Cilt: 47  Sayı: 1 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
ARAŞTIRMA MAKALESI
1.
Kronik Hepatit B İçin Antiviral Tedavi Alan Hastalarda Antiviral İlaç Direncinin Araştırılması
Investigation of Antiviral Drug Resistance in Patients Receiving Antiviral Therapy for Chronic Hepatitis B
Demet Timur, Selma Ökahmetoğlu, Osman Özüberk, Gülten Can Sezgin, Ömür Mustafa Parkan, Özge Kaan
doi: 10.5222/TMCD.2017.001  Sayfalar 1 - 5
GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik hepatit B (KHB) tedavisinde günümüzde interferon/pegile interferon ve çeşitli nükleozid/nükleotid analogları kullanılmaktadır. Tedavideki nükleozid analogları; lamivudin, entekavir ve telbivudin iken, tenofovir ve adefovir ise nükleotid analoglarıdır. Ancak nükleozid/nükleotid analoglarının kullanımı ile viral polimeraz geninin çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan mutasyonlar antiviral direncine neden olarak ilacın etkinliğini azaltmaktadır. Bu çalışmada, KHB enfeksiyonu tanısı ile takip edilen hastalarda, ilaç direncinden sorumlu gen mutasyonların araştırılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi poli-klinik ve kliniklerinde KHB tanısı ile takip edilen 45 hasta çalışmaya dâhil edildi. KHB hastalarında ilaç direncinden sorumlu mutasyonları revers transkriptaz gen bölgesinde pirosekanslama yöntemi (Pyromark, Qiagen, Almanya) ile araştırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 45 hastanın 13 (% 28.8)’ünde ilaç direnciyle ilişkili mutasyonlar saptandı. Dört örnekte M204I, 4 örnekte L180M+M204I, 2 örnekte L180M+M204V+V173L, 3 örnekte L180M+M204V mutasyonları bulundu. Bu mutasyonlar, M204I; lamivudin ve telbivudine dirençli, entekavir ve adefovire orta duyarlı, tenofovire ise duyarlı, L180M+M204I; lamivudin, entekavir ve telbivudine dirençli, adefovir ve tenofovire duyarlı, L180M+M204V+V173L; lamivudin, entekavir ve telbivudine dirençli, adefovir ve tenofovire duyarlı, L180M+M204V; lamivudin ve telbivudine dirençli, entekavir ve adefovire orta duyarlı, tenofovire duyarlı olarak raporlandı. Hastaların tedavisi antiviral ilaç direnç sonuçlarına göre planlandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: KHB hastalarının tedavi takibinde antiviral ilaç direnç analizinin yapılması gerektiği düşüncesine varıldı.
INTRODUCTION: Today in the treatment of chronic hepatitis B (CHB) treatment, interferon/pegylated interferon and several nucleoside/nucletide analogues are used. Nucleoside analogues used in the treatment are lamivudine, entecavir and telbivudine whereas tenofovir and adefovir are the nucleotide analogues in use. However, mutations in various regions of viral polymerase gene due to use of nuceloside/nucleotide reduce the effectiveness of the drug. analogues by inducing antiviral resistance. In this study investigation of the mutations responsible for drug resistance in patients with CHB infection was aimed.
METHODS: Forty-five patients who were being followed with the diagnosis of CHB in polyclinics and clinics of Erciyes University Medical Faculty were included in the study. Mutations responsible for drug resistance in reverse transcriptase gene region were investigated by pyrosequencing method (Pyromark, Qiagen, Germany).
RESULTS: Mutations related to drug resistance were detected in 13 of 45 patients. M204I and L180M+M204I, mutations were detected in four samples each, L180M+M204V+V173L and L180M+ M204V mutations in two and three samples respectively. These mutations were reported as follows: M204I; resistant to telbivudine and lamivudine, intermediately susceptible to entecavir and adefovir, and susceptible to tenofovir, L180M+M204I; resistant to lamivudine, telbivudine and entecavir, susceptible to adefovir, tenofovir, L180M+M204V+V173L; resistant to lamivudine, telbivudine and entecavir, susceptible to adefovir, tenofovir, L180M+M204V; resistant to telbivudine and lamivudine, intermediately susceptible to entecavir and adefovir, and susceptible to tenofovir. Treatment of patients was carried out according to the antiviral drug resistance results.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It has been conjcluded that analysis of antiviral drug resistance should be performed in patients with CHB.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

2.
