Cilt: 50  Sayı: 2 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfa I
DOWNLOAD

2.
Yayın Kurulu
Editorial Board

Sayfalar II - III
DOWNLOAD

3.
İçindekiler
Contents

Sayfalar IV - V
DOWNLOAD

4.
Yazarlara Bilgi
Information for Authors

Sayfalar VI - VII
DOWNLOAD

ARAŞTIRMA MAKALESI
5.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinde Demodex spp. Prevalansı ve Risk Faktörleri
Prevalence and Risk Factors for Demodex spp. in Students of Vocational School of Healthcare Services
Ülfet Çetinkaya, Müge Oğuzkaya Artan, Zeynep Baykan
doi: 10.5222/TMCD.2020.063  Sayfalar 63 - 69
GİRİŞ ve AMAÇ: Demodicosis, Demodex akarlarının sebep olduğu dünyanın her yerinde görülebilen bir hastalıktır. Bu çalışmada, sağlıklı bireylerde Demodex cinsi parazitlerin prevalansının ve risk faktörlerinin araştırılması amaçlandı.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, … Üniversitesi …… Meslek Yüksekokulu Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı’nda eğitim gören 92 öğrenci katıldı. Çalışmaya katılan öğrencilere 22 sorudan oluşan bir anket uygulandı. Sonrasında öğrencilerin yüzünden dört farklı bölgeden (sağ ve sol yanak, alın ve çene), iki farklı yöntemle; selefon bant yöntemi ve standart yüzeyel deri biyopsisi ile örnek alındı ve alınan örnekler ışık mikroskobunda 10’luk ve 40’lık objektifte incelendi.
BULGULAR: Doksan iki öğrencinin 33’ünde (%35.9) Demodex folliculorum tespit edilirken, Demodex brevis‘e rastlanılmadı. Standart yüzeysel deri biyopsisinde D. folliculorum pozitif bulunan öğrencilerin sadece %30.3’ünde selefon bant yöntemi ile de pozitiflik tespit edildi. Pozitif öğrencilerin %48.5’inde tek bölgede, %42.4’ünde iki farklı bölgede, %6.1’inde üç farklı bölgede ve %3’ünde dört farklı bölgede parazit tespit edildi. Yüz temizleme ürünlerini kullananlarda istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde pozitiflik oranının düşük olduğu tespit edildi (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmaya dahil edilen tıbbi laboratuvar teknikleri programı öğrencilerinde D. folliculorum yaygınlığı %35.9 olarak tespit edildi. Bu çalışmada; Demodex spp. tanısında selefon bant yönteminin duyarlılığının düşük olduğu, ayrıca yüz temizleme ürünlerinin kullanımı ile parazit sıklığının azaldığı gösterildi.

INTRODUCTION: Demodicosis is a worldwide disease that caused by Demodex mites. In this study, it was aimed to investigate the prevalence of Demodex parasites in healthy individuals and the factors that may affect them.

METHODS: Ninety-two Medical Laboratory Techniques Program students were participated. A questionnaire consisting of 22 questions was applied to the students. Then, samples were collected by two different methods (cellophane tape method and standard superficial skin biopsy), from four different areas (right and left cheek, forehead and chin) of the face. Samples were examined under a light microscope with x100 and x400 magnifications.
RESULTS: While Demodex folliculorum was found in 33 (35.9%) of the 92 students, Demodex brevis was not detected. Of the 33 students found positive by standard superficial skin biopsy, 30.3% were also positive by cellophane band method. The frequency of parasite detection in one, two, three and four different facial areas were: 48.5, 42.4, 6.1 and 3%, respectively. There was a statistically significant relationship between the use of facial cleansing products and parasite positivity (p <0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: .The prevalence of D. folliculorum was found 35.9% among medical laboratory techniques students. This study showed that the cellophane band method has lower sensitivity than standard superficial skin biopsy method in the diagnosis of Demodex, and the use of facial cleansing products reduced the frequency of the parasites.

Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Candida parapsilosis İzolatlarının Soğuk Saklama Koşullarına Dayanıklılığı: 10 Yıllık Stoklama Sonrası Canlandırma
Survival of Candida Parapsilosis Isolates to Cold Storage Conditions: Culture Recovery after 10-Years of Storage
Tuğrul Hoşbul, Ramazan Gümral, Bayhan Bektöre, Kemal Tekin, Fatih Şahiner
doi: 10.5222/TMCD.2020.070  Sayfalar 70 - 77
GİRİŞ ve AMAÇ: Mikrobiyoloji laboratuvarlarında yürütülen araştırmalara farklı özelliklere sahip çok sayıdaki türün ve izolatın dahil edilmesi çalışma verilerini değerli kılan önemli göstergelerden biridir. Bu amaçla her laboratuvar özgün bir suş koleksiyonu oluşturur. Bunun sürdürülebilirliği için tercih edilen saklama yöntemi izolatların uzun süreli saklanmasına ve hücrelerin canlı ve stabil kalmasına uygun olmalıdır. Bu çalışmada Candida türlerinin soğukta saklama koşullarına olan dayanıklılıklarının tür düzeyinde incelenmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 10 yıldan daha uzun bir süredir laboratuvarımızda saklanan (-20°C’de boncuklu saklama tüpleri içerisinde) ve bu süre zarfında üzerlerinde herhangi bir canlandırma işlemi veya farklı bir çalışma yapılmayan, klinik örneklerden elde edilmiş 94 stok Candida izolatı dahil edilmiştir. Çalışma örneklerinden sıvı ve katı besiyerlerine pasajlar alınarak canlanan suşların güncel rutin tanı yöntemleriyle doğrulaması yapılmıştır.

BULGULAR: Çalışma izolatlarında canlanma oranı Candida parapsilosis için %59,1 (13/22), Candida glabrata için %41,7 (5/12), Candida tropicalis için %25 (4/16) ve Candida albicans için %9,52 (4/42) olarak bulundu. Candida parapsilosis izolatlarının canlı kalma oranı, Candida albicans ve Candida tropicalis izolatları ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (sırasıyla p < 0,0001 ve p = 0,037).

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada sunulan veriler yüksek sıcaklıklarda canlılığını sürdürebilen, soğuk koşullara adapte olan ve hastane ortamlarında uzun süre canlılığını sürdürebilen bir tür olan Candida parapsilosis izolatlarının soğuk saklama koşullarına Candida albicans başta olmak üzere Candida tropicalis ve Candida glabrata türlerinden daha dayanıklı olduğunu desteklemektedir.

