Cilt: 22  Sayı: 2 - 2016
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Ailevi Akdeniz Ateşli Hastada Nadir Kalça Ağrısı Nedeni: Avasküler Nekroz
A Rare Cause Of Hip Pain In Familial Mediterranean Fever With Patient: Avascular Necrosis
Fatih Bağcıer, Ayhan Kul, Akın Erdal
Sayfa 0
Ailevi Akdeniz Atesi (AAA), otozomal resesif kalıtılan, kendini sınırlayan tekrarlayan
ateş, karın, göğüs ve eklem ağrısıyla karakterize nedeni belli olmayan
bir hastalıktır. Eklem hastalığı; karın ağrısından sonra ortaya çıkan en sık
ikinci semptomdur. Bu yazıda, klniğimize kalça ağrısı ile başvuran ve FMF'e bağlı avasküler nekroz tanısı koyduğumuz vakayı sunduk.
Familial Mediterranean fever (FMF) is an autosomal recessive disease, characterized
by recurrent and selflimited attacks of fever, usually accompanied by
polyserositis. The articular disease is the second most common manifestation
after abdominal pain. In this report, we describe a 22- year-old man who admitted to our hospital hip arthralgia diagnosed with avasculer necrosis due to FMF.
Makale Özeti

2.
Yaşlanan popülasyonda postmenopozal osteoporoza eşlik eden sistemik hastalıklar ve sıklık oranları
Incidence rate of concomitant systemic diseases in the aging population with postmenopausal osteoporosis
Selçuk Sayılır
Sayfa 0
Amaç: Postmenopozal osteoporoza eşlik eden hastalıkların değerlendirilmesi ve bu hastalarda osteoporozun tedavi yaklaşımlarında dikkat edilmesi gereken durumların incelenmesi.
Materyal-Metod: Çalışmaya, kliniğimizde postmenopozal osteoporoz tanısı ile takip edilen 110 kadın hasta dahil edildi. Hastaların demografik verileri yanı sıra eşlik eden hipertansiyon, hipo-hipertiroidi, Diyabetes Mellitus, Alzheimer hastalığı, malignite öyküsü, osteoartrit, gastrointesitinal sistem hastalıkları, kronik obstruktif akciğer hastalığı ( KOAH)-astım, depresyon, kardiyak patolojiler gibi hastalıkları kayıt altına alındı.

Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen hastaların yaş ortalamaları 65,9 ± 9.8 yıldı. Eşlik eden sistemik hastalıkları incelendiğinde hastaların 40’ında hipertansiyon, 32’sinde osteoartrit, 24’ ünde gastrointestinal sistem problemleri, 22’ sinde tiroid hastalıkları, 21’ inde depresyon, 15’ inde hiperlipidemi, 12’sinde Diyabetes Mellitus, 10’ unda KOAH-astım, 7’sinde kardiyak hastalıklar, 5’inde malignite, 2‘sinde Alzheimer Hastalığı öyküsü mevcuttu.

Sonuç: Osteoporoz yaşlı popülasyonda sık görülen, yaşla beraber sıklığı artan kronik bir hastalık olarak ülkemizde ve tüm dünyada yaygın olarak patolojik kemik kırıkları başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabilen bir hastalıktır. Esas olarak hastalıktan korunmanın ön planda olması gerekmektedir. Yaşla beraber sıklığı artan sistemik hastalıklar osteoporozun şiddetini arttırabilir ve tedavisini bozabilir bu nedenle gerek klinisyenlerin gerekse toplumun hastalık hakkında yeterli bilgiye sahip olması önem taşımaktadır.
.
Objective: To investigate; concomitant systemic diseases with postmenopausal osteoporosis and attractive points of treatment in patients with osteoporosis.
Materials and Methods: The study included 110 female patients admitted to our clinic and who were followed with postmenopausal osteoporosis. The demographic datas of the patients and the concomitant diseases such as hypertension, hypo-hyperthyroidism, diabetes mellitus, Alzheimer's disease, malignancy, osteoarthritis, gastrointesitinal system diseases, chronic obstructive pulmonary disease- asthma, depression were recorded.

Results: The mean age of the patients included in our study was 65.9 years. When the concomitant systemic diseases were examined; 40 patients had hypertension, 32 patients had osteoarthritis, 24 patients had gastrointestinal tract problems, 22 patients had thyroid disease, 21 patients had depression, 15 patients had hyperlipidemia, 12 patients had diabetes mellitus, 10 patients had chronic obstructive pulmonary disease - asthma, 7 patients had cardiac diseases, 5 patients had malignancy and 2 patients had Alzheimer disease.

