Cilt: 25  Sayı: 3 - 2019
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Fizik Tedavi Programına Alınan Hastaların Tedaviye İlişkin Yararlanma, Tedaviye Uyum, Farkındalık ve Beklenti Düzeyleri
Benefits, Treatment Compliance, Awareness and Expectation Levels Related to Treatment of Patients Taking Physical Therapy Program
Zeynep Kılıç, meral bilgilisoy filiz, Berat Meryem Alkan
Sayfalar 78 - 82
Amaç: Bu çalışmamızda hastanemizde Fiziksel tıp ve rehabilitasyon (FTR) polikliniğine başvurarak FTR programı düzenlenmiş olan hastaların tedavi programı ile ilgili beklentilerini, tedaviye uyumlarını, tedaviden yararlanma durumlarını ve memnuniyet düzeylerini belirlemeyi amaçladık.
Gereç- Yöntem: FTR programına alınan 18 yaş ve üzeri 500 hasta, çalışmaya dahil edildi. Hastalara, demografik özellikler, fizik tedavi alma öyküsü, beklenti, memnuniyet, ev programına uyum ve fizik tedavi hakkındaki görüşleri ile ilgili 21 sorudan oluşan anket formu verildi. Anket formundaki demografik veriler ile sorulardan 5 ve daha fazlasını yanıtsız bırakan hastaların anketleri çalışmaya dahil edilmedi. Daha önce başka hastanede fizik tedavi deneyimi olanlar, okuma yazma bilmeyenler, nörolojik hastalığı olanlar, eklem kontraktürü olanlar ve kas iskelet sistemi cerrahisi sonrası tedaviye alınan hastalar çalışmaya alınmadı.
Bulgular: Çalışmada 362 hastanın anket formu geçerli sayıldı. Hastaların 263’ü kadın, 99’u erkek olup yaş ortalamaları 55,26±12,07 idi. Hastaların % 69,10’unun tamamen iyileşme beklentisi içindeydi, % 89,75’i beklentilerinin karşılandığını, % 88,60’ı tedaviden yararlandığını bildirdi. FTR uygulayıcılarından memnuniyet düzeyi %78,10’du. Hastaların %67,40’ının verilen egzersizleri uyguladığı ve %76,66’ının günlük yaşam önerilerine uyduğu belirlendi. FTR’den yarar gören ve görmeyen hastalar karşılaştırıldığında; sistemik hastalık öyküsü olmayanların, tedavi ile birlikte egzersizlerini yapanların ve günlük aktivite önerilerine uyanların anlamlı derecede daha fazla yarar gördüğü belirlenmiştir (p<0,05).
Sonuç: Hastaların beklenti, farkındalık ve tedaviden memnuniyet durumlarının değerlendirilmesi, sağlık hizmetlerinde kalitenin arttırılmasına katkı sağlayacaktır.
Objective: In health care quality determination, the focus is generally on factors such as physical conditions, technical infrastructure, cost and hygiene. In our study, we aimed to determine the expectations of treatment regimens, treatment compliance, treatment outcomes and satisfaction levels of patients who had applied physical therapy (PT) in our hospital.
Material and Method: 500 patients over 18 years of age who were treated at the physiotherapy unit were included. A questionnaire, consisting of 21 questions about demographics, physical therapy history, expectation, satisfaction, adaptation to home program and opinions about physical therapy was given to the patients. The demographic data on the questionnaire form and the questionnaires of the patients who left 5 or more of the questions unanswered were not included the study. Patients who had previous experience with physical therapy in other hospital, illiterate, neurological disease, joint contracture, and patients treated after musculoskeletal surgery were not included in the study.
Findings: The questionnaire form of 362 patients was evaluated. 263 of the patients were female, 99 were male and the mean age was 55,26 ± 12,07. 69,10% of the patients were in the expectation of complete recovery, 89,75% of the expectations were met, and 88,60% of the patients benefited from the treatment. The level of satisfaction from PT practitioners was 78.10%. It was determined that 67,40% of the patients applied the exercises given and 76,66% of the patients satisfied the daily life suggestions. It was detected that compared with patients who did and did not benefit from PT, those without systemic disease history, those who did exercises with the treatment, and those who met the recommendations of the daily activities had a significantly higher benefit (p <0,05).
