Cilt: 50  Sayı: 2 - 2020
Özetleri Gizle | << Geri
1.
The Covid-19 Pandemic: Clinical Information for Ophthalmologists
Banu Bozkurt, Sait Eğrilmez, Tomris Şengör, Özlem Yıldırım, Murat İrkeç
Sayfalar 59 - 63
Makale Özeti

2.
Konya İli ve Çevresinde Granüler Kornea Distrofisi Tip 1 Saptanan Ailelerde TGFBI (Transforming growth factor beta induced) Gen Mutasyonlarının Araştırılması”
Investigation of TGFBI (Transforming growth factor beta induced) Gene Mutations in Families with Granular Corneal Dystrophy Type 1 in Konya Region
Fatma Malkondu, Hilal Arıkoğlu, Dudu Erkoç Kaya, Banu Bozkurt, Fehmi Ozkan
Sayfalar 64 - 70
Amaç: Granüler kornea distrofisi’nin (GCD) karakteristik özellikleri kornea stromasında yerleşim gösteren küçük, ayrık, keskin kenarlı, grimsi beyaz opasitelerdir. GCD’nin gelişiminden sorumlu tutulan genler içinde en kuvvetli ilişkilendirilen gen TGFBI (Transforme edici büyüme faktörü beta tarafından indüklenen) genidir. Yapılan çalışmalar kromozom 5q31.1 lokusunda yer alan TGFBI geninin ekzon 4 ve ekzon 12 bölgelerinde sırasıyla R124H ve R555W değişimlerinin GCD gelişimine yol açan sıcak nokta mutasyonları olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada GCD Türk ailelerde TGFBI geninde ekzon 4 ve 12 bölgelerinde yer alan iki sıcak nokta mutasyonunun ve varsa proteinde önemli işlevsel bölgeleri kodlayan bu ekzon bölgelerindeki başka mutasyonların araştırılması ve belirlenen mutasyonların hastalıkla ve ilgili fenotiplerle ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gerec ve Yontem Çalışmamıza GCD1 tanısı alan 16 hasta ile bu bireylerin aile ağaçlarından belirlenen 11 sağlıklı birey ve bu ailelerle akraba olmayan 28 sağlıklı birey dahil edildi. Her bir bireyden alınan periferik kan örneklerinden DNA elde edildi ve PZR (Polimeraz Zincir Yöntemi) tekniği ile hedef gen bölgeleri çoğaltıldı. Genotipleme çalışmaları Dizi Analizi yöntemiyle gerçekleştirildi.
Bulgular: Çalışmamızda hasta ve sağlıklı bireylerin TGFBI geninin ekzon 4 bölgesinde R124S mutasyonu belirlenmedi. Ancak GCD1 tanısı alan tüm bireylerde TGFBI geninin ekzon 12 bölgesinde R555W mutasyonu heterozigot olarak tespit edildi. Ailelerin sağlıklı bireyleri ve bu ailelerle akraba olmayan kontrol bireylerinde ise bu mutasyon gözlenmedi. Ayrıca çalışmamızda bazı hasta ve sağlıklı bireyde sessiz bir mutasyon olan F540F değişimi ile intronik bölgede yer alan c.32924G>A değişimi tespit edildi.
Sonuç: Bulgularımız, TGFBI geninin ekzon 12 bölgesinde yer alan bir sıcak nokta mutasyonu olan R555W mutasyonunun GCD1 ile literatürde rapor edilen ilişkisini kuvvetli şekilde desteklemektedir.
Aim: Granular corneal dystrophies (GCD) are characterized by small, discrete, sharp-edged, grayish-white opacities in the corneal stroma. Among the genes responsible for the development of GCD, the most strongly related gene is TGFBI (Transforming growth factor beta induced). Studies show that R124H in exon4 and R555W in exon 12 are hot spot mutations in TGFBI gene, located in the 5q31.1 locus leading to GCD development. In this study, we aimed to investigate two hot spot mutations in exon 4 and 12 regions and other possible different mutations at the same regions, coding important fuctional regions of the protein, in TGFBI gene in Turkish families with GCD and to determine the relationship between the mutations and disease and related phenotypes.
Material and Methods: In our study, 16 individuals diagnosed as with11 healthy individuals chosen from their family trees and 28 unrelated individuals were included. DNA was obtained from peripheral blood samples taken from each individual and PCR (Polymerase Chain Method) technique was used to amplify target gene regions. Genotyping studies were done by Sequence Analysis.
Results: The R124S mutation in exon 4 of TGFBI gene was not determined in patients and healthy individuals in our study. However, in all individual diagnosed as GCD1, the R555W mutation in exon 12 of TGFBI gene was found as heterozygote genotype. This mutation was not detected in healthy family members and control individuals unrelated to these families. In addition, we detected silent mutation F540F in exon 12 and c.32924 G>A substitution in intronic region of the gene in a few patients and healthy individuals.
Conclusion: Our study strongly supports the association of GCD1 with R555W mutation in exon 12 region of TGFBI gene as reported in the literature.
Makale Özeti

