Cilt: 54  Sayı: 1 - 2024
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL MAKALE
1.
%1 Topikal Vorikonazol İle Tedavi Edilen Hastalarda Konjonktivanın Impresyon Sitolojisi Ile Değerlendirilmesi
Impression Cytologic Evaluation of the Conjunctiva in Patients Treated with Topical 1% Voriconazole
Cumali Değirmenci, Melis Palamar, Zübeyde Ekin, Özlem Barut Selver, Ali Veral, Ayşe Yağcı
PMID: 38008933  doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.20268  Sayfalar 1 - 4
Amaç: Bu çalışmanın amacı şiddetli fungal keratit nedeniyle vorikonazol tedavisi almış hastalarda impresyon sitolojisi ile konjonktival metaplastik değişikliklerin değerlendirilmesidir.
Metod: Çalışma XXX Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları ve Tıbbi Patoloji bölümlerinde yapılmıştır. Çalışmaya fungal keratit nedeniyle %1’ lik topical vorikonazol ile en az 3 ay tedavi edilmiş hastalar dahil edilmiştir. Topikal vorikonazol bütün hastalarda saat başı damla olarak başlatılmış ve klinik iyileşmeye göre azaltılmıştır. Tedavi günde 4 kez en az 3 ay sürdürülmüştür. İmpresyon sitolojisi için alınan örnekler tedavi kesildikten en az 3 ay sonra her iki gözden alınmıştır. Toplanan örnekler değerlendirme ve gradeleme (Nelson gradeleme sistemi) için Patoloji bölümüne gönderilmiştir.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 57.68±17.32 (12-87) yıl idi. İnferior bulbar konjonktivanın impresyon sitoloji grade çalışma grubunda 1.73±0.77 (0-3) ve kontrol grubunda 1.19±098 (0-3) idi (p=0.03). Temporal bulber konjonktivada impresyon sitoloji grade çalışma grubunda 1.69±073 (0-3) ve kontrol grubunda 1.15±0.88(0-3) idi (p=0.02). Nazal ve superior bulber konjonktiva impresyon sitoloji grade ortalamaları istatistiksel olarak anlamlı değildi (p değerleri sırasıyla 0.13, 0.17 idi).
Sonuç: Topikal vorikonazol etkin bir geniş spektrumlu antifungal ilaç olmasına ragmen konjonktival metaplastik değişiklikleri indüklemektedir. Klinisyenler topikal vorikonazolün bu olası yan etkisini bilmeli ve hastaların konjonktivalarını her vizitte olası metaplastik değişiklikler açısından dikkatlice değerlendirmelidir.
Objectives: The aim of the present study was to evaluate any conjunctival metaplastic changes by impression cytology in patients who underwent topical 1% voriconazole treatment for severe fungal keratitis.
Materials and Methods: The study was conducted at Ege University Faculty of Medicine, Departments of Ophthalmology and Medical Pathology. Patients who were treated with 1% topical voriconazole for fungal keratitis for at least 3 months were included. The used topical voriconazole treatment was initiated as one drop every hour and was tapered according to clinical improvement in all patients. Treatment was continued 4 times a day for at least 3 months. Impression cytology samples were collected at least 3 months after cessation of topical voriconazole from the affected eyes and from the fellow eyes as a control group. Collected specimens were transferred to the pathology department for evaluation and grading (Nelson’s grading system). Results: The mean age of the patients was 57.68±17.32 years (range, 22-87 years). The impression cytology grade of the inferior bulbar conjunctiva was 1.73±0.77 (range, 0-3) in the study group and 1.19±0.98 (range, 0-3) in the control group (p=0.03). The impression cytology grade of the temporal bulbar conjunctiva was 1.69±0.73 (range, 0-3) in the study group and 1.15±0.88 (range, 0-3) in the control group (p=0.02). The impression cytology grades of the nasal and superior bulbar conjunctiva did not differ statistically (p values 0.13 and 0.17, respectively).
