Cilt: 7  Sayı: 3 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
EDITÖRE MEKTUP
1.
ABO kan tipi ve Pediatrik Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu
ABO blood type and Pediatric Acute Respiratory Distress Syndrome
Sema Yilmaz, Ozden Ozgur Horoz, Gizem Gungor, Dincer Yildizdas
Sayfa 0
Makale Özeti

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
2.
Ergen Yaş Grubununda İlaç Alımı ile Özkıyım Girişiminin Demografik ve Klinik Özelliklerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Demographic and Clinical Characteristics of Drug Intake and Suicide Attempt in Adolescents
Funda Kurt, Burcu Akbaba, Halil İbrahim Yakut, Emine Dibek Mısırlıoğlu
Sayfalar 101 - 107
GİRİŞ ve AMAÇ: Ergen yaş grubununda ilaçların fazla doz alımı ile özkıyım girişimleri önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı özkıyım girişimi olan olguların demografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz Çocuk Acil Servisine özkıyım girişimi ile 1 Ocak 2014- 31 Aralık 2018 tarihleri arasında başvurmuş olan ergen olgular geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 784 olgunun ortanca yaşı 190 ay olup, 662’si (% 84,4) kız cinsiyette idi. Olguların 429’unun (% 54,7) çoklu ilaç aldığı belirlendi. İlaçlardan analjezik ilaç alımı (nonsteroid antiinflamatuar ve parasetamol) ilaç alımı ilk sırada (% 47,1), antidepresan (% 22,6) ve soğuk algınlığı (% 18,0) ilaç alımı ikinci ve üçüncü sırada yer almaktaydı. Olguların 103’ü (% 13,1) erken (9-13 yaş), 533’ü (% 68,0) orta (14- 16 yaş), 148’i geç (17-19 yaş) ergenlik dönemindeydi. Olgularımızdan 201’inin (% 25,6) çocuk psikiyatri takibi vardı ve 154’ünün (% 19,6) düzenli ilaç kullandığı saptandı. Olguların 185’inin (% 23,6) daha önce iki veya daha fazla özkıyım girişiminde bulunduğu belirlendi. En sık gastrointestinal (% 60,3) ve nörolojik (% 42,6) sistem semptomlarının olduğu saptandı. Hastaların 742’si (% 94.6) yatırılarak izlendi [380’i (% 51,2) acil gözlemde, 188’i (% 25,3)’ü yoğun bakımda, 174’ü (% 23,5) çocuk servisinde]. Kaybedilen 3 (% 0,4) olgunun kız cinsiyette, ilk özkıyım girişimleri olduğu ve tekli ilaç (amfetamin, antidepresan ve anjiotensin-II antagonisti) aldıkları belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Özkıyım amaçlı ilaç zehirlenmeleri orta ergenlik döneminde ve kızlarda daha sık görülmektedir. Birden fazla ilaç ve özellikle reçetesiz ulaşılabilen ilaçlar zehirlenme etkeni olmaktadır. Özkıyım girişimi olan olguların tekrarlama riski açısından multidisipliner izlemi önemlidir.
INTRODUCTION: Suicide attempts by overdose drug intake are important public health problems in adolescents. The aim of this study was to evaluate the demographic and clinical characteristics of the patients with suicide attempts.
METHODS: Adolescents, admitted to our pediatric emergency department with suicide attempt between January 1, 2014 and December 31, 2018 were evaluated retrospectively.