3.
Eklem hipermobiliteli çocuklarda korneanın biyomekanik özelliklerinin incelenmesi ve ön segment analizi.
Anterior segment analysis and evaluation of biomechanical properties of cornea in children with joint hypermobility
Sadık Etka Bayramoğlu, Nihat Sayin, Dilbade yildiz Ekinci, Nuray Aktay Ayaz, Mustafa Çakan
Sayfalar 71 - 74
Amaç: Eklem hipermobilitesi (EH) olan çocuklar ile sağlıklı çocukların ön segment parametrelerini ve korneanın biyomekanik analizini karşılaştırmak.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel vaka kontrol çalışmasıdır. EH’li 25 çocuğun 50 gözü ile yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş 37 sağlıklı çocuğun 74 gözünün refraktif, topografik ön segment ve korneanın biyomekanik ölçümleri karşılaştırıldı. Aksiyel uzunluk (AL) NİDEK-AL Scan cihazı ile kompanse edilmiş GİB (GİBkk), Goldmann aplanasyon tonometrisinin eşdeğeri olan GİB (GİBg), kornea direnç faktörü (KDF), ve kornea histerezisi (KH) değerleri Reichert OCA cihazı ile ölçüldü. Merkezi kornea kalınlığı (MKK), ön kamara derinliği (ÖKD), K1-K2 değerleri, iris çapı, ön kamara hacmi (ÖKH) Sirius Topografi cihazı ile ölçüldü.
Bulgular: Yaş ortalaması EH grubunda 10.56±4.03 yıl, kontrol grubunda 11.27 ±2.59 yıl (p=0.23) saptandı. Sferik eşdeğer, EH grubunda 0.22±1.02 Diyoptri (D), kontrol grubunda -0.12±1.12 D idi. MKK, EH grubunda 23.01±0.82 µm, kontrol grubunda 23.17±0.82 µm idi. Yaş, cinsiyet, GİB, GİBg, GİBkk, KH, KDF, AL, K1, K2, iris çapı, ÖKD ve ÖKH parametreleri arasında her iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı.
Sonuç: Artmış eklem esnekliğine sebep olan EH’nin, korneanın biyomekanik parametreleri olan KDF, KH ve ön segmentin topografik parametreleri üzerinde anlamlı değişikliğe sebep olmadığı sonucuna ulaşıldı.
Objectives: To compare the anterior segment parameters and biomechanical analysis of the cornea of children having joint hypermobility (JH) with healthy children.
Materials and Methods: Cross sectional study. Fifty eyes of twenty-five JH children were compared with 74 eyes from 37 healthy age- and gender-matched controls in terms of refractive, anterior segment topographic and corneal biomechanical measurements. Axial length (AL) was measured with a NIDEK-AL scan biometry device, cornea correlated intraocular pressure (IOPcc), Goldmann –correlated IOP (IOPg), corneal hysteresis (CH) and corneal resistance factor (CRF) were measured with a Reichert ocular response analyzer (ORA) device. Central corneal thickness (CCT), anterior chamber depth (ACD), K1-K2 values, iris diameter, and anterior chamber volume (ACV) were measured with a Sirius Topography device.
Results: Mean age in the JH group was 10.56±4.03 years, while in the control group mean age was 11.27 ±2.59 years (p=0.23). Spherical equivalent was -0.22±1.02 Diopter (D) in the JH group and -0.12±1.12 D in the control group (p=0.60); CCT was 23.01±0.82µm in the JH group and 23.17±0.82 µm in the control group (p=0.33). There were no significant differences between the two groups in terms of age, gender, IOP, IOPcc, IOPg, CH, CRF, AL, K1, K2, iris diameter, ACD and ACV.
Conclusion: JH, causing increased flexibility of the joints, was concluded not to cause a significant change in the corneal biomechanical markers of CRF, CH and in the anterior segment topographic parameters.
Makale Özeti

