Cilt: 23  Sayı: 4 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - VI
DOWNLOAD

2.
İçten yanmalı dizel motorunun atık egzoz gazı enerjisi kullanılarak elektrik enerjisi üretimi
Electrical energy production by using waste exhaust energy of internal combustion diesel engines
İlker Temizer, Cumali İlkılıç
doi: 10.5505/pajes.2016.64935  Sayfalar 330 - 336
Bu çalışmada, termoelektrik jeneratörlerin çalışma prensiplerine uygun olarak çalışan bir prototip geliştirilerek içten yanmalı dizel bir motorun egzoz sistemine uygulanmıştır. Amaç, egzoz gazlarıyla atmosfere atılan ısı enerjisini kullanılabilir bir elektrik enerjisine dönüştürmektir. Termoelektrik modüllerin çalışma şartı olan fark sıcaklıklarını oluşturmak amacıyla sistemde iki farklı akışkan kullanılmıştır. Bunlardan ilki, sıcak yüzey şartını oluşturmak için kullanılan egzoz gazlarıdır. Diğer akışkan ise, termoelektrik modüllerde ihtiyaç duyulan fark sıcaklığının oluşmasını sağlayan soğutma suyudur. Malzemesi alüminyum alaşım olan sekizgen yapıya yerleştirilen 40 adet termoelektrik modül kendi aralarında elektriksel olarak seri bağlanmıştır. Motorda değişen devir ve yük durumuna göre termoelektrik jeneratör sisteminin performansı incelenmiştir. Aynı zamanda, termoelektrik jeneratör sisteminin ürettiği elektrik enerjisi konvertöre aktarılarak araç aküsü şarj edilmiştir.
In this study, a prototype that works in accordance with the working principles of thermoelectric generator has been applied to the exhaust system of an internal combustion diesel engine. The aim is to transform heat energy that is discharged into the atmosphere into a usable electrical energy. Two different fluids have been used in the systems in order to create different temperatures that constitute the working conditions of thermoelectric module. One of them is the exhaust gases that are used to create a hot surface. The other fluid is cooling water that enables to create differential temperature that is necessary for thermoelectric module. 40 thermoelectric modules that are placed on octagonal structure composed of aluminum alloy material are connected to each other electrically. The performance of thermoelectric generation systems has been examined in terms of changing speed and load in the engine. At the same time, the vehicle battery has been charged by transferring the electrical energy to converters.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Bandırma’nın uzun dönem rüzgar karakteristiğinin ve rüzgar enerjisi potansiyelinin incelenmesi
Investigation of long term wind characteristics and wind energy potential in Bandırma, Turkey
Mehmet Özgün Korukçu
doi: 10.5505/pajes.2016.99267  Sayfalar 337 - 342
Bu çalışmada, Bandırma meteoroloji istasyonundan alınan rüzgar hızı verileri kullanılarak Bandırma’nın rüzgar hızı karakteristikleri ve rüzgar enerjisi potansiyeli incelenmiştir. Bir saatlik zaman serileri biçiminde 1975-2005 seneleri arasında alınan rüzgar hızı ve yönü verileri 30 sene için senelik ve mevsimsel olarak işlenmiştir. Elde edilen veriler yardımıyla Weibull ve Rayleigh olasılık yoğunluğu fonksiyonları 30 sene için çıkartılmış, Weibull şekil parametresi c ve ölçek parametresi k sırasıyla 4.55 ve 1.66 olarak bulunmuştur. Rüzgar enerjisi potansiyeli gerçek veri ve Weibull dağılımı için karşılaştırılmıştır. En sık rüzgar yönü KKD ve en yüksek ortalama rüzgar hızı değeri 4.78 m/s olarak belirlenmiştir. Mevsimsel rüzgar karakteristikleride incelenmiş ve en yüksek ortalama rüzgar hızı yaz mevsimi için 4.40 m/s değeri olarak ölçülmüştür.
In this study, wind speed characteristics and wind energy potential were analyzed by using the wind speed data from the meteorological station of Bandırma, Turkey. The hourly time-series wind speed data and wind direction were collected for 30 years between 1975 and 2005. The measured wind speed data were processed for 30 years and seasonal. Weibull and Rayleigh probability density functions were obtained from the observed data and Weibull shape parameter c and the scale parameter k were found as 4.55 and 1.66 for 30 years. The wind energy potentials of 30 years were compared according to Weibull distribution and actual data. The most frequent wind direction was found from NNE direction with the highest mean wind speed value of 4.78 m/s. Seasonal wind speed characteristics were also calculated. The highest mean wind speed value was found for summer season with 4.40 m/s.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Güneş enerjisi santrali kurulabilecek alanların AHP yöntemi kullanılarak CBS destekli haritalanması
GIS-supported mapping of solar power plant sites using AHP method
Mevlüt Uyan
doi: 10.5505/pajes.2016.59489  Sayfalar 343 - 351
Yenilenebilir enerji kaynakları temiz enerji kaynaklarıdır ve diğer enerji kaynaklarına göre çok daha düşük çevresel etkiye sahiptir. Türkiye'de yenilenebilir enerjiler son on yıl içinde hızla gelişmiştir. Güneş ve rüzgâr enerjisi ile ilgili yenilenebilir enerji üretimi en baskın katılımcı olarak ortaya çıkmıştır. Güneş enerjisi santrallerinin yer seçimi karar vericiler için karmaşık bir mekânsal karar problemidir. Bu çalışmanın amacı, Konya ili Çumra ilçesinde güneş enerjisi santrali kurulabilecek en uygun alanların Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) ve Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) yöntemlerinden biri olan Analitik Hiyerarşi Süreci (AHP) kullanılarak belirlenmesidir. Elde edilen sonuçlara göre, çalışma alanının %1.5 gibi bir kısmı güneş enerjisi santrali kurulması için yüksek uygunlukta, %26’lık bir kısmı orta uygunlukta ve %11’lik bir kısmı ise düşük uygunluktadır.
Renewable energy sources are energy clean sources and according to other energy sources has a much lower environmental impact. Renewable energy has evolved rapidly over the past decade in Turkey. Renewable energy generation related with solar and wind energy has emerged as the most dominant participants. Site selection of solar power plants is a complex spatial decision problem for decision makers. The purpose of this study was to determine suitable site selection for solar power plant by using Geographical Information System (GIS) and Analytic Hierarchy Process (AHP) that one of the multi-criteria decision making (MCDM) methods in the Çumra/Konya. According to the results, 1.5% of the study area has high suitable, 26% has moderate suitable and 11% has low suitable for solar power plant sites.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Sakarya Üniversitesi için rüzgâr enerjisi potansiyel belirleme çalışması
Study to determine wind energy potential for Sakarya University
Şaban Pusat
doi: 10.5505/pajes.2017.98250  Sayfalar 352 - 357
Bu makalede, Sakarya Üniversitesi’nin rüzgâr enerjisi potansiyeli değerlendirilmiştir. Sakarya Üniversitesi için yapılan rüzgâr enerjisi potansiyel belirleme çalışmasında, Esentepe rüzgâr ölçüm istasyonundan alınan rüzgâr verileri ile bölgenin topoğrafya, engel ve pürüzlülük bilgileri kullanılmıştır. Hesaplamalar, WAsP (Rüzgâr Atlası Analiz ve Uygulama Programı) paket programı ve diğer rüzgâr enerjisi analiz programlarıyla yapılmıştır. Farklı yükseklikler için elde edilen sonuçlar değerlendirilerek rüzgâr enerjisi yatırımı yapmak isteyenlere tavsiyelerde bulunulmuştur.