Conclusion: Assessment of patients' expectations, awareness and satisfaction with treatment will contribute to increasing the quality of health care services.
Makale Özeti

2.
Beslenme ve Diyetetik ve Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümlerinde Eğitim Gören Öğrencilerin Osteoporoz Bilgi Düzeyinin İncelenmesi ve Karşılaştırılması
Examination and Comparison of Osteoporosis Knowledge of Students Studying in Nutrition and Dietetics and Physiotherapy and Rehabilitation Departments
Cem Erçalık, Sevda Adar, Mehmet Çetin Başkaya, Özlem Persil Özkan, Sanem Şener, Ekin Uğur
Sayfalar 83 - 87
Amaç: Kemik kırılganlığında artış ile sonuçlanan osteoporozun önlenmesi için risk faktörlerinin bilinmesi ve kontrol altına alınması önemlidir. Sağlık çalışanlarının risk altındaki bireyleri saptaması ve bilgilendirmesi bireyleri osteoporozdan koruma açısından gereklidir. Çalışmamızda sağlık bilimlerinin farklı alanlarındaki öğrencilerin osteoporoz bilgi düzeylerini incelemeyi ve karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma İstanbul Arel Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon (FTR) ve Beslenme ve Diyetetik Bölümlerinde öğrenim gören 19-46 yaş arası 259 öğrenci ile yapılmıştır. Osteoporoz bilgi düzeylerini tespit etmek amacıyla Revize 2011-Osteoporoz Bilgi Testi (OBT) kullanılmıştır.
Bulgular: Öğrencilerin yaşları ortalaması 21,59±2,4’dü. FTR ve Beslenme bölümleri arasında osteoporoz bilgi düzeyleri toplam skorları açısından anlamlı fark bulunmadı ancak FTR bölümü öğrencilerinin egzersiz alt grubu ortalamaları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu ( p<0,05). 1. Sınıfta okuyan öğrencilerin toplam skor ve egzersiz ve beslenme alt skorlarının 2.,3.,4. sınıflarındaki öğrencilerden daha düşük olduğu görüldü.
Sonuç: Sağlık eğitimi alan öğrencilerde ilerleyen sınıflarda osteoporoz konusunda bilgi düzeyleri yükselmektedir. Eğitimin içeriğine göre bilgi düzeyleri değişebilmektedir.
Objective: It is important to know and control the risk factors for the prevention of osteoporosis, which results in an increase in bone fragility. It is neccessary for health proffesionals to identify and inform individuals at risk for the protection of them from osteoporosis. We aimed to examine and compare the knowledge levels of osteoporosis among students in different fields of health sciences.
Materials and Methods: This study was carried out with 259 students aged between 19-46 who are studying at İstanbul Arel University Physiotherapy and Rehabilitation (FTR) and Nutrition and Dietetics Departments. The Revized 2011-Osteoporosis Knowledge Test (OKT) was used to determine the levels of osteoporosis knowledge.
Results: The average age of the students was 21.59 ± 2.4. There was no statistically significant difference between the FTR and Nutrition departments in terms of total score of osteoporosis knowledge but the mean of the exercise subgroups of FTR students was found to be statistically significantly higher (p <0.05). Total score and exercise and nutrition subscores of the students who were in the first grade were lower than the students in 2,3,4. grades.
Conclusion: The health education students’ knowledge level about osteoporosis are increasing according to their educational level. The level of knowledge can change according to the content of education.
Makale Özeti

3.
