Cilt: 48  Sayı: 6 - 2018
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL MAKALE
1.
Adenoviral Epidemik Keratokonjonktivit Olgularında Kornea Tabakalarının Konfokal Mikroskopi ile İncelenmesi
In vivo Confocal Microscopy Analysis of Corneal Layers in Adenoviral Epidemic Keratoconjunctivitis.
Sevgi Subaşı, Nurşen Yüksel, Müge Toprak, Büşra Yılmaz Tuğan
Sayfalar 276 - 280
Amaç: Adenoviral epidemik keratokonjonktivitte (EKK) prodromal dönemden itibaren oluşmaya başlayan korneal değişimlerin invivo konfokal mikroskopi (İVKM) ile tanımlanması.
Metod: Çalışmada ***** Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Polikliniği’ne sulanma, çapaklanma, batma benzeri şikayetlerle başvurup klinik olarak EKK tanısı alan prodromal dönem, punktat keratit, derin epitelyal keratit ve subepitelyal infiltrasyon dönemlerinde muayene edilen toplam 12 hastanın 20 gözünün kornea tabakalarındaki değişimler İVKM ile değerlendirildi.
Sonuçlar: EKK prodromal döneminde biyomikroskopik muayene bulguları normal iken konfokal mikroskopide subbazal pleksusta Langerhans hücre sayılarının arttığı görüldü. Klinik EKK gelişimi sonrasında punktat epitelyal keratit evresinde bazal epitelyum tabakasında kümelenmiş hiperreflektif hücrelerin bulunduğu, bowman tabakasında langerhans hücre yoğunluğunun artmış olduğu ve anterior stromal katlarda hiperreflektivitenin olduğu görüldü. Derin epitelyal keratit evresi incelendiğinde kornea bazal epitel hücrelerinin sınırları hiperreflektivite gösteriyordu ve anterior stromal yüzdeki hiperreflektivitenin artıp daha yuvarlak sınırlı hale geldiği görüldü. Subepitelyal keratit evresinde bulgular devam etmekle birlikte anterior stromal yüzdeki hiperreflektivite artmış ve fokal yuvarlak plak görünümü almıştı.
Tartışma: EKK prodromal döneminden itibaren korneada inflamatuvar sürecin başlamış olduğu, aktif dönemde epitelyum ve stromada masif inflamasyon geliştiği subepitelyal infiltrasyon döneminden itibaren de anterior stromal yüzeyde belirgin fokal değişimlerin olduğu görüldü.
Purpose: To describe the clinical features and microstructural characteristics assessed by in vivo confocal microscopy (IVCM) in patients with adenoviral epidemic keratoconjunctivitis (EKC).
Material and Methods: Twenty eyes of twelve patients enrolled in this study in ***** University Medical Faculty Ophthalmology Department consulted with tearing and burring which were clinically diagnosed EKC were examined by slit-lamp biomicroscopy and IVCM during the course of prodromal phase, punctate keratitis, deep epithelial keratitis and subepithelial infiltration.
Results: While biomicroscopic examination findings were normal during prodromal period of EKC, it was seen that langerhans cell numbers increased in subbasal plexus in IVCM. After clinical EKC development, it was seen that the accumulation of langerhans cells in the bowman plate was increased and hyperreflectivity was observed in the anterior stromal layers, in the presence of punctate epithelial keratitis clustered hyperreflective cells in the basal epithelium layer. When deep epithelial keratitis were occured, the basal epithelial cells display peripheral hyperreflectivity and the hyperreflectivity of the anterior stromal face increased and became more rounded. Although the findings of subepithelial keratitis persisted, hyperreflectivity of the anterior stromal face increased and focal round plate appearance was observed.
Discussion: It has been shown that the inflammatory process has started in the cornea since the prodromal period of EKC. Massive inflammation of the epithelium and stroma was observed in the active phase and focal changes were observed on the anterior stromal surface from the subepithelial infiltration period.
Makale Özeti

2.
