuroxime 10 mg/ml appeared to be more effective than subconjunctival gentamicin (20mg/ml) for the prophylaxis of endophthalmitis after cataract surgery.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Lens Luksasyonlarında Skleral Fiksasyonlu Göz içi lens İmplantasyonu
Scleral Fixated Intraocular Lens Implantation in Patients with Luxated Lenses
Pınar Kutucu, M. Sinan Sarıcaoğlu, Ö. Faruk Recep, Ahmet Karakurt, Ahmet Şengün, Hikmet Hasıripi
Sayfalar 177 - 182
AMAÇ: Lens luksasyonlarında (travmatik ya da gelişimsel) skleral fiksasyonlu göz içi lensi (SF-GİL) implantasyonunun etkinlik ve güvenirliliğinin araştırılması amaçlandı.
YÖNTEM: Lens luksasyonu nedeniyle ameliyat edilen ve SF-GİL implantasyonu uygulanan 8’i travmatik, 6’sı gelişimsel olgulardan oluşan 20 göze ait sonuçlar geriye dönük olarak değerlendirildi. Gelişimsel olguların tümünde bilateral ameliyat uygulandı. Olguların 9’u erkek, 5’i kadındı. Yaş ortalamaları 33,9±26,4 yıldı. Ameliyat tekniği olarak 4 gözde intrakapsüler lens ekstraksiyonu+ön vitrektomi+SF-GİL implantasyonu, 16 gözde ise limbal ya da pars plana yaklaşımlı lensektomi+ön vitrektomi+SF-GİL implantasyonu tekniği kullanıldı.
BULGULAR: Olguların ameliyat sonrası takip süresi ortalama 14±9.1 aydı. Travmatik lens luksasyonu olan bir olguda istenilen seviyede görme artışı olmazken (dejeneratif miyopi), diğer tüm olgularda değişen derecelerde görme artışı sağlandı. Ameliyat sırasında 2 gözde hifema, 2 gözde ise vitreusa hafif hemoraji oldu. Bu gözlerde müdahaleye gerek kalmadan kanama kendiliğinden resorbe oldu. Dört gözde takip sırasında ilaçla kontrol altına alınabilen glokom görüldü. Gelişimsel olgularda ise 4 gözde ameliyat öncesi lens luksasyonuna bağlı olduğu düşünülen glokom ortadan kalktı. Travmatik bir olguda ikinci bir operasyonla GİL repozisyonu gerekti. Bir olguda takip sırasında sütür erozyonu görüldü. Bu olguda konjunktiva flebi çevrildi. Hiçbir olguda retina dekolmanı ve endoftalmi görülmedi.
SONUÇ: Lens luksasyonu olan olguların görsel rehabilitasyonunda SF-GİL implantasyonu etkili ve güvenilir bir cerrahi yöntemdir. Hastaların final görmelerini etkileyebilecek lens dislokasyonuna bağlı komplikasyonlar nedeniyle, lens ekstraksiyonunun zamanlaması önem taşımaktadır. Olguların düzenli periyodlarla takipleri, olası komplikasyonların tespiti ve tedavisi açısından son derece önemlidir.
PURPOSE: To investigate the efficacy and safety of scleral fixated intraocular lens (SFIOL) implantation in patients with luxated lenses (traumatic or developmental).
METHODS: We retrospectively evaluated the results of 20 eyes operated because of lens luxation and implanted with a scleral fixated intraocular lens. Eight of the cases were traumatic and unilateral; 6 of them were developmental and bilateral. Nine of the cases were male and 5 were female. The mean age was 33.9±26.4 years. We preferred intracapsular lens extraction+anterior vitrectomy+SFIOL in 4 eyes and limbal or pars plana lensectomy+anterior vitrectomy+SFIOL in 16 eyes.
RESULTS: The postoperative follow-up time was 14±9.1 months. We recorded visual increase in varying degrees in all cases except the one with traumatic lens luxation because of degenerative myopia. We experienced hyphema in 2 eyes and mild vitreal hemorrhage in 2 eyes intraoperatively. The hemorrhages in these eyes resorbed without any intervention. We saw glaucoma in 4 cases during the follow-up time and controlled with antiglaucomatous medications. The glaucoma preoperatively seen in 4 eyes with developmental glaucoma and thought to be a result of lens luxation resolved after the operation. Intraocular lens reposition was needed in one traumatic case. Suture erosion was noted in one case and we repaired with a conjunctival flap. We did not record retinal detachment or endophthalmitis in any case.
CONCLUSION: SFIOL is an effective and safe surgical technique in the visual rehabilitation of patients with lens luxation. The timing of the lens extraction is very important to prevent the complications related to lens dislocations. The cases should be regularly followed to detect and treat the probable complications.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Acrysof ReSTOR® Göz İçi Lens İmplantasyonu Sonrasında Erken Dönem Sonuçlarımız
The Early Outcomes Of Patıents After Implantatıon Of Acrysof ReSTOR® Intraocular Lens
Uğur Ünsal, Mehmet Söyler, Serkan Biliş, Fatma Oktay, Aziz Serkan Topaloğlu, Erol Yıldırım
Sayfalar 183 - 188
ÖZET
AMAÇ: Katarakt cerrahisinde implante edilen Acrysof ReSTOR® göziçi lenslerinin(GİL) erken dönem sonuçlarının değerlendirmektir.
GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada fakoemülsifikasyon yapılarak, multifokal apodize difraktif göziçi lensi (Acrysof ReSTOR®) implante edilen 60 hastanın 117 gözü prospektif olarak incelendi.Hastaların postoperatif dönemde, 1.ve 6. aylarda refraksiyon sonuçları, kontrast duyarlılıkları, uzak,orta ve yakın mesafe görmeleri değerlendirildi.
BULGULAR: Acrysof ReSTOR® göziçi lensi yerleştirilen hastalarda, postoperatif refraksiyon 102(%87)gözde emetropi, 1 gözde -0.50 dioptri ile -1.00 dioptri arasında, 6 gözde -0.25 dioptri ile -0.50 dioptri arasında, 5 gözde +0.25 dioptri ile +0.50 dioptri arasında, 3 gözde +0.50 dioptri ile +1.00 dioptri arasında bulunmuştur.Hastaların görmeleri değerlendirildiğinde; tashihsiz uzak görmeler 108(%92) gözde 10/10, 6(%5) gözde 8/10, 2(%2) gözde 7/10, 1(%1) gözde 6/10’du. Tashihle uzak görmeleri 115(%98) gözde 10/10, 1(%1) gözde 8/10, 1(%1) gözde 6/10’du.Yakın görmeleri tashihsiz 114(%97) gözde J2 ve yukarı, 3(%3) gözde J3-J4 idi.Tashihle (uzak tashihle) yakın görmeleri 115(%98) gözde J2 ve yukarı,2(%2) gözde J3-J4 seviyesindeydi.Orta mesafe (50-60 cm) görmeleri 86(%74) gözde J2 ve yukarı,13(%11) gözde J3-J4, 18(%15) gözde J5 seviyesindeydi.Uzak tashihli orta mesafe görmeleri 97(%83) gözde J2 ve yukarı, 9(%8) gözde J3-J4, 11(%9) gözde J5 seviyesindedir.Kontrast duyarlılıkları ilk aylarda normal dağılım eğrisinin altında olmasına rağmen 3. aydan sonra normal dağılım eğrisi içinde değerlendirilmiştir.
SONUÇ: Multifokal GİL implantasyonundan sonra görme, erken dönemde kazanılırken kontrast duyarlılık 3. aydan sonra normal dağılım eğrisine uymaktadır.Acrysof ReSTOR® GİL de gözlüğe olan bağımlılığın azalması ile birlikte hastayı rahatsız etmeyen glare ve halolar oluşmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kontrast duyarlılık, Multifokal Göziçi Lensi (MGİL),refraksiyon,
SUMMARY
PURPOSE: To evaluate the early period of patients implanted with Acrysof ReSTOR® IOL during cataract surgery.
METHODS: In this prospective type study, 117 eyes of 60 patients implanted with Acrysof ReSTOR®IOL were involved standart phacoemülsification performed.We evaluated the refractive status, distance visual acuity, near visual acuity, intermediate visual acuity, contrast sensitivity after postoperative 1th month and 6th month.
RESULTS: The postoperative refractive outcomes of Acrysof Restor IOL implanted patients are as follows; 102 eyes (%82) are between +0.25 D and -0.25 D), 6 eyes (%) are between -0,25 D and -0.50 D, 5 eyes (%) are between +0.25 D and+0.50 D), 1 eye is between -0.50 and -1.00 D, 3 eyes are between +0.50 and +1.00 D.At 6 month uncorrected distance vision 108(%92) eyes 10/10, 6(%5) eyes 8/10, 2(%2) eyes 7/10, 1(%1) eye 6/10,corrected distance vision 115(%98) eyes 10/10, 1(%1) eye 8/10, 1(%1) eye 6/10.Uncorrected near vision 114(%97) eyes J2 and up, 3(%3) eyes J3-J4.Distance corrected near vision 115(%98) eyes J2 and up, 2(%2) eyes J3-J4.Uncorrected intermediate vision 86(%74) eyes J2 and up, 13(%11) eyes J3-J4, 18(%15) eyes J5.Distance corrected intermediate vision 97(%83) eyes J2 and up, 9(%8) eyes J3-J4, 11(%9) eyes J5. Contrast sensivity under the normal dispersion bent in first months altought after the thirth month it was eveluated in the normal dispersion bent.
CONCLUSION: After acrysof Restor IOL implatation vision recovery rapidly but contrast sensitivity recovery after 3 month.Implantation of the ReSTOR®IOL offered excellent visual acuity at distance and near. Spectacle independence was significantly higher with this multifocal IOL, which outweighed the glare and halo symptoms it caused.
Key words: Contrast sensitivity,multifocal IOL, refraction,
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Miyopi için yapılan PRK operasyonlarında Desantralizasyon Postoperatif Yüksek Sıralı Aberasyonları nasıl etkilemektedir?
How Does Ablation Decentration Effect Postoperative High Order Aberrations After Myopic PRK?
Hasan Basri Çakmak, Nurullah Çağıl, Hüseyin Simavlı, Derya Dal, Seray Bayhan, Şaban Şimşek
Sayfalar 189 - 196
AMAÇ: Fotorefraktif keratektomi (PRK) yapılmış olgularda, ablasyon desantralizasyonunun postoperatif yüksek sıralı aberasyonlara etkisini incelemek.