Conclusion: Topical voriconazole is an effective broad-spectrum antifungal drug, but it induces conjunctival squamous metaplasia. Clinicians should be aware of this possible side effect of topical voriconazole and should carefully evaluate the conjunctiva of treated patients at each visit to detect possible metaplastic changes.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
COVID-19 Pandemisinde Tübülointersitisyel Nefrit ve Üveit Sendromu: Olgu Serisi
Tubulointerstitial Nephritis and Uveitis Syndrome During the COVID-19 Pandemic: A Case Series
Kübra Özdemir Yalçınsoy, Anıl Güngör, Deniz Karakaya, Levent Özdal, Meltem Kılıç, Yasemin Özdamar Erol, Pınar Çakar Özdal
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.24280  Sayfalar 5 - 10
Amaç: 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) pandemisi sırasında artan tübülointerstisyel nefrit ve üveit sendromlu (TINU) hastaların klinik bulgularını, laboratuvar sonuçlarını ve tedavi yaklaşımını bildirmektir.
Gereç ve Yöntem: Mart 2020 ile Mart 2022 tarihleri arasında TINU tanısı alan hastaların demografik özellikleri, göz muayene bulguları, ciddi akut solunum sendromu koronavirüs 2 (SARS-CoV2) için polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) testi, serum SARS-CoV-2 IgG antikoru dahil olmak üzere laboratuvar sonuçları ve tedavi yaklaşımları retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya 10 hastanın (6 kadın/ 4 erkek) 19 gözü dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 13,5±2,4 yıl (8-16), ortalama takip süresi 13,5±6,1 aydı (6-24). Tüm hastalar ön üveit ile başvurdu. Ön üveit 9 hastada (%90) iki taraflı, 1 hastada (%10) tek taraflıydı. Arka segment bulguları 8 hastada (%80) normal olarak değerlendirilirken, sadece 2 hastada (%20) bilateral optik disk ödemi izlendi. Hastaların hiçbirinde önceden geçirilmiş SARS-CoV-2 enfeksiyonu ve/veya aşılama öyküsü yoktu. Başvuru sırasında tüm hastalarda SARS-CoV-2 PZR testi negatifti. Yapılan SARS-CoV-2 IgG antikor testi 7 hastada (%70) reaktifti. Takiplerde 8 hastada (%80) rekürren üveit gelişti. Şiddetli üveit atağı ile rekürrens gösteren 7 hastada (%70) oküler inflamasyonun kontrolü için sistemik immünomodülatör tedavi gerekti.
Sonuç: TINU özellikle viral enfeksiyon gibi çevresel tetikleyici faktörlere yanıt olarak ortaya çıkan multisistemik otoimmün bir hastalıktır. Nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen COVID-19 pandemisinde TINU vaka sayılarında artış meydana gelmiştir. SARS-CoV2 enfeksiyonu ve aşı öyküsü olmayan bu hastalarda %70 gibi önemli bir oranda SARS-CoV2 antikoru tespit edilmiştir. Çoçuklarda geçirilen asemptomatik SARS-CoV2 enfeksiyonu, TINU gelişiminde tetikleyici bir faktör olabilir.
Purpose: To report the ocular findings, laboratory results, and management of patients with tubulointerstitial nephritis and uveitis syndrome (TINU), whose numbers are increasing during the 2019 coronavirus disease (COVID-19) pandemic.
Material and Methods: Demographic characteristics, ophthalmic examination findings, laboratory results including polymerase chain reaction (PCR) test for severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV2), serum SARS-CoV-2 IgG antibody and treatment approaches of patients diagnosed with TINU between March 2020 and March 2022 were evaluated retrospectively.
Results: The study included 19 eyes of 10 patients (6 female/ 4 male). The mean age was 13.5±2.4 years (8-16). The mean follow-up duration was 13.5±6.1 months (6-24). All patients presented with anterior uveitis. Anterior uveitis was bilateral in 9 patients (90%) and unilateral in 1 patient (10%). Posterior segment findings were normal in 8 patients (80%), and bilateral optic disc edema was observed in only 2 patients (20%). None of the patients had a previous SARS-CoV-2 infection and/or vaccination history. The SARS-CoV-2 PCR test was negative in all patients at the presentation. The SARS-CoV-2 IgG antibody test was reactive in 7 patients (70%). Recurrent uveitis developed in 8 patients (80%) during follow-up. Systemic immunomodulatory therapy was required for the control of ocular inflammation in 7 patients (70%) with severe uveitis flare-ups.
