Cilt: 45  Sayı: 2 - 2015
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Mikroorganizmalardan Tek Hücre Yağları Üretimi
Single Cell oil Production from Microorganisms
Sevda Darcan, Nermin Sarıgül
doi: 10.5222/TMCD.2015.055  Sayfalar 55 - 67
Mikrobiyal yağlar (Single Cell Oil; SCO) hücrelerinde yağ biriktiren maya, küf, alg ve bakteriler tarafından üretilirler ve SCO üretimi uzun yıllardır endüstriyel ve bilimsel araştırma konusu olarak ilgi çekmektedir. Günümüzde tek hücre yağları gıda, ilaç ve bakım ürünlerindeki fonksiyonel yağların ve biyodizel üretiminde hammadde kaynağı olarak da önemlidir.
Bitkisel ve hayvansal yağ kaynakları ile kıyaslandığında SCO’nun mikroorganizmalar tarafından üretilmesinin çeşitli avantajları vardır. Bu avantajlar; fermentasyon proseslerinin iklim koşullarından bağımsız olması, atık ürünlerin kullanılması ile gıda olarak da kullanılabilecek kaynaklarla rekabetten sakınılması ve çevre dostu üretim yapılmasıdır. Ayrıca “rekombinant biyoteknoloji” uygulamaları ile strain geliştirilmesi sonucunda yüksek hacimde, farklı, değerli ve ender bulunan tek hücre yağlarının üretilmesi sağlanmaktadır.
Yüksek fermentasyon maliyetleri gelecekteki uygulamaları engellemektedir ve endüstriyel boyutta üretim potansiyeline şüpheli yaklaşılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle çeşitli hidrofilik ve hidrofobik substratlar SCO üretimi için değerlendirilmektedir. SCO üretimi verimi karbon kaynağının tipi, azot kaynağı, sıcaklık, pH, süre, çözünmüş oksijen miktarı gibi çevresel koşullardan etkilenmektedir ve mikroorganizma türüne ve strainine bağlıdır. Tek hücre yağı üretiminde üretilen yağın miktarı ve yağ asidi kompozisyonu da çevresel koşullardan ve fermentasyon strainlerine bağlı olarak değişmektedir.
Microbial lipids (Single cell oil; SCO) are produced by oleaginous microorganisms such as yeasts, molds, algae and bacteria and SCO production has drawn attention as a subject of industrial and scientific research for many years. Currently, SCOs attract much importance as raw materials of functional oils for food, drugs and healthcare products and feedstock for biodiesel production.
The production of SCO by microorganisms has several advantages compared to other oil resources such as plants and animals including independency of fermentative processes from climate and, more importantly, avoiding the competition with resources that can be used as food by the use of waste products and accomplishment of environmentfriendly production. In addition, as a result of strain development by “recombinant biotechnology” applications production of high volumes of different, precious and rare SCOs is ensured.
High fermentation costs prevent future applications, and lead to uncertainity in terms of industrial production potential. Therefore, various hydrophilic and hydrophobic substrates are evaluated for SCO production. The efficiency of SCO production is affected by environmental factors such as type of carbon source, nitrogen source, temperature, pH, time, the amount of dissolved oxygen and is dependent on the microorganism species and strain. The amount of lipid produced and fatty acid composition in single cell oil production also vary depending on the environmental factors and fermentation strains.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA MAKALESI
2.
