Cilt: 20  Ek: Supplement - Eylül 2022
Özetleri Gizle | << Geri
ORJINAL ARAŞTIRMA
1.
Mortal Seyreden Kritik Hastalarda Çoklu İlaç Dirençli Enfeksiyonlarının ve Sepsisin Değerlendirilmesi
Evaluation of Sepsis And Extensively Drug Resistant Infections in Deceased Critically Ill Patients
Fatma İrem Yeşiler, Çağla Yazar, İrem Ulutaş Ordu, Helin Şahintürk, Tuğba Yanık Yalçın, Pınar Zeyneloğlu
Sayfalar 1 - 6
GİRİŞ ve AMAÇ: İlaca dirençli enfeksiyonlara bağlı sepsis, yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) yüksek mortalite oranları ile ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı, YBÜ’de bir yıl içerinde ölen kritik hastaların demografik özelliklerini, sepsis ve çoklu ilaç dirençli enfeksiyonlara bağlı (XDR) ölümlerin prevalansının belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Ocak 2019-2020 tarihleri arasında YBÜ’ de ölen hastaların verileri retrospektif incelendi.
BULGULAR: YBÜ’ ne kabul edilen 525 hastadan 269' u öldü. Ölen hastaların 115'i (%56.1) dahili, 118'i (%43.9) cerrahi YBÜ’ ndeydi. Yaş ortalamaları 70.5 ± 15 yıl olup 126'sı (%46.8) kadındı. Yoğun bakıma yatışta ortalama APACHE II, GKS, SOFA skorları sırasıyla 23.4±20.9, 9.8±4.4 ve 8.2 ± 3.6 idi. YBÜ’ne yatış nedenleri solunum yetmezliği (%34.9), nörolojik disfonksiyon (%19), sepsis (%17.8) ve kardiyovasküler yetmezlik (%16) idi. Enfeksiyon 231 (%85.9) hastada görüldü. Sepsis tanısı ile ölen 109 (%40,5) hastanın 48'i (%40) sepsis tanısı ile YBÜ’ ne yatırıldı. En sık solunum sistemi enfeksiyonları saptandı (%34.6). 170 hastada (%63.2) septik şok görüldü ve bunların 61'inde (%22.7) renal replasman tedavisi gerekti. XDR, ölen hastaların %34.6'sında XDR enfeksiyon gelişti ve YBÜ'ne yatmadan önce antibiyotik kullananlarda görülmesi sıklığı daha fazlaydı (p=0.02). YBÜ'ne kabul edilmeden önceki ortalama hastanede kalış süresi ve YBÜ’de kalış süresi sırasıyla 22±25,8 ve 10.1±12,7 gün idi. Dahili YBÜ’ de ölen hasta sayısı cerrahi YBÜ’ de ölenlerden daha fazlaydı (p=0.018).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Dahili YBÜ’ de ölen kritik hasta sayısı cerrahi YBÜ’ de ölenlerden daha fazlaydı. Ölen kritik hastaların %40’ına sepsis teşhisi kondu ve bunların 1/3’ünde XDR enfeksiyonu vardı. YBÜ' ne yatmadan önce antibiyotik kullanan hastalarda XDR enfeksiyonları daha sıktı.
INTRODUCTION: Sepsis due to drug resistant infections is associated with higher mortality rates in intensive care unit (ICU). The aim of this study was to determine the demographic characteristics of deceased critically ill patients, the prevalence of sepsis and extensively drug resistant infectious-related (XDR) deaths within 1 year in ICU.
METHODS: The data of patients who died in the ICU between January 1, 2019-2020 was retrospectively analyzed.
RESULTS: Out of 525 patients admitted to ICU, 269 of them died. One hundred fifty-one of those deceased patients (56.1%) were in medical and, 118 (43.9%) in surgical ICU. Their mean age was 70.5 ± 15 years and 126(46.8%) of them were female. The mean APACHE II, GCS, SOFA scores at ICU admission were 23.4±20.9, 9.8±4.4, and 8.2 ± 3.6, rescpectively. The reasons for ICU admission were respiratory failure (34.9%), neurologic dysfunction (19%), sepsis (17.8%), and cardiovascular failure (16%). Infection occurred in 231 (85.9%) patients. Of the 109 (40.5%) deceased patients with a diagnosis of sepsis, 48 (40%) of them were admitted ICU with sepsis. The most common site of infection was the respiratory system (34.6%). Septic shock was seen in 170 patients (63.2%) and renal replacement therapy was needed in 61 (22.7%) of them. XDR developed in 34.6% of deceased patients and was more frequent among those with antibiotic usage before ICU admission (p=0.02). The mean LOS at hospital before ICU admission and length of ICU stay were 22±25.8 and 10.1±12.7 days, respectively. The number of deceased medical patients were significantly higher than surgical patients (p=0.018).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The deceased critically ill medical patients were higher than surgical patients. Forty percent of deceased critically ill patients were diagnosed with sepsis and one third of them had XDR infection. XDR infections were more frequent among patients with antibiotic usage before ICU admission.
Makale Özeti

2.
İleri yaş kalça kırığı hastalarında preoperatif prognostik beslenme indeksinin postoperatif mortaliteyle ilişkisi
The relationship between preoperative prognostic nutritional index and postoperative mortality in hip fracture patients
Nur Canbolat, Dilan Büyük, İlhan Sulejmani, Yavuz Saglam, Demet Altun, Hayati Durmaz, Mehmet I. Buget
Sayfalar 7 - 13
GİRİŞ ve AMAÇ: Kalça kırıkları geriatrik hasta grubunda önemli bir sağlık sorunudur. Malnütrisyonun saptanması, perioperatif tedavi planının oluşturulması, prognozun belirlenmesi ve böylece morbidite ve mortalitenin azaltılması açısından önemlidir. Prognostik beslenme indeksi (Prognostic nutritional index, PNI), hastaların beslenme durumunun bir göstergesi olan basit, uygun maliyetli ve kolay uygulanabilir bir parametredir. Bu çalışmanın amacı, postoperatif kalça kırığı hastalarında preoperatif PNI ile mortalite arasındaki ilişkiyi incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu prospektif gözlemsel çalışmaya, kalça kırığı sonrası ilk 48 saat içinde ameliyat edilen, ASA skoru I-IV arası olan, 65-95 yaş arası 183 hasta dahil edildi. Hastalar PNI'nin 37.25 eşik değerine göre 2 gruba ayrıldı. Toplamda 172 hasta çalışmayı tamamladı: 53'ü Grup Düşük PNI'de ve 119'u Grup Yüksek PNI'de sınıflandı.
BULGULAR: Hastanede kalış süresi Grup Düşük PNI'de anlamlı olarak daha yüksekti (p=0.035). Postoperatif deliryum Grup Düşük PNI'de anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p=0,001). 3 aylık mortalite Grup Düşük PNI'de anlamlı olarak daha yüksekti (p=0.0001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Rutin taramalarda kullanılabilecek kolay hesaplanabilen, objektif ve ucuz bir biyobelirteç olan PNI ile kalça kırıklarında malnütrisyon tanısı konarak optimize bir tedavi planı oluşturmak ve mortaliteyi azaltmak mümkün olabilir.
INTRODUCTION: Hip fractures is an important health problem in the geriatric patient group. Preoperative estimation of mortality risk by detecting malnutrition, establishing a perioperative treatment plan, determining the prognosis and reduce morbidity and mortality. Prognostic nutritional index (PNI) is a simple, cost-effective and easily applicable parameter that is an indicator of nutritional status of patients. The aim of this study was the relationship between preoperative PNI and mortality in postoperative hip fracture patients.
METHODS: This prospective observational study included 183 patients who were aged 65-95 years, with ASA I-IV physical status and operated within the first 48 hours after the hip fracture. Patients were divided into 2 groups according to the 37.25 cut-off value of PNI. In total, 172 patients completed the study: 53 in Group Low PNI and 119 in Group High PNI.
RESULTS: The length of hospital stay was significantly higher in Group Low PNI (p=0.035). Postoperative delirium was found to be significantly higher in Group Low PNI (p=0.001). 3-month mortality was significantly higher in Group Low PNI (p=0.0001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It can be possible to create an optimized treatment plan and reduce mortality by making the diagnosis of malnutrition in hip fractures with PNI, an easily calculated, objective and inexpensive biomarker that can be used in routine screening.
Makale Özeti

