Cilt: 33  Sayı: 1 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA
1.
Ani İşitme Kaybı Olan Hastalarda Yeni Prognostik Parametreler: Nötrofil Lenfosit Oranı ve Platelet Lenfosit Oranı
New Prognostic Parameters of Sudden Hearing Loss: Neutrophil to Lymphocyte Ratio and Platelet to Lymphocyte Ratio
İmran Aydoğdu, Güven Yıldırım, Tolgar Lütfi Kumral, Ziya Saltürk, Zeynep Aydoğdu, Muzaffer İnan, Yavuz Uyar
doi: 10.5222/otd.2017.1079  Sayfalar 1 - 5
GİRİŞ ve AMAÇ: Ani işitme kaybı (AİK) en fazla üç gün içinde aniden gelişen, en az üç frekansı tutan, minimum 30 dB ve üzerindeki sensorinoral işitme kaybıdır. Bu çalışmada AİK’nın nötrofil lenfosit oranı (NLO) ve platelet lenfosit oranı (PLO) ile olan ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya AİK tanısı konulan 58 hasta dahil edildi. Hastaların kan değerleri ve işitme sonuçları kaydedildi. Ardından hastalar tedaviye verdikleri yanıta göre düzelen ve düzelmeyen olarak iki gruba ayrıldı.
BULGULAR: Ani işitme kaybı olan hastaların ortalama NLR ve PLR değerleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (𝑃 < 0.001). Buna ek olarak, NLR ve PLR düzeyleri düzelen hastalarla karşılaştırıldığında düzelmeyen hastalarda daha yüksekti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ani işitme kayıplı hastalarda kolay uygulanabilen ve düşük maliyetli testler ile elde edilen NLO ve PLO değerleri yeni bir belirteç olarak kullanılabilir.
INTRODUCTION: Sudden hearing loss is a sensorineural hearing loss that develops within three days, leading to a minimum 30 dB hearing loss, involving at least three frequencies. This study aims to investigate the correlations between sudden sensorineural hearing loss with neutrophil to lymphocyte ratio (NLR) and platelet to lymphocyte ratio (PLR).
METHODS: 58 patients diagnosed with sudden sensorineural hearing loss were included in our study. Blood samples and the hearing assessments of the patients were carried out. Then, the patients were divided into 2 groups as “recovered” and “unrecovered” according to their response to the treatment.
RESULTS: The mean NLR and PLR values in patients with sudden sensorineural hearing loss were significantly higher than in the control group (𝑃 < 0.001). In addition, NLR and PLR levels were higher in unrecovered patients compared with recovered patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: NLR and PLR values may be used as a novel marker that is easily administered in patients with sudden sensorineural hearing loss and obtained with low cost tests.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Horizontal Şaşılıkta Botulinum Toksin A Enjeksiyonunun Etkinliği
Efficacy of Botulinum Toxin A Injection in Horizontal Strabismus
Medine Aslı Yıldırım, Mehmet Tetikoğlu, Özlem Kuru, Feyza Altın, Hüseyin Serdaroğulları, Mustafa Nuri Elçioğlu
doi: 10.5222/otd.2017.1075  Sayfalar 6 - 9
GİRİŞ ve AMAÇ: Şaşılık nedeniyle uygulanan botulinum toksin A enjeksiyonunun etkinliğini ve tedavi etkinliği üzerine etkili olan faktörleri değerlendirmek.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Şaşılık Biriminde horizontal şaşılık nedeniyle botulinum toksin A enjeksiyonu yapılan 43 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Komitan ve nonkomitan ezotropya nedeniyle medial rektusa, komitan ekzotropya nedeniyle lateral rektusa uygulanmak suretiyle toplan 55 ekjeksiyon yapıldı. Hastalar 3 ay takip edildi. 5 prizm diyoptri ve daha az olan kaymalar başarılı kabul edilirken 5-10 prizm diyoptri arası kozmetik olarak başarılı, 10 prizm diyoptri üzerindeki kaymalar ise başarısız olarak kabul edildi.
BULGULAR: Ortalama yaşı 25.1 (8.54SD) olan 43 hasta (17 kadın, 26 erkek) çalışmaya alındı. 43 hastanın 26'sında (%60,5) ezotropya mevcutken 17'sinde (%39,5) ekzotropta vardı. Hastaların 16'sı (%37,2) rezidüel şaşılık, 19'u (%44,2) paralitik şaşılık, 8'i (%18,6) ise konsekütiv şaşılık idi. 30 (%69,8) hastada kayma açısı 10-20 prizm diyoptri arasında, 13 (%30,2) hastada 20 prizm diyoptrinin üzerindeydi. Kayma açısı 10-20 prizm diyoptri arasında olan hastalarda başarını oranı %83,3 iken 20 prizm diyoptrinin üzerinde kayması olan grupta %46,2 idi ve kayma açıları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark mevcuttu (p<0.05). Ezotropya, ekzotropta arasında ve paralitik, rezidüel, konsekütiv şaşılık arasında başarı oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p˃0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Şaşılıkta botulinum toksin A enjeksiyonu özellikle 20 prizm diyoptriden daha az kayması olan olgularda minimal yan etkisi ile birlikte cerrahiye alternatif olabilecek etkili bir yöntemdir.
