Volume: 9  Issue: 3 - 2012
Hide Abstracts | << Back
REVIEW ARTICLE
1.The Review of Clear Cell Type of Epithelial Ovarian Cancers
Cosan Terek, Yılmaz Dikmen, Volkan Turan, Aydın Özsaran, Osman Zekioğlu, Necmettin Özdemir
doi: 10.5505/tjod.2012.34392  Pages 129 - 132
Amaç: Berrak hücreli tip epitelyal over kanserlerinin özellikleri, klinik yaklaşım ve sağkalımlarının incelenmesi
Gereç ve Yöntemler: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim dalında Ocak 1994 ile Eylül 2007 tarihleri arasında histopatolojik olarak berrak hücreli tip epitelyal over kanseri tanısı konmuş 63 hasta çalışmaya alındı. Hastaların yaşları, tanı anındaki evreleri, cerrahi işlem sonrası histopatolojik tanıları ve sağkalım süreleri incelendi. Eksiksiz verilere toplam 18 hastada ulaşılabilmiştir.
Bulgular: Otuz iki hastada saf berrak hücreli karsinom (12’si çift taraflı), 12 hastada berrak hücreli ve endometrioid, 2 hastada berrak hücreli ve musinöz, 11 hastada berrak hücreli ve seröz (2 hastada çift taraflı) bulundu. Altı hastada ise hem seröz hem berrak hem de endometrioid tip bileşen birlikte bulundu. Eksiksiz olarak verilerine ulaşılabilen 18 hastanın yaş ortalaması 55,5 yıl olarak saptandı. Hastaların 10’u cerrahi evrelemeye göre evre I’ de tanı alırken diğer 8 hasta Evre 3 olarak saptandı. Hastaların hepsi cerrahi işlem sonrasında kemoterapi aldılar. Hastalar 5 yıl içinde evrelerine göre incelendiğinde Evre 1 için %60’ı cerrahi işlem sonrasında sağ iken, evre 3 için bu oran %12,5 olarak bulundu.
Sonuç: Erken evre berrak hücreli tip epitelyal over kanserleri diğer erken evre epitelyal kanserlerle benzer sağkalıma sahip olmalarına rağmen, ileri evrelerde daha kötü sağkalım ortaya çıkar.
Objective: To review the characteristics, clinical management and survival of clear cell type of epithelial ovarian cancers
Material and Methods: Between the dates of Jabuary 1994 ve September 2007, 63 patients diagnosed with clear cell type epithelial overian cancer in Department of Obstetrics and Gynecology Ege University Faculty of Medicine was included in the study. The age of the patients, surgical stage at the time of diagnosis, histopathological diagnoses after and the survival of the patients were reviewed. Complete data was present for 18 cases.
Results: Thirty-two patients had pure clear cell carcinoma (12 of them bilateral), clear cell and endometrioid in 12 cases, clear cell and mucinous in 2 cases, clear cell and serous in 11 cases ( 2 of them bilateral). In 6 patients clear cell, serous and endometriod types existed together. The mean age of the 18 patients with complete data was 55.5 years. Ten patients were at stage 1 after surgical staging while 8 patients stage 3. All the patients received chemotherapy after the surgery. When the patients were evaluated by the stage, 60% of stage 1 patients and 12.5% of stage 3 patients were alive at the end of 5 years.
Conclusion: Early stage clear cell type epithelial ovarian cancers have the same survival like other epithelial ovarian cancer types, worse survival rates are seen in advanced stages.
Abstract | Full Text PDF

2.Surgical management in gestational trophoblastic diseases
S. Sinan Özalp, Tufan Öge
doi: 10.5505/tjod.2012.88156  Pages 133 - 141
Hidatiform mol hastalarına yaklaşım cerrahi olarak uterusun boşaltılması ve human koryonik gonadotropin (hCG) izlemi şeklindedir. Histerektomi özellikle fertilitesini korumayı arzulamayan hastalarda bir tedavi seçeneğidir. Malign gestasyonel trofoblastik neoplazilerde kemoterapinin etkinliğine rağmen özellikle total kemotarapi dozunun azaltılmasında, ilaca direnç gelişen ve kanama gelişen vakalarda histerektomi ile ekstirpasyon yöntemleri tedavide önemli rol oynarlar. Bu derlemede hidatiform mol ve malign gestasyonel trofoblastik neoplazilerde cerrahinin rolü ve endikasyonları tartışılmıştır.