Genel Anestezi Altındaki Tavşanlarda Sugammadeks’in D Vitamini Düzeylerine Etkileri
The Effects Of Sugammadex On Vitamin D Levels In Rabbits Under General Anesthesia
TUGBA HUNEREL, Hatice Betül Altınışık
Sayfalar 88 - 92
Amaç: Sugammadeks non-depolarizan bloğun geri döndürülmesi için yaygın kullanılan bir anestezik ajandır. Enkapsülasyon yoluyla steroid bileşiklerin kan düzeylerini azaltır. Bu çalışma, sugammadeksin steroid yapılı olan D vitamininin kan düzeyleri üzerine etkisini araştırmak amacıyla yapıldı.
Gereç ve Yöntem: 2-2.5 kg ağırlığında toplam 15 yetişkin erkek Yeni Zelanda ırkı beyaz tavşan, dekurarizasyona göre randomize olarak üç gruba ayrıldı: Grup S [sugammadeks (16 mg/kg), n=5], Grup N [neostigmin (0.05 mg/kg), n=5], Grup K (kontrol grubu, n=5). D Vitamini düzeyleri; bazal, genel anestezi sonrası 20. dakika ve genel anestezi sonrası 24. saatte venöz kandan ölçüldü.
Bulgular: Anestezi öncesi, anestezi sonrası 20. dakika ve 24. saatte ortalama‎±‎SS D vitamini seviyeleri ‎sırasıyla; Grup S için 4.42±0.60ng/ml‎, ‎4.93±0.72ng/ml‎ ve 4.66±‎0.94ng/ml‎‎, Grup N için ‎4.92±0.45ng/ml‎, 5.02±0.41ng/ml‎ ve 5.41±0.56ng/ml ve Grup C için ‎5.15±0.82ng/ml‎, 4.57±1.10ng/ml‎, 5.21±1.05ng/ml‎ idi. Gruplar arasında ortalama D vitamini düzeylerinde bazal, 20. dakika ve 24. saatte anlamlı fark yoktu.
Sonuç: Beklenenin aksine, sugammadeks'in D vitamini kan düzeyleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olmadı.
Objective: Sugammadex is a widely used anesthetic agent for elimination of the non-depolarizing block. It ‎reduces blood levels of steroid compounds by encapsulation. The aim of this study was to investigate the effects of sugammadex on ‎vitamin D levels, which has a steroid structure.‎
Materials and Methods: A total of 15 adult ‎male New Zealand White rabbits weighing 2-2.5 kg were randomized into three groups according to decurarization: Group S [sugammadex (16 mg/kg), n=5], Group N [neostigmine (0.05 ‎mg/kg), n=5], Group C (control group, n=5).Vitamin D levels from venous blood were measured at baseline, 20 minutes after general anesthesia, and 24 hours after general anesthesia.
Results: Mean‎±‎SD vitamin D levels before anesthesia, 20 minutes and 24 hours after anesthesia were ‎4.42±0.60ng/ml‎, ‎4.93±0.72ng/ml‎, and 4.66±‎0.94ng/ml‎‎ for Group S, ‎4.92±0.45ng/ml‎, 5.02±0.41ng/ml‎, and 5.41±0.56ng/ml‎ for ‎Group N, and ‎5.15±0.82ng/ml‎, 4.57±1.10ng/ml‎, and 5.21±1.05ng/ml‎ for ‎Group C, respectively. There were ‎no significant differences in the mean Vitamin D levels between the three groups at baseline, 20 ‎minutes, or 24 hours.‎
Conclusion: In contrast with what expected, it was found that sugammadex has no effects on blood levels of ‎vitamin D.
