Cilt: 28  Sayı: 3 - Aralık 2022
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Postmenapozal Osteoporoz Hastalarında Nöropatik Ağrı; Uyku Kalitesi, Yaşam Kalitesi ve Depresyon Üzerine Etkileri
Neuropathic Pain in Postmenopausal Osteoporosis Patients; Effect on Sleep Quality, Quality of Life and Depression
Gülseren Dost Sürücü, Semra Teker, Dilay Eken-Gedik
Sayfalar 173 - 179
Amaç: Bu çalışmada amacımız Postmenopozal Osteoporoz (OP) hastalarında nöropatik ağrının sıklığını, uyku kalitesi, yaşam kalitesi, depresyon üzerine olan etkilerini ve bu bulguların birbiri ile ilişkisini araştırmaktır.
Gereç ve yöntem: Çalışmamıza 40-75 yaş arası 250 postmenapozal OP’si olan kadın hasta alındı. Hastalar sosyodemografik özellikler ve risk faktörleri gibi tanımlayıcı özellikler içeren hasta bilgi formu, Avrupa Osteoporoz Derneği Yaşam Kalitesi Anketi (QUALEFFO-41), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) soru formlarını cevapladı. Nöropatik ağrının şiddeti S-LANSS (Self-administered Leeds Assessment of Neuropathic Symptoms and Signs) ağrı skalası ile değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 58,57±7,3 yıldı. S-LANNS ölçeğine göre hastaların %44,8’ inde nöropatik ağrı eşlik etmekteydi. Nöropatik ağrısı olan vakaların olmayanlara göre L1-L4 T (p=0,030) ve L1-L4 KMY (p=0,008) skor ortalamalarının istatistiksel açıdan anlamlı seviyede daha düşük olduğu bulundu. Nöropatik ağrısı olan vakaların olmayanlara göre QUALEFFO-41 Toplam puan ve alt ölçek skorlarının, BDÖ skor ortalamalarının, PUKİ ve alt ölçekleri skorlarının istatistiksel açıdan anlamlı seviyede daha yüksek olduğu bulundu.
Sonuç: OP ağrısı genel olarak nosiseptif karakterde bilinmesine rağmen, hastaların önemli bir kısmına nöropatik ağrı komponenti eşlik etmektedir. OP hastalarında nöropatik ağrı komponenti; bozulmuş uyku, yaşam kalitesi ve depresyonla ilişkilidir.
Purpose: In this study, our aim is to investigate the frequency of neuropathic pain in Postmenopausal Osteoporosis (OP) patients, their effects on sleep quality, quality of life, depression and the relationship between these findings.
Materials and Methods: 250 women with postmenopausal osteoporosis were included in the study. Patient information form containing descriptive features such as sociodemographic characteristics and risk factors, European Osteoporosis Society Quality of Life Questionnaire (QUALEFFO-41), Beck Depression Scale (BDS) and Pittsburgh Sleep Quality Index. (PUKI) answered the questionnaires. The severity of neuropathic pain was assessed using the S-LANSS (Self-administered Leeds Assessment of Neuropathic Symptoms and Signs) pain scale. Results: . According to the S-LANNS scale, 44.8% of the patients were accompanied by neuropathic pain. The mean scores of L1-L4 T (p=0.030) and L1-L4 BMD (p=0.008) were found to be statistically significantly lower in patients with neuropathic pain compared to patients without neuropathic pain. It was found that QUALEFFO-41 total score and subscale scores, BDI score averages, PUKI and subscale scores of the patients with neuropathic pain were statistically significantly higher than those without neuropathic pain.Conclusion: Although OP pain is generally known with a nociceptive character, a significant number of patients are accompanied by a neuropathic pain component. Neuropathic pain component in OP patients; Impaired sleep and quality of life are associated with depression.
Makale Özeti