Türkiye’nin Orta ve Güney Anadolu İllerindeki Yabani Kemiricilerde Hantavirüs Enfeksiyonlarının Serolojik Olarak Taranması
The Serological Screening of Wild Rodents for Hantavirus Infections in the Middle and Southern Anatolia Region of Turkey
Ceylan Polat, Ferhat Matur, Mustafa Sözen, Mehmet Ali Öktem
doi: 10.5222/TMCD.2017.006  Sayfalar 6 - 10
GİRİŞ ve AMAÇ: Hantavirüsler, enfekte kemirici ve bazı böcekçillere ait sekresyonlardaki viral partiküllerin solunması yolu ile insanlara bulaşmaktadır. Renal sendromlu kanamalı ateş (RSKA) etkeni olan Hantavirüs alt tiplerinden Dobrava (DOBV), Puumala (PUUV), Saaremaa (SAAV), Tula (TULV) ve Seoul (SEOV) virüslerin taşıyıcısı olarak bilinen kemirici türleri ülkemizde de yayılım göstermektedir.
Hantavirüs enfeksiyonlarında grip benzeri bulguların görülmesi ve hastalığın hızla ilerlemesi, erken tanı konulmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle saha çalışmaları ile alandaki Hantavirüs prevalansı belirlenmekte ve olası salgın bölgeleri öngörülerek, bölgedeki halk ve yetkili kişiler önceden uyarılabilmektedir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma ile Muğla, Antalya, Niğde, Aksaray, Konya, Karaman, Mersin, Hatay illerinden yakalanan, Apodemus spp., Microtus spp. ve Mus spp. türlerinden 193 kemiriciye ait serum örnekleri serolojik olarak tarandı.
BULGULAR: Bu kemiricilerde Hantavirüse özgül antikor varlığı saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Türkiye'de Hantavirüs açısından taranmamış pek çok bölge bulunmaktadır. Yapılacak yeni çalışmalar ile diğer bölgelerde Hantavirüs prevalansının ve bölgelerin risk durumunun belirlenmesi önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: Hantaviruses infect humans via inhalation of the viral particles which excreted from some rodents or insectivores. The rodent species which known as reservoirs of Dobrava (DOBV), Puumala (PUUV), Saaremaa (SAAV), Tula (TULV) and Seoul (SEOV) viruses cause hemorrhagic fever with renal syndrome (HFRS) are located in Turkey.
Early diagnosis of Hantavirus infections is difficult, because of the flu-like symptoms and rapid progression. The authorities could be warned for the detection of Hantavirus prevalance in the field and the prediction of possible outbreak regions with the field works.

METHODS: In the present study serum samples of 193 rodents consists of Apodemus spp., Microtus spp. and Mus spp. collected from Muğla, Antalya, Niğde, Aksaray, Konya, Karaman, Mersin, Hatay were screened with serological methods.
RESULTS: The presence of antibody against Hantaviruses were not detected in these rodents.