GEREÇ-YÖNTEM: PRK cerrahisi uygulanan 378 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olgulara ait preoperatif ve postoperatif korneal topografi görüntüleri karşılaştırılarak ablasyon desantralizasyonu hesaplandı. Olguların preoperatif ve postoperatif total wavefront aberasyonları ölçülerek, wavefront aberasyonlarındaki değişim incelendi. Ablasyon desantralizasyonunun büyüklüğü ile yüksek sıralı aberasyonlar arasındaki ilişki, korelasyon analizi ile incelendi.
BULGULAR: Preoperatif ortalama yüksek sıralı RMS değeri 0.42±0.05 µm ve postoperatif ortalama yüksek sıralı RMS değeri 0.33±0.02 µm olarak ölçüldü. Ortalama postoperatif yüksek sıralı RMS değerleri ile ortalama preoperatif yüksek sıralı RMS değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark izlendi.(p=0.001) Ortalama desantralizasyon büyüklüğü 0.25±0.01mm idi. Ortalama postoperatif yüksek sıralı aberasyonlar: Vertikal koma 0.150±0.03 µm, horizontal koma -0.090±0.03 µ, negatif trifoil 0.024±0.03 µm, pozitif trifoil -0.068±0.03 µm ve sferik aberasyon -0.083±0.03 µm idi. Desantralizasyonun büyüklüğü ile postoperatif yüksek sıralı aberasyonlar arasındaki ilişki regresyon analizi ile incelendiğinde sadece sferik aberasyon ile desantralizasyon arasında istatistiksel olarak anlamlı bir bağlantı bulundu. (r=0.20 ve p=0.001)
SONUÇ: Postoperatif desantralizasyonun büyüklüğü ile postoperatif sferik aberasyon arasında belirgin bir korelasyon bulunmuştur. Desantralizasyonun postoperatif yüksek sıralı aberasyonlar üzerine sferik aberasyon dışında, belirgin bir etkisi yoktur.
PURPOSE: To determine effect of ablation decentration on postoperative high order aberrations after PRK operations.
MATERIAL-METHOD: Medical records of 378 cases underwent refractive surgery with PRK were studied retrospectively. Postoperative ablation decentration was calculated with comparision of preoperative and postoperative corneal topography images. Total wavefront aberrations were measured preoperatively and postoperatively. Difference between preoperative and postoperative wavefront aberrations were compared. Correlation among magnitude of ablation decentration and high order aberrations were studied.
RESULTS: Mean high order RMS was 0.42±0.05 µ preoperatively and 0.33±0.02 µ postoperatively and mean postoperative high order RMS was significanly lower than postoperative RMS (p=0.001). Mean decentarion magnitude was 0.25±0.01mm. Mean postoperative values of high order aberrations was 0.150±0.03 µ for vertical coma, -0.090±0.03 µ for horizontal coma, 0.024±0.03 µ for negative trifoil, -0.068±0.03 µ for positive tirfoil, and -0.083±0.03 µ for spherical aberrations. Magnitude of decentration did not correlated significantly with postoperative high order aberrations except spherical aberration. (r=0.20 and p=0.001)
CONCLUSION: There was only a significant correlation between magnitude of postoperative decentration and postoperative spherical aberration. It seems that decentration does not have a significant effect on other types of postoperative high order aberrations.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Tavşan gözlerinde cerrahi yara iyileşme sürecinde lokal TNF alfa inhibisyonunun konjonktiva ve tenon fibroblast aktivitesine etkisinin histolojik olarak incelenmesi (deneysel ön çalışma)
Histological evaluation of local TNF alpha inhibition on conjunctiva and tenon fibroblastic activity in surgical wound healing of rabbit eyes (experimental prestudy)
Didar Uçar, Özcan Ocakoğlu, Seyhun Solakoğlu
Sayfalar 197 - 204
AMAÇ: Konjonktiva altı fibrozis glokomun cerrahi başarısı üzerinde önemli rol oynar. Çalışmamızda bir TNF alfa inhibitörü infliximab'ın tavşan gözlerinde oluşturulan cerrahi yaranın iyileşme sürecinde konjonktiva ve tenon fibroblastik aktivitesine etkisini histolojik olarak inceledik.
GEREÇ-YÖNTEM: 11 albino tavşanın 21 gözünde standart protokol ile cerrahi yara modeli (forniks tabanlı konjonktiva açılması ve 2/3 kalınlıklı üçgen sklera flebi hazırlanması) oluşturuldu. 18 göze farklı dozlarda (2 mg/ml ve 5 mg/ml), farklı sürelerde (3 dk-5 dk) ve değişik uygulama yolu (topikal- subkonjonktival (sc)) kullanılarak infliximab tatbik edildi (gruplar A-B-C-D-E-F). 3 göze ilaç uygulanmadan sadece cerrahi girişim yapıldı (Kontrol grubu-Grup G). Cerrahi ve ilaç uygulaması yapılan bölgeden kesitler alınarak Bromodeoksiüridin (BrdU) ile boyandı. Işık mikroskobisi ile fibroblast sayısı ve fibroblast sayısı/tüm hücre sayısı (proliferatif indeks) tespit edildi. İstatistiksel analizde Mann Whitney U testi kullanıldı. Anlamlılık sınırı p<0,05 alındı.
SONUÇ: Yüksek doz topikal/sc infliximab uygulaması yapılan Grup B,C,D ve F’ de fibroblast sayısı ve fibroblast/tüm hücre sayısı oranı grup G’den daha düşük idi (antifibroblastik etki) (p<0,05). Düşük doz topikal infliximab (grup A) ve sc infliximab (grup E) uygulamasının fibroblastik aktivite üzerinde etkisi gözlenmedi (p>0,05).