In this paper, wind energy potential of Sakarya University was evaluated. In the study of wind energy potential assessment for Sakarya University, topography, obstacles, roughness data of the region with wind data obtained from Esentepe wind measurement station were used. Calculations were made by using WAsP (Wind Atlas Analysis and Application Program) software and other wind energy analysis software. Some advices were given to possible wind energy investors by evaluating the results obtained for different heights.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Petrol projelerinde kullanılan su arıtma tesislerinde su ve petrolün ayrıştırılması için tasarlanan birleştirilmiş plakaların CFD simülasyonu
CFD simulation of designed coalescing plates for separating water and oil in water treatment plants used in petroleum projects
Sedat Yayla, Soran Sabah, Ali Bahadır Olcay
doi: 10.5505/pajes.2016.67944  Sayfalar 358 - 363
Petrol üretimi, çevreye zararlı etkileri olabilecek bol miktarda yağ ile kirlenmiş su ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda üretilen su petrol endüstrisinin ürettiği en büyük atık akımdır. Geçmiş yıllarda dikkat, üretilen su işlemleri üzerineyken suyu yağdan ayırma yöntemleri zamanla önemli şekilde iyileştirildi. Bu çalışma kapsamında birleşik plakalarda, plakalar arasındaki mesafenin, orifis çapının ve karışım giriş hızının ayırma verimine olan etkilerini incelemek için iki-boyutlu hesaplamalı akışkanlar dinamiği (HAD) modeli kullanıldı. Ayrılma verimini etkiyen parametreleri belirleyebilmek için 8, 12, 16, 20, 24 mm plakalar arası mesafesi, 10, 15, 20 mm farklı enine kesit (örneğin, silindirik, dikdörtgen, elips ve üçgen) orifis çap değerleri ile 0.02, 0.03, 0.04, 0.05 m/s olan dört farklı karışım giriş hızları kullanıldı. Bu inceleme plakalar arası mesafedeki artışın, karışım giriş hızındaki artışın veya kütle akış debisinin ayrılma verimi ile ters orantılı olduğunu ortaya çıkardı. Diğer taraftan en yüksek ayrılma verimi 15 mm delik çaplı silindir şeklindeki orifiste elde edildi. Üstelik ayrılma veriminin, plakalar arasındaki mesafeye ve karışım giriş hızlarına bağlı olarak %25’ten %99.25’e kadar değiştiği gözlemlenmiştir.
Petroleum production generates an immense amount of oily polluted water which may have harmful effects on environment. At the same time, produced water is the biggest waste stream produced in the petroleum industry. In the past decades produced water treatment was the point of attention. However, the processes of treatment to separating water and oil have been enhanced gradually. This study used a two-dimensional computational fluid dynamics (CFD) model to investigate the effect of space between coalescing plates, orifice diameter and mixture inlet velocity on separation efficiency. Spacing values of 8, 12, 16, 20, 24 mm between plates, orifice diameters of 10, 15, 20 mm with different cross sections (e.g., cylindrical, rectangular, ellipse, and triangle) along with four different mixture inlet velocities of 0.02, 0.03, 0.04, 0.05 m/s were utilized to discover the effect of each parameter on the separation efficiency. The investigation revealed that the increase in the distance between plates was inversely proportional to the separation efficiency and the increase in the velocity of the mixture or mass flow rate inlet was inversely proportional to the separation efficiency. It was also found that the highest separation efficiency was obtained for the cylindrical shape with a hole diameter of 15 mm. It was also observed that the separation efficiency varied between 25% and 99.25% depending on the values of mixture inlet velocities and distance between plates.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Ejektörlü bir soğutma sisteminin tasarımında optimizasyon koşullarının teorik ve deneysel olarak araştırılması
Theoretical and experimental investigation of optimization conditions in the design of an ejector cooling system
Gamze Yakut, Mustafa Acar
doi: 10.5505/pajes.2016.86619  Sayfalar 364 - 371
Bu çalışmada, ejektörlü bir soğutma sisteminin tasarlanmasında optimizasyon koşulları teorik ve deneysel olarak araştırılmıştır. Çalışma akışkanı olarak su tercih edilen ejektörlü soğutma sisteminde, Termodinamiğin I. yasa analizi ejektör teorisine uygun şekilde yapılmıştır. Sistemin her bir noktasındaki entalpi, sıcaklık, kütlesel debi ve hız gibi termodinamik özellikleri hesaplanmıştır. Ejektörün boğaz bölgesinde gerçekleşen şok olayının teorik olarak elde edilmesini sağlayan Rayleigh ve Fanno eğrilerinin kesişimi, iterasyon yapılarak elde edilmiştir. Burada optimum değer elde edilerek ejektör boyutlandırılması gerçekleştirilmiştir. Farklı çalışma şartları altında, ejektörlü sistemin soğutma performans katsayısı (COP) ve akış sürüklenme oranı (G) hesaplanmıştır. Sistem parametrelerinin, sistemin performans katsayısı ve akış sürüklenme oranı üzerine olan etkileri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar, grafikler ve tablolar halinde verilmiştir. Generatör sıcaklığı üç farklı değer (80, 85 ve 90 °C) olarak belirlenerek analizler gerçekleştirilmiştir ve sonuçlar elde edilmiştir. Farklı sıcaklık ve basınçlarda soğutma performans katsayısının (COP) 0.15-0.42 ve akış sürüklenme oranının (G) 0.15-0.45 arasında olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak ejektörlü sistemin teorik ve deneysel analizlerinde, deneysel sonuçların teorik olarak hesaplanan sonuçlara benzer olduğu görülmüştür.
