Cilt: 23  Sayı: 1 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Vitamin D Düzeyi Düşük Erişkin Kadınlarda Bilişsel Fonksiyonların SMMT ve MOBİD Ölçeği İle Değerlendirilmesi
Assessment of Cognitive Functioning in Adult Women with Low Vitamin D Level Using MMSE and MOCA
Aslı Gençay can, Canan Çelik, Serdar Süleyman Can, Şeniz Akçay Yalbuzdağ
Sayfalar 1 - 5
Amaç. Çalışmanın amacı, vitamin D düzeyi düşük olan erişkin kadınlarda bilişsel fonksiyonları değerlendirmek ve vitamin D düzeyi ile bilişsel fonksiyonlar arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktı.
Gereç ve Yöntem. Çalışmaya Fizik Tedavi polikliniğimize başvuran ve 25-OH vitamin D3 düzeyi 30 ng/ml'nin altında olan 18-50 yaş arası 71 kadın hasta alındı. Tüm hastaların 25-OH vitamin D3, kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz ve paratiroid hormon kan düzeyleri çalışıldı. Bilişsel fonksiyonları değerlendirmek üzere Standardize Mini Mental Test (SMMT) ve Montreal Bilişsel Değerlendirme Ölçeği (MOBİD) kullanıldı. Hastalar vitamin D düzeylerine göre 2 gruba ayrıldı: 10 ng/ml'nin altında olanlar (grup 1, n=34) ve 11-29 ng/ml arası olanlar (grup 2, n=37).
Bulgular. Grup 1 ve 2'deki hastaların vitamin D ve PTH düzeyleri dışında demografik ve klinik özellikleri arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Grup 1’deki hastaların vitamin D düzeyleri anlamlı olarak daha düşük iken PTH düzeyleri daha yüksekti (p<0.05). MOBİD ve SMMT skorları açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Eğitim süresi ile MOBİD ve SMMT skorları arasında ilişki saptanırken, yaş ve vitamin D düzeyleri ile MOBİD ve SMMT skorları arasında anlamlı ilişki saptamadık.
Sonuç. Vitamin D düşüklüğü olan erişkin kadınların yaklaşık %50’sinde bilişsel fonksiyonlar zayıflamış olmasına rağmen vitamin D düzeyi ile bilişsel fonksiyonlar arasında ilişki bulunamadı.
Objective. The aim of the study was to assess cognitive functioning in adult women with low-level vitamin D and to investigate the relationship between vitamin D and cognitive functioning
Material and Metod. Seventy-one women aged 18-50 with vitamin D <30 ng/ml referred to outpatient clinic were enrolled in the study. 25-OH vitamin D3, calcium, phosphate, alkaline phosphatase, parathyroid hormone levels were assessed. Mini Mental State Examination(MMSE) and Montreal Cognitive Assessment(MOCA) were used to assess cognitive functioning. The patients were divided into 2 groups according to vitamin D levels: <10 ng/ml (group 1,n=34) and 11-29 ng/ml (group 2,n=37).
Results. There was no significant difference between the groups for demographic and clinical characteristics except for vitamin D and parathyroid hormone (p>0.05). In group 1, vitamin D levels were lower and parathyroid hormone levels were higher than group 2 (p<0.05). There was no significant difference in MOCA and MMSE scores between the groups (p>0.05). Although there was a relationship between education and MOCA or MMSE, we didn’t found any significant relationship between age and vitamin D levels and MOCA or MMSE.
Conclusion. Although approximately 50% of adult women had reduced cognitive function, there was no relationship between vitamin D levels and cognitive functioning.
Makale Özeti