Klebsiella İzolatlarının Antimikrobiyal Direnç Oranlarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Antimicrobial Resistance Rates of Klebsiella Isolates
Hakan Temiz, Erdal Özbek, Demet Gür Vural, Tuncer Özekinci
doi: 10.5222/TMCD.2015.068  Sayfalar 68 - 74
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen çeşitli klinik örneklerinden soyutlanan Klebsiella izolatlarının antibiyotiklere direnç durumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İzole edilen Klebsiella cinsi bakterilerin çeşitli antibiyotiklere direnç oranları retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmaya, 2012-2014 yılları arasında, çeşitli klinik örneklerde üreyen ve etken olarak kabul edilen 507 adet Klebsiella cinsi bakteri alınmıştır. İzole edilen mikroorganizmaların tanımlanmaları ve antibiyotik duyarlılık testleri VITEK 2 ID-AST (bioMérieux, Fransa) otomatize sistemi ile yapılmıştır ve sonuçlar “Clinical and Laboratory Standards Institute” standartlarına göre yorumlanmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen 507 Klebsiella izolatının 479’unun (%94.5) Klebsiella pneumoniae, 28’inin (%5.5) Klebsiella oxytoca olduğu saptanmıştır. Elde edilen izolatlar; sıklık sırasıyla 208’i (%41) idrar, 121’i (%23.9) kan, 83’ü (%16.4) trakeal aspirat, 76’sı (%15) yara ve 19’u (%3.7) diğer klinik örneklerinden izole edilmiştir. Beş yüz yedi adet Klebsiella izolatların 330’unda (%65.1) GSBL üretimi saptanmıştır. GSBL üreten ve üretmeyen izolatlarda in-vitro en etkili antimikrobiyaller her iki tür için amikasin ve imipenem olarak bulunmuştur. GSBL üreten K. pneumoniae izolatlarında amikasin direnci %18 oranında, imipenem direnci ise %23.5 oranında saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tüm merkezler kendi etken ve direnç profilini saptayarak uygun antibiyotik politikalarını oluşturmalı ve profilaktik tedaviler için yol gösterici olan güncel bilgileri takip etmelidirler.
INTRODUCTION: The aim of this study was to determine the antimicrobial resistance rates of Klebsiella strains which were isolated from various clinical samples sent to the medical microbiology laboratory of our hospital.
METHODS: The resistance rates of Klebsiella strains to various antibiotics were investigated, retrospectively. The study included 507 Klebsiella strains that were isolated from various clinical samples and accepted as pathogens during 2012-2014 years. The identification and antibiotic susceptibility tests of the isolated bacteria were performed by VITEC 2 ID-AST (bioMérieux, France) and the results were evaluated according to the standards of Clinical and Laboratory Standards Institute.
RESULTS: In this study, 479 (94.5%) of the Klebsiella isolates were identified as Klebsiella pneumoniae while 28 (5.5%) were identified as Klebsiella oxytoca. The strains were isolated from (n=208; 41%) from urine, blood (n=121; 23.9%) tracheal aspirate (n=83; 16.4%), wound sites (n=76; 15%) and other sources (n=19; 3.7%). Of the 507 Klebsiella isolates 330 (65.1%) were detected as ESBL-positive. Amikacin and imipenem were found to be the most effective antimicrobials in vitro for ESBL producing and nonproducing isolates. Amikacin, and imipenem resistance rates were 18% and 23.5%, respectively in ESBL-producing K. pneumoniae isolates.
DISCUSSION AND CONCLUSION: All centers should identify their causative infectious agents, and and antibiotic resistance profiles, and formulate their antibiotherapy protocols, and investigate guiding current information.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Sepsis Şüphesi Olan Hastalarda LightCycler® SeptiFast Testinin Tanı Değeri
Diagnostic Value of the LightCycler® SeptiFast Assay in Patient with Presumed Sepsis
Şule Çolakoğlu, Meryem Coşar Bulat, Tuba Turunç
doi: 10.5222/TMCD.2015.075  Sayfalar 75 - 82
GİRİŞ ve AMAÇ: Sepsis hastalarında patojenin erken tanısı mortaliteyi azaltmak için çok önemlidir. Nükleik asit amplifikasyon teknikleriyle kanda bakteriyel ve mantar patojenlerin tespiti, kan kültürüne göre daha hızlı sonuç alınmasını sağlar. Bu çalışmada, ticari bir multipleks ve polimerize zincir reaksiyonu sisteminin (SeptiFast), sepsis şüphesi olan hastalarda tanı değerini inceledik. SeptiFast testi sonuçlarını kan kültürü sonuçlarıyla karşılaştırdık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Üçüncü basamak sağlık hizmeti veren bir hastanede, sepsis şüphesi olan hastalardan alınan kan örneklerinin BACTEC 9240TM sisteminde kan kültürü ve LightCycler® SeptiFast testi analizi yapıldı.