Deneysel Kuru Göz Modelinde Topikal Timokinonun Etkileri
Effects of Topical Thymoquinone in Experimental Dry Eye Model
Tolga Kocatürk, Erol Erkan, İbrahim Meteoğlu, Mehmet Ekici, Aslıhan Karul Büyüköztürk, İrfan Yavaşoğlu, Harun Çakmak, Volkan Dayanır, Muharrem Balkaya
Sayfalar 281 - 287
Amaç: Timokinonun (TQ) etkisini deneysel kuru göz (DKG) modelinde karşılaştırmalı olarak değerlendirmek
Metod: Bu çalışmada 10 haftalık 36 BALB/c fare kullanıldı. Fareler herbiri 6 fare içeren, 6 gruba ayrıldı: negatif ve pozitif kontrol grubu dışındaki 4 gruba dengeli tuz solüsyonu, florometalon (FLML), TQ veya taşıyıcı (tween 80) uygulandı. 1 haftalık tedavi sonrası, olası etkiler incelendi. Sakrifiye edilen farelerin gözleri histopatolojik olarak incelendi. konjonktival dokudaki IL-1α, TNF-α, interferon-γ, IL-2, IL-6, IL-10 ve laktoferrin seviyeleri Multiplex Immunobead Assey ile ölçüldü. İnflamatuar hücrelerin varlığı hematoksilen-eozin ve periodik asid-Schiff ile boyanan preparatlarda araştırıldı. CXT reseptörü içeren inflamatuar T hücreleri akım sitometrisi ile belirlendi.
Bulgular: FLML ve TQ gruplarında inflamatuar hücre yoğunluğunun daha az, goblet hücrelerinin daha çok olduğu görüldü. IL-1α and IL-2 seviyeleri TQ grubunda yüksek bulundu.
Sonuç: TQ grubunda patolojik olarak azalmış inflamasyon cevabı olduğu görüldü. Ancak bu durum sitokin düzeyinde doğrulanmadı.
Purpose: To evaluate the effects of Thymoquinone (TQ) comparatively in an experimental dry eye (EDE) model.
Methods: A total of 36 BALB/c mice of 10 weeks of age were used in the study. Mice were divided into 6 groups, each group containing 6 mice: 4 groups of mice, except the negative and positive controls, were treated with balanced salt solution, fluorometholone (FLML), TQ or vehicle (tween 80). After the 1-week treatment, possible effects were examined in animals. The eyes of sacrificed mice were examined histopathologically. IL-1α, TNF-α, interferon-γ, IL-2, IL-6, IL-10 and lactoferrin levels in the conjunctival tissue of mice, was measured by Multiplex Immunobead Assey. The presence of inflammatory cells in tissue samples were investigated in hematoxylin-eosin and periodic acid-Schiff stained slides. Inflammatory T cells containing CXT receptor in conjunctiva were determined by flow cytometry.
Results: FLML and TQ groups had less inflammatory cell density and more goblet cells compared to other groups. High levels of IL-1α and IL-2 were found in TQ group.
Conclusion: Reduced inflammation was observed by TQ treatment pathologically, however it did not confirmed in cytokine levels.
Makale Özeti

3.
Kontakt Lens Kullanımına Yönelik Yaklaşımın Belirlenmesine İlişkin Anket ve Sağlıklı Lens Kullanımı İçin Bilgilendirmede Temel Özellikler
Survey about the determination of the approaches on contact lens usage and basic properties of informing for healthy lens usage
Tomris Şengör, Sanem Alkibay, Ayşegül Ermeç Sertoğlu, Sevda Aydın Kurna
Sayfalar 288 - 294
Amaç: Bu çalışmada, kontakt lens(KL) kullanımına ilişkin kullanıcı eğilimlerinin belirlenmesiyle sağlıklı KL kullanımı ve bilinçli kullanıcı eğitimine yönelik mesaj içerikleri konusunda öneriler geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Çalışmaya Ankara ilinde oturan, kırma kusuru nedeniyle gözlük ve KL kullanan bireylerdahil edildi. KL takan katılımcıların optik araç olarak lensi tercih nedenleri, karşılaştıkları sıkıntılar, KL kullanma eğitimi ve düzenli doktor kontrolüne ilişkin yaklaşımları katılan 917 bireye yapılan anket ile değerlendirildi.