Conclusion: TINU is a multisystemic autoimmune disease, especially in response to environmental triggering factors such as viral infections. Although TINU is a rare disease, the number of cases has increased during the COVID-19 pandemic. SARS-CoV2 antibodies were detected at a significant rate of 70% in these patients who did not have a history of SARS-CoV2 infection and vaccination. Previous asymptomatic SARS-CoV2 infection in children may be a triggering factor in the development of TINU.
Makale Özeti

3.
Amsler Grid Testinin Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonunu Taramada Kullanımı
Using Amsler Grid Test for Age-Related Macular Degeneration Screening
Seyyide Ayşenur Kuzucu Üşümüş, Ayşe Gül Koçak Altıntaş, Ayşe Özdemir, Cenk Aypak
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.04238  Sayfalar 11 - 16
Amaç: Körlüğün en sık nedenlerinden biri olan yaşa bağlı makula dejenerasyonunun (YBMD) birinci basamak sağlık kuruluşlarında taranmasında Amsler testinin kullanımının değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem: Ankara'da bir Aile Sağlığı Merkezi’ne başvuran, göz ile ilgili şikayeti olmayan 50 yaş ve üzeri toplam 355 kişinin 700 gözüne Amsler testi uygulandı. Amsler testi kartındaki çizgilerin kırık, eğri görülmesi, karelerin arasında şekil veya büyüklük farkı, herhangi bir alanda renk değişikliği ya da bulanıklaşma tariflenmesi, testin pozitifliği olarak kabul edildi. Bir veya her iki gözünde Amsler testi taraması pozitif olanlar göz hekimine konsülte edildi. Göz hekimleri tarafından uygun görülen kişiler optik koherens tomografi ile değerlendirildi. YBMD’yi saptama açısından Amsler testi sonuçları ile göz hekimi muayenesi ve tomografi bulguları karşılaştırıldı.
Bulgular: Amsler testi, çalışmaya dahil edilen toplam 700 gözün 97’sinde pozitif (%13,9), 603’ünde ise negatif (%86,1) olarak bulundu. Amsler testi pozitif olan 79 ve negatif olan 105 göz olmak üzere toplam 184 göz, göz hekimi tarafından değerlendirildi. Göz hekimleri tarafından yapılan muayene ve tetkikler sonucunda Amsler testi pozitif olan 79 gözün 42’sinde, Amsler testi negatif olan ancak farklı nedenlerle göz hekimine refere edilen 105 gözün ise 25’inde, toplam 67 gözde YBMD saptandı. Çalışmamızda Amsler testinin duyarlılığı %62,7; özgüllüğü %68,4 olarak saptandı.
Sonuç: Amsler testi; ucuz ve kolay uygulanabilir bir testtir. Bu nedenle; her ne kadar çalışmamızda, orta düzeyde duyarlılık ve özgüllük saptanmış olsa da, testin; kısıtlı imkanlara sahip olan birinci basamakta YBMD taramasında kullanımının uygunluğunu değerlendiren daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Objective: To evaluate the use of the Amsler test in the screening of age-related macular degeneration (AMD), one of the most common causes of blindness, in primary healthcare settings.
Materials and Methods: The Amsler test was applied to 700 eyes of 355 people aged 50 and over who applied to a Family Health Center in Ankara and had no eye complaints. The test was considered positive if the lines on the Amsler test card were broken or curved, there was a difference in shape or size between the squares and a color change or blurring was described in any area. An ophthalmologist was consulted with a positive Amsler test in one or both eyes. Individuals deemed suitable by ophthalmologists were evaluated with optical coherence tomography. Regarding detecting AMD, Amsler test results were compared with ophthalmologist examination and tomography findings.