Management of hydatidiform moles remains surgical evacuation and human gonadotropin monitoring. Hysterectomy may be an option for patients especially who do not wish to preserve fertility. Althought chemotherapy regimes are very effective for treating malignant gestational throphoblastic neoplasia, hysterectomy and other extirpative procedures play an important role especially in reducing the amount of chemotherapy, drug-insensitive diseases and hemorrhagic complications. This review discusses the indications and the role of surgical interventions during the management of women with hydatidiform moles and malignant gestational trophoblastic neoplasia.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text

3.Assessment Of Sexual Function İn Patients Urogynecology
Dilek Bilgiç, Nezihe Kızılkaya Beji, Önay Yalçın
doi: 10.5505/tjod.2012.50470  Pages 142 - 152
Pelvik taban bozuklukları yaygındır ve yaşamı tehdit eden bir sorun olmamasına rağmen hastanın yaşam kalitesini önemli derecede olumsuz etkiler. Cinsel sağlık yaşam kalitesinin en önemli bileşenidir. Klinik uygulamada ve araştırmalarla pelvik taban bozukluklarına ait semptomların ve bu bozuklukların etkisinin objektif bir biçimde değerlendirilmesi önemlidir. Cinsel disfonksiyon urojinekoloji servislerine başvuran kadınlarda yüksek orandadır. Cinsel disfonksiyon çok yaygın bir problem olmasına rağmen hastaların cinsel disfonksiyon açısından ele alınması yaygın bir uygulama değildir. Geniş çaplı prospektif çalışmalar prolapsus ve /veya inkontinansın cinsel fonksiyonu olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Kadınlarda cinsel fonksiyonu farklı yönleriyle değerlendiren geçerlik/güvenirliği yapılmış ya da yapılmamış çeşitli soru formları mevcuttur. Kadın cinsel fonksiyonunu değerlendiren soru formları bu bozuklukların cerrahi tedavisinin ve tıbbi tedavisinin cinsel fonksiyon üzerine olan etkilerini yanı sıra pelvik taban bozukluklarının ve koital inkontinansın cinsel fonksiyon üzerine olan etkisini belirleyen bir araç olarak ta kullanılabilir. Pelvik taban semptomlarının varlığını, şiddetini ve bu semptomların cinsel fonksiyon üzerine olan etkisini saptamada en geçerli araçlar cinsel fonksiyon soru formlarıdır. Bu makale de pelvik taban bozukluğu olan kadınlarda cinsel fonksiyon değerlendirmesi literatür doğrultusunda incelenmiştir.
Pelvic floor disorders are common and although they are not life-threatening, have a significant impact on a patient’s quality of life. Sexual health is an essential component of a women’s quality of life. In clinical practice and research it is important to assesse of the symptoms and impact of these disorders in an objective fashion. Sexual dysfunction is a highly prevalent condition in women attending urogynecological services.Although it is a very common problem, only a minority of urogynecologists screen all patients for female sexual dysfunction. Evidence from large prospective studies have shown that prolapse and/or incontinence adversely affect sexual function. Several validated and non-validated selfreport questionnaires are available to assess different aspects of sexual function in women Questionnaires evaluating the four domains of female sexual function can be used as a screening tool to evaluate the effect of Pelvic floor disorders and coital leakage as well as the effect of surgical methods and medical treatment on sexual function. The most valid instruments to measure the presence, severity, and impact of a patient’s pelvic floor symptoms on sexual function are sexual function questionnaires. This review article was analyzed according to the literature assessment of sexual function in women with pelvic flor disorders or urogynecology.
Abstract | Full Text PDF

RESEARCH
4.Efficacy of internal iliac artery ligation on the management of postpartum hemorrhage and its impact on ovarian reserve
Yavuz Şimşek, Ercan Yılmaz, Ebru Çelik, Ilgın Türkçüoğlu, Abdullah Karaer, Uğur Turhan, Önder Çelik
doi: 10.5505/tjod.2012.26576  Pages 153 - 158
Amaç: Gelişmekte olan ülkelerde en önemli maternal mortalite nedeni olan postpartum kanamalarda zamanında uygulanan cerrahi tedavi hayat kurtarıcı olmaktadır. Bu yazıda postpartum atoni tanısı ile bilateral internal iliak arter ligasyonu (BİİAL) yapılan olgularda tedavinin etkinliği ve işlemin over rezervine etkisi incelendi.
