Cilt: 50  Sayı: 4 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfa I
DOWNLOAD

2.
Yayın Kurulu
Editorial Board

Sayfalar II - III
DOWNLOAD

3.
İçindekiler
Contents

Sayfalar IV - V
DOWNLOAD

4.
Yazarlara Bilgi
Information for Authors

Sayfalar VI - VII
DOWNLOAD

DERLEME
5.
SARS-CoV-2 patogenezi ve Covid-19’da immun yanıt
Pathogenesis of SARS-CoV-2 and Immune Response in COVID-19
Mehmet Demirci, Ozge Unlu, Akın Yiğin, Fadile Yildiz Zeyrek
doi: 10.5222/TMCD.2020.183  Sayfalar 183 - 191
İlk defa 2019 yılı, Aralık ayında, Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıkan ve tüm dünya’ya hızlı bir şekilde yayılan SARS-CoV-2, halen salgın etkisini sürdürmektedir. SARS-CoV-2, SARS-CoV ve MERS-CoV enfeksiyonlarından sonra karşılaştığımız üçüncü koronavirüs salgınıdır. SARS-CoV ve MERS-CoV enfeksiyonları dolayısıyla, koronavirüslere ait patogenez ve immun yanıtla ilgili deneyimlerimiz bulunmaktadır. Fakat bu zor süreçte yapılan çalışmalar, SARS-CoV-2’nin deneyimlerimizdeki bilgilerden, farklı olarak hem çok bulaştırıcı olduğunu hem de hücrelere olan etkisinin farklı olduğunu göstermiştir. Bizde bu nedenle, SARS-CoV-2 patogenezi ve oluşan konak immün yanıt ile ilgili yayınlanan çalışmaları derlemeyi amaçladık. Birçok çalışmada, sadece konak ACE2 reseptör varlığının, konak hücrenin enfeksiyonu için yeterli olmadığı aynı zamanda proteazlarla yapısal S proteininin kesiminin de gerçekleşmesi gerektiği bildirilmiştir. SARS-CoV-2, SARS-CoV ve MERS-CoV’dan farklı olarak farklı proteaz kesim sistemleri ihtiva ettiği, ayrıca ACE2 reseptör bağlanma bölgesinde bulunan aminoasit dizilimlerinin daha farklı olduğu gösterilmiştir. SARS-CoV-2 enfeksiyonunda, konaktaki Th1 ve Th2 aracılı sitokin ve kemokin düzeylerinin SARS-CoV enfeksiyonlarına göre farklı olduğu, SARS-CoV-2 enfeksiyonlarında, diğer CoV’lere göre farklı kemokinlerin upregüle olabildiği şu ana kadar yapılan çalışmalarda bildirilmiştir. Uzun yıllardır devam eden denemelere rağmen enfeksiyon etkeni olan RNA virüsleri için etkin aşılar geliştirilmemiş olduğu düşünüldüğünde, patogenez ve immun yanıt sürecindeki, tüm bu farklılıkların ortaya çıkarılması ve SARS-CoV-2’ye karşı kısa sürede etkin antiviraller geliştirilebilmesi için SARS-CoV-2 patogenezi ve konak immun yanıtıyla ilgili kapsamlı çalışmaların yapılması gerekliliği aşikardır.