Bulgular: Toplanan formların 836 tanesi analize uygun bulundu. Katılımcıların çoğunluğunu kadınlar (%59,6) ve üniversite öğrencileri (%91,4) oluşturmakta ve %68,9’u 18-30 yaş grubunda yer almaktaydı.Anket sonuçlarına göre; gözlük kullananların %64,6’sı lens kullanmayı hiç denemediğini belirtirken, lensi sürekli kullandığını söyleyenlerin oranı ise %17,7’dir. Katılımcıların büyük bir bölümü (%61,7) göz doktoruna ihtiyaç duydukları takdirde gittiklerini ifade ederken, düzenli olarak doktor kontrolü yaptıranların oranı %33,1’dir.Tüm katılımcılar dikkate alındığında memnuniyet düzeyi gözlük kullananlarda ortalama 3,11 iken, KL kullananlarda 4,15 idi. KL kullananların %78,6'sı lens kullanmaya kendi istekleri ile başladıklarını, kararlarında en etkili olan nedenin gözlüğü sevememeleri olduğunu belirtmişlerdir. KL kullanımında en fazla yakınılan sıkıntı, göz kuruluğu ve akşam rahatsızlık hissi olmuştur. Lens kullananların %55,5’i lens kullanımı eğitimini göz doktorlarından aldıklarını ifade ederken, ikinci sırada (%28,2) gözlükçü yer almaktadır.
Tartışma: KL kullanımında yanlış ve yetersiz bilgilenme, göz sağlığını tehdit eden sorunlara sebep olabilir. Doğru bilgi ve kuralların kısa mesajlar olarak doktor kontrollü bir eğitimle verilmesi ve kitle iletişim araçlarıyla farkındalığın artırılmasının halk sağlığını korumada yararlı olacağı düşünülmüştür.
Purpose: İt is aimed to develop advises about healthy contact lens (CL) usage and message contents about the conscious usage education by the determination of contact lens users consumer trends in this study.
Methods.: Subjects using eyeglass and contact lens due to refractive error living in the Ankara city were included in to the study. CL using participant’s reasons of choosing CL as an optic vehicle, problems that they faced, education of contact lens usage and their perspectives towards regular doctor visits were evaluated.by a survey which was conducted on 917 subjects..
Results: Eighthundredthirtysix of the forms conducted were appropriate for the analysis. Most of the participants were female(59,6%), university students (91,4%) and 68,9% were in between 18-30 age groups. According to the survey results, 64,6% of the eyeglass users claimed that they have not tried lenses before while the ratio that claimed to use lenses regularly was17,7%. Most of the participants (61,7%) have claimed that they visit doctor only when they needed, while 33,1% claimed to go doctor regularly. When all the participants are considered the level of satisfaction was 3,11 on eyeglass users while that was 4,15 on CL users. 78,6 % of CL users has claimed that they have started using CL with their own choices, the most effective reason was their dislike of eyeglasses. The most frequent complaint on CL users was dry eye and discomfort in the evening. 55,5% of the participants were educated on lens usage by their doctors, while seconder rank was (%28,2) by opticians.
Discussion: Incorrect and inappropriate information on CL usage may lead to problems threatening eye health. To give correct information as short messages by a doctor controlled education and the improvement of the awareness by the media may be beneficial to save public health
Makale Özeti

4.
Juvenil Açık Açılı Glokomlu Olgularda Refraktif Durum ve Ön Segment Parametrelerinin Normal Bireylerle Kıyaslanması
Comparison of Refractive Status and Anterior Segment Parameters of Juvenile Open-Angle Glaucoma and Normal Subjects
Ufuk Elgin, Emine Şen, Murat Uzel, Pelin Yılmazbaş
Sayfalar 295 - 298
Amaç: Juvenil açık açılı glokom (JAAG) ve normal bireylerde, refraktif durum ve ön segment parametrelerinin karşılaştırılması amaçlandı.