2.
Persistan Spinal Ağrı Sendromu Tip 2’de İntradermal Lokal Anestezik Uygulamasının Ağrı ve Fonksiyonelliğe Etkisi
Effect Of Intradermal Local Anesthetics on Pain and Functionality Following Persistent Spinal Pain Syndrome Type-2
Mustafa Hüseyin Temel, Duygu Geler Külcü, Nilgün Mesci, Dilara Dilik
Sayfalar 180 - 187
PERSİSTAN SPİNAL AĞRI SENDROMU TİP 2’DE İNTRADERMAL LOKAL ANESTEZİK UYGULAMASININ AĞRI VE FONKSİYONELLİĞE ETKİSİ
AMAÇ: Persistan spinal ağrı sendromu tip 2 hastalarında fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) programına ek olarak uygulanan intradermal lokal anestezik (LA) enjeksiyonunun ağrı ve fonksiyonelliğe etkisini araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Prospektif randomize ve tek kör olarak tasarlanan çalışmamıza 18-75 yaş arası toplam 80 hasta alındı ve 2 gruba randomize edildi İlk gruba FTR programı, ikinci gruba FTR programına ek olarak 3 seans operasyon skarını ve ağrılı alanları çevreleyecek şekilde intradermal LA enjeksiyonu yapıldı. Hastalar ağrı vizüel analog skala (VAS), fonksiyonellik ve özürlülük değerlendirmesi Oswestry Dizabilite İndeksi (ODİ), Hastane Anksiyete ve Depresyon Skalası (HADS) ve parmak zemin mesafesi ile tedavi öncesi, tedavi sonrası ve tedaviden 1 ay sonra değerlendirildi.
BULGULAR: Her iki grupta da VAS ve ODİ değerlerinde anlamlı derecede düşüş saptandı ve bu düşüş 1 ay sonraki kontrolde de devam etti. İki grup arasında anlamlı bir farklılık görülmedi. Her iki grupta da HADS skorunda ve parmak zemin mesafesinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmedi (p > 0,05).
SONUÇ: Çalışmamız sonucunda persistan spinal ağrı sendromu tip 2’de FTR programının ağrı ve fonksiyonelliği iyileştirdiği, ek olarak uygulanan intradermal lokal anestezik enjeksiyonunun ek bir katkı sağlamadığı görülmüştür.
EFFECT OF INTRADERMAL LOCAL ANESTHETICS ON PAIN AND FUNCTIONALITY FOLLOWING PERSISTENT SPINAL PAIN SYNDROME TYPE-2
AIM: To examine the effect of intradermal local anesthetic(LA) injection as an adjunct to physical therapy and rehabilitation(PTR) on pain and functionality in patients with persistent spinal pain syndrome type 2(PSPS–T2).
MATERIAL AND METHODS: A total of 80 patients aged between 18 and 75 years were included and randomized in this prospective, randomized, single-blind study. The first group (n=40) received PTR, while the second group received 3-sessions of intradermal LA injection at painful locations and scar area in addition to PTR. Patients were assessed using the visual analogue scale (VAS), Oswestry Disability Index (ODI), Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS), and finger to ground distance. All tools were administered before, immediately after treatment, and 1 month after completion of treatment.
RESULTS: The VAS and ODI scores were found to be significantly reduced in both groups that was maintained at 1-month follow-up visit. The HADS scores and finger to ground distance did not significantly change in both groups (p > 0.05).
CONCLUSION: PTR was associated with improved pain and functionality in patients with PSPS–T2, with no additional therapeutic contributions from intradermal LA injections.
Makale Özeti

3.
Spinal Kord Yaralanmalı Hastalarda Osteoporoz Bilgi ve Farkındalık Düzeyi 
Knowledge Level and Awareness about Osteoporosis in Patients with Spinal Cord Injury
Sıdıka Büyükvural Şen, Emine Kaya, Nilüfer Aygün Bilecik
Sayfalar 188 - 192
Amaç: Osteoporoz (OP), artmış kırık riskine yatkınlık yaratacak düzeyde kemik gücünde azalma ile karakterize iskelet sistemi hastalığıdır. Spinal kord yaralanması (SKY) osteoporoz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı SKY’lı hastalarda osteoporoz bilgi ve farkındalık düzeyini değerlendirmektir.

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya spinal kord yaralanması tanılı osteoporoz açısından risk grubunda bulunan 70 hasta alındı. Hastaların klinik ve demografik özellikleri değerlendirildi. Hastaların osteoporoz bilgi ve farkındalık düzeyi osteoporoz bilgisine yönelik sorular ve Osteoporoz Farkındalık Ölçeği(OAS) ile değerlendirildi.

Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 40,8±16,5 (18-79) olan, 53(%75,7)’ü erkek, 17’si kadın hasta alındı. Çalışmaya alınan hastaların 13 (%18,6)’ü osteoporoz açısından riskli grupta olduğunu biliyorken, 57(%81,4)’sinin bu konuda bilgisi yoktu. Toplam OAS skoru ile eğitim düzeyi arasında anlamlı korelasyon olduğu görüldü (r=0,537, p<0,001).
OAS skoru ile yaş ve hastalık süresi arasında korelasyon saptanmadı.
Toplam OAS skoru kadınlarda anlamlı olarak daha yüksek saptandı (59,8±11,4 vs 52,5 ± 11,7) (p=0,031).

Sonuç: SKY’li hastaların osteoporoz ile ilgili düşük seviyede bilgiye sahip oldukları gösterildi. Morbidite, mortalite ve tedavi maliyetlerini azaltmak için bu gruptaki hastaların düzenli kontrollere gelmelerini sağlamak amacıyla daha fazla bilgilendirme yapılmalıdır.
Objective: Osteoporosis (OP) is a skeletal system disease characterized by decreased bone strength predisposing to increased fracture risk. Spinal cord injury (SCI) is accepted as a risk factor for osteoporosis. The aim of this study is to evaluate the osteoporosis knowledge and awareness level in patients with SCI.
Materials and Methods: Seventy patients with spinal cord injury in the risk group for osteoporosis were included in the study. The clinical and demographic characteristics of the patients were evaluated. The osteoporosis knowledge and awareness level of the patients were evaluated with questions about osteoporosis knowledge and the Osteoporosis Awareness Scale (OAS).
Results: 53 (75.7%) male and 17 female patients with a mean age of 40.8±16.5 (18-79) were included in the study. While 13 (18.6%) of the patients included in the study knew that they were in the risk group for osteoporosis, 57 (81.4%) had no information on this subject. There was a significant correlation between total OAS score and education level (r=0.537, p<0.001). No correlation was found between OAS score and age and duration of disease. The total OAS score was found to be significantly higher in women (59.8±11.4 vs 52.5±11.7) (p=0.031).
Conclusion: It has been shown that patients with SCI have a low level of knowledge about osteoporosis. In order to reduce morbidity, mortality and treatment costs, more information should be given to ensure that patients in this group come to regular controls.
Makale Özeti

4.
Erişkin Engelli Sağlık Kuruluna Başvuran Hastaların Lökomotor Sistem Engellilik Oranlarının Değerlendirilmesi
Evaluatıon of Locomotor System Disability Rates of Patients Who Apply To The Adult Health Board
Hatice Ağır, Mustafa Tuna
Sayfalar 193 - 199
Amaç: Hastanemizin erişkin sağlık kuruluna başvuran hastaların başvuru nedeni ve oranları incelenerek ülkemizdeki engelliler ile ilgili epidemiyolojik bilgiye katkı sağlanması amaçlanmıştır. Aynı zamanda lökomotor sistem hastalıkları ayrıntılı değerlendirilerek literatürde bu alandaki eksiklik giderilmeye çalışılmıştır.

Gereç ve yöntemler: Hastanemiz erişkin sağlık kuruluna Ocak 2020-Aralık 2020 tarihleri arasında başvuran hastaların kayıtları retrospektif olarak sağlık kurulu dosyalarından incelenmiştir. Tüm branşlardaki engel oranları, branş dağılımları, bağımlılık seviyeleri kaydedildi. Aynı zamanda lökomotor sistem engel oranına sahip hastalar ayrıntılı olarak incelendi.

Bulgular: Hastanemiz Erişkin Engelli Sağlık Kuruluna Ocak 2020- Aralık 2020 tarihleri arasında 1006 hasta başvurmuştur. Çalışmaya 558 kadın (%55,5), 448 (%44,5) erkek hasta alınmış olup kadın hastalarda başvuru sayısı anlamlı olarak daha fazlaydı. Bu hastaların yaş ortalaması 54,8±19,1 yaş olarak tespit edildi. Yaş arttıkça başvuru sıklığı artmıştır. En fazla başvuru 65 yaş üzeri hastalarda olmuştur. Başvurularda 448 kişide (%44,5) en az bir lökomotor sistem hastalığı mevcuttu. Hastaların toplam engel oranı ortalaması 58,5±28,9 iken, lökomotor sistem engel oranı ortalaması 32,8±24,3 olarak kaydedildi.