Planlama ve hastalar: 01 Ağustos 2010 – 01 Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde postpartum atoni tanısı ile BİİAL yapılan hastaların bilgileri retrospektif olarak incelendi.
Ortam: 3. Basamak bir üniversite kliniği
Değerlendirme parametreleri: Hastaların obstetrik ve demografik özellikleri, uygulanan cerrahi yöntemler, yoğun bakım ihtiyacı, transfüzyon miktarı, hastanede kalış süresi ve eşlik eden morbiditeler araştırıldı. Ek olarak BİİAL yapılan hastalar ve sezaryenle komplikasyonsuz doğum yapan kontrol hastalarının postpartum folikül stimüle edici hormon (FSH) ve estradiol düzeyi ile ultrasonografik over volümleri ölçülerek, işlemin over rezervine etkisi incelendi.
Sonuç: Çalışma periyodunda cerrahi tedavi gerektiren postpartum kanama sıklığı %12,5 saptandı. Bunlardan 13 hastaya BİİAL işlemi uygulandı (%5,3). Hastaların ortalama yaşı 32 (24-44); ortalama gravidası 3,2 (1-5); ortalama paritesi 2 (0-4) ortalama doğum haftası 38 (35-41); ortalama doğum kilosu 3373 gr (2500-4200) idi. BİİAL’nin etkinliği %84,7 saptandı. BİİAL yapılan hastaların over rezervi 56 kontrol hastasıyla karşılaştırıldığında FSH, estradiol düzeyleri ve ortalama over hacmi iki grup arasında benzer bulundu (Sırasıyla P: 0.650; P: 0.245; P: 0.281).
Yorum: Maternal mortalitenin en önemli nedenlerinden olan postpartum kanama olgularının yönetiminde fertilite koruyucu bir yöntem olarak BİİAL, yüksek etkinliğe sahiptir. İşlem yapılan hastalarda erken postpartum dönemde over rezervi olumsuz etkilenmiyor görünmektedir.
Aim: Time of surgical treatment for postpartum hemorrhage, still being the most important cause of maternal mortality in the developing countries, could be lifesaving. In the present report, the results of bilateral internal iliac artery ligation in cases with postpartum hemorrhage were presented, in addition, the impact of the procedure on ovarian reserve were discussed.
Design and patients: Patients who gave birth between August 2010 and August 2011 in our center, treated surgically due to a diagnosis of postpartum hemorrhage were retrospectively examined.
Setting: A tertiary referral center
Main outcome measures: The obstetric and demographic characteristics, applied surgical procedures, the need for intensive care unit, the amount of transfusion, length of hospital stay and associated morbidities and mortalities were evaluated. Postpartum concentrations of follicle stimulation hormone (FSH) and estradiol with ovarian volume calculated by ultrasonography to evaluate the impact of procedure on ovarian reserve were also examined anc compared normal controls.
Results: The prevalence of postpartum hemorrhage requiring a surgical treatment was 12.5% during the period of study. Thirteen of those underwent the ligation of bilateral internal iliac artery. The mean age of 32 (24 – 44), mean gravida 3,2 (1 – 5), mean parity 2 (0 – 4), mean birth week 38 (35 – 41) and mean birth weight were 3373 g (2500 – 4200). The effectiveness of bilateral internal iliac artery ligation was 84,7%. FSH and estradiol concentrations and the mean volume of the ovaries were similar between the study (n: 10) and control (n: 56) groups (P= 0.650, P= 0.245 and P=0.281, respectively).
Conclusion: The ligation of bilateral iliac artery, a fertility preserving method, possess high efficacy for the management of postpartum hemorrhage. The ovarian reserves of patients were not adversely affected by the surgical procedure, as well.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text

5.The Effect of Intervals from Sperm Wash to Intra Uterine Insemination (IUI) Time on Pregnancy Rate
Esra Bulgan Kılıçdağ
doi: 10.5505/tjod.2012.94103  Pages 159 - 163
Amaç: Yaygın olarak kullanılan intrauterin inseminasyon (IUI) sikluslarında semen Amaç: Yaygın olarak kullanılan intrauterin inseminasyon (IUI) sikluslarında semen hazırlama ve IUI arasındaki sürenin IUI sonuçlarına etkisini prospektif olarak araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2011- Aralık 2011 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü, YÜT merkezinde IUI programına alınan 1125 siklus prospektif olarak değerlendirmeye alınmıştır.