3.
Türkiyenin Başkentinde -Ankara- COVID-19 şüphesiyle yoğun bakıma kabul edilen 1430 hastanın sonuçları: Tek merkezli çalışma
Results of 1430 Patients Admitted to Intensive Care Unit With Suspicion Of COVID-19 in Turkey's Capital -Ankara: A Single Center Study
Behiye Deniz Kosovalı, Gül Meral Kocabeyoğlu, Nevzat Mehmet Mutlu, Tülay Tuncer Peker, Özlem Balkız Soyal, Işıl Özkoçak Turan
Sayfalar 14 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Pandeminin ilk dört aylık döneminde COVID-19 şüphesiyle, COVID-19 YBÜ’lerine kabul edilen hastalar tanılarına ve dönemlere göre karşılaştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tek merkezde aynı algoritma ile COVID-19 YBÜ’ne kabul edilen 1430 hasta verisi retrospektif olarak kaydedildi. Hastalar; PCR sonucu, radyolojik ve klinik bulgulara göre ‘COVID-19’ ve ‘nonCOVID-19’ hastalar olarak sınıflandırıldı. Ayrıca COVID-19 hastalar ölen ve yaşayan olarakta karşılaştırıldı. Bunun yanında, ‘pandeminin başlangıcı’ ve ‘normalleşme döneminde’ COVID-19 YBÜ’lerine kabul edilen hastaların verileri de karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 1430 hastanın 630’u COVID-19, 800’ü non-COVID-19 gruptaydı. Yaş ortalamalarında anlamlı faklılık bulunurken, cinsiyetler arasında faklılık yoktu (p=0.001, p=0.262). COVID-19 ölen grupun yaş ortalaması yaşan gruptan daha yüksekti (p<0.001). En sık başvuru semptomu dispne (51.2%), en sık eşlik eden komorbidite HT (51.2%) idi. Normalleşme döneminde ‘COVID-19’ tanısı ile yoğun bakıma kabul edilen hasta oranı ve yoğun bakımda mortalite oranı daha fazlaydı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pandemi başlangıç dönemi hayatımıza bir bilinmez olarak giren COVID-19’u anlayabilmekle geçti ve aynı zamanda toplumu ve sağlık çalışanlarını koruyarak hastaları daha etkin bir şekilde tedavi etmemiz için yol gösterici bir period oldu.
INTRODUCTION: The patients admitted to COVID-19 ICUs with the suspicion of COVID-19 in the first four months of the pandemic were evaluated both in diagnostic and according to periods of the pandemic.
METHODS: The data of 1430 patients admitted to the COVID-19 ICUs were recorded with the same algorithm in a single center retrospectively. Patients were classified as 'COVID-19' and 'non-COVID-19' patients according to PCR results, radiological and clinical findings. Also, COVID-19 patients were compared as dying and surviving. In addition, the data of patients admitted to COVID-19 ICUs during the ‘onset of the pandemic’ and during the ‘normalization period’ were also compared.
RESULTS: Of 1430 patients, 630 were included in the COVID-19 group and 800 in the non-COVID-19 group. While there was a significant difference in the mean age of the groups, there was no difference between the genders (p=0.001, p=0.262 respectively). The age of in the COVID-19 and deceased group was older than the survivors (p<0.001). The most common presenting symptom was dyspnea (51.2%), while the most common comorbidity was hypertension (51.2%). During the normalization period, the rate of patients admitted to the ICU with the diagnosis of 'COVID-19' and the mortality rates in the ICU were higher.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The first period of the pandemic was spent understanding COVID-19, which entered our lives as a mystery, and this has guided us to treat patients more effectively while protecting the community and healthcare professionals.
Makale Özeti

4.
Pandemi Süresince Anestezi Ve Yoğun Bakım Ünitelerinde Çalışanların Anksiyete Ve Stres Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Assessment of Anxiety and Stress Levels of Health Care Workers Who Serve in Frontlines in Anesthesia and Intensive Care Units During the Pandemic
özlem öner, Sibel Büyükçoban, Necati Gokmen
Sayfalar 31 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Koronavirüs hastalığının (COVID-19) dünya çapında yayılması, günlük rutinlerimizde ve iş hayatımızda ani ve dramatik değişikliklere neden oldu. Sağlık çalışanları pandemi sürecine uyum sağlamaya çalışarak hastaları, kendilerini ve ailelerini COVID-19 enfeksiyonundan korumaya çalıştı. Çalışmamız, COVID-19 pandemisinin yoğun bakım ünitelerinde ve ameliyathanelerde ön saflarda görev yapan sağlık çalışanları üzerindeki erken dönem psikolojik etkilerini anamayı amaçlamaktadır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel tipteki çalışma, pandemi sırasında COVID-19 yoğun bakım ünitesinde ön saflarda görev yapan 125 sağlık personeli ile yüz yüze gerçekleştirilmiştir. Çalışmamızda sağlık çalışanlarının depresyon ve stres düzeylerini ölçmek için Beck depresyon envanteri ve algılanan stres ölçeği kullanılmıştır.
BULGULAR: Katılımcıların %73,6'sı kadın, %52.8'i hemşire ve %28'i pandemi yoğun bakım ünitesinde çalışmaktadır. Ortalama yaş 34.17 ± 7.72 idi. Düşük stresli grupla karşılaştırıldığında, yüksek stresli grup, istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek sıklıkta kadınlardan oluşuyordu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ne yazık ki tarih, pandemilerin kaçınılmaz olduğunu ve bu zor zamanlarda birbirimize yardım etmemiz gerektiğini gösteriyor. Sağlık çalışanlarının stres faktörlerinin erken belirtilerini anlamak, onları travma sonrası bozukluktan korumaya yardımcı olabilir. Bu dönemde sosyal mesafe, virüsün bulaşmasını yavaşlatmanın anahtarıydı, ancak sağlık sektörü çalışanlarının artan kaygısına yol açtı. Sağlık çalışanlarının anksiyete ve depresyon belirtilerinin erken belirtilerini anlamak, onları tükenmişlik sendromu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi sağlık sorunlarından koruyabilir.
INTRODUCTION: The spread of coronavirus disease (COVID-19) worldwide has caused sudden and dramatic changes in our daily routines and work lives. Health care workers tried to adapt to the pandemic process, protecting patients, themselves, and their families from COVID-19 infection. Our study aims to explain the early psychological effects of the COVID-19 pandemic on health care professionals working in the front line in intensive care units and operating rooms.
METHODS: This cross-sectional type of study was conducted face-to-face with 125 medical personnel working on the front line in the COVID-19 intensive care unit during the pandemic. Beck depression inventory and perceived stress scale were used in our study to measure the depression and stress levels of workers health care.