INTRODUCTION: To evaulate the efficacy of botulinum toxin A injection and factors affecting the treatment in strabismus.
METHODS: Botulinum toxin A administered 43 patients with the diagnosis of horizontal deviation in Strabismus Department of Okmeydanı Training and Research Hospital Ophthalmology Clinic were analyzed retrospectively. A total of 55 injections were applied to the medial rectus with comitant and noncomitant esotropia or lateral rectus with comitant exotropia and were followed up for 3 months. A deviation of less than 5 prism diopters was considered successful, between 5–10 prism diopters as cosmetically successful and more than 10 prism diopters as unsuccessful.
RESULTS: A total of 43 patients (17 female, 26 male) with a mean age of 25.1 (8.54SD) years were included in this study. Of the 43 patients, 26 (60.5%) with esotropia and 17 (39.5%) with exotropia were presented. There were residual strabismus in 16 (37.2%) patients, paralytic strabismus in 19 (44.2%) patients and consecutive strabismus in 8 (18.6%) patients. The angle of deviation was 10-20 prism diopters in 30 (69.8%) patients and up to 20 prism diopters in 13 (30.2%) patients before botulinum toxin A administration. Success rate of patients who had deviation between 10-20 prism diopters was 83.3% and patients who had deviation up to 20 prism diopters was 46.2%. There was a statistically significant difference between angle of deviation (p <0.05). There was no statistical difference in the success rates between esotropia, exotropia and between paralytic strabismus, residual strabismus, consecutive strabismus (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Botulinum toxin A injection, which is effective in the treatment of strabismus, may be an alternative to surgery with minimal side effects especially in mild deviations of less than 20 prism diopters
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Radyografik Olarak Saptanamayan El Bilek Travmalarında Kırık Tespiti İçin Ne Kadar Ağrı Varlığında Bilgisayarlı Tomografi Çekilmelidir?
How Much Pain Is Necessary To Get Computed Tomography For Fracture Diagnosis Of The Wrist Injury That Can Not Be Radiographically Detectable?
Ali Çağrı Tekin, Yunus İmren, Süleyman Semih Dedeoğlu, Haluk Çabuk, Tahsin Olgun Bayraktar
doi: 10.5222/otd.2017.1080  Sayfalar 10 - 16
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda el bileği travmalarında radyografide kırık tespit edilememiş hastaların muayenedeki ağrı şiddetleri ile tomografide kırık saptanma oranlarını değerlendirip ağrı miktarının tomografi endikasyonunda yol gösterici olup olamayacağını prospektif olarak değerlendirildi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2016 ila haziran 2016 tarihleri arasında Okmeydanı eğitim ve araştırma hastanesi acil servisine el bilek travması ile başvurup acil tıp kliniğince acil ortopedi konsültasyonu istenmiş hastalardan 18 yaş üzerinde olanlar ve röntgenogramda herhangi bir kırık tespit edilemeyen hastalar çalışmaya dahil edildi. Açık yarası olan, daha önce o el bileğinden herhangi bir travma yada hastalık sebebi ile artroz, malunion gibi bozuklukları olanlar, 18 yaş altındaki hastalar, mental bozukluğu olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışma süresi 6 ay olarak belirlendi. Hastaların inspeksiyon sonrası A B C D E olarak numaralandırılan 5 ayrı palpasyon noktası palpe edilip hastalardan ağrılarını VAS skoruna göre belirlemeleri istendi Muayene sırasında her nokta için hastalardan ağrılarını VAS skorlarına göre değerlendirmeleri istendi ve kayıt altına alındı. Herhangi bir muayene noktasında VAS skor olarak 5 üzerinde bir skor almış olan hastalara şişlik ve ekimoz bulgusu dikkate alınmadan tomografi çekildi. Tomografi sonuçlarınca kırık saptananlara uygun tedavi uygulandı.
BULGULAR: Hastalarımızın 26sı erkek (%60,4),17si kadın (%39,6) idi. Bilateral el bilek travması olan 2 erkek hasta dışında 21 hasta sol (%51,2), 18(%48,8) hasta sağ el bilek travması vardı.