Results: The Amsler test was positive in 97 (13.9%) and negative in 603 (86.1%) out of 700 eyes included in the study. A total of 184 eyes, 79 with a positive Amsler test and 105 eyes with a negative test, were evaluated by an ophthalmologist. As a result of examinations and tests performed by ophthalmologists, AMD was detected in 42 of 79 eyes with positive Amsler test and in 25 of 105 eyes with negative Amsler test but referred to an ophthalmologist for different reasons, a total of 67 eyes. In our study, the sensitivity of the Amsler test was 62.7%; The specificity was found to be 68.4%.
Conclusion: The Amsler test; is an inexpensive and easily applicable test. Although moderate sensitivity and specificity were found in our study; further studies are needed to evaluate the suitability of its use in primary care with limited facilities in AMD screening.
Makale Özeti

4.
Göz Kapağı Yaralanmalarının Demografik, Etyolojik ve Klinik Özellikleri
Demographic, Etiological, and Clinical Characteristics of Eyelid Lacerations
Emine Doğan, Şule Bahadır Coşkun, Büşra Güner Sönmezoğlu, Gürsoy Alagöz
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.05684  Sayfalar 17 - 22
Amaç: Göz kapağı yaralanmalarında demografik, etyolojik ve eşlik eden klinik faktörlerin değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Göz kapağı travması nedeniyle 2018-2022 yılları arasında kliniğimize başvuran olgular geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastalarda yaş, cinsiyet, travma nedeni ve tipi, klinik bulgular eşlik eden oküler bulgular ve gelişen ek komplikasyonlar değerlendirildi.
Bulgular: Yüz altısı erkek, 29’u kadın toplam 135 hastanın yaş ortalaması 37.0 ± 18.6 yıl idi. Hastaların 29’u (%21.4) 18 yaş ve altında, 93’ü (%68.8) 18- 65 yaş arasında, 13’ü (%9.6) 65 yaş ve üzerindeydi. Göz kapağı yaralanmasının sebebi 44 (%33) olguda çeşitli sivri objelerle yaralanma, 40 (%30) olguda künt travma, 30 olguda (%22) düşme, 21 (%15) olguda düşme idi. Olguların 15’inde (%11.1) yara yerinde yabancı cisim mevcuttu. Otuz (%22.2) (20 alt kapak, 10 üst kapak) olguda eşlik eden kanaliküler laserasyon mevcuttu. Olguların 23’üne (%17) konjonktival kesi, 14’üne (%10.3) açık glob yaralanması, 6’sına (%4.4) hifema, 10’una (%7.4) kornea epitel defekti,9 ‘una (%6.6) vitreus hemorajisi, 5’ine (%3.7) retina dekolmanı gibi ek oküler bulgular eşlik etmekteydi. Takiplerde 4 olguda kapak kenarında çekinti,1 olguda ektropiyon gelişti. 5 (%3.7) olguda tekrar suturasyon gerekti. Ek komplikasyon görülmedi.
Sonuç: Göz kapağı travmaları sıklıkla genç erişkin dönemde ve erkeklerde görülmektedir. En sık neden çeşitli sivri objelerle yaralanmadır. Göz kapağı kenarı ve kanaliküler yaralanma sıklıkla eşlik etmekte olup; hifema, açık glob yaralanması gibi ciddi ek oküler yaralanmalarda görülebilir.
Objective: To evaluate the demographic, etiological, and accompanying clinical factors in eyelid lacerations (EL)
Materials and Methods: The records of patients who presented to our clinic between 2018 and 2022 with eyelid trauma were retrospectively reviewed. Age, gender, cause of injury, clinical findings, accompanying ocular findings, and additional complications were analyzed.
Results: The mean age of 135 patients (106 male, 29 female) was 37.0 ± 18.6 years. Among the patients, 29 (21.4%) were below 18 years old, 93 (68.8%) were between 18 and 65 years old, and 13 (9.6%) were 65 years old or older. EL were most caused by various sharp objects in 44 (33%) patients, blunt trauma in 40 (30%) patients, falls in 30 (22%) patients, traffic accident in 21(15%) patients. Fifteen (11.1%) eyes had foreign bodies at the wound site. Thirty (22.2%) patients (20 lower eyelid, 10 upper eyelid) had accompanying canalicular lacerations. Twenty-three (17%) patients had accompanying conjunctival lacerations, 14 (10.3%) had open globe injury, 6 (4.4%) had hyphema, 10 (7.4%) had corneal epithelial defects, 9 (6.6%) had intravitreal hemorrhage, and 5 (3.7%) had retinal detachment. Four patients had lid notching and 1 (0.7%) patient had ectropion. Five patients (3.7%) required suturing. No additional complications were observed.
