Cilt: 2  Sayı: 1 - 2015
Özetleri Gizle | << Geri
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
1.
Çocuk Acil Servisinde Çekilen Bilgisayarlı Beyin Tomografilerinin Hasta Yönetimine Katkısı
Contribution of Cranial Computed Tomographies to Patient Management in Pediatric Emergency Department
Halise Akça, Nilden Tuygun, Can Demir Karacan, Yasemin Taşcı Yıldız
doi: 10.5505/cayb.2015.58077  Sayfalar 1 - 6
AMAÇ: Bilgisayarlı tomografi; çocuk hastalarda tanı ve takipte önemli, bazen de hayat kurtarıcı ancak iyonize radyasyon nedeniyle zararlı olabilen bir görüntüleme yöntemidir. Bu çalışmada Çocuk Acil Servisimizde yapılan beyin BT istemlerinin klinik endikasyonu ve acil tedavi yönetimine katkısı olup olmayacağı araştırılmıştır.
YÖNTEMLER: Hastanemiz Çocuk Acil Servisinde sekiz yıllık sürede nontravmatik veya minör kafa travmalı 0-18 yaş aralığındaki hastalarda çekilen 837 bilgisayarlı beyin tomografisi geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Bilgisayarlı tomografisi çekilen hastaların en sık yakınmaları nöbet (% 49,2) ve bilinç değişikliği (% 19,2) idi. Raporların % 83,6’sı normal olarak değerlendirildi. Olguların % 5,2’si beyin cerrahi danışımı gerektirdi.
SONUÇ: Hastanelerin acil servislerindeki kalabalığın giderek artması sonucunda yüksek kaliteli ve güvenli bakım sağlanabilmesi için zorluklarla karşılaşılmaktadır. Çocuk acil servislerinde BT çekim oranlarını makul düzeyde tutabilmek için klinik karar verme kuralları ve kanıta dayalı rehberlerin yaygın kullanımına gereksinim duyulmaktadır.
OBJECTIVE: Computed tomography is an important imaging method in pediatric patients in diagnosis and follow-up. It can lead to livesaving actions, but it can be also harmful because of ionized radiation. In this study, we aimed to evaluate the clinical indications and impacts of cranial computed tomographies on clinical outcomes of the patients who were admitted to Pediatric Emergency Service.
METHODS: AMedical reports of 837 computed tomographies which were performed in patients aged in 0 to 18 years with minor head trauma or non-traumatic condition in Pediatric Emergency Service were investigated in an eight year period, retrospectively.
RESULTS: Main complaints were seizure (49.2%) and altered consciousness (19.2%) in patients who underwent computed tomography. The majority of the CT’ s (83.6%) were evaluated as normal. Only 5.2% of patients required neurosurgical consultation.
CONCLUSION: As a result of the increasing crowding in emergency departments, emergency physicians are faced with challenges to ensure high quality and safe care. Clinical decision making scales and evidence-based guidelines are needed for optimal use of of computed tomographies in Pediatric Emergency Department.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Çocuk Yoğun Bakım Ünitelerinde Meningokoksemi: demografik, epidemiyolojik ve klinik özellikler
Meningococcemia in Pediatric Intensive Care Units: demographic, epidemiological, and clinical characteristics
Tanıl Kendirli, Dinçer Yıldızdaş, Mehmet Boşnak, Tolga Köroğlu, Murat Duman, Deniz Tekin, Hayri Levent Yılmaz, Ümit Çelik, Çağlar Ödek, Erdal İnce, Metin Karaböcüoğlu
doi: 10.5505/cayb.2015.29591  Sayfalar 7 - 12
AMAÇ: Meningokoksemi tanısıyla çocuk yoğun bakım ünitelerinde (ÇYBÜ) izlenen hastaları demografik, epidemiyolojik, klinik ve laboratuar özellikleri açısından değerlendirmektir.