2.
Kas İskelet Sistemine Ait Şikâyetlerle Başvuran Hastaların Cinsiyete Göre Tanısal Dağılımlarının Mevsimsel ve Meteorolojik İlişkisi
The Seasonal and Meteorological Relationships of Diagnostic Distribution Of Patients Presenting With Musculoskeletal Complaints According To Gender
Ayhan Kul, Mahir Uğur
Sayfalar 6 - 15
Amaç: Kas-iskelet sistemi (KİS) ile ilgili patolojilerin cinsiyete göre görülme sıklığının mevsimsel ilişkisi ve meteorolojik değişkenlik göstermesi konusu yeterince araştırılmamıştır. KİS şikâyetleriyle başvuran hastaların cinsiyetlerine göre tanısal dağılımlarını ve bu tanıların mevsimsel ilişkisini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışma KİS şikâyeti ile başvuran toplam 45541 hasta üzerinde yapıldı. On bir tanı grubunun kadın ve erkek hasta oranları dikkate alınarak aylara ve mevsimlere göre sıklığı değerlendirilerek bazı iklim faktörleri ile ilişkisi araştırıldı.
Bulgular: Polikliniğe başvuran hasta sayısı her iki cinste de en fazla kış aylarında artış gösterirken, yaz aylarında ise en az başvuru yapılmıştı. Kadın hastalarda, diz ile ilgili patolojiler nisan ayında (%9.4), romatolojik hastalıklar eylül (%13.3) ayında artış gösterirken erkek hastalarda, bel ile ilgili patolojiler aralık (%9.6), romatolojik hastalıklar ise eylül (%13.0) ayında artış gösteriyordu. Tüm hastalarda; ortalama sıcaklık değerleri ile diz patolojileri arasında negatif bir korelasyon olduğu saptandı (r= -0.952, p=0.048). Nem ile diz (r=0.980, p=0.020), dirsek (r=0.951,p=0.049), kalça (r=0.957, p=0.043), el-el bileği (r=0.963, p=0.037) ve rehabilitasyon gereken patolojiler (r=0.954, p=0.046) arasında ise pozitif yönlü bir korelasyon saptandı.
Sonuç: Her iki cinste de kış aylarında hastalık başvuruları artarken, yaz aylarında azalmaktadır. Ayrıca bazı KİS patolojileri ile mevsimsel ve meteorolojik değişimler arasındaki ilişki göz önünde bulundurulmalıdır.
Objective: The seasonal relationship of incidence of musculoskeletal system (MSS) pathologies according to gender and their meteorological variability has not been investigated satisfactorily. To determine diagnostic distribution of patients with MSS-related complaints and their seasonal relationships
Materials and Methods: This study was conducted on 45541 patients having MSS-related complaints. Female/male ratios of eleven diagnosis groups were determined; monthly/seasonal incidences and relations with climatic factors were evaluated.
Results: While number of patients admitted to polyclinics increased most in winter for both genders, lowest number was in summer. In female patients, knee-related pathologies were most frequent in April (9.4%) and rheumatologic disorders were most frequent in September (13.3%). In male patients, lumbar pathologies were most frequent in December (9.6%) and rheumatologic disorders were most frequent in September (13.0%). In all patients, negative correlation was found between average temperatures and knee pathologies (r= -0.952, p=0.048). There were positive correlations between humidity and knee (r=0.980, p=0.020), elbow (r=0.951, p=0.049), hip (r=0.957, p=0.043), hand-wrist (r=0.963, p=0.037) and pathologies necessitating rehabilitation (r=0.954, p=0.046).
Conclussion: The number of admissions increased in both genders during winter, and decreased during summer. Additionally, relationships of some MSS pathologies with seasonal/meteorological changes should be considered.
Makale Özeti