INTRODUCTION: Researches conducted with the inclusion of a large numbers and variety of species and isolates is one of the important indicators that make the study more valuable in microbiology laboratory. For this purpose, each laboratory creates its own unique strain collection. For the sustainability of this procedure, the preferred storage method should be suitable for long-term storage of the isolates and for keeping the cells alive and stable. In this study, it was aimed to investigate the viability of Candida species in cold storage conditions at species level.
METHODS: The study included 94 stock Candida isolates obtained from clinical samples that had been stored in our laboratory for more than 10 years (in Cryobank vials with beads at -20°C) and had not undergone any re-cultivation or other studies during this period. Samples were passaged into liquid and solid media and recovered strains were confirmed with current routine diagnostic methods.
RESULTS: The recovery rate of the study isolates was found 59.1% (13/22) for Candida parapsilosis, 41.7% (5/12) for Candida glabrata, 25% (4/16) for Candida tropicalis, and 9.52% (4/42) for Candida albicans. The recovery rate of Candida parapsilosis isolates was found to be significantly higher compared to Candida albicans and Candida tropicalis isolates (p <0.0001 and p = 0.037, respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The data presented in this study support that Candida parapsilosis isolates, which can survive at high temperatures, adapt to cold conditions and survive in hospital environments, are more stable to cold storage conditions than Candida tropicalis and Candida glabrata species, and especially Candida albicans.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Anti-HCV Pozitifliği Saptanan Örneklerin HCV-RNA Sonuçları Klinisyenler Tarafından Yeterince Değerlendiriliyor mu? On Yıllık Veri Analizi
Do Clinicians Adequately Interpret HCV-RNA Results in Anti-HCV-Positive Samples? An Analysis of 10-Year Data
Reyhan Yiş, Selma Tosun, Hilal Küpeli, Fulya Demircan
doi: 10.5222/TMCD.2020.078  Sayfalar 78 - 85
GİRİŞ ve AMAÇ: Hepatit C virüsü (HCV), karaciğer ile ilişkili morbidite ve mortalitenin önde gelen nedenlerinden olan, küresel boyutlarda halk sağlığı sorunu oluşturan bir virüstür. Çalışmamızın amacı; Anti-HCV pozitifliği saptanan serum örneklerinde; HCV-RNA pozitiflik oranlarının belirlenmesi, HCV-RNA test istem oranlarının, test istemi yapan ve yapmayan birimlerin değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 01.01.2008 ve 01.01.2018 tarihleri arasında Anti-HCV test istemi ile Mikrobiyoloji Laboratuvarına serumu gönderilen hastaların test sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir. Çalışmaya belirtilen tarihlerde çeşitli birimlerden laboratuvarımıza Anti-HCV test istemi ile gönderilen 46.964 hastanın test sonuçları dahil edilmiştir. Anti-HCV testi sonuçları Sample/Cut-off (S/Co) indeks değeri üzerinden değerlendirilmiştir. Hastaların Anti-HCV test sonuçlarına göre HCV-RNA test istem durumları; dahili birimler, cerrahi birimler ve Enfeksiyon Hastalıkları birimi üzerinden değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen 46.964 hastanın test sonuçlarına göre 618 (%1,24) hastada Anti-HCV pozitifliği saptanmıştır. HCV-RNA test istemi bu hastaların sadece 308 (%49,84) ‘inde yapılmış, 310 (%50,16) hastadan ise test istemi yapılmamıştır. HCV-RNA test istemi yapılan hastaların 218’inde (%70,78) negatiflik saptanmış, 90 (%29,22) hastada viral yük pozitif olarak bulunmuştur. HCV-RNA istemi yapılmamış olan hastaların anti-HCV istemlerinin yapıldığı birimler değerlendirildiğinde; 219’unun (%70,6) cerrahi birimler, 81’inin (%26,1) dahili birimler ve 10’unun (%3,3) Enfeksiyon Hastalıkları birimi tarafından istendiği saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak; HCV tanısını doğrulama işlemini şansa bırakmayacak uygulamalara ihtiyaç vardır. Bu amaçla Mikrobiyoloji laboratuvarı hastane dinamiklerini de göz önünde bulundurarak tanısal algoritmalar oluşturmalıdır. Bunun yanında "Akılcı Laboratuvar Kullanımı Projesi" nde refleks test uygulamasına göre, anti-HCV pozitifliği saptanan hastalarda refleks test tanımlamasıyla HCV-RNA isteminin yapılması sağlanabilir. Anti-HCV pozitifliği saptanan hastalar, algoritma veya refleks test istemi kapsamında sonuçlara eklenecek yönlendirici notlar ile Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine yönlendirilmelidir.
INTRODUCTION: Hepatitis C virus (HCV) is among the leading causes of liver-related morbidity and mortality and poses a global public health problem. The aim of the present study was to determine the frequency of HCV RNA positivity in anti-HCV-positive serum samples and to evaluate the rate at which HCV RNA testing was ordered and by which departments.