Çalışmamızda A noktası için kırık saptanan grupta ortalama VAS skoru hastalarda 2,2 (%22) birim daha fazla olarak saptandı. B noktası için 1,91, C noktası için 3 birim, D noktası için 0,6, E noktası için ise 2,6 birim olarak saptandı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Radyografik olarak kırık izlenmemiş el bilek travmalarında eğer hasta ağrısı yüksek bir değerde ise hastanın olası bir kırık için bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirilmesinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: The aim of the present study was to identify the pain level for guidence to get computed tomography imaging for undiagnosed distal radius fracture in wrist trauma patients.
METHODS: The prospective study, which was conducted January 2016 to June 2016, the patients were included in this study whose can not be diagnosed wrist fracture on conventional x rays at Okmeydanı education and research hospital emergency department over 18 years old. Exclusion criteria were all cases with a history of previous wrist fracture, infection, surgery, arthritis, open fractures,malunion,patients with a mental disorders.Follow up period was determined for 6 months. 5 different anatomic palpation point s were marked as A,B,C,D,E. Points were palpated and VAS score for each region were separately measured. CT was taken the patients whose vas score over 5 point by palpation at any anatomic points regardless of swelling and ecchymosis. According to the CT results determined fracture who underwent proper treatment.
RESULTS: There were 26(%60,4) males and 17(%39.6) females. The right wrist was involved in 48,8%(18 cases),the left in 51,2%(21) of our cases. Average VAS scores of the patients without fracture after ct imaging by palpation at point A 4.3, point B: 5.09, point C: 4.3,point D: 3.09, point E: 2.3 were founded. When comparing the two groups the average value for each inspection point, these values were significantly higher in the fracture group.
We found that the average VAS score in the group with fractures in our study
at point A was %22(2.2) higher than the others.This value were founded 1.91 at point B,3 at point C,0.6 at point D, 2.6 at point E.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Results of this study suggest that despite the lack of radiological fracture diagnosis,computed tomograpy imaging help us to prevent undiagnosed any wrist fracture ıf the patients with severe pain admitted to emergency department in wrist trauma.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
İntraabdominal Cerrahi Operasyonlarında, Preoperatif Ve İntraoperatif Forced-Air Isıtmayla İntraoperatif Isıtmanın Perioperatif Vücut Isısına Etkilerinin Karşılaştırılması
Preoperative forced-air warming combined with intraoperative warming versus intraoperative warming alone in the prevention of hypothermia during intraabdominal surgery.
Ercan Özcan, Cem Topuz, Özgül Odacılar, Murat Mehel, Hatice Feyizi, Namigar Turgut
doi: 10.5222/otd.2017.1081  Sayfalar 17 - 22
GİRİŞ ve AMAÇ: Hipoterminin önlenmesi için preoperatif ısıtma anestezi yönetiminin önemli komponentlerinden biridir. Forced-air yöntemi hipoterminin bu ciddi komplikasyonlarını önlemede çok etkili bir yöntemdir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, Etik Kurul onayı alınarak 7 Aralık 2015-7 Şubat 2016 tarihleri arasında, 70 olgu üzerinde, prospektif, raslantısal ve tek kör olarak planlandı. ASA skoru I-III olan, 18-65 yaş arası, elektif genel cerrahi batın operasyonu planlanan vakalar dahil edildi. Hastalar randomize Grup I (n=35 ); preoperatif ısıtılmadan yalnızca intraoperatif forced-air yöntemiyle ısıtılanlar ve Grup II (n=35 ) operasyondan önce forced-air yöntemiyle postoperatif derlenme ünitesinde ( PACU ) 30 dakika ısıtılan ve bu esnada hemodinamik takipleri yapılan hastalar olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalar aynı zamanda intraoperatif forced-air yöntemiyle ısıtıldı. Her 2 grupta indüksiyon ajanı olarak propofol 2.5mg/kg, rokuronyum bromid 0.6-1.2 mg/kg kullanıldı
BULGULAR: Her iki grup arasında yapılan karşılaştırmada, Grup I (n=35) hastaların kas gevşetici etkisinin süresi, intraoperatif kan kaybı miktarı (ml), postop solunum sıkıntısı görülme sıklığı, kardiyak morbidite sıklığı, Grup II (n=35) hastalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla bulunmuştur Grup II’nin indüksiyon sonrası, 15. dk, 30. dk, 60. dk, ekstübasyon öncesi ve PACU vücut ısısı ortalamaları Grup I’den anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Preoperatif hastaların vücut sıcaklıkları hasta ameliyathaneye gelmeden önce ölçülmeli ve ısı takibi dikkat edilmesi gereken bir parametre olmalıdır. Hastalarının vücut sıcaklıklarını en az 36°C olduğunda ameliyathaneye transfer etmeleri, 36°C'nin altındaki hastaları aktif olarak ısıtmaları gerekliliği konusunda bilgilendirilmelidirler. Ameliyathaneye gelen hastalar öncelikle derlenme ünitesinde forced-air yöntemiyle en az 30 dakika ısıtılmalıdır
INTRODUCTION: Preventing hypothermia is important for anestetic management. Forced-air is a very effective method for preventing complications of hypothermia.