BULGULAR: Çalışmaya alınan 126 hastadan toplam 252 kan örneğinde, toplam uyumlu sonuç oranı %85.7’dir. SeptiFast testinde pozitiflik oranı kan kültürüne göre fazladır (%19.8’e karşılık %11.9 p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Özellikle kritik hastalarda SeptiFast testinin kan kültürüyle birlikte çalışılması, daha fazla patojen saptanmasında ve etkenin hızlı tespitinde yararlı olacaktır.
INTRODUCTION: Early identification of pathogens is crucial to decrease mortality in patients with sepsis. Detection of bacterial and fungal pathogens in blood by nucleic acid amplification techniques yields faster results than blood cultures. In this study we analyzed the diagnostic value of a commercially available multiplex polymerase chain reaction system (SeptiFast) in patients with suspect sepsis. SeptiFast assay results were compared with corresponding blood culture results.
METHODS: Blood samples collected from patients with suspect sepsis at a tertiary care hospital were cultured with BACTEC 9240TM system and analysed with LightCycler® SeptiFast assay.
RESULTS: Of 252 blood samples from 126 patients, the rate of concordance between LightCycler® SeptiFast Assay and blood culture was 85.7%. The rate of positivity was higher in LightCycler® SeptiFast Assay than blood culture (19.8% vs 11.9%; p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The performance of SeptiFast multiplex polymerase chain reaction together with conventional blood cultures especially in critically ill patients has a relevant impact on the detection of greater number of pathogens and faster identification of the causative agent.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
Klinik Örneklerden İzole Edilen Gram Negatif Bakterilerde Doripenem ve Diğer Karbapenemlerin İn-Vitro Etkinliklerinin Karşılaştırılması
The Comparison of In-Vitro Activity of Doripenem and Other Carbapenems on Gram Negative Bacteria Isolated from Clinical Samples
Erkan Özmen, Halil Yazgı, Osman Aktaş, M. Hamidullah Uyanık, Hakan Aydın
doi: 10.5222/TMCD.2015.083  Sayfalar 83 - 87
GİRİŞ ve AMAÇ: Ülkemizde son zamanlarda klinik kullanıma giren antibiyotiklerden biri olan doripenem ve yıllardır klinik kullanımda olan diğer karbapenemlerin in-vitro koşullarda gram negatif bakterilere karşı etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Laboratuvarımıza gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilerek geleneksel yöntemlerle tiplendirilmesi yapılan 70 Escherichia coli, 36 Enterobacter spp, 71 Klebsiella pneumoniae ve 71 Pseudomonas aeruginosa suşunun doripenem, imipenem, meropenem ve ertapenem duyarlılıkları Bioanalyse© antibiyotik diskleri kullanılarak Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterlerine göre Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle araştırıldı.
BULGULAR: Çalışmamızda 143 idrar, 48 yara, 33 kan, 21 kulak ve 3 trakeal aspirat kaynaklı toplam 248 klinik örnek incelenmiştir. Örneklerin 129’u (%52.0) yatan hastalardan 119’u (%48.0) poliklinik hastalarından gönderilmiş olup, bunların 142’si (%57.3) toplum kökenli 106’sı (%42.7) ise hastane kökenli suşlar olduğu tespit edilmiştir. İncelenen E. coli ve Enterobacter spp suşlarının tümü karbapenemlere duyarlı olup, K. pneumoniae için doripenem ve meropenem, P. aeruginosa için ise doripenem en az direnç görülen karbapenem grubu antibiyotikler olmuşlardır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bölgemizden izole edilen P.aeruginosa suşlarının karbapenem direnci E. coli, Enterobacter spp ve K. pneumoniae suşlarına göre daha yüksek bulunmuştur. Bakteri grubumuz bir bütün olarak incelendiğinde doripeneme karşı ortaya çıkan direnç oranları diğer karbapenemlere karşı oluşan direnç oranlarına yakın değerlerde oldukları görülmüştür.