RESULTS: 73.6% of the participants were female, 52.8% were nurses, and 28% were working in pandemic ICU. The mean age was 34.17 ± 7.72. Compared to the low-stress group, the high-stress group consisted of females with a statistically significantly higher frequency.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Unfortunately, history indicates that pandemics are inevitable and that we must help each other in these difficult times. Understanding early signs of the stress factors of health care workers can be helpful to protect them from posttraumatic disorder. During this period, social distancing was the key to slowing down the transmission of the virus, but it led to increased health sector employees' increased anxiety. Understanding the early signs of healthcare workers' signs of anxiety and depression can protect them from serious health problems such as burnout syndrome and posttraumatic stress disorder.

Makale Özeti

5.
Kovid 19 olgularında BT ile değerlendirilen kardiovasküler ve metabolik risk faktörleri
CT measured cardiovascular and metabolic risk factors in patients with Covid 19 infections
Esra Meltem Kayahan Ulu, Özlem Terzi
Sayfalar 39 - 47
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Kovid 19 olgularında risk faktörü olabilecek toraks bilgisayarlı tomografi (BT)tetkiki ile değerlendirilen bazı ölçülebilen parametrelerin dökümente edilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif olarak Kovid 19 olgularını inceledik ve 3 grup oluşturduk. Grup 1 olgular Kovid 19 pnömonisi nedeni ile normal servislerde veya evde tedavi olan olgular, grup 2 olgular Kovid 19 pnömonisi olan yoğun bakım ünitesine (YBÜ) alınan ve yaşayan olgular, grup 3 olgular ise Kovid 19 pnömonisi sonrası eks olan olgulardır. BT tetkikinde aorta (A) ve pulmoner arter (P) çapı, PA/A oranı, kardiotorasik oran (KTO), yağ kas oranı (YKO), paraspinal kas densitesi gibi Kovid 19 enfeksiyonu için risk olarak kabul edilen parametreleri değerlendirdik.
BULGULAR: Olguların ortanca yaşı 67 idi (Q1: 58-Q3: 75). Olguların % 60,6'sı (n=143) erkek olgulardı. Multivariate analizde KTO, erkek ve bayan olgular için YBÜ'ne başvuruda tespit edilen tek risk faktörü idi. Ek olarak Kovid 19'lu erkek olgularda KTÖ ölüm riski ile ilişkili olarak bulunan tek parametre idi. Tüm olgularda PA çapı normalden daha yüksek bulundu. Diğer incelenen parametrelerde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: KTO, Kovid 19 olgularının değerlendirilmesinde potansiyel bir risk faktörüdür. PA çapı tüm olgularda yüksek olup akciğer inflamasyonunun bir bulgusu olabilir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to document some measurable thoracic computerised tomography (CT) parameters investigated as a risk factor for prognosis in patients in Covid 19.
METHODS: We retrospectively analysed the patients with Covid 19 infection in three groups. Group 1 patients were the patients that were treated in the inpatient clinic or at home for Covid 19 pneumonia, group 2 patients consisted of patients that survived after treatment for Covid 19 pneumonia in ICU (intensive care unit), group 3 patients consisted of patients that expired during treatment for Covid 19 pneumonia in ICU. We evaluated the diameter of the aorta (A) and pulmonary artery (PA), PA/A ratio, cardiothoracic ratio (CTR), the fat to muscle ratio (FMR), and paraspinal muscle density (PMD) as CT parameters evaluated as risk factors for Covid 19 infection.
RESULTS: The median age of all patients was 67 (Q1: 58-Q3: 75) and 60,6 % (n=143) of the patients were male. The CTR was the only parameter for admission to ICU found statistically significant in multivariate analysis for both men and woman. Additionally, it was an only significant risk factor in death for man with Covid 19 infection. Altough not statistically significant, the diameter of PA was found to be high in all groups. The other parameters evaluated did not give statistically significant results between groups.
DISCUSSION AND CONCLUSION: CTR may be taken into consideration as a potential risk factor in the evaluation of the patients with Covid 19 infection. The diameter of PA is found higher in all groups so it might be an indicator of inflammation of lungs.

Makale Özeti

6.
COVID 19 Pnömonili Hastalarda, Eritrosit Dağılım Genişliği Değerinin, Mortalite ile İlişkisi.
The Relationship of Erythrocyte Distribution Width Value with Mortality in Patients with COVID 19 Pneumonia.
Ayşe Vahapoğlu, Ülkü Aygen Türkmen
Sayfalar 48 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Koronavirüs hastalığı 2019 ( COVID-19 ) pnömonili hastaların, hastaneye yatış, Yoğun Bakım Ünitesi (YBÜ) ihtiyacı ve mortalite oranları yüksektir. Bu çalışmada COVID-19 pnömonili hastaların, yoğun bakım ihtiyacı ve mortalite oranları, ucuz ve erişilebilir olması nedeniyle; kırmızı kan hücresi dağılım genişliği (RDW) değeri ile takip etmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, YBÜ’de yatan şiddetli COVİD-19 pnömonili hastalar (n=162), serviste yatan hafif COVİD-19 pnömonili hastalar (n=163) ve sağlıklı bireyler (COVİD-19 pnömoni öyküsü olmayan, sağlık çalışanları) (n=162) dahil edildi.Hastaların hastaneye başvuru sırasında alınan ilk hemogramlarından,hemoglobin (HGB), beyaz kan hücresi (WBC), kırmızı kan hücresi (RBC) ve RDW değerleri tesbit edilerek, mortalite üzerine etkisi retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Mortaliteye göre gruplar karşılaştırılığında, COVID-19 hastalığından ölen hastaların yaş ortalaması daha yüksek tesbit edildi. Yaş bakımından düzeltilmiş model sonuçlarına göre mortaliteye etkili risk faktörlerinin araştırıldığı çalışmamızda, RDW değerinin mortalite üzerine etkili olmadığı görüldü. Ayrıca yaş, HGB, WBC ve COVID-19 pozitifliğinin mortalite üzerine etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mortalitesi yüksek olan şiddetli COVİD 19 pnömonili hastaların YBÜ’de takiplerini azaltmak için hızlı ve kolay erişilebilen belirteçlere ihtiyaç vardır. Çalışmamızda WBC, HGB gibi hematolojik parametrelerin mortalite üzerine etkisi anlamlı iken RDW değerinin mortalite üzerine etkisi olmadığı görülmüştür,bu konuda prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Patients with coronavirus disease 2019 (COVID-19) pneumonia have high hospitalization, Intensive Care Unit (ICU) need and mortality rates.In this study, we aimed to follow-up the need of intensive care and mortality rates in patients with COVID-19 pneumonia with red blood cell distribution width (RDW) value because it is cheap and easyl accesible marker.
METHODS: Patients with severe COVID-19 pneumonia hospitalized in the ICU (n=162), patients with mild COVID-19 pneumonia hospitalized in the ward (n=163), and healthy individuals (health care workers without a history of COVID-19 pneumonia) (n=162) were included in the study.Hemoglobin (HGB), white blood cell (WBC), red blood cell (RBC) and RDW values were determined from the first admission hemogram and their effect on mortality was evaluated retrospectively.
RESULTS: When the groups were compared according to mortality, the average age of the patients who died from COVID-19 was found to be higher. According to the age-adjusted model analysis, in our study, in which the risk factors affecting mortality were investigated, RDW value was not found to be effective on mortality.Also age, HGB, WBC and COVID-19 positivity were found to be statistically significant parameters on mortality
DISCUSSION AND CONCLUSION: Rapid and easily accessible markers are needed to reduce the follow-up of patients with severe COVID 19 pneumonia with high mortality in the ICU. In our study, while the effect of hematological parameters such as WBC and HGB on mortality was significant, it was observed that RDW value did not have an effect on mortality. Prospective randomized studies are needed in this regard
Makale Özeti