YORUM: Tavşan gözlerinde oluşturulan cerrahi yaranın iyileşme sürecinde tenon ve konjonktivanın fibroblastik aktivitesi doz ve süreye bağlı olarak topikal infliximab uygulaması ile azalmaktadır. Bu etkiden glokom cerrahisi sonuçlarını olumsuz etkileyen konjonktiva altı fibrozisin önlenmesinde yararlanılabileceği düşünülmüştür.
PURPOSE: Subconjonctival fibrosis has an important role on results of glaucoma surgery. We investigated histologically the effect of infliximab ( a TNF alpha inhibitor) on conjunctiva and tenon fibroblastic activity of rabbit eyes during wound healing period of the surgical wound.
MATERIAL-METHODS: The surgical wound model was created with a standart protocol ( fornix- based conjunctival fleb and scleral fleb with 2/3 of scleral thickness) on twenty-one eyes of 11 albino rabbits. Infliximab was used different doses (2 mg/ml or 5 mg/ml), different times (3 seconds or 5 seconds) or alternative application routes ( topical or subconjunctival(SC)) on eighteen eyes (groups A-B-C-D-E-F). Three eyes had only surgical approach without drug application (control eyes, group G). The pathological slices were taken on the surgical area and the examples were painted with Bromodeoxyuridine (BrdU). Fibroblasts counts and the ratio of fibroblasts counts/ cell counts (proliferative index) were measured with light microscopy. Statistical analysis was made with Mann Whitney U test. Statistically significance was accepted p<0,05.
RESULTS: In groups B,C,D and F (with high dose topical/SC infliximab); fibroblasts counts and proliferative index was lower than controls (group G)(p<0,05). Low dose topical infliximab (group A) and SC infliximab group (group E) was no affect shown on the fibroblastic activity (p>0,05).
CONCLUSION: Dose and time dependent topical infliximab application has an inhibitory effect of tenon and conjunctival fibroblastic activity during wound healing of rabbit eyes. We though that this effect may prevent subconjunctival fibrosis has a negative effect on results of glaucoma surgery
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Klinik Olarak Anlamlı Diyabetik Makula Ödeminde İntravitreal Triamsinolone Asetonid Enjeksiyonu Sonrası Görsel Sonuçlar Ve Komplikasyonlar
The Visual Acuity Results And Complications After Intravitreal Triamcinolone Acetonide Injection For Clinically Significant Diabetic Macular Edema
Serdar Bülent Yüksel, Barış Yeniad, Samuray Tuncer, Koray Akarçay, Nur Kır, Tunç Ovalı
Sayfalar 205 - 210
AMAÇ: Diyabete bağlı klinik olarak anlamlı makula ödemi olan gözlerde intravitreal 0,1ml /4mg triamsinolon asetonid enjeksiyonu (İVTA) sonrasında düzeltilmiş en iyi görme keskinliği (DEİGK) ve santral makula kalınlığı (SMK) değişimlerini incelemek.

MATERYAL/METOD: İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Retina Departmanı’nda takip edilen ve ETDRS kriterlerine göre klinik olarak anlamlı diyabetik makula ödemi saptanan 45 hastanın 65 gözü çalışmaya alındı. Ortalama takip sűresi 7,6±3,6 (3-14 ay) ay idi. Hastalarda DEİGK, göz içi basınçları (GİB) ve optik koherens tomografi (OKT) ile SMK değerleri belirlendi. Hastaların enjeksiyon sonrası 1.gün, 1.hafta, 1.ay, 3.ay, 6.ay, ve 12. ayda kontrolleri yapıldı.

BULGULAR: Birinci ayda 41 (% 63) gözde DEİGK’de artış olurken 3.ay kontrollerde 28 (% 43) gözde, 6.ayda ise 2 gözde DEİGK’de artış görüldü. Ortalama SMK değerleri enjeksiyon öncesi 400,58 ± 136 µm, 1. ayda 293,36 ± 115 µm, 3. ayda 258,97 ± 110 µm, 6.ayda 308,59 ± 158 µm olarak bulundu. Hastaların ortalama GİB değerleri enjeksiyon öncesi 16,7 ± 1,8 mmHg iken enjeksiyon sonrası 1.haftada 17,9 ± 2,2 mmHg, 1.ayda 18,7 ± 3,8 mmHg, 3.ayda 17,4 ± 4,1 mmHg, 6.ayda 16,2 ± 1,9 mmHg, 12.ayda ise 16,7 ± 1,5 mmHg olarak ölçüldü.
SONUÇ: İVTA enjeksiyonu, klinik olarak anlamlı makula ödemi olan hastalarda SMK’daki azalma ve buna eşlik eden görme keskinliğindeki artış ile etkisini gösteren uygun hastalarda maliyeti düşük halen geçerli bir tedavi seçeneğidir.
PURPOSE: To investigate the anatomic and the best corrected visual acuity (BCVA) response after intravitreal triamcinolone acetonide injection (IVTA 0.1ml/4mg) for treating clinically significant diabetic macular edema (DME).
METHODS: Sixty five eyes of 45 patients with clinically significant DME followed up in Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Ophthalmology were included in the study. The mean follow-up was 7,6±3,6 (3-14 months) months. The BCVA, central macular thickness (CMT) with optic cohorence tomography (OCT) and intraocular pressure values before and 1 week, 1 month, 3 months, 6 months and 12 months after IVTA injection were noted.