INTRODUCTION: In this study, it was aimed to compare the activity of doripenem, one of the antibiotics recently used in clinics in our country, and other carbapenems on gram negative bacteria under in-vitro conditions.
METHODS: Doripenem, imipenem, meropenem and ertapenem susceptibilities of 70 Escherichia coli, 36 Enterobacter spp, 71 Klebsiella pneumoniae and 71 Pseudomonas aeruginosa strains isolated from various clinical samples and identified with conventional methods were investigated with Kirby-Bauer disk diffusion method according to the Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) criteria by Bioanalyse© antibiotic disks.
RESULTS: We examined totally 248 clinical samples (143 urine, 48 wound site, 33 blood, 21 ear discharge and 3 tracheal aspirates) in our study. One hundred and twenty-nine (52.0%) of the total amount of specimens were obtained from inpatients and 119 (48.0%) from outpatients and it was deduced that 142 (57.3%) of the bacterial strains were community-based and 106 strains (42.7%) hospital-acquired. All of the E. coli and Enterobacter spp were susceptible to carbapenems. On the other hand, doripenem and meropenem were detected to have the lowest resistance rates for K. pneumoniae and doripenem for P. aeruginosa among carbapenems.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Carbapenem resistance of P. aeruginosa strains was detected to be higher when compared to E. coli, Enterobacter spp and K. pneumoniae strains, in our region. Taking into account all the bacteria in our study, it was detected that the rates of doripenem resistance were nearly the same as the rates of resistance to other carbapenems.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
Üriner Sistem Enfeksiyonlarından İzole Edilen Escherichia coli Suşlarında Fosfomisin Trometamol Duyarlılığının Araştırılması
Investigation of Fosfomycin Trometamol Susceptibility in Escherichia coli Strains Isolated from Urinary Tract Infections
Arzu İrvem, Eyüp Veli Küçük, Emin Pala, Şenol Çomoğlu, Behiye Dede, Gül Karagöz, F. Muhterem Yücel
doi: 10.5222/TMCD.2015.088  Sayfalar 88 - 91
GİRİŞ ve AMAÇ: Escherichia coli, gerek toplum gerekse hastane kökenli üriner sistem enfeksiyonlarında en sık izole edilen mikroorganizmadır. Çalışmamızda, hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarına gelen idrar kültürlerinden izole edilen E. coli bakterilerinde genişlemiş spektrumlu β-laktamaz (GSBL) pozitifliği ve fosfomisin Trometamol (FT) direnç oranlarının araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 2012-2013 yılları arasında hastanemiz mikrobiyoloji laboratuvarında değerlendirilen idrar kültürlerinde üropatojen olduğu düşünülen bakterilerin identifikasyon ve antibiyotik duyarlılık testleri VİTEK 2 (BioMérieux, Fransa) otomotize sistem ile çalışılmıştır. İzole edilen 1085 E. coli suşunda FT direnci ve GSBL pozitifliği retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışılan 1085 E. coli suşundan 303’ü GSBL pozitif (%27.9), 782’si GSBL negatif olarak tespit edilmiştir. FT dirençli suş sayısı 15 (%1.38), duyarlı suş sayısı 1070’tir. GSBL pozitif ve negatif suşların fosfomisine duyarlılıkları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda FT direnci diğer çalışmalarla uyumlu olarak düşük bulunmasının yanı sıra GSBL direnci ile ilişki görülmemiştir. Bu durum FT direnç az sayıda görülmesi, ilacın kimyasal yapısı, diğer antimikrobiyal ilaçlara göre farklı hedef bölgesine sahip olması ve çapraz direnç geliştirilememesi ile açıklanabilir.
INTRODUCTION: Escherichia coli is the most common microorganism isolated from both community and hospital-acquired urinary tract infections. In our study, it was aimed to investigate the extended spectrum beta lactamase (ESBL) positivity and fosfomycin trometamol (FT) resistance rates in E. coli strains isolated from urine cultures sent to microbiology laboratory of our hospital.