7.
Yoğun Bakımda Çalışan Hekimlerin Teletıp ve Tele-Yoğun Bakım Hakkındaki Düşünceleri
Opinions of Physicians Working in Intensive Care on Telemedicine and Tele-Intensive Care
İlkay Ceylan, Ebru Karakoç
Sayfalar 55 - 61
GİRİŞ ve AMAÇ: Teletıp uygulamalarının parçası olan tele-Yoğun Bakımın (YBÜ) Sağlık Bakanlığı tarafından ülkemizde kullanımı önerilmektedir. Bu çalışmada yoğun bakımda çalışan hekimlerin teletıp ve teleYBÜ hakkındaki düşünce, bilgi seviyesi ve kullanılmasının önündeki engeller hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Etik kurul izni alındıktan sonra çalışmacılar tarafından Google Forms (TM) ile oluşturulmuş 3 bölüm ve 44 sorudan oluşan anket sosyal mesajlaşma uygulaması üzerinden gönderildi.
BULGULAR: Yoğun bakımda çalışan 147 hekim tarafından ankete katılım sağlandı. Katılımcıların yarısı YBÜ’de teletıp kullanmadığını belirtti. Katılımcıların sadece %5’i teletıbbın hukuksal zemini olduğuna katıldıklarını belirtti ve % 83,7 si kullanımı için eğitim verilmesi gerektiğini belirtti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hukuksal zeminin hazırlanması ve yeterli eğitim desteği ile YBÜ’de teletıp kullanımında artış olması beklenebilir.
INTRODUCTION: The use of teleICU, which is a part of telemedicine, is recommended by the Republic of Turkey Ministry of Health in our country. In this study, we aimed to obtain information about the opinion, level of knowledge and obstacles to the use of telemedicine and teleICU by physicians working in the intensive care unit.
METHODS: After getting the approval of the ethics committee, the questionnaire consisting of 3 sections and 44 questions created with Google Forms (TM) was sent via the social messaging platform.
RESULTS: 147 physicians working in the intensive care unit participated in the survey. Half of them stated that they do not use telemedicine in the ICU. Only 5% of the participants stated that they agreed that telemedicine has a legal basis, and 83.7% stated that training should be provided for its use.
DISCUSSION AND CONCLUSION: With the preparation of the legal ground and adequate training support, an increase in the use of telemedicine in ICU can be expected.
Makale Özeti

8.
COVID-19 ile ilişkili şiddetli ARDS hastalarında sekonder enfeksiyonların mortalite üzerine etkisi
The effect of secondary infections on mortality in patients with COVID-19 associated severe ARDS
Yasemin Tekdöş Şeker, Zuhal Yeşilbağ, Ezgi Güngördü, Zafer Çukurova
Sayfalar 62 - 70
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 pandemisinin ilk dönemlerinde yoğun bakım ünitesine takip edilen hastalarda bakteriyel, fungal ve viral kaynaklı daha az sekonder enfeksiyonlar olduğu bildirilmiştir. Ancak zaman içinde kritik hastalarda daha enfeksiyonlarla ilgili sınırlı deneyim vardır. Bu çalışmanın amacı, COVID-19 hastalarında YBÜ kaynaklı sekonder enfeksiyonların özelliklerini ve mortalite üzerine olan etkilerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda Mart ve Haziran 2020 arasında yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) yatan şiddetli SARS-Cov 2 pnömönisi olan 145 hastayı içeren retrospektif tek merkezli bir vaka-kontrol çalışma olarak planlanmıştır. YBÜ kaynaklı enfeksiyonların epidemiyolojik, klinik ve mikrobiyolojik özelliklerini ve sonuçlarını değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 61,18 yıl ve BMI’leri 28,04 kg/m2 saptandı. Yüz kırk (%96,6) hastada en az bir komorbidite olduğu saptanmıştır. Çalışmadaki tüm COVID-19 tanılı hastalardan 77 (%53,1)’ünde ölüm gerçekleşmiştir. Altmış iki (%42,75) hastada SARS-CoV-2’ye ek olarak farklı patojen üremesi saptanmıştır. Kültürde ek mikroorganizma üreyen grupta ilk ölçülen lenfosit ve laktat düzeyleri ile kültür alındıktan sonra yapılan ölçümler arasında anlamlı bir artış belirlenmiştir (p<0.001). Üreme olan ve olmayan gruplar arasında ölçülen lenfosit (p<0.026) ve laktat (p<0.020) düzeylerinde de istatistiksel anlamlılık görülmüştür. Üreme olan grupta üreme olmayan gruba göre CRP, ferritin, prokalsitonin düzeylerinde ve de APACHE II skorlarında anlamlı bir artış olduğu görülmektedir (sırasıyla; p<0.041, p<0.009 p<0.001 ve p=0.028). Üreme olmayan grupta ise hayatta kalan hastalar ile ölen hastaların D-dimer düzeyleri önemli ölçüde düşük saptanmıştır (p<0.014).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak bakteriyel ve fungal sekonder enfeksiyonlar, yoğun bakım ünitesine yatan COVID-19'lu hastalarda yaygın bir komplikasyondur. Genellikle şiddetli bir enfeksiyon şekli olarak ortaya çıkar ve eşlik eden komorbidite ile birlikte yüksek mortalite ve uzamış YBÜ yatış süresi ile ilişkilidir.
INTRODUCTION: In the beginning of the COVID-19 pandemic, secondary bacterial, fungal and viral infections have been reported in the intensive care unit (ICU), but there is limited experience with infections in critically ill patients over time. The aim of this study is to evaluate the characteristics of secondary infections related to ICU and their effects on mortality in COVID-19.
METHODS: Our study was planned as a retrospective single-center case-control study involving 145 patients with severe SARS-CoV-2 pneumonia hospitalized in the ICU between March and June 2020. The epidemiological, clinical and microbiological characteristics and results of ICU-related infections were evaluated.
RESULTS: The mean age of the patients was 61.18 years and mean BMI was 28.04 kg / m2. At least one comorbidity was found in 140 patients (96.6%). 77 of (53.1%) the patients diagnosed with COVID-19 included in the study died. In addition of SARS-CoV-2, the isolation of different pathogens was observed in 62 (42.75%) patients’ samples. In the group with secondary infections, a significant increase in lymphocyte and lactate levels was determined between time of admission and time of sampling for culture (p <0.001). There was statistical significance in lymphocyte (p < 0.026 ) and lactate (p < 0.020) levels between the groups with and without infection. There was a significant increase in CRP, ferritin, procalcitonin levels and APACHE II scores in the group with secondary infection compared to group without secondary infection (p <0.041, p <0.009 p <0.001 and p = 0.028, respectively). In the group without secondary infection, the D-dimer levels patients were significantly lower (p <0.014).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, bacterial and fungal secondary infections are a common complication in patients with COVID-19 admitted to the intensive care unit. It usually occurs as a severe form of infection accompanying comorbidity and is associated with high mortality and prolonged ICU stay.
Makale Özeti