RESULTS: The median age of 784 patients included in the study was 190 months and 662 (84.4%) of them were female. It was determined that 429 (54.7%) of the cases were taking multiple drugs. Analgesic drug intake (nonsteroidal anti-inflammatory and paracetamol) was the most common (%47,1), antidepressant (22.7%) and common cold drugs (%18,0) were second and third respectively. 103 (13.1%) of the cases were in early adolescence (9-13 years), 533 (68.0%) were in middle adolescence (14-16 years), 148 of them were in late adolescence (17-19 years). Of our patients, 201 (25.6%) had pediatric psychiatry follow-up and 154 (19.6%) were taking regular medication. It was determined that 185 (23.6%) of the cases had two or more suicides attempts. The most common symtoms were detected as gastrointestinal (60.3%) and neurological (42.6%) symtoms. 742 (94.6%) of the cases were hospitalized [380 (51.2%) in emergency observation, 188 (25.3%) in intensive care unit, 174 (23.5%) in pediatric ward]. It was found that 3 (0.4%) patients who died were female gender and it was their first suicide attempts and they were taking single drug (amphetamine, antidepressant and angiotensin-II antagonist).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Suicidal drug intoxications are more common in middle adolescence and girls. Multiple drugs and especially accessible nonprescription drugs are poisoning agents. Multidisciplinary follow-up is important for the risk of recurrence of suicide attempts
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde Kritik Hastalık Polinöropati / Miyopatisinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Critical İllness Polyneuropathy / Myopathy in Pediatric İntensive Care Unit
Didar Arslan, Rıza Dinçer Yıldızdaş, Özden Özgür Horoz, Nagehan Aslan, Yasemin Çoban, Şakir Altunbaşak, Mehmet Balal, Zeliha Haytoğlu
Sayfalar 108 - 111
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda yoğun bakımda mekanik ventilatörde takip edilen ve kritik hastalık ilişkili polinöropati/ miyopatisi saptanan hastaların sıklığı, bu durumla ilişkili olabilecek risk faktörlerinin tespit edilip literatür bilgileri eşliğinde tartışılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi çocuk yoğun bakım ünitesine Ağustos 2012- Ağustos 2017 tarihleri arasında yatan, mekanik ventilatörde takip edilen, ENMG (Elektronöromiyografi) yapılan ve polinöropati/miyopati saptanan 31 hastanın verileri dosya, bilgisayar sisteminden retrospektif olarak tarandı. Bu hastaların demografik özellikleri, yatış nedenleri, primer hastalıkları, yoğun bakım ve hastanede yatış süreleri, mekanik ventilasyon süreleri, verilen tedaviler kayıt edildi. Mekanik ventilatörde olmayan, mekanik ventilatörde olup ENMG yapılmayan hastalar çalışma dışında bırakıldı.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 31 hasta alındı. Hastaların 5 (%16,1) tanesinde miyopati, 26 (%83,9) tanesinde polinöropati mevcuttu. Hastaların yoğun bakım ünitesine kabul tanıları en sık 10 hasta (%32,3) ile solunumsal, ikinci sıklıkta ise 9 hasta (%29) ile postoperatif kardiyak cerrahi idi. Sepsis bulunan hasta sayısı 18 (%58), çoklu organ yetmezliği sendromu ise 2 (%6,4) idi. Hastaların mekanik ventilatörde kalış süresi 27,4±14,1 gün; yoğun bakımda yatış süresi 41,5±24 gün ve hastanede yatış süresi 57,5±27,5 gün olarak saptandı. Mortalite ise 5 (%16,1) hastada gerçekleşmişti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kritik hastalık polinöropati ve miyopatisi yoğun bakım pratiğinde sıklığı ve önemi giderek artan bir durumdur. Bu konuda dikkatin artması, gerekli önlemlerin alınmasını, erken tanınmasını ve uygun yaklaşımların yapılmasını sağlayacaktır
INTRODUCTION: The aim of this study was to determine the frequency of patients with critical illness polyneuropathy / myopathy followed by mechanical ventilator in the intensive care unit, and to determine the risk factors associated with this condition and discuss them with the literature.
METHODS: This study was performed retrospectively (August 2012 to August 2017), at a tertiary university hospital in Turkey. A total of 31 patients who were on mechanical ventilation diagnosed with polyneuropathy/myopathy by ENMG (electroneuromyography) during PICU (Pediatric Intensive Care Unit) follow-up were included in the study. Data were collected by patient files and computer system. Demographic characteristics of the patients, causes of hospitalization, underlying disease, length of the PICU and hospital stay, length of mechanical ventilation and treatment modalities were recorded. Patients without respiratory support and patients on mechanical ventilation without ENMG procedures were excluded.