RESULTS: BCVA improved in 41 (63%) eyes at 1 month, 28 (43%) eyes at 3 months and 2 eyes at 6 month after injection. The mean CMT at baseline,1.month, 3.months, 6.months and 12.months were recpectively 400,58 ± 136 µm, 293,36 ± 115 µm, 258,97 ± 110 µm, 308,59 ± 158 µm. The mean IOP before injection, at 1.week, 1.month, 3.months, 6 months and 12.months after the injection were respectively 17,9 ± 2,2 mmHg, 18,7 ± 3,8 mmHg, 17,4 ± 4,1 mmHg, 16,2 ± 1,9 mmHg, 16,7 ± 1,5 mmHg.
CONCLUSION: 0.1 ml/4mg injection of IVTA appears to be a cost effective treatment choice which improves BCVA and CMT values in clinically significant DME in eligible patients.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Subhyaloid hemorajili hastalarda Nd: YAG laser posterior hyaloidotomi uygulaması sonuçlarımız
Our results of Nd: YAG laser posterior hyaloidotomy in patients with subhyaloid hemorrhages
Tamer Eryiğit, Esra Kasapoğlu, Fevzi Akkan, Kadir Eltutar
Sayfalar 211 - 215
AMAÇ: Premaküler subhyaloid hemorajili olgularda Nd: YAG laser posterior hyaloidotomi tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi.
GEREÇ-YÖNTEM: Kliniğimize subhyaloid hemoraji nedeni ile başvuran 8 hastanın 8 gözü retrospektif olarak incelendi. Olgulardan 6’sı (% 75) erkek ve 2’si (% 25) kadın idi. 8 olgudan 4’ü valsalva retinopatisine (% 50), 3’ü diyabetik retinopatiye (% 37.5), 1’i travmaya (%12,5) sekonder idi. Öykünün başlangıcı ile posterior hyaloidotomi uygulaması arasında geçen süre ortalama 6 gün (2- 10 gün) idi. Uygulanan enerji düzeyi 4- 7 mj ve atım sayısı 1- 5 arasında idi. Ortalama takip süresi 12 ± 3.6 ay idi.
BULGULAR: Nd: YAG laser posterior hyaloidotomi sonrası 7 olguda hemoraji vitreusa drene oldu ve hastaların parmak sayma derecesinde olan görmeleri 5 olguda 0.8-1.0 ve 2 olguda 0.6-0.7 düzeyine çıktı. Başarısız olunan diyabetik bir olguda erken pars plana vitrektomi yapıldı. Nd: YAG laser uygulama sırasında ve takiplerde herhangi bir komplikasyona rastlanmadı.
SONUÇ: Premaküler subhyaloid hemorajinin vitreusa drenajında erken Nd: YAG laser posterior hyaloidotomi tedavisinin görme keskinliğinde artış sağlayan kolay uygulanabilir, ucuz, cerrahiye alternatif bir tedavi yöntemi olduğunu düşünmekteyiz.
PURPOSE: To investigate the results of Nd: YAG laser posterior hyaloidotomy in patients with premacular subhyaloid hemorrhage.
METHODS: In this retrospective study, 8 eyes with premacular subhyaloid hemorrhage were included. 6 of cases (75%) were male and 2 (25%) were female. 4 cases were secondary to valsalva retinopathy (50%), 3 cases were secondary to diabetic retinopathy (37.5%), 1 case was secondary to trauma (12.5%). The duration between the occurence of hemorrhage and application of laser posterior hyaloidotomy was 2- 10 days (mean 6 days). Applied energy level was 4- 7 mJ and pulse number was between 1- 5. Mean follow up time was 12 ± 3.6 months.
RESULTS: After Nd: YAG laser hyaloidotomy hemorrhage drained into the vitreous cavity in 7 patients Visual acuity improved to 0.8-1.0 in 5 patients and 0.6-0.7 in 2 patients from hand motions. One diabetic eye required early pars plana vitrectomy. No complications has been observed during the application of laser and at follow up period.
CONCLUSION: Early Nd: YAG laser posterior hyaloidotomy is an easy and cost effective treatment alternative for the drainage of premacular subhyaloid hemorrhage into the vitreous cavity.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Diabet ve diabet olmayan hastalarda retinal damar çaplarının değerlendirilmesi
To compare retinal vessel caliber İn diabetics and non-diabetics
Ercüment Çavdar, Zuhal Gürcan, Hakan Tenekecioğlu, Burcu Alper, Abdullah Özkaya
Sayfalar 216 - 219
AMAÇ: Diabetik ve diabetik olmayan hastalarda retinal arter ve ven çaplarının karşılaştırılması.
GEREÇ-YÖNTEM: Epidemiyolojık çalışmalar yüksek vücut kitle indeksi (VKİ), ailede diabet öyküsü gibi diabete yol açan birtakım faktörler göstermiştir. Bozulmuş reaktivite ve mikrovaskuler kan akımının da diabet patojenezine katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Çalışmalar mikrovaskuler anormalliklerin diabet hastalarının en erken bulgularından biri olduğunu göstermektedir.