Makale Özeti

4.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Hastalarında Osteoporoz Farkındalığının Değerlendirilmesi
Evaluation of Osteoporosis Awareness in Chronic Obstructive Pulmonary Disease Patients
Onur Yazıcı, Şule Taş Gülen, Şenay Demir Yazıcı
Sayfalar 93 - 98
Amaç: Osteoporoz yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen ve ülke ekonomisine ciddi yükler getiren önemli bir sağlık problemidir. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) hastalarında osteoporoz riski normal popülasyona göre artmıştır ancak KOAH hastalarının osteoporozla ilgili bilgileri net olarak bilinmemektedir. Çalışmamızın amacı KOAH hastalarının osteoporoz hakkındaki farkındalığını ve bilgi düzeylerini araştırmaktır.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya Nisan 2018-Aralık 2018 tarihleri arasında göğüs hastalıkları polikliniğe başvuran KOAH tanılı hastalar alındı. Hastaların demografik verileri kaydedildi. Osteoporoz hakkında bilgileri olup olmadığı, biliyorlarsa bilgi kaynakları, bunun için herhangi bir hekime gidip gitmedikleri ve osteoporozun risk faktörleri hakkındaki bilgileri sorgulanarak kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya 111’i erkek toplam 122 hasta alındı. Hastaların %54,9’nun kemik erimesi hakkında bilgisi vardı. Bilgiyi en çok çevreden (%28,7), daha sonra ise doktordan (%23) ve basından (%3,3) aldığı tespit edildi. Hastaların yarısından fazlası kemik erimesini bilmesine rağmen sadece %6,6’sı KOAH’ın bir risk faktörü olduğunu biliyordu ve %0,8’i göğüs hastalıkları hekimi tarafından osteoporoz açısından bilgilendirilip ilgili hekime yönlendirilmişti.
Sonuç: KOAH hastalarının osteoporoz ile ilgili bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı tespit edildi. Başta göğüs hastalıkları hekimi olmak üzere tüm hekimlerin konuya gereken önemi vermesi ve basın yayın aracılığı ile eğitimlere ağırlık verilmesi gerekmektedir.
Objective: Osteoporosis is a significant health problem which adversely affects the quality of life and carries a serious national economic burden. The risk of osteoporosis is increased in chronic obstructive pulmonary disease (COPD) patients compared to the normal population; however, the knowledge level of COPD patients related to osteoporosis has not been clearly known. The aim of our study was to investigate the awareness and level of knowledge of COPD patients about osteoporosis.
Materials and methods: The patients who had presented to the Outpatient Clinic of Chest Diseases between April 2018 and December 2018 were included in the study. The demographic data of the patients were recorded. Whether they were informed on osteoporosis, and if they were, the sources of information, whether they had presented to a physician for this issue, and their knowledge level about the risk factors of osteoporosis were questioned and recorded.
Results: A total of 122 patients, of whom 111 were male, were included in the study. 54.9% of the patients had knowledge about osteoporosis. It was found that they were informed mostly from people around them (28.7%), physicians (23%), and press (3.3%). Even though more than half of the patients had known osteoporosis, only 6.6% knew that COPD was a risk factor, and 0.8% were informed by the chest physician and referred to the relevant physician.
Conclusion: The knowledge level of COPD patients about osteoporosis was determined to be insufficient. All physicians, and particularly chest physicians, should give due consideration to this subject and education through the press should be emphasized.
Makale Özeti

5.
Kars İlinde Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı Olan Erkeklerde Osteoporoz Sıklığı ve Risk Faktörleri
Prevalence of Osteoporosis and Its Risk Factors in Men with COPD in Kars City
Fatih Bağcıer, Gökhan Perinçek
Sayfalar 99 - 104
Amaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (COPD), günümüzde önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. COPD’li hastalarda osteoporozun daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu çalışma, Kars ilindeki COPD’li erkeklerde osteoporoz prevalansını ve risk faktörlerini değerlendirmeyi amaçlamıştır.
Materyal ve Metot: COPD tanısı olan 88 erkek hasta üzerinde retrospektif olarak yapılan çalışmada hastaların demografik verileri kaydedildi. Sigara kullanım süresi, steroid kullanım öyküleri dökümente edildi. Solunum fonksiyon testleri ve kemik mineral yoğunlukları dosyalarından analiz edildi.
Bulgular: Çalışmamızda osteopeni ve osteoporoz prevalansı sırasıyla %46.5 ve %50 idi. Hastanın yaşı, sigara kullanım süresi, COPD evresi, steroid kullanım öyküsü osteoporoz ile anlamlı olarak ilişkiliydi (p<0,05). Bu ilişki BMI’de gösterilemedi.
