Cilt: 40  Sayı: 6 - 2010
Özetleri Gizle | << Geri
ORIJINAL MAKALE
1.
Ptozis Cerrahisi Sonrası Levator Aponevroz-Tars Kavşağının Histopatolojik İncelenmesi ve Gerilme Kuvveti
The Histopathologic Evaluation and the Tensile Strength of the Levator Aponeurosis-Tarsus Junction after Ptosis Surgery
Canan Gürdal, Belgin Can, Özge Saraç, Ebru Yılmaz, Alpaslan Anayol, Tamer Takmaz, İzzet Can
Sayfalar 315 - 317
Amaç: Levator aponevroz (LA) cerrahisinden sonra LA-tars kavşağının histopatolojik olarak iyileşme süreci ve gerilme kuvvetinin incelenmesi
Gereç-yöntem: Prospektif olarak yapılan bu çalışmada 21 adet Yeni Zelenda tavşanı kullanıldı. Tavşanların sol gözlerine LA cerrahisi yapıldı. Sol gözler çalışma grubunu sağ gözler kontrol grubunu oluşturdu. İzlem süresine göre çalışma grubu aşağıdaki şekilde beşe ayrıldı; grup 1: 5 gün, grup 2: 10 gün, grup 3: 2 hafta, grup 4: 4 hafta, ve grup 5: 6 hafta. İzlem süresini takiben bütün gruplara total kapak eksizyonu yapıldı. Levator aponevrozu ve tars histopatolojik olarak incelendi ve bu yapılara gerilme testi uygulandı.
Bulgular: Kontrol grubunda ortalama ayