Cilt: 22  Sayı: 1 - 2016
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Travmatik Beyin Hasarlı Olgularda Kemik Mineral Yoğunluğu ve Klinik Parametrelerle İlişkisi
Bone Mineral Density in Traumatic Brain Injury Patients
Selçuk Sayılır, Murat Ersöz, Özden Sibel Odabaşı Yılmaz, Fatma Gülçin Uğurlu, Selami Akkuş
Sayfa 0
Amaç: Travmatik beyin hasarlı (TBH) olgularda kemik mineral yoğunluğunun klinik ve demografik faktörlerle ilişkisinin incelenmesi.

Materyal-Metod: Bu çalışmada yaş ortalaması 33.0±9.8 yıl olan 21 erkek, 1 kadın, 22 TBH olgusu değerlendirildi. Hastalarda femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarının belirlendiği DEXA ölçümleri Lunar Prodigy DPX sistemi kullanılarak yapıldı. Hastaların tutulum tipleri (pleji), alt-üst ekstremite spastisite değerleri, heterotopik ossifikasyon varlığı, ambulasyon düzeyleri gibi klinik parametreleri belirlendi ve bunların femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarıyla ilişkisi Mann-Whitney U Testi kullanılarak incelendi.

Bulgular: Hastaların yapılan incelemesinde tutulum tipleri (tetraplejik/hemi-paraplejik), alt ekstremite spastisite değerleri (Aschworth skoru 0 / 1-2-3-4) ve heterotopik ossifikasyon varlığı (var / yok) alt gruplarının karşılaştırmalarında femur boyun ve L1-4 vertebra T skorlarında istatistiksel anlamlı fark gözlenmedi (p>0.05). Buna karşılık ambulasyon düzeylerine göre belirlenen alt gruplarda (yatağa bağımlı-tekerlekli iskemle / ambule [ortezle-el desteğiyle-bağımsız]) femur boyun T skorlarında anlamlı fark gözlendi (p=0.044). Ambule hastalarda femur boyun T skoru anlamlı olarak yüksekti.

Sonuç: Travmatik beyin hasarlı olgularda ambulasyon düzeyi kemik mineral yoğunluğuna istatistiksel olarak anlamlı etki eden bir faktördür. Potansiyeli olan olguların olabildiğince erken ambule edilmesi, ambule olamayacak hastalarda alternatif yaklaşımların planlanması gerekli görünmektedir.
Objective
Determine the association between the bone mineral density (BMD) and Traumatic brain injury (TBI).
Materials and Methods
Twenty-two patients with TBI included to the study. Demographic, ethiological and clinical parameters such as age, gender, duration of injury, spasticity, complications, ambulation levels, heterotopic ossification enrolled. Bone mineral densitometry was measured by Dual-Energy X-ray Absorptiometry (DXA) from femoral neck and lumbar spine
Results-conclusion
Although immobilization has unfavorable effects on bone mineral density, heterotopic ossification, motor disorder type (hemiplegia, tetraplegia, paraplegia), and spasticity were not association with osteoporosis in TBI. Further studies with larger sample sizes are awaited.
Makale Özeti

2.
18-35 Yaş Arası Kadınların Osteoporoz Hakkındaki Bilgi Tutum ve Davranış Düzeyleri
Knowledge, Attitude and Behavior Levels About Osteoporosis Among 18-35 years old Women
Asım Koç, Cenk Aypak, Hülya Yıkılkan, Derya İren Akbıyık, Süleyman Görpelioğlu
Sayfa 0
Amaç: Küresel bir sağlık sorunu olan osteoporoz (OP) engellenebilir ya da gelişimi geciktirilebilir bir hastalıktır. Risk altındaki bireyleri eğitmek ve zamanında müdahale etmek; OP’nin neden olduğu ciddi morbidite ve mortalitede azalma sağlayacaktır. OP gelişmemiş yaş gruplarında yapılabilecek müdahalelerin neler olması gerektiğini belirlemek önem arz etmektedir. Bu nedenle çalışmamızda, genç kadınlarda OP hakkındaki bilgi, tutum ve davranış düzeylerini belirlemeyi amaçladık.
Materyal ve Metod: Bu çalışma, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği polikliniklerine başvuran 18-35 yaş arası kadınlarda gerçekleştirilmiştir. OP ile ilgili bilgi, tutum ve davranış düzeylerini değerlendiren anket formu kullanılmıştır. Anket OP ile ilgili davranışları değerlendirmek için literatür taranarak oluşturulan olumlu ve olumsuz durum yada davranışları içermekteydi. Olumlu davranışlar içerisinde günlük kalsiyum tüketimi, düzenli egzersiz ve güneşlenme bulunurken, olumsuz davranışlar arasında sigara kullanımı bulunmaktaydı.
Bulgular: Toplam 218 kadın (ortalama yaş: 26,2+5,6) çalışmaya dâhil edildi. OP bilgi puan ortancası 100 üzerinden 40 olarak saptandı. Bilgi puanları 138 (%63,3) kişide ortancadan düşük, 80 (%36,7) kişide ise daha yüksekti. Yüksek puanlı grupta bireylerin 24’ünün (%30) sigara kullandığı, 8’inin (%10) yeterince güneşlenmediği, 45’inin (%56,2) günlük önerilen düzeyde kalsiyum tüketmediği ve 64 (%80) kişinin önerilen süre ve şekilde egzersiz yapmadığı tespit edildi.
Sonuç: Genç kadınlarda OP ile ilgili farkındalık düzeyi düşük ve önlemeye yönelik uygulamalar yetersizdir. Bu nedenle, özellikle doruk kemik kütlesi seviyesine ulaşılmadan önceki dönemde, OP’den koruyucu yaşam tarzı davranışlarını teşvik etmek için gerekli koruyucu hekimlik tedbirlerine acil ihtiyaç duyulduğu görülmüştür.
Objective: A global health problem of osteoporosis (OP) can be prevented or delayed development diseases. To educate individuals at risk and to intervene in a timely manner; It will provide significant reduction in morbidity and mortality caused by the OP. Possible intervention in the age group of developed osteoporosis is important to determine what it should be. Therefore, in our study, we aimed to determine information, attitudes and behaviors levels on osteoporosis at young women
Method: This study was carried out among 18-35 years old females who attended to outpatient clinics of Family Medicine Clinic. A questionnaire was used to assess knowledge, beliefs, and practices towards OP. The questionnaire to assess practices related to OP included questions on positive and negative behaviours towards OP. The positive behaviours assessed were dietary calcium intake, physical activity and exposure to sun. The negative behaviour assessed was on smoking status.
Results: A total of 218 women (mean age= 26.2+5.6 years) enrolled in study. The median score of knowledge about OP was 40, out of a total score of 100. The knowledge revealed that, 138 (63.3%) had a poor score and 80(36.7%) of the participants had a good score. In the group who had high knowledge score than median (n=80); 30% (n=24) were smokers, 8(10%) were not exposed to the sun for at least 10 minutes a day and 56.2% (n=45) of the participants achieved the Recommended Daily Allowances (RDA) for Calcium and 64 (80%) were not engaged in the recommended exercises in type and duration.
Conclusion: Awareness for OP was low and practices towards preventing OP were inadequate. An immediate need exists to promote osteo-protective lifestyle practices among young females.
Makale Özeti