3.
Parkinson Hastalarında D vitamini Düzeyinin Osteoporotik Kırıklar ve Postür Bozukluğu ile İlişkilendirilmesi
Association between Vitamin D Level to Osteoporotic Fractures and Posture Disorders in Patients with Parkinson's disease
Havva Talay Çalış, Serap Tomruk Sütbeyaz, Saliha Sunkak, Mehtap Mehtap Aykaç Çebicci, Canan Halıcı, Asuman Çelikbilek, Semra Yılmaz, Fatma Gül Ülkü Demir
Sayfalar 16 - 20
Çalışmamıza Parkinson hastası olup vertebral fraktürü olan ve olmayan parkinsonlu hastalar alarak D vitamin düzeylerinin osteoporotik vertebra fraktürleri ve postür bozukluğu ile ilişkisini açıklamayı amaçladık.
Çalışmamıza 40 yaş üzeri 59 Parkinson hastası alındı. D vitamini metabolizmasını bozabilecek hastalığı olanlar çalışmaya dahil edilmedi.
HPLC metodu ile plazmada25 OH vitamin D düzeyleri, Ca, P, ALP, TSH, BUN, Cr değerleri ve DEXA değerleri ölçüldü. Kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümü yapıldı. Lateral yönlü torakal ve lomber vertebra grafileri ile vertebral kırık varlığı lomber torakal olarak derecesi ve seviyesi belirtilerek yazıldı.
Parkinson hastalığı evrelemesi Hohn Yahr Skalasına(HYS) göre yapıldı.
Hastalarımızın 33’ü erkek, 26’sı kadın idi. Yaş ortalaması: 66,1±10,2 idi. Vücut Kitle indeksi ortalaması: 29,5±5,1 idi.
Hastalarımızın 35’inin vertebral osteoporoz kırığı vardı ve 24 hastamızın vertebral osteoporoz kırığı yoktu.
%46,9 hastanın D vitamini seviyesi 10 İÜ/dl’nin, %83,7 hastanın ise 20İÜ/dl’nin altında idi. Bu normal populasyonun çok altında idi.
Vertebral kırığı olup, postür bozukluğu olan hastalarda D vitamini ortalaması: 15.0±1.84; vertebral kırığı olmayan parkinson hastalarında ise D vitamini ortalaması: 12.7±1.1 idi.
D vitamini ile kırık varlığı arasında ise istatistiksel olarak anlamlılık saptanmadı.
Bizim çalışmamızda postür bozukluğu ile D vitamini düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ancak vitamin D düzeylerinin Parkinson hastalarında normal popülasyona göre düşük olduğu gösterilmiştir.
Sonuç olarak vitamin D düzeylerinin Parkinson hastalarında düşük olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Parkinson hastalarının kalça kırığı, düşme ve yüksek osteoporoz riskini düşünerek D vitamini ve osteoporoz kontrolleri yapılmalıdıdır.
In our study, it was aimed to clarify relationship between vitamin D level and osteoporotic vertebral fracture, posture problems and gait disorders in PD patients with or without vertebral fracture.
The study included 59 patients (aged≥40 years) who were diagnosed as Parkinson's disease. Patients with a disease that may impair vitamin D metabolism were excluded. 25-OH vitamin D levels were measured in plasma obtained from blood samples by HPLC method. In addition, Ca, P, ALP, PTH, TSH, BUN and Cr levels were also measured in all patients. Bone mineral density (BMD) was measured. Lateral thoracic and lumbar vertebra radiographs were obtained and anterior, mid-vertebral and posterior heights were measured in all vertebras. Degree and level of fracture were recorded in all patients with fracture. Hoehn Yahr scale was used for PD staging.
There were 33 men and 26 women. In the study population, mean age was 66.1±10.2 years while mean body mass index (BMI) was 29.5±5.1. Osteoporotic vertebral fracture was detected in 35 patients (59.32%). Vitamin D level was <20IU/dL in 83.7% of patients included. Of these, there was severe vitamin D deficiency in 46.0% with a vitamin D level<10 IU/dL.
Mean vitamin D concentration was 15.0±1.84 in PD patients with vertebral fracture and posture disorders while it was 12.7±1.1 in PD patients without vertebral fracture, indicating no significant difference (p>0.005).
In our study, no significant correlation was detected between vitamin D levels and posture disorders. However, it was shown that vitamin D level was low in PD patients than general population.
In conclusion, it should be kept in mind that vitamin D level might be low in patients with Parkinson's disease. Given the high risk for pelvic fracture, fall and osteoporosis, periodical examinations for vitamin D and osteoporosis should be performed in patients with Parkinson's disease.
Makale Özeti