METHODS: We retrospectively analyzed the test results of patients whose serum was sent to the microbiology laboratory between January 1, 2008 and January 1, 2018 for anti-HCV testing. The test results of 46,964 patients whose samples were sent from various departments to our laboratory for anti-HCV screening during the study period were included in the study. The results of the anti-HCV test were evaluated based on Sample/Cut-off (S/CO ratio) (index value). Requests for HCV RNA test based on anti-HCV test results were evaluated by inpatient departments, surgical departments, and the infectious diseases department.
RESULTS: According to the results of 46,964 patients, 618 (1.24%) patients had positive anti-HCV tests. Of these, HCV RNA test was ordered for 308 (49.84%) and was not ordered for 310 (50.16%) patients. Of the patients who had HCV RNA test, 218 were negative and 90 tested positive for viral load. Of the 310 patients for whom HCV RNA testing was not ordered, the request for anti-HCV screening had come from surgical departments for 219 (70.6%), inpatient departments for 81 (26.1%), and the infectious diseases department for 10 patients (3.3%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In summary, we need practices that will not leave the process of confirming HCV diagnosis to chance for over half of patients. The microbiology laboratory should establish diagnostic algorithms. In addition, the implementation of reflex testing as part of the Rational Laboratory Use Project by the Turkish Ministry of Health enables HCV RNA testing to be requested automatically for patients with positive anti-HCV test. Anti-HCV-positive patients should be referred to the infectious diseases outpatient clinic with guidance notes added to their results from the diagnostic algorithm or reflex testing.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Leishmaniasisde Gerçek Zamanlı Polimeraz Zincir Reaksiyonu için Sitokrom B Gen Bölgesinden Tür Ayrımı Yapabilen Primer ve Probların Tasarlanması: Pilot Çalışma
Designing of the Primers and Probes for Real Time Polymerase Chain Reaction from Cytochrome B Gene Region in Leishmaniasis: Pilot Study
Ahmet Özbilgin, Bakiye Göker Bağca, Mehmet Harman, İbrahim Çavuş, Tuğba Kaya, Ahmet Yıldırım, Cumhur Gündüz
doi: 10.5222/TMCD.2020.087  Sayfalar 86 - 94
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, Gerçek Zamanlı Polimeraz Zincir reaksiyonu yöntemi ile parazitin sitokrom b gen bölgesi kullanılarak etkenin (Leishmania donovani, Leishmania major, Leishmania tropica ve Leishmania infantum) tür tayininin tespiti için primer ve probların dizayn edilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazit Bankası’nda kriyoprezervasyonu yapılarak sıvı azot tankında saklanmış olan Leishmania suşları uygun koşullarda canlandırılarak besiyerlerine aktarılmış ve ticari kit ile DNA izolasyonları yapılmıştır. Elde edilen DNA’lara Leishmania’nın yeni tasarladığımız sitokrom b gen bölgesi primer ve prob adayları ve kontrol için daha önce kullandığımız internal transcribed spacer-1 gen bölgesine özgü tasarlanan primer ve problar kullanılarak Gerçek Zamanlı Polimeraz Zincir Reaksiyonu erime analizleri uygulanmıştır.
BULGULAR: Yeni tasarlanan sitokrom b gen bölgesi primer ve probları ile Leishmania tropica, Leishmania major, Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica ve Leishmania infantum/donovani hibrit türlerinin genotiplendiği saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yeni Dünya Leishmaniasis etkenleri olan Leishmania brazilensis ve Leishmania amazonensis dışında, Eski Dünya Leishmaniasis etkeni olan Leishmania tropica, Leishmania major, Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica ve Leishmania infantum/donovani hibritinin yeni tasarlanan sitokrom b gen bölgesi primer ve probları kullanılarak başarılı bir şekilde genotiplendirildiği görülmüştür.
INTRODUCTION: In this study, it was aimed to design primers and probes, to identify the species of Leishmania parasites (Leishmania donovani, Leishmania major, Leishmania tropica and Leishmania infantum) through Real Time Polymerase Chain Reaction utilizing cytochrome b gene sequence.
METHODS: Leishmania strains, cryopreserved and stored in liquid nitrogen in the Parasite Bank of Manisa Celal Bayar University, were transferred to culture media after being revived under the appropriate conditions and DNA isolations were conducted with commercial kit. Real Time Polymerase Chain Reaction melting analyses were conducted to the extracted DNA by utilizing both the candidate primers and probes of cytochrome b gene region, newly designed for Leishmania, and the primers and probes, designed for internal transcribed spacer-1 gene region, used for control before.