RESULTS: A total of 31 patients were included the study myopathy was present in 5/31 (16.1%) and polyneuropathy in 26/31 (83.9%) patients. Respiratory distress/failure was the most common cause of respiratory support (n=10, 32.3%) and the second most common cause was post cardiac surgery (n=9, 29%). The diagnosis of 18 (58%) patients were sepsis and 2 (6.4%) patients had multiple organ failure. The mean duration of mechanical ventilation was 27.4±14.1 days, length of PICU stay was 41.5±24 days, length of hospital stay was 57.5±27.5 days. Mortality was observed in 5 (16.1%) of the 31 patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Critical illness polyneuropathy and myopathy in intensive care practice is a condition of increasing frequency and importance. Increased attention to this matter allow to take the necessary preventions, early recognition and to make the appropriate approach
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Çocuk Palyatif Bakım Hakkında Çocuk Hekimlerinin Bilgi Düzeyi
The knowledge of Pediatricians about Pediatric Palliative Care
Nilgün Harputluoğlu, Senem Alkan Özdemir, Tanju Çelik
Sayfalar 112 - 116
GİRİŞ ve AMAÇ: Pediatrik palyatif bakım, yaşamı sınırlandıran ve tehdit edici hastalığı olan tüm çocukların ve ailelerin yaşam kalitesini iyileştirmeyi amaçlayan en yüksek bakım seviyesidir. Pediatristlerin ülkemizde pediatrik palyatif bakım hakkındaki bilgi ve farkındalığı bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı, pediatristlerin pediatrik palyatif bakım alanındaki bilgi ve farkındalık seviyelerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, Dr Behçet Uz Çocuk Hastanesi yerel etik kurulunun onayını takiben prospektif bir çalışma olarak planlandı. Toplam 217 çocuk hekimi anketi tamamen cevapladı. Anket sorularından elde edilen veriler SPSS programına yüklendi ve istatistiksel analiz yapıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 217 çocuk doktorunun % 67,3'ü kadın, % 59,4'ü uzman hekimdi. Hekimlerin% 68.7'si eğitim ve araştırma hastanelerinde,% 7.4'ü özel kurumlarda çalışmaktaydı. Çocuk doktorlarının pediatrik palyatif bakımı duydukları (p = 0.002), ancak yaşam kalitesi üzerindeki etkisi, analjezi ve sedasyon kullanımı sorgulandığında daha az gerekli olduğunu düşündükleri saptandı
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik palyatif bakım ülkemizde yeni bir alandır. Katılımcıların çoğunun eğitim ve araştırma hastanesinde çalışması nedeniyle pediatrik palyatif bakımı duydukları ancak içeriği hakkında bilgi sahibi olmadıkları saptandı.Önümüzdeki yıllarda, merkez ve eğitim sayısının artmasının çocuk hekimlerinin bilgi durumunu artıracağına inanıyoruz.
INTRODUCTION: Pediatric palliative care is the highest level of care aimed at improving the quality of life of all children and families with life-limiting and threatening disease. The knowledge and awareness of pediatricians about pediatric palliative care in our country is not known. The aim of this study was to evaluate the knowledge and awareness level of pediatricians in the field of pediatric palliative care.
METHODS: The study was planned as a prospective study following the approval of local ethics committee of Dr Behcet Uz Children’s Hospital. Total 217 pediatricians answered the questionnaire completely. The data obtained from the survey questions were uploaded to the SPSS program and statistical analysis was performed.
RESULTS: Of the 217 pediatricians who participated in the study, 67.3% were women and 59.4% were specialist physicians. 68.7% of the physicians were employed in education and research hospitals and 7.4% in private institutions. It was found that pediatricians heard pediatric palliative care (p = 0.002), but thought it was less necessary when questioned its effect on quality of life, analgesia and sedation use.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Pediatric palliative care is a new field in our country. It was found that most of the participants heard pediatric palliative care because they worked in education and research hospital but they did not know the content. In the coming years, we believe that increasing the number of centers and training will increase the knowledge level of pediatricians
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Bakteriyel Menenjitin Erken Tanısında Klinik ve Laboratuvarın Yeri
Clinical and Laboratory Findings in Early Diagnosis of Bacterial Meningitis
Emel Ulusoy, Anıl Mert Özçelik, Ali Öztürk, Hale Çitlenbik, Durgül Yımaz, Murat Duman
Sayfalar 117 - 121
GİRİŞ ve AMAÇ: Akut bakteriyel menenjit çocukluk çağında önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Acil servislerde erken tanı ve tedavi hayati önem taşırmaktadır. Bu çalışmada, erken dönemde bakteriyel menenjiti ön gördürebilecek klinik ve laboratuvar bulgularının saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2014 ile Aralık 2017 yılları arasında santral sinir sistemi enfeksiyonu ön tanısı ile çocuk acil servisinde lomber ponksiyon yapılan bir ay- 17 yaş arası hastalar geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, başvuru şikayetleri, fizik muayene bulguları, laboratuvar incelemeleri ve tedavileri kayıt edildi.