4.
Yıllık Zoledronik Asit İnfüzyonu Yapılan Osteoporoz Hastalarında Memnuniyet, Hasta tercihi ve Yan Etkinin Değerlendirilmesi
Patient Satisfaction, Preference and Side Effects After Annual Zoledronic Acid Infusion in Patients with Osteoporosis
Banu Dilek, Ebru Şahin, Didem Erdem, Deniz Bulut, Selmin Gülbahar
Sayfalar 21 - 25
Amaç: Bu çalışmada osteoporoz tedavisi için yıllık zoledronik asit (ZA) infüzyonu yapılan hastalarda memnuniyet, hasta tercihi ve yan etki değerlendirilmesinin yapılması amaçlanmıştır.

Materyal-Metot: Çalışmaya ZA infüzyonu yapılmış 59 hasta katıldı. Hastaların demografik ve osteoporoz özellikleri ve ZA infüzyon sayısı sorgulandı. Daha sonra hasta tercihinin sorgulanmasında 7 soruluk bir anket kullanıldı. Hasta genel memnuniyeti, ilacın uygulanması sırasındaki memnuniyet düzeyi, yaşam kalitesi üzerine etkileri Likert skalası ile değerlendirildi.

Bulgular: Çalışmaya alınan 59 (50 kadın, 9 erkek) hastanın yaş ortalaması 68.49 ± 8.65 olarak bulundu. Hastaların % 86.4 (51)’ i aynı tedaviye devam etmek istediğini, % 64.4 (36)’ i uygulamanın fazlasıyla kolay olduğunu, % 61 (36)’ sı yaşam tarzı ile fazlasıyla uyumlu olduğunu bildirilmiştir. İlaca devam ya da kullanımında etkili en önemli faktörlerin yıllık kullanım kolaylığı ve hekimin önerisi olduğu görülmüştür. Hastaların % 23.7 (14) ‘inde ilk infüzyonda hafif yan etkiler [myalji, artralji, flu like sendrom, ateş, başağrısı ve kaşıntı] olduğu bildirilmiştir. ZA infüzyon uygulamasından hastaların % 37.3 (22) ’inin oldukça, % 40.7 (24)’ inin fazlasıyla memnun olduğunu bildirmiştir. İlacın yaşam kalitesine etkisi sorgulandığında hastaların % 42.4 (25)’ u oldukça, % 37.3 (22)’ si fazlasıyla etkili olduğunu belirtmiştir. Hastaların % 47.5 (28)’si ilk kez ZA infüzyonu yaptırırken, %52.5 (31)’si birden fazla infüzyon (2-4) yaptırmıştı. İnfüzyon sayısındaki artışın yaşam kalitesi, memnuniyet ve hasta tercihini etkilemediği saptanmıştır.
Sonuç: ZA infuzyonu hastalarda tercih edilen, memnuniyet düzeyi yüksek, yaşam kalitesini olumlu etkileyen uygulaması kolay ve yan etkileri tolere edilebilen bir tedavi yöntemidir.
Introduction: The aim of this study was to evaluate the patient satisfaction, therapy preference and side-effect profile in patients who receive annual infusion with zoledronic acid (ZA).
Materials and Methods: Fifty-nine patients were enrolled in the study. Their demographic and osteoporosis characteristics and the number of ZA infusions received were recorded. The patients’ therapy preference was assessed using a 7-item questionnaire. General patient satisfaction, satisfaction during ZA infusion and its effects on the quality of life were assessed on a Likert-type of scale.
Results: The mean age of the 59 patients (50 females, 9 males) was 68.49 ± 8.65 years. Approximately 86.4% patients wanted to continue the same therapy, 64.4% stated that the mode of administration was very convenient and 61% stated that it was well-suited to their lifestyle. The most important factors for the preference for ZA infusion were the annual administration and the recommendation of the physician. In 23.7% of the patients, mild side effects (myalgia, arthralgia, flu-like syndrome, fever, headache and pruritus) were reported subsequent to the first infusion. ZA infusion was very satisfying for 37.3% and extremely satisfying for 40.7% of the patients. When the effect of treatment on the quality of life was investigated, 42.4% of the patients found it very effective, while 37.3% found it extremely effective. Among these patients, 47.5% had received the first ZA infusion, while 52.5% had received multiple infusions. The number of infusions did not have any influence on the quality of life, patient satisfaction or therapy preference.
Conclusion: Annual infusion of ZA is a preferable, highly satisfactory, convenient and well-tolerated therapeutic modality, which has a positive impact on the quality of life.
Makale Özeti