Discussion: EL are more commonly seen in young adolescence, and in males. The most common mechanisms of injury are various object impacts. Eyelash margin and canalicular lacerations frequently accompany these injuries. Serious ocular pathologies such as hyphema, open globe injury can accompany eyelid trauma.
Makale Özeti

5.
Retinitis pigmentosalı olgularda tam alan uyaran eşik testi sonuçlarının değerlendirilmesi: Testin tam alan elektroretinografi, multifokal elektroretinografi, optik koherens tomografi ve görme alanı ile ilişkisi
To evaluate the results of full-field stimulus threshold test in retinitis pigmentosa: Relationships with full-field electroretinography, multifocal electroretinography, optical coherence tomography and visual field outcomes
Ayşe Öner, Neslihan Sinim Kahraman
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.58485  Sayfalar 23 - 31
Amaç: Tam alan uyaran eşik (Full-field stimulus threshold (FST)) testi az gören herediter retina hastalıklarında tedavilerin etkinliğini ve güvenilirliğini değerlendirmek amacıyla geliştirilmiş bir testtir. Bu çalışmada retinitis pigmentosa (RP) olgularında FST testinin sonuçlarını değerlendirmek ve elde edilen verileri diğer oftalmolojik testlerin bulgularıyla karşılaştırmak amaçlanmıştır.
Metod: Çalışmaya 51 orta ve ileri evre RP ve 21 kontrol olgusu dahil edilmiştir. Olgulara rutin göz muayenesi sonrasında oftalmolojik testlerden görme alanı, optik koherens tomografi (OKT), tam alan ve multifokal elektroretinografi (ERG) ve FST testleri yapılmıştır. FST testinde retinaya tam alan uyarı ile verilen beyaz, mavi ve kırmızı ışığı, retinanın algıladığı eşik değer desibel (dB) olarak belirlenmiştir.
Bulgular: Çalışma grubunun ortalama yaşı 35.2 yıl, kontrol grubunun ki ise 33.5 yıl olarak bulunmuştur. Çalışmaya dahil edilen hiçbir RP’li olguda tam alan ERG’de anlamlı yanıt alınamamıştır. Tüm olgular FST testini rahatlıkla yapabilmiştir. Kontrol grubu ile kıyaslandığında RP olgularında görme keskinliği ve santral makula kalınlığı (SMK) anlamlı olarak düşük, görme alanı mean defekt (MD) değeri anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. MfERG değerlerine bakıldığında RP olgularında kontrol grubuna kıyasla tüm halkalarda ortalama P1 dalga amplitüdleri anlamlı düzeyde düşük, ortalama P1 dalga pik zamanları ise uzun olarak saptanmıştır. FST testlerinin sonuçları kıyaslandığında beyaz, mavi, kırmızı FST ve mavi-kırmızı FST fark değerleri RP grubunda kontrol grubundan anlamlı olarak düşük bulunmuştur.
Sonuç: FST testi az gören ve görme alanı daralmış olan olgularda kolaylıkla yapılabilen güvenilir ve hızlı bir testtir. Bu çalışma sonucunda FST testinin ERG kaydı alınamayan ileri evre RP olgularında retinal duyarlılığı ölçebildiği belirlenmiştir. Bu test herediter retina hastalıklarında uygulanabilecek tedavi sonuçlarının takibinde güvenle kullanılabilir.
Aim: The full-field stimulus threshold (FST) test was developed to evaluate the efficiency and safety of treatments of hereditary retinal diseases. In this study we performed FST test in patients with retinitis pigmentosa (RP) and compared the results with other ophthalmological tests findings.