SARS-CoV-2, which emerged in Wuhan province of China for the first time in December 2019 and spread rapidly all over the world, still continues epidemic effect. SARS-CoV-2 is the third coronavirus outbreak encountered after SARS-CoV and MERS-CoV. Due to SARS-CoV and MERS-CoV infections, we have experience with the pathogenesis and immune response of coronaviruses. However, studies have shown that, unlike the information in our experience, SARS-CoV-2 is both very infectious and its effect on cells is different. Therefore, we aimed to compile published studies on the pathogenesis of SARS-CoV-2 and the resulting host immune response. In many studies have been reported that not only the presence of the host ACE2 receptor is sufficient for the infection of the host cell, but also the cleavage of the structural S protein by proteases. It has been shown that, unlike SARS-CoV-2, SARS-CoV and MERS-CoV, it contains different protease cleavage systems and amino acid sequences in the ACE2 receptor binding site are different. In SARS-CoV-2 infection, Th1 and Th2-mediated cytokine and chemokine levels in the host are different than SARS-CoV infection, and also different chemokines can be upregulated compared to other CoVs. Considering that effective vaccines have not been developed for the infectious RNA viruses despite the ongoing trials for many years, the pathogenesis of SARS-CoV-2 in order to reveal all these differences in the pathogenesis and immune response process and to develop effective antivirals against SARS-CoV-2 in a short time. and the need for comprehensive studies on host immune response is evident.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Bitki Virüslerinde Genom Yapısı ve Organizasyonu
Nihan Güneş, Mustafa Gümüş
doi: 10.5222/TMCD.2020.192  Sayfalar 192 - 203
Obligat bitki patojeni olan viral etmenler farklı şekil ve büyüklüklere sahip olup genellikle nükleik asit ve protein kılıftan oluşmaktadır. Bu yapılarından dolayı diğer bitki patojenlerinden farklıdır. Viral genomlar, virüslerin bitkide replikasyonu ve genlerinin ifadesi için gerekli olan bilgiyi içermektedir. Bitkilerde hastalığa neden olan çoğu viral etmen nükleik asit olarak RNA içermektedir. Bitkilerde hastalık yapma mekanizmalarında direkt rol alan viral genom, çeşitli dış faktörlere bağlı olarak da evrimsel süreçlerde önemli rol oynamaktadır. Kültür bitkilerinde sorun olan virüslerin genomlarının oldukça sık genetik değişikliğe uğradığı bilinmektedir. Günden güne gelişen çeşitli moleküler biyoloji teknikleri genomları moleküler düzeyde analiz etmeye ve modifiye etmeye olanak sağlamaktadır. Bitki virüs genomları küçük boyutlarda olduğundan moleküler düzeyde araştırmalara uygundur ve son 50 yılda bu konuda çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu sayede genomların organizasyonunu daha iyi anlamak mümkün hale gelmektedir. Virüslerin genom yapılarının anlaşılması onların tanılanmasına ve mücadele yollarının geliştirilmesine ışık tutmaktadır.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Entamoeba gingivalis ve Periodontal Hastalıklardaki Etkinliğinin Değerlendirilmesi
Entamoeba gingivalis and Evaluation of its role in periodontal diseases
FATMA ESENKAYA TASBENT, Ceren Ceran Boran
doi: 10.5222/TMCD.2020.204  Sayfalar 204 - 210
Periodontitis, dünya çapında en yaygın hastalıklardan ve halk sağlığı sorunlarından biridir. Çeşitli etiyolojik etkenler, konak yanıtları ve çevresel faktörler arasındaki karmaşık etkileşimi içeren çok faktörlü bir kronik enflamatuar hastalıktır. Risk faktörleri halen araştırılmaktadır. Çoğu çalışma özellikle olası bakteriyel etiyoloji ve konak yanıtları üzerine vurgu yapar. Bir protozoa olan Entamoeba gingivalis ağız boşluğunda yaşayan paraziter bir etkendir. Birçok çalışma, bu protozoanın enfeksiyon oranlarını periodontitisli hastalarda, sağlıklı kontrol gruplarına göre daha yüksek oranda bildirmiştir. Ancak bu protozoanın periodontal hastalığın gelişimindeki rolü halen tartışmalıdır. Bu nedenle bu derlemede, esas olarak patojenliği henüz belirlenemeyen E. gingivalis ile ilgili literatür verilerinin derlenmesi amaçlanmıştır.
Periodontitis is one of the most common and public health problems worldwide. It is a multifactorial chronic inflammatory disease involving a complex interaction between various etiological factors, host responses, and environmental factors. Risk factors have still been under investigation. Many studies emphasize the possible bacterial etiology and host responses. Entamoeba gingivalis, a protozoa, is a parasite living in the oral cavity. Many studies have reported that infection rates of this protozoa is higher in patients with periodontic disease compare to healthy control groups. However, the role of this protozoan in the development of periodontal disease remains controversial. Therefore, in this review, it is aimed to compile the literature data on E. gingivalis whose pathogenicity is not yet determined.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA MAKALESI
8.