Sonuç: COPD’li hastalarda hastalığın ileri evre olması, sigara ve steroid kullanımı osteoporoz açısından uyarıcı olmalıdır. Erken teşhis ve tedavi başta kırık olmak üzere olası hayati komplikasyonlardan koruması yönüyle önemlidir.
Aim: Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an important cause of morbidity and mortality today. Osteoporosis is known to be seen more commonly in COPD patients. This study aimed to evaluate the prevalence and risk factors of osteoporosis in men with COPD in Kars.
Material and Method: In this retrospective study performed on 88 male patients diagnosed with COPD, demographic features of the patients were recorded. Smoking history and the use of steroid history was documented. Pulmonary function tests and bone mineral densities were analyzed from their files.
Findings: The prevalence of osteopenia and osteoporosis in our study was 46.5% and 50%, respectively. Patient’s age, smoking duration, COPD stage and use of steroid history was significantly associated with osteoporosis (p<0,05). This relationship could not be demonstrated in BMI.
Result: Advanced stage of the disease, smoking and use of steroid stimulate osteoporosis in COPD patients. Early diagnosis and treatment are important in terms of protection from possible vital complications, especially fractures.
Makale Özeti

6.
Meme kanseri ilişkili lenfödem hastalarında vitamin D düzeylerinin değerlendirilmesi: Kesitsel gözlemsel araştırma
Evaluation of vitamin D levels in patients with breast cancer-related lymphedema: An observational cross-sectional study
Didem Sezgin Ozcan, Meltem Dalyan, Serhat Ergul, Sibel Unsal Delialioglu, Belma Fusun Koseoglu
Sayfalar 105 - 110
Amaç: Çalışmamızın amacı meme kanseri ile ilişkili lenfödem (MKİL) ve sağlıklı popülasyondaki hastalarda plazma D vitamini düzeylerini karşılaştırmaktı. Ayrıca sosyodemografik ve klinik faktörlerin ve lenfödem şiddetinin D vitamini düzeylerine etkilerini tespit etmekti.
Gereç ve yöntem: MKİL'li 80 hasta [yaş ortalaması 55,5 ± 8,9 (36-81)] ve kalsiyum ya da Vitamin D tedavisi altında olmayan 80 yaş ve cinsiyet uyumlu sağlıklı kontrol [yaş ortalaması 53,7 ± 7,4 (32-70)] çalışmaya dahil edildi. Hastaların sosyo-demografik ve klinik özellikleri sorgulandı. Plazma 25 (OH) D3, Kalsiyum, Fosfor, alkalen fosfataz (ALP), parathormon (PTH) düzeyleri değerlendirildi. Lenfödem evre 0, I, II veya III olarak sınıflandırıldı.
Bulgular: Ortalama lenfödem süresi 23,5 ± 13,8 aydı. MKİL'li hastalarda sağlıklı kontrollere oranla daha düşük D vitamini düzeyleri ve daha yüksek PTH ve ALP düzeyleri saptandı. Çok değişkenli regresyon analizi sonucunda, MKİL hastalarında D vitamini düzeyleri ile yaş, meme kanseri evresi ve hastalık süresi arasında anlamlı bir ilişki olduğu ortaya çıkarıldı. Evre 3 lenfödem hastalarında, evre 1'e kıyasla D vitamini düzeyi daha düşük ve PTH düzeyi anlamlı olarak daha yüksekti.
Sonuç: D vitamini düzeyleri lenfödemli hastalarda sağlıklı kontrollere oranla daha düşük saptanmıştır. Şiddetli lenfödemi olan hastalarda D vitamini düzeylerinin daha düşük saptanmasına rağmen, çok değişkenli regresyon analizi lenfödem şiddetinin D vitamini düzeyleri üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur.
Objective: The aim of our study was to compare serum vitamin D levels between patients with breast cancer-related lymphedema (BCRL) and healthy population. Besides, we aimed to investigate the effects of socio-demographic and clinical factors and lymphedema severity on vitamin D levels.