3.
Miyofasiyal Tetik Nokta ve Servikal Disk Hernisi Birlikteliği: Hangisi Ağrının Esas Kaynağı?
Coexistence of Miyofascial Trigger Points And Cervical Disc Herniation: Which one is the main source of pain?
Gülcan Öztürk, Duygu Geler Külcü, İlknur Aktaş, Ece Aydoğ
Sayfa 0
Miyofasiyal Tetik Nokta ve Servikal Disk Hernisi Birlikteliği: Hangisi Ağrının Esas Kaynağı?
Amaç: Bu çalışmanın amacı boyun ve sırt ağrısı olan hastalarda miyofasiyal tetik nokta ve servikal disk hernisi birlikteliğini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya, sadece miyofasiyal tetik noktası olan 30 hasta (Grup 1), sadece servikal disk hernisi olan 46 hasta (Grup 2), hem miyofasiyal tetik nokta hem servikal disk hernisi olan 147 hasta (Grup 3) toplam 223 (151 kadın/72 erkek; yaş ortalaması 38.2±10.1 yıl) hasta dahil edildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hastaların 38’inde radikülopati tespit edildi. Bunların 27’sinde miyofasiyal tetik nokta mevcuttu. Grup 2 ve 3 arasında servikal disk hernisi seviyesi (p=0,275) ve derecesi (p=0,188) arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu. Grup 1 ve 3 arasında miyofasiyal tetik nokta lokalizasyonu (p=0.684) açısından istatistiksel anlamlı fark yoktu. Grup 3’te servikal disk hernisi ve sinir basısı düzeyine göre miyofasiyal tetik nokta lokalizasyonunda istatistiksel anlamlı fark yoktu.
Sonuç: Miyofasiyal tetik nokta ve servikal disk hernisi birlikteliği sıktır. Boyun ve sırt ağrılarının tedavisinde ağrının esas kaynağının miyofasiyal tetik nokta, servikal disk hernisi, veya ikisinin birlikteliği olup olmadığı tespit edilmelidir.
Aims: The aim of this study is to investigate coexistence of myofascial trigger points (MTrPs) and cervical disc herniations (CDH) in patients with neck and upper back pain (UBP).
Materials and Methods: In this retrospective study, patients only had MTrPs were defined as Group-1, patients only had CDH were defined as Group-2, patients who had both MTrPs and CDH were defined as Group-3. 223 patients (151 female/72 male; mean age 38.2±10.1 years) were enrolled in this study. There were 30 patients in group 1, 46 patients in Group 2, 147 patients in Group 3.
Results: 38 patients had radiculopathy. 27 of whom had MTrP(s). There was no significant difference in terms of CDH level (p=0,275) and degree of herniation (p=0,188) between groups 2 and 3. There was no significant difference in terms of MTrP localisation (p=0.684) between groups 1 and 3. There was no significant difference in terms of MTrP localisations according to CDH level and nerve root compression level in Group-3.
Conclusion: MTrP and CDH coexistence is high. Management of the pain in the upper back region should be based on whether if the pain originates from MTrP, CDH or both.
Makale Özeti

4.
Omuz Ağrısı ile Gelen Hastada Kanat Skapulanın Atlanmaması
Do not Overlook Winging Scapula in a Patient Presenting With Shoulder Pain
Alparslan Yetişgin, Mehtap Kocatürk, Ali Şakalar
Sayfa 0
Editöre mektup olduğu için özet yapılmamıştır.
Abstract is not made due to letter to editor.
Makale Özeti