BULGULAR: Çalışmaya 417 olgu (%57,6 erkek) dahil edildi. 119 olgu (%28,5) üç ay ve altı, 127 olgu (%30,5) üç ay- üç yaş ve 171 olgu (%41) üç yaş üstündeydi. Başvuruda nörolojik bulgu varlığı (169 olgu, %40,5), kusma (118 olgu, %28,3), nöbet (86 olgu, %20,6) ve baş ağrısı (76 olgu, %18,2) sık olarak saptananlardı. Santral sinir sistemi enfeksiyonu 159 olguda (%38,1) saptandı [32 olgu (%7,7) bakteriyel menenjit ve 127 olgu (%30,4) aseptik menenjit]. Klinik şikayetler içinde kusma hem bakteriyel hem aseptik menenjitlerde menenjit olmayanlara göre anlamlı yüksek saptanırken (p<0,001 ve p=0,032, sırasıyla), baş ağrısı ve meninks irritasyon bulgusu aseptik menenjitlerde menenjit olmayan olgulara gore yüksekti (p<0,001 ve p<0,001, sırasıyla). Beyaz küre, nötrofil sayısı ve C-reaktif protein değerlerinin bakteriyel menenjitleri ayırt ettiği görüldü (p=0,017, p=0,041 ve p=0,004, sırasıyla).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, santral sinir sistemi enfeksiyonu ile lomber ponksiyon yapılan olgularda kusma şikayeti ile beyaz küre, nötrofil sayısı ve C-reaktif protein değerleri bakteriyel menenjit ayrımında yol gösterici olarak bulunmuştur.
INTRODUCTION: Acute bacterial meningitis is an important cause of morbidity and mortality in childhood. Early diagnosis and treatment is vital in emergency departments. The aim of this study was to determine the clinical and laboratory findings that can predict bacterial meningitis in the early period.
METHODS: Patients between one month-17 years of age who underwent lumbar puncture with pre-diagnosis of central nervous system infection in Pediatric Emergency Department between January 2014 and December 2017 were evaluated. Demographic data, admission complaints, physical examination findings, laboratory results, and treatments were reviewed.
RESULTS: 417 children (57.6% male) were included in the study. 119 cases (28.5%) were 3 months and under, 127 cases (30.5%) were 3 months-3 years and 171 cases (41%) were older than 3 years. Presence of neurological findings (169 cases, 40.5%), vomiting (118 cases, 28.3%), seizures (86 cases, 20.6%) and headache (76 cases, 18.2%) were frequently identified at presentation. Central nervous system infection was detected in 159 cases (38.1%) [32 cases (7.7%) bacterial meningitis and 127 cases (30.4%) aseptic meningitis]. In clinical complaints, vomiting was found to be significantly higher in both bacterial and aseptic meningitis than non meningitis patients. (p<0.001 and p = 0.032, respectively), while headache and signs of meningeal irritation were higher in aseptic meningitis than non meningitis patients (p<0.001 and p<0.001, respectively). White blood cell count, neutrophil count and C reactive protein values were found to differentiate bacterial meningitis (p = 0.017, p <0.041 and p <0.004; respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study, vomiting as clinical findings and white blood cell count, neutrophil count and C-reactive protein values were found to be helpful in the differentiation of bacterial meningitis in patients who had lumbar puncture due to central nervous system infection
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Çocuğunun Kardiyopulmoner Resüsitasyonuna Aile Üyelerinin Tanikliği: Hemşirelik Öğrencilerinin Düşünceleri
Family Presence During Paediatric Cardiopulmonary Resuscitation: Nursing Students Opinions
Esra Nur Kocaaslan, Melahat Akgün Kostak, Remziye Semerci, İsmail Çetintaş
Sayfalar 122 - 127
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu tanımlayıcı çalışma, hemşirelik öğrencilerinin çocuğunun kardiyopulmoner resüsitasyonuna aile üyelerinin tanıklığı hakkındaki düşüncelerini belirlemek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın evrenini; 2017–2018 öğretim yılında bir Sağlık Bilimleri Fakültesi hemşirelik bölümünde öğrenim gören 487 öğrenci oluşturdu. Araştırmanın verileri, öğrencilerin çocuğunun resüsitasyonuna aile üyelerinin tanıklığı hakkındaki düşüncelerini belirlemek amacıyla geliştirilen “Anket Formu” ile toplandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ve ki-kare testi kullanıldı