In this study, the optimization conditions for the design of an ejector cooling system are investigated theoretically and experimentally. First law of thermodynamics analysis in accordance with the ejector theory is made with water which is the preferred working fluid in the ejector cooling system. Thermodynamic properties such as enthalpy, temperature, mass flow rate and velocity are calculated at each point of the system. The intersection of Rayleigh and Fanno curves, which enables the theoretical acquisition of the shock phenomenon in the throat region of the ejector, is obtained by iteration. In this section, the dimensioning of the ejector is carried out by obtaining optimum value. Cooling coefficient of performance (COP) and entrainment ratio (G) of the ejector cooling system is calculated at different operating conditions. The effect on the coefficient of performance and entrainment ratio of the system parameters are investigated. The obtained numerical results are presented in tables and graphics. The generator temperature is determined as three different values (80, 85 and 90 °C) and the results are obtained. It is determined that the cooling performance coefficient (COP) is 0.15-0.42 and the flow entrainment ratio (G) is 0.15-0.45 at different temperatures and pressures. In this study, all theoretical and experimental analyses of cooling systems are carried out. As a result, in the theoretical and experimental analyzes of the ejector system, experimental results are found to be similar to theoretically calculated results.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
İç akışlardaki hidrodinamik giriş uzunluğu üzerine hesaplamalı akışkanlar dinamiği analizleri
Computational fluid dynamics analyses on the hydrodynamic entry length in internal flows
Emre Kahramanoglu, Savas Sezen, Seyfettin Bayraktar
doi: 10.5505/pajes.2017.58908  Sayfalar 372 - 377
Bu sayısal çalışmada, en kesit şekillerinin ve yüzey pürüzlülüklerinin borulardaki hidrodinamik giriş uzunluğuna olan etkileri farklı Reynolds (Re) sayıları için incelenmiştir. Dairesel, kare ve eşkenar üçgen kesitli borulardaki türbülanslı akışı analiz etmek için standart k- türbülans modeli kullanılmıştır. Analizler pürüzlü yüzeyli borulardaki giriş uzunluğunun pürüzsüz borulardakine göre daha kısa olduğunu göstermiştir. Ayrıca, yüzey pürüzlülüğünü artırmak borunun en kesit şeklinden bağımsız olarak giriş uzunluğunu kısaltmaktadır. Eşkenar üçgen kesitli boruların en uzun, dairesel kesitli boruların ise en kısa giriş uzunluğuna sahip oldukları görülmüştür. Re sayısı giriş uzunluğu üzerinde önemli etkilere sahiptir ve Re sayısı ne kadar büyürse giriş uzunluğunun da o kadar arttığı sonucuna varılmıştır.
In the present numerical study, effects of the shape of the cross-section and their surface roughness on the pipe hydrodynamic entry length have been investigated for various Reynolds (Re) numbers. Standard
k- turbulence model has been adopted to analyze the turbulent flows in circular, square and equilateral triangle cross-sectional pipes. Analyses indicate that the rough surfaces have the shorter entry lengths than that of the smooth surfaces and increasing surface roughness reduces the entry length regardless of the cross-section of the pipes. The equilateral triangle pipes have the longest while circular cross-sectional pipe has the shortest entry lengths. Re number has the significant effect on the entry length and it is seen that the higher the Re number the longer the entry length.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Konik saptırıcılı ısıtıcı borunun etkinliğinin deneysel araştırılması
Experimental investigation of effectiveness of heating tube with conical baffles
Gülay Yakar
doi: 10.5505/pajes.2016.69077  Sayfalar 378 - 382
Bu çalışmada, konik saptırıcılı ısıtıcı borunun farklı eğim açıları için etkinlikleri deneysel olarak araştırılmıştır. Eğilmiş konik saptırıcılar vasıtasıyla daha büyük vorteks akışlar sağlanarak ısı transferi artışı sağlanmış ve etkinlik bakımından en iyi eğim açısı belirlenmiştir. Deneyler, üç farklı eğim açısı (45°, 60° ve 80°) için gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, ısıtılan akışkan olarak hava, ısıtıcı akışkan olarak ise su kullanılmıştır. Isıtıcı su sıcaklığı, 65 °C’da sabit tutulmuştur. 2-20 m/s arasında sekiz farklı hava akış hızı için deneysel sonuçlar elde edilmiştir. NTU>1 için elde edilen sonuçlar, 45° ve 80°’nin etkinliğinin, 60°’ile karşılaştırıldığında daha büyük olduğu gösterilmiştir. Buna ek olarak, NTU<1 için ise üç açının etkinlik değerlerinin birbirine yakın olduğu bulunmuştur.
In this paper, effectiveness of heated tube with conical baffles was studied experimentally as a function of various inclination angles. By using inclined conical baffles vortex of the flow was increased thereby giving rise to heat transfer and the best inclination angle was determined. Experiments were performed for three different inclination angles (45°, 60° ve 80°). Water as hot fluid and air as cold fluid were used as working fluids in the experiments. Water temperature was fixed as 65 °C. Air flow velocities were taken at 8 distinct levels between 2-20 m/s. The results indicated that for NTU>1, 45° and 80° were more effective compared to 60°. In addition for NTU<1, all three angles were found to be similarly effective.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Radyal basınçlı hava yataklarında yüzey pürüzlülüğünün yatak-rotor sisteminin yük taşıma kapasitesine etkisi
Effect of surface roughness of a radial aerostatic bearing on the load carrying capacity of a rotor-bearing system
Abdurrahim DAL, Tuncay Karaçay
doi: 10.5505/pajes.2017.03274  Sayfalar 383 - 389
Bu çalışmada, yüzey pürüzlülüğünün, basınçlı hava yatağı ile desteklenmiş bir yatak-rotor sisteminin yük taşıma kapasitesine olan etkileri teorik olarak araştırılmıştır. Bu kapsamda yatak ve rotor yüzeyleri arasındaki havanın akışı, Reynold's denklemi ile modellenmiştir. Bu model içerisindeki, yatak ve rotor yüzeyleri arasındaki mesafeyi tanımlayan film kalınlık fonksiyonu yüzey pürüzlülüğü ile birlikte ifade edilmiştir. Reynold's denklemi Diferansiyel Transform& Sonlu Farklar hibrid sayısal çözümü kullanılarak çözdürülmüş yüzeyler arasındaki basınç dağılımları ve yatak yük taşıma kapasiteleri hesaplanmıştır. Yüzey pürüzlülüğünün, basınçlı hava yatakları ile desteklenmiş bir yatak-rotor sisteminin yük taşıma kapasitesi üzerindeki etkilerinin araştırılması için, Matlab ortamında bir algoritma geliştirilmiş ve basınçlı hava yatağının geometrik parametreleri ve rotorun açısal hızı için benzetimler yapılmıştır.