YÖNTEMLER: Dört farklı ÇYBÜ’ de takip ve tedavisi yapılan, menenjitin eşlik ettiği veya tek başına meningokosemi tanısı almış 1 ay-18 yaş arası çocukların tıbbi kayıtları değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 33 hasta dahil edildi ve ortalama yaş 3.4±2.1 yıldı. Hastaların 22 (%67)’ si erkekti. Hastaların %84’ ünde ateş ilk semptomdu ve %97’ sinde tanı anında meningokoksemiye ait döküntü saptandı. Lomber ponksiyon hastaların %45’ ine yapıldı ve 7 (%21)’ sinde eşlik eden menenjit olduğu görüldü. N. meningitidis 7 hastanın kan kültüründe ve 2 hastanın BOS kültüründe üretilebildi. Hastaların %93’ ü hastaneye başvurduktan sonraki ilk 1 saat içerisinde ortalama 60 ml/kg sıvı bolusu aldı. İnotropik ve vazopressör tedavi olarak 18 (%54.5) hastaya dopamin, 9 (%27.2) hastaya dobutamin ve 4 hastaya (%12.1) epinefrin infüzyonu verildi. Hastaların %58’ inde steroid, %12’ sine ise dissemine intravasküler koagülasyon ve purpura fulminans nedeniyle heparin infüzyonu uygulandı. Ortalama yoğun bakım yatış süresi süresi 6 gün (1-29 gün), mortalite oranı %21’ di.
SONUÇ: Çalışmamızdaki hastaların demografik, epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar özellikleri daha önce yapılan çalışmalarla benzer olmakla birlikte, mortalite oranı yüksek olarak bulunmuştur.
OBJECTIVE: The aim of this study was to review demographic, epidemiological, clinical, and laboratory characteristics of meningococcemia patients in pediatric intensive care units (PICUs).
METHODS: Investigators from 4 different PICUs reviewed the medical records of children aged between 1 month to 18 years old who were diagnosed with meningococcemia with or without meningitis.
RESULTS: There were a total of 33 patients in the study period. The median age at the admission was 3,4±2.1 years. 22 (67%) of the patients were male. Fever was the first symptom in 84% and meningococcemic rashes were peresent at the admission in 97% of the patients. Lumbar puncture was performed in 45% of the patients and 7 (21%) of them had meningitis with meningococcemia. N. meningitidis was cultured from 7 blood and 2 cerebrospinal fluid samples. An average of 60 mL/kg fluid bolus was given to 93% of the patients within the first hour of hospital admission. Dopamine, dobutamine, and epinephrine were given to patients who required inotropic and vasopressor infusions (54.5%, 27.2%, 12.1% of the patients, respectively). Fifty-eight percent of the patients received steroid therapy and 12% of them received heparin infusion for disseminated intravascular coagulation and purpura fulminans. The mean length of PICU stay was 6 days (1 to 29 days) and the overall mortality rate was 21% (7 patients).
CONCLUSION: Although demographic, epidemiological, clinical, and laboratory characteristics of our patients were similar to previous reports, mortality rate was higher.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Çocuk yoğun bakım ünitesinde ventilatör ilişkili pnömoni tanısında endotrakeal aspirat kültürünün değerinin retrospektif olarak incelenmesi
The retrospective analysis of the value of endotracheal aspirate cultures for the diagnosis of ventilator-associated pneumonia in pediatric intensive care unit
Kadir Şerafettin Tekgündüz, Mustafa Bulgan, Merve Türkay
doi: 10.5505/cayb.2015.44127  Sayfalar 13 - 18
AMAÇ: İnvaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalarda gelişen pnömoniye ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) denir. VİP tanısını doğru şekilde koymak klinisyenler için bir sorun olmaya devam etmektedir. Klinik pulmoner infeksiyon skoru (KPES) ventilatör ilişkili pnömoni tanısını koymada kolaylaştırıcı bir yöntem olması için geliştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, endotrakeal aspirat (ETA) kültürü kombine edilerek hesaplanan KPES ‘in değerini araştırmaktır.
YÖNTEMLER: Mekanik ventilatorde takip edilen 9 çocuktan alınan toplam 17 ETA kültürü retrospektif olarak analiz edildi. VİP tanısı Center for Disease Control (CDC) kriterlerine göre konuldu. KPES puanları ETA kültür sonuçları eklenerek hesaplandı.