4.
Hint glokom hastalarında Oküler Yüzey Hastalığı ve Yaşam Kalitesi İlişkisi: BAK korunmuş vs BAK içermeyen Travoprost
Correlation of Ocular Surface disease and Quality of Life on Indian glaucoma patients: BAK preserved vs BAK free Travoprost
Suresh Kumar, Tanu Singh, Parul Ichhpujani, sanchi vohra, Sahil Thakur
Sayfalar 75 - 81
Giriş: Benzalkonyum klorür (BAK) korunmuş ilaçların kullanımı, glokom hastalarında yaşam kalitesini (QoL) olumsuz yönde etkileyebilen oküler yüzey hastalığı (OSD) ile ilişkilidir.
Amaç: Bu çalışmada BAK korunmuş ve BAK serbest travoprost alan glokomlu hastalarda QoL'nin karşılaştırılması ve OSD ile korelasyonu araştırıldı.
Gereç ve yöntem: Toplam 110 denek üç gruba ayrıldı; Birinci grupta BAK korumalı travoprost kullanan 40 primer açık açılı glokom (POAG) hastası, ikinci grupta BAK serbest travoprost yapan 40 POAG hastası ve üçüncü grup 30 yaş uyumlu kontrol grubu vardı. Tüm hastalar tek bir görüşmeci tarafından uygulanan oküler yüzey hastalığı indeksi (OSDI) formatı ve glokom yaşam kalitesi (GQL-15) anketleri ile değerlendirildi.
Bulgular: BAK grubunda ortalama GQL-15 skoru BAK serbest grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (24.71 ± 7.42 ve 17.58 ± 3.06; p <0.05). Kontrol grubu ile BAK serbest grubu (1.24) arasındaki GQL-15 puanlarındaki ortalama fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p> 0.05). Tüm gruplarda OSDI puanları ile GQL-15 puanları arasında güçlü pozitif korelasyon mevcuttu (r değeri: BAK: 0.63, BAK ücretsiz: 0.23, Kontroller: 0.29), yüksek OSDI puanlarıyla (şiddetli OSD) daha yüksek GQL-15 puanlarıyla ilişkili (daha kötü QoL). Cronbach’ın GQL-15’in alfa değeri 0.84 ve OSDI 0.75’tir.
Sonuç: BAK korunmuş travoprost, BAK serbest travoprost ile karşılaştırıldığında zayıf QoL skorları ile güçlü bir şekilde ilişkili olan OSDI puanlarının yükselmesine neden olmaktadır. BAK içermeyen formülasyonların kullanımı, glokom hastalarında OSD ve QoL'nin başlangıcını veya kötüye gitmesini azaltmak için teşvik edilmelidir.
Introduction: The use of benzalkonium chloride (BAK) preserved medications is associated with ocular surface disease (OSD) that can negatively affect quality of life (QoL) in glaucoma patients.
Objectives: This study aimed to compare QoL and correlate it with OSD in glaucoma patients receiving BAK preserved and BAK free travoprost.
Material and methods: Total of 110 subjects were divided into three groups; first group comprised of 40 primary open angle glaucoma (POAG) patients using BAK preserved travoprost, second group included 40 POAG patients instilling BAK free travoprost and third group of 30 age matched controls. All the patients were assessed by a single interviewer-administered format of the ocular surface disease index (OSDI) and glaucoma quality of life (GQL-15) questionnaires.
Results: Mean GQL-15 score in BAK group was statistically significantly higher than BAK free group (24.71±7.42 versus 17.58 ± 3.06; p <0.05). Mean difference in GQL-15 scores between controls and BAK free group (1.24) was statistically not significant (p > 0.05). There was strong positive correlation between OSDI scores and GQL-15 scores in all the groups (r value: BAK: 0.63, BAK free: 0.23, Controls: 0.29), with higher OSDI scores (severe OSD) associated with higher GQL-15 scores (worse QoL). Cronbach’s alpha for GQL-15 was 0.84 and for OSDI 0.75.
Conclusion: BAK preserved travoprost leads to higher OSDI scores which correlates strongly to poor QoL scores as compared to BAK free travoprost. The use of BAK free formulations should be encouraged to reduce the onset or worsening of OSD and QoL in glaucoma patients.
Makale Özeti