Gereç ve yöntem: İleriye dönük, kontrollü klinik çalışmamıza, 25 yeni tanı almış JAAG’lu olgunun 25 gözü ve 24 sağlıklı bireyin 24 gözü alındı. Olguların merkezi korneal kalınlık (MKK), ön kamara derinliği (ÖKD), lens kalınlığı (LK), aksiyel uzunluk (AU), K1 ve K2 keratometri değerleri ve limbus limbus mesafesi (LLM) ölçümleri optik biyometri yöntemi ile (LenStar LS 900, Haag Streit Diagnostics) yapıldı. Sferik ekivalan (SE) değerleri ve diğer parametreler ki-kare testi, Kolmogorov-Smirnov ve bağımsız t testleri ile istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: JAAG’lu 15 erkek ve 10 kadın olgunun ortalama yaşı 11.8±2.78 (8-18 yaş) iken, 14 erkek ve 10 kadın kontrol olgusunun ortalama yaşı 11.58±3.04 (7-16 yaş) idi. (yaş: p=0.51; cinsiyet: p=0.18). Glokomlu olgularda tedavi öncesi ortalama göz içi basıncı (GİB) 30.08± 4.3 mmHg olarak bulundu. Ortalama SE değerleri JAAG’lu ve kontrol gözlerde sırasıyla -1.94±1.86 (+2.35 / -5.5) ve -0.76±2.03 (+2.25 / -4.85) dioptri olarak bulundu (p=0.048). JAAG’lu gözlerde ortalama MKK ince (p=0.016), ortalama AU ve ÖKD değerleri ise yüksek bulundu (sırasıyla p=0.049, p=0.016). LK, LLM, K1 ve K2 değerleri arasında anlamlı farklara rastlanmadı (sırasıyla p=0.61; p=0.52; p=0.95; p=0.31).
Sonuç: JAAG olgularının gözlerinde normal bireylere oranla, daha fazla miyopik kayma, daha ince MKK, daha yüksek AU ve daha derin ÖKD saptandı. Bu farkların, JAAG’lu olgularda sıkça gözlenen miyopi ile alakalı olduğu düşünüldü.
Objective: Our purpose was to compare the refractive status and the anterior segment parameters and of the cases with juvenile open-angle glaucoma (JOAG) and normal subjects.
Material and methods: We included 25 recently-diagnosed cases of JOAG and 24 normal subjects to this prospective controlled clinical trial. Central corneal thickness (CCT), anterior chamber depth (ACD), lens thickness (LT), axial length (AL), K1 and K2 keratometry and white to white distance (WTW) measurements were performed with optical biometry (LenStar LS 900, Haag Streit Diagnostics). Spherical equivalent (SE) values and anterior segment parameters were compared by chi-square, Kolmogorov-Smirnov and independent t tests statistically.
Results: The mean age of the 15 male and 10 female cases with JOAG was 11.8±2.78 (8-18 years) and the mean age of the 14 male and 10 female normal subjects was 11.58±3.04 (7-16years) (age: p=0.51; sex: p=0.18). The mean intraocular pressure (IOP) before treatment was 30.08± 4.3 mmHg. The mean SE values of the JOAG and the control group were -1.94±1.86 (+2.35 / -5.5) and -0.76±2.03 (+2.25 / -4.85) diopters respectively (p=0.048). The mean CCT was thinner (p=0.016), the mean AL and ACD were higher (p=0.049, p=0.016 respectively) in JOAG cases. There were no significant differences between the groups for LT, WTW, K1 and K2 (p=0.61; p=0.52; p=0.95; p=0.31 respectively).
Conclusion: JOAG cases were found to be more myopic and have thinner CCT, higher AL and ACD values than normal subjects. These anterior segment changes were thought to be related with myopia which is frequent in JOAG.
Makale Özeti

5.
Dirençli glokomda 180° transskleral siklodiod fotokoagülasyon tedavisinin etkinliği
Efficacy of 180° cyclodiode transscleral photocoagulation for refractory glaucoma
Figen Bezci Aygün, Mehmet Cem Mocan, Sibel Kocabeyoğlu, Murat İrkeç
Sayfalar 299 - 303
Amaç: Dirençli glokomlu hastalarda 180° siliyer cisim ablasyonu ile sınırlandırılmış transskleral diod laser siklofotokoagülasyon (TSDLS) tedavisinin etkinliğini ve güvenilirliğini değerlendirmek.