RESULTS: The newly designed cytochrome b gene region primers and probes and genotypes of Leishmania tropica, Leishmania major, Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica and Leishmania infantum/donovani hybrid species were determined.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It is observed that Old World Leishmania species (Leishmania tropica, Leishmania major, Leishmania infantum, Leishmania donovani, Leishmania aethiopica ve Leishmania infantum/donovani hybrid), rather than New World Leishmania species (Leishmania brazilensis and Leishmania amazonensis), were successfully genotyped by utilizing newly designed primers and probes of cytochrome b gene region.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
Candida albicans’ın Eşey Tipi Gen Bölgesinin Belirlenmesi
Müge Arıbal Çelik, Aylin Döğen, Deniz Aktaş, Süleyha Hilmioğlu Polat, Macit İlkit
doi: 10.5222/TMCD.2020.095  Sayfalar 95 - 99
GİRİŞ ve AMAÇ: Candida türleri, insanda ağız, deri, gastrointestinal sistem ve vaginada normal flora elemanı olarak bulunur. Ağız ve gastrointestinal sistem florasının %30–50’si ile sağlıklı kadınların genital sistem florasının %20’sini Candida türleri oluşturur. Askomiset mantarlarda çiftleşme, MAT(Mating tip)lokus adı verilen bir eşey tipi gen bölgesi ile yönetilir. MATlokus, zıt iki eşey tipinde birbirine benzemeyen hatta tamamen farklı idiomorf dizilimler içerir. Pezizomycotina alt şubesine dâhil olan mantarlarda her bir MATidiomorfu, bir alfa domain, bir de HMG domain transkripsiyon faktörünü kodlar. Alfa domain ve HMG domain transkripsiyon faktör genleri MAT lokusun olmazsa olmaz parçaları olsa da, her bir türün MAT lokus yapısı, yani uzunluğu, gen içeriği ve genlerin transkripsiyon yönleri kendilerine özgüdür.
Maya mantarlarının virülans ile eşey tipi gen bölgesinin karakterizasyonunun ilişkilendirebilmesi için geniş bir popülasyonda moleküler temelli testler ile çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada, laboratuvarlarımızın kültür koleksiyonunda bulunan ve kan kültürlerinden izole edilen Candidaalbicans’ın eşey tipinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Candida albicans genomunda yer alan MTLa (Mating Type Locus) ve MTLα primerlerinin 485 bp ve 515 bp’lik DNA bölgesi multiplex PCR tekniği ile belirlendi.
BULGULAR: Toplam, 156 C. albicans kökeninin 155 (%99,4)’i MTL a/α, 1 (%0,6) köken ise MTL α/αolarak bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: MTL karakterizasyonun belirlenmesi çalışmaları hem moleküler genetik çalışmalarının daha kolay ve çabuk yapılabilmesi, hem de bu patojen mantarın doğasının anlaşılması yönünden önemlidir.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
Elazığ İli Dokuz Yıllık HIV/AIDS Sonuçlarının Analizi
Analysis of Nine Year HIV/AIDS Results in Elazig Province
Pınar Öner, Özlem Aytaç, Feray Ferda Şenol, Zülal Aşçı Toraman, Müge Özgüler
doi: 10.5222/TMCD.2020.100  Sayfalar 100 - 107
GİRİŞ ve AMAÇ: AIDS günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz içinde önemli bir halk sağlığı problemidir. Bu çalışma, 2010-2018 yılları arasında Elazığ ilindeki HIV/AIDS sonuçlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Elazığ ilindeki tüm hastanelerin verilerine göre HIV/AIDS şüphesi bulunan 495 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 495 hastanın %33,9 (168)’u kadın, % 66,1 (327)’i erkek idi. Sonuçlar yıllar açısından incelendiğinde, her yıl tetkik edilen hasta sayısında artış saptandı. HIV virüsünün pozitif çıkma oranı, erkek hastalarda (%88,5) kadın hastalara (%11,5) kıyasla daha yüksek bulundu. HIV pozitif 208 hastanın %38,5’i 21-30 yaş, %26,9’u 31-40 yaş, %17,8’i 41-50 yaş, %3,8’i <20 yaş ve %13’ü >51 yaş idi. Çalışmaya dahil ettiğimiz hastalardan altısı, HIV pozitif olarak doğrulandığı yıl içerisinde öldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İlimizdeki HIV prevalansı yıldan yıla artış eğilimi göstermektedir. Bizim verilerimiz ülke genelindeki HIV verileri ile uyumlu çıkmıştır. Bu salgını engellemek için halkın cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda eğitimler verilerek daha fazla bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
INTRODUCTION: AIDS is an important public health problem in also our country as it is all over the world today. This study was conducted to evaluate the HIV outcomes in Elazig between 2010 and 2018.
METHODS: According to the data of all hospitals in Elazig, 495 patients with suspected HIV were evaluated retrospectively.
RESULTS: Of the 495 patients, 33.9% (168) were female and 66.1% (327) were male. When the results were examined for years, an increase was observed in the number of patients examined each year. The positive rate of HIV infection was found to be higher in male patients (88.5%) compared to female patients (11.5%). Of the 208 HIV-positive patients, 38.5% were 21-30 years old, 26.9% were 31-40 years old, %17,8 were 41-50 years old, 3.8% were <20 years old and 13% were >51 years old. Six of the patients included in the study died during the year when they were confirmed as HIV positive.