METHODS: The identification and antibiotic susceptibility testing of the bacteria considered to be uropathogenic in the urine cultures investigated in microbiology laboratory of our hospital between 2012 and 2013 were performed with VITEK 2 (BioMérieux, France) automated system. FT resistance and ESBL positivity were evaluated retrospectively in 1085 E. coli strains isolated.
RESULTS: Three hundred and three of 1085 E. coli strains studied were determined to be ESBL positive (27.9%) and 782 ESBL negative. Fifteen (1.38 %) E. coli strains were resistant to FT, while 1070 E. coli strains were susceptible to FT is 1070. The difference between susceptibilities of ESBL positive and ESBL negative strains to fosfomycin was not found to be statistically significant (p>0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, FT resistance was found to be low which is compatible with other studies and also was found to have no relation with ESBL resistance. This can be explained with low level of resistance to FT, the chemical structure and different target regions of the drug compared with other antimicrobial agents and the absence of cross-resistance.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

OLGU SUNUMU
6.
Ender Bir Peritonit Etkeni, Aggregatibacter aphrophilus
A Rare Cause of Peritonitis, Aggregatibacter aphrophilus
Gülden Aydın, Özlem Doğan Ayçık, Gülçin Yiğit, Feray Şenel, Mehmet Ali Uzun, Rıza Adaleti, Sebahat Aksaray
doi: 10.5222/TMCD.2015.092  Sayfalar 92 - 95
Aggregatibacter aphrophilus (Haemophilus aphrophilus) nadiren insanda endokardit, endoftalmit, osteoartrite neden olmakta ve apselerden izole edilmektedir. İnsan orofarengeal florasının ve dental biyofilmlerin bir elemanıdır. Bu olguda, dental girişimi takiben perfore akut apandisit tanısıyla opere edilen hastada etken olarak A. aphrophilus üretilmiştir. Tanımlamada süt-anne fenomeni pozitifliği, X (hem) ve V (NAD) faktör bağımlılık testi, CO2 bağımlılığı, üreme süresi gibi konvansiyonel yöntemlere ek olarak ileri identifikasyon için MALDI-TOF MS yöntemi kullanılmıştır. Operasyonu takiben başlanan seftriakson ve metronidazol tedavisi ile tam kür sağlanmıştır. İnsanda Aggregatibacter türlerinin de etken olabileceği akılda tutulmalı ve Haemophilus türlerinin ayırımı yapılmalıdır.
Aggregatibacter aphrophilus (Haemophilus aphrophilus) rarely causes endocarditis, endophtalmitis, osteoarthritis in human and is isolated from abscess materials. It is a member of oropharyngeal flora and dental biofilms. In this case, A. aphrophilus was isolated from a patient who had been operated due to acute appendicitis following dental surgery. Both conventional tests such as positivity of satellite phenomenon, X (hemin) and V(NAD) factor requirement and CO2 requirement for growth, length of time to grow, and for further identification MALDI-TOF MS was used. After operation, the patient was treated with ceftriaxone and metronidazole and got total cure from the disease. Although it is a rare cause of disease in human, it should be kept in mind that Aggregatibacter species can cause disease in patients and should be differentiated from Haemophilus species.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
HIV Negatif, Güvercin Temaslı Bir Kriptokokkal Menenjit Olgusu
A Cryptococcal Meningitidis Case, HIV Negative, with Pigeon Contact
Feza Otağ, Gülden Ersöz, Nilgün Karabıçak, Elif Taşdemir, Onur Gültekin
doi: 10.5222/TMCD.2015.096  Sayfalar 96 - 102