Çalışmaya yaşları 35-50 arası olan 50 diabetik olmayan ve 50 diabetik hasta dahil edildi.Retrospektif olarak yapılan çalışmada, çalışmaya dahil edilen tüm hastaların tansiyon arteryelleri ölçülerek hipertansif ilaç kullananlar ve tansiyon arteryeli 120/80 in üzerinde olanlar çalışma dışı bırakıldı. VKİ' leri değerlendirilerek sadece normal VKİ olanlar çalışmaya alındı.(normal VKİ: 18,5-25,0).Retinal damar çapları,renkli fundus fotografı çekilerek manuel ölçümle değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya katılan gönüllülerin yaş ortalması 38-48 olup VKİ 22,5-27 arasındaydı. Çalışmaya katılan diabet hastalarının ortalama arteryel çapı 149µm +/- 8,4µm venöz çap 219,2µm +/- 9,6µm ve arter ven oranı (AVO) ise 0,68 +/- 0,12. Diğer yandan diabet olmayanlarda ise arteryel çapı 148,8 +/- 7,9 venöz çap 197,2 +/- 4,3 ve AVO ise 0.754 +/-0,07 idi.
TARTIŞMA: Diabet ve diabet olmayan hastalarda ateroskleroza sebeb olan diğer faktörler (yaş, VKİ ) standardize edildikten sonra diabetik hastalarda venöz çapın istatistiksel olarak anlamlı biçimde daha geniş olduğu bulundu. Arteriyel çapta ise anlamlı değişme görülmedi. AVO daki azalmanın esas olarak ven çapındaki artmaya bağlı olduğu düşünüldü.
PURPOSE: To compare retinal vessel diametres in diabetic and non-diabetic patients.
MATERIALS-METHODS: Epidemiologic studies show that some factors like high body mass indeks (BMI), and diabetes history in family cause diabetes. It is thought that disordered reactivity and microvascular blood flow cause diabet. Microvascular abnormalities are the initial symptoms in diabetics.
Study was done retrospectively. 50 diabetic and 50 non diabetic participants of the study, were between 35-50 years old. Blood pressure of all participants were measured and the ones who take hipertansif medication and whose blood pressure is over 120/90 were excluded. Also their BMI were evaluated and only normal BMI (18,5-25,0) attended to the study. Retinal vessel caliber were manually evaluated by taking coloured fundus photograph.
RESULTS: The average age of participants were between 38-48 years old and BMI were between 22,5-27. Mean arterial caliber of the diabetic participants were 149µm +/- 8,4µm and venous caliber 219,2µm+/- 9,6µm. Arterial venous ratio (AVR) was 0,68+/-0.12 on the other hand non –diabetics arterial caliber was 148,8µm +/- 7,9µm venous caliber was 197,2µm +/- 4,3µm and AVR was 0.754 +/-0,07
Discussıon: After standardizing other factors (age, bmi) which cause aterosklerosis in diabetic and non diabetic patients; it is found that statistically venous caliber is wıder in diabetic patients however there isn' t significant change in arterial caliber. Its thought that the decrease in AVR is due to increase in venous caliber
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Delici Göz Yaralanması Olgularımızın Uzun Dönem Sonuçları Ve Görsel Prognozu Etkileyen Faktörlerin Analizi
Long Term Results Of Our Penetrating Eye Injury Cases And Factors Influencing Final Visual Outcome
Ali Bülent Çankaya, Gökçe Taşdemir, Sedat Taşdemir, Orhan Zilelioğlu
Sayfalar 220 - 226
AMAÇ: Delici göz yaralanması (DGY) olgularının demografik ve klinik özelliklerinin incelenmesi, uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesi ve sonuç görme keskinliği (GK) üzerinde etkili prognostik faktörlerin belirlenmesi.
YÖNTEM: Mayıs 2002- Mayıs 2008 tarihleri arasında, ilk müdahelesi kliniğimizde yapılan DGY olgularına ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, yaralanmayla ilgili detayları, ilk muayene ve cerrahi müdahele sırasında elde edilen bulgulardan oluşan gözün anatomik ve fonksiyonel durumuna ait verileri, uygulanan tedavi ve varsa mükerrer cerrahi girişimlerin, tanımlayıcı istatistiksel analizleri yapıldı. Ayrıca bu faktörlerden, görme prognozu üzerinde etkili olanları tespit etmek için ki-kare testi, Fischer kesin ki-kare testi ve ayırma analizi kullanıldı.
BULGULAR: Yaş ortalaması 33.7±19.3 yıl (5-80 yıl) olan, 106’sı (%82.2) erkek, 23’ü (%17.8) kadın, toplam 129 olgunun kayıtları incelendi. Ortalama takip süresi 15.9 ±10.8 ay (6-76 ay) idi. İncelenen parametrelerden görsel prognoz üzerinde etkili bulunanlar: ilk GK, lezyonun uzunluğu ve şekli, lens hasarı, prolabe doku varlığı, vitreus hemorajisi (VH), retina dekolmanı (RD), intra oküler yabancı cisim varlığı ve mükerrer cerrahi sayısıydı. Bunlardan; ilk GK, olguda VH veya RD’nın varlığı ve ilk operasyondan sonra maruz kalınan operasyon sayısı, sonuç GK üzerinde prediktif faktörler olarak tespit edildi. Yaralanmaya neden olan etken, lezyonun lokalizasyonu, yaralanma ile tedavi arasında geçen süre, hifema ve ön kamara reaksiyonu sonuç görme düzeyi üzerinde etkisiz bulundu.