Conclusion: Osteoporosis is a common disease in geriatric population which can cause pathological bone fractures and many health problems in our country and world. To prevent from osteoporosis must be the first step. Incidence of systemic diseases may increase with aging and these diseases may impair the treatment of osteoporosis and effect the severity of osteoporosis; so it is important for both clinicians and the society to have sufficient information about osteoporosis.
Makale Özeti

3.
Premenopozal Gut Tanısı Almış Kadın Hastada Elde Eklem Harabiyetine Neden Olan Tofüs Olgusu: Olgu Sunumu
The Tophus That Damages Hand Joint In A Premenopausal Gout Diagnosed Women Patient: A Case Report
Selçuk Sayılır
Sayfa 0
Amaç: Gut bazı eklemlerde ani ve şiddetli gelişen ağrı, hassasiyet, kızarıklık, şişme ve sıcaklık artışı nöbetlerine neden olan bir hastalıktır. Genel olarak erkeklerde görülmesine rağmen özellikle menopoz sonrası kadınlarda ayak başparmağı dışındaki eklemlerde de görülebileceği ve kronik el artritlerinde ayırıcı tanı ve klinik yaklaşımda akılda tutulmalıdır.
Olgu: Altmış bir yaşında kadın hasta kliniğimize birkaç aydır olan sağ el 2. Parmakta şişlik ve ağrı şikayetiyle başvurdu. Özgeçmişinde hipertansiyon hastalığı olan hasta 5 mg/gün Amlodipin kullanıyormuş ve yaklaşık 9 yıl önce ayağında şişlik olduktan sonra gut artriti tanısı almış ve 1 mg/gün Kolşisin ile 300 mg/gün Allopurinol kullanıyormuş. Beden kitle indeksi 38 olan hastanın klinik muayenesinde sağ el 2. Parmakta üzerinde gri benzeri renk değişiklikleri olan şişlik, hareket kısıtlılığı ve ağrı mevcuttu. Kan tetkiklerinin normal olduğu hastada ürik asit değeri 6.2 mg/dl olarak saptandı (n: 4.2-5.4mg/dl). Direkt grafide hastanın sağ el 2. distal interfalangeal ekleminde subkondral osteopeni, eklem aralığında ileri derecede daralma ve dejeneratif değişiklikler ve yumuşak doku şişliği saptandı. Hastanın medikal tedavisi planlanıp ortopedi kliniğine eklem üzerine yerleşmiş tofüs operasyonu açısından yönlendirildi.
Sonuç: Kronik gut hastalarında ürik asit kristalleri eklem ve eklemlerin çevresindeki dokularda birikim yaparlar. Bu kristallerin aşırı birikimlerine tofüs denir. Deri altında şişlik şeklinde oluşurlar. Tofüs genellikle hasta eklemlerin içinde veya çevresinde, dirseklerin yanında, parmakların üstünde, ayak başparmağında ve kulak kıvrımında yerleşir. Tofüs tedavisi yapılmazsa eklemlerde hasar oluşturur. Erkeklerde daha sık görülen bir hastalık olan gutun postmenopozal obez kadınlarda ayak başparmağı dışındaki eklemlere de yerleşebileceği ve kronik vakalarda tofüslerin eklem harabiyeti yapabileceği bu nedenle tedavideki gecikmelerin cerrahiye yol açabileceği klinik pratikte akılda tutulmalıdır.
Objective: Gout is a kind of disease that occurs pain, tenderness, rash, oedema rise in the joints that coming from months. Although it appears generally in men, it can be seen especially in postmenopausal women and it can rise in the joints except toe joint. It should be kept in mind for clinical approach and treatment in chronic hand arthritis.
Case: Sixty-one years old female patient admitted to our clinic with swelling and pain in the right second finger coming from months. She has hypertension and uses 5 mg/day Amlodipin and she was diagnosed for Gout 9 years ago and uses Colchicine 1mg/day, Allopruinol 300 mg/day. There were gray colour changing, swelling and pain on 2. distal interphalengeal joint. It was normal in blood analyses and uric acid level was detected 6.2 mg/dl (normal 4.2-5.4 mg/dl). There were subchondral osteopenia, degenerative changes and joint distance restriction at X-ray examination. The medical treatment of patient was prepared and she was consulted for surgery to orthopedy clinic.
Conclusion: Uric acid crystals come together in joints and their envoriment in chronic Gout patients. These deposits called tophus when they get together abundantly. Tophuses generally located at affected joints and their envoriment, on fingers, on elbows or external ear. Tophuses can damage joints. Although it appears generally in men, it can be seen especially in postmenopausal women and it can rise in the joints except toe joint. It should be kept in mind for clinical approach, treatments and preventing unnecessary surgeries chronic Gout arthritis.
Makale Özeti