BULGULAR: Kültür sonuçları 14/17 (% 82.3) oranında pozitif idi. ETA kültürü alındığı zamanki bulgular CDC kriterlerine göre değerlendirildiğinde 10/17 (% 58.8)oranında VİP olduğu saptandı. VİP ile ETA kültür pozitifliği arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edilmedi. CDC kriterleri ve ETA-KPES skoru arasında % 90.9 uyum olduğu saptandı.
SONUÇ: Yalnızca ETA kültürü ile enfeksiyon ve kolonizasyon arasında ayrım yapmak mümkün değildir. Bizim sonuçlarımız ETA-KPES değerinin klinik olarak kabul edilebilir olduğunu ve VİP tanısı için yararlı bir tarama aracı olabileceğini göstermektedir. Ancak, ETA-KPES kullanımının klinik değerini belirlemede prospektif daha geniş çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikardır.
OBJECTIVE: Ventilator-associated pneumonia (VAP) refers to pneumonia that develops in patients on invasive mechanical ventilation. Making an accurate diagnosis of VAP has been a challenge to clinicians. The Clinical Pulmonary Infection Score (CPIS) was developed to serve as a surrogate tool to facilitate the diagnosis of ventilator-associated pneumonia. The aim of this study was to assess the value of the combination of endotracheal aspirate (ETA) culture and CPIS.
METHODS: Seventeen episodes of culture-positive endotracheal aspirates were analysed retrospectively in 9 mechanically ventilated children. VAP was diagnosed according to the Center for Disease Control (CDC) criteria. CPIS scores were calculated by adding ETA culture results
RESULTS: There were a total of 33 patients in the study period. The median age at the admission was There were a total of 33 patients in the study period. The median age at the admission was 3,4±2.1 years. 22 (67%) of the patients were male. Fever was the first symptom in 84% and meningococcemic rashes were peresent at the admission in 97% of the patients. Lumbar puncture was performed in 45% of the patients and 7 (21%) of them had meningitis with meningococcemia. N. meningitidis was cultured from 7 blood and 2 cerebrospinal fluid samples. An average of 60 mL/kg fluid bolus was given to 93% of the patients within the first hour of hospital admission. Dopamine, dobutamine, and epinephrine were given to patients who required inotropic and vasopressor infusions (54.5%, 27.2%, 12.1% of the patients, respectively). Fifty-eight percent of the patients received steroid therapy and 12% of them received heparin infusion for disseminated intravascular coagulation and purpura fulminans. The mean length of PICU stay was 6 days (1 to 29 days) and the overall mortality rate was 21% (7 patients).
CONCLUSION: As a single tool, ETA cultures do not appear to distinguish between infection and colonization. Our results suggest that the ETA-CPIS had a clinically acceptable performance, and it can be a helpful screening tool for VAP diagnosis. However, prospective large studies are required to determine the clinical value of ETA-CPIS.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Çocuk Acil Serviste Akut Bakteriyel Menenjiti Öngörmede Laboratuvar Testlerinin Etkinliği
The Effectiveness of Laboratory Tests for the Prediction of Acute Bacterial Menengitis in the Pediatric Emergency Department
Gamze Gökalp, Alkan Bal, Yüksel Bıcılıoğlu, Fulya Kamit Can, Neslihan Zengin, Murat Anıl, Ayşe Berna Anıl
doi: 10.5505/cayb.2015.47955  Sayfalar 19 - 24
AMAÇ: Çocuk acil servisinde akut bakteriyel menenjit ön tanısıyla lomber ponksiyon yapılan çocuklarda laboratuvar tetkiklerinin tanıdaki yerinin araştırılması.