Sonuç: Engelli bireylerin yaşam kalitesi, aldıkları sağlık ve sosyal alanlardaki hizmetler toplumun gelişmişlik düzeyi ile yakından ilişkilidir. Engelli bireylerin topluma katılımını artırmak için özellikle lökomotor sistem hastalıklarına bağlı engel oranlarının sağlık kurullarında belirlenerek engellilikteki önemi ile ilgili farkındalığın artırılması son derece önemlidir.
Objective: It is aimed to contribute to the epidemiological information about the disabled in our country by examining the reasons and rates of patients who applied to the adult health board of our hospital. At the same time, disorders of the locomotor system were evaluated in detail and the deficiency in this area was tried to be eliminated in the literature.

Materials and Methods: The records of patients who applied to the adult health board of our hospital between January 2020 and December 2020 were reviewed retrospectively from the files of the health board. Disability rates, branch distributions and dependency levels in all branches were recorded. At the same time, patients with locomotor system disability rates were examined in detail.

Results: Between January 2020 and December 2020, 1006 patients applied to the Adult Disabled Health Board of our hospital. 558 female (55.5%) and 448 (44.5%) male patients were included in the study, and the number of admissions was significantly higher in female patients. The mean age of these patients was 54.8±19.1 years. The frequency of admission increased with increasing age. The highest number of applications were in patients over 65 years of age. At least one locomotor system disorder was present in 448 people (44.5%) at admissions. While the mean total disability of the patients was 58.5±28.9, the mean of the locomotor system disability was recorded as 32.8±24.3.

Conclusion: The quality of life of disabled people, the health and social services they receive are closely related to the level of development of the society. In order to increase the participation of disabled people in society, it is extremely important to increase awareness about the importance of disability by determining the disability rates due to locomotor system diseases in health boards.
Makale Özeti

5.
Ilımlı şiddetli idiyopatik skolyozlu adolesanlarda yaşam kalitesi ve görsel deformite algısı
Quality of the life and perception of visual deformity in adolescents with mild idiopathic scoliosis
Duygu Çubukçu, İbrahim Bilir
Sayfalar 200 - 205
Özet
Bu çalışmanın amacı, ılımlı şiddetteki idiyopatik skolyozlu adolesanlarda eğrilik derecesi, görsel deformite algısı, yaşam kalitesi, ağrı düzeylerini arasındaki ilişkiyi belirlemektir.
Yöntemler: Çalışmaya Cobb açısı 10-25 derece olan idiyopatik skolyoz tanılı adolesanlar alındı. Sosyodemografik veriler kaydedildi. Ayrıca eğrilik derecesi Cobb yöntemi, görsel deformite algıları Walter Reed Görsel Değerlendirme Ölçeği (WRGDÖ), yaşam kalitesi Skolyoz Araştırma Derneği -22 anketi (SSR-22) ve ağrı değerlendirmeleri Görsel Analog Ölçeği ile belirlendi.
Bulgular: Çalışma örneklemi adolesan idiyopatik skolyozu olan 72 hastadan (48 kız, 24 erkek) oluşturuldu. Hastaların yaş ortalaması 14.59 ± 18.4 yıl, ortalama Cobb açısı 19.77 ± 3.57° (13-25°) olarak hesaplandı. SRS-22 yaşam kalitesi anketi puanları ortalama skor 3,86±0,68 (0,45-4,81), ortalama WRGDÖ skor 12,58±2,85 (7.00-18.00) idi. Çalışmaya dahil edilen adolesan idiyopatik skolyozlu (AİS) bireylerin Cobb dereceleri ile WRGDÖ skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r= 0.290 p=0.042). Cobb dereceleri ile SRS-22 Ağrı (r=-0.294 p=0.012), SRS-22 Omurga fonksiyonları (r=-0.238 p=0.044) arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. SRS-22 Genel vücut imajı ile WRGDÖ-toplam skor (r=-0.260 p=0.027). SRS-22 ruh sağlığı ile WRGDÖ-vücut eğriliği arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r=-0.233 p=0.049).
Sonuç: Bu çalışmada ılımlı şiddetteki AIS'nin vertebra dizilimini etkilediği gibi yaşam kalitesi, algılanan vücut dizilimini de etkilediğini düşünüyoruz.
Anahtar kelimeler: Adolesan idiyopatik skolyoz, yaşam kalitesi, skolyoz algısı
Summary
Aim: The aim of this study was to determine the relationship degree of curvature, perception of visual deformity, quality of life, pain in adolescents with mild idiopathic scoliosis.
Methods: Adolescent idiopathic scoliosis diagnosed with Cobb angles ranging between 10-25 degrees were included in the study. Their sociodemographic data were recorded. In addition, the degree of curvature was determined by the Cobb method, visual deformity perceptions by Walter Read Visual Assessment Scale (WRVAS), health-related quality of life by Scoliosis Research Society-22 questionnaire, (SRS-22), and pain evaluations by Visual Analogue Scale (VAS).
Results: The study sample comprised 72 patients (48 female, and 24 male cases) with adolescent idiopathic scoliosis. The mean age (14.59 ±1.8.4), Cobb angle (20.77 ± 3.57°) were determined as indicated. SRS-22 health-related quality of life (HRQoL) questionnaire mean score 3.86+0.68, mean WRVAS scores 12.58±2.85 were also recorded. A statistically positive correlation was detected between Cobb angles, and WRVAS scores (r= 0.290 p=0.042). A statistically significant negative correlation was detected between Cobb angles, SRS-22 pain (r=-0.294 p=0.012), and SRS-22 Spinal function (r=-0.238 p=0.044) scores. A statistically significant negative correlation was observed between SRS-22-General body image and WRVAS total score (r=-0.260 p=0.027); and also between SRS-22 mental health and WRVAS body curvatures (r=-0.233 p=0.049).
Conclusion: This study reminds us that mild AIS affects vertebral alignment as well as quality of life, perceived body alignment.
Makale Özeti