Methods: 51 medium and late stage RP and 21 normal subjects were included in this study. Routine examination and ophthalmological tests including visual field, optical coherence tomography (OCT), full field and multifocal electroretinography (ERG) and FST tests were performed in the subjects. During FST testing the perception thresholds of retina to the white, blue and red full-field stimulus were determined in decibels (dB).
Results: The mean age of the patients and the controls were 35,2 and 33.5 years respectively. ERG’s were undetectable in all of the RP patients. All subjects were able to perform reliable FST tests. The mean values of visual acuity and central macular thickness (CMT) were significantly lower and mean defect (MD) values of the visual field was significantly higher in RP group than the controls. When we evaluated the mfERG findings, the mean amplitudes of P1 waves in all rings were significantly lower and the mean peak times were significantly longer in RP patients than controls. When we compared the FST test results, the mean values of white, blue, red and the difference between blue-red thresholds were significantly lower in RP group than the control group.
Conclusion: The FST test is a fast and a reliable exam which can be done in subjects with poor visual acuity and reduced visual field. The results of this study confirm that FST test can measure retinal sensitivity in severely affected RP subjects with flat flash ERG. This test can be used for evaluation of treatment results in hereditary retinal diseases.
Makale Özeti

6.
Primer Açı Kapanması Glokomunda Lens Ekstraksiyonu Cerrahisinin Göz İçi Basıncı ve Ön Segment Parametrelerine Etkileri
The Effects of Lens Extraction Surgery on Intraocular Pressure and Anterior Segment Parameters in Primary Angle Closure Glaucoma
Serdar Bayraktar, Büşra Dilara Yıldırım Erdal, Fatma Büşra Altaş, Mine Türkay, Emine Şen
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.82453  Sayfalar 32 - 37
Amaç: Katarakt ve primer açı kapanması glokomu (PAKG) olan hastalarda fakoemülsifikasyon ve göz içi lens implantasyonu (FAKO+GİL) cerrahisinin göz içi basıncı (GİB) ve ön segment parametreleri üzerindeki etkilerini araştırmak
Materyal ve Metod: FAKO+GİL cerrahisi yapılan 55 PAKG olgusu, ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası 6. ay kontrollerinde, en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), GİB, ön kamara derinliği (ÖKD), aköz derinliği ve lens kalınlığı gibi parametreler açısından değerlendirildi. Katarakt haricinde başka herhangi bir hastalığı olmayan ve FAKO+GİL cerrahisi uygulanan yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 34 kontrol olgusuyla karşılaştırıldı.
Bulgular: Ameliyat öncesi değerlendirmede, PAKG grubunda daha yüksek GİB (p<0.001), daha kısa aksiyel uzunluk (p<0.001), daha sığ ÖKD (p<0.001) ve aköz derinlik (p<0.001), ve lens kalınlığının daha fazla olduğu (p<0.001) saptandı. PAKG grubundaki ameliyat sonrası değerlendirmede, EİDGK’da artış (p<0.001), GİB'de anlamlı azalma (p<0.001), ÖKD ve aköz derinlikte artış (p<0.001) ve lens kalınlığında azalma (p<0.001) gözlendi. Ayrıca, PAKG grubunda ameliyat sonrası antiglokomatöz ilaç kullanımının ortalama sayısında azalma görüldü (p<0.001). GİB, ÖKD, aköz derinliği ve lens kalınlığındaki değişiklikler, ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası değerlendirmeler açısından kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı ölçüde farklıydı (değerlerin her biri için p<0.0001).
Tartışma: PAKG hastalarında FAKO+GİL cerrahisi, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ön segment yapılarının anlamlı ölçüde genişlemesine ve cerrahi sonrasında daha az antiglokomatöz ilaç kullanımıyla daha iyi GİB kontrolüne olanak sağlar.
Objective: To investigate the effects of phacoemulsification with intraocular lens implantation (PHACO+IOL) surgery on intraocular pressure (IOP) and anterior segment parameters in patients with cataract and primary angle closure glaucoma (PACG).