Gereç- Yöntem: Dirençli glokomu olan ve 180° TSDLS ile tedavi edilen 30 göz, göz içi basıncı (GİB) düşme ve başarı oranları açısından retrospektif olarak analiz edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, glokom tipi, TSDLS sayısı, postoperatif komplikasyonları, anti-glokomatöz ilaç sayısı ve en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EDGK) değerlendirildi. Başarı kriterleri laser işlemi sonrası ek bir medikal tedavi ile veya tedavisiz, nihai GİB düzeyinin <21 mmHg veya GİB’de >% 20 düşüş olması olarak tanımlandı.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 51.3 ± 26.9 yıl (dağılım=1-84 yıl) idi. Tedavi sonrası GİB düzeyinin (23.9 ± 8.5 mmHg) preoperatif GİB'e göre (39.2 ±8.9 mmhg) anlamlı olarak düştüğü belirlendi (p< 0.001). İlk laser tedavisinden sonra hastaların %66.6’sında başarı sağlandı ve bu oran 22.2 ± 19.9 aylık ortalama takip döneminde tekrarlayan laser tedavileri sonrasında %86.7'ye ulaştı. Aktif ilaç sayısı işlem öncesinde 2.8 ± 1.0 iken laser tedavisi sonrası 2.4 ± 1.3'e düştü (p=0.048). TSDLS sonrası iki hastada (%6.6) EDGK’ de bir satır azalma görüldü. Geçici hipotoni ve hifema toplam 4 hastada (%13.3) gelişti. İşlem sırasında uygulanan toplam enerji miktarı, pre-op (rho=0.10, p=0.594) veya post-op GİB değerleri ile ilişkili bulunmadı (rho=0.21; p=0.260).
Sonuç: Dirençli glokom olgularında 180° TSDLS işlemi kabul edilebilir bir GİB düşürme etkinliğe ve düşük bir yan etki profiline sahip bir tedavi yöntemi olarak gözükmektedir.
Objectives: To evaluate the efficacy and safety of transscleral cyclophotocoagulation (TS-CPC) limited to 180° of ciliary body ablation in patients with various forms of refractory glaucoma.
Materials and Methods: Thirty eyes with refractory glaucoma treated with 180° TS-CPC were retrospectively analyzed for intraocular pressure (IOP) reduction and success rates. Patients’ age, gender, type of glaucoma, number of diode laser treatment sessions, post-operative complications, number of hypotensive medication required to control IOP and best corrected visual acuity (BCVA) were evaluated. The criteria for success was defined as post-operative IOP < 21 mmHg or > 20% decrease in IOP with or without additional medical treatment.
Results: The mean age of all patients was 51.3 ± 26.9 years (range=1-84 years). The mean postoperative IOP level (23.9 ± 8.5 mmHg) was significantly lower than the pre-operative IOP (39.2 ± 8.9 mmHg) (p< 0.001). The success rate was 66.6% after the first laser treatment, and this rate reached to 86.7% following repeat laser treatments with an average follow-up period of 22.2 ± 19.9 months. The need for topical hypotensive medications decreased from 2.8 ± 1.0 preoperatively to 2.4 ± 1.3 following TS-CPC (p=0.048). Two patients (6.6%) had a one-line decrease in their BCVA following TS-CPC. Transient hypotony and hyphema developed in four patients (13.3%). Total laser energy delivered did not correlate with either pre-op (rho=0.10; p=0.594) or post- op IOP (rho= 0.21; p= 0.260) levels.
Conclusıon: TS-CPC limited to 180° of ciliary body ablation is associated with a reasonable success rate and low incidence of adverse effects in patients with refractory glaucoma.
Makale Özeti

6.
Yaşa Bağlı Makulopati’de Fundus Otoflöresans Bulguları
Fundus Autofluorescence Changes in Age Related Maculopathy
Pınar Bingöl Kızıltunç, Figen Şermet
Sayfalar 304 - 308
Amaç: Yaşa Bağlı Makulopati’de fundus otoflöresans (FOF) bulgularının tanımlanması ve FOF değişikliklerine eşlik eden riskli paternlerin tespit edilmesi
Materyal-Metod: Yaşa Bağlı Makulopati ile takipli 150 gözün FOF görüntüleri retrospektif olarak incelendi. Fundus otoflöresans paternleri normal, minimal değişiklik, fokal artış, yama, lineer, dantela, retiküler ve benekli patern olarak sınıflandırıldı. Paternler ile görme keskinliği arasındaki ilişki, ilk vizitteki paternler arası ilişki, takiplerde fokal atrofi gelişimi ve patern değişimleri değerlendirildi.
Bulgular: İlk vizitte gözlerin %33.3’ünde herhangi bir patern tespit edilmedi. En sık izlenen paternler retiküler (%18), fokal artış (%14,7) ve yama (%11,3) paterndi. İlk vizitte paternler ile görme keskinliği arasında ilişki yoktu. Gözlerin %4,6’sında iki patern beraber izlendi ve başka bir paterne en sık eşlik eden patern retiküler paterndi (%85,7). Takiplerde paternlerin %5,3’ünde değişiklik izlendi. Değişim izlenenlerin %50’sinde ikinci bir patern olarak retiküler patern ilavesi veya ilk paternin retiküler paterne dönüşümü mevcuttu. Gözlerin %13,3’ünde takiplerde fokal atrofi gelişti. Fokal atrofi gelişimi fokal artış (%45) ve retiküler paternde (%30) daha fazlaydı.
Sonuç: Yaşa bağlı makulopatide retiküler patern varlığı FOF bulgularının ilerlemesi ve değişimi açısından risk faktörü olabilir.
Purpose: To describe the fundus autofluorescence (FAF) findings of age related maculopathy and the risky patterns accompanied to FAF changes.
Materials-Methods: Fundus autofluorescence images of 150 eyes with age related maculopathy were evaluated retrospectively. FAF patterns were classified as normal, minimal change, focal increased, patchy, linear, lace-like, reticular and speckled pattern. Correlation between patterns and visual acuity, pattern associations at initial visit and focal atrophy development, pattern alterations at the follow up period were evaluated.
Results: At initial examination there was not any patterns in 33.3% of eyes. The most common patterns were reticular, focal increased and patchy pattern at the rates of 18%, 14.7% and 11.3% respectively. There was no correlation between pattern and visual acuity at initial visit. 4.6% eyes had two patterns simultaneously and reticular pattern had the highest rate of 85.7% that accompanying to another pattern. At the follow up period 5.3% patterns showed alterations. Transformation to reticular pattern or addition of reticular pattern to the initial pattern were seen in the 50% of the altered patterns. Also at the follow up period focal atrophy developed in the 13.3% of eyes. Development of focal atrophy was higher in the focal increased and reticular pattern with the rates of 45% and 30% respectively.
Conclusion: Presence of reticular pattern can be a risk factor for the change and progression of FAF findings at age related maculopathy.
Makale Özeti

DERLEME
7.
Güncel Kuru Göz Yönetim ve Tedavisi
Current Management and Treatment of Dry Eye Disease
Cem Simsek, Murat Dogru, Takashi Kojima, Kazuo Tsubota
Sayfalar 309 - 313
Kuru göz hastalığının patofizyolojisinin ve etyolojik sebeplerinin daha iyi anlaşılmaya başlanmasıyla birlikte hastalığın yönetim ve tedavi şeklide değişim göstermektedir. Tedavi yaklaşımı hem klinisyenler ve hemde bölgeler arasında belirgin farklılıklar göstermektedir. Son yayınlanan DEWS II raporu ile bu farklıların bir nebze olsun azaltılması hedeflenmiştir. Bu raporda evaporatif ve/veya aköz yetmezlik ayrımının iyi yapılarak basamaklı tedavi algoritmasının uygulanması üzerinde durulmuştur. Bu algoritma içinde birinci basamak geleneksel tedavi yöntemi olan suni göz yaşı damlalarından son basamak cerrahi uygulamalara kadar değişen tedavi şekilleri yer almıştır. Bu tedavi algoritması ile amaçlanan; oküler yüzeyde homeostazisi yeniden sağlaması, inflamasyon kısır döngüsünü kırılması ve oküler yüzey konforunun uzun süre korunabilmesinin sağlanmasıdır.
A better understanding of the pathophysiology and etiological causes of dry eye disease, leads to a much more efficient management and treatment of the disease process. There are explicit differences among both clinicians and countries in terms of dry eye treatment modalities. With the DEWS II report, these differences were aimed to be reduced worldwide. The application of a stepped care algorithm was emphasized in this report. The treatment forms ranging from artificial tear drops, which is a primary conventional treatment method, to the latest surgical applications were included in this algorithm. To restore homeostasis in the ocular surface, breaking the vicious cycle of inflammation and maintaining the ocular surface comfort are aimed with the treatment algorithm.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
8.