Bulgular: Çalışmaya alınan 1125 siklusun 202’sinde <30 dk, 367 ‘sinde 30-59 dk, 381’inde 60-89dk, 114’ünde 90-119dk, 61’inde 120-180 dk içerisinde IUI uygulandığı, bu gruplarda sırasıyla gebelik oranlarının %4.5,%7.9,%11,%8.8, ve %11.5 olduğu tespit edildi. Bu nedenle 30 dakikada yapılan IUI’lar ile diğer sikluslar toplam olarak tekrar analiz edildiğinde aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı düzeye eriştiği izlendi (%9.5 vs %4.5)(p: 0.01). IUI başarısında önemli prediktörlerden biri olan insemine edilen total motil sperm sayısının 10 milyon üzerinde olduğu sikluslarda da gebelik oranları ilk 30 dakikada IUI yapılanlarda istatistiksel olarak anlamlı ölçüde düşük tespit edildi (%10.1 vs %5.2) (p: 0.024).
Yorum: Sperm hazırlandıktan sonra IUI sikluslarında spermin 37 C de en az yarım saat bekletilmesi optimum gebelik oranlarını sağlamakta ve 180 dakikaya kadar olan bekleme süreleri sonuçları olumsuz etkilememektedir.
Background: The aim of our study was to assess the influence of intervals from sperm wash to intra uterine insemination on the IUI outcome.
Methods: This was prospective study of 1125 cycles in Obstetrics and Gynecology Department of Baskent University Medical Faculty between January 2011 and December 2011.
Results: In totally 1125 cycles IUI performed within < 30 minute in 202 cycle, 30-59 minute in 367 cycle, 60-89 minute in 381 cycle, 90-119 minute in 114 cycle, 120-180 minute in 61 cycle. Pregnacy rate was %4.5,%7.9,%11,%8.8, ve %11.5 respectively. We reanalyzed <30 minutes and other groups again we found that the difference reached statically significant level (%9.5 vs %4.5)(p: 0.01). In good prognostic patients with total motile sperm count was ≥ 10x106, pregnancy rates were lower in patients whose inseminated in <30 minute than the others (%10.1 vs %5.2) (p: 0.024). Conclusion: The results of our study showed that if a washing sperm can be incubated minimum 30 minute at 37 C the pregnancy rate is optimum. The longer period up to 180 minute doesn’t compromise the pregnancy rate.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text

6.Anxiety and associated factors in women with a low-grade abnormal cervical smear test: A prospective study.
Serkan Karadağ, Behiye Pınar Çilesiz Göksedef, Ahmet Çetin, Mustafa Yenigün
doi: 10.5505/tjod.2012.21347  Pages 164 - 169
Amaç: Low-grade anormal smear sonucu alan kadınlarda anksiyete düzeyini ölçmek ve artmış anksiyete ile ilişkili olabilecek faktörleri belirlemektir.
Yöntem: ASC-US smear sonucuna sahip, kolposkopi yapılmak üzere yönlendirilmiş, ardışık 100 kadın çalışmaya alındı. Kolposkopi öncesinde 14 soruluk iki alt değerlendirmesi olan Hastane Anksiyete ve Depresyon Skalası (HADS) dolduran olgular aynı zamanda anormal smear sonucu sonrası oluşabilecek psikososyal değişiklikler ile ilişkili olabilecek sosyo-demografik ve hayat tarzı faktörleri açısından değerlendirildi.
Bulgular: Çocuk sahibi olmak yüksek anksiyete skorları için prediktör olarak belirlendi. Anksiyete düşük eğitim düzeyine sahip kadınlarda anlamlı olarak yüksek saptandı. Bir ile 8 yıl arasında eğitim almış kadınlar daha fazla anksiyeteye sahip olarak saptandı.
Sonuç: ASC-US sonucuna sahip olgularda, bu nedenle oluşabilecek anksiyeteyi azaltmak için, smear sonucu konusunda olguların bilgilendirilmesine ve sonucun anlaşılır hale getirilmesine çalışılmalıdır.