In this study, effects of surface roughness on the load carrying capacity of the rotor-bearing system supported by externally pressurized air bearing are theoretically investigated. Air flow between rotor and bearing surfaces, is modeled using Reynold's equation. In this model, film thickness function which is defined gap between rotor and bearing, is described with surface roughness. In order to obtained pressure distribution between rotor and bearing surface, Reynold's equation is solved with Differential Transform & Finite Difference hybrid numerical solution method and load carrying capacities is calculated. In order to analyze effect of the surface roughness on the load carrying capacity of rotor-bearing system supported by externally pressurized air bearing, an algorithm is developed in Matlab environment and it is simulated for different bearing geometric parameters and rotor angular velocities.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Tornalama işleminde yüzey pürüzlülüğü değerlerinin istatistiksel incelenmesi
Statistical analysis of surface roughness in turning process
Harun Akkuş, Harun Yaka, Levent Uğur
doi: 10.5505/pajes.2016.01212  Sayfalar 390 - 394
Bu araştırmada, 46 HRc sertlikteki silindir şekle sahip AISI 1040 çeliği için dörder seviyeden oluşan kesme hızı, ilerleme ve talaş derinliği parametrelerine göre Taguchi L16 deney tasarımı oluşturulmuştur. Tornalama sonucu oluşan yüzey pürüzlülüğü (Rt) değerleri ölçülmüştür. Ölçülen Rt değerleri için MINITAB14 programından yararlanılarak çoklu regresyon modelleri oluşturulmuş ve Taguchi analizleri gerçekleştirilmiştir. Rt için oluşturulan regresyon modellerinde deney sonuçlarına en yakın sonuçlar %99.8 belirtme katsayısı ile ikinci dereceden çoklu regresyon modeliyle elde edilmiştir. Taguchi tasarımında sinyal/gürültü (S/N) oranları belirlendi. ANOVA analizinde sırası ile ilerleme, talaş derinliği ve kesme hızının Rt değerine %95 güven düzeyinde etki ettiği elde edilmiştir. Oluşturulan regresyon modelleri ve Taguchi analizi sonucu Rt üzerinde en etkin parametrenin ilerleme olduğu sonucuna varılmıştır.
In this study, for the turning of AISI 1040 steel that has cylindrical shape and hardened up to 46 HRc, Taguchi L16 experimental design was created according to the parameters of cutting speed, feed rate and cutting depth which consist from four levels. Formed in result of turning, the total surface roughness (Rt) were measured. Regression models have been built. Taguchi analyzes were carried out utilizing by MINITAB 14 Program for measured values of Rt. The closest results of the test results, generated for the Rt regression model, were obtained with 99.8% specify coefficients in order second degrees regression model. Signal/Noise (S/N) ratios were determined in design of the Taguchi. In ANOVA analysis, it was obtained as an effect of the 95% confidence level on Rt values in order feed rate, cutting depth and cutting speed. The result of the regression model and Taguchi analysis was determined as feed rate to be the optimum parameter for Rt values.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
6063 alüminyum alaşımının sertliği ve taneler arası korozyonu üzerine suni yaşlandırmanın etkisi
Effect of artificial aging on hardness and intergranular corrosion of 6063 Al alloy
Behiye Yüksel
doi: 10.5505/pajes.2016.05658  Sayfalar 395 - 398
Bu çalışmada, 6063 alüminyum alaşımının sertliği ve korozyon özelliği üzerine suni yaşlandırmanın etkisi araştırılmıştır. Alüminyum alaşımının çökelme sertleşmesi prosesinde zaman ve sıcaklık önemli bir rol oynamaktadır. Sonuçlar, alüminyum alaşımının sertliğinin zaman ve sıcaklıktaki değişimler ile değiştiğini göstermektedir. Korozyon testi, alaşımın korozyon direncinin kuvvetli olarak suni yaşlandırma zamanına bağlı olduğunu göstermiştir. Tüm suni yaşlandırma sıcaklıkları için en yüksek korozyon direnci, elde edilen en yüksek sertlik değerinde gözlemlenmiştir.
In this study, the effect of artificial aging on hardness and the corrosion properties of 6063 Al alloy was investigated. Time and temperature play a very important role in the precipitation hardening process of the Al-alloy. The results show that the variation in time and temperature have changed the hardness of aluminum alloy. Corrosion test revealed that the corrosion resistance of the alloy strongly depended on artificial aging times. The highest corrosion resistance for all artificial aging temperatures was observed at obtained the highest hardness value.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
Alüminyum 2024 T-3 plakadaki hasar boyutunun lamb dalgası ile tespiti
Determination of damage length in aluminum 2024 T-3 plate by lamb wave
Muhammet ÜNAL
doi: 10.5505/pajes.2017.86836  Sayfalar 399 - 404
Bu çalışmada, hasar tespiti ve yapısal durum izleme için Alüminyum 2024 T-3 plakası üzerinde oluşturulan 2 ile 5 cm arası kesikler Lamb dalgaları ile incelenmiş ve Lamb dalgalarının simetrik ve asimetrik modlarının karşılaştırılması yapılmıştır. Toplanan yüzey frekans cevaplarının zarfları Hilbert dönüşümü ile elde edilmiş ve her bir hasarın zayıflama miktarı yüzdelik olarak gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlar, her iki Lamb dalga modunun Alüminyum 2024 T-3 plakada oluşturulan kesik boyutlarının araştırılmasında kullanılabileceğini göstermektedir.
In this study, cuts between 2 and 5 cm formed on Aluminum 2024 T-3 plate for damage detection and structural health monitoring were examined with Lamb waves and the symmetric and asymmetric modes of Lamb waves were compared. The envelopes of the acquired surface frequency responses are obtained by Hilbert transform and the amount of attenuation of each damage is shown as a percentage. The results show that both Lamb wave modes can be used to investigate the cut dimensions created in the Aluminum 2024 T-3 plate.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

14.
Plazma elektrolitik oksitleme yöntemiyle AA7075 alüminyum alaşımı üzerine kaplanan seramik kaplamaların yapısal ve aşınma davranışı
Structural and wear behavior of coatings formed on AA7075 aluminum alloy by plasma electrolytic oxidation
Serdar Karaoğlu, Ekrem Sonuvar
doi: 10.5505/pajes.2016.24434  Sayfalar 405 - 410
Bu çalışmada 7075 alüminyum alaşımı üzerinde, plazma elektrolitik oksitleme (PEO) işlemi ile seramik kaplamalar oluşturulup, akım yoğunluğunun ve elektrolit içeriğinin; kaplama yapısına, kalınlığına, yüzey pürüzlülüğüne ve aşınma davranışına etkileri araştırılmıştır. Kaplamaların mikroyapısı ve faz analizinde SEM ve XRD yöntemleri kullanılmış, kuru sürtünme şartlarında aşınma testleri, mikrosertlik ve yüzey pürüzlülüğü ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak, PEO işleminde uygulanan akım yoğunluğunun arttırılmasıyla, kaplama kalınlığının, mikrosertlik değerlerinin, yüzey pürüzlülüğünün ve aşınma direncinin arttığı görülmüştür.