9.
Ağır pnömonili COVID-19 hastalarında ABH gelişimi tahmin edilebilir mi?
Can the development of AKI be predicted in COVID-19 patients with severe pneumonia?
Rabia Sarı Küçük, Asime Ay, Esra Dağlı, Rabia Gülsüm Aydın, Namigar Turgut
Sayfalar 71 - 80
GİRİŞ ve AMAÇ: COVİD-19 ciddi solunum yolu hastalığı, glomerüler disfonksiyon ve akut tübüler nekroza neden olabilir. LDH, CRP, D-Dimer, lenfopeni ve artmış nötrofil/lenfosit oranı (NLO), platelet/lenfosit oranının (PLO) kötü prognoz ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu mediyatörlerin akut böbrek hasarı (ABH) gelişimi üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif çalışmaya COVID-19 tanısı almış, şiddetli pnömoni gelişen hastalar dahil edildi. Üç alt grup oluşturuldu. Grup I: Yoğun Bakım Ünitesine (YBÜ) yatışta veya takipte ABH gelişen hastalar, Grup II: ABH olmayanlar, Grup III: Kronik böbrek yetmezliği zemininde ABH gelişen hastalar. Demografik veriler, komorbiditeler, laktat, LDH, CRP, D-Dimer, NLO, PLO, mortalite kaydedildi ve karşılaştırıldı.
BULGULAR: 256 hasta değerlendirildi. YBÜ öncesi Grup II D-Dimer seviyeleri Grup III den anlamlı derecede düşüktü. Grup II son gün D-Dimer seviyeleri Grup III ve Grup I den anlamlı derecede düşüktü. Giriş LDH değerleri Grup I de Grup II ve Grup III e göre daha yüksekti. Son gün LDH değerleri Grup I de Grup II ye göre daha yüksekti. 6. günde NLR değerleri Grup III de Grup II ye göre daha yüksekti. Grup I de son gün PLR değerleri Grup II ye göre daha düşüktü. Diğer zamanlarda D-Dimer, LDH, NLO, PLO seviyeleri açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: ABH riskini belirlemede laboratuvar bulgularının katkısı açıklığa kavuşturulmamıştır.
INTRODUCTION: COVID-19 may causes severe respiratory disease, glomerular dysfunction and acute tubular necrosis. It is known that LDH, CRP, D-Dimer, lymphopenia and increased neurophile/lymphocyte ratio (NLR), Platelet/Lymphocyte ratio (PLR) associated with poor prognosis. We aimed to investigate the effects of these mediators on the development of acute kidney injury (AKI).
METHODS: Patients with severe pneumonia with the diagnosis of COVID-19 were included in the retrospective study. Three subgroups were created: Group I: Patients who developed AKI at admission or at follow-up to the intencive care unit (ICU), Group II: Those who did not have AKI, Group III: Patients who developed AKI on the basis of chronic kidney desease. Demographic data, comorbidities, lactate, D-Dimer, CRP, LDH, NLR, PLR, mortality were recorded and compared.
RESULTS: 256 patients were evaluated. Group II D-Dimer levels before ICU were significantly lower than Group III. Group II last day D-Dimer levels were significantly lower than Group III and Group I. Admission LDH values were higher in Group I than in Group II and Group III. Last day LDH values were higher in Group I than Group II. NLR values were higher in Group III than Group II on the 6th day. Last day PLR values were lower in Group I than Group II. No significant difference was present between the groups in terms of D-Dimer, LDH, NLR, PLR levels on the other time points.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The contribution of laboratory findings in determining the risk of AKI have not been clarified.
Makale Özeti

10.
Bir Üniversite Hastanesinde Farklı Bölümlerde Legionella ve Diğer Patojen Mikroorganizmaların Araştırılması: Prospektif Çalışma
Investigation of Legionella and Other Pathogenic Microorganisms in Different Departments of a University Hospital: A Prospective Study
Filiz Orak, Ekrem Kireçci, Yavuz Orak, Kezban Tülay Yalçınkaya, Hafize Öksüz
Sayfalar 81 - 90
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, 25 Temuz 2019-1 Kasım 2019 tarihleri arasında üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan bir hastanenin farklı birimlerinden alınan sürüntü örneklerinde Legionella spp. ve diğer patojen mikroorganizmaların araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanenin laboratuvar, ameliyathane ve farklı yoğun bakım ünitelerinde bulunan mekanik ventilatör, klima filtrelerinin su çıkış noktaları ve lavabo musluklarından 92 sürüntü örneği alındı. Tüm örnekler santrifüjlenerek doğrudan Legionella için seçici bir besiyeri olan Buffered Charcoal Yeast Extract agara ve diğer konvansiyonel besiyerlerine inoküle edildi. Kültür ve serolojik testler ile Legionella pozitif olan 6 örnek rastgele seçilerek tür düzeyinde tanımlama için 16s rRNA dizi analizi yapıldı.
BULGULAR: Kültürlerin 24 (%26,08)’ünde Legionella spp. kolonisi ile uyumlu üreme gözlendi. Serogrubu belirlenen 6 örnekten sadece üçü moleküler tanımlama ile doğrulandı. Bunların ikisi Legionella pneumophila subsp. pneumophila diğeri Legionella anisa olarak tanımlandı. Mekanik ventilatörlerin filtrelerinden Penicillium spp., Aspergillus flavus, Acinetobacter baumannii, Morganella morganii, Moraxella sp. ve Pseudomonas aeruginosa ve bir musluk örneğinden Escherichia coli izole edildi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Yüksek riskli hastaların Legionella spp. ile potansiyel maruziyeti, örnekleme sıklığının artırılması ve etkili kontrol önlemleri ile ortadan kaldırılmalıdır.
INTRODUCTION: In this study, it was aimed to investigate Legionella spp. and other pathogenic microorganisms in swab samples taken from different units of a tertiary healthcare hospital between 25 July 2019 and 1 November 2019.
METHODS: Ninety two swab samples were taken from the mechanical ventilator, air conditioner filters, water outlets, and sink faucets in the laboratory, operating room and different intensive care units of the hospital. All samples were centrifuged and inoculated directly onto Buffered Coal Yeast Extract agar, a medium selective for Legionella and other conventional media. 16s rRNA sequence analysis was performed for identification at the species level by randomly selecting 6 samples that were positive for Legionella by culture and serological tests.
RESULTS: Growth compatible with Legionella spp. colonies was observed in 24 (26.08%) cultures. Only three of the 6 serogrouped samples were confirmed by molecular identification. Two of these are identified as Legionella pneumophila subsp. pneumophila and the other as Legionella anisa.
Penicillium spp., Aspergillus flavus, Acinetobacter baumannii, Morganella morganii, Moraxella sp. and Pseudomonas aeruginosa were isolated from the filters of mechanical ventilators and Escherichia coli from a tap sample.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Potential Legionella spp. exposure of high-risk patients should be eliminated with increased sampling frequency and effective control measures.
Makale Özeti