YÖNTEMLER: 01.01.2008 – 31.12.2013 yılları arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Servisi’nde akut bakteriyel menenjit ön tanısıyla lomber ponksiyon yapılan çocukların tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir. Başvuru öncesi antibiyotik kullanan olgular çalışma dışı bırakılmıştır. Olgular 3 grup altında toplanmıştır: Normal beyin omurilik sıvısı (BOS), aseptik menenjit ve akut bakteriyel menenjit. Bu üç grubun laboratuvar tetkikleri karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: Toplam 632 olgu (ortalama yaş: 42,2 ± 0,8 ay; minimum: 1 ay; maksimum: 210 ay; 387 erkek) çalışmaya dahil edildi. Toplam 205 olguda (%32,4) normal BOS bulguları, 401 olguda (%63,4) aseptik menenjit ve 29 olguda (%4,6) akut bakteriyel menenjit saptandı. Akut bakteriyel menenjit grubunda serum prokalsitonin düzeyi yüksek ve BOS glikoz düzeyi düşük saptandı (p < 0,05). Serum prokalsitoninin (< 24 ng/mL) ve BOS glikozunun (< 49 mg/dL) duyarlılıkları %95 ve %51,8; özgüllükleri %92 ve %70,6 olarak saptanmıştır. Periferik kandaki lökosit ve nötrofil sayıları, serım C-reaktif protein düzeyi, BOS lökosit sayısı ve protein düzeyleri açısından gruplar arasında fark saptanmadı (p > 0,05).
SONUÇ: Acil serviste lomber ponksiyon yapılan çocuk olguların çok az bir kısmında akut bakteriyel menenjit saptanmıştır. Serum prokalsitonin ölçümü çocuk acil servisinde akut bakteriyel menenjiti ayırt etmede etkin bir laboratuvar testi olarak öne çıkmıştır.
OBJECTIVE: To evaluate the accuracy of laboratory tests in identifying children who had lumbar puncture for suspected bacterial meningitis in the ED
METHODS: Retrospective review of the medical records of children with preliminary diagnosis of acute bacterial meningitis and had a lumbar puncture between January 1st, 2008 and December 31st, 2013. All patients presenting to the emergency department (ED) of Izmir Training and Research hospital during the study period. Children who received antibiotics prior to admission to the ED were excluded. The patient population was stratified into three group based on the results of cerebrospinal analysis and culture (CSF); normal, aseptic meningitis, and bacterial meningitis. The results of all laboratory tests were compared between the groups.
RESULTS: We enrolled 632 patients. The mean age was 42.2 ± 0.8 month (range 1-210 months) and 387 were males. Normal CSF was noted in 205 patients (32.4%), aseptic meningitis 401 patients (63.4%), and 29 (4.6%) had bacterial meningitis. Children with acute bacterial meningitis had a higher level of procalcitonin and lower levels of CSF glucose than children with aseptic meningitis and children with normal CSF (P<0.05). The sensitivity of serum procalcitonin < 24 ng/ml and CSF glucose < 49mg/dl were 95% and 51.8%, specificity was 92% and 70.6% respectively. No significant difference was noted between the groups for total white blood cell count, neutrophil count, serum C-reactive protein, CSF leukocytes or protein level (P>0.05)
CONCLUSION: Our study results are limited by the small number of patients with acute bacterial meningitis was small in our study population. However, serum procalcitonin appears to accurately identify the majority of children with acute bacterial meningitis in the ED.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Yabancı cisim aspirasyonunda bir üniversite deneyimi
A university experience in foreign body aspiration
Atakan Comba, Özlem Yüce, Ahmet Güzel, Mehmet Açıkgöz, Mithat Günaydın, Ayhan Gazi Kalaycı
doi: 10.5505/cayb.2015.69885  Sayfalar 25 - 30
AMAÇ: Yabancı cisim aspirasyonu, çocukluk çağında sık görülen ve hayatı tehdit eden ciddi bir durumdur.
YÖNTEMLER: 3 Kasım 2004- 7 mart 2011 tarihleri arasında hastanemiz çocuk acil servisinde yabancı cisim aspirasyonu nedeniyle değerlendirilen 33 hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi; fizik inceleme, laboratuar ve görüntüleme bulguları kaydedildi. Yapılan tetkikler ile uygulanan tedavilerin maliyetleri hesaplandı.
BULGULAR: Hastaların ortanca yaşları 24ay (10-174) idi. 19 (%57,6)’sı kız, 14’ü (%42,4) erkekti, en sık aspire edilen cisim fındık (n= 9, %27,2), çekirdek ve toplu iğneydi (her ikiside için n=6 %18,2). Hastaların tümü hastaneye yatırıldı ve bronkoskopi yapıldı. Bronkoskopik incelemede 26 hastada (%78,8) yabancı cisim saptanarak çıkarıldı. Yabancı cisim aspirasyonu olan hastaların ortalama maliyeti 362,5 (278-732) TL olarak bulundu.