In this study, ceramic coatings were deposited on 7075 Al alloy using a plasma electrolytic oxidation (PEO) technique. Effects of current density and electrolyte content on microstructure, thickness, surface roughness and wear behavior of PEO coatings were studied. The microstructure and phase composition of the coatings were investigated by SEM and XRD analyses. Dry sliding wear tests, micro hardness and surface roughness measurements were also performed. It was found that the thickness, microhardness, surface roughness and wear resistance of the coatings increased with an increase of current density during plasma electrolytic oxidation.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

15.
Farklı bor kimyasalları ile borlanmış Inconel 625 alaşımının karakterizasyonu
Characterization of borided Inconel 625 alloy with different boron chemicals
Ali Günen, Erdoğan Kanca
doi: 10.5505/pajes.2017.56689  Sayfalar 411 - 416
Bu çalışmada, nikel bazlı süper alaşımlar içerisinde endüstride yaygın olarak kullanılan Inconel 625 alaşımı 3 farklı borlama tozu ile borlanmıştır. Kullanılan borlama tozları, %90 elementel nano bor tozu + %10 NaBF4 (NB), %90 nano hegzagonal bor nitrür tozu + %10 NaBF4 (h-NBN) ve mikron boyutundaki ticari EKabor 2 tozlarıdır. Borlama işlemi 1000° C’de 3 sa. süre ile gerçekleştirilmiştir. Borlama işleminin ardından numuneler optik mikroskop, mikrosertlik testi ve XRD analizlerine tabi tutulmuştur. Bu çalışmalarda, farklı kimyasal toz içeriklerinin kaplama tabakası özelikleri ve faz oluşumlarına etkisi incelenmiştir. Yapılan incelemeler neticesinde kimyasal toz bileşenlerine bağlı olarak borür, silisid ve nitrür tabakalar elde edildiği gözlenmiştir. Nano bor tozu ile daha yüksek bor içerikli borür fazlarının elde edilmiş olması borlama tozlarının saflık derecesinin oluşacak fazların türü üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, Ni esaslı süper alaşımlarda istenmeyen silisid tabakası oluşumu, borlama tozlarının kimyasal içeriği değiştirilerek engellenmiştir. Ayrıca, hem Ni-esaslı alaşımlarda kullanılan ticari EKabor-Ni borlama tozuna alternatif olarak nano bor ve nano hegzagonal bor nitrür tozları geliştirilmiş hem de geliştirilen bu tozlarla ticari bor tozlarına göre (Ekabor 2, Ekabor-Ni ve B4C) daha kalın kaplama tabakaları elde edilmiştir.
In this study, Inconel 625 Ni-based superalloy, widely used in industrial application, was borided with three different boriding powders. The boriding powders used were as follows: the first one consists of 90% elemental nanoboron and 10% NaBF4, (NB), the second one consisting of 90% nano hexagonal boron nitride and 10% NaBF4 (h-NBN), and the third one being commercial EKabor 2 powder. Boriding is conducted at 1000 °C for 180 minutes. Then the borided samples were investigated with optical microscopy, microhardness test and X-Ray Diffraction (XRD) analysis. In these investigations, the effect of boriding powders with different chemical content on the properties of the coating layer and the phase formation was examined. As a result of these examinations it was observed that boride, silicide and nitride coating layers were obtained depending on the chemical content of boriding powder. The fact that the boron phases with higher boron contents were obtained with nano boron powder indicate that the degree of purity of boron powder has an effect on the type of phases to be formed. In this study, undesirable silicide layer formation encountered in Ni-based super alloys was prevented by changing the chemical composition of boriding powders. Furthermore, nano boron and hexagonal boron nitride powders, have been developed as alternative boron powders to commercial EKabor-Ni boriding powder as well as thicker coating layers have been obtained by using these newly developed boriding powders than commercial boron powders (Ekabor 2, Ekabor-Ni and B4C).
Makale Özeti | Tam Metin PDF

16.
Manyeto-reolojik malzemelere ferromanyetik toz ilavesinin mekanik özelliklere etkisinin deneysel olarak incelenmesi
Experimental investigation of the effect of ferromagnetic particles addition on mechanical properties of magneto-rheological materials
Uğur Mazlum, Recep Gümrük
doi: 10.5505/pajes.2017.92255  Sayfalar 417 - 421
Ferromanyetik toz partikülleri, manyetik alana duyarlılıklarından dolayı günümüzde pek çok alanda kullanılmaktadır. Bu tozların matris malzemeleri ile birleşimlerinden elde edilen kompozit MRE malzemeler bir tür akıllı (smart) malzeme olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada, RTV (room temperature vulcanization) silikon kauçuğuna dört farklı manyetik toz ilave edilmesi ile elde edilen kompozit MRE malzemelerinin bası yüklemesi altındaki mekanik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Matris malzemesi olarak mühendislik açıdan kullanımı yaygın olan Vario 40 silikon kauçuk malzemesi kullanılmıştır. Kompozit MRE malzemelerde toz oranı hacimce %30 oranında tutulmuştur. Ayrıca, tozların yönlenmesinin etkisini incelemek için, üretim esnasında bazı numunelere dış manyetik alan uygulanmıştır. Bu numuneler anizotropik olarak adlandırılırken diğerleri izotropik numunelere olarak adlandırılmıştır. Sonuçlar göstermiştir ki; anizotrop MRE numuneler izotrop numunelere göre çok daha yüksek gerilme değerlerine sahip olmaktadır ve en büyük gerilme artışı BASF CN tozu ilave edilen anizotrop MRE malzemeler için elde edilmiştir. Ayrıca, numuneler MR etki açısından da değerlendirildi ve izotropik versiyonlarına göre %201 gibi bir artış değeri ile en büyük MR etki SQ-I tozu içeren anizotrop numunelerde gözlemlendi. Sonuç olarak, gerçekleştirilen çalışma ile MRE malzemelerin mekanik ve MR özellikleri, ilave edilen tozun cinsi ve manyetiklik özelliklerine ciddi bir şekilde bağlı olduğu belirlenmiştir.
The ferromagnetic particle, are used in many areas due to their magnetic field sensitivity. Composite MRE materials which obtained from the combination of the matrix material with these particles are classified as a kind of smart materials. In this study, it is aimed that the compressive mechanical properties of MRE materials produced by adding four different magnetic particles in RTV (room temperature vulcanizing) silicone elastomer are investigated. As a matrix material Vario 40 silicone rubber were used, which is common in engineering application. The particle rate inside MRE materials was kept at 30% by volume. In addition, to investigate the influence of orientation of particles inside MRE materials, some samples were subjected to external magnetic field during production. These samples are named as anisotropic MRE materials while the others are described as isotropic ones. The tests showed that anisotropic samples have much more strength values according to isotropic samples. Of all, the MRE samples including BASF CN particles reveal the biggest strength values. Also, the samples were evaluated in terms of MR effect and the largest MR effect with an increase value of 201% was found for anisotropic samples including SQ-I particles with regard to the corresponding isotropic one. As a result, this study determined that the mechanical and MR properties of MRE materials seriously depend on ferromagnetic particle kind and its magnetic characteristic.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

17.