Materials and Methods: Fifty-five cases with PACG undergoing PHACO+IOL surgery were evaluated for best-corrected visual acuity (BCVA), IOP, anterior chamber depth (ACD), aqueous depth (AD) and lens thickness (LT) parameters measured by optical biometry preoperatively and at the 6-month postoperative visit. They were compared with age and gender matched 34 cataract cases without any other comorbidity who underwent phaco+IOL surgery.
Results: Preoperative evaluation revealed higher IOP (p<0.001), shorter axial length (AL) (p<0.001), shallower ACD (p<0.001) and AD (p<0.001), and greater LT (p<0.001) in the PACG group. Postoperative evaluation in the PACG group showed an increase in BCVA (p<0.001), a significant decrease in IOP (p<0.001), an increase in ACD and AD (p<0.001), and a decrease in LT (p<0.001). Additionally, a reduction in the average number of antiglaucomatous medications used postoperatively was observed in the PACG group (p<0.001). Changes in IOP, ACD, AD, and LT between preoperative and postoperative assessments were statistically significant compared to the control group (p<0.0001 for each).
Conclusion: PHACO+IOL surgery in PACG patients leads to significant widening of the narrow anterior segment structures compared to the control group and allows better control of IOP with fewer antiglaucomatous medications after surgery.
Makale Özeti

DAVET EDILMIŞ YAZI
7.
Indosiyanin Yesil Anjiografi
Indosiyanin Yesil Anjiografi
Faik Gelişken
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.89735  Sayfalar 38 - 45
Koroid tabakasi gözün fizyopatolojisinde önemli bir rol oynamaktadir. Multimodal görüntülemede kullanilan degisik teknikler ile koroid farkli özellikleriyle incelenebilir. Fundus fluoresein anjiografi retina pigment epitelinin bariyer özelligi nedeni fundusun derin tabakalari görüntüleyememektedir. Bu nedenle koroid yapisinin anjiografik incelenmesinde Indosiyanin Yesil Anjiografi (ISYA) kullanilmaktadir.

Koroidin ve retinanin basta dejenerativ, tümorsel ve iltihabi olmak üzere bircok hastaliklarinin tani ve tedavisinde ISYA multimodal görüntülemenin önemli bir bilesenidir. Bu derleme yazisi ISYA’nin genel özellikleri ve klinikteki kullanimina pratik bir yaklasim sunmaktadir.
The choroid plays an important role in the pathophysiology of the eye. Multimodal imaging offers different techniques to examine the choroid. Fundus fluorescein angiography has limitations in visualization of the deep layers of the fundus due to the barrier property of the retinal pigment epithelium. Indocyanine Green Angiography (ICGA) is widely used in the angiographic examination of the choroidal structure.

ICGA is an important technique of multimodal imaging in the diagnosis and treatment of many degenerative, tumoral and inflammatory diseases of the choroid and retina. This review presents a practical approach to the general characteristics of ICGA and its clinical use.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
8.
Nodüler Ön Skleriti Taklit Eden, Episkleraya Gömülü Yabancı Cisim
Embedded Episcleral Foreign Body Mimicking Nodular Anterior Scleritis
ZEYNEP OZBEK, Banu Lebe, Mustafa Kayabaşı, Ali Osman Saatci
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.37460  Sayfalar 46 - 48
56 yaşında erkek hasta, sistemik kortikosteroid tedavisine yanıt vermeyen unilateral nodüler sklerit nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Biyomikroskobik muayenede sol gözde nazal bulbar konjonktivada kist benzeri bir lezyonu çevreleyen lokalize nodüler hiperemi ve vasküler engorjman izlendi. Fundoskopik bakı olağandı. Cerrahi eksplorasyonda histopatolojik inceleme ile doğrulanan; episkleraya gömülü yumuşak, kıymık benzeri kahverengi organik yabancı cisim izlendi. Postoperatif takipte sol gözde nodüler hiperemi geriledi ve nazalde skleral incelme ile birlikte bulbar konjonktivada hafif skar dokusu gelişti. Yabancı cisimlere bağlı oküler yaralanma, yabancı cismin doğasına ve lokalizasyonuna bağlı olarak önemli oküler morbiditelere yol açabilir. Tedavi edilmediği takdirde ciddi görme kaybı ortaya çıkabilir. Subkonjonktival yabancı cisimler nadir olsa da episklerit veya skleriti taklit eden bir klinik tablo ile ortaya çıkabilir. Anterior sklerit olgularında ayırıcı tanının doğru yapılabilmesi ve olguların uygun şekilde tedavi edilebilmesi için travma öyküsü sorgulanmalı; yabancı cisim olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır.