DISCUSSION AND CONCLUSION: HIV prevalence in our city tends to increase year by year. Our data are consistent with HIV data across the country. In order to prevent this epidemic, the public needs to be educated about sexually transmitted infections and to raise awareness.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
11.
Erişkinde Kızamık Olgusu: Antikor Yanıtı Her Zaman Beklenmeli mi?
A Case of Adult Measles: Should Antibody Response Always be Expected?
Hüsnü Pullukçu, Dilşah Başkol, Hüseyin Aytaç Erdem, Ayşin Zeytinoğlu, Meltem Taşbakan
doi: 10.5222/TMCD.2020.108  Sayfalar 108 - 111
Kızamık, aşıyla önlenebilen daha çok çocukluk döneminde görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Bu enfeksiyonda hücresel yanıt ve antikor yanıtı önemlidir. Hücresel immün yetmezlik durumunda hastalık ciddi seyredebilmektedir. Anti-kızamık IgM genellikle döküntü ortaya çıktıktan üç gün sonra tespit edilebilir. Bu yazıda immün sistemi sağlam bir bireyde yeterli antikor yanıtının enfeksiyonun başlamasından haftalar sonra oluştuğu bir kızamık vakası sunulmuştur. Dört gün önce başlayan ateş yüksekliği,burun akıntısı,döküntü ve baş ağrısı nedeniyle başvuran 21 yaşında erkek,asker hasta kızamık ön tanısı ile yatırıldı. Serolojik tetkiklerinde anti-kızamık IgG pozitif, anti-kızamık IgM sınır değere yakın negatif olarak saptandı. Bir hafta arayla bakılan IgG indeks değerlerinde de ani bir yükseklik gözlendi.İki hafta sonra kızamık IgM değeri pozitifleşen olgunun IgG değerindeki yükseklik yol gösterici oldu. IgM yanıtının pozitifleşmediği olgularda,IgG indeks değerlerindeki belirgin artış ve özellikle üst solunum yolu örnekleri ve idrarda kızamık RNA gibi doğrudan tanı testlerinin yapılması yararlı olacaktır.
Measles is a contagious disease that can be prevented by vaccination. In this infection, cellular response and antibody response are important. In case of cellular immunodeficiency the disease can be severe. In this paper,we presented a case of measles in which an adequate antibody response occured weeks after the onset of infection in an immunocompromised individual.21-year-old male soldier was admitted to the hospital with high fever,coryza,rash and headache that started four days ago.He was hospitalized with suspicion of measles.Serological tests were anti-measles IgG positive and anti-measles IgM was negative(a little below borderline lower limit value). A sudden elevation was also observed in IgG index values after one-week later. Measles IgM became positive after two weeks and the elevation in IgG values were helpfull with the diagnosis. In cases where IgM response is not positive in expected period,marked elevation in IgG index values and direct diagnostic tests such as measles RNA in the upper respiratory tract samples and urine will be useful.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
Rothia mucilaginosa Pnömonisi: Olgu sunumu
Rothia mucilaginosa Pneumonia: Case report
Begüm Nalça Erdin, Nihal Karabiber, Hüseyin Kadı
doi: 10.5222/TMCD.2020.112  Sayfalar 112 - 116
Rothia mucilaginosa gram-pozitif, katalaz değişken, koagulaz ve oksidaz negatif; kanlı besiyerinde hemolizsiz, gri-beyaz koloniler oluşturan fakültatif anaerop bir bakteridir.Tüm bu özellikleri ile koagulaz-negatif stafilolok kolonilerine benzemekte ve gözden kaçabilmektedir. Orofarenks ve üst solunum yollarının mikrobiyotasında yer almakla birlikte, son yıllarda özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda enfeksiyon etkeni olarak bildirilmektedir. Rothia mucilaginosa için antimikrobiyal duyarlılık testleri henüz standardize edilmemiş ve optimal antimikrobiyal tedavi belirlenememiş olmakla birlikte, sıklıkla aminoglikozidlere, kotrimaksozole ve kinolonlara dirençli olduğu bildirilmiştir.
Bu makalede de kolon kanseri nedeniyle kemoterapi alan ve kronik obstruktif akciğer hastalığı olan bir hastada Rothia mucilaginosa ’nın neden olduğu bir pnömoni olgusu sunulmaktadır.
Rothia mucilaginosa is gram-positive, catalase variable, coagulase and oxidase negative, facultative anaerobic bacterium that forms gray-white colonies without hemolysis in blood agar media. With all these features, it resembles coagulase-negative staphylolococcus colonies and can easily be overlooked. Although it is considered as a part of the microbiota of the oropharynx and upper airways, it has been reported as an infectious agent in recent years, especially in immunocompromised patients. Although antimicrobial susceptibility tests for Rothia mucilaginosa have not yet been standardized and optimal antimicrobial therapy has not been established, it has often been reported to be resistant to aminoglycosides, cotrimaxosol and quinolones.
In this article, we present a case of pneumonia caused by Rothia mucilaginosa in a patient who received chemotherapy for colon cancer and also has chronic obstructive pulmonary disease.
Makale Özeti | Tam Metin PDF