Hasarlı boruların tamirinde yama malzemesinin yapıştırıcı üzerine etkilerinin incelenmesi
Effects of patch material on the adhesive in the repair of damaged pipes
Şerif Çitil
doi: 10.5505/pajes.2016.52296  Sayfalar 422 - 426
İç basınca maruz borular sıcaklık ve basıncın değişmesi sonucunda hasara uğramaktadır. Hasara uğrayan bu boruların onarılması son yıllarda hemen hemen her türlü alanda yaygın bir şekilde kullanılmakta olan yapıştırma bağlantılarıyla yapılmaktadır. Yapıştırma bağlantılarında birleştirilecek olan malzemeler aynı türden ya da farklı türden olabilmektedir. Yapıştırıcılar farklı malzemelerde farklı mukavemet değerleri sergileyebileceğinden dolayı hasara uğramış borunun yapıştırıcı ile tamir edilmesinde malzeme seçimi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, hasara uğramış galvanizli çelik boruların tamirinde kompozit, alüminyum ve çelik olmak üzere üç farklı yama malzemesi seçilerek yapıştırıcı üzerinde nasıl bir mekanik davranış sergileyeceği araştırılmıştır. İç basınca maruz boru tesisatlarında meydana gelen hasarlar, farklı yama malzemeleri kullanılarak tek tip yapıştırıcı ile birleştirilmiş nümerik ve deneysel olarak incelenmiştir. Bunun için galvanizli borular üzerine çatlak oluşturulmuş 7 (2 mm), 9 (2.6 mm) ve 11 (3.2 mm) tabakadan oluşan düz örgülü karbon fiber kompozit yamalar, alüminyum yamalar ve çelik yamalar iki bileşenli akrilik yapıştırıcı (DP810) ile birleştirilmiştir. Tamir edilen borulara iç basınç uygulanmış, yama kalınlığı yama bindirme açıları ve bindirme uzunluklarına bağlı olarak yapıştırıcı üzerinde etkileri incelenmiştir.
Pipes exposed to internal pressure are damaged due to the change in temperature and pressure. In the repair of these damaged pipes, adhesively bonded joints, which have been widely used in almost all kinds of fields in recent years, are used. Materials to be bonded in adhesively bonded joints may be of different types or the same type. Material choice has great importance in the repair of damaged pipe with adhesive because adhesives may exhibit different strength values in different materials. In this study, three different patching materials including composite, aluminum and steel were selected for the repair of damaged galvanized steel pipes, and how they would exhibit a mechanical behavior on the adhesive was investigated. Damages that had occurred in pipe installations exposed to internal pressure were bonded with a uniform adhesive and investigated numerically and experimentally. Therefore, cracks were formed in the galvanized pipes, and flat braided carbon fiber composite, aluminum and steel patches consisting of 7 (2 mm), 9 (2.6 mm) and 11 (3.2 mm) layers were bonded with two-component acrylic adhesives (DP810). Internal pressure was exerted to the repaired pipes, and the effects on the adhesive of patch material depending on the patch thickness, overlapping angles and overlapping length were investigated.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

18.
Kompakt laminat kompozit malzemenin tungsten karbür takımlarla delinmesinde delaminasyon faktörünün değerlendirilmesi
Evaluation of the delamination factor for drilling of compact laminate composite material with tungsten carbide tools
Tuncay Bilge, Ali Riza Motorcu, Aleksandar Ivanov
doi: 10.5505/pajes.2016.97992  Sayfalar 427 - 436
Delaminasyon faktörü, kompakt laminat kompozit malzemelerin (KLK) delinmesinde oluşan yüzey hasarlarının değerlendirilmesi için önemli bir parametredir. Bu çalışmada, ön delik delinmiş KLK malzemenin yeni (T1) ve aşınmış tungsten karbür parmak freze takımlarla (T2) delinmesinde delik çıkış bölgelerinde oluşan delaminasyonlar incelenmiş ve kontrol faktörlerinin delaminasyon faktörü üzerindeki etkileri araştırılmıştır. KLK iş parçaları üç farklı kesme hızı (178, 250 ve 350 m/dk), üç farklı ilerleme miktarı (0.07, 0.111 ve 0.156 mm/dev) ve iki farklı delme tipi (doğrusal delik delme ve kademeli delik delme) ile CNC tezgâhında delinmişlerdir. Taguchi Metodu kullanılarak L18 (21x32) ortogonal diziye göre deneysel çalışma gerçekleştirilmiş ve kontrol faktörlerinin optimum seviyeleri belirlenmiştir. Ayrıca, delaminasyon faktörü üzerinde delme parametrelerinin etkilerini gösteren matematiksel modeller geliştirilmiştir. T1 takımlarla delmede delaminasyon faktörü ortalaması 1.036 olarak hesaplanmış iken T2 takımlarla delmede delaminasyon faktörü ortalaması 1.473 bulunmuştur. Kontrol faktörlerinin delaminasyon faktörü üzerindeki etkilerini belirlemek için varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. T1 takımlarla delmede delaminasyon faktörü üzerinde en etkili parametreler sırasıyla kesme hızı (%65.30), delme tipi (%11.63) ve ilerleme miktarı (%8.16) olmuş iken kullanılmış T2 takımlarla delmede bu sıralama ilerleme miktarı (%58.79), delme tipi (%18.38) ve kesme hızı (%3.43) şeklinde olmuştur. Sonuç olarak; KLK malzemeyi aşınmış takımlarla delmede maksimum deforme olmuş çap daha büyük çıkmıştır.
Delamination factor is an important parameter for evaluating the surface damage in the drilling of compact laminate composites (CLC). In this study, delamination occurred in the hole exit region was studied and the effects of control factors on delamination factor were investigated in the drilling of pre-drilled CLC materials with new (T1) and worn (T2) tungsten carbide flat end mill cutting tools. CLC workpieces are drilled on CNC machine at three different cutting speed (178, 250 and 350 m/min), three different feed rate (0.07, 0.111 and 0.156 mm/rev) and two different drilling type (linear drilling and peck drilling). An experimental study has been performed according to L18 (21x32) orthogonal array using Taguchi method and the optimum levels of control factors are determined. In addition, predictive equations were developed showing the effects of drilling parameters on delamination factor. Delamination factor calculated with an average of 1.036 in drilling T1 tools while delamination factor was measured with an average of 1.473 in drilling T2 tools. Analysis of variance (ANOVA) was applied to determine the effects of control factor on the delamination factor. The most influential parameters on delamination factor in drilling with T1 tools has been the cutting speed (65.30%), type of drilling (11.63%) and feed rate (8.16%) when the cutting speed (58.79%), drilling type (18.38%) and feed rate (3.43%) has been the most influential parameters on delamination factor in drilling with T2 tools, respectively. As a result; higher maximum deformed diameter was obtained in the drilling CLC material with worn tools.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

19.