Hastanemize başvuran gebelerde toksoplazma, rubella virus ve sitomegalovirus enfeksiyonları için serolojik göstergelerin değerlendirilmesi
Evaluation of serological indicators for toxoplasma, rubella virus and cytomegalovirus infections in pregnant women admitted to our hospital
Fatih Çubuk, Mürşit Hasbek, Ayşe Hümeyra Taşkın Kafa, Cem Çelik
doi: 10.5222/TMCD.2020.211  Sayfalar 211 - 217
GİRİŞ ve AMAÇ: Toxoplazma gondii, rubella virus ve sitomegalovirüs (CMV) anneden bebeğe bulaşabilen ve fetus yada yenidoğanda klinik bulgulara yol açabilen önemli etkenlerdendir. Çalışmamızda hastanemize başvuran gebelerdeki Toxoplasma gondii, rubella virüs ve sitomegalovirus antikorlarının dağılımının belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda, 2018-2019 yıllarını kapsayan iki yıllık dönemde, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen, gebe hastalara ait kan örneklerinden elde edilen Toxoplasma gondii rubella virus ve sitomegalovirus enfeksiyonlarının tanısında kullanılan serolojik test sonuçları laboratuvar bilgi sisteminden geriye dönük olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Çalışmamızda hastanemize başvuran gebelerde, Toxoplasma gondii, rubella virüs ve sitomegalovirus test sonuçları incelendiğinde anti-T.gondii IgG için % 26.7, anti-Rubella virus IgG için % 87.9 ve anti-CMV IgG için % 99 pozitiflik oranları belirlenmiştir. Aynı etkenlerin IgM testlerinin pozitifliği sırası ile %1.3, % 0.3 ve % 0.7 olarak tespit edilmiştir Toxoplasma gondii açısından 4 adet hastada (%22.2) düşük avidite sonucu ile karşılaşılırken, rubella virüs ve sitomegalovirus açısından çalışılan tüm testlerin sonucu yüksek avidite olarak bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Rutin tarama yaklaşımının veya enfeksiyon etkenlerinden hangilerinin bebek üzerine oluşturacağı riskin daha önemli olacağının belirlenmesi açısından bölgesel epidemiyolojik veriler önem taşımaktadır. Biz de, bölgesel veriler içeren çalışmamız ile bu konuda literatüre katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz.
INTRODUCTION: Toxoplasma gondii, the rubella virus and cytomegalovirus (CMV) are important infectious agents that can be transmitted vertically from mother to baby and can cause clinical signs in the fetus and newborn. In our study, it was aimed to determine the distribution of antibodies againist to Toxoplasma gondii, Rubella virus and CMV in pregnant women who applied to our hospital.
METHODS: In our study, the serological test results used in the diagnosis of Toxoplasmosis, Rubella and CMV infections obtained from the blood samples of pregnant women sent to Sivas Cumhuriyet University Faculty of Medicine, Microbiology Laboratory in a two-year period including 2018 and 2019 were retrospectively analyzed from the laboratory information system.