SONUÇ: Yabancı cisim aspirasyonu süt çocuğu ve oyun çocukluk döneminde ve en sık kuruyemiş türü besinlere bağlı olarak gelişmektedir.
OBJECTIVE: Foreign body aspiration is a serious and potentially life-threatening condition, that is frequently seen in childhood
METHODS: The records of 33 patients who were diagnosed with foreign body aspiration in the pediatric emergency service of our hospital between 3 November 2004 and 7 March 2011 were studied retrospectively, and their physical examination, laboratory and imaging findings were recorded. The costs of the examinations and treatments were calculated.
RESULTS: The median age of the patients was 24 months (IQR 10-174). There were 19 girls (57,6%) and 14 boys(42,4%). The most frequently aspired foreign bodies were hazelnuts (n=9, 27,2%), sunflower seeds and needles (n=6, 18,2% for both). While bronchoscopy was performed on all patients, foreign body was found and taken out in 26 patients (78,8%). Average cost of the patients with foreign body aspiration was 362,5 (278-732) TL.
CONCLUSION: Foreign body aspiration most frequently occurs from dried nuts and fruit in infancy and childhood.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
6.
Milrinon Kullanımına Bağlı Gelişen ve Yaşamı Tehdit Eden Aritmi Olgusu
A Life Threatening Arrhythmia Case Caused by Use of Milrinone
Özden Özgür Horoz, Dinçer Yıldızdaş, Ercüment Petmezci, Mehmet Yusuf Sarı, Ufuk Utku Güllü
doi: 10.5505/cayb.2015.38247  Sayfalar 31 - 34
Giriş: Milrinon postop kardiyak olgularda ve yoğun bakım ünitelerinde hemodinamik destek için sıklıkla kullanılan bir fosfodiesteraz III inhibütörüdür. Milrinonun bilinen baş ağrısı, angina, hipotansiyon, anafilaksi, hipokalemi, karaciğer fonksiyon bozukluğu, trombositopeni gibi yan etkilerinin yanı sıra, supraventriküler taşikardi, ventriküler taşikardi, torsade depointes, atrial fibrilasyon ve bazen ventriküler fibrilasyon gibi yan etkileri de olabilmektedir.
Olgu: Bir yaşında hasta kardiyomiyopati ve kalp yetmezliği nedeniyle yoğun bakım ünitesine yatırıldı, hemodinamik destek için milrinon infüzyonu verildi. Ardından hastada ventriküler fibrilasyon gelişti, milrinon infüzyonunun kesilmesinin ardından aritminin tekrarlamaması üzerine milrinona bağlı hayatı tehdit eden bir ventriküler fibrilasyon olduğunu düşündük.
Sonuç: Bu olguyu sunmamızdaki amacımız, yoğun bakım ünitelerinde hayatı tehdit eden aritmilerin milrinona bağlı olarak ta gelişebileceğini akılda tutmamız açısından önemli olabileceğini vurgulamaktır.
Background: Milrinone is a phosphodiesterase III inhibitor which is used very often in pediatric cases post-cardiac operation and in intensive care unit for hemodynamic support. However it is known that Milrinone has side effects such as headache, angina, hypotension, anaphylaxis, hypokalemia, deterioration of liver functions, thrombocytopenia, as well as supraventricular tachycardia, ventricular tachycardia, torsade de pointes, atrial fibrillation and sometimes ventricular fibrillation.
Case report: Here we present one year old patient admitted to the PICU for cardiomyopathy and heart failure. Milrinone infusion started for hemodynamic support. Shortly after milrinone infusion started, he developed ventricular fibrillation (VF). After the patient stabilized, milrinone infusion was started again. However, shortly after starting of milrinone infusion for the second time, VF recurred. Then, milrinone was discontinued. No recurrence was observed following milrinone discontinuation. Development of VF two times shortly after starting of milrinone infusion and the absence of recurrence of VF following milrinone discontinuation lead us to believe that the life threatening VF was caused by milrinone.