DISCUSSION AND CONCLUSION: There are a large number of geographical areas in Turkey that have not screened for hantaviruses. Determination of Hantavirus prevalance and the risk status of other regions in further studies to be performed conveys importance.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Hepatit C Virus Enfeksiyonlu Hastalarda Pegile İnterferon-Ribavirin Tedavisi Yanıtı ile Kemokin Ligand ve Reseptör Düzeyleri İlişkisi
Relationship Between Pegylated Interferon-Ribavirin Treatment Response and Chemokine Ligand and Receptor Levels in Hepatitis C Virus Infected Patients
Orçun Zorbozan, İlknur Kaleli, Hüseyin Turgut
doi: 10.5222/TMCD.2017.011  Sayfalar 11 - 20
GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik hepatit C virus (HCV) enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan antiviral ajanlar ciddi yan etkilere sahiptir. HCV-RNA tedavi yanıtını değerlendirmek için kullanılmaktadır. HCV genotipi tedavi süresi ve dozunun belirlenmesinde kullanılmaktadır ancak henüz tedavi yanıtını öngörmek için bir belirteç bulunmamaktadır. Bu çalışma kemokinler, kemokin reseptörleri ve delta-32 delesyonu ile HCV enfeksiyonunda tedavi yanıtı arasındaki ilişkiyi araştırmak için tasarlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 50 kronik HCV ile enfekte hasta ile 28 sağlıklı kontrol dahil edilmiştir. Serum CCL3, CCL4, CCL5, CXCL9 ve CXCL10 düzeyleri ticari ELISA kiti ile ölçülmüştür. Periferik kan CD8+ hücrelerin CCR5 ve CXCR3 yüzey ekspresyonları akım sitometri tekniği ile gösterilmiştir. Delta-32 delesyonu real-time PCR ile araştırılmıştır.
BULGULAR: Hastalar tedavi yanıtına göre iki gruba ayrılmıştır. CCR5+-CD8+ ve CXCR3+-CD8+ lenfositlerin yüzdeleri her iki hasta grubunda da kontrol grubuna göre yüksek bulunmuştur (sırasıyla p=0.001, p=0.021) ancak hasta grupları arasında anlamlı fark yoktur (p=0.872). CCL4 ve CCL5 düzeyleri yanıtlı hastalar, yanıtsız hastalar ve kontrol grubu arasında anlamlı farklılık göstermemektedir. CCL3, CXCL9 ve CXCL10 düzeyleri ise hasta gruplarında kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. CCL3 ve CXCL9 düzeyleri yanıtlı ve yanıtsız hastalar arasında anlamlı fark göstermezken CXCL10 düzeyi yanıtsız hasta grubunda yanıtlı hasta grubuna göre anlamlı olarak yüksektir (p=0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın bulgularına göre kronik HCV enfeksiyonunda periferik kan CD8+ hücrelerin CCR5 ve CXCR3 yüzey ekspresyonu artmıştır ancak tedaviye yanıtlı ve yanıtsız hasta grupları arasında fark yoktur; serum CCL3, CXCL9 ve CXCL10 düzeyleri HCV enfeksiyonunda artmıştır ancak sadece CXCL10 tedavi yanıtı ile ilişkili bulunmuştur.
INTRODUCTION: Antiviral agents used in chronic HCV infection treatment have serious side effects. HCV-RNA is used as marker of treatment response. HCV genotype is used for determining duration and dose of treatment but there is not a definitive predictor of treatment response yet. This study is designed to investigate the relationship among chemokines, chemokine receptors, delta-32 deletion and HCV infection treatment response.
METHODS: Fifty chronic HCV-infected patients and 28 healthy-controls were included. Serum CCL3, CCL4, CCL5, CXCL9 and CXCL10 levels were evaluated by commercial ELISA kits. Analysis steps were performed according to manufacturer’s instructions. CCR5 and CXCR3 surface expression of peripheral blood CD8+ cells were evaluated by flow-cytometry. Delta-32 deletions were evaluated by real-time PCR.