5.
Komplikasyondan Tanıya: Kalça Ağrısı İle Başvuran Asetabular Kırıklı Olguda Prostat Kanseri
Reaching Diagnosis From Complication: Prostate Cancer in Patient Presenting With Hip Pain Related to Acetabular Fracture
Rana Terlemez, Figen Yılmaz, Kadriye Banu Kuran
Sayfalar 26 - 28
Türk Halk Sağlığı Kurumu verilerine göre prostat kanseri, ülkemizde erkeklerde en sık görülen 2. kanser türüdür (1). İleri evrede olgular karşımıza bel, kalça, uyluk ağrısı gibi şikayetlerle başvurabilirler. Bu olgu sunumunda, 66 yaşında kalça ağrısı olan ve romatoloji polikliniğimize sakroiliit nedeni ile refere edilmiş bir olgu sunulmuştur. Olgunun ileri tetkiklerinde kalça ağrısının, osteoblastik kemik metastazı sonucu gelişen astebular kırığa bağlı olduğu anlaşılmıştır. Primer prostat kanseri tanısı konan olguda radyoterapi sonrasında belirgin ağrı palyasyonu sağlanmıştır.
According to the data of the Turkish Public Health Institution, prostate cancer is the second most common cancer in men (1). One of the late manifestations of this disease is pain in the lower back, hips, or upper thighs. In this case we present a 66 year-old man with hip pain diagnosed as sacroiliitis and referred to our rheumatology department. Further investigations we concluded that hip pain was the result of acetabular fracture due to osteoblastic bone metastases. Significant pain palliation was achieved in patient diagnosed with primer prostat carcinoma after radiation therapy.
Makale Özeti

6.
Bilateral Tibia Fibula Kırığı Sonrası Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu: OLGU SUNUMU
Bilateral Complex Regional Pain Syndrome After Fracture of Bilateral Tibia and Fibula: CASE REPORT
Senem Şaş, Zeynep Karakuzu Güngör, Hatice Rana Erdem, Figen Tuncay
Sayfalar 29 - 32
Kompleks bölgesel ağrı sendromu tip 1(KBAS-1) ağrılı bir olaydan sonra ortaya çıkan allodini, hiperaljezi, ödem, deri kan akımında anormallik ve anormal sudomotor aktivite bulgularıyla karakterize ağrılı bir klinik durumdur. Sinir yaralanması olduğunda ise KBAS-2 olarak kategorize edilmektedir. KBAS-1 etyopatogenezinde santral ve periferal mekanizmal sorumlu tutulmaktadır. KBAS-1 genellikle hasarlanan ekstremitede ortaya çıkar. Ancak, bazen karşı ekstremitede de görülebilir. Bu yazıda bilateral tibia fibula kırığı sonrası bilateral KBAS-1 gelişen bir olguyu güncel literatür eşliğinde sunmaktayız.
Complex regional syndrome type 1 (CRPS) is a painful clinical condition. Itoccurs after a painful event and characterized by allodynia, hyperalgesia, edema, abnormalities in skin blood flow and abnormal sudomotor activity. When CRPS is associated with nerve injury, it is defined as CRPS-2. Central and peripheral theory are responsible in etiopathogenesis of CRPS-1. Generally it occurs in the injured limb. But, it may ocur in the opposite extremities. In this article, we present a case developing bilateral CRPS after bilateral tibia and fibula fracture by reviewing current literatüre.
Makale Özeti