11.
Yoğun Bakımda HFNO ile tedavi edilen COVID-19 Hastalarının Değerlendirilmesi
The Evaluation of COVID-19 Patients Treated With HFNC in ICU
Ayşe Müge Karcıoğlu, Hatice Zeynep Atlı, Oğuz Karcıoğlu, Işıl Özkoçak Turan
Sayfalar 91 - 98
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 pandemisi nedeniyle solunum yetmezliği gelişen hastalarda oksijen desteği için farklı cihazlar ve yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemlerden birisi de daha önce akut solunum yetmezliğinde faydalı olduğu gösterilen yüksek akımlı nazal kanül (HFNO)’dur. Bu çalışmada, COVID-19 nedeniyle yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda HFNO'nun etkinliğini araştırmayı amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: COVID-19 nedeniyle yoğun bakımda takip edilen hastalar geriye dönük olarak tarandı. Yoğun bakım yatışı sırasında HFNC ile tedavi edilen hastalar çalışma grubunu oluşturdu. Demografik veriler, laboratuvar sonuçları, tedavi modaliteleri, komplikasyonlar ve klinik sonuçlar arasındaki ilişkiyi incelenmiştir.
BULGULAR: Dahil edilen 330 hasta arasında HFNC ile ortalama ventilasyon süresi 7,84 gündü. 170 (%51,5) hasta HFNC tedavisi sırasında entübe edilmişti. Bunlardan sadece 5'i ekstübe olabilmişti. Entübe edilen hastaların ortalama HFNO alma süresi (9,74 gün – min: 2, maks: 49) entübe olmayan hastalara (6,05 gün- dak: 1, maks: 30) göre daha yüksekti. Mortalite ile yaş (OR: 1.04), APACHE II skoru (OR: 1.35), kanser öyküsü (OR: 3.89), NIV uygulanması (OR: 5.94) ve sekonder bakteriyel enfeksiyon varlığı (OR: 44.6) arasında anlamlı bir ilişki vardı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Akut solunum yetmezliğinde faydası kanıtlanmış olan HFNC, COVID-19 hastalarında da yaygın ve başarılı bir şekilde kullanıldığı görülmüştür. HFNC kullanımının entübasyon gereksinimi ve mortalite üzerindeki etkisini göstermek için kapsamlı randomize çalışmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Since the COVID-19 pandemic caused respiratory failure in many patients, oxygen delivery methods had to be diversified, and their numbers increased. High flow nasal cannula (HFNC), which has been shown beneficial in acute respiratory failure previously, also came to the fore. We aimed to investigate the efficacy of HFNC on patients hospitalized in intensive care units due to COVID-19.
METHODS: We retrospectively screened the patients followed in the intensive care unit due to COVID-19. Patients treated with HFNC performed the study group. We analyzed the relationship between demographics, laboratory results, treatment modalities, complications, and outcomes.
RESULTS: Among the 330 patients included mean ventilation duration with HFNC was 7,84 days. 170 (51.5%) patients intubated during HFNC treatment. Only 5 of them were extubated. Intubated patients had higher mean HFNC duration (9,74 days – min: 2, max: 49) compared to non-intubated patients (6,05 days- min: 1, max: 30). There was a significant relationship between mortality and age (OR: 1.04), APACHE II score (OR: 1.35), having cancer (OR: 3.89), receiving NIV (OR: 5.94), and presence of secondary bacterial infection (OR: 44.6)
DISCUSSION AND CONCLUSION: HFNC, whose benefit in acute respiratory failure has been proven, is also widely and successfully used in COVID 19 patients. Comprehensive randomized studies are needed to demonstrate the effect of HFNC use on intubation requirement and mortality.
Makale Özeti

12.
Bilgisayarlı Toraks Tomografisinin Kritik COVID-19 Hastalarının Mortalitesi Üzerine Tahmin Değeri
The Predictive Value of Thoracic Computed Tomography on the Mortality of Critically Ill COVID-19 Patients
Elif Bombacı, Kemal Tolga Saracoglu, Ömer Aydıner, Fulya Ciyiltepe, Ayten Saracoglu, Ebru Dülger İliş, Recep Demirhan
Sayfalar 99 - 107
GİRİŞ ve AMAÇ: Toraks bilgisayarlı tomografisi (T-BT) COVID-19 tanısında yüksek duyarlılığa sahip olmasına rağmen viral pnömoni ile uyumlu görüntülerde COVID-19 için spesifik bir tutulum tipi veya bölgesi henüz belirlenmemiştir. Bu çalışmada, COVID-19 hastalarında T-BT'de tutulum derecesi ile mortalite arasındaki ilişkiyi belirlemek amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya yoğun bakım ünitesine yatırılan 115 COVID-19 hastası dahil edildi. Elde edilen T-BT'ler, T-BT şiddet skorlama sistemine göre değerlendirildi. Hastalar mortalite ve sağkalım grubu olarak iki gruba ayrıldı. İki grup yaş ve cinsiyet, anormal T-BT bulgularının varlığı ve lokalizasyonu ve toplam BT skoru açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Toplam BT skoru, mortalite grubunda sağ kalım grubuna göre anlamlı derecede yüksekti (10.88 ± 5.67'ye karşı 8.53 ± 4.89, p=0.048). T-BT taramasında bilateral tutulum mortalite grubunda anlamlı olarak daha yüksek bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Toplam BT skorunun kritik COVID-19 hastalarında sağ kalımı belirlemede prediktif değeri vardır. Hastalığın erken döneminde yapılan T-BT taramalarında bilateral tutulum ve toplam BT skorunun ≥ 10 olması COVID-19 hastalarında mortalite göstergesi olabilir.
INTRODUCTION: Although thoracic computed tomography (T-CT) has high sensitivity in the diagnosis of COVID-19, a specific involvement type or region for COVID-19 has not yet been identified in images consistent with viral pneumonia. This study aimed to determine the relation between the degree of involvement in T-CT and mortality in patients with COVID-19.
METHODS: One hundred fifteen COVID-19 patients admitted to the intensive care unit were included to this study. Obtained T-CTs were evaluated according to the T-CT severity scoring system. Patients were divided into two groups as the mortality and the survival group. The two groups were compared in terms of age and gender, the presence and localization of abnormal T-CT findings and total CT score.
RESULTS: The total CT score was significantly higher in the mortality group than in the survival group (10.88 ± 5.67 vs 8.53 ± 4.89, p=0.048). Bilateral involvement in the T-CT scan was found significantly higher in the mortality group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The total CT scoring has predictive value in determining the survival of patients with a critical COVID-19. Bilateral involvement in the T-CT scans performed in the early period of disease and a total CT score of ≥[?]10 may be indicative of mortality in COVID-19 patients.
Makale Özeti

13.
Moderate ARDS' li COVID-19 hastalarında entübasyon ve mortalite ilişkisi, sekonder bakteriyel enfeksiyon durumu
Relationship between intubation and mortality in COVID-19 patients with moderate ARDS, secondary bacterial infection status
Derya Tatlısuluoğlu, GÜLÇİN Hi&775;lal Alay, Kadir Bulut, Burcu İleri&775; Fi&775;kri&775;, Alev Öztaş, Güldem Turan
Sayfalar 108 - 116
GİRİŞ ve AMAÇ: SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu ARDS hastaları üzerinde yapılan çok sayıda çalışmada, entübe hastalarda ölüm oranı yüksek bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı, COVID PCR pozitif ARDS olan hastalarda entübasyonun mortaliteyi nasıl etkilediği ve PaO2/Fi02' nin 100-150 mmHg olduğu (moderate), entübasyon kararında zorlanılan hasta grubunda entübasyon ile mortalite arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hasta bilgileri, hastane bilgisayar veri tabanından ve hasta dosyalarından retrospektif olarak incelenerek elde edildi. 313 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar yoğun bakıma yatışlarının ilk 24 saatinden sonra ki entübasyon durumuna göre ve PaO2/Fi02' nin 100-150 mmHg (moderate ARDS) olduğunda entübasyon durumuna göre entübe ve non-entübe olacak şekilde iki gruba ayrıldı.