5.
Pubik ramus stres kırığı: olgu sunumu
Pubic ramus stress fracture: case report
Gülcan Öztürk, Ece Aydoğ, Duygu Geler Külcü, Neslihan Taşdelen
Sayfa 0
Kemiklerin alışık olmadığı tekrarlayıcı ve uzun süren egzersiz sonucu oluşan kırıklarına stres kırığı denir. Stres kırıkları genellikle postmenopozal osteoporozu olan yaşlı bayanlarda görülür ve sıklıkla pelvis kemiklerini etkiler. Pelvik yetmezlik kırıkları asemptomatik seyredebildiği gibi kasık ve bel ağrısı şeklinde de kendini gösterebilir. Tanı konulması zor olan, sıklıkla gözden kaçabilen pubik stres kırıkları, özellikle bel ve kasık ağrısı ile başvuran yaşlı kadın hastalarda ayırıcı tanıda akla getirilmelidir.
Stress fractures are caused by the repetitive force, often by overuse such as repeatedly long term exercises. They are usually seen in elderly postmenopausal women and frequently affects pelvic ring bones. Although, pelvic insufficiency fractures could be asymptomatic, usually certain complaints are low back, hip and groin pain. In elder patients with low back and hip pain, pelvis stress fractures should be kept in the mind in differential diagnose.
Makale Özeti

6.
Yaşlı Bir Hastada Nadir Omuz Ağrısı Nedeni: Sinoviyal Kondromatozis
Unusual Shoulder Pain Etiology In Old Man: Synovial Chondromatosis
Fatih Bağcıer, Akın Erdal
Sayfa 0
Sinoviyal kondromatozis (SC) etyolojisi bilinmeyen nadir artropatidir. Hastalık genellikle monoartiküler, tek taraflı ve diz, kalça ile dirsek gibi eklemleri tutan sinoviyal proliferasyon, kıkırdak metaplazisi ile karakterizedir. Fakat herhangi bir eklemi de tutabilir. Burada yaşlı bir hastada nadir omuz ağrısı nedeni olan sinovyal kondromatozis vakasını sunduk.
Synovial chondromatosis(SC) is a rare arthropathy of unknown etiology. The disease is generally monoarticular, usually occurs unilaterally in the large joints like the knee, hip, and elbow characterized by proliferation of the synovium with cartilaginous metaplasia. But any joint may be involved. We report a case of synovial chondromatosis as unusual shoulder pain etiology in old man.
Makale Özeti

7.
Radius Başı Fraktürü Sonrasında Radial Ven Trombozu: Olgu Sunumu
Radial Vein Thrombosis, After Radial Head Fracture: A Case Report
Gökhan Yüce, Fulya Bakılan, Ahmet Çağdaş Biçen
Sayfa 0
Radius başında fraktür sonrası, 1 ay uzun kol sirküler alçı ile konservatif izleme alınan 36 yaşında erkek hastanın, alçı çıktıktan sonra el dorsumunda giderek artan şişlik ve önkol ağrısı gelişmiştir. Üst ekstremite venöz renkli dupleks ultrasonografisi sonucuna göre, sağ radial vende akut süreçte trombüs saptanmıştır. Hastada radial ven trombozu düşünülerek verilen antikoagülan tedavi sonrası semptomları belirgin gerilemiştir.
Üst ekstremite derin ven trombozu, alt ekstremite derin ven trombozları kadar sık görülmemekle birlikte, önemli bir morbidite nedenidir. Pulmoner emboli ve post trombotik sendrom bu morbiditelerin başında gelmektedir. Derin ven trombozunun erken saptanarak ve erken dönemde tedaviye başlanması, bu morbiditelerin önüne geçilmesinde önemlidir.
İmmobilizasyon, genellikle alt ekstremite trombozu için risk faktörü olarak bilinmekle birlikte, virchow triadının komponentlerinden olan staza neden olduğu için üst ekstremite venlerinde de tromboza neden olabilen bir durumdur. Bu olgu, alçı tedavisi sonrası sadece alt ekstremitede değil, immobilizasyon süreci ve sonrasında üst ekstremite de derin ven trombozu gelişebileceğini vurgulamak için sunulmuştur.
A 36 years old male, diagnosed with radial head fracture had conservative treatment with long arm cast for one month. After long arm cast was removed, swelling of the dorsum of the hand and forearm pain evolved gradually. A duplex ultrasound revealed an acute thrombus of the right radial vein. After anticoagulant therapy, symptoms decreased significantly.
Upper extremity deep venous thrombosis, although not as common as lower extremity deep venous thrombosis, is a clinical entity with considerable morbidity, may lead to pulmonary embolism and post thrombotic syndrome. Early recognition and appropriate treatment is important to prevent this complications.
Immobilization induced venous stasis is also a risk factor for upper extremity deep venous thrombosis not only for lower extremity. This case report is presented to emphasize that upper extremity deep venous thrombosis should be considered in patients during and after immobilization period due to arm casts.
Makale Özeti