RESULTS: Patients were divided into groups according to treatment responses. In both groups of patients, percentage of CCR5+-CD8+ lymphocytes and CXCR3+-CD8+ lymphocytes were higher than control (p=0.001, p=0.021, respectively), but there was no significant difference between patient groups (p=0.872). CCL3, CXCL9 and CXCL10 levels were significantly higher in patient groups than control. CCL4 and CCL5 levels were not significantly different among responders, non-responders and control. CCL3, CCL4, CCL5 and CXCL9 levels were not significantly different between responder and non-responder patients, while CXCL10 levels in non-responders were higher than those of responders (p=0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to the findings of this study, CCR5 and CXCR3 surface expression of CD8+ cells increased in chronic hepatitis C but there was no difference between responder and non-responder patient groups; CCL3, CXCL9 and CXCL10 increased in HCV infection, however, only CXCL10 predicted the treatment response.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii ve Escherichia coli İzolatlarının Antibiyotik Duyarlılık Test Sonuçlarının EUCAST ve CLSI’ya Göre Yorumlanması: Hacettepe Deneyimi
Interpretation of Antibiotic Susceptibility Test Results of Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii and Escherichia coli Isolates According to EUCAST and CLSI: Hacettepe Experience
Salih Maçin, Yakut Akyön Yılmaz, Özben Özden, Deniz Gür
doi: 10.5222/TMCD.2017.021  Sayfalar 21 - 25
GİRİŞ ve AMAÇ: Antibiyotik duyarlılık testleri (ADT) akılcı antibiyotik kullanımı için önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu testlerin uygulanmasında, iki standart rehber tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde son yıllara kadar CLSI Standartları kullanılmakta iken, artık EUCAST standartlarına geçiş süreci başlamıştır. Yeni standartlara geçilmesiyle birlikte, güncel epidemiyolojik verilerin eskileriyle karşılaştırılmasında hangi antibiyotiklere dikkat edilmesi gerektiği ortaya konmalıdır. Bu çalışmanın amacı, CLSI ve EUCAST rehberlerindeki sınır değeri değişikliklerinin ADT raporlarındaki etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada 1 Ocak 2012 ve 31 Aralık 2013 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda izole edilen ve ADT’leri CLSI ile yorumlanmış olan toplam 1650 izolattaki direnç oranları EUCAST standartlarına göre yeniden değerlendirilmiştir.
BULGULAR: CLSI ve EUCAST standartları ile alınan sonuçlar karşılaştırıldığında direnç yüzdeleri birbirine yakın bulunmuştur. Bununla birlikte, en büyük fark Pseudomonas aeruginosa`da levo-floksasin için %9.7 olarak saptanmıştır. Ayrıca P. aeruginosa için siprofloksasinde %7 fark saptanmıştır. Acinetobacter baumannii izolatlarında amikasinde (%2.8) ve levofloksasinde (%1.7) az oranda fark bulunmuştur. Escherichia coli izolatları için de siprofloksasin (%1.2), amoksisilin/klavulanat (%2.5), sefepim (%1.6) ve seftazidimde (%4.2) az oranda farklılıklar bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, ülkemizde EUCAST standartlarına geçiş sürecinde CLSI ile yorumlanmış olan sonuçlar EUCAST rehberlerinde önerilen direnç sınır değerlerine göre yine yorumlanmış ve farklar ortaya konmuştur. EUCAST standartları uygulanırken bu farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır.
INTRODUCTION: Antibiotic susceptibility tests (AST) provide an important contribution to the rational use of antibiotics. Two standard guidelines are commonly used for the application of test results worldwide. In our country CLSI guidelines have been used up to recent years, but currently a transition to implementation of EUCAST standards has begun. With the adoption of the new standards, the current epidemiological data should be compared with the previous data so as to to reveal the antibiotics which should be paid attention. The aim of this study was to analyse the effects of changes in clinical cut-off values in CLSI and EUCAST guidelines on AST reports.
METHODS: A total of 1650 antimicrobial test results which were reported according to CLSI standards in Hacettepe University Clinical Microbiological Laboratory from 1 January 2012 to 31 December 2013 were included in the study.