BULGULAR: İlk 24 saatten sonra entübe edilen hasta grubunda mekanik ventilatör gün sayısı 9,15±8,58 (p<0,001), yoğun bakım gün sayısı 14,15±10,33 (p< 0,001) ve hastane gün sayısı 18,33±12,13 (p< 0,05)' dü ve non-entübe gruba göre daha uzun ve istatiksel olarak anlamlıydı. Ayrıca bu hastaların 140' ı (%80.92) kaybedildi (p< 0.001).). Moderate ARDS’li entübe grupta mekanik ventilatör gün sayısı 8,87±8,51, yoğun bakım gün sayısı ise13,53±9,6 idi ve entübe olmayan gruptan daha uzun ve istatiksel olarak anlamalıydı (p< 0,001). Ayrıca tüm entübe hastaların 80 (68,4%)' inde; moderate ARDS'li entübe hastaların ise 60 (%37,5)' ında sekonder bakteriyal enfeksiyon mevcuttu (p< 0,001) ve mortalite oranlarıda daha yüksekti (p< 0,001).


TARTIŞMA ve SONUÇ: Tüm entübe COVID-19'lu hastalarda moderate ARDS' li olgularda dahil olmak üzere sekonder bakteriyal enfeksiyon daha fazla ve mortalite oranları ise daha yüksek tesbit edilmiştir.
INTRODUCTION: In many studies on ARDS patients caused by SARS-CoV-2 virus, the mortality rate was found to be high in intubated patients. The aim of this study is to try to understand how intubation affects mortality in patients with COVID PCR positive ARDS and to understand the relationship between intubation and mortality in the patient group whose PaO2/FiO2 is 100-150 mmHg (moderate) and who have difficulty in intubation decision.
METHODS: Patient information was obtained by retrospectively examining the hospital computer database and patient files. 313 patients were included in the study. The patients were divided into two groups as intubated and non-intubated according to their intubation status after the first 24 hours of their admission to the intensive care unit (ICU) and their intubation status when PaO2/FiO2 was 100-150 mmHg (moderate ARDS).
RESULTS: In the group of patients who were intubated after the first 24 hours, the number of mechanical ventilator days was 9.15±8.58 (p<0.001), the length of stay in the ICU (LOS) was 14.15±10.33 (p< 0.001), and the length of hospital stay was 18.33±12.13 (p < 0.05), it was longer and statistically significant compared to the non-intubated group. In addition, 140 (80.92%) of these patients died (p< 0.001). The number of mechanical ventilator days was 8.87±8.51 and the LOS days was 13.53±9.6 in the intubated group with moderate ARDS, which was longer and statistically significant than the non-intubated group (p< 0.001). Moreover, in 80 (68.4%) of all intubated patients, 60 (37.5%) of the intubated patients with moderate ARDS had secondary bacterial infection (p< 0.001) and mortality rates were higher (p< 0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: All intubated patients with COVID-19, including those with moderate ARDS, had a higher rate of secondary bacterial infection, as well as a higher mortality rate.
Makale Özeti

14.
Yoğun Bakim Ünitelerinde Potansiyel Yersiz Tedavi̇ler (Inappt-Icu): Nokta Prevalans Çalışması
Potentially Inappropriate Treatments In Intensive Care Units (Inappt-Icu): Point Prevalence Study
Elif Erdogan-ongel, Hulya Sungurtekin, Dilek Memis, Demet Tok Aydın, Hilal Ayoglu, Ferruh Ayoglu, Işıl Ozkoçak Turan, Cetin Kaymak, Dilek Ozcengiz, Mustafa Kemal Bayar, Yalim Dikmen
Sayfalar 117 - 125
GİRİŞ ve AMAÇ: Teknolojik gelişmeler, son dönem hastalıkları olan terminal hastaların yaşam sürelerinin uzamasına neden olmuştur. Yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) yaşam sonu bakım, terminal hastaların YBÜ'ye kabullerindeki yükselme ile artmıştır. Bu çalışmadaki amacımız, terminal hastaların YBÜ'deki prevalansını bulmak ve YBÜ'de potansiyel olarak yersiz tedavilerin nedenlerini bulmaktı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız ülke çapında, çok merkezli, nokta prevalans ve gözlemsel bir çalışmaydı. YBÜ'de 48 saatten fazla kalan tüm yetişkin hastalar çalışmaya alındı. Tüm hastalar, hasta demografisi, tedaviler, aile katılımı ve hekimler için mini anket ile ilgili verilerden oluşan elektronik bir vaka kayıt formuna kaydedildi. Çalışma, 15 Ekim 2018'de 30 günlük bir takip ile gerçekleştirildi.
BULGULAR: Kaydedilen tüm 1127 hastanın 286'sına (%25) primer hekimi beyanına göre YBÜ hekimleri tarafından terminal hasta tanısı konuldu. Terminal hasta yakınlarının talepleri ve hekimlerin yasal kaygıları, yaşam sonu bakım kalitesini düşürmüştür. Terminal hastalarda mekanik ventilasyon kullanımı, inotropik ilaçlar ve düşük yaşam sonu bakım kalitesi önemli ölçüde fazlaydı (p<0,001). Terminal hastaların yüzde %54'ü için taburcu olurken herhangi bir yaşam sonu kararı verilmedi. Terminal hasta yakınlarının yarısı tam kod istedi. Yasal kaygılar olmaksızın, doktorların çoğu yaşamlarının sonunda terminal hastalara DNR (%86) tedaviyi durduma (%77) ve tedaviyi geri çekme (%53) kararı vereceklerini açıkladılar.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Terminal hastalar yoğun bakımda önemli bir yer tutmaktadır. Terminal hastaların YBÜ'deki yaşam sonu bakımının kalitesinin artırılması için önceden yaşam sonu bakım planlaması ve yasal düzenlemelerin doğru yapılması gerekmektedir.
INTRODUCTION: Technological advances resulted in an increase in prolonged life expectancy of the terminal patients, who had end-stage diseases. End-of-life care in intensive care units (ICU) has increased with the rise in admissions of terminal patients to ICU. Our aims in this study were to find the prevalence of terminal patients, and to find the reasons of potentially inappropriate treatments in ICUs.
METHODS: It was a nationwide, multicenter, point prevalence and observational study. All adult patients, who stayed more than 48 hours in ICU, were enrolled. All patients were recorded on an electronic case record form, consisted of data on patient demographics, treatments, family participation and mini survey for physicians. Study was conducted on October 15, 2018 with a follow up for 30 days.
RESULTS: Of 1127 patients 286 (25%) ICU patients were diagnosed as terminal patients by ICU physicians depending on primary physicians statement. Terminal patients relatives requests and physicians legal concerns reduced end-of-life care quality. Terminal patients had significantly increased utilization of mechanical ventilation, inotropic drugs, and poor end-of-life care quality (p<0.001). Fifty four percent of the terminal patients didn’t have any end-of-life decisions at discharge. Half of the terminal patients relatives’ requested full code. Without legal concerns, most of the physicians would apply DNR (86%), withhold (77%), and withdraw (53%) to terminal patients at the end-of-life.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Terminal patients occupy an important place in ICU. In order to increase the quality of terminal patients’ end-of-life care in ICU, advance care planning and legal arrangements should be done properly.
Makale Özeti