8.
Uzun dönem oral Varfarin Sodyum tedavisinin kemik mineral yoğunluğu değerleri ve sagital omurga dizilimi üzerindeki etkisi.
Effect of long term oral Warfarin Sodium treatment on bone mineral density scores and spinal sagittal alignment.
Kamil Eyvazov, Baybars Muhammed Ataoğlu, Tacettin Ayanoğlu, Önder Aydemir, Behruz Eyvazov, Toygun Kağan Eren
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmada, uzun dönem oral varfarin sodyum tedavisinin, kemik mineral yoğunluğu ve omurganın sagittal dizilimi üzerindeki etkisini araştırmak amaçlanmıştır.
Hasta ve metodoloji: Retrospektif olarak, çalışmaya 64 katılımcı dahil edildi. Katılımcılar iki grupta değerlendirildi: En az iki yıl varfarin sodyum kullanan hastalar (n=33) ve varfarin sodyum kullanmamış hastalar (n=31). Tüm katılımcılar aynı merkezde değerlendirildi. Kemik mineral yoğunluğu (KMY) Dual X-ray Absorbsiyometri ile değerlendirildi. Omurganın radyolojik değerlendirilmesi, iki yönlü tüm omurga grafisinde uygun parametreler ölçülerek yapıldı: servikal lordoz, torakal kifoz, lomber lordoz, pelvik insidans, pelvik tilt, sakral slop ve sakral vertikal aks hattı (SVA).
Bulgular: Gruplar arası değerlendirmede, kemik mineral yoğunluğunun (KMY) ilaç kullanmayan grupta istatiksel olarak anlamlı derecede daha iyi olduğu görüldü. Ortalama değerler arasındaki farkın, KMY değerlerinde 0.1552 g/cm2, T skorlarında 2.1 puan, Z skorlarda 1.4 puan olmuştur. Omurganın radyolojik değerlendirmesinde, ilaç kullanan katılımcılarda servikal lordoz 7.1 derece, lomber lordoz 4.7 derece daha az, torakal kifoz 5.3 derece daha çok olmuştur. C7 çekül hattı ilaç kullanan katılımcılarda öne doğru yer değiştirmiştir.
Sonuç: Çalışma sırasında ilaç kullanan hastalarda, lomber bölgede kemik kalitesinde kötüleşme görülürken, femur boynunda kemik kalitesi etkilenmemiştir. İlaç kullanan katılımcılarda omurgada dejeneratif değişiklikler daha belirgin olmuş, fizyolojik servikal lordoz derecelerinde azalma, torokal kifoz derecelerinde artma sonrasında, anterior omurga imbalansı oluşmuştur. Çalışma sırasında varfarin sodyumun kemik mineral yoğunluğunu etkilediği ama bu konuda kesin mesaj verilebilmesi için prospektif randomize ve daha çok katılımcının olduğu çok merkezli çalışma gerektiği saptanmıştır. Bu çalışmanın gelecek çalışmalar için yön göstereceği fikrindeyiz.
Purpose: The aim of this study is to investigate the effect of long term oral warfarin sodium treatment on bone quality, spinal sagittal alignment and demonstrate the relation between these issues.
Patients and Methods: Sixty four participants were enrolled for this retrospective study. Participants were divided into two groups— participants who had taken warfarin sodium for at least two years (n=33) and participants who had never taken warfarin sodium (n=31). Dual X-ray absorptiometry (DXA) was used for measuring bone mineral density (BMD). Whole spine x-rays were obtained for sagittal assessment and the following parameters were measured: cervical lordosis, thoracic kyphosis, lumbar lordosis, pelvic incidence, pelvic tilt, sacral slope ve sagittal vertical axis (SVA).
Results: The mean bony quality value was significantly better in participants who had not taken warfarin sodium compared to participants who had taken warfarin sodium. In intergroup comparision, mean Bone Mineral Density (BMD) difference was 0.1552 g/cm2; mean T score difference was 2.1; mean Z score difference was 1.4. During sagittal spine alignment assessment at first group cervical lordosis was 7.1 degrees, lumbar lordosis was 4.7 degrees lower, thoracic kyphosis was 5.3 degrees higher than at second group. C7 plumb line at first group was interchanged forward than second group.
Conclusions: Our study shows that warfarin sodium use worsens bone quality in the lumbar region and does not affect bone quality in the femoral region. Furthermore, warfarin sodium use also reduces physiological lordosis and enhances thoracic kyphosis. Consequences of these changes are the likely cause of sagittal spinal anterior imbalance.
Long term oral warfarin sodium using affect bone mineral density and spinal alignment. Our conclusion about giving clear message and show exactly mechanism we need prospective randomised multicentre studies in future. We strongly believe this study will be pioneer for future researches.
Makale Özeti

9.
Amatör sporcularda fiziksel aktivite düzeyleri ile diz çevresi kas kuvveti arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
Assessment of the relationship between physical activity levels and knee muscle strength in amateur athletes
Ahmet Miçooğulları, Mustafa Turgut Yıldızgören, Ayşe Dicle Turhanoğlu, Nilgün Üstün, Hayal Güler
Sayfa 0
Amaç: Fiziksel aktivite düzeyleri ile diz kaslarının izokinetik kuvveti arasındaki ilişkiyi değerlendirmek
Materyal-Metot: Çalışmaya 20-24 yaş arasında olan 30 adet amatör sporcu ve 30 sağlıklı kontrol olmak üzere toplam 60 kişi alındı. Katılımcılar amatör sporcular (grup I) ve kontrol (grup II) olarak iki gruba ayrıldı. Katılımcıların fiziksel aktivite düzeyleri Uluslararası Fiziksel Aktivite (UFA) anketi ile değerlendirildi. Katılımcıların her iki diz fleksiyon ve ekstansiyon kas kuvvetleri izokinetik dinamometre ile 60°/sn ve 180°/sn’lik açısal hızlarda ölçüldü.
Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet, yaş, kilo, boy, sigara içme durumu yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Gruplar arasında UFA skorları yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). UFA skorları grup I’de daha yüksekti. Gruplar arasında 60°/sn ve 180°/sn açısal hızlarda diz çevresi fleksör ve ekstansör pik torkları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Grup I, UFA skorlarına göre alt gruplara ayrıldığında aktive düzeyi yüksek olanların 60°/sn ve 180°/sn açısal hızlardaki pik tork değerleri anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05).
Sonuç: Kas kuvvetini belirleyen birçok faktörün değerlendirildiği daha çok katılımcının alındığı ve daha uzun süre izlemin yapılabileceği çalışmalara gereksinim vardır.
Objective: To evaluate the association between physical activity levels and isokinetic muscle strength of knee
Material-Methods: 30 amateur athletes and 30 healthy volunters (aged between 20-24) were included in the study. Participants were divided into two groups as amateur athletes (group I) and healthy controls (group II). Physical activity levels of the participants were assessed by International Physical Activity Questionnaire (IPAQ). Dominant knee flexion and extension muscle strength of the participants were measured with an isokinetic dynamometer at 60°/s and 180°/s angular velocities.
Results: There were no statistically significant difference between the groups in age, sex, weight, height, BMI and, smoking status (p>0.05). There was a statistically significant difference in IPA scores between the groups (p<0.05). IPAQ scores were higher in group I. There were no statistically significant difference between the knee extensor and flexor peak torque values in both groups (p>0.05). Group I was divided into subgroups according to IPA scores. In patients with high activity level, peak torque values at the angular velocities of 60°/s and 180°/s for knee muscles were significiantly higher (p<0.05).
Conclusion: Further studies that evaluating of the many factors that determining and affecting muscle strength are with larger groups will be beneficial.
Makale Özeti