6.
Ailesel Akdeniz Ateşi ile İlişkili Spondiloartropatili Hastalarda Akdeniz Ateşi Gen Mutasyonlarının ve Yaşam Kalitesi, Depresyon ve Yorgunluk ile İlişkisi
The Mediterranean fever Gene Mutations and Its Association with HRQoL, Depression and Fatigue in Patients with Familial Mediterranean Fever associated Spondyloarthropathies
Sevgi Gümüş Atalay, Berat Meryem Alkan, Fatma Fidan, Şükran Erten, Gülay Güleç Ceylan
Sayfalar 206 - 212
Amaç: Ailevi Akdeniz Ateşi'ne (AAA) eşlik eden Spondililoartropatisi (SpA) olan hastalarda sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi, depresyon, yorgunluk, Akdeniz Ateşi geni (MEFV) mutasyonları ve diğer hastalıkla ilişkili durumların değerlendirilmesi amaçlandı.
Materyal ve Metot: 45 FMF spondilit hastası (41 kadın, 4 erkek) ve 40 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Metrolojik ölçümler (el parmak-zemin mesafesi, bel schöber testi, oksiput-duvar mesafesi ve göğüs ekspansiyonu) değerlendirilerek kaydedildi. Aksiyal ve periferik eklem ağrısı; Görsel Ağrı Skalası (GAS), hastalık aktivitesi; Bath Ankilozan spondilit hastalık aktivite indeksi (BASDAİ), hastalık fonksiyonu; Bath Ankilozan spondilit fonksiyonel indeksi (BASFİ) ile değerlendirildi. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi (HRQoL), depresyon ve yorgunluk değerlendirilmesinde kısa form SF-36, Beck depresyon indeksi (BDI) ve Multidimensiyonel yorgunluk değerlendirme (MAF) ölçekleri kullanıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 43.73±8.7 (24-59). Hem fiziksel hem de mental sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi sonuçları kontrol grubuna göre anlamlı derecede kötüydü. 12 hastada (26.6%) BDI 17’inin üzerinde olup klinik olarak depresyon saptandı. Yorgunluk skorları yüksek olarak saptandı. AAA 'e eşlik eden SpA hastalarında en sık rastlanan gen mutasyonları M694V VE E148Q idi. MEFV gen mutasyonlarının yaşam kalitesi, yorgunluk, depresyon, ağrı ve diğer hastalıkla ilişkili değişkenler üzerinde önemli bir etkisi görülmedi.
Sonuç: AAA eşlik eden SpA diğer kronik hastalıklar gibi yaşam kalitesini önemli derecede etkilemektedir. Bu hastalarda MEFV gen mutasyonlarından bağımsız olarak hem fiziksel hem de mental sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi belirgin şekilde bozulmuş ve depresyon oranları da belirgin artmıştır. AAA hastalarında MEFV gen mutasyonlarının hastalık şiddeti ve yaşam kalitesi üzerine etkileri konusunda daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır.
Objectives: We aimed to evaluate the health related quality of life (HRQoL), depression, fatigue, The Mediterranean fever (MEFV) gene mutations, and other disease-related variables in patients with Familial Mediterranean Fever (FMF) associated spondyloarthropathies (SpA).
Materials and methods: 45 patients with FMF associated SpA (41 females, 4 males) and 40 healthy controls were consecutively included in the study. Metrological measures (finger-floor distance, dorsal Schober’s test, occiput-wall distance and chest expansion) were determined. Axial and peripheral joint pain was evaluated by using Visual Analog Scale (VAS), disease activity by Bath ankylosing spondylitis disease activity index (BASDAI) and function by Bath ankylosing spondylitis functional index (BASFI). Short Form-36 (SF-36) and The Multidimensional Assessment of Fatigue (MAF) scale, Beck depression index (BDI) and Multidimentional fatigue assessment (MAF) scales were used to evaluate health-related quality of life (HRQoL), depression and fatigue.
Results: Mean ages of the patients was 43.73±8.7 (24-59) years. Both physical and mental HRQoL were found to be significantly worse in FMF associated SpA patients than in controls. Twelve patients (26.6 %) had clinical depression with BDI scores ≥17. MAF score was high in patients with FMF associated SpA. The most frequent mutations were M694V and E148Q in patients with FMF associated SpA. No significant effect of MEFV gene mutations was seen on QoL, fatigue, depression, pain and disease-related variables.
Conclusion: FMF associated SpA significantly affects the QoL of its sufferers, as other chronic ilnesses. In this study, both physical and mental HRQoL were found to be significantly worse in FMF associated SpA patients than in controls, irrespective of the MEFV gene mutations. Depression was also seen in high rates in patients withFMF associated SpA. Further studies are needed to determine the effects of MEFV gene mutations on disease severity and QoL in FMF patients.
Makale Özeti