RESULTS: In our study, when Toxoplasma gondii, Rubella virüs and CMV test results were examined in pregnant women who applied to our hospital, positivity rates were found as 26.7% for Toxoplasma IgG, 87.9% for Rubella IgG and 99% for CMV IgG. 1.3%, 0.3%, and 0.7% positivity rates were found for IgM tests of the same infectious agents, respectively. Low avidity results were encountered in 4 patients (22.2 %) in terms of toxoplasma, whereas the results of all tests examined in terms of Rubella and CMV were found to be high avidity.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Regional epidemiological data are important for determining the routine screening approach or which of the infectious agents will be more important for the newborn. We think that we will contribute to the literature with our study containing regional data.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Obezi̇te ve Bakteri̇yel Vaji̇noz İli̇şki̇si̇ni̇n Mi̇krobi̇yoloji̇k Yöntemler ve Antropometri̇k Ölçümler Kullanılarak Araştırılması
Investigation of the Relationship Between Obesity and Bacterial Vaginosis Using Microbiological Methods and Anthropometric Measurements
Zuhal Bulut, Deniz Gazel, Evrim Koç
doi: 10.5222/TMCD.2020.218  Sayfalar 218 - 224
GİRİŞ ve AMAÇ: Bakteriyel vajinoz için Nugent skorlaması altın standart kabul edilmektedir. Son yıllarda bakteriyel vajinoz ile obezite arasında ilişki olabileceği raporlanmıştır. Bu çalışmada, Nugent skoru ve beden kütle indeksi (BKİ) kullanılarak bakteriyel vajinozun obezite ile ilişkisini araştırmak amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İlimizdeki devlet hastanesi kadın hastalıkları ve doğum polikliniğine 1 Mayıs - 1 Kasım 2019 tarihleri arasında vajinal akıntı/kaşıntı şikayeti ile başvuran doğurganlık çağındaki 106 cinsel aktif hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Gebeler, kanamalılar, önceki üç hafta boyunca kontraseptif/antibiyotik/vajinal ilaç kullananlar, kronik hastalığı olanlar ve son iki günde cinsel ilişkide bulunanlar çalışma dışı bırakılmıştır. Hastaların diyetisyen tarafından antropometrik ölçüleri yapılmış ve BKİ’leri hesaplanmıştır. Akabinde, jinekoloji uzmanı tarafından vajinal sürüntü alınıp lama yayılmıştır. Gram boyama sonrasında, Nugent skorlaması yapılmıştır.
BULGULAR: Nugent skoruna göre, hastalar bakteriyel vajinoz, ara değer flora ve normal flora olarak sınıflanmıştır. BKİ kullanılarak ise obez (% 36,8), fazla kilolu (% 34,9), normal (% 28,3) olarak sınıflandırılmıştır. Nugent skorlama yöntemiyle 106 hastanın 33’ünün (% 31,1) ara değer flora, 45’inin (% 42,5) bakteriyel vajinoz, 28’inin (% 26,4) de normal floraya sahip olduğu tespit edilmiştir. BKİ ile bakteriyel vajinoz arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda beden kütle indeksi ve bakteriyel vajinoz arasında arasında anlamlı bir ilişki olmadığını saptadık. Literatürde bakteriyel vajinoz ve beden kütle indeksi arasındaki ilişkinin incelendiği sınırlı sayıdaki araştırmaların sonuçları birbirleriyle çelişmektedir. Bu nedenle yapmış olduğumuz çalışmanın bu konudaki açığı kapatmaya yardımcı olduğunu düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: Nugent scoring is accepted as the gold standard for diagnosis of bacterial vaginosis. Recently, it was reported that there could be a relationship between obesity and bacterial vaginosis. In this study, we aimed to investigate the relationship between bacterial vaginosis and obesity using Nugent score and body mass index (BMI).
METHODS: Data were obtained from 106 fertile and sexual-active patients admitted to the gynecology policlinic of a state hospital with symptoms of vaginal discharge and itching between 1st May and 1st November 2019. Pregnant women, patients with bleeding, patients with a history of cancer, contraceptives/antibiotic/vaginal drug withing the previous three weeks, chronic disease and sexual intercourse in the last two days were excluded from the study. The anthropometric measurements and BMI were calculated by the dietitian. Vaginal smears were conducted by a gynecologist and Nugent scoring was performed after Gram-staining.
RESULTS: According to the Nugent score, patients were classified as bacterial vaginosis, intermediate and normal. Using BMI, patients were classified as obese (36.8%), overweight (34.9%), normal (28.3%) and weak. Nugent scoring method revealed that 33 (31.1%) of 106 patients had intermediate flora, 45 (42.5%) had bacterial vaginosis and 28 (26.4%) had normal flora. No significant relationship was found between BMI and bacterial vaginosis.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We found no significant relationship between body mass index and bacterial vaginosis. Limited number of studies investigating the relationship between bacterial vaginosis and body mass index are contradictory. Therefore, our study may help to close the gap on this issue.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Kolistin direnci ile ilişkili literatürün bibliyometrik analizi: 1947-2019
Bibliometric analysis of literature on colistin resistance: 1947-2019
Serhat Sirekbasan, Serap Suzuk Yıldız
doi: 10.5222/TMCD.2020.225  Sayfalar 225 - 233
GİRİŞ ve AMAÇ: Günümüzde antibiyotik direnci küresel bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü hem kritik önemi olan antibiyotikleri hem de dirençli bakterileri gruplandırarak kullanıcılarda ve politika geliştiricilerde farkındalık oluşturmayı hedeflemiştir. Bu çalışmada kolistin direnci ile ilgili literatürün bibliyometrik bir değerlendirmesini yapmak amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Scopus veritabanında kolistin direncine ait spesifik anahtar kelimeler kullanılarak ilgili makaleler 1947-2019 dönemi için analiz edilmiştir. Elde edilen verilerin nicel ve nitel analizi uygun bibliyometrik göstergeler kullanılarak yayın sayısı, yayın dili, literatüre en fazla katkı sunan ülkeler, en etkili kurumlar, en sık atıfta bulunulan yayınlar, aktif yazarlar ve aktif dergiler bakımından incelenerek sunulmuştur.