10.
Kemiğin Paget Hastalığı: Bir olgu sunumu
Paget's Disease of bone: A case report
Mustafa Özer, Asiye Mukaddes Erol, Canan Çelik
Sayfa 0
Kemiğin Paget hastalığı çoğunlukla yaşlı populasyonu etkileyen, etiyolojisi bilinmeyen, kronik seyirli bir hastalıktır. Hastalık patogenezinde genetik ve çevresel faktörler önemli rol oynamaktadır. Paget hastalığı artmış kemik rezorpsiyonunu takiben aşırı kemik formasyonu ile karakterizedir. Tanı genellikle tesadüfen başka hastalıkların radyolojik incelemeleri sırasında veya beklenmeyen serum alkalen fosfataz yüksekliği ile konur. En sık görülen semptom tutulan kemiklerde fokal ağrıdır. Tedavide ilk seçenek nitrojen içeren bifosfonatlardır. Bu çalışmada Paget hastalığı tanısı konulan bir olgu sunduk ve ileri yaş grubunun önemli bir hastalığı olması nedeniyle hastalığın özelliklerini tartıştık.
Paget’s disease of bone is a chronic disease of unknown etiology that affects mainly elderly population. Genetic and environmental factors play an important role in the pathogenesis of disease. Paget disease is characterized by increased bone resorption followed by excessive new bone formation. The diagnosis is usually made incidentally during radiological investigations for other conditions or because of an unexpected elevation of serum alkaline phosphatase. Pain in the involved bones is the most common symptom of disease. Nitrogen containing bisphosphonates are first line drugs in the treatment. In this study we present a patient diagnosed with Paget’s disease and discuss the features of this disorder which is of importance in the elderly population.
Makale Özeti

11.
Trabzon'da ayaktan poliklinik merkezimize başvuran hastalarda kemik mineral yoğunluğu ile osteoporoz risk faktörleri arasındaki ilişki
The relationship of osteoporosis risk factors with bone mineral density in patients admitted our outpatient clinic in Trabzon
Münevver Serdaroğlu Beyazal, Erhan Çapkın, Murat Karkucak, Mustafa Güler, Haşim Çakırbay, Mehmet Tosun
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmada amacımız Trabzon ilinde ayaktan tedavi kliniğine başvuran hastalarda osteoporoz (OP) risk faktörlerinin kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile ilişkisini belirlemektir.
Materyal ve Metod: Çalışmaya OP veya osteopeni tanılı 201 hasta dahil edildi. Hastaların sosyodemogrofik özellikleri kaydedildi ve standardize araştırma formu araştırmacı hekim tarafından dolduruldu. KMY ölçümleri dual enerji X-ray taraması ile lomber omurga ve femur boynundan yapıldı.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 61.47 ± 10.57 yıl (182 kadın/ 19 erkek) idi. Yüz on beş hasta (%57.2) osteoporotik, 86 hasta (%42) osteopenikti. Yaş ile femoral T skorları arasında negatif yönde anlamlı korelasyon bulundu. Gebelik sayısı lomber T skorları ile negatif yönde anlamlı korelasyon gösterdi. Vücut kitle indeksi ve günlük çay tüketimi ile femoral T skorları arasında ihmal edilebilir pozitif yönde korelasyon tespit edildi. Menarş yaşı, menapoz yaşı, toplam laktasyon süresi, ve günlük kalsiyum tüketimi ile KMY arasında herhangi bir korelasyon bulunmadı.
Sonuç: Osteoporoz için yöresel risk faktörlerinin tanımlanması klinik uygulamalarda hastaların OP risk yönetimine faydalı olabilir.
Objective: Our aim was to identify the relationship of osteoporosis (OP) risk factors with bone mineral density (BMD) in patients admitted our outpatient clinic in Trabzon.
Materials and Method: Two hundred one patients with OP or osteopenia were included in this study. Sociodemographic characteristics of patients were recorded and a standardized interview was employed by the researcher physician. BMD were measured by dual energy X-ray absorptiometry at lumbar spine and femoral neck.
Results The mean age of patients was 61.47 ± 10.57 years (182 Female/ 19 male). One hundred fifteen patients (57.2%) were osteoporotic and 86 (42.8%) osteopenic. A significant negative correlation was found between age and femoral neck T scores. The number of pregnancy showed a significant negative correlation with lumbar T scores. Body mass index and daily tea consumption showed a negligible positive correlation with femoral neck T scores. No association was found between age at menarche, age at menopause, total lactation duration, daily calcium intake and T scores of lumbar spine and femoral neck.
Conclusions: Identification of regional OP risk factors may be useful for the OP risk management of patients in clinical practice.
Makale Özeti