15.
Covid-19 Akut Respiratuar Distres Sendromu Fenotiplerinde Mekanik Ventilasyon
Mechanical Ventilation in Covid-19 Acute Respiratory Distress Syndrome Phenotypes
Ozgur Komurcu, Sercan Küllaç, Abdurrahman Yılmaz, Fatma Ülger
Sayfalar 126 - 134
GİRİŞ ve AMAÇ: Covid-19 ilişkili akut respiratuar distres sendromu (ARDS) hastalarında komplians açısından ARDS fenotipleri tanımlanmıştır. Çalışmamızda Covid-19 ilişkili ARDS hastalarında mekanik ventilasyon desteği ve sonuçları incelenmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif planlanan çalışma, hesaplanan statik komplians değerine göre üç fenotip alt grup belirlenen Covid-19 ilişkili ARDS hastalarında gerçekleştirildi (Tip H = Cstat < 40 ml/cm H2O, Tip L = Cstat ≥ 50 ml/cm H2O ve Tip Int = 40 ≤ Cstat < 50 ml/cm H2O). Mekanik ventilasyon stratejisinin Covid-19 ARDS fenotiplerinde, mekanik ventilasyon süresi, yoğun bakım ünitesinde kalış süresi ve mortalite üzerine etkileri incelendi.
BULGULAR: Çalışma hastalarının Covid-19 ARDS fenotipi açısından % 72.3 Tip H, % 23.4 Tip L, % 4.3 Tip Int olduğu tespit edildi. Mekanik ventilasyon stratejisinin, mekanik ventilasyon süresi (p = 0.357), yoğun bakım ünitesinde kalış süresi (p = 0.127) ve ölüm oranını (p = 0.583) etkilemediği görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Covid-19 ilişkili ARDS hastalarında, komplians ilişkili fenotipten bağımsız koruyucu ventilasyon stratejisinin uygun olduğunu düşünüyoruz.
INTRODUCTION: Covid-19-related acute respiratory distress syndrome (ARDS) phenotypes in terms of lung compliance have been described in patients with Covid-19-related ARDS. In our study, mechanical ventilation support and its results were examined in patients with Covid-19-related ARDS.
METHODS: The retrospective study was carried out in patients with ARDS associated with Covid-19 by determining three phenotype subgroups according to the calculated static compliance value. Type H (High) = Cstat < 40 ml/cm H2O, Type L (Light) = Cstat ≥ 50 ml/cm H2O in terms of ARDS phenotype and Type Int (Intermediate) = 40 ≤ Cstat < 50 ml/cm H2O. The effects of mechanical ventilation strategy on Covid-19 ARDS phenotypes, duration of mechanical ventilation, duration of intensive care unit and mortality were examined.


RESULTS: Study patients were found to be 72.3 % Type H, 23.4 % Type L, 4.3 % Type Int in terms of Covid-19 ARDS phenotype. Mechanical ventilation strategy did not affect the duration of mechanical ventilation (p = 0.357), duration of intensive care unit) (p = 0.127), and mortality rate (p = 0.583) in all three phenotypes.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We believe that a phenotype-independent protective ventilation strategy defined according to compliance is appropriate in patients with Covid-19-associated ARDS.
Makale Özeti

16.
Yoğun bakım ünitesinde konvelesan plazma infüzyonunun COVID-19 hastalarının mortalitesi üzerine etkisi: Retrospektif bir kohort çalışması
The effect of convalescent plasma infusion in the intensive care unit on mortality of COVID-19 patients: A retrospective cohort study
Mehmet Süleyman Sabaz, Fethi Gul, Beliz Bilgili, Safiye Tuba Kaplan, Burçin Doruk Oktay, Ismail Cinel
Sayfalar 135 - 164
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada YBÜ’de kritik COVID-19 hastalarında standart tedaviye eklenen CP uygulamasının mortaliteye olan etkisi araştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif kohort şeklinde planlanan bu çalışma 1 Nisan 2020- 1 Kasım 2020 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakultesi Hastanesi, Pandemi YBÜ’nde, 255 kritik COVID-19 hastasının verileri değerlendirilerek gerçekleştirildi.
BULGULAR: Hastalar: standart tedavi alan hastalar (153; %60.0) ve CP alan hastalar (102; %40.0) olarak 2 gruba ayrıldı. Yaş, cinsiyet ve komorbid hastalık sıklığının gruplar arasında benzer olduğu saptandı. YBÜ mortalite oranı CP alan hastalarda (38; 37.3), almayanlara göre (79; 51.6) daha düşük bulundu (p<0.05). APACHE II skoru ≤10 olan (OR: 0.251; CI %95: 0.063-0.994) ve APACHE II skoru 11-14 olan (OR: 0.237; CI%95: 0.066-0.844) hastalarda CP tedavisinin YBÜ mortalite olasılığını düşürdüğü belirlendi. APACHE II skoru 15 ve üzerinde olan hastalarda CP transfüzyonunun mortaliteyi düşürmediği saptandı. Ayrıca CP transfüzyonundaki her bir günlük gecikmenin mortalite olasılığını 1.3 kat arttırdığı (OR: 1.369; CI 95%: 1.155-1.622) belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: YBÜ’nde takip edilen COVID-19 hastalarında standart tedaviye ek olarak CP kullanımı mortaliteyi düşürmektedir.
INTRODUCTION: This study investigates the effect of CP addition to the standard treatment on mortality in critical Coronavirus disease 2019 (COVID-19) patients.
METHODS: This retrospective cohort study was conducted by evaluating the data of 255 critical COVID-19 patients in Marmara University Medical Faculty Hospital, Pandemic Intensive Care Unit (ICU), between April and November 2020.
RESULTS: The patients were divided into two groups, a control group that received standard treatment (153;60.0%) versus a second group that received CP in addition to standard treatment (102;40.0%). The ICU mortality rate was found to be lower (p<0.05) in patients receiving CP (38;37.3) compared to patients not receiving CP (79;51.6). The use of CP was found to reduce the probability of ICU mortality in patients with APACHE II score ≤10 (OR: 0.251; CI 95%: 0.063-0.994) and APACHE II score 11-14 (OR: 0.237; CI 95%: 0.066-0.844). CP transfusion, however, did not reduce the mortality in patients with an APACHE II score of 15 and above. Furthermore, each day of delay in CP transfusion was found to increase the probability of mortality by 1.3 times (OR: 1.369; CI 95%: 1.155-1.622).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The addition of CP to standard treatment in COVID-19 patients with similar clinical features followed in ICU reduces mortality.
Makale Özeti