4.
Ozonun Romatoid Artrit Hayvan Modelinde Kemik Dayanıklılığı Üzerine Olan Etkisi
The Effect of Ozone on Bone Strenght in Animal Model of Rheumatoid Arthritis
Gülnur Taşcı Bozbaş, Figen Sevil Kilimci, Mustafa Yılmaz, Gulcan Gurer, Buket Demirci
Sayfa 0
Giriş: Romatoid artritte periartiküler ve sistemik osteoporoza normal populasyondan daha sık rastlanmaktadır. Bu çalışmada RA hayvan modeli olarak kabul edilen Freud’s complete adjuvan (FCA) artritinde ozonun kemik dayanıklılığı üzerine olan etkisini araştırmayı amaçladık.
Gereç-yöntem: Çalışmada 28 adet erkek Wistar rats kullanıldı. Bunların yarısının arka pençesine salin, diğer yarısına ise FCA subkutan enjekte edildi. 2 hafta sonunda her bir gruptan 7 rata, 3 hafta boyunca toplam 6 kez 40 μg/kg ozon (intraperitoneal) uygulandı. Sıçanların kan örneklerinde IL-1, IL-6 ve TNF-α düzeyleri değerlendirildi. 3 nokta bükme testi uygulanmak üzere sağ femurları çıkarıldı.
Bulgular: TNF-α düzeyi FCA artrit grubunda sağlıklı gruptan istatistiksel olarak yüksek bulunurken (p<0.05), FCA artrit-ozon grubunda bu değerler kontrol grubundan farklı bulunmadı (p>0.05). IL-1 ve IL-6 düzeylerinde ise gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Kemik dayanıklılığını değerlendirmede kullanılan paramatreler arasında maksimum kuvvet ve atalet momenti FCA artrit-ozon grubunda FCA artrit grubuna göre yükselme eğilimi göstermesine rağmen bu değişiklikler istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Dayanım ve sertlikte ise gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05).
Tartışma: Bu çalışma RA’da kemik dayanıklılığı üzerine ozonun etkisinin değerlendirildiği ilk çalışmadır. Ozonun RA hayvan modeli olan FCA artritinde kemik dayanıklılığı üzerine yeterince etkili olmadığı, ancak zarar da vermediği görülmüştür. Ancak ozonun farklı doz ve sürelerde uygulanması sonuçları değiştirebilir. Bu nedenle, bu konuda ilave çalışmalara ihtiyaç vardır.
Introduction: Periarticular and systemic osteoporosis are more common in rheumatoid arthritis (RA) than normal population. In this study, we aimed to investigate the effectiveness of ozone on bone strength in Freund's Complete Adjuvant (FCA) arthritis, which is considered as the animal model for rheumatoid arthritis.
Material-method: In this study, 28 male Wistar rats were used. Saline was injected in hindpaws of half of these rats, and Freund’s complete adjuvant was injected in hindpaws of the other half of rats, subcutaneously. At the end of two weeks, 40µg/ml ozone (intraperitoneally) was administered for six times, within duration of 6 weeks in seven rats of each group. At the 6th week, serum IL-1, IL-6 and TNF-α levels were measured. Right femurs were separated for 3-D bending test.
Results: TNF-α levels of FCA arthritis was statistically higher than healthy group (p<0.05), but FCA arthritis- ozone group’s level was not (p>0.05). Serum levels of IL-1 and IL- 6 were not statistically significant amoung all groups (p>0.05). Maximum force and moment of inertia were upward trend in FCA arthritis-ozone group compare to the FCA arthritis group (p>0.05). The stifness and toughness were similar in the all groups (p>0.05).
Discussion: This is the first study in which the effects of ozone on bone strength of RA were investigated. It is determined that ozone is not effective enough, but not harmful on bone strenght of FCA arthritis. It is clear that further studies are required with ozone treatment and its use in RA when administrated in different doses and time courses.
Makale Özeti

5.
Nadir Görülen Artroskopi Sonrası Osteonekroz: Bir Olgu Sunumu
A Rare Case Of Osteonecrosis Caused By Arthroscopy: A Case Report
Fatih Bağcıer, Akın Erdal, Osman Onaç
Sayfa 0
Travma dışı nedenlerle oluşan avasküler nekroz, kan akımının bozulması sonucu kemik hücrelerinin ölümü ile sonuçlanan bir antitedir. Avasküler nekroza neden olan hastalıklar(steroid kullanımı, alkolizm, sistemik lupus eritematozus vb.) bilinse de, hastalığın patogenezinde mekanik, hormonal ve hematolojik faktörlerin rol oynadığı çok etkenli etyoloji olduğu düşünülmektedir. Tedavide amaç eklem hareket açıklığını korumak, hastalığın progresyonunu durdurmak ve semptomları azaltmaktır. Konservatif tedaviye yanıtsızlık durumunda hastalığın evresine göre artroskopik debridman, kor dekompresyon, greftleme ve artroplasti uygulanabilir
Avascular necrosis, which is caused by non-traumatic factors,is not a specific disease entity but the final common result of many conditions leading to death of bone cells by the impairment of blood supply. Although associated diseases and conditions (steroid administration, alcoholism, systemic lupus erythematosus, etc.) are well known, avascular necrosis is thought to arise from a multifactorial etiology of mechanical, hormonal and hematologic factors. The goals of treatment are to maintain range of motion, to stop the progression of disease, and to reduce symptoms. If conservative treatment fails, arthroscopic debridement, core decompression, grafting, and arthroplasty are surgical alternatives according to the stage of disease.
Makale Özeti