7.
Önemli Bir Tetrapleji Sebebi: Servikal Spondilotik Miyelopati - Olgu Sunumu
An Important Cause Of Tetraplegia: Cervical Spondylotic Myelopathy - Case Report
Figen Tuncay, Fatmanur Aybala Koçak, Zeynep Karakuzu Güngör, Hatice Rana Erdem
Sayfalar 33 - 38
Servikal spondilotik miyelopati servikal omurlardaki dejeneratif değişiklikler neticesinde gelişen spinal kanaldaki daralmaya bağlı ortaya çıkan nörolojik bir bozukluktur. Hayatın ileri dönemlerinde en sık karşılaşılan spastik tetrapleji nedenidir. Bu vaka sunumunda öncesinde subklinik semptomları olan ileri yaş erkek hastada ani gelişen spastik tetraplejiye sebep olan servikal spondilopatik miyelopati olgusu güncel literatür eşliğinde sunulmuştur.
Cervical spondylotic myelopathy is a neurological disorder caused by dejenerative changes in the cervical spines related to narrowing of the spinal channel. This is the most common acquired disorder causing spastic tetraplegia in adult life. In this case report, an elderly male patient with subclinical symptoms, causing sudden spastic tetraplegia because of cervical spondylotic myelopathy, is presented in the light of current literature.
Makale Özeti

8.
Diyabetik bir hastada venöz yetersizlik ile karışan Charcot nöroartropatisi
Charcot neuroarthropathy confused with venous insufficiency in a diabetic patient
Rabia Terzi, Tülay Özer, Turgay Altınbilek
Sayfalar 39 - 42
Charcot nöroartropatisi (CN) başta diyabet olmak üzere duysal ve otonom nöropati yapan tüm hastalıklarda görülebilen, genellikle ayak ve ayak bileğinin etkilendiği progresif seyirli bir hastalıktır. Özellikle diyabet seyrinde görülen enfeksiyonlar ve vasküler patolojiler başta olmak üzere bir çok klinik antite ile karışabildiğinden tanıda gecikmeler yaşanmaktadır. Bu olgu sunumunda; 59 yaşında sağ ayakta şişlik ve ağrı yakınması ile başvuran ve daha öncesinde venöz yetersizlik tanısı almış diyabetik bir hastada, Charcot nöroartropatisi tespit edilmiş ve literatür eşliğinde sunulmuştur.
Charcot neuroarthropathy (CN) is a progressive disease which usually occurs in the foot and ankle and can develop in all conditions causing sensory or autonomic neuropathy, primarily diabetes. Diagnosis can be delayed since it may be confused with many clinical entities, particularly infections and vascular pathologies developing as part of the course of diabetes. This case report presents a 59 year-old diabetic patient who presented with swelling and pain in the right foot, was previously diagnosed with venous insufficiency and then found to have Charcot neuroarthropathy, together with a literature review.
Makale Özeti

9.
Karpal Tünel Sendromu Operasyonları Sonrası Kinezyolojik Bantlama Etkileri
Kinesiological Taping Effects After Carpal Tunnel Syndrom Surgeries
Selçuk Sayılır
Sayfa 43
editöre mektup
letter to the editor
Makale Özeti

10.
Tetik Parmağı Taklit Eden Sesamoid Kemik: Bir Tanısal Gecikme Nedeni
Trigger Finger Mimicking Sesamoid Bone: A Cause of Diagnostic Delay
Selçuk Sayılır
Sayfa 44
editöre mektup
letter to the editor
Makale Özeti

11.
İdiyopatik Yaygın Femoral Osteonekroz: Diz Ağrısının Sık Görülmeyen Bir Nedeni
Idiopathic Widespread Femoral Osteonecrosis: An Insidious Cause for Knee Pain
Selçuk Sayılır
Sayfalar 45 - 46
Editöre mektup
Letter to the editor
Makale Özeti