Kriptokokkoz dünya genelinde HIV/AIDS pandemisi artışıyla beraber önem kazanan bir enfeksiyondur ve en yaygın etkeni Cryptococcus neoformans’tır. Dünyanın her yerinde bulunan C. neoformans’ın epidemiyolojisinde güvercin ile temas öyküsü önemli bir yer tutmaktadır. Merkezi sinir sistemi tutulumunda en önemli risk faktörü immün sistemi baskılayıcı durumların varlığıdır. Bu raporda, kronik hepatit B’ye bağlı sirozu olan; baş ağrısı, baş dönmesi, karın ağrısı, bulantı, çift görme yakınmaları ile başvuran HIV negatif, yüzünde papüler lezyonlar olan 75 yaşındaki kadın hasta sunulmuştur. Bilateral papilödem saptanan hastanın yatışında alınan BOS örneğinin Gram ve negatif boyamalarında tomurcuklanmış, kapsüllü maya hücreleri görülmüştür. Kültürün üçüncü gününde Sabouraud dekstroz agarda krem renkte, kuş yemi (niger tohumu, Guizotia abyssinica) agarda kahverengi renkte mukoid maya kolonileri üremiştir. Yatışından 72 saat sonra pozitifleşen kan kültürü şişesinden hazırlanan Gram preparatta tomurcuklanmış kapsüllü maya hücreleri görülmüş ve pasajlarda benzer koloniler üremiştir. Her iki suş konvansiyonel yöntemlerle ve Vitek 2 (bioMérieux, Fransa) sistemi ile C. neoformans olarak adlandırılan köken DNA dizi analizi ile C. neoformans var. grubii olarak tanımlanmıştır. “Clinical and Laboratory Standards Institute” M27-A3 dokümanına göre çalışılan sıvı mikrodilüsyon yöntemi ile minimum inhibitör konsantrasyon değerleri, amfoterisin B (0.5 μg/ml), flukonazol (0.125 μg/ml), itrakonazol (0.5 μg/ml), posakonazol (0.25 μg/ml), vorikonazol (<0.015 μg/ml), anidilofungin (16 μg/ml) ve kaspofungin (16 μg/ml) olarak saptanmıştır. Amfoterisin B ve flusitozin tedavisiyle beraber yüzündeki papüler lezyonlarda gerileme gözlenen hastanın kreatinin değerlerindeki artış nedeniyle diyaliz uygulanmaya başlanmış ancak ortaya çıkan komplikasyonlar nedeni ile hasta kaybedilmiştir. Olgumuzun evinin balkonunda güvercin beslemesi en önemli risk faktörü olarak belirlenmiştir. Güvercin dışkılı ortamın uzun süreli inhalasyonuyla sistemik yayılımın gerçekleşmiş olabileceğini düşündürmüştür.
Cryptococcosis is an infection which gains importance with the rise of HIV/AIDS pandemic worldwide and its most common cause is Cryptococcus neoformans. History of contact with pigeons has an important place in the epidemiology of C. neoformans that can be seen anywhere in the world. This report presents an HIV negative, 75-year-old, female, with cirrhosis due to chronic HBV who applied to our hospital with complaints of headache, dizziness, abdominal pain, nausea and diplopia, and papular lesions on her face. Budding and encapsulated yeast cells were observed in Gram and negative stainings of the cerebrospinal fluid samples that were collected on admission from the patient who was inspected to have bilateral papilledema. Mucoid colonies of cream color in Sabouraud dextrose agar and brown color in birdseed (niger seed, Guizotia abyssinica) agar were grown on the third day of the culture. Budding and encapsulated yeast cells were detected in Gram smears of blood culture bottles that were positive 72 hours after admission to the hospital, and similar colonies were grown. Both of the two isolates were identified as C. neoformans by conventional methods and Vitek 2 (bioMérieux, France) system and as C. neoformans var. grubii by DNA sequencing analysis. Minimum inhibitory concentration values which were performed according to the “Clinical and Laboratory Standards Institute” M27-A3 document were determined for amphotericin B (0.5 μg/ml), fluconazole (0.125 μg/ml), itraconazole (0.5 μg/ml), posaconazole (0.25 μg/ml), voriconazole (<0.015 μg/ml), anidilofungin (16 μg/ml) and caspofungin (16 μg/ml). Papular lesions regressed after amphotericin B and flucytosine treatment. Dialysis was implemented due to increasing creatinine values, however patient was lost due to emerging complications. Breeding pigeons in her balcony have been identified as the most important risk factor for the patient. Systemic spreading of yeast may have occurred due to prolonged inhalation of airborne pigeon excretions.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Manisa İli 3 Yerli Kutanöz Leishmaniasis Olgusu