Objective: The aims of the study were to quantify the levels of anxiety associated with having received a low-grade abnormal smear result, identify factors associated with increased levels of anxiety.
Method: One hundred consecutive women referred for colposcopy for ASC-US result. Women in the study group completed prior to colposcopy the Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) which is a self-report inventory that consists of 14 items on two subscales. Socio-demographic and lifestyle factors associated with the psychosocial impact of the abnormal smear result were also assessed.
Results: Having had children was a significant predictor of high anxiety scoring. Anxiety was significantly higher in women with low educational level. Women were educated 1-8 years were significantly more likely anxious.
Conclusion: Interventions focus particularly on women’s knowledge and understanding of smear results to reduce the adverse psychosocial impact of receiving an ASC-US cervical smear result.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text

CASE REPORT
7.Ectopic Pelvic Kidney Mimicking Adnexal Mass: A Case Report
Ercan Yılmaz, Yavuz Şimşek, Abdullah Karaer, Ebru Çelik, Ilgın Türkçüoğlu, Çağdaş Doğan, Engin Aydın, Önder Çelik
doi: 10.5505/tjod.2012.14238  Pages 170 - 172
Ektopik pelvik böbrek, genitoüriner sistem anomalisi olan kadınlarda yaygın gelişim anomalisidir ve klinikte adneksiyel patolojileri taklit etmektedir. Bu olgu sunumunda hidronefroz gelişen bir pelvik ektopik böbrek adneksiyel kistik patolojiyi taklit etmektedir.
Ectopic kidney, common developmental disorder in women with abnormalities of the genitourinary system and in clinic, mimicking adnexal pathologies. In this case report, hydronephrosis developed a pelvic ectopic kidney mimicking adnexal cystic pathology.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text

8.The Effect of Familial Balanced Reciprocal Tranlocation t(9;11)(p12;p11.2) to Reproductive Performance
Gülsen Ökten, Nurten Kara, Şengül Tural, Davut Güven, Nevin Karakuş
doi: 10.5505/tjod.2012.14227  Pages 173 - 176
Amaç: Bu çalışlmada, sekiz yıldır infertil, dört IUI (Intrauterin Inseminasyon) denemesinin başarısız, IVF (In Vitro Fertilizasyon) denemesinin ikincisinde başarılı olan fakat 8 haftalıkken gebelik kaybı yaşayan bir çift sunuldu.
Gereç ve yöntemler: Sitogenetik analizde, periferik kandan elde edilen kromozomlara tripsin gimza bantlama (GTG) uygulanarak karyotip analizleri yapıldı.
Bulgular: Fenotipik olarak normal görülen olguların karyotipleri 46,XX ve 46,XY,t(9;11)(p12;p11.2) olarak saptandı. Erkek olgunun annesinde de aynı translokasyon bulundu. Baba hayatta olmadığından incelenemedi. Ayrıca olgunun iki dayısının oğullarından biri 15 yıllık evli ve infertil, diğeri 5 yıldır evli ve infertildir, bu kişilere henüz ulaşılamadığından incelenemedi.
Tartışlma: Dengeli translokasyonlu olgumuzun verebileceği gametlerden özellikle 9p monozomisi ve infertilitenin birlikte görüldüğü diğer benzer translokasyonlu olgular karşılaştırılarak sunulmuştur.
Aim: In this study, we report a couple who had been infertility problem for eight years and they had four failed IUI and one failed IVF. In second IVF attempt the women got pregnant and it resulted with abortion in eight week.
Material and metods: Cytogenetic analysis was performed by standart peripheral blood culture and GTG method by using phytohemagglutinin-stimulated lymphocyte.
Results: The women and her husband were phenotypically normal but karyotype analysis revealed 46, XX and 46,XY,t(9;11)(p12;p11.2) respectively. The mother of the husband's karyotype analysis showed the same translocation. The father of the husband's could not examined because he was not alive. Also two uncles of the husband were suffered from infertility for fifteen and five years respectively. However cytogenetic analyses of the uncles had not been accomplished yet. Balanced translocation carriers could give unbalanced chromosomes.
Conclusion: The infertility cases of especially monosomy 9p and the other similar translocations that can result from the parents of balanced translocation carriers are represented here by comparing.
Abstract | Full Text PDF | English Full Text