BULGULAR: Öğrencilerin yaş ortalaması 19,84±1,85, %87,7’si kız, %40,9’u birinci sınıfta idi. Öğrencilerin %15’i daha önce resüsitasyon işlemine katılmış, %18,9’u ise resüsitasyon işlemini sadece izlemişti. Öğrencilerin %86,9’unun resüsitasyona ailenin tanıklığı ile ilgili bilgisi yoktu, %61,4’ü işlem sırasında ailenin bulunmaması gerektiğini, %55,6’sı işlem sırasında ailenin bulunmasının sıkıntı yaratacağını belirtti. Öğrencilerin %91,4’ü duygusal tepki verme riskinden dolayı işlem sırasında ailenin bulunmaması gerektiğini, %63,7’si ise kendi aile bireylerinden biri resüsite ediliyorsa yanında olmak istediğini ifade etti. Daha önce resüsistasyon işlemine katılan öğrenciler ve kız öğrenciler, ailelerin işleme tanıklık etmesini istemiyordu (p<0,05). Birinci sınıf öğrencileri, çocuğunun resüsitasyon işlemi sırasında ailesinin bulunmasını daha fazla istedi (p=0,002).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Öğrencilerin sınıfı, cinsiyeti, resüsitasyonu bilme durumları ve resüsitasyon işlemine daha önce katılma durumları, aile üyelerinin çocuklarının resüsitasyonuna tanıklıkları hakkındaki görüşlerini etkiledi.
INTRODUCTION: This descriptive study was conducted to determine the opinions of nursing students about the family member presence during paediatric cardiopulmonary resuscitation.
METHODS: This study was conducted with 487 students who are studying in the nursing department of the Faculty of Health Sciences, in 2017-2018 academic year. Data were collected using "Questionnaire Form" which was developed to determine students opinions about family presence during paediatric cardiopulmonary resuscitation. Data was analyzed by using the descriptive statistics and chi-square test.
RESULTS: The average age of students was 19.84±1.85, 87.7% of them girls 40.9% were first grade students. 15% of the students previously joined resuscitation process, 18.9% of them only observed this process. 86,9% of the students didn't have information regarding the family the witness of resuscitation, 61.4% of them stated that family should not join this process, 55.6% of them said that the family presence would be a problem during the resuscitation. 91.4% of the students stated that family should not join the process because of presenting emotional reactions, 63.7% of the students state that if their relative are resuscitated, they will want to join the resuscitation. Students who are girl and who are previously join resuscitation process didn't want to family presence in the process (p<0.05). Students who were first class wanted more family presence during resuscitation more (p=0.002).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The students' grade, gender, resuscitation knowledge and previous involvement in the resuscitation process have affected their views about their children's witnessing their resuscitation.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
7.
Hidatik Kist Rüptürüne Bağlı Anafilaksi Olgusu
Anaphylaxis Due to Hydatid Cyst Rupture
Ülkem Koçoğlu Barlas, Nihal Akçay, Mey Talip Petmezci, Güner Özçelik, Hasan Serdar Kıhtır, Selma Fettahoğlu Üstel, Recep Akpınar, Esra Şevketoğlu
Sayfalar 128 - 131
Hidatik kist hastalığı ülkemizde halen endemik bir sıklıkta görülmektedir. Klinikte karın ağrısı ve sarılık gibi nonspesifik şikayetlerle karşımıza gelebileceği gibi kist rüptürüne bağlı anafilaktik reaksiyonlarla da karşımıza çıkabilir. Bu yazıda hidatik kist nedeniyle yapılan operasyonda kist rüptürü ile birlikte anafilaktik şok tablosu gelişen bir olguyu sunmayı amaçladık. Onüç yaşında erkek hasta acil servisimize karın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Çekilen karın magnetik rezonans görüntülemesi karaciğerde kist hidatik lezyonları ile uyumluydu. Üç haftalık ilaç tedavisi sonrası cerrahi tedavi kararı verildi. Operasyon sırasında posterior yerleşimli kist çıkarılırken rüptüre oldu ve hastada ani hipotansiyon, tüm vücutta yaygın döküntü ve şişlik ile karakterize anafilaktik şok tablosu gelişti. İlk müdahale intravenöz adrenalin ve steroid ile yapıldı. Çocuk yoğun bakım takibinde adrenalin ve noradrenalin infüzyonları kullanıldı. Hidatik kist basit bir öykü ve noninvaziv görüntüleme yöntemleri ile tanısı kolaylıkla konulabilen bir hastalıktır. Erken tanının anafilaktik şok gibi ölümcül komplikasyonları öneleyebilmesi, böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında ise yapılması gerekenleri gözden geçirmek amacıyla bu vakayı sunmayı uygun bulduk.