12.
Tekrarlayan Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu teşhisiyle takip edilen çocuk hasta
The child patient followed as Recurrent Complex Regional Pain Syndrome
İsmail Boyraz, Bünyamin Koç, Hakan Sarman, Hilal Özkan, Burak Tönük
Sayfa 0
Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu (KBAS) spontan ağrı, ödem, duyarlılık, ince cilt, renk değişikliği, kızarıklık, sıcaklık ve/veya soğukluk, değişen derecede terlemeyle beraber ekstremitenin şişliğini içeren tipik bir grup semptomlarla karakterize klinik bir durumdur. 12 yaşındaki kız hasta sağ elinde şişlik, kızarıklık ve hareket zorluğu şikayetleriyle pediatri bölümüne başvurmuştu. Atakları 3 kez tekrarladı. Son atakta servikal ganglion blokajı ile şikayetleri anında rahatladı.
Complex Regional Pain Syndrome (CRPS) is a clinical condition that features a group
of typical symptoms, including spontaneous pain, edema, tenderness, swelling of an
extremity along with varying degrees of sweating, warmth and/or coolness, flushing,
discoloration, and shiny skin. The 12-year-old female patient referred to the Department of Pediatrics with complaints of swelling, pain, reddening, and movement difficulty in her right hand. Her attacks repeated 3 times. Cervical stellate ganglion blockage relieved symptomes immediately at the last attack.
Makale Özeti

13.
Okul çağındaki çocuklarda ideal sırt çantası kullanımı
Proper use of backpacks among school age children
Yavuz Ali Karahan
Sayfa 0
Öğrenciler tarafından genellikle okul malzemelerini taşımak için kullanılan sırt çantaları, taşımada ve düzenli kalmada kolaylık sağlar. Sırt çantasının içerisinde fazlaca ağırlık taşınması veya yanlış kullanılması sırt ve omuz ağrılarına, kas zayıflamalarına ve gerilmelerine veya duruş bozukluklarına yol açabilir. Eğitimciler, veliler ve klinisyenler sırt çantasının yüklenmesi ve kullanılması konusunda çocuklara yardımcı olmalıdırlar ve karşılaşılacak sağlık sorunlarını önlemek amacıyla adımlar atmalıdırlar. Bu yazıda okul çağı çocuklarının günlük kullanımlarında sırt çantasının doğru kullanımı için literatürde yer alan öneriler derlenmiştir.
Backpacks are commonly used by students, for carrying school equipment and it helps them to stay organized. Carrying too much weight in a backpack or wearing it the wrong way can lead to back and shoulder pain, weakened muscles or strains or stooped posture. Educators, parents and primary care physicians can take steps to help children load and wear backpacks the correct way to avoid health problems. The purpose of this paper is to illustrate, what are the recommendations for proper use of backpacks which are carried by school-aged children every day.
Makale Özeti

14.
Yaşlı bir Hastada Ağrısız Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu
Painless Complex Regional Pain Syndrome in an Old Man
Fatih Bağcıer, Ayhan Kul, Mahir Uğur
Sayfa 0
Radius distal uç kırığı gelişlen 62 yaşında erkek hasta iki ay immobilizasyon sonrasında fizik tedavi ve rehabilitasyon amacıyla değerlendirildi. Etkilenen el bileği ve elinde şişlik, el bileği ve parmak hareketlerinde kısıtlılık yakınmaları vardı. Ağrı yakınması yoktu. Fizik muayenede aktif ve pasif el bileği ve parmak hareketlerinde belirgin kısıtlılık, el bileği ve elde şişlik, ısı artışı tesbit edildi. Allodini ve hiperaljezisi yoktu. Hastaya Zyluk skorlama sistemi kullanılarak kompleks bölgesel ağrı sendromu (KBAS) Tip I tanısı konuldu. Fizik tedavi programı sonrasında yakınmaları belirgin olarak azaldı ve hastanın izlemi süresince ağrı yakınması olmadı. Bu olgu immobilizasyon dönemi sonrasında kompleks bölgesel ağrı sendromu için tipik olan sudomotor, vazomotor ve motor semptom ve bulguların belirgin olmasına rağmen ağrısız olması ve literatürde böyle olgulara az rastlanması nedeniyle sunulmuştur.
A 62-years old male patient who had been treated by immobilization in
a cast for two months after a distal radius fracture was evaluated for physical therapy and rehabilitation at the end of the immobilization period. He had complaints such as swelling in her affected hand and wrist, and restriction of finger and wrist movements. She had no pain. On examination, the hand and wrist were swollen and hot; range of motion was restricted at the wrist and fingers. There was no allodynia and hyperalgesia. The patient was diagnosed as complex regional pain syndrome Type I according to Zyluk scoring system. The patient’s signs and symptoms markedly improved after the physical therapy program and she did not report any pain at the control visits. This case is presented since he had no pain although she had marked vasomotor, sudomotor, and motor signs and sypmtoms which are typical for complex regional pain syndrome and few cases like this have been reported in the literature.
Makale Özeti