RESULTS: Resistance rates were found to be nearly similar according to CLSI and EUCAST standards. Highest difference was found in Pseudomonas aeruginosa and levofloxacin (9.7%); also there were differences in ciprofloxacin (7%) for P. aeruginosa. In Acinetobacter baumannii there were minor differences in amikacin (2.8%) and levofloxacin (1.7%). In Escherichia coli, ciprofloxacin (1.2%), amoxicillin-clavulanate (2.5%), cefepime (1.6%) and ceftazidime (4.2%) differed slightly in EUCAST.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our country, CLSI guidelines are being replaced by EUCAST guidelines. In this study, antimicrobial susceptibility results interpreted by CLSI guidelines were reinterpreted according to EUCAST cut-off values and changes in the susceptibility categories were assessed. These differences should be taken into account when EUCAST standards are employed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Balıkesir Bölgesinden Toplanan Liken Örneklerine Ait Özütlerin Escherichia coli ATCC 25922 Üzerindeki Antibakteriyel Etkinlikleri
Antibacterial Activities of Extracts of Lichen Samples Collected from Balikesir Region on Escherichia coli ATCC 25922
Ezgi Uçarkuş, Barış Gökalsın, Nazlıhan Yıldırım, Birkan Açıkgöz, Gülşah Özyiğitoğlu, Nüzhet Cenk Sesal
doi: 10.5222/TMCD.2017.026  Sayfalar 26 - 32
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, Balıkesir çevresinden toplanan Parmelia saxatilis (L.) Ach. ve Parmelia sulcata Taylor liken türlerine ait aseton özütlerinin Escherichia coli ATCC 25922 suşu üzerindeki antibakteriyel etkinliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Balıkesir ilinden toplanan liken örneklerinin türleri teşhis edildikten sonra aseton özütleri elde edilmiştir. Liken aseton özütlerinin Escherichia coli üzerindeki antibakteriyel ve minimum inhibisyon konsantrasyonu (MİK) testleri sıvı mikrodilüsyon yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubu olarak kanamisin antibiyotiği kullanılmış ve MİK değeri belirlenerek antibakteriyel etkinliklerinin karşılaştırılması yapılmıştır.
BULGULAR: Liken aseton özütleri ve kanamisinin 2.5–40 µg/ml arasındaki dozları denenmiştir. Kanamisinin yalnızca 40 µg/ml’lik dozunda antibakteriyel etkinlik gözlemlenmiş ve MİK değeri 40 µg/ml olarak belirlenmiştir. Parmelia saxatilis likenine ait aseton özütünün MİK değeri 20 µg/ml, Parmelia sulcata likeni aseton özütünün MİK değeri ise 40 µg/ml olarak saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Parmelia saxatilis aseton özütünün Escherichia coli üzerinde kanamisinin etkinliğinden daha düşük dozda antibakteriyel etkinliğe sahip olduğu, Parmelia sulcata aseton özütünün ise kanamisin ile aynı dozda antibakteriyel etkinlik gösterdiği görülmüştür. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, gerekli testler yapıldıktan sonra yüksek antibakteriyel potansiyele sahip liken özütlerinden tedavide yararlanılabileceği öngörülmektedir.
INTRODUCTION: In this study, it was aimed to determine the antibacterial activity of acetone extracts of Parmelia saxatilis (L.) Ach. and Parmelia sulcata Taylor lichen species that were collected from Balıkesir district, on the strain of Escherichia coli ATCC 25922.
METHODS: After lichen samples collected from Balıkesir province were identified, the acetone extracts were obtained. Antibacterial and minimum inhibitory concentration (MIC) tests of the acetone extracts of lichens on Escherichia coli were performed via microdilution method. The antibiotic kanamycin was used as control group and a MIC value of the antibiotic was determined for comparison of antibacterial activities of the lichen acetone extracts.