6.
Ankilozan Spondilit Kliniğini Taklit Eden Sakral Kemik İliği Ödemi Vakası
Sacral Bone Marrow Edema Mimicking Ankylosing Spondylitis Clinic
Fatih Bağcıer, Ayhan Kul, Hüseyin Alper Kızıloğlu, Akın Erdal
Sayfa 0
Kemik iliği ödemi; kemik iliğinde aşırı sıvı birikimi ile karakterize bir durumdur. Genellikle kemik hasarına karşı vücudumuzun koruyucu bir mekanizmasının sonucu olarak ortaya çıkar. Buna ek olarak, osteoporoz ve tümör gibi hastalıklar kemik iliği ödemine neden olabilir. Burada ankilozan spondilit kliniğini taklit eden sakral kemik iliği ödemi vakasını sunmayı amaçladık.
Bone marrow edema is a condition characterized by accumulation of excessive fluid in related structures of bone marrow. Usually injury of the bones may induce fluid accumulation, as a result of the protective mechanism of our body. In addition, bone marrow edema may be caused due to underlying disease conditions such as osteoporosis and tumors. We aim to present a case of sacral bone marrow edema mimicking ankylosing spondylitis with patient clinic.
Makale Özeti

7.
Kardiyak kökenli üst ekstremite ağrısı saptanan bir olgu sunumu
A case report on upper extremity pain of cardiac origin
Turgay Altınbilek, Rabia Terzi, Erdem Türkyılmaz
Sayfa 0
Üst ekstremitede meydana gelen ağrılar, kas iskelet sisteminden kaynaklı ağrılar olabileceği gibi, farklı organlardan kaynaklı yansıyan ağrılar da olabilmektedir. Bu nedenle ayırıcı tanıda hastaların ayrıntılı klinik değerlendirmesinin yapılması oldukça önem taşımaktadır. Bu olgu sunumunda altmış bir yaşında, her iki üst ekstremite ve sırt bölgesinde ağrı yakınması ile başvuran erkek olguda; klinik değerlendirme sonrasında üst ekstremite de kardiyak kökenli yansıyan ağrı düşünülmüş, kardiyoloji ile konsulte edilerek koroner arter hastalığı tanısı almış ve intrakoroner stent uygulaması ile ağrı yakınmalarının tamamen gerilediği bir olgu sunulmuştur.
Upper extremity pain can originate from the musculoskeletal system, or be a reflection of problems originating from various other organs. For this reason, it is highly important to perform a detailed clinical evaluation on patients during differential diagnosis. In this case report, we present a 61 year-old male patient who was admitted with pain in both upper extremities and the upper back, which we presumed to be of cardiac origin following our clinical evaluations. The patient was referred to the cardiology department, where he was diagnosed with coronary heart disease. The patient’s complaints of pain were fully resolved through the application of an intracoronary stent.
Makale Özeti