Ankara’da Monoray projelerinin analitik hiyerarşi prosesi ve 0-1 hedef programlama yöntemleri ile seçimi
Selecting of Monorail projects with analytic hierarchy process and 0-1 goal programming methods in Ankara
Şeyda Gür, Mustafa Hamurcu, Tamer Eren
doi: 10.5505/pajes.2016.03903  Sayfalar 437 - 443
Hızla artan nüfus, plansız kentleşme ve özel araç sayısındaki artış kentsel alanlarda trafik sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu durum ulaşım planlarının yeniden şekillenmesine ve öneminin artmasına sebep olmuştur. Bu sebeple, toplu ulaşım sistemini daha verimli hale getirmek için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bunun sonucunda alternatif ulaşım türlerine eğilim başlamıştır. Bu noktada hızlı, emniyetli ve konforlu ulaşım sistemi olarak monoray teknolojisi öne çıkmaktadır. Bu çalışmada çok ölçütlü karar verme yöntemlerinden Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ve 0-1 Hedef Programlama yöntemleri kullanılarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde belirlenen güzergâhlara en uygun ulaştırma projelerinin seçimi yapılmıştır.
Uncontrolled increasing population, unplanned urbanization and enhancement in private vehicles number have revealed the of congestion traffic problem in urban area. These conditions have led to increase the need to remodeling the transportation plans. For this reason, a huge number of intensive studies were carried out in order to insure more efficiency to the public transport system by their different modes. One of these studies concerns the monorail service in Ankara, one of the most safe, fast and comfortable transport modes. Indeed, we made selection from several transport projects in Ankara Metropolitan Municipality using Analytic Hierarchy Process (AHP) and 0-1 Goal Programming methods.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

20.
Tip-II montaj hattı dengeleme problemi için büyük komşuluk arama algoritması
Large neighbourhood search algorithm for type-II assembly line balancing problem
Şener Akpınar
doi: 10.5505/pajes.2016.75975  Sayfalar 444 - 450
Bu makale tip-II basit montaj hattı dengeleme problemi (BMHDP-II) için bir büyük komşuluk arama (BKA) algoritması önermektedir. BKA algoritması ilk olarak araç rotalama problemlerinin çözümü için önerilmiş ve sonraki uygulamaları çizelgeleme problemlerinin çözümü üzerine olmuştur. Bu iki problem için raporlanan sonuçlar BKA algoritmasının güçlü bir yöntem olduğunu ortaya koymuştur. Araç rotalama problemi belirli sayıdaki rota ile belirli sayıdaki müşteriler arasındaki optimum eşleşmeyi bulmak temel amacına sahipken, BMHDP-II belirli sayıdaki istasyon ile belirli sayıdaki montaj işlemleri arasındaki optimum eşleşmeyi bulmaya çalışmaktadır. Bizim açımızdan, bu iki problem arasındaki bu yapısal benzerlik BKA algoritmasının BMHDP-II için de güçlü bir yöntem olabileceği fikrini doğurmuştur. Bu kapsamda, BMHDP-II için bir BKA algoritması geliştirilmiş ve geliştirilen algoritmanın performansı bir problem seti üzerinde test edilmiştir. Hesaplamalı sonuçlar BMHDP-II çözümünde BKA algoritmasının tatmin edici performansını ortaya koymaktadır.
This paper proposes a large neighbourhood search (LNS) algorithm for type-II simple assembly line balancing problem (SALBP-II). The LNS algorithm was initially developed for solving vehicle routing problem and its later implementations were used to solve scheduling problems. The reported results about these two problems indicate that LNS algorithm is a powerful method. Vehicle routing problem has the main objective to find the optimal match between a certain number of routes and a certain number of customers, while SALBP-II is trying to find the optimal match between a certain number of workstations and a certain number of assembly operations. To our point of view, LNS algorithm would also be a powerful method for solving SALBP-II due to the structural similarity between these two problems. Within this context, a LNS algorithm is developed to tackle SALBP-II and the performance of the proposed algorithm is tested on a set of benchmark instances. Computational results indicate the satisfactory performance of LNS algorithm in solving SALBP-II.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

21.
Stokla bağlantılı maliyetler ve referans etkisiyle en iyi fiyatlandırma politikası
Optimal pricing policy with inventory related costs and reference effects
Mehmet Güray Güler, Mustafa Akan, İsmail Sevim
doi: 10.5505/pajes.2017.49002  Sayfalar 451 - 461
Bu çalışmada sezon başlamadan belirli miktarda ürün alan bir satıcının problemi ele alınmaktadır. Elde stok tutmanın bir maliyeti bulunmakla beraber talep mevcut fiyata ve referans fiyata bağlıdır. Referans fiyat müşteriler tarafından oluşturulmakta ve mevcut fiyatın miktarının ölçülmesi için kullanılmaktadır. Satıcının amacı kendi iskonto edilmiş karını eniyilemektir. Problem, en iyi fiyatlandırma politikasını bulmak üzere optimal kontrol problemi olarak modellenmiştir. Genel talep modelleri için, stok miktarındaki artışın sebep olduğu marjinal maliyet ve referans fiyatın artışının neden olduğu marjinal gelir miktarları analitik olarak sunulmuştur. Doğrusal talep modelleri için ise optimal fiyatlandırma stratejisi analitik olarak bulunmuş ve üç aşamalı olarak bulunan yapı açık bir şekilde sunulmuştur: İlk aşamadaki kaymağını alma veya nüfuz (penetrasyon) stratejisinden sonra optimal fiyat zamanla artmakta, ve satış sezonu bir indirim ile bitmektedir. Ürünün maliyetleri üzerine eklenen bir prim olarak tanımlanan indirgenmiş fiyatın tanımlanmasıyla, ikinci evredeki fiyat artışının ürünlerin satın alım ve elde tutma maliyetlerinden kaynaklandığı gösterilmiştir. Optimal fiyatın talep ve maliyet parametrelerine olan duyarlılığı ise sayısal çalışmalar ile gösterilmiştir.
This paper addresses the problem of a retailer who buys a certain amount of inventory at the start of a selling season. Holding inventory is costly and the demand is dependent on the current price and the reference price. The reference price is developed by customers and acts as a benchmark against the current price. The aim of the retailer is to maximize its discounted profit. The problem is modeled as an optimal control problem to determine the optimal pricing policy. For general demand models, the marginal cost due to an increase in the inventory and the marginal gain due to an increase in the reference price are provided analytically. For the linear demand models, the optimal pricing strategy is given explicitly and shown to be characterized by three stages: After a penetration or a skimming pricing strategy at the initial stage, the optimal price increases with time and the season ends with a discount. By introducing the reduced price which is the premium over the cost of the products, it is shown that the existence of procurement and holding cost is the driver for the increase in the price during the intermediary stage. The sensitivity of the optimal price to demand and cost parameters is also provided with a numerical study.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

22.