RESULTS: Lichen acetone extracts and kanamycin dosages ranging between 2.5-40 μg/ml were tested. Kanamycin showed antibacterial activity at only concentration of 40 μg/ml and its MIC value was determined as 40 μg/ml. MIC values were also defined for the acetone extract of Parmelia saxatilis (20 μg/ml), and Parmelia sulcata (40 μg/ml).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The acetone extract of Parmelia saxatilis had antibacterial effect on Escherichia coli much lower than that of kanamycin. The acetone extract of Parmelia sulcata also showed antibacterial activity that equals to those of kanamycin. According to the results that were obtained from this study, it has been predicted that lichen extracts that have higher antibacterial potential may be useful for treatment of bacterial infections in case essential tests are performed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
Diyabetik Ayak Enfeksiyonlarında Etken Bakteriler ve Biyofilm Oluşturma Oranları
Bacterial Agents in Diabetic Foot Infections and Their Biofilm Formation Rates
Şerife Barçın Öztürk, Mustafa Bülent Ertuğrul, Esra Çörekli
doi: 10.5222/TMCD.2017.033  Sayfalar 33 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Yara yatağı bakterilerin üremesi için ideal bir yüzeydir ve mikrobiyal enfeksiyonun yara iyileşmesi üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Bakteriler hemen her türlü yüzeye yapışarak, biyofilm olarak adlandırılan kompleks yapılı topluluklar oluştururlar. Çalışmamızın amacı diyabetik ayak enfeksiyonuna neden olan etkenleri ve biyofilm oluşturma oranlarını saptamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Enfekte diyabetik ülserlerinden alınan rutin kültür örnekleri, 2013-2015 yılları arasında Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda değerlendirildi. Kültür için örnekler, yumuşak doku debridmanı ve/veya kemik biyopsisi ile toplandı ve standart kültür ve tanımlama yöntemleri kullanılarak etken bakteriler tanımlandı. Biyofilm üretimi kantitatif mikrodilüsyon plak yöntemi ile saptandı.
BULGULAR: Toplam 55 hastanın yumuşak ve/veya kemik dokusu örneklerinden 81 etken bakteri izole edildi. En sık izole edilen bakteri Pseudomonas spp. (n=16; %19.8) idi. Biyofilm oluşumu 67 izolatta (%82.7) saptandı. Birçok mikroorganizma türünde biyofilm oluşumu görülmekle birlikte, özellikle Staphylococcus ve Pseudomonas türlerinde daha yaygın olduğu gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmalarımız diyabetik ayak enfeksiyonu etkenlerinin biyofilm oluşturmasını önlemek veya biyofilmi ortadan kaldırmak için tedavi stratejilerinin geliştirilmesi gereksinimini vurgulaması bakımından önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: The wound bed is an ideal surface for bacterial growth, and the deleterious effects of microbial infection on wound healing are recognized. Bacteria adhere to almost all types of surfaces, and form complex structures called biofilms. The aim of our study was to determine the bacteria and biofilm formation rates in diabetic foot.
METHODS: Routine culture samples obtained from infected diabetic ulcers were evaluated in Infection Diseases and Clinical Microbiology laboratory between 2013-2015. We collected specimens for culture by debridement of the soft tissue and / or bone biopsy and effective bacterial agents were identified by using standard culture, and identification methods. The production of biofilm was studied by quantitative microdilution plate method.
RESULTS: We isolated a total of 81 causative bacteria from soft and/or bone tissue samples in 55 patients. The most frequently isolated species was Pseudomonas (n=16; 19.8%). Sixty seven (82.7%) of 81 isolates produced biofilm. We found that biofilm was produced by many types of organisms, but it was particularly more common in Staphylococcus and Pseudomonas species.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We believe that our work is important in that it emphasizes the need to develop therapeutic strategies to eliminate and/or prevent biofilm formation in diabetic foot infection.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus Suşlarında Vankomisine Karşı Azalmış Duyarlılığın Araştırılması
Investigation of Reduced Vancomycin Susceptibility in Methicillin-Resistant Staphylococcus aureus Strains
Emine Korkut Tunç, Çiğdem Kuzucu, Barış Otlu
doi: 10.5222/TMCD.2017.039  Sayfalar 39 - 46
GİRİŞ ve AMAÇ: Staphylococcus aureus, tüm dünyada toplum ve hastane kaynaklı enfeksiyonlara yol açan en önemli etkenlerden biridir. Metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA)’da bakteriler vankomisine karşı çok yüksek minimal inhibitör konsantrasyon değerlerine sahip olduğundan, rutin duyarlılık testlerinde tespit edilebilmektedir. “Vankomisin-intermediate” S. aureus (VISA)/heterojen VISA (hVISA) suşlarının ise laboratuvarlarda uygulanan rutin duyarlılık testleriyle saptanması güçtür. Çalışmamızda, Ocak 2008-Ağustos 2013 tarihleri arasında hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilmiş çeşitli örneklerden izole edilip -80°C’de stoklanmış 52 adet MRSA suşu kullanılarak VISA ve hVISA izolatlarının sıklığının araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu örnekler öncelikle multipleks polimerize zincir reaksiyonu (PZR) yöntemi ile mecA, nuc ve 16S genleri açısından moleküler olarak test edildi. Bu suşlara vankomisin mikrodilüsyon, gradient test, vankomisin agar tarama (BHI-V6) uygulandı. Agar taramada üreyen dokuz suşa makrogradient test ve PAP-AUC yöntemi uygulandı.