Conclusion: We thought fit to present the case due to the contribution it might bring to the intensive care practice by keeping in mind life threatening arrhythmias related to milrinone.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Çocuk Yoğun Bakım Servisinde İzlenen Bir Bebekte Gelişen Digoksin Zehirlenmesi: Olgu Sunumu
A Baby Developing Digoxin Poisoning in Pediatric Intensive Care Unit: A Case Report
Ayşe Berna Anıl, Ulaş Karadaş, Engin Köse, Ali Doğan, Ali Kanık, Murat Anıl
doi: 10.5505/cayb.2015.82905  Sayfalar 35 - 40
---
Digoxin is one of the most frequently used positive inotropic agents. Dig xin toxicity can easily develop due to the narrow therapeutic dose range. In this case report, we aimed to emphasize that digoxin poisoning may come out more easily in critical patients. A 3 month-old girl with esophageal atresia and tracheoesophageal fistula developed heart failure due to ventricular septal defect, and was admitted to pediatric intensive care unit. Appropriate maintenance dose of oral digoxin treatment without a loading dose was started in addition to dopamine, dobutamine and furosemide. However, atrioventricular (AV) block was observed due to digoxin intoxication. In summary, we aimed to point out that digoxin toxicity might occur even in therapeutic dose ranges in critically ill patients leading to AV block. Key words: Digoxin toxicity, infant, atrioventricular block, digoxin antibody
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Gebelikte akrep sokması
Scorpion sting in pregnancy
Sinem Sarı Gökay, Tuğçe Çelik, Hayri Levent Yılmaz, Raziye Kılıç
doi: 10.5505/cayb.2015.43153  Sayfalar 41 - 44
Akrep sokması sonrasında hafif yerel bulgulardan yaşamı tehdit edebilecek ağır sistemik bulgulara kadar değişebilen klinik seyir gözlenebilir. Bu olgu sunumumuzda, literatürde kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz ve çocuk acillerde nadir karşılaştığımız akrep sokması sonrası çocuk acile başvuran bir gebede ve fetüste akrep toksininin etkilerini tartışmayı amaçladık. Olgumuz 17 yaşında 35 gestasyonel hafta+1 günlük gebe akrep sokması sonrasında acile başvurdu. Yerel bulgu dışında belirti ve bulgusu olmayan hasta, herhangi bir tedavi verilmeden yakın izlendi. Hastada ve fetusta yirmi dört saatte herhangi bir bulgu gelişmemesi üzerine önerilerle taburcu edildi. Sonuç olarak, akrep sokması farklı klinik bulgularla acile başvurabilir. Tedaviyi düzenlerken akrep antiserumunun yan etkileri de düşünülerek hareket edilmeli, hastanın kliniğine göre karar verilmelidir. Gebelikte akrep sokmasıyla ilgili sınırlı bilgiye sahip olduğumuz için gebe hasta grubunda hem anne, hem fetus göz önüne alınarak tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir.
Scorpion stings are rarely encountered in the pediatric emergency department. Post-sting clinical manifestations range from mild localized skin erythema to life-threatening systemic reaction. We present a case of scorpion sting in a 17 years old, 35 weeks pregnant female evaluated in our emergency department. The patient presented to our emergency department with localized skin irritation at the site of the sting. No symptoms of systemic involvement were noted in the ED and the patient was admitted to the hospital for further evaluation. No anti-venom was administered during hospitalization and the patient was discharged home in good condition and no adverse effects were noted on the unborn fetus.