Yalın üretim için değer akış haritalandırma ve simülasyon: Mobilya sektöründe bir uygulama
Value stream mapping and simulation for lean manufacturing: A case study in furniture industry
Hacer Guner Goren
doi: 10.5505/pajes.2016.59251  Sayfalar 462 - 469
Pazarda yoğun rekabetin artması sonucu, yalın prensipler birçok işletme tarafından takip edilmektedir. Bu prensipler, israfları azaltarak ve yok ederek operasyonların etkinliğini artırmaya odaklanmaktadır. Yalın olabilmek için ise birçok değişik teknik ve yöntem uygulanmaktadır. Bu tekniklerden biri de kolaylıkla farklı sektörlere uygulanabilen Değer Akış Haritalandırmadır (DAH). Fakat, DAH sadece bir organizasyonun mevcut durumunu gösteren statik bir araçtır. Bu eksikliği giderebilmek adına, önerilen iyileştirmelerin değerlendirilmesini kolayca yapabilen simülasyon yardımcı teknik olarak yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma, israfın çok olduğu mobilya sektörüne yönelik DAH ve simülasyonu birleştiren bir endüstriyel uygulama örneği sunmaktadır. Belirlenen bir ürün ailesine yönelik iyileştirme önerileri ile birlikte mevcut ve gelecek durum haritaları DAH kullanılarak açıklanmıştır. Bir simülasyon modeli oluşturularak “önce” ve “sonra” senaryoları detaylı olarak analiz edilmiştir.
Lean principles have been followed by many organizations in recent years due to the increase of tough competition in the market. These principles focus on improving the efficiency of operations by eliminating and reducing wastes. Different techniques and methods have been applied in order to become lean. One of them is the Value Stream Mapping (VSM) which can be easily applied in a variety of industries. However, VSM is a static tool which only shows the current state of the organization. To deal with this shortcoming, simulation is widely used as a complimentary technique in which the assessment of the impact of proposed improvements can be easily analyzed. This paper presents an industrial case example combining VSM and simulation in furniture industry in which there are a lot of wastes to deal with. Both current and future state maps for a particular product family are described by VSM following the suggestions for improvement. A simulation model is also developed to show the “before” and “after” scenarios in detail.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

23.
Ortalama-varyans portföy optimizasyonunda genetik algoritma uygulamaları üzerine bir literatür araştırması
A review on the current applications of genetic algorithms in mean-variance portfolio optimization
Can Berk Kalayci, Okkes Ertenlice, Hasan Akyer, Hakan Aygoren
doi: 10.5505/pajes.2017.37132  Sayfalar 470 - 476
Markowitz’in ortaya koymuş olduğu ortalama-varyans portföy optimizasyonu, portföy yönetimi problemine temel bir cevap vermiştir. Bu model, getirinin en büyüklenmesi ve riskin en küçüklenmesi gibi iki çakışan amaç arasındaki en iyi ödünleşimi ile bir etkin sınır aramaktadır. Bir etkin sınır belirleme probleminin NP-Zor olduğu bilinmektedir. Problemin karmaşıklığı nedeniyle, giderek artan sayıda araştırmacı bu problemi çözmek için genetik algoritmaları kullanmışlardır. Bu çalışmada, mevcut literatürdeki genetik algoritmaların ortalama-varyans portföy optimizasyonu uygulamaları incelenmiştir. Çalışılmış olan problemlerin ana özellikleri ve önerilen genetik algoritma karakteristikleri özetlenmiştir.
Mean-variance portfolio optimization model, introduced by Markowitz, provides a fundamental answer to the problem of portfolio management. This model seeks an efficient frontier with the best trade-offs between two conflicting objectives of maximizing return and minimizing risk. The problem of determining an efficient frontier is known to be NP-hard. Due to the complexity of the problem, genetic algorithms have been widely employed by a growing number of researchers to solve this problem. In this study, a literature review of genetic algorithms implementations on mean-variance portfolio optimization is examined from the recent published literature. Main specifications of the problems studied and the specifications of suggested genetic algorithms have been summarized.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

24.
Sürdürülebilir tedarik zinciri yönetiminde DEMATEL yöntemiyle tedarikçi değerlendirme kriterlerinin incelenmesi ve sağlık sektöründe bir uygulama
Analyzing criteria used in supplier evaluation by DEMATEL method in sustainable supply chain management and an application to health sector
İrem Uçal Sarı, Beyzanur Çayır Ervural, Semih Bozat
doi: 10.5505/pajes.2017.14892  Sayfalar 477 - 485
Tedarik zinciri, hammaddenin temin edilmesinden nihai müşteriye ulaşılmasına kadar yapılan tüm faaliyetleri kapsayan bir değer zinciri yönetimidir. Müşteri memnuniyetini sağlayacak biçimde malzeme, bilgi ve para kontrolünü sağladığı için firmaların vazgeçemediği bir yönetim strateji modelidir. Sürdürülebilir tedarik zinciri kavramı, doğal kaynakların tüketilmesi hususunda toplumsal farkındalığın artmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu olguya göre firmalar ekonomik, çevresel ve sosyal boyutlar altında tedarik zinciri faaliyetlerini sürdürerek varlıklarını devam ettirmektedir. Bu çalışmada İstanbul’da sağlık alanında faaliyet gösteren bir firmanın sürdürülebilir tedarik zincirinde tedarikçi seçimi konusunda tedarikçilerin sürdürülebilirlik performanslarını ölçebilmek için DEMATEL (Decision Making Trial and Evaluation Laboratory) yöntemi uygulanmıştır. Yapılan çalışmada çok kriterli karar verme yöntemi yardımıyla sürdürülebilir tedarik zincirinin performansını en çok arttıracak performans kriterinin verilen kriterler arasından seçilmesi üzerine çalışılmıştır.
Supply chain is a value chain management, which consists of all activities beginning from purchasing of the raw materials until delivering the goods to consumers. It is an indispensable strategic management model since it offers controlling materials, information and money according to customer satisfaction. The concept of sustainable supply chain has emerged with increasing public awareness on exhaustion of the natural resources. According to this phenomenon, companies maintain their existence with ongoing supply chain operations under economic, environmental and social dimensions. In this study, a supplier selection problem in a healthcare company is analyzed with utilizing Decision Making Trial and Evaluation Laboratory (DEMATEL) approach under sustainable supply chain management concept in order to measure suppliers’ sustainability performances. By the help of this multi criteria decision-making method, the most efficient performance criterion is selected among the criteria in order to improve sustainable supply chain performance.
Makale Özeti | Tam Metin PDF