5.
Alt Oblik Kas Z-Miyotominin Primer Alt Oblik Hiperfonksiyonu Olan Hastalarda Etkisi
The Effect Of Inferior Oblique Muscle Z-Myotomy on Patients with Primary Inferior Oblique Overaction
Hasan Kızıltoprak, Hakan Halit Yaşar, Kemal Tekin
Sayfalar 82 - 86
Amaç: Alt oblik kas hiperfonksiyonu (AOHF) olan hastalardaki alt oblik kas Z-miyotomisinin cerrahi sonuçlarını araştırmak.
Gereç-Yöntem: 2017-2018 yılları arasında tek merkezde Primer AOHF tanısıyla alt oblik kas Z-miyotomisi uygulanan hastaların tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Tüm hastalarda hafif derecede AOHF (+1 ve +1 ve +2 arası) mevcuttu. Ameliyat öncesi ve sonrası kayma dereceleri ve oküler motilite muayeneleri değerlendirildi. Alt oblik kas Z-miyotomisi; inferotemporal forniks insizyonu yoluyla alt oblik kasın tanımlanmasından sonra fizyolojik kas hattı boyunca 6 mm'den uygulanmaktadır.
Bulgular: Çalışmaya 44 hastanın 47 gözü alındı. Hastalar +1 grubu ve +1-2 olmak üzere iki gruba ayrıldı. Olguların 37’sinde (%78.7) AOHF +1 iken, 10’unde (%21.3) +1-2 arasındaydı. +1 grubunun ortalama yaşları 14.18±11.8, +1-2 grubunun ortalama yaşları 13.40±7.45 Hastaların ortalama takip süreleri 10.56±8.7 (minimum: 6, maksimum: 17) ay idi. Olguların 3'üne (%6.3) bilateral, 44'üne (%93.7) unilateral Z-miyotomi uygulandı. Z-miyotomi yapılan 47 gözün 43‘ünde (%91.4) cerrahi sonrası AOHF’nin düzeldiği görülürken, 4 (%8.6) gözde AOHF’nin preoperatif dönemdeki seviyelerde olduğu görüldü. İki grubun cerrahi sonrası başarı oranları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmedi (p=0,849). Preoperatif ve postoperatif AOHF değerleri karşılaştırıldığında postoperatif dönemde AOHF değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir azalma görüldü (p=0,001). İntraoperatif ve postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon görülmedi.
Sonuç: İnferior oblik Z-miyotomi basit, hızlı, sütursüz ve orijinal kas insersiyosunun korunduğu bir cerrahi prosedürdür. Minimal AOHF'li olgularda alt oblik kas Z-miyotomi başarılı bir zayıflatma yöntemi olarak kullanılabilir.
Objective: To investigate the surgical results of the inferior oblique muscle Z-myotomy in patients with inferior oblique muscle overaction (IOOA).
Material and Method: Medical records of patients who had undergone inferior oblique muscle Z-myotomy with the diagnosis of primary IOOA in a single center between 2017-2018 were retrospectively analyzed. All patients had mild IOOA (+1 and between +1 and +2). Preoperative and postoperative IOOA degrees and ocular motility examinations were evaluated. The infeior oblique muscle Z-myotomy is performed at 6 mm along the physiological muscle line after defining the lower oblique muscle through the inferotemporal fornix incision.
Results: 47 eyes of 44 patients were included in the study. The patients were divided into two groups as +1 group and + 1-2. In 37 (78.7%) of the cases, IOOA was +1, and in 10 (21.3%) of them, it was between + 1-2. The mean age of the +1 group was 14.18 ± 11.8, and the mean age of the 1-2 group was 13.40 ± 7.45. The mean follow-up period of the patients was 10.56 ± 8.7 (minimum: 6, maximum: 17) months. Bilateral Z-myotomy was performed in 3 (6.3%) and unilateral in 44 (93.7%) of the cases. While 43 (91.4%) of 47 eyes underwent Z-myotomy, AOHF improved after surgery, and 4 (8.6%) eyes had preoperative levels of IOOA. There was no statistically significant difference between two groups after surgery (p = 0.849). When preoperative and postoperative IOOA values were compared, there was a statistically significant decrease in IOOA values in the postoperative period (p = 0.001). No intraoperative and postoperative complications were observed.
Conclusion: Inferior oblique Z-myotomy is a simple, rapid, sutureless surgical procedure in which the original muscle insertion is preserved. Z-myotomy of the inferior oblique muscle can be used as a successful attenuation method in patients with minimal IOOA.
Makale Özeti