BULGULAR: Toplam 1454 makale değerlendirmeye alınmıştır. Makalelerin sayısı 2009'dan 2015'e bir artış göstermekle beraber 2015’ten sonraki artışların oldukça çarpıcı olduğu belirlenmiştir. Yayınlanan makalelerde en sık kullanılan dilin İngilizce (%95,75), ikinci sık kullanılan dilin ise Çince (%1,16) olduğu saptanmıştır. Literatüre en fazla katkı sağlayan ülke Amerika Birleşik Devletleri (%21,46) olup ikinci sırada Çin (%16,02) yer almıştır. Kolistin direnci ile ilgili makalelerin yaklaşık %13'ü Antimicrobial Agents and Chemotherapy dergisinde yayınlanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Karbapenemazların gittikçe yaygınlaşmasına bağlı olarak kullanıma giren kolistine karşı gelişen direncin konu edildiği yayın sayısında son beş yılda çarpıcı bir artış olmuştur. Bu bibliyometrik çalışmada ortaya konan sonuçların, kolistin ile ilgili yapılacak çalışmaların planlanmasına ve politikaların geliştirilmesine ışık tutması beklenmektedir.
INTRODUCTION: Nowadays, antibiotic resistance is defined as a global public health problem. The World Health Organization aims to raise awareness among users and policy makers by grouping both critical antibiotics and resistant bacteria. In this study, it is aimed to make the evaluation of bibliometric of the literature on the resistance of colistin.
METHODS: Specific keywords suit to colistin resistance were used in Scopus database in 1947-2019. Quantitative and qualitative analysis of retrieved data were presented using appropriate bibliometric indicators, the number of publications, the language of the publication, the countries that contributed the most to the literature, the most influential institutions, the most frequently cited publications, active writers and active journals.
RESULTS: A total of 1454 articles were retrieved. Although the number of articles showed an increase from 2009 to 2015, it was determined that the increases after 2015 are quite dramatically. The most frequently used language was English (95.75%) and the second most frequently used language was Chinese (1.16%) in the published articles. The United States of America (USA) contributed most with 21.46% articles followed by China with 16.02% articles. Approximately 13% of retrieved articles on colistin resistance were published in Antimicrobial Agents and Chemotherapy journal.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Due to the widespread prevalence of carbapenemases, there has been a dramatic increase in the number of publications on the resistance to colistin, which came into use. This bibliometric study is expected to help health policy makers and researcher on the planning and development of policies regarding colistin.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Köpeklerde Kanin Leishmaniasis Etkeni Leishmania tropica’da İlaç Dirençlerinin Araştırılması
Investigation of Drug Resistance in Leishmania tropica causative agent of Canine Leishmaniasis
Nami Ege Perk, İbrahim Çavuş, Ahmet Özbilgin
doi: 10.5222/TMCD.2020.234  Sayfalar 234 - 243
GİRİŞ ve AMAÇ: Leishmaniasis dünyada 98 ülkede endemik olarak görülmekte ve 1 milyar insan için risk oluşturmaktadır. Zorunlu hücre içi paraziti Leishmania spp.’nin köpeklerde oluşturduğu enfeksiyona ise Kanin Leishmanisis (KanL) adı verilmektedir. Bu çalışmada, ülkemizdeki köpeklerden izole edilmiş Leishmania tropica suşlarının, leishmaniasis tedavisinde uygulanan amfoterisin B, meglumin antimoniat ve sodyum stiboglukonata karşı direnç durumlarının tespit edilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sıvı azottan çıkarılan Leishmania spp. promastigotları NNN besiyerine ekilmiş ve üremeye başlayan izolatların RPMI-1640 besiyerinde kültivasyonu yapılarak bol miktarda promastigot elde edilmiştir. Leishmania spp.’nin ITS-1 bölgesine özgü primer ve problarıyla gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu yöntemiyle genotiplendirme gerçekleştirilen ve KanL etkeni L. tropica olduğu saptanan beş izolatta hemositometre ve XTT yöntemleriyle amfoterisin B, meglumin antimoniat ve sodyum stiboglukonat direnç durumu incelenmiştir.