Komplike katarakt ile birliktelik gösteren sektörel siliyer cisim agenezinin ultrason biyomikroskopi ile tanımlanması
Sectoral ciliary body agenesis complicated with cataract formation diagnosed by ultrasound biomicroscopy
Özgün Melike Gedar Totuk, İlhami Salcan, Melih Atalay, Ümit Aykan
Sayfalar 314 - 316
Bu olgu raporunda amacımız komplike katarakt ile birliktelik gösteren bir embriyonik göz gelişimsel bozukluğu olan sektörel siliyer cisim agenezisini ultrason biyomikroskopi ile tanımlayarak ilk kez sunmaktır. 20 yaşında erkek hasta kliniğimize sol gözünde çocukluktan beri var olan az görme şikayetiyle başvurdu. Sol gözün ön segment muayenesinde temporal kadrandan başlayarak optik aksı merkezde kapatacak şekilde lens arka kapsülü boyunca bölgesel lens opasiteleri ve pigment kümelenmeleri görüldü. Ultrason biyomikroskopi incelemesinde temporal saat 2-5 kadranında gelişmemiş siliyer cisim yapılarına bağlı hiperekojen refle tespit edildi. Aynı bölgede zonüllerin de mevcut olmadığı izlendi. Ön kamara açı, siliyer cisim ve zonülleri tüm diğer kadranlarda normal yapıdaydı. Sunulan vaka sektörel siliyer cisim agenezi ile birlikte komplike kataraktı olan çok nadir bir vakadır. Ultrason biyomikroskopi ön segment, ön kamara açısı ve siliyer cismin nadir konjenital anomalilerine tanı koymakta yararlı bir tetkik yöntemidir.
We aimed to present the first case of sectoral ciliary body agenesis and complicated cataract as an embryogenic defect of eye development diagnosed by ultrasound biomicroscopy. Twenty-year old male patient admitted to our clinic with a complaint of visual impairment in his left eye since his childhood. Slit Lamp examination of the left eye revealed pigment precipitation and focal lens opacities beginning from temporal quadrant extending through posterior lens capsule blocking optical axis centrally. On ultrasound biomicroscopy examination, there was a hyperechoic reflection belonging to the rudimentary ciliary body structures between 2-5 o’clock at temporal quadrant. The zonules could not be visualized throughout the same location. At all other quadrants of the anterior chamber angle, the ciliary body and zonules were normal. This is a very rare case sectoral ciliary body agenesis complicated by cataract. Ultrasound biomicroscopy technique may be useful for detecting rare congenital anomalies of anterior segment, anterior chamber angle, and ciliary body.
Makale Özeti

9.
Komplike katarakt cerrahisi sonrası intrakameral sefuroksim enjeksiyonuna bağlı retinal infarkt gelişimi
Development of retinal infarct due to intracameral cefuroxime injection following complicated cataract surgery
Sabahattin Sül, Aylin Karalezli
Sayfalar 317 - 319
Komplike katarakt ameliyatı ve cerrahi sonunda ön kamaraya sefuroksim (1 mg / 0.1 mL) enjeksiyonu yapılan 60 yaşında bir hasta takdim edilmektedir. Hasta, cerrahi sonrasında görme keskinliğinde (GK) düşüş nedeniyle hastanemize başvurmuştur. GK, 4 metreden parmak sayma (PS) düzeyindeydi. Yaygın retinal hemoraji ve ödeme ek olarak fundus anjiyografide (FA) retinal vasküler sızıntı saptandı. Hastaya, mikrobiyolojik taramadan sonra intravenöz pulse ve oral kortikosteroid tedavisi verildi. Römatolojik araştırma sonuçları menfi idi. 5. ayda 1 metreden PS düzeyindeki GK ek olarak FA'da yaygın kapiller kayıp ve optik atrofi izlendi. Cerrahlar ve cerrahi ekip, özellikle komplike olmuş vakalarda sefuroksim kullanımına bağlı retinal toksisite gelişme ihtimalinin farkında olmalıdırlar.