6.
Tam Kan Sayımı Parametreleri İle Prematür Retinopatisi Öngörülebilir mi?
Can Complete Blood Count Parameters Predict Retinopathy Of Prematurity ?
Ayşe İpek Akyüz Ünsal, ÖZGE KEY, duygu güler, Imran Kurt Omurlu, Ayşe Anık, Buket Demirci, Sema Dundar
Sayfalar 87 - 93
Amaç: Tam kan sayımı (TKS) parametreleri kullanılarak, Prematür Retinopatisi (ROP) gelişme riskinin öngörülebilirliğini araştırmak.
Gereç ve Yöntem: 150 prematür yenidoğanın tıbbi kayıtları ve TKS parametreleri retrospektif olarak incelendi. ROP bulguları genellikle post-natal 1. ayda geliştiği için, ROP gelişen (ROP grubu) ve gelişmeyen (non-ROP grubu) 1. ayda geliştiği için, ROP gelişen (ROP grubu), gelişmeyen (non-ROP grubu) ve Tip1, Tip2, Evre 1+2 ROP yenidoğanların 1. Ay TKS profilleri karşılaştırıldı.Ki-kare testi ve lojistik regresyon analizi gibi sık kullanılan istatistiksel yöntemlerin yanısıra, güvenilir bir öngörü parametresi tespit edebilmek amacıyla C&RT (classification & regression tree) analizi yöntemi ile.de veriler incelendi.
Sonuçlar: Ortalama doğum haftası ve doğum kilosu ROP (n: 99) ve non-ROP (n: 43) gruplarında sırayla 29.39±3.43, 32.05±2.20 hafta ve 1382.44±545.30 gram, 1691.51±360.84 gram olarak saptandı (p<0.001,p<0.001). ROP grubunun ortalama hemoglobin (Hb) (p<0.001), hematokrit (HCT) (p<0.001), eritrosit (p=0.005), ortalama korpusküler hemoglobin (MCH) (p=0.020) and MCH konsantrasyonu (MCHC) (p=0.019) değerleri, non-ROP grubuna göre daha düşüktü. ROP grubunun ortalama lökosit (p=0.018) değeri ise daha yüksekti. İki grup arasında hemoglobin [Odds Ratio (OR)=0.668, 95% Confidence Interval (CI): 0.555-0.804, p<0.001], eritrosit dağılım aralığı (RDW) (OR=1.282, 95% CI: 1.012-1.624, p=0.040), lökosit (OR=1.157, 95% CI: 1.053-1.271, p=0.002) ve trombosit (OR=0.997, 95% CI: 0.994-0.999, p=0.036) değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu. Tip 1 ROP gelişen olguların trombosit, MCV ve MCH parametreleri, evre 1+2 ROP gelişen olgulara göre daha düşük bulundu (p<0.005). C&RT analizine göre, 34.43 pg eşik değeri ile MCH’nin en belirgin öngörü parametresi olduğu değerlendirildi.
Tartışma: Hemoglobin oksijen transportunda önemli bir rol oynadığı için, Hb ve özellikle MCH düşüklüğü sonucunda hipoksik kalan retinadan, ROP gelişimine sebep olan vasküler endotel gelişim faktörü (VEGF) salınımı gerçekleştiği bilinmektedir. Bu çalışmanın sonuçları, yukarıda belirtilen parametreler sayesinde TKS’nin ROP öngörüsü ve tanısında basit ve güvenilir bir tarama testi olarak kullanılabileceği konusunda umut vericidir.
Purpose: To predict the risk of Retinopathy of Prematurity (ROP) development according to the routine complete blood count (CBC) parameters.
Materials & Method: Medical records and CBC results of 150 premature neonates were retrospectively evaluated. As ROP develops 1 month after birth, first month CBC profiles of ROP developed, healthy (non-ROP) and Type1, Type2, Stage1+2 ROP neonates were compared. Besides known statistical methods like Student t test, logistic regression and classification & regression tree (C&RT) analysis were also done to find out a reliable quantitative predictive parameter.
Results: Mean gestational week & birth weight of ROP group (n: 99) and non-ROP (n: 43) group were 29.39±3.43 & 32.05±2.20 weeks and 1382.44±545.30& 1691.51±360.84 grams respectively (p<0.001, p<0.001). Average hemoglobin (Hb) (p<0.001), hematocrit (HCT) (p<0.001), erythrocyte (p=0.005), mean corpuscular hemoglobin (MCH) (p=0.020) and MCH concentration (MCHC) (p=0.019) values of ROP group (n: 99) were lower than non-ROP group (n: 43). Leukocyte (p=0.018) was higher at ROP group. Hemoglobin[Odds Ratio (OR)=0.668, 95% Confidence Interval (CI): 0.555-0.804, p<0.001], red cell distribution width (RDW) (OR=1.282, 95% CI: 1.012-1.624, p=0.040), leukocyte (OR=1.157, 95% CI: 1.053-1.271, p=0.002) and thrombocyte (OR=0.997, 95% CI: 0.994-0.999, p=0.036) values were significantly different between two groups statistically. Thrombocyte, MCV, MCH parameters were found to be lower in Type 1 ROP group compared to Stage 1+2 ROP group (p<0.005). MCH was the most prominent predictor (cut-off: 34.43 pg) according to the results of C&RT analysis.
Discussion: As Hb plays an important role in oxygen transport, low levels of Hb and especially MCH may cause increased vascular endothelial growth factor (VEGF) secretion from hypoxic retina therefore to develop ROP. Therefore, these results are encouraging to use above-mentioned CBC parameters as a simple screening test to predict ROP.
Makale Özeti

7.
Türkiye'nin Doğu Karadeniz Bölgesinde Regmatojen Retina Dekolmanlarının Sezonal Farklılıkları ve Özellikleri: 8 Yıllık Sonuçlar
Characteristics and Seasonal Variations of Rhegmatogenous Retinal Detachment in the Eastern Black Sea Region of Turkey: 8 Year Results
Hidayet Erdöl, Dilek Uzlu, mehmet kola
Sayfalar 94 - 98
Amaç: Türkiye’nin doğu Karadeniz bölgesinde regmatojen retina dekolmanlarında (RRD) mevsimsel görülme farklılıklarını değerlendirmektir.

Metod: Retrospektif olarak 2011-2018 yılları arasında primer RRD nedeniyle bölgede referans klinik durumunda olan üniversite hastanesine müracaat eden hastalar değerlendirildi. Hastaların cins, yaş, etkilenen göz, müracaat zamanları kaydedildi. Yıl aylara, çeyrek dönemlere, mevsimlere ve iki döneme ayrılarak dönemler arasında hasta sayısı bakımından anlamlı farklılık bulunup bulunmadığı değerlendirildi.

Bulgular: Çalışma kriterlerine uyan 276 hastanın 281 gözünün dağılımı yapıldı. Hastaların yaş ortalaması 60.2 olup erkek kadın oranı 1.35: 1 idi. Sağ ve sol göz oranları benzerdi.Yırtıkların en sık (49.4%) görüldüğü bölge üst temporal kadrandı. Olguların 89 tanesi (31.6%) ortalama 2.7 yıl önce komplikasyonsuz fakoemülsificasyon cerrahisi geçirmişti. Yıllık ortalama olgu sayısı 35.13 ± 5.43 olup, yıllar arasında sayı bakımından anlamlı farklılık bulunamadı (p=0.558). Tüm yıllar değerlendirldiğinde,aylık ortalama olgu sayısı 23.42± 4.4 olup, en fazla başvuru 29 olgu (10.3%) ile Eylül ayında, en az başvuru ise 13 olgu (4.7%) ile Aralık ayında gerçekleşmiş olup,istatiksel olarak aylar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p=0.613). Benzer şekilde yılın çeyrek dönemleri, mevsimler ve yarı yıl karşılaştırmalarında olgu sayısı bakımından anlamlı farklılık bulunamamıştır (p>0.05).

Sonuç: Komplikasyonsuz RRD olgularının görülme zamanı bölgemizde sezonal farklılık göstermemektedir. Bununla birlikte 31.6% sı katarakt cerrahisi öyküsüne sahip olduğu için komplikasyonsuz olsa da fakoemülsifikasyon cerrahisi yapılan hastaların periyodik olarak yırtık açısından değerlendirilmesininin uygun olacağı kanaatindeyiz.
Aim: To assess seasonal incidence variations in rhegmatogenous retinal detachment (RRD) in the Eastern Black Sea region of Turkey.

Method: Patients presenting due to primary RRD to a university hospital operating as a reference clinic in the region in 2011-2018 were evaluated retrospectively. Patients’ ages, sex, affected eye, and presentation times were recorded. Years were divided into months, quarters, seasons, and half-year periods, and these periods were analyzed in terms of differences in patient numbers.

Results: Two hundred eighty-one eyes of 276 patients meeting the study criteria were included. Patients’ mean age was 60.2, and the male: female ratio was 1.35: 1. Right and left eye rates were similar.Detachments were most common (49.4%) in the upper temporal quadrant. Eighty-nine (31.6%) patients had undergone uncomplicated phacoemulsification surgery a mean 2.7 years previously. The mean annual case number was 35.13 ± 5.43, and no statistically significant variation was determined in case numbers by years (p=0.558). Analysis of all years revealed a monthly mean case number of 23.42± 4.4, the highest number of cases, 29 (10.3%), being seen in September, and the lowest number, 13 (4.7%), in December. No statistically significant monthly variation was determined (p=0.613). Similarly, no statistically significant variation was observed in case numbers analyzed by quarters, seasons, or half-years (p>0.05).

Conclusion: The incidence of cases of uncomplicated RRD does not exhibit seasonal variation in our region. We also think that since 31.6% had a history of cataract surgery, patients undergoing phacoemulsification surgery, even if uncomplicated, should be periodically assessed for detachment.
Makale Özeti

8.
Optik Koherens Tomografide Hata Kaynakları ve Anatomik Farklılıklar
Artifacts and Anatomic Variations in Optical Coherence Tomography
Atilla Bayer, Ahmet Akman
Sayfalar 99 - 106
Glokom tanısını erken aşamada koymak ve hastalık progresyonunu takip etmek için objektif, güvenilir ve tekrar edilebilirlik özellikleriyle kendini ispat etmiş olan optik koherens tomografi (OCT) son yıllarda oftalmologlar tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknoloji sayesinde optik sinir başı, peripapiller retina sinir lifi tabakası ve maküler bölgeye ait çeşitli anatomik yapılar ve hücre katmanları incelenebilmekte, bu oluşumlara ait kalınlık ölçümleri elde edilebilmektedir. OCT’nin bu güçlü özelliklerinin yanı sıra unutulmaması gereken bir diğer husus da yaklaşık olarak olguların 1/3’ünde tarama esnasındaki hatalar, anatomik varyasyonlar ve çeşitli oküler patolojilere bağlı artefaktların karşımıza çıkabilmesidir. Bu anatomik varyasyonlar ve artefaktlar fark edilmediğinde tanı ve tedavi açısından ciddi hatalar söz konusu olabilmektedir. Bu derlemede glokom hastalarında OCT testlerinde karşılaşılabilecek anatomik varyasyonlar ve artefaktlar incelenmiş, varsa bunları önleme yolları anlatılmıştır. Zemin etkisi, kırmızı hastalık ve yeşil hastalık kavramlarından bahsedilmiştir.
In recent years, ophthalmologists widely depend on optical coherence tomography (OCT) which is an objective, reliable and repeatable structural test for both early diagnosis of glaucoma and detecting progression of the disease. Using this technology, it is now possible to take measures of various anatomic structures and layers of the optic nerve head, peripapillary retinal nerve fiber layer and macular area. Although, OCT has these powerful properties in general, anatomical variations, artifacts related to the ocular pathologies and issues with image acquisition can be present in up to one-third of the scans. These anatomical variations and artifacts can be misleading to an interpreter and may lead to erroneous conclusions. This review focuses on the realization and prevention of most common anatomical variations and artifacts observed with OCT imaging. The concepts of floor effect, and red and green diseases are also investigated.
Makale Özeti