METHODS: After obtaining Etical Commitee approval, this study planned for elective abdominal surgery with 70 patients, prospective, randomized study, between 7 December 2015-7 February 2016 in surgery clinic. It was included in the study patients with elective abdominal surgery in age 16-65, ASA I-III. Patients were devided into two groups, group 1 (n=35) randomized, not heated before operation, heated during operation by forced-air method and group 2 (n=35) heated before operation in PACU. All patients were heated with forced-air during operation.
RESULTS: In the analyzing of two groups, the frequency of postoperative respiratory distress, cardiac morbidity, intraoperatif blood volume loss, duration of neuromuscular blokage is significantly higher in the group 1(n=35) that didn’t preheated before the surgery than the group 2(n=35) that preheated before the surgery. The average body temperature of group 2(n=35) after induction, 15., 30., 60., minutes, before extubation and at the PACU significantly higher than group 1 (n=35)(p: 0,001;p<0,05).Statisticaly there is no significant differences in the ratio of postoperative surgical area enfection risk between two groups.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Preoperative body temperature is be measured before the patient at operating room and its following is very important parameter. Patients transfer to operating room when their body temperature abowe 36o C. ıf the body temperature is below 36o C, patients have to be heating by active systems. Patients have to be heating 30 minutes with forced-air systems before surgery at operating room.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Yaşlı Hastaların Intertrokanterik Femur Kırıklarında Ameliyat Öncesi Bekleme Süresi ile Mortalite Arasındaki İlişki
Relationship Between Mortality and Timing of Surgery in Elderly Intertrochanteric Hip Fractures
Oktay Adanır, Cem Albay, Ozan Beytemür
doi: 10.5222/otd.2017.1082  Sayfalar 23 - 27
GİRİŞ ve AMAÇ: Kalça kırıkları yaşlı hastalarda ciddi bir morbidite ve mortalite nedenidir. Mortalite ve morbiditeyi etkileyen prognostik faktörler ile ilgili birçok çalışma vardır. Bu faktörlerden bir tanesi de ameliyat öncesi bekleme süresinin mortaliteye etkisidir. Amacımız ameliyat öncesi bekleme süresinin, hastanın yaşının, komorbid hastalıklarının ve ASA skorunun mortaliteye etkisinin güncel literatür ışığında araştırılmasıdır
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2012-2013 yılları arasında kliniğimizde 55 yaş ve üzeri minor travma sonrası hayatında ilk defa izole intertrokanterik femur kırığı tanısı alan ve tedavi olarak spinal anestezi altında proksimal femoral çivi ile osteosentez yapılmış 136 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşları, komorbid hastalık varlığı, ASA skorları, ameliyat öncesi bekleme süreleri incelenerek; bu paramatrelerin mortalite üzerine etkisine bakıldı.
BULGULAR: Mortalite üzerine etkili faktörleri belirlemek için kırık yaşı, ameliyat öncesi bekleme süresi, ASA skoru, komorbid hastalık varlığı değişkenleri ile logistik regresyon analizi yapıldı. Kırık yaşı (p=0,005), ASA skorunun 3 ve üzeri olması (p=0,041) ve komorbid hastalık varlığı (p=0,033) ilk 1 yıl içerisindeki mortalite üzerine etkili faktörler olarak tespit edildi. Ameliyat öncesi bekleme süresinin tek başına ilk 1 yıl içindeki mortaliteye etkisi bulunmadı (p=0.143).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Erken cerrahi ilk 1 yıl içindeki mortalite oranlarında azalmaya sebep olmamaktadır. Yaşlı kalça kırığı hastalarında aceleci bir cerrahi yapmaktansa; hızlı bir şekilde genel durumları düzeltilip ameliyat edilmesi daha akıllıcadır.
INTRODUCTION: Hip Fracture is a significant cause of morbidity and mortality in the elderly patients. There are lots of studies about prognostic factors affecting mortality and morbidity. One of these factors is the effect of preoperative waiting period on mortality. Our goal is to investigate the effect of timing of surgery, patient's age, comorbid diseases and ASA score on mortality in the scope of the current literature.
METHODS: 136 patients over 55 years old with a diagnosis of intertrochanteric hip fracture for the first time, whose fractures were fixed between 2012-2013 with proximal femoral nail under spinal anesthesia were included in the study.The effect on mortality of parameters like age of the patient, comorbid diseases, ASA score, timing of surgery were examined.
RESULTS: Logistic regression analysis of variables like patients age, timing of surgery, ASA scores and the presence of comorbid diseases were done in order to demonstrate their effect on mortality. Patients age (p=0.005), ASA score of 3 or more (p = 0.041) and the presence of comorbid diseases (p = 0.033) were found to be effective factors on one year mortality. There is no effect of timing of surgery alone on one year mortality (p=0.143).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Early surgery do not influence 1 year mortality rate. For elderly hip fracture patients, instead of a hasty operation, it's wiser to fix general conditions quickly and then operate them.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Kırk yaş ve üzeri gebeliklerde maternal ve neonatal sonuçların değerlendirilmesi
Pregnancy in women 40 years old or older: maternal and neonatal outcomes
Büşra Cambaztepe, Fatma Didem Yücel, Gizem Pektaş, Berk Bulut, Hamit Caner Uzun, Veli Mihmanlı
doi: 10.5222/otd.2017.1083  Sayfalar 28 - 32
GİRİŞ ve AMAÇ: Kliniğimizde doğum yapmış kırk ve üzeri yaştaki gebelerin maternal ve neonatal sonuçlarını değerlendirmek.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Ocak 2011- Aralık 2014 yılları arasında S.B. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğum yapmış 40 yaş ve üstü gebelerin kayıtları incelendi. Maternal ve neonatal komplikasyonlar aynı dönemde doğum yapmış 20-35 yaş grubundaki gebelerle karşılaştırıldı.
BULGULAR: Kırk yaş ve üzeri gebelerde kronik hipertansiyon, gestasyonel diyabet, intrauterin gelişme geriliği ve sezaryenle doğum oranı 20-35 yaş arası gebelere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (Sırasıyla p=0.005, p=0.027, p=0.031, p: 0.001). Preeklampsi, plasenta previa, plasenta dekolmanı ve inutero fetal kayıp görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Kırk yaş ve üzeri gebelerde kronik hastalıkların görülme oranı (%8.9), 20-35 yaş arası gebelerden (%2.7) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p=0.023). Preterm eylem, doğum haftası, doğum kilosu, 5. dk Apgar skorları ve yeni doğan yoğun bakım ihtiyacı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonucuna göre kırk yaş ve üzeri gebelerde, kronik hipertansiyon, gestasyonel diyabet, intrauterin gelişme geriliği ve sezaryenle doğum oranı daha yüksektir.
INTRODUCTION: The purpose of this study is to analyze perinatal and neonatal outcomes of pregnant women at the age 40 and over.
METHODS: The study group consisted of pregnant women who were 40 and over and delivered at Okmeydanı Training And Research Hospital between January 2011 - December 2014. The data of the patients were compared with those of a control group which exclusively included pregnant women between ages 20 and 35.
RESULTS: Chronic hypertension, gestational diabetes mellitus, intauterin growth restriction and caesarian section rates were found statistically high for advanced age pregnancy (p=0.005; p=0.027; p=0.031; p=0.001). Preeclampsia, ablatio placenta, placenta previa, intrauterine fetal death rates were not statistically significantly different. At age 40 and over, chronic deseases were found significantly higher (p=0.023). Week at birth and birthweight, neonatal intensive care unit requirements, 5th minute Apgar scores, preterm labor ratios were not statistically significantly different.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study; chronic hypertension, gestational diabetes mellitus, intauterin growth restriction and caesarian section rates were found high at age 40 and over.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
PA Akciğer radyografide pulmoner nodüllerin saptanma oranı ve görünürlüğünü etkileyebilecek faktörlerin değerlendirilmesi.
Evaluation of detection rate of pulmonary nodules and the reasons may affect their visibility on chest radiograms
Yüksel Demir, Deniz Özel, Betül Duran Özel
doi: 10.5222/otd.2017.1084  Sayfalar 33 - 36
GİRİŞ ve AMAÇ: Retrospektif çalışmamızda bir akciğer radyogramında nodülün ne sıklıkta yakalanabildiğini ve bu oranı etkileyebilecek faktörleri araştırmak istedik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza Görüntü arşivleme ve iletişim sisteminde toraks bilgisayarlı tomografide akciğer nodülü saptanan ve sistemde bu bilgisayarlı tomografi incelemeden 10 gün önce ve sonrasında raporlanmış Posterior Anterior akciğer radyogramı bulunan 67 olgu ve toplam 103 nodül dahil edildi. Nodüllerin görülebilirliğinin değerlendirilmesinde altın standart olarak toraks BT kullanıldı.
BULGULAR: Toplam 67 hastanın 21 i kadın 46 sı erkek idi. Posterior Anterior akciğer grafide görünen pulmoner nodül sayısı 71 (% 68.9), görülemeyen 32 (% 31.1) olarak hesaplandı. Nodülün boyutu ve kalsifiye olup olmaması saptanabilirliği etkilerken, hastanın cinsiyeti ve nodülün yerleşim yerinin buna katkısı olmadığı görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Süper-pozisyonlar ve silüet etkisi ekarte edilse bile yaklaşık % 31 gibi önemli bir oranda nodül akciğer radyogramlarında görülemeyecektir. Biz radyologlar adına yapılması gereken her ne koşulda olursa olsun hata oranını minimuma indirmek adına hızlı raporlamadan kaçınmamızdır.
INTRODUCTION: We evaluated the frequency of nodule detection with a chest radiograph and the factors may affect this ratio in our retrospective study.
METHODS: Sixty-seven patients and a total of 103 pulmonary nodules detected in chest Computerized Tomography exists at Picture Archiving and Communication; which had Posterior Anterior radiograms 10 days before or after the Computerized Tomgraphy examination; were included in this study. Thorax CT was used as gold standard technique to evaluate visibility of pulmonary nodules.
RESULTS: Twenty-one female and 46 males were total of 67 patients. The number of the detectable nodules was 71 (68.9 %) and undetectable nodules was 32 (31.1 %) respectively. The dimension of nodules and being calcified of nodule were affected to the detection rate, but gender of patient and the placement of nodule were not.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In spite of super-position and silhouette effect is ruled out, a significant rate of nodules, still can not be seen on chest radiography like 31 %. Regardless of whatever condition exists, radiologists must avoid writing quick reports, in order to minimize the error rate.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

DERLEME
8.
Ani İdiopatik Sensorinöral İşitme Kayıplarında Tedavi Prosedürleri
Treatment Procedures in Sudden Idiopathic Sensorineural Hearing Loss
Zeynep Aydoğdu, Güven Yıldırım, Tolgar Lütfi Kumral, Ziya Saltürk, Yavuz Uyar
doi: 10.5222/otd.2017.1085  Sayfalar 37 - 42
Ani işitme kaybı (AİK) en fazla üç gün içinde aniden gelişen, en az üç frekansı tutan, minimum 30 dB ve üzerindeki sensörinöral işitme kaybıdır. AİK tedavisi halen bir araştırma konusudur. AİK tedavisi için pekçok tedavi protokolü önerilmiştir. Bu makalede AİK tedavi protokolleri tartışılmaktadır.
Sudden hearing loss (SHL) is a sensorineural hearing loss that develops within three days, leading to a minimum 30 dB hearing loss, involving at least three frequencies. Appropriate treatment in SHL is still in search. Numerous treatment protocols have been suggested for this clinical entity In this article treatment protocols of SHL loss are discussed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
9.
Dış Kulak Yolunda Pigmente Bazal Hücreli Karsinom: Olgu Sunumu
Pigmented Basal Cell Carcinoma of the External Auditory Canal: A Case Report
Arzu Karaman Koç, İbrahim Erdim, Zahide Mine Yazıcı, Kamil Hakan Kaya, Fatma Tülin Kayhan
doi: 10.5222/otd.2017.1086  Sayfalar 43 - 46
Bazal hücreli karsinom (BCC), bazal hücrelerin proliferasyonuyla karakterize yüzeyel yayılan genellikle lokal agresif davranışla seyreden çok nadiren metastaz yapan bir tümördür. En sık baş-boyun bölgesinde bulunmasına rağmen temporal bölgede nadiren görülür. BCC’nin bir alt tipi olan pigmente BCC dış kulak yolunda çok daha nadir görülmektedir. Agresif bir BCC alt tipi olmamasına rağmen pigmentli olmaları nedeniyle benign pigmente lezyonlar ve özellikle malign melanomla ayırıcı tanıda dikkat edilmelidir. Yazımızda ara ara kanlı kulak akıntısı ve kaşıntı şikayeti ile kliniğimize başvuran ve dış kulak yolundan alınan biyopsi sonucu pigmente BCC tanısı konulan kırkyedi yaşındaki bayan hastayı sunduk.
Basal cell carcinoma (BCC) is characterized by basal cell proliferation, superficial spreading, locally aggressive tumor, and (rarely) metastasis. It occurs particularly in the head and neck area and is rarely diagnosed in the temporal region. A type of BCC called pigmented BCC is more seldom seen in the temporal region. While it is not an aggressive variant of BCC, pigmented lesions and malignant melanoma need to be considered in the differential diagnosis because of the production of pigment. In this article, we describe a 47-year-old female patient who presented with bloody otorrhea and ear itchiness and was diagnosed with pigmented BCC from a biopsy taken from the external auditory canal.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Dalakta Epidermoid Kist: 2 Olgu Sunumu
Epidermoid cyst of spleen: 2 cases
Özben Yalçın, Özlem Ton, Süleyman Özdemir, Gültekin Hoş, Hakan Mustafa Köksal, Fevziye Kabukçuoğlu
doi: 10.5222/otd.2017.1063  Sayfalar 47 - 49
Epidermal splenik kistler dalağın nadir kistlerindendir. 37 yaşındaki erkek hasta ve 25 yaşındaki kadın hasta, karında ağrı ve dolgunluk hissi ile genel cerrahi polikliniğine başvurmuştu. Radyolojik bulguları ile dalak kisti ile uyumlu bulunan olgulara splenektomi uygulandı patolojik inceleme ile epidermoid kist olarak raporlandı.Epidermoid kist oluşumundaki etiyolojik teoriler ışığında kendi vakamızın etyopatogenezini tartıştık.
Splenic epidermoid cyst is a rare cystic disease of spleen. A 37 year-old man and a 25-year-old woman with abdominal pain and distension presented at the surgery out patients of our hospital. Radiological findings consistent with splenic cyst with the case underwent splenectomy, and after pathologic examination was reported as epidermoid cyst.We discussed the etiopathogenesis of our case in light of the theories regarding its development.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Serviks Uteri Lokalizasyonlu Lipoleiomyom: Olgu Sunumu
Lipoleiomyoma of the Uterine Cervix: A Case Report
Selma Şengiz Erhan, Sevinç Hallaç Keser, Fatma Nur Soylu Boy, Çetin Çom
doi: 10.5222/otd.2017.1087  Sayfalar 50 - 53
Lipoleiomyomlar uterusun nadir benign tümörü olup; genellikle leiomyom varyantı olarak bilinir. Histopatolojik olarak değişen oranlarda düz kas, fibröz doku ve matür yağ dokudan oluşur. Birçok olgu asemptomatiktir. Sıklıkla uterin korpusta lokalize ve intramural yerleşim gösterir. Biz lipoleiomyom tanısı alan serviks uteri yerleşimli, bilateral endometriozis eksterna ve endometriomanın eşlik ettiği olgumuzu literatür bilgileri eşliğinde sunduk.
Lipoleiomyoma is a rare benign tumour and a variant of uterin leiomyoma. Histologically, these tumours are composed of mixture of mature adipose tissue, fibrous tissue and smooth muscle cells. Most patients are asymptomatic. Lipoleiomyomas are most often found in the uterine corpus, and are usually intramural. We report a case of lipoleiomyoma of the uterine cervix combined with bilateral endometriosis and endometrioma.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Nadir bir asimetrik sensörinöral işitme kaybı nedeni: Serebellopontin köşede lipom
A rare cause of asymmetric sensorineural hearing loss: Lipoma in the cerebellopontine angle
Ümit Aydın, Fatih Arslan, Murat Bınar, Erbil Kılıç, Ömer Karakoç
Sayfalar 54 - 56
Kafa içi lipomlar tüm intrakraniyal tümörlerin % 0.1-1.5’ ini oluşturan benign tümörlerdir. Serebellopontin köşe (SPK) tümörlerinin ise yalnızca %0.14’ü lipomdur. Erkeklerde iki kat fazla ve %3 oranında bilateral görülür. SPK lipomları özellikle 5, 7 ve 8. Kraniyal sinirlere yakın komşulukta olması ve infiltratif büyüme paterni nedeniyle diğer intrakranial lipomlara göre daha fazla semptomatik seyreder. En sık neden olduğu semptomlar vertigo, tinnitus, işitme kaybı, yüzde duyu kaybı, trigeminal nevralji, hemifasyal spazm ve fasiyal motor bozukluklardır. Bu olgu sunumunda tek şikayeti işitme kaybı olan, KBB ve diğer sistem muayeneleri tabii olan hastada tespit edilen SPK’ da lipom olgusu tanı ve tedavisi literatür eşliğinde sunulmuştur.
Intracranial lipomas are benign tumors that constitute 0.1-1.5% of all intracranial tumors. Of all cerebellopontine angle (CPA) tumors only 0.14% are lipomas. They are twice as common in men and 3% of them are bilateral. Since CPA lipomas are localized especially near the 5th, 7th and 8th cranial nerves and show infiltrative patterns, they are more symptomatic that other intracranial lipomas. The most common symptoms are vertigo, tinnitus, hearing loss, loss of facial sensation, trigeminal neuralgia, hemifacial spasm and facial motor disorder. In this case presentatiton we are presenting a patient with hearing loss as the only complaint, ENT and the other systems’ examinations being natural, who was diagnosed with CPA lipoma and was diagnosed and treated according to the literature.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
Superior Mezenter Arter Sendromu - Problemli Olguların Tanı ve Tedavi Süreci
Superior Mesenteric Artery Syndrome- Process of Diagnosis and Treatment of Problematic Cases
Tonguç Utku Yılmaz, Sertaç Ata Güler, Gökhan Pösteki, Ahmet Alponat
doi: 10.5222/otd.2017.1089  Sayfalar 57 - 59
Superior mezenter arter (SMA) sendromu, duodenum’un SMA ‘nın açılanması sonucu SMA ve aorta arasında sıkışmasıDIR. Semptomlar özgül olmadığı için ileus, gastroözefagial reflü, pankreatit gibi diğer gastrointestinal patolojilerle karışabilmektedir. Aralıklı karın ağrısı ve yoğun kusma şikayeti ile başvuran 25 yaşında bayan hastamızı sunuyoruz. Hastamız öncesinde benzer şikayetler nedeniyle Nissen Fundoplikasyon, laparatomi, ince barsak rezeksiyonu ve bridektomi ameliyatları geçirmiş. Hasta pankreatit, ileus ve anoreksia için medikal tedaviler almıştır. Bu olgu SMA sendromu tanısındaki zorlukları vurgulamaktadır ve bu sendormun varlığını konusunda dikkat çekmek için sunulmuştur. Bu konu hakkında farkındalık erken tanı ile birlikte ilişkisiz testleri ve gereksiz tedavileri azaltacaktır.
Superior mesenteric artery (SMA) syndrome is an angulation of SMA causes sompression of the duodenum between the SMA and the aorta. The symptoms are not unique and can be seen in several other gastrointestinal pathologies like ileus, gastroesophageal reflux, pancreaitis etc. We report a 25-year-old female who presented with intermittent abdominal pain and intractable vomiting. The patient underwent Nissen-fundoplication, laparotomy, small bowel resection, and bridectomy operations. Also the patient received medical theraphies for pancreatitis, ileus and anorexia. This case emphasizes the challenges in the diagnosis of SMA syndrome and the need for increased awareness of this entity. This will improve early recognition in order to reduce irrelevant tests and unnecessary treatments.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

14.
Erken Tanı Almış Bir İzole Trakeoözofageal Fistül Hastası
Early Dıagnosed Patıent Wıth Isolated Tracheoesophageal Fıstula
Olga Devrim Ayvaz, Serdar Moralıoğlu, Osman Zeki Pektaş, Ayşenur Cerrah Celayir, Aysu Say, Irmak Dicle Sargın
doi: 10.5222/otd.2017.1090  Sayfalar 60 - 64
İzole trakeoözofageal fistül (TÖF); beslenme sırasında aspirasyon semptomları, sağ üst lob pnomoni veya atelektazileri ile belirti verir ve genellikle hastalar geç süt çocukluğu döneminde tanı almaktadır. Bu çalışmada erken tanı almış bir izole TÖF hastasının tanı ve tedavi süreci sunulmuştur.
İki aylık kız hasta, beslenme sırasında öksürük, morarma, hırıltılı solunum şikayetleri ve akciğer grafisinde sağ üstte pnomonik infiltrasyon görünümü ile tarafımıza konsülte edildi. 2 kez aspirasyon pnomonisi öntanısıyla yatarak tedavi edilme öyküsü mevcuttu. Bronkoskopi ile izole TÖF saptandı, sağ servikal yaklaşımla N tipinde”ki fistülün ligasyonu yapıldı. Poliklinik takiplerinde halen sorunsuzdur.
Doğum sonrası erken dönemlerde reflü medikasyonuna rağmen, beslenme sırasında başlayan öksürük, siyanoz, hırıltılı solunum gibi aspirasyon semptomları olması ve tekrarlayan sağ üst lob infiltrasyonlarında izole TÖF olasılığı daima akılda tutulmalıdır; bu olgularda tanısal bronkoskopi yapılması geciktirilmemelidir.
Isolated tracheoesophageal fistula (TEF) usually could be symptomatic with symptoms of aspiration and aspiration pneumonia or atelectasis in late infancy period. In this study, process of the diagnosis and treatment in a patient with isolated TEF diagnosed in early infancy, was presented.
Two months old girl patient was referred to our department due to cough, and bruising, and wheezing during the feeding, and complaint with the appearance of atelectasis on the upper right side seen at chest radiographs. Until two months old with a diagnosis of aspiration pneumonia was hospitalized in the neonatal intensive care unit had a history of. In bronchoscope orifice of the TEF was seen, and fistula was ligated with the right cervical approach. Follow-ups were uneventful.
Performing of the bronchoscopy should not be delayed for diagnosis of isolated TEF in presence of cough, cyanosis, and wheezing episodes during the nutrition and recurrent right upper lobe pneumonia.
Makale Özeti | Tam Metin PDF