Hydatid cyst disease is still endemic in our country. It may present with nonspecific complaints such as abdominal pain and jaundice as well as anaphylactic reactions due to cyst rupture. In this report, we aimed to present a case of anaphylactic shock with cyst rupture in a hydatid cyst operation. A 13-year-old male patient admitted to our emergency department with abdominal pain. Abdominal magnetic resonance imaging was consistent with hydatid cyst lesions in the liver. After three weeks of pharmacological treatment, surgical treatment was decided. During the operation, the cyst ruptured while the posterior cyst was removing, and then the patient developed anaphylactic shock characterized with wide spread rash, swelling and sudden hypotension. The first treatment was performed with intravenous adrenaline and steroid. Adrenalin and noradrenaline infusions were used in the pediatric intensive care follow-up. Hydatid cyst is a disease that can be easily diagnosed by simple history and non-invasive imaging methods. We decided to present this case so that early diagnosis could prevent fatal complications such as anaphylactic shock and review what should be done when faced with such a situation.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Çocuklarda Pulmoner Embolizmin Nadir Bir Nedeni: Risperidon
A Rare Cause of Pulmonary Embolism in Children: Use of Risperidone
Merve Koç Yekedüz, Tanıl Kendirli, Ebru Azapağası, Nazan Çobanoğlu
Sayfalar 132 - 135
Pulmoner embolizm sağlıklı olduğu bilinen pediatrik yaş grubunda oldukça nadir klinik bir durumdur. Genellikle en az bir risk faktörü (hareketsizlik, hipovolemi, malignite, travma, kalıtsal trombotik bozukluklar, vb.) varlığında gelişir. Risperidon, nispeten güvenli bir antipsikotik ilaçtır. Pulmoner embolizm (PE), çocuklarda risperidonun yaygın ve iyi bilinen bir yan etkisi değildir. Bu olgu sunumunda, pediatrik acil servise karın ağrısı, ateş ve solunum sıkıntısı ile başvuran ve radyolojik tetkiklerden sonra pulmoner emboli tanısı konan 17.5 yaşında bir erkek hasta sunulmuştur. Hastanın tromboembolizm için bilinen klasik risk faktörleri bulunmaması ve tüm trombofili testlerinin normal olması sebebi ile risperidon tedavisine bağlı nadir bir yan etki olarak PE geliştiği düşünülmektedir. Günümüze kadar çocuk hastalarda risperidon kullanımına bağlı bir PE gelişimi vakası literatürde bildirilmiştir. Literatürde, altta yatan bir risk faktörü olmayan risperidon kullanımı nedeniyle PE gelişen adolesan olgu yoktur.