8.
Postmenopozal dönemde obezitenin önkol kırıkları, kemik mineral yoğunluğu ve kırık riski (FRAX®) ile ilişkisi
Association of obesity with forearm fractures, bone mineral density and fracture risk (FRAX®) during postmenopausal period
Erkan Mesci, Nilgün Mesci, Afitap İçağasıoğlu, Ercan Madenci
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmada amacımız postmenopozal önkol kırıklı kadınlarda obezite, kemik mineral yoğunluğu ve kırık riski ilişkisini incelemekti.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya postmenopozal dönemde olup, önkol kırığı geçiren 40 obez ve 40 normal kilolu hasta alındı. Hastaların kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümleri GE-LUNAR DPX dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) cihazı kullanılarak ölçüldü. Olguların daha önce geçirdikleri kırıklar ve mevcut risk faktörleri kullanılarak FRAX® kırık riski skorları hesaplandı. Gruplar KMY değerleri, T skorları, FRAX® risk skorları ve eski kırık sıklıkları açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Grupların yaş, menopoz yaşı, serum kalsiyum, serum fosfor ve alkalen fosfataz düzeyi ortalamaları arasında fark saptanmadı (p değerleri>0,05). Obez hasta grubunun gerek L1-L4 ortalama KMY, gerekse femur boynu KMY değerleri normal kilolu hasta grubuna göre istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı şekilde yüksek bulundu (p değerleri=0,000). Obez grupta 10 yıllık major osteoporotik kırık riski skoru ortalaması normal kilolu hasta grubuna göre düşük bulundu (p<0,05). Obez hasta grubunda 10 yıllık kalça kırık riski skorları ortalaması da normal kilolu gruba göre düşüktü (p<0,01). Her iki grupta daha önce geçirilmiş kırık sıklığının benzer olduğu gözlendi.
Sonuç: KMY değerleri yüksek, FRAX® risk skorları düşük olmasına karşın; obez hastaların kırık geçirme olasılıkları normal kilolulardan daha az değildir. Obezitenin kırıklara karşı her zaman koruyucu olmadığı, sadece KMY’yi esas alan koruyucu ve tedavi edici algoritmaların yanıltıcı olabileceği unutulmamalıdır.
Aim: The aim of this study was to investigate the association of obesity with bone mineral density (BMD) and subsequent fracture risk among postmenopausal women with a previous forearm fracture.
Material and Method: The study enrolled obese (n=40) and normal-weight (n=40) postmenopausal women who had a previous forearm fracture. BMD measurements were obtained using a GE-LUNAR DPX dual energy X-ray absorptiometry (DEXA) scan for all subjects. FRAX® fracture risk scores were calculated taking into account former fractures and current risk factors of the subjects. Both groups were compared with respect to their BMD values, T scores, FRAX® risk scores and frequency of past fractures.
Results: No difference was observed between groups with regard to age, age of menopause onset and mean serum calcium, phosphorus and alkaline phosphatase levels (all p >0.05). Statistically, obese patients showed highly significantly greater mean BMD values at lumbar spine (L1-L4) and femoral neck in comparison to subjects with normal body weight (all p =0.000). On average, obese patients had a lower 10-year probability of a major osteoporotic fracture as determined by FRAX fracture risk score compared to normal-weight subjects (p<0.05). Also, obese group had a lower 10-year probability of a hip fracture versus normal-weight subjects (p<0.01). Both groups were found to have a comparable frequency of previous fractures.
Conclusion: Although obese patients in this study had greater BMD values and lower FRAX® risk scores, the probability of subsequent fractures predicted for the obese group was not lower when compared to that predicted for normal-weight group. It should be kept in mind that obesity may not necessarily be protective against fractures and treatment algorithms based solely on BMD might be inadequate to predict future fracture risk.
Makale Özeti

9.
Vertebral Kompresyon Fraktürüne Sebep Olan Gebelik İlişkili Osteoporoz
Pregnancy Assocated Osteoporosis Leading to Vertebral Compression Fracture
Berke Aras, Serdar Kesikburun, Birol Balaban, Emre Adıgüzel, Alper Sönmez, Arif Kenan Tan
Sayfa 0
Amaç: Postpartum dönemde bel ağrısı şikayetleri olan ve gebelik ve emzirme ilişkili osteoporoz sebebiyle vertebra kompresyon fraktürü tanısı konulan bir hasta sunulmuştur.
Metod: 28 yaşında kadın hasta doğumdan 2 ay sonra başlayan bel ağrısı şikayetleri ile başvurdu. Hasta kemik mineral yoğunluğu (KMD), biyokimyasal incelemeler ve lomber vertebra Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ile değerlendirildi.
Sonuç: Lomber vertebra KMD değerinde önemli ölçüde düşme saptandı. L2-4: 0,685 g/cm2, T-score -3.9, Z-score -3.9. MRG’de T12 vertebrada kompresyon fraktürüne rastlandı. Hasta osteoporoz açısından tüm olası risk faktörleri ve sebep olabilecek hormonal bozukluklar yönünden değerlendirildi ve herhangi bir anormallik bulunmaması üzerine gebelik ilişkili osteoporoz tanısı kondu. Hastaya emzirmeyi sonlandırması ve teriparetid tedavisi önerildi ancak hasta kabul etmedi.
Tartışma: Erken postpartum dönemde karşımıza çıkan bel ağrısında gebelik ve emzirme ilişkili osteoporoz konusunda klinisyenler dikkat etmelidirler.
Objective: To describe a patient with low back pain developed in the postpartum period and diagnosed as having vertebral compression fracture due to pregnancy and lactation associated osteoporosis.
Method: A 28-year old woman presented with complaints of low back pain that started two months after her first delivery. Laboratory tests including bone mineral density (BMD), biochemical evaluation and lomber spinal MRI were ordered.
Results: Lomber spine BMD was extremely decreased: L2-4: 0,685 g/cm2, T-score -3.9, Z-score -3.9. MRI revealed a compression fracture of T12 vertebra. The patient was investigated in terms of all possible risk factors and hormonal pathology causing osteoporosis and no abnormality was found.So She was diagnosed as having pregnancy and lactation associated osteoporosis. Cease of the lactation and the treatment with teriparatide was recommended to the patient but she refused both of them.
Discussion: Clinicians should take into account of pregnancy and lactation associated osteoporosis, when evaluating patients with low back pain in early postpartum period.
Makale Özeti

10.
Postmenopozal kadınlarda kemik mineral yoğunluğu ile platelet endeksleri arasındaki ilişki
Association between bone mineral density and platelet indices in postmenopausal women
Adem Yıldırım, Hacı Taner Bulut
Sayfa 0
Amaç: Erken ve geç menapozal dönemde düşük kemik kitlesi ile artmış kardivasküler mortalitenin ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı, postmenopozal dönemdeki kadınlarda kemik mineral yoğunluğu (KMY) değerleri ile platelet endeksleri (ortalama platelet hacmi [OPH], platelet dağılım genişliği [PDG] ve platelet sayısı [PS]) arasındaki ilişkiyi araştırmaktı.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Aralık 2015 arasında KMY ve platelet parametreleri ölçümü yapılmış, 55-75 yaş aralığındaki kadınların dosyaları retrospektif olarak incelendi ve çalışma kriterlerini karşılayan 311 dosya çalışmaya dahil edildi. Katılımcılar KMY değerlerine göre 3 gruba ayrıldı (kontrol, osteopeni, osteoporoz grupları). Grupların yaş, lomber, femur boyun ve femur total KMY ile platelet endekslerine ait ortalama değerleri karşılaştırıldı. Platelet endeksleri ile yaş ve KMY değerleri arasındaki potansiyel korelasyonlar araştırıldı.
Bulgular: Osteopeni ve osteoporoz grubunda olan hastaların kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek OPH değerine sahip olduğu görüldü (p=0.002). Yaş değişkeni kontrol altına alındığında OPH ile lomber, femur boyun ve femur total KMY arasında negatif yönde ve zayıf bir korelasyon olduğu belirlendi (sırasıyla: r=-0.177, p =0.002; r=-0.160, p =0.005; r=-0.151, p =0.008). Diğer taraftan PDG ve PS ile KMY arasında anlamlı ilişki yoktu.
Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları OPH ile KMY arasında zayıf ta olsa negatif yönde korelasyon olduğunu göstermiştir. Opsteoporoz ve platelet endeksleri ile ilgili ileri çalışmalar postmenapozal dönemdeki artmış trombotik riski daha iyi değerlendirmemize katkı sağlayabilir.
Objective: It has been shown that low bone mass is associated with increased cardiovascular mortality in early and late menopausal period. The aim of this study was to investigate the relationship between bone mineral density (BMD) and platelet indices (mean platelet volume [MPV], platelet distribution width [PDW] and platelet count [PC]) in postmenopausal women.
Materials and Methods: We retrospectively investigated BMD and platelet parameters of the women aged 55-75 between January 2012-December 2015 and 311 women meeting study criteria were included in the study. Participants were divided into 3 groups (control, osteopenia, osteoporosis groups) due to BMD parameters. The average values of age, BMD and platelet indices of groups were compared. Potential correlations between platelet indices with age and BMD levels were investigated and the correlation level and direction were investigated when age variable was controlled.
Results: Participants in osteopenia and osteoporosis groups have significantly higher OPH values than the control group (p=0.002). When age variable controlled, there was a weak and negative correlation between OPH and with lumbar, femoral neck and femur total BMD (r=-0.177, p =0.002; r=-0.160, p =0.005; r=-0.151, p =0.008 respectively) whereas there was no significant relationship between BMD with PC or PDW.
Conclusion: The results of this study showed that there is a weak and negative correlation between the BMD the MPV. Further studies on osteoporosis and platelet indices, may contribute to better understanding of increased thrombotic risk in postmenopausal period.
Makale Özeti

11.
Psöriazisli Hastalarda Psöriatik Artrit: Klinik ve Radyolojik Özelliklerin Değerlendirilmesi
Psoriatic Arthritis in Psoriasis Patients: Evaluation of Clinical and Radiological Features
Hatice Reşorlu, Zerrin Öğretmen, Sevilay Kılıç, Ayla Akbal, Coşkun Zateri, Sibel Cevizci
Sayfa 0
Amaç: Psöriazis hastalarındaki radyolojik bulguları inceleyerek psöriatik artrit (PsA) hastalarını tespit etmeyi ve radyolojik bulgulara göre PsA tanısı alan hastalardaki klinik bulguları değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 2009-2014 yılları arasında polikliniğimize PsA ön tanısı ile yönlendirilen 72 psöriasis tanılı hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların el, ayak ve sakroiliak eklem grafileri, hangi hastalarda klinik olarak PsA olduğunu bilmeyen, kas iskelet sistemi radyolojisinde tecrübeli bir radyolog tarafından okundu. Tüm Psöriazisli hastalar, radyografik bulgulara ve CASPAR kriterlerine göre değerlendirilerek PsA olan ve olmayan olarak iki gruba ayrıldı. Tüm hastaların demografik verileri, hastalık süresi, tırnak tutulumu, sigara-alkol kullanımı kayıt edildi.
Bulgular: Tüm olguların yaş ortalaması 47,24±14,61 yıl, ortalama hastalık süresi ise 14,13±11,92 yıldı. Çalışmamıza dahil ettiğimiz hastaların %54,2’si (n=39) sigara, %23,6’sı (n=17) alkol kullanmaktaydı. Hastaların %56,9’unda (n=41) tırnak tutulumu mevcuttu. Hastaların %58,3’ünde (n=42) radyolojik bulgulara göre PsA tespit edildi. Bu olgularda yaş ortalaması ve hastalığın başlangıç yaşı, radyolojik olarak PsA olmayanlara göre daha yüksekti. Klinik olarak tüm hastaların sadece %18,1’inde (n=13) CASPAR kriterlerine göre PsA saptandı. Tüm hastaların %70,8 inde (n=51) el grafileri normal bulunurken, %29,2’sinde (n=21) ellerde PsA lehine radyolojik hasar saptandı. Ayak grafilerinin %41,7’si (n=30) normal olarak yorumlandı. %55.6’sında (n=40) entezopati ve epin kalkanei, %2.8’inde (n=2) PsA lehine radyolojik hasar görüldü. Hastaların %48,6’sında (n=35) sakroiliit tespit edilirken, %51.4’ünde (n=37) normal olarak değerlendirildi.
Sonuç: Radyolojik değerlendirmeye göre PsA olarak nitelendirdiğimiz hastaların oranı yüksek bulunmuştur. Bu durumun ana nedeni asemptomatik-subklinik seyirli hastaların varlığıdır. Bu açıdan psoriazis hastalarında detaylı öykü alınması ve iyi klinik muayene yapılması önemlidir. PsA tanısında radyolojik ve klinik değerlendirme birlikte kullanılmalıdır.
Objectives: The purpose of this study was to perform radiological and clinical determination of the presence of arthritis in patients with psoriasis and to evaluate associations with clinical findings
Materials and Methods: The medical files of 72 patients with psoriasis presenting to our clinic in 2009-2014 with a preliminary diagnosis of psoriatic arthritis (PsA) were reviewed retrospectively. Hand, foot and sacroiliac joint radiograms were evaluated by a radiologist blinded to the patient’s clinical status. Patients with psoriasis were divided into two groups depending on whether presence of arthritis was determined based on radiographic findings or on CASPAR criteria. All patients’ demographic characteristics, length of disease, nail involvement, smoking-alcohol consumption were recorded.
Results: Mean age of all patients was 47.24±14.61 years, and mean duration of disease was 14.13±11.92 years. Smoking and alcohol comsumption were determined in 54.2% (n=39) and 23.6% (n=17) of cases. Nail involvement was determined in 56.9% (n=41) of cases. PsA was determined based on radiological findings in 58.3% (n=42) of patients. Mean age and age at onset of disease were higher in PsA (+) patients than in radiologically non-PsA subjects. Based on clinical findings, PsA based on CASPAR criteria was determined in only 18.1% (n=13) of all patients.
Conclusion: A higher level of PsA was determined using radiological evaluation in this study compared to CASPAR criteria. The main cause of this condition is the existence of asymptomatic-subclinic patients. A detailed medical history should therefore be taken from patients, and good clinical evaluation is very important. Radiological and clinical evaluation should be performed together in the diagnosis.
Makale Özeti

12.
Ankilozan Spondilitli Hastada Benign Tümörü Taklit Eden Spondilodiskit Vakası
Spondylodiscitis Mimicking Benign Tumors In Ankylosing Spondylitis Patient
Fatih Bağcıer, Okan Balcancı, Meltem Alkan Melikoğlu
Sayfa 0
Spondilodiskit ankilozan spondilitin(AS) iyi bilinen fakat nadir görülen bir komplikasyonudur. Sıklıkla ankilozan spondilitin ileri evrelerinde ortaya çıkar. Asemptomatik olabileceği gibi ciddi spinal kord hasarı bulgularına da neden olabilir. Burada daha öncesinde AS tanısı almış olan ve akut sırt ağrısı nedeni olarak benign tümörü taklit eden lokalize spondilodiskit saptanan bir olguyu sunduk.
Spondylodiscitis is a well recognized but uncommon complication of ankylosing spondylitis(AS). It usually occurs in advanced stages of ankylosing spondylitis. The clinical presentation of spondylodiscitis may vary from asymptomatic to symptoms of serious spinal cord injury. Here we presented a case with acute back pain who was diagnosed as AS and who had localize spondylodiscitis mimicking bening tumor.
Makale Özeti