BULGULAR: Hemositometre yöntemi beş izolat için ortalama IC50 değerleri meglumin antimoniat için 10.60 mg/ml, sodyum stiboglukonat için 0.1471 mg/ml, amfoterisin B için 0.0328 µM/ml olarak saptanmıştır. XTT yöntemi ile saptanan ortalama IC50 değerleri ise meglumin antimoniat için 10.48 mg/ml, sodyum stiboglukonat için 0.1470 mg/ml, amfoterisin B için 0.0326 µM/ml olarak bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Verilerimiz doğrultusunda KanL olgularından izole edilen ve köpeklerde çok ender olarak etken olan L. tropica suşlarında amfoterisin B ve sodyum stiboglukonata direnç geliştiği saptanmazken, parazitin meglumin antimoniata karşı ilaç direnci geliştirdiği görülmektedir. İleride bu durumun insan kutanöz leishmaniasis olgularında tedavi esnasında bir sorun olarak karşımıza çıkacağı düşünülmüştür.
INTRODUCTION: Leishmaniasis is endemic in 98 countries, poses risk to 1 billion people in the world. The infection caused by obligatory intracellular parasite Leishmania spp. in dogs is called Canine Leishmanisis (CanL). In this study, it was aimed to detect the resistance status of Leishmania tropica strains isolated from dogs in our country against amphotericin B, meglumine antimoniate and sodium stibogluconate applied in leishmaniasis treatment.
METHODS: Leishmania spp. promastigotes, removed from liquid nitrogen were first cultured in NNN media, then the growing isolates were transferred to RPMI-1640 medium and abundant amount of promastigotes were obtained. Isolates were genotyped using the real-time polymerase chain reaction method with primers and probes specific to the ITS-1 region of Leishmania spp. Amphotericin B, meglumine antimoniate and sodium stibogluconate resistance status were investigated by hemocytometer and XTT methods in five isolates that were found to be L. tropica causing CanL.
RESULTS: The mean IC50 values were determined as 10.60 mg/ml for meglumine antimoniate, 0.1471 mg/ml for sodium stibogluconate, 0.0328 µM/ml for amphotericin B by hemocytometer method. Mean IC50 values determined by XTT method were 10.48 mg/ml for meglumine antimoniate, 0.1470 mg/ml for sodium stibogluconate, 0.0326 µM/ml for amphotericin B.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to our data, while L. tropica strains which were isolated from CanL cases and rare in dogs, were not found to be resistant to amphoreticin B and sodium stibogluconate, it was observed that parasite developed drug resistance against meglumine antimoniate. In the future, this situation is thought to be a problem during treatment in human cutaneous leishmaniasis cases.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Dientamoeba fragilis dost mu, düşman mı? İstanbul’dan farklı kohortlara ait hasta ve sağlıklı bireylerle yürütülen bir çalışma
Is Dientamoeba fragilis friend or foe? A study from Istanbul on patients and healthy individuals from different cohorts
Özgür Kurt, sinem Oktem-okullu, nesteren Mansur-ozen, Nihan Unubol, Selma Cat, Şebnem Surer-nurdagi&775;, Isin Akyar, TANIL Kocagoz
doi: 10.5222/TMCD.2020.244  Sayfalar 244 - 249
GİRİŞ ve AMAÇ: Dientamoeba fragilis kalın bağırsak lümeninde bulunan, gastrointestinal ve dermatolojik yakınmalara yol açtığı gösterilmiş bir bağırsak protozoonudur. Son yıllarda D. fragilis’in sağlıklı bireylerde de yüksek oranda bulunabildiği, normal bağırsak mikrobiyotasının bir üyesi olabileceği tartışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, D. fragilis’in görülme sıklığını İstanbul’dan bir hasta ve sağlıklı kontrol grubu üzerinden karşılaştırmak, neden olduğu enfeksiyonun hasta grubundaki klinik etkilerini, hastalara ait özellikleri üzerinden irdelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Acıbadem Sağlık Grubu hastanelerine 2016-2018 yılları arasında çeşitli gastrointestinal ve dermatolojik yakınmalarla başvurmuş, 184 hasta ile 156 sağlıklı kontrolün dışkı örnekleri dahil edilmiştir. Örneklerin mikrobiyolojik ve parazitolojik değerlendirmeleri sonrası DNA izolasyonu ve sonrasında özgün primerlerle D. fragilis için konvansiyonel polimeraz zincirleme tepkimesi testi yapılmıştır.