Pulmonary embolism is a very rare clinical picture in the pediatric age group known to be healthy and usually develops in the presence of at least one risk factor (immobility, hypovolemia, malignancy, trauma, hereditary thrombotic disorders, etc.). Risperidone is a relatively safe antipsychotic drug. Pulmonary embolism (PE) is not a common and well-known side effect of risperidone in children. In this case report, a 17.5-year-old male patient presented with abdominal pain, fever and respiratory distress to the pediatric emergency department and was diagnosed with pulmonary embolism after radiological examinations. It is thought to be a rare adverse effect due to risperidone treatment, in which the patient has no known classical risk factors for thromboembolism and all thrombophilia tests are normal. Up to the present, a case of PE development due to the use of risperidone in pediatric patients has been reported in the literature. There are no cases in the literature, of adolescents developing PE due to the use of risperidone without an underlying risk factor.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Sekelsiz taburcu edilen Aşılanmamış Tetanoz Olgusu
An Unvaccinated Tetanus Case Discharged without Sequelae
Serhat Emeksiz, Oktay Perk, Aslinur Ozkaya Parlakay
Sayfalar 136 - 139
Tetanoz, akut başlangıçlı, Clostridium tetani'nin ekzotoksiniyle meydana gelen bir hastalıktır. Tonik kas kasılmalarıyla karakterize olup, yüksek morbidite ve mortaliteye sahiptir. Solunum tutulumu jeneralize tetanozda görülen en ciddi sorundur. Hastalarda görülen solunum yetersizliği ve havayolu tıkanıklığı sıklıkla ventilatör desteğini gerektirmektedir. Olgumuz 15 yaşında aşısız, jeneralize tip tetanoz tanısıyla solunum yetmezliği gelişen bir olguydu. Entübe edilerek yoğun bakım ünitesine alındı. Bu yazıda, hastanın çocuk yoğun bakımdaki takip ve tedavi süreci sunuldu.
Tetanus is an acute-onset disease that results from exposure to the exotoxins produced by Clostridium tetani. It is characterized by tonic muscle spasms and has high morbidity and mortality. Respiratory failure is the most severe problem related to generalized tetanus. Mechanical ventilation is almost always mandatory for the therapy of respiratory insufficiency in patients with tetanus-developed airway obstruction. The patient presented herein was 15 years old and unvaccinated and had generalized tetanus and respiratory failure. He was transported to pediatric intensive care unit following intubation. In this report, we aimed to present the follow-up and treatment of a patient with severe tetanus in pediatric intensive care unit.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Gullian Barre Sendromlu Çocuğun Teknolojik Yeterlilik Teorisi Doğrultusunda Değerlendirilmesi
Evaluation of the Child With Gullian Barre Syndrome in Accordance with the Theory of Technological Competence
Dilek Zengin, Yasemin Yıldırım, Çiçek Fadıloğlu, Fisun Şenuzun Aykar
Sayfalar 140 - 145
‘Kuram ya da kavramsal modellerin her biri hemşirelik uygulamalarını yönlendiren özel bir yolu simgeler. Kuramlar bilimsel sonuçların anlamlanmasına ve yeni araştırmaların ortaya çıkmasına olanak sağlamanın yanı sıra bilgilerin sistematik halde kullanılması ve hemşirelik mesleğinin gelişimi ve profesyonelleşmesine katkı sağlar. Bu makalede; 4 yaşında Gullian Barre Sendromu tanısı olan, akut semptomlarla başlayıp hızla ilerleyen ve teknolojiye bağımlı halde yaşamını sürdüren erkek olgunun teknolojk yeterlilik teorisi kapsamında hemşirelik sürecine yer verilmiştir.
Each of the theories or conceptual model represents a unique way directing nursing practice. Theories contribute to explain the meaning of scientific results and the emergence of new researches, as well as the use of information in a systematic way and the development and professionalization of the nursing profession. In this article; At the age of 4, a male patient with Gullian Barre Syndrome, whose illness started with acute symptoms and progressed rapidly and survived in a technologically dependent stiuation, was included in the nursing process with theory of technological competence.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Lesson Learned From an İn-Situ Tube Thoracostomy in Postoperative Congenital Diaphragmatic Hernia Repair: Even an Open Pneumothorax Can Be Catastrophic
Prateek Arora, Habib Md Reazaul Karim, Subrata Kumar Singha, Kartik Basumatary, Nitin Kumar Borkar
Sayfalar 146 - 148
Over the last few decades, the perioperative management of Congenital diaphragmatic hernia has improved, yet, the management is challenging. Complications are common, and pleural complications like pneumothorax and effusion after open CDH repair is still a concern. Tube thoracostomy is often inserted to reduce postoperative pleural complications. However, tube thoracostomy, although having benefits and thought to be innocuous, may lead to life-threatening complications like tension pneumothorax. The present case report highlights an unusual scenario of acute respiratory failure with near cardiac arrest in the immediate postoperative period where the cause of the catastrophe was open pneumothorax rather than the tension one. The possible phenomena behind the said cause are described.
Makale Özeti | Tam Metin PDF