We present the case of a 60-year-old patient who underwent a complicated cataract surgery with injection of cefuroxime dose (1mg/0.1mL) into the anterior chamber at the end of surgery. Patient applied to our hospital owing to decrease in visual acuity (VA) after surgery. VA was counting fingers (CF) from 4 meters. There was extensive retinal hemorrhages and edema in addition to retinal vascular leakage which was detected with fluorescein angiography (FA). Patient was given intravenous pulse and oral corticosteroid treatment after the elimination of microbiologic investigation. Rheumatologic investigation was also negative. At month 5, VA was CF from 1 meter in addition to disseminated capillary loss in FA and optic nerve atrophy despite corticosteroid treatment. Patient developed retinal infarct due to cefuroxime injection following a complicated cataract surgery. Surgeons and staff should be aware of the possibility of retinal toxicity development while using cefuroxime particulary in complicated cases
Makale Özeti

10.
Kristalin Lens Luksasyonu Sanılan Spontan Lens Absorbsiyonu
Spontaneous Lens Absorption Initially Misdiagnosed as Crystalline Lens Luxation
Şaban Gönül, Ayşe Bozkurt Oflaz, Berker Bakbak, Kamil Yavuzer, Banu Bozkurt
Sayfalar 320 - 322
Spontan lens absorbsiyonu (SLA), hipermatür kataraktların seyrek görülen bir komplikasyonudur. Bu durum travma, yaşlılık, Fuchs üveit sendromu (FÜS) gibi üveitik hastalıklar ve leptospirozis ve kızamıkçık gibi bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan hipermatür katarakt vakalarında bildirilmiştir. Bu yazıda FÜS'a ikincil olarak gelişen hipermatür kataraktın spontan emilime uğradığı bir olgu sunmaktayız. Bildiğimiz kadarıyla bu durum, kapsüler bakiyelerin vitreusa doğru yönelmesini takiben, muayene sırasında yanıltıcı olarak kristalin lens luksasyonu görünümünde olan ilk olgu sunumudur.
Spontaneous lens absorption (SLA) is a rare complication of hypermature cataracts. However, this condition has been reported in several cases of hypermature cataracts that were caused by trauma, senility, uveitic disorders such as Fuchs’ uveitis syndrome (FUS) and infectious disorders including leptospirosis and rubella. We report a case of spontaneous absorption of the hypermature cataract secondary to FUS. To our knowledge, this is the first report of SLA that was followed by dislocation of the capsular remnants into the vitreous and resulted in a misdiagnosis as crystalline lens luxation.
Makale Özeti

11.
Nadir bir üveit etkeni: vemurafenib
A rare cause of uveitis: vemurafenib
Selçuk Sızmaz, Nuhkan Görkemli, Ebru Esen, Nihal Demircan
Sayfalar 323 - 325
25 yaşında bir kadın hasta her iki gözde görmede azalma ve kızarıklık yakınması ile başvurdu. Sağ omzunda nodüler melanom nedeniyle ameliyat olma öyküsü vardı ve ağızdan vemurafenib tedavisi almaktaydı. Orta şiddette bilateral panüveit tanısıyla sistemik inceleme için hastaneye yatırıldı. Laboratuvar sonuçları ve sistemik değerlendirme ile nedene yönelik veri elde edilemedi. Vemurafenibe bağlı üveit olguları bildirilmiş olduğu için olay ilaca bağlı üveit olarak değerlendirildi. Hasta onkoloji bölümü ile değerlendirilerek vemurafenib kesildi, topikal ve sistemik kortikosteroid tedavisi başlandı. Üveit tablosu geriledi ve hastanın görme keskinliği normale döndü. Hastanın 8 aylık kontrolünde nüks saptanmadı.
A 25-year-old female presented with a decrease of vision and redness in both eyes. She had a history of nodular melanoma in her right shoulder, which was excised surgically and she had been under vemurafenib (p.o.) treatment. She was diagnosed with moderately severe bilateral panuveitis and hospitalized for systemic investigation and work-up. The laboratory test results were unremarkable and systemic work-up failed give a causal relationship. The condition was considered a vemurafenib-induced uveitis, as the drug is known to be associated with uveitis. The patient was reevaluated with the oncology department and vemurafenib was stopped, topical and systemic corticosteroids were started. The uveitis resolved and she gained her vision. She has been under control for 8 months without any sign of recurrence.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
12.
not applicable
Kelvin Zhenghao Li, Colin Siang Hui Tan
Sayfalar 326 - 327
Makale Özeti