Material –method: Eighty patients with BCRL [mean age 55,5 ± 8,9 (36-81)] and 80 age and sex-matched healthy controls [mean age 53,7±7,4 (32-70)] who were not on calcium or vitamin D supplementation were included in the study. Socio-demographic and clinical characteristics of the subjects were questioned. Plasma 25(OH) D3, calcium, phosphorus, alkaline phosphatase (ALP) and parathormone (PTH) levels were evaluated. Lymphedema was classified as stage 0, I, II, or III.
Results: The mean duration of lymphedema was 23,5 ±13,8 months. Comparisons revealed lower vitamin D levels and higher PTH and ALP levels in patients with BCRL than healthy controls. The multivariate regression analysis revealed a significant relation between vitamin D levels and age, breast cancer grade and disease duration in patients with BCRL. There were significant differences in stage 3 lymphedema compared to stage 1 in terms of vitamin D and PTH levels.
Conclusion: Vitamin D levels were significantly lower in patients with BCRL. Although patients with severe lymphedema had lower vitamin D levels, multivariate analysis revealed no significant effect of lymphedema severity on vitamin D levels.
Makale Özeti

7.
Parathormon yüksekliği ile başvuran hastalarda etyolojik nedenlerin incelenmesi
Examination of the Etiologic Causes in Patients Presenting with Elevated Parathormone
İdris Kırhan, mehmet ali eren
Sayfalar 111 - 114
Parathormon (PTH) düzeyi kanda çeşitli nedenlerle yükselir ve primer veya sekonder hiperparatiroidizm olarak adlandırılır. PTH yüksekliğinin etyolojisini araştıran herhangi bir çalışma yoktur.Çalışmaya 1 yıllık süre içerisinde herhangi bir sebeple yapılan kan testlerinde saptanan PTH yüksek bulunmuş 137 hasta dahil edildi.Tüm hastaların 118'i (% 86.1) kadın, 19'u (% 13.9) erkekti. D vitamini eksikliği 88'inde (% 64.2), PHPT 38'inde % 27.7'sinde AHH, 8'inde (% 5.8) ve 3'ünde (% 2.2) KBY tespit edildi.D vitamini eksikliği, genel popülasyonda sık görülen bir hastalıktır ve bazen artan PTH düzeyi ile birlikte bulunur. Bu nedenle, PTH ilk test olarak okunduğu ve yüksek olduğu tespit edildiğinde D vitamini eksikliği akılda tutulmalıdır. PHPT, AHH ve KBY gibi diğer sebepler de araştırılmalıdır.
PTH levels are elevated in the blood due to various reasons and named as primary or secondary hyperparathyroidism. There is no any study that investigated the etiology of elevated PTH.
The study included 137 patients who had elevated PTH, which was detected in blood tests that were performed due to any reason, during 1-year period.
Of all patients 118 (86.1%) were female and 19 (13.9%) were male. Vitamin D deficiency was found in 88 (64.2%), PHPT in 38 (27.7%), FHH in 8 (5.8%), and CRF in 3 (2.2%) patients.
Vitamin D deficiency is a common disorder in general population, and occasionally coexisted with increased PTH level. Therefore, vitamin D deficiency should be kept in mind when PTH studied as a first test and is found to be high. The other reason such as PHPT, FHH and CRF must be also investigated.
Makale Özeti

VAKA SUNUMU
8.
Akut paraplejinin nadir bir nedeni: Anevrizmal kemik kisti
A rare cause of acute paraplegia: Aneurysmal bone cyst
Gülcan Öztürk, Ayşe Duygu Silte Karamanlioglu, Pinar Akpinar, Feyza Ünlü Özkan, Ilknur Aktas
Sayfalar 115 - 117
Genç hastalarda omurga yerleşimli anevrizmal kemik kistleri nadiren akut paraplejiye neden olabilirler. 30 yaşında, erkek hasta 2 haftadır mevcut olan sırt ağrısı ve her iki bacakta güçsüzlük şikayeti ile Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğimize başvurdu. Hastanın travma öyküsü yoktu. Dorsal Magnetik rezonans görüntülemede T5-6 seviyesinde destruktif, internal septasyonlar içeren, multipl sıvı sıvı seviyesi olan kistik lezyonlar tespit edildi. Histopatoloji ile anevrizmal kemik kisti gösterildi. Kistik lezyona komplet rezeksiyon ve T2-T7 seviyesinde posterior segmental enstrumentasyon uygulandı. 6 ay sonra yapılan kontrol muayenesinde alt ekstremite kas gücü tamdı, rekurrens tespit edilmedi.