TARTIŞMA: Prognostik faktörlerin dikkate alınmasıyla olguların gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi ve yerinde yöntemlerle ile tedavi edilmesi mümkün olabilmektedir. Bu çalışmayla, DGY’larında sonuç görme keskinliğinin tahminine katkı sağlayacak faktörler belirlendi.
PURPOSE: To evaluate the demographic features, risk factors, long term results in penetrating eye injury (PEI) cases and identify the prognostic factors of visual outcome.
METHOD: Records of cases with PEI who underwent primary surgical repair in our clinic between May 2002-May 2008 evaluated retrospectively. Demographic features, details about injury, information about anatomical and functional status of eye which were obtained from initial examination and surgical records, details of initial treatment and subsequent surgical procedures were analysed by descriptive statistics. Moreover chi squared, Fischer exact chi squared and discriminant analysis were performed to determine predictors of visual outcome.
RESULTS: Total of 129 cases met the inclusion/ exclusion criteria of which 106 (82.2%) male and 23 (17.8%) female were evaluated. The mean age was 33.7±19.3 years (5-80 years) and the mean follow up period was 15.9 ±10.8 months (6-76 months). The factors associated with visual outcomes included: initial visual acuity, lenght and configuration of lesion, presence of lenticular damage, uveal tissue prolapse, vitreous hemorrhage (VH), retinal detachment (RD), intra ocular foreing body, number of recurrent surgeries. Among these, using discriminant analysis; initial visual acuity, presence of VH or RD and number of subsequent surgeries were found to be the predictors of final visual outcome. Mechanisim of injury, location of laceration, the elapsed time between the injury and surgery, presence of hyphema and anterior chamber reaction were not statistically associated with visual prognosis.
CONCLUSION: Assessment of prognostic factors at the time of presentation of a PEI, enables realistic prediction of visual outcome and management strategies. In this study several factors were identified that may aid the clinician predict the final visual outcome.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Doğumsal iktiyozisli bir hastada supraklaviküler cilt greftiyle skatrisyel ektropiyon onarımı
Repair of scatricial ectropion with supraclavicular skin graft in a congenital icthyosis case
Seray Aslan Bayhan, Ömer Faruk Recep, Hikmet Hasıripi
Sayfalar 227 - 231
AMAÇ: Skatrisyel ektropiyonu bulunan lameller iktiyozisli bir olguda cerrahi tedavi sonucunun değerlendirilmesi.
MATERYAL-METOD: Lameller iktiyozisi bulunan altı yaşında kız hastanın bilateral alt ve üst göz kapaklarında skatrisyel ektropiyonu mevcuttu. Bütün vücudu hastalık ile tutulmuştu. Ektropiyonun tedavisinde supraklaviküler deri grefti ve lateral tarsorafi başarı ile uygulandı.
Takip: Hastanın cerrahiden 18 ay sonra açıkta kalma keratopatisi yoktu, fakat alt kapaklarında hafif ektropiyonu mevcuttu.
SONUÇ: Supraklaviküler cilt dokusu iktiyozisli olgularda skatrisyel ektropiyon tedavisinde alternatif bir donör dokudur. Bildiğimiz kadarıyla bu olgu iktiyozisli hastalarda skatrisyel ektropiyonun supraklaviküler deri grefti ile düzeltildiği ilk yayındır.
PURPOSE: To report the surgical management of cicatricial ectropion in a case with lamellar icthyosis.
Material-METHODS: A six year old girl with lamellar icthyosis was presented with bilateral cicatricial ectropion of the upper and lower eyelids. Her entire body was involved with the disease process. Supraclavicular skin grafts and lateral tarsorrhaphy were successfully used to repair the ectropion.
RESULTS: 18 months following surgery the patient had no corneal exposure, but had slight ectropion at the lower eyelids.
CONCLUSION: Supraclavicular skin is an alternative donor tissue for correction of cicatricial ectropion in patients with icthyosis. To our knowledge, this is the first report of cicatricial ectropion corrected with supraclavicular skin graft in icthyosis.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Dededen Toruna Konjenital Kataraktlı Bir Aile
A Family With Congenital Cataract From Grandfather Throughout Grandchildren
Halil İbrahim Yener, Adem Gül, Tekin Yaşar, Adnan Çinal
Sayfalar 232 - 235
AMAÇ: Üç kuşak konjenital kataraktlı bir aileyi sunmak
GİRİŞ: Ailesel kataraktlar doğuştan olduğu gibi gelişimsel olarak da ortaya çıkabilirler. Konjenital kataraktlar bazı sistemik hastalıklarla birlikte görülebildiği gibi üçte bir oranında da izole olarak ortaya çıkabilirler. Konjenital katarakt halen çocukluk çağındaki tedavi edilebilir körlüklerin en önemli sebeplerin¬den biridir. Çocuklarda körlük oranı gelişmekte olan ülkelerde 5-15/10000, gelişmiş ülkelerde 1-4/10000 olarak bildirilmektedir. Katarakta bağlı gelişen körlük oranı ise gelişmekte olan ülkelerde 1-4/10000, gelişmiş ülkelerde 0.1-0.4/10000'dir.

OLGU: Kliniğimizde ailesel kataraktı olan dede, 10 çocuğu ve beş torunu muayene edildi. Kataraktı olan olgular opere edildiler. Tüm aile bireyleri sistemik başka problemler yönünden incelendiler.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Göz Polikliniğine gözlük muayenesine gelen opere afak dede, kendisinin çocuk iken iki gözden ameliyat olduğunu ve iki çocuğunun da daha önce iki gözden katarakt ameliyatı olduğunu söyledi. Ailenin geri kalan bireylerini muayene olmaları için kliniğimize çağırdık. Muayene sonunda dört çocuk ve iki torunda da bilateral arka supkapsüler katarakt tespit ettik. Sistemik araştırmalarında bir patolojiye rastlanmadı. Hastalar tarafımızdan düzenli takip edilmektedir.