Three Autochthonous Cutaneous Leishmaniasis Cases in Manisa
Ahmet Özbilgin, Ahmet Yıldırım, İbrahim Çavuş, Serkan Baştemir
doi: 10.5222/TMCD.2015.103  Sayfalar 103 - 108
Tropikal ve subtropikal bölgelerde görülen Leishmaniasis, vektörü olan kum sinekleri (Phlebotomus, yakarca) aracılığıyla bulaştırılan zoonotik/antroponotik karakterli bir infeksiyon hastalıkları grubudur. Leishmaniasis kendiliğinden iyileşebilen deri infeksiyonları şeklinde görüldüğü gibi, iç organları tutan ve zaman zaman epidemilere neden olan sistemik infeksiyonlar şeklinde de görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün verilerine göre, bugün tüm dünyada toplam 98 ülkede yaklaşık 12 milyon insan Leishmaniasise yakalanmış durumda, 350 milyon kişi ise risk altındadır. Her yıl bu rakamlara 2 milyon yeni olgunun katıldığı, bu olguların yaklaşık 1,5 milyonunun zoonotik/antroponotik kutanöz Leishmaniasis (KL), 500 bininin ise visseral Leishmaniasis (VL) olduğu tahmin edilmektedir.
Türkiye’de VL’ye Leishmania infantum, KL’ye ise Leishmania tropica, L. infantum, L. major ve L. donovani neden olmaktadır. Son yıllarda ülkelerindeki siyasal karışıklık ve savaş nedeniyle ülkemize sığınan Suriyeli mülteciler nedeniyle Leishmaniasis olgularında artış görülmesinden endişe edilmektedir. Savaş öncesi son verilere göre her yıl, bazıları tedaviye dirençli yaklaşık 250 bin KL hastasının saptandığı Suriye’den ülkemize son 3 yılda yaklaşık 2,5 milyon kişinin sığındığı, bunların bir kısmının mülteci kampları dışında ikamet ettiği bildirilmiştir. Ülkemizde 2013-2014 arasında yaklaşık 4.000 civarında yerli KL olgusu bildirilmiştir. Başta Akdeniz ve Ege Bölgesi illerimizde olmak üzere birçok ilimizde de son yıllarda Leishmaniasis olgularında ve odaklarında önemli oranda artma görülmüştür.
Ülkemizin bir çok bölgesinde görülmeye başlayan KL tanısı konulmuş Manisa ilimizden 3 olgu burada paylaşılmış ve zaman zaman laboratuvar tanısında sorun yaşanan bu enfeksiyona dikkat çekilmiştir.
Leishmaniasis is a group of zoonotic/anthroponotic infections seen in tropical and subtropical regions and transmitted with sand flies (Phlebotomus sp.). In addition to self-treated cutaneous lesions, Leishmaniasis may also manifest as systemic infections that hold visceral organs and often cause epidemics. According to the data of the World Health Organization (WHO), approximately 12 million people from 98 countries worldwide are infected with Leishmaniasis, while 350 million people are at risk. Two million new cases 1.5 million for cutaneous zoonotik/antroponotik Leishmaniasis [CL] and 0.5 million for visceral Leishmaniasis [VL]) are considered to occur annually.
In Turkey, L. infantum is the causative agent of VL while L. tropica, L. infantum, L. major and L. donovani are the causative agents of CL. In recent years, it is anticipated an overall increase in the number of Leishmaniasis cases after the immigration of more than 2,5 million Syrians to Turkey due to the political conflict and war in Syria, where almost 250,000 people are diagnosed as CL, annually, with some being resistant to treatments. A total of 4000 CL autochthonous cases have been reported in Turkey between 2013 and 2014. There are significant elevations in the rates of both reported cases and infection foci lately, in especially Mediterranean and Aegean Regions of Turkey.
Due to KL is seen in many regions of our country, we shared 3 cases in Manisa for point of this infection which has laboratory diagnosis problem.
Makale Özeti | Tam Metin PDF