VAKA SUNUMU
7.
Nadir bir kompleks bölgesel ağri sendromu nedeni: fibröz displazi- olgu sunumu
A rare cause of complex regıonal paın syndrome: fıbrosıal dysplasıa- case report
Merve Yüksel, Emine Eda Kurt
Sayfalar 213 - 215
Fibröz displazi etyolojisi bilinmeyen kemiğin gelişimsel bir hastalığıdır. İlk kez 1938’de Lichtenstein tarafından tanımlamıştır. Monostotik ve poliostotik olmak üzere iki formu vardır. Sıklıkla tutulan kemikler kosta, femur,tibia,maksilla ve mandibuladır. Sıklıkla insidental olarak görülür. Kompleks bölgesel ağrı sendromu (KBAS) duyusal, vasomotor, sudamotor, ve trofik değişikliklerle karakterize bir durumdur, ağrı bölgeseldir (spesifik sinir trasesinde ya da dermatomal değildir). Tip 1 ve tip 2 olmak üzere ikiye ayrılır. Özellikle herhangi bir sinir hasarı olmadan karşımıza çıkan KBAS tip 1, kimi zaman hastayı etiyolojiye sebep olan rahatsızlıktan daha fazla etkilemektedir. Tanı genellikle klinik ile konulur. Bizim olgumuzda KBAS kliniği ile başvurmuş olup; sıradışı olan klinik bulguları ve radyolojik bulguları ile sunuyoruz.
Fibrous dysplasia is a developmental disease of bone of unknown etiology. It was first described by Lichtenstein in 1938. There are two forms, monostotic and polyostotic. The most commonly involved bones are the costa, femur, tibia, maxilla, and mandibula. It is often seen incidentally. Complex regional pain syndrome (CRPS) is a condition characterized by sensory, vasomotor, sudamotor, and trophic changes. The pain is regional (not in a specific nerve territory or dermatome). It is divided into two as type 1 and type 2. In particular, CRPS type 1, which is encountered without any nerve damage, sometimes affects the patient more than the discomfort that causes the etiology. The diagnosis is usually made clinically. In our case, She applied with the clinic of CRPS; we present the unusual clinical findings and radiological findings.
Makale Özeti