13.
İdiyopatik Trombositopenik Purpura İle Prezente Olan Sistemik Lupus Eritematozus Vakası: Bir Olgu Sunumu
Idiopathic Thrombocytopenic Purpura as Initial Manifestation of Systemic Lupus Erythematosus: A case report
Fatih Bağcıer, Akın Erdal
Sayfa 0
Sistemik Lupus Eritematozus hemen hemen bütün organları etkileyebilen kronik otoimmun bir hastalıktır. Hastalık çok farklı kliniklerle prezente olabilir. Klasik olarak başlangıç doğurganlık çağındaki kadınlarda ateş, artrit, malar raş triatı şeklindedir. Ancak nadir olarak idiyopatik trombositopenik purpura gibi farklı kliniklerle prezantasyon görülebilir.
Systemic lupus erythematosus (SLE) is a chronic autoimmune disease that can affect almost any organ system. Its presentation and course are highly variable, ranging from indolent to fulminant. The classic presentation of a triad of fever, joint pain, and rash in a woman of childbearing age should prompt investigation into the diagnosis of SLE. However, patients may present with any of the rare types of manifestations such as idiopathic thrombocytopenic purpura.
Makale Özeti

14.
Nadir Görülen Kalça Ve Diz Sinoviyal Kondromatozis Birlikteliği: Bir Olgu Sunumu
A Rare Co-Existing Of Hip And Knee Joint’s Synovial Chondromatosis: A Case Report
Fatih Bağcıer, Ayhan Kul, Emine Esra Ergül, Akın Erdal
Sayfa 0
Amaç: Sinovyal kondromatozis (SC) etyolojisi bilinmeyen nadir görülen bir artropatidir. Hastalık çoğunlukla monoartikülerdir. Diz, dirsek ve kalça gibi büyük eklemlerde kıkırdak metaplazisi ve sinovyum proliferasyonu ile karakterize olup unilateral olarak meydana gelir. Ama herhangi bir eklemde de olabilir. Bizim bildiğimiz kadarıyla; biz bilateral kalça ve unilateral diz tutulumlu sinovyal chondromatozis vakasını ilk olarak bildirmekteyiz.
Vaka sunumu: Nadir görülen, bilateral kalça ve unilateral diz tutulumlu sinovyal chondromatozis vakası incelenmiştir. Kronik bilateral kalça ve unilateral diz ağrısı olan 29 yaşında erkek hasta sunulmuştur. Fizik muayene ve görüntüleme ile multiple sinovyal kondromatozis doğrulanmıştır.
Sonuç: Sinovyal kondromatozis benign bir hastalık olarak belirtilmesine rağmen çok fazla destruktif olabilir ve sıklıkla osteoartrite neden olabilir.Kronik eklem enfeksiyonu, osteoartrit, pigmente villonodüler sinovit, monoartiküler inflamatuar artrit, sinovyal sarkom gibi periartiküler neoplaziler ayırıcı tanıda düşünülmelidir.Etkilenmiş sinovyum ve serbest cisimlerin çıkarılması önerilen tedavi yöntemidir.
Background: Synovial chondromatosis(SC) is a rare arthropathy of unknown etiology. The disease is generally monoarticular, usually occurs unilaterally in the large joints like the knee, hip, and elbow characterized by proliferation of the synovium with cartilaginous metaplasia. But any joint may be involved. To the best of our knowledge, we report the first known case of co-existing of bilateral hip and unilateral knee synovial chondromatosis
Case presentation: A rare case of co-existing of bilateral hip and unilateral knee synovial chondromatosis is reviwed. A 29 year-old male presented with chronic bilateral hip and unilateral knee pain. Physical examination suggested and imaging confirmed multiple synovial chondromatoses.
Conclusion: Although synovial chondromatosis is described as a benign disease, it can be very destructive and can cause severe osteoarthritis. Chronic articular infection, osteoarthritis, pigmented villonodular synovitis, mono-articular inflammatory arthritis and periarticular neoplasms like synovial sarcoma should be consider between the differantial diagnosis. Surgical removal of the affected synovium and the loose bodies is the preferred treatment.
Makale Özeti