BULGULAR: Elli iki suşta PZR ile mecA gen bölgesi gösterildi. Gradient-test ve buyyon mikrodilüsyon yöntemi ile tüm suşların vankomisine duyarlı (MİK değeri ≤2 μg/ml) olarak tespit edildi. Altı μg/ml vankomisin içeren beyin kalp infuzyon agar (BHI-V6) tarama testi sonucunda ilk 24 saatte sekiz örnekte, 48. saatte bir örnekte üreme gözlendi. Makrogradient testte dokuz suştan beş tanesinin MİK değeri ≥8 μg/ml olarak, dört suşun MİK değeri ≤8 μg/ml olarak tespit edildi. Popülasyon analiz profili sonucuna göre dokuz suş (%17.30) hVISA olarak değerlendirildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlara göre, vankomisine karşı azalmış duyarlılığa sahip MRSA suşları hastanemizde de mevcuttur. Bu suşların tespiti rutin laboratuvar testleri ile olası olamamaktadır. Bununla birlikte, günümüzde MRSA tedavisinde ilk tercihin glikopeptid gurubu antibiyotikler olması nedeniyle bu suşların tespiti tedavi başarısızlığının önüne geçmek için yapılmalıdır.
INTRODUCTION: Staphylococcus aureus is one of the most important factors that leads to community-acquıired and nosocomial infections in the whole world. Vancomycin-resistant S. aureus (VRSA) bacteria can be detected in routine sensitivity tests because they have very high minimal inhibitory concentration values aganist vancomycin. Vancomycin-intermediate S. aureus (VISA)/ heterogenous VISA (hVISA) bacterial strains can not be detected using routine sensitivity tests applied in laboratories. In our study we aimed to search the frecuency of VISA and hVISA strains isolated from various samples sent to our hospital microbiology laboratory between January 2008-August 2013. Fifty-two MRSA bacteriel strains.samples isolated and stocked in microbiology laboratory of our hospital at -80°C were used to investigate the freguency of VISA and hVISA isolates.
METHODS: These samples were first subjected to molecular tests by multipleks polymerase chain reaction (PCR) method for detecting mecA, nuc and 16S genes. Vancomycin microdilution, gradient test, vancomycin screen agar (BHIA-V6) were applied on these samples. Macrogradient test and PAP-AUC method were runned on nine bacterial strains which were reproduced in screen agar.
RESULTS: mecA gene zone was displayed in 52 bacterial strains by PCR. All bacterial strains are found to be sensitive to vancomycin (MIK≤2 μg/ml) by using gradient test and broth microdilution method. Bacterial growth was observed within the first 24 (n=8), and 48 hours (n=1) in indicated number of samples in brain heart infusion (BHIV6) agar screen test which contained 6 μg/ml vancomycin. In macrogradient test MIK values were found to be ≥8 μg/ml in 5 strains, and ≤8 μg/ml in four bacterial strains Nine bacterial strains (17.3%) were evaluated to be hVISA according to the population analysis profile results.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to these results we found that MRSA strains which have decreased sensitivity aganist vancomycin also present in our hospital. These bacterial strains can not be detected with routine laboratory tests. These bacterial strains should be identified to prevent unsuccesful treatment because nowadays glycopeptide antibiotics are the first choice in the treatment of MRSA.
Makale Özeti | Tam Metin PDF