9.
Fungal Keratit Mi? Yoksa Küçük Bir Böcek Bizi Yanıltıyor mu?
Fungal Keratitis? Or Is The Small Insect Surprising Us?
Betül Nurefşan Bayraktutar, Ayse Yildiz Tas, Afsun Şahin
Sayfalar 107 - 109
Çam kese böceği (pine processionary caterpillar), savunma mekanizması olarak tüm vücüdunun etrafında küçük, ince tüyler bulunduran bir böcek türüdür. Bu küçük tüyler oküler yapılara toksik olup, konjonktivit tablosundan endoftalmiye kadar çeşitlilik gösterebilen oftalmia nodosa tablosuna yol açabilmektedir. Tanı, hastanın anamnezine ve tüylerin oküler yapılarda gösterilmesine dayanmaktadır. Biz yazımızda, fungal keratit yanlış tanısı konulan ve kesin tanısı in vivo konfokal mikroskopi teyit edilen bir oftalmia nodosa olgusu sunmaktayız. Ayrıca değişen iklim koşulları ile sıklığı artmakta olan bu hastalık konusunda oftalmologların farkındalığı arttırmayı hedeflemekteyiz.
The pine processionary caterpillar is an insect that has multiple small, thin hairs around its body as a defense mechanism. These hairs have a hazardous effect on ocular structures and cause a broad variety of disease from conjunctivitis to endopthalmitis called ophthalmia nodosa. The diagnosis of the disease based on history of the patient and detection of the hairs on ocular structures. In this report, we would like to present a patient with ophthalmia nodosa misdiagnosed as fungal keratitis and actual diagnosis was made by in vivo confocal microscopy. We also would like to increase awareness among ophthalmologists about the disease which has a waxing distribution area related to changing climates.
Makale Özeti

10.
Inverse Retinitis Pigmentosa, Skleromalazi ve Neovasküler Glokomun Olağandışı Birlikteliği
Unusual Association of Inverse Retinitis Pigmentosa, Scleromalacia, and Neovascular Glaucoma
Ayşe Gül Koçak Altıntaş, Çağrı İlhan, Mehmet CITIRIK
Sayfalar 110 - 114
Inverse retinitis pigmentosa tanısı konulmuş 31 yaşındaki kadın hasta, ciddi ağrı ve görmede azalma şikayetleri ile başvurdu. Biyomikroskopik muayenesinde üst kadranda limbus üzerinde geniş skleromalazi alanı, minimal Descemet’s membran katlatıları, aköz flare, rubeosis iridis ve matür kataraktın mevcut olduğu görüldü. Göz içi basıncı 39 mmHg olan olgunun klinik tablosu neovasküler glokom ile uyumlu bulundu. Gözdeki ağrıyı dindirmek için uygulanan akut tedavinin ardından, ön kamaraya bevacizumab enjeksiyonu yapıldı. Enjeksiyon sonrası ilk haftada rubeosis iridisin büyük ölçüde gerilediği ve göz içi basıncının 21 mmHg’ya gerilediği görüldü. Enjeksiyon sonrası üçüncü ayda, antiglokomatöz tedavi almaksızın stabil göz içi basıncının sürdürüldüğü görüldü. Biyomikroskopik muayenede saydam kornea, normal ön kamara derinliği ve matür katarakt mevcutken, ultrasonografide arka segment ekojenitesinde bir değişiklik olmaksızın uzun aksiyel uzunluk tespit edildi. Tek doz bevacizumab enjeksiyonundan 3 yıl sonra gerek ön kamara açısında gerekse iris yüzeyinde neovaskülarizasyon görülmezken, göz içi basıncının normal sınırlarda olduğu görüldü. Bu vaka takdiminin en önemli özelliği neovasküler glokom, skleromalazi ve inverse retinitis pigmentosa arasındaki olağandışı birlikteliği göstermesidir.
A 31 year old female with inverse retinitis pigmentosa was presented with severe ocular pain and ingrained visual loss. Biomicroscopy revealed that large scleromalacia over the superior limbus, minimal Descemet’s membrane folds, aqueous flare, rubeosis iridis, and mature cataract. Intraocular pressure was 39 mmHg, and the clinical picture was corresponding neovascular glaucoma. After immediate medication to reduce ocular discomfort, an anterior chamber bevacizumab injection was performed. In the first week post injection, rubeosis iridis regressed on a large scale and intraocular pressure was 21 mmHg. In the third month, intraocular pressure was stable without medication. Clear cornea, normal anterior chamber depth, and mature cataract were seen via biomicroscopy, and there was no significant posterior segment echogenity change that increased axial length in ultrasonography. Three years after the single dose bevacizumab, neovascularization was not seen in either the anterior chamber angle or on the iris surface, and the intraocular pressure remained in a normal range. The most important aspect of this case is the first report, which shows the association of neovascular glaucoma, scleromalacia, and inverse retinitis pigmentosa.
Makale Özeti

11.
Ön kamaraya geçen Ozurdex implantları
Anterior migration of Ozurdex implant İnto anterior chamber
ozcan kayikcioglu, Suzan Doğruya, Cansu Sarıgül, Huseyin Mayali, Emin Kurt
Sayfalar 115 - 122
İntravitreal deksamethazon implant uygulaması sonrası implantın ön kamaraya geçiş izlenen hastaların özellikleri ve izlemi sunulmaktadır. Sunulan altı hastanın ortak özelliği tümünün vitrektomize olmalarıydı. Dört hastada komplike katarakt cerrahisi nedeniyle sütürlü GİL implantasyonu, bir hastada retina dekolman cerrahisi ile kombine sulkusa GİL implantasyonu ve bir hastada intravitreal diabetik hemoraji için vitrektomi ve Fako-GİL implantasyonu sonrasında deksmethazon implant tedavisi uygulandı.
Ön kamaraya geçen implantın tüm gözlerde kornea ödemi ve üç hastada göz içi basınç artışına neden olduğu izlendi. Hastaların ikisinde pupilla maksimum dilate edilip sırtüstü yatırılıp ters trendelenburg pozisyonu verildikten sonra sırtüstü yatırılarak steril pamuklu çubukla korneaya dokunularak implant vitreus boşluğuna yönlendirildi. Deksametazon implant degrade olana kadar hiçbir sorunla karşılaşılmadı ve son muayenelerinde kornea saydamdı. İki hastada ön kamarada saptanan deksamethazon implant aspire edilerek çıkartıldı, ancak kalıcı kornea endotel yetmezliği ve büllöz keratopati geliştiği için kornea biriminde keratoplasti için planlama yapıldı. Geri kalan ön kamarada deksamethazon implant olan iki hastada ise implant 23-gauge branül ve ön kamara koruyucu yardımı ile ön kamaradan alınarak vitreus boşluğuna cerrahi olarak yönlendirildi. Ancak deksamethazon implant her iki hastadada tekrar ön kamaraya geçti. Bu iki hastadan birinde deksamethazon implant 23 gauge branül yardımıyla ön kamaradan aspire edildi sonrasında kornea ödemi nedeni ile kornea nakli uygulandı. Diğer hastada ise implant tekrar vitreus boşluğuna cerrahi olarak yönlendirildi ve tekrar öne geçiş izlenmedi. Deksamethazon implant uygulanırken sekonder lens implantasyonu olan ve vitrektomize gözlerde ön kamaraya geçiş riski akılda tutulmalıdır, hastalar konuyla ilgili bilgilendirilmeli ve kornea endotelinde kalıcı hasarı gelişmeden acilen göz doktoruna başvurmaları konusunda uyarılmalıdır.
We present patient charactheristics and follow- up results of cases with anterior chamber dexamethason implant migration.The common feature of all presented six cases were vitrectomised eyes. Four had sutured IOL implantation due to complicated cataract surgery, one had combined retinal detachment surgery with sutured IOL implantation, one had vitrectomy for diabetic intravitreal haemorrhage cleaning and uncomplicated cataract surgery.
Anterior chamber implant migration caused corneal edema in all cases and increased intraocular pressure in three cases. In two cases dexamethasone implant was directed into vitreus cavity after maximum pupillary dilation and corneal manipulation with cotton tip applicator on the cornea in supine and reverse trendelanburg position. There was no other complication untill dexamethasone implant degragation with clear cornea. In two cases implant was aspirated and removed from the anterior chamber however they were planned for keratoplasty surgery for endothelial cell loss and persistent corneal edema during follow up. In the last two cases dexamethasone implant was redirected into vitreus chamber with a 23G IV catheter and anterior chamber maintainer but they migrated into anterior chamber again. In one of these cases implant was aspirated with IV catheter and had corneal transplantation for corneal edema, and the other case was redirected into vitreus chamber without no further anterior migration. The risk of anterior chamber migration of dexamethason implant should be kept in mind in application to vitrectomised eyes and sutured IOL implantation cases and the patient should be informed and warned for urgent visit before permanent corneal endothelial damage.
Makale Özeti

12.
Akut maküler nöroretinopati ile seyreden Purtscher retinopatisi
Acute macular neuroretinopathy in Purtscher retinopathy
Berrak Şekeryapan Gediz
Sayfalar 123 - 126
Purtscher retinopatisi ve akut maküler nöroretinopati nadir rastlanan klinik durumlar olup, her ikisinin de patogenezinde iskemi suçlanmaktadır. Bu yazıda göğüs travması sonrası görsel şikayetleri olan bir olguda izlenen Purtscher retinopatisi ve akut maküler nöroretinopati birlikteliği ilk kez sunulmaktadır. Optik koherens tomografide dış retinal katlarda hasar, optik koherens tomografi anjiografide ise yüzeyel ve derin kapiller pleksus ile birlikte koryokapillariste hipoperfüzyon alanları izlenmiştir. Bu yazıda klinik tanısı güç olsa da optik koherens tomografi ve optik koherens tomografi anjiografideki karakteristik bulgularıyla tanı konulması kolaylaşan akut maküler nöroretinopatinin travma sonrası görme kaybı ile başvuran hastada akılda bulundurulması gereken bir durum olduğu vurgulanmaktadır.
Purtscher retinopathy and acute macular neuroretinopathy are two rare clinical disorders both probably associated with ischemic pathogenesis. In this report, the association of Purtscher retinopathy and acute macular neuroretinopathy in a patient with visual complaints after chest trauma as the first report of this association in the literature was described. Optical coherence tomography scans demonstrated outer retinal defects. Optical coherence tomography angiography illustrated superficial and deep capillary plexuses hypoperfusion with choriocapillaris flow void. In this report, it is emphasized that acute macular neuroretinopathy is a clinical condition that should be kept in mind in patients presenting with post-traumatic vision loss. Although its clinical diagnosis is difficult, characteristic optic coherence tomography and optic coherence tomography angiography findings are very useful in diagnosing.
Makale Özeti