SONUÇ: Konjenital veya gelişimsel katarakt tespit edilen hastaların yakınlarında da katarakt olabileceği düşünülerek muayene edilmeli ve gerekli müdahale zamanında yapılmalıdır.
PURPOSE: To report cataract cases along three generation in a large family.

INTRODUCE: Hereditary cataracts can be divided into two groups as congenital or developmental. Congenital cataracts can be seen with systemic diseases or as isolated in one third. Congenital cataract is still one of the most important treatable causes of blindness in childhood period. The proportion of blindness is 5-15 / 10 000 in developing countries and 1-4 / 10 000 in developed countries. The ratio of blindness related to cataract is 1-4 / 10 000 in developing versus 0,1-0,4 / 10 000 in developed countries.

CASE: A grandfather, his 10 children and five grandchildren were examined. Patients who have cataract were operated. All subjects were investigated in terms of systemic disases.
Grandfather who was aphakic visited clinic for getting new glasses. Patient had operated in childhood period. He said that his two children were also operated in both eyes. We called other family members for ophthalmologic examination. We found posterior subcapsular cataract in four children and two grandchildren. None of these patients had systemic disases.

CONCLUSION: In cases of congenital or developmental cataracts, the relatives also must be examined and if needed intervention may be needed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
Vogt-Koyanagi-Harada olgusunda tekrarlayan eksudatif retina dekolmanı
Recurrent exudative retinal detachment in a case of Vogt-Koyanagi-Harada disease
Emre Altınkurt, Esra Güney Tefekli, İlknur Tugal Tutkun
Sayfalar 236 - 240
AMAÇ: Tedavi altındaki takibi sırasında eksudatif retina dekolmanı tekrarlayan bir Vogt-Koyanagi-Harada (VKH) hastasının olgu raporunu sunmak.
OLGU: 18 yaşında bayan hasta unilateral eksudatif retina dekolmanı ile başvurdu. Unilateral posterior sklerit ön tanısıyla sistemik steroid başlanmasına rağmen diğer gözde de bilateral eksudatif retina dekolmanı gelişti. İndosiyanin yeşili anjiyografi (İSYA) bulgularının diffuz koroiditi desteklemesi ve beyin omurilik sıvısında saptanan lenfositik pleositoz ile inkomplet VKH hastalığı tanısı konuldu. Toplam 9 günlük 750 mg/gün pulse metilprednizolon tedavisinden sonra bilateral eksudatif retina dekolmanı yatıştı. 3. haftada tedaviye 250mg/gün siklosporin eklendi. 3 ay sonra steroid dozunun 4mg/gün’e inilmesi üzerine bilateral eksudatif retina dekolmanı tekrarladı. Tekrar 1000 mg/gün pulse metilprednizolon uygulanan hastanın tedavisine 100 mg/gün azatioprin eklendi. Eksudatif retina dekolmanı yatışan hastada takibin 16. ayında tam görme korundu ve yeni komplikasyon görülmedi.
TARTIŞMA: Şiddetli tutulum olan VKH hastalarında yüksek doz sistemik steroid tedavisine geç cevap alınmakta, erken doz azaltımı eksudatif dekolmanın tekrarlamasına yol açabilmektedir. Erken başlanan immunsupresif tedaviye rağmen rekürrens görülebilmektedir. İndosiyanin yeşili anjiyografi, subklinik koroid inflamasyonunu göstermesi nedeniyle, hastalığın tanı ve takibinde ve özellikle tedaviye cevabın değerlendirilmesinde yararlı bir tetkik yöntemidir.
PURPOSE: To report recurrent exudative retinal detachment in a patient treated for Vogt-Koyanagi-Harada (VKH) disease.
CASE: An 18 year old woman presented with unilateral exudative retinal detachment. Despite initiation of systemic steroid treatment with a diagnosis or unilateral posterior scleritis, she developed exudative retinal detachment in the other eye as well. A diagnosis of incomplete VKH disease was made based on indocyanine green angiography findings of diffuse choroiditis and mild lymphocytic pleocytosis on cerebrospinal fluid analysis. After 9 days of pulse methylprednisolone 750 mg/day, bilateral exudative detachment subsided. At three weeks, cyclosporine 250 mg/day was added to treatment. When steroid dose was tapered to 4mg/day after 3 months, she developed recurrent bilateral exudative retinal detachment. Pulse methylprednisolone 1000mg/day was administered and azathioprin 100 mg/day was added to ongoing treatment. The subretinal fluid resolved immediately and she remained in remission without any further complications. Her visual acuity was 1.0 in both eyes at 16 months of follow-up.
CONCLUSIONS: In VKH patients with severe ocular involvement, response to high-dose systemic corticosteroids is delayed. Early tapering of corticosteroid therapy may cause recurrent exudative retinal detachment. Recurrences may be seen despite early immunosuppressive therapy. Indocyanine green angiography reveals subclinical choroidal inflammation and will be useful in the diagnosis and in monitoring response to therapy in VKH patients.
Makale Özeti | Tam Metin PDF