Conclusion: In pregnant patients with scorpion sting and localized skin irritation following scorpion sting anti-venom may be safely withheld. Decisions regarding the use of anti-venom in pregnant women should be carefully considered given the limited information on the safety profile of anti-venom in these patients and effect on the unborn fetus.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Üç Mızraklı Zıpkına Bağlı Maksillofasiyal Yaralanması Olan Bir Çocuk Olgu
A Child with Maxillofacial Injury by Three Pronged Spear Gun
Aykut Çağlar, Anıl Er, Cenk Demirdöver, Murat Duman
doi: 10.5505/cayb.2015.47966  Sayfalar 45 - 48
Bu raporda, nadir görülen, mortalite ve morbidite ile sonuçlanabilecek zıpkına bağlı maksillofasiyal bir yaralanma olgusu sunulmaktadır. Bu tip hastalarda nasıl müdahale edilmesi gerektiğini bilmek büyük önem taşımaktadır. Olgu, yüzünden zıpkın ile vurulma nedeni ile çocuk acil servisine başvurdu. İlk bakıda bilinci açık, oryantasyonu tam, solunum ve dolaşım bulguları stabildi. Üç mızraklı zıpkın, yüzün sol malar bölgesine saplanmıştı. Zıpkını hastanın yüzünden çıkarmak için gerekli müdahale yapılmadan önce beyin tomografisi ile değerlendirildi ve herhangi bir nörovasküler penetrasyon olmadığı belirendi. Operasyon sırasında hastanın entübasyonu sağlayabilmek için öncelikle zıpkının bağlantı noktası hidrolik kesici ile kesildi ve zıpkının alt parçası acil serviste kontrollü bir şekilde çıkarıldı. Kalan parçalar genel anestezi altında ameliyathane şartlarında çıkarıldı. Hasta 3 gün sonra herhangi bir sekel kalmadan taburcu edildi.
Zıpkın oldukça tehlikeli ve çocuklarda tarafından kolayca ulaşılabilen bir ekipmandır. Bu tür vakaların yönetimi farklı zıpkın türlerine göre değişiklik göstermektedir. Bu vaka, acil serviste zıpkına bağlı bir yaralanmaya nasıl müdahale edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
This report illustrates a rare maxillofacial injury by spear gun that can cause mortality and morbidity. It’s important to know how to intervene such a patient. He was conscious and oriented when he administered to the emergency department (ED), his respiration and circulation was stable. Three pronged spear was stuck into left malar region. Computed tomography was performed before manipulation of spear gun and no neurovascular penetration was determined. The external part of the spear gun was cut out by a hydraulic cutter to facilitate patient’s intubation. The lower fragment of the harpoon was removed in ED. The rest of the spear was removed in operation room under general anesthesia. The patient healed with no deficit and discharged three days after operation.
Spear guns are very dangerous equipment that children can easily access. Management of cases can be different according to the different kind of spear guns. This case demonstrates management to the spear gun injuries in ED.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Akut Respiratuar Distres Sendromunun Seyrek Görülen Bir Nedeni: Deterjan ve Sodyum Hipoklorit İçeren Solüsyonda Boğulayazma
A Rare Cause of Acute Respiratory Distress Syndrome: Near Drowning in Detergent and Sodium Hypo Chlorite Containing Solution
Suat Biçer, Demet Demirkol, Metin Karaböcüoğlu, Agop Çıtak, Nedret Uzel
doi: 10.5505/cayb.2015.25733  Sayfalar 49 - 54
Boğulayazma çocuklar ve erişkinlerde yüksek morbidite ve mortalite nedeni olmaya devam etmektedir. Çocuk yoğun bakım ünitelerinin ve teknolojinin gelişmesiyle boğulayazma olgularının yaşatılabilirliği de artmıştır. Boğulayazmanın kısa vadeli sağ kalımındaki gelişmeye karşın, kurbanlarda akut solunum yetmezliği sendromu ve kalıcı hipoksik-iskemik merkezi sinir sistemi hasarında artışa neden olmuştur. Bu nedenle, batma olayı sonrası kurbanların akut dönemde yoğun bakımdaki tedavisi önemlidir. Bu yazıda, sodyum hipoklorit ve deterjan içeren su dolu kova içinde gerçekleşen boğulayazma olgusu sunulmuştur.
Near-drowning continues to be associated with high mortality and morbidity in both children and adults. With the availability of sophisticated technologies and pediatric intensive care units, victims of near-drowning are now more likely to survive. However this improvement in short-term survival of near-drowning, victims after an acute submersion episode has also resulted in an increase of acute respiratory distress syndrome and persistent hypoxic-ischemic central nervous system injury. Therefore, it is important both to know the acute intensive care unit management of victims of near-drowning and also to understand the progression of the disease. We report a patient who had been near-drowned in bucket filled with sodium hypochlorite and detergent containing water.
Makale Özeti | Tam Metin PDF