15.
Sırt Ağrısı İle Prezente Olan Akciğer Kanseri: Bir Metastaz Vakası
Lung Cancer Presenting With Back Pain: A Case of metastasis
Fatih Bağcıer, Osman Onaç, Akın Erdal
Sayfa 0
Sırt ağrısı nedenleri genellikle benign karakterlidir ve çoğunlukla yumuşak doku kaynaklıdır. Ancak nadiren primer veya metastatik maligniteler de sırt ağrısına neden olabilir. En yaygın kemik metastazları meme, akciğer, prostat, böbrek karsinomları ve multipl myeloma kaynaklıdır. Kostalar, vertebra ve ekstremite uzun kemikleri en çok metastaza uğrayan iskelet bölgeleridir. Burada başlangıçta mekanik bel ağrısı ile prezente olan bir akciğer kanseri vakası sunulmaktadır. Histopatolojik bulguları göz önüne alındığında, lezyon bir adenokarsinom olarak belirlenmiştir. Hastaya tedavi olarak radyoterapi önerilmiştir. Sonuç olarak sırt ağrısı ile başvuran, öyküsünde anlamlı bulgusu(sigara kullanımı, ileri yaş) olan veya tedaviye dirençli mekanik sırt ağrısı olan vakalarda ciddi patolojilerin olabileceği akılda tutulmalıdır.
Back pain is usually benign and often causes soft tissue origin.But rarely primary or metastatic malignancies can also cause back pain. The most common bone metastases are caused by breast, lung, prostate, renal carcinomas and multiple myeloma. Ribs, vertebrae and long bones of extremities are the most attacked skeletal sites. The case describes a male patient with adenocarcinoma of the lung who initially presented with mechanical back pain. Given the histopathological findings, the lesion was determined to be an adenocarcinoma. The patient was recommended to receive radiotherapy. Serious disease as the cause of back pain must be considered in cases with certain historical factors(smoking, old age) or when the patient fails to respond to treatment for mechanical back pain.
Makale Özeti

16.
Ultrasonographic assessment of early bone erosions in addition to soft-tissue changes in rheumatoid arthritis
Ultrasonographic assessment of early bone erosions in addition to soft-tissue changes in rheumatoid arthritis
Mustafa Turgut Yıldızgören, Kasım Osmanoglu, Onur Velioglu, Halil Ogut
Sayfa 0
Not applicable
Not applicable
Makale Özeti

17.
Postmenopozal kadınlarda el kavrama gücünün kemik mineral yoğunluğu ve D vitamini ile ilişkisi
The relationship of hand grip strength with bone mineral density and vitamin D in postmenopausal women
Münevver Serdaroğlu Beyazal, Gül Devrimsel, Ayşegül Küçükali Türkyılmaz, Murat Yıldırım
Sayfa 0
Amaç: Bu çalışmanın amacı postmenopozal kadınlarda el kavrama gücünün (EKG) kemik mineral yoğunluğu (KMY) ve D vitamin seviyeleri ile ilişkisini değerlendirmektir.
Materyal ve Metod: Çalışmaya 131 postmenopozal kadın alındı. EKG Jamar el dinamometresi ile ölçüldü. KMY dual enerji X-ray absorbsiyometri ile lomber omurga ve femur boyun bölgelerinden ölçüldü. Serum 25-hidroksivitamin D (25OHD) seviyeleri tespit edildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 61.2 ± 9.2 yıl idi. Ortalama EKG 22.9 kg idi ve 32 hasta (24.4%) düşük EKG’ye sahipti. Otuz yedi hasta (%28.2) osteoporotik, 62 hasta (%47.3) osteopenikti. Ortalama 25OHD düzeyi 17 ng/mL idi ve 101 hasta (%77.1) D vitamin yetersizliğine sahipti. Osteoporoz, osteopeni, ve normal KMY’ye sahip gruplar arasında EKG bakımından anlamlı farklılık vardı (p = 0.016). EKG değerleri lomber omurga ve femur boyun kısımlarındaki T skorları ve KMY değerleri ile pozitif korelasyon (p ˂ 0.001, r = 0.340; p ˂ 0.001, r = 0.300; p ˂ 0.001, r = 0.320; p = 0.001, r = 0.298, sırasıyla), yaş ve menopoz süresi ile negatif korelasyon (p ˂ 0.001, r = -0.344; p ˂ 0.001, r = -0.318; sırasıyla) gösterdi. Ancak, EKG ve 25OHD seviyeleri arasında herhangi bir ilişki bulunmadı (p = 0.860, r = 0.016).
Sonuç: Osteoporoz tanısı alan postmenopozal kadınlar, normal KMY’ye sahip postmenopozal kadınlardan daha düşük EKG’ye sahiptir ve EKG bu toplumda KMY ile ilişkili iken, D vitamin ile ilişkili değildir. Postmenopozal kadınlardaki osteoporoz risk yönetiminde hastalar kas gücünün artırılması yönünde teşvik edilmelidirler.
Objective: The aim of the present study is to evaluate the relationship of hand grip strength (HGS) with bone mineral density (BMD) and vitamin D levels in postmenopausal women.
Materials and Method: One hundred thirty-one postmenopausal women were included in this study. HGS was measured by Jamar hand dynamometer. BMD was measured by dual energy X-ray absorptiometry at lumbar spine and femoral neck sites. Serum 25-hydroxyvitamin D (25OHD) levels were measured.
Results: The mean age of patients was 61.2 ± 9.2 years. The mean HGS was 22.9 kg and 32 patients (24.4%) had low HGS. Thirty seven patients (28.2%) were osteoporotic and 62 (47.3%) osteopenic. The mean 25OHD level was 17 ng/ml with 101 (77.1%) having vitamin D insufficiency. There was a significant difference in HGS values among groups with osteoporosis, osteopenia, and normal BMD (p = 0.016). HGS values demonstrated a positive correlation with T-scores and BMD values at lumbar spine and femoral neck sites (p ˂ 0.001, r = 0.340; p ˂ 0.001, r = 0.300; p ˂ 0.001, r = 0.320; p = 0.001, r = 0.298, respectively) and negative correlation with age and duration of menopause (p ˂ 0.001, r = -0.344; p ˂ 0.001, r = -0.318; respectively). However, no significant association was observed between 25OHD levels and HGS (p = 0.860, r = 0.016).
Conclusion: Postmenopausal women with osteoporosis had lower HGS than postmenopausal women with normal BMD, and HGS was significantly correlated with BMD, but not with vitamin D in this population. The patients should be encouraged to increase muscle strength for the risk management of osteoporosis in postmenopausal women.
Makale Özeti