Aneuriysmal bone cyst of spine can result in acute paraplegia in young patients. A 30 years old male patient presented to our Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinic with back pain and bilateral lower extremity weakness for 2 weeks. There was no history of trauma. Magnetic resonance imaging revealed destructive cystic mass that contains internal septation and multiple fluid fluid level at T5-6 level. The histopathology revealed spinal aneurismal bone cyst (ABC). Complete resection with posterior segmental instrumentation at T2-7 level was applied. At the 6 month follow up the patient had full muscle strength and no evidence of recurrence.
Makale Özeti

9.
Deri bulguları ve akut artrit ile ortaya çıkan sarkoidoz
Skin manifestation and acute arthritis as initial presentation of sarcoidosis
Hatice Reşorlu, Sevilay Kılıç, Coşkun Zateri
Sayfalar 118 - 120
Otuz yedi yaşındaki kadın hasta, her iki diz ve ayak bileğinde şişlik ve vücudunda döküntülerle kliniğimize başvurdu. Hasta artrit etiyolojisine yönelik tetkik edildi. Ciltteki plak lezyonlardan alınan biopside granülomatoz yapıda sarkoidal lezyonlar saptandı. Olguya klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgular eşliğinde sarkoidoz tanısı konuldu. Cilt tutulumu ile başlayan sarkoidoz literatürde nadiren görülmektedir. Spesifik cilt lezyonlardan alınacak biopsi, invaziv bir transbronşial biopsiye gerek kalmadan tanı konulmasını sağlar. Bu nedenle cilt bulguları ile tanı koyduğumuz sarkoidoz olgusunu sunmayı amaçladık
A 37-year-old female patient was admitted to our clinic with swelling in both knees and ankles and eruptions in her body. The patient was examined for the etiology of arthritis. In the biopsy taken from the plaque lesions, granulomatous sarcoidal lesions were detected. The diagnosis of sarcoidosis was made with clinical, laboratory and radiological results. Sarcoidosis with skin involvement is rarely seen in the literature. Biopsy from specific skin lesions allows diagnosis without the need for an invasive transbronchial biopsy. Therefore, we aimed to present our sarcoidosis case with diagnosed with skin findings.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
10.
Primer Paraspinal Kas Tutulumu Olan Bir Kist Hidatik Olgusu
A Case of Hydatid Cyst with Primary Paraspinal Muscle Involvement
Halil İbrahim Bekdemir, Mehmet Paşa
Sayfalar 121 - 122
Kist hidatik genellikle karaciğerde ve akciğerlerde görülür, ancak vücudun herhangi bir bölgesinde lokalize olabilir. Burada primer paraspinal kas tutulumu olan bir kist hidatik vakası sunduk. Hasta cerrahi tedavi için beyin berrahisi kliniğine yönlendirildi ve kist eksizyonu yapıldı.Takip sırasında nüks gözlenmedi. Bizim olgumuzda olduğu gibi medikal tedaviye dirençli sırt ağrısının ayırıcı tanısında kas tutulumlu kist hidatik tanısı göz önünde bulundurulmalıdır.
Hydatic cysts usually occur in liver and the lungs, but may localise in any area of the body. We presented a case with paraspinal muscle involvement. The patient was referred to the Neurosurgery Clinic for surgical treatment and cyst excision surgery was performed. No new focus or recurrence was observed during follow-up. As in our case, in the differential diagnosis of back pain resistant to medical treatment, muscle involvement of hydatid cyst should be considered.
Makale Özeti