A 56-year-old male was referred to our clinic for unilateral nodular scleritis unresponsive to systemic corticosteroids. A localized, nodular hyperemia on the nasal bulbar conjunctiva surrounding a central cyst-like lesion together with vascular engorgement was observed on the slit-lamp examination in the left eye. No abnormal fundoscopic findings were noted. Surgical exploration revealed an embedded episcleral brown colored, soft to touch, splinter-like organic foreign body which was confirmed by the histopathological examination. Nodular hyperemia resolved during the postoperative follow-up period, and a mild scar tissue accompanied by scleral thinning developed in the left nasal bulbar conjunctiva. Ocular injury associated with foreign bodies may cause significant ocular morbidity depending on the nature and localization of the foreign body. Severe visual disability may occur if left untreated. Subconjunctival foreign bodies are rare and may present with a clinical picture mimicking episcleritis or scleritis. History of trauma involving a foreign body should always be assessed for an accurate differential diagnosis and appropriate management in cases with anterior scleritis.
Makale Özeti

9.
Nadir Görülen Bir Birliktelik: Ön Kamara Sinkizis Sintilansı'na Eşlik Eden Neovasküler Glokom
A Rare Association: Neovascular Glaucoma Accompanying Anterior Chamber Synchysis Scintillans
Serdar Bayraktar, Atakan Acar, Mehmet Ali Şekeroğlu
PMID: 38008935  doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.39016  Sayfalar 49 - 51
"Kolesterolozis bulbi" olarak da bilinen "sinkizis sintilans" vitreus içinde kolesterol kristallerinin birikimiyle karakterize dejeneratif bir göz patolojisidir. Tipik olarak bilateral görülür ancak nadiren de olsa tek taraflı gözlenebilir. Şiddetli travma, kronik inflamasyon, kronik retina dekolmanı, hifema, vitreus kanaması, Coats hastalığı ve retinoblastom gibi durumlar tarafından tetiklenebilir. Bu raporda, alışılmışın dışında ön kamarada yer alan sinkizis sintilans ve ona eşlik eden neovasküler glokomu bulunan bir olgu sunmaktayız.
Synchysis scintillans, also known as cholesterolosis bulbi, is a degenerative eye pathology characterized by the accumulation of cholesterol crystals in the vitreous. It is typically observed bilaterally but can rarely be unilateral. It can be triggered by severe trauma, chronic inflammation, chronic retinal detachment, hyphema, vitreous hemorrhage, Coats’ disease, and retinoblastoma. In this report, we present a case with an uncommon association of anterior chamber synchysis scintillans and neovascular glaucoma.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
10.
Editöre Mektup: Pediatrik Katarakt Cerrahisi Sonrası Komplikasyonları ve Görsel Sonuçlarını Belirleyen Faktörler: Türkiye'den Tek Bir Referans Merkezi Çalışması
Letter to the Editor: Predictive Factors of Complications and Visual Outcomes after Pediatric Cataract Surgery: A Single Referral Center Study from Türkiye
Fikret Ucar
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.35624  Sayfalar 52 - 53
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP YANITLAMA
11.
Editöre Mektup Konu: Pediatrik Katarakt Cerrahisi Komplikasyonları ve Görsel Sonuçlarını Öngören Faktörler: Türkiye’den Bir Referans Merkezi Çalışması
Letter to the Editor Re: Predictive Factors of Complications and Visual Outcomes after Pediatric Cataract Surgery: A Single Referral Center Study from Türkiye
VOLKAN DERICIOGLU, Mehmet Orkun SEVİK, Elif Bağatur Vurgun, Eren Çerman
doi: 10.4274/tjo.galenos.2023.64359  Sayfalar 53 - 54
Makale Özeti