18.
Ayak ağrısının gözden kaçan bir nedeni: Tibial sesamoid fraktürü
An unnoticed cause of foot pain: tibial sesamoid fracture
Rabia Terzi, Tülay Özer, Tuba Güler
Sayfa 0
Giriş
Halluks sesamoidleri; fleksör hallusis brevis tendonunun içinde ayak başparmağın metatarso-falangeal eklemi altında bulunan iki sesamoid kemikten oluşmaktadır. Medialde bulunan Tibial sesamoid, lateraldeki ise Fibular sesamoid olarak adlandırılır. Tibial sesamoid birinci metatarsal kemiğin hemen altında ve santralde yerleşim gösterdiğinden travmalardan daha sık etkilenmektedir.
Olgu sunumu
Kırk bir yaşında bayan hasta, sağ ayak tabanı ve başparmak çevresinde yaklaşık 2 haftadır var olan ağrı yakınmasıyla kliniğimize başvurdu. Hasta ağrı yakınmasının yüksek topuklu bir ayakkabı ile uzun süreli bir yürüyüş sonrası ortaya çıktığını ifade etti. Bu şikâyetlerle başvurduğu merkezde halluks valgus tanısı konulduğu, medikal tedavi ve halluks valgus istirahat ateli verildiği öğrenildi. Fizik muayenede sağ ayak birinci parmak metatarsofalengeal eklemde presyonla hassasiyet mevcuttu. Eklem hareketleri özellikle ekstansiyonda belirgin ağrılı olarak bulundu. Halluks valgus deformitesi gözlendi. Sağ ayak röntgenogramında sağ ayak 1. Parmak Tibial sesamoid kemikte seperasyona neden olan lineer hat izlendi. Fraktür? Bipartite Tibial sesamoid ön tanılarıyla istenen Manyetik Rezonans Görüntülemede (MRG) T1ve T2 ağırlıklı kesitlerde Tibial sesamoid kemikte fraktür ile uyumlu hipointens kırık hattı izlendi.Ortopedi ile konsulte edildi. Metatarsal ped ile birlikte, ayak ortezi önerilerek 4 hafta boyunca yük verilmemesi önerildi. 4 hafta sonra hastanın şikâyetlerinin gerilediği görüldü.
Sonuç
Ayak başparmak ağrısı ile başvuran hastalarda, özellikle Halluks valgus varlığında, belirgin bir travma olmasa da Tibial sesamoid fraktürü olasılığı dikkate alınmalı hasta bu açıdan değerlendirilmelidir
Introduction
Hallux sesamoids are composed of two sesamoid bones within the flexor hallucis brevis tendon inferior to the metatarsophalangeal joint of the pollex. The one that is present in medial part is called the tibial sesamoid and the lateral one is called as fibular sesamoid. The tibial sesamoid is more frequently affected by trauma, as it is centrally located to inferior the first metatarsal bone.
Case
A 41-year-old female patient was admitted to the clinic with the complaints of pain in the right sole and around the pollex that had persisted for two weeks. The patient explained that the pain developed after a long walk wearing high heels. She was admitted to center with these complaints, She was admitted to a center with these complaints, diagnosed with hallux valgus and was recommended to receive medical therapy and wear a hallux valgus relaxation brace. Upon physical examination, there was tenderness in first metatarsophalangeal joint of right pollex. The joint movements were markedly painful especially during extension. Hallux valgus deformity was detected. A linear line causing separation in the tibial sesamoid bone of the right pollex was detected in the roentgenogram of the right foot. Magnetic resonance imaging was performed with the initial diagnoses of fracture and bipartite tibial sesamoid and a hypointense fracture line consistent with fracture in the tibial sesamoid bone was detected in T1and T2 weighted images. The patient was consulted with the orthopedics and traumatology department. Metatarsal pad together with foot orthosis and no weight bearing for four weeks were recommended. It was observed that the patient’s complaints regressed after four weeks.
Conclusion
Although a trauma was not present, the possibility ofa tibial sesamoid fracture should be considered in patients who are admitted with the complaints of pollex pain and the patient should be evaluated in this respect.
Makale Özeti

19.
Heparin kullanımına bağlı gelişen gebelik sonrası osteoporozu
Heparin induced osteoporosis after pregnancy
Pınar Akpınar, İlknur Aktaş, Feyza Ünlü Özkan, Fatma Nur Soylu Boy, Duygu Geler Külcü, Arzu Atıcı
Sayfa 0
Gebelik ve emzirme fizyolojik olaylar olsa da risk faktörleri olan hastalarda osteoporoz gelişebilmektedir. Kemik metabolizmasını etkileyen ilaçlardan olan heparin osteoporoza yol açmakta ve osteoporoz birincil hastalığın gölgesinde fark edilemeyebilmektedir. Yazımızda, gebelik döneminde düşük molekül ağırlıklı heparin kullanımı öyküsü olup laktasyon döneminde osteoporoz saptadığımız hastamızı sunarak, gebelik döneminde osteoporoz risk faktörlerinin sorgulanıp gerekli önlemlerin alınmasının gerekliliğini vurgulamayı amaçladık.
Although pregnancy and lactation are physiological events, patients who have risk factors can develop osteoporosis. Heparin which effects bone metabolism, induces osteoporosis and osteoporosis may be hidden under the shadow of primary illness. We aimed to present a case who has heparin induced osteoporosis during the lactation period and emphasize the risk factors of osteoporosis during pregnancy.
Makale Özeti