BULGULAR: İncelenen 184 hastanın 15’inde (%8,2) ve 156 kontrolün 42'sinde (%26,9) D. fragilis saptanmış olup gruplar arası fark anlamlı bulunmuştur (p<0.01). Çalışma grubundaki pozitif bireylerin 3’ünde ayrıca Salmonella spp., 1’inde ise Rotavirüs saptanmıştır. Çalışma grubundaki pozitif 15 kişiden 6’sının kadın olduğu ve yaş ortalamalarının diğer gruplardan yüksek olduğu (n=24,3) dikkati çekmiştir (p=0,25). Her iki grupta D. fragilis (+) bulunan toplam 57 bireyden 55’inin (%96,5) çocukluk yaş grubunda olduğu belirlenmiştir. Hasta grubunda en sık bildirilen yakınmalar ishal, iştahsızlık ve karın ağrısı olup, 15 hastadan 3’ünün kaşıntı ve ürtiker nedeniyle başvurduğu belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İstanbul’a ait bu ilk sonuçlar D. fragilis’in bazı olgular için patojen etkiler gösterebildiğini, ancak sağlıklı bireylerde daha yüksek oranda bulunabilen bir bağırsak protozoonu olduğunu destekler niteliktedir. Dünyanın farklı bölgelerinden benzer sonuçlar dikkate alındığında, ileri çalışmalarla D. fragilis’in hangi koşullarda sessiz (dost), hangi koşullarda patojen (düşman) olduğunun saptanması büyük önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: Dientamoeba fragilis is an intestinal protozoan found in colonic lumen and could cause various gastrointestinal and dermatological complaints. It has been discussed lately that D. fragilis can be found also in high prevalence among healthy individuals and could be a member of healthy gut microbiota. The aim of this study was to compare the prevalence of D. fragilis over study and healthy-control groups from Istanbul, and to evaluate the clinical outcomes of its infection.
METHODS: Stools of 184 patients admitted to Acıbadem Health Group hospitals in Istanbul between 2016-2018, and 156 healthy controls were included. After the microbiological and parasitological assessments of stool samples, DNA isolation was made followed by conventional PCR test with specific primers.
RESULTS: D. fragilis was positive in 15 of 184 (8.2%) patients and 42 of 156 (26.9%) controls, and the difference was significant (p<0.05). Three and one positive individuals in SG were also positive for Salmonella spp, and Rotavirus, respectively. Six of 15 positives in SG were women and their average age (n=24.3) was higher than other groups (p = 0.25). Fifty-five of 57 (96.5%) positives were within pediatric age group. The leading complaints were diarrhea, anorexia and abdominal pain, while 3 of the 15 patients reported itching and urticaria.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our results suggest that D. fragilis may show pathogenic outcomes in some cases but is more common among healthy individuals. Considering thesimilar results from different regions, further studies are essential to unveil under which conditions D. fragilis is silent (friend) and acts as a pathogen (foe).
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
Yazar İndeksi
Author Index

Sayfa 5000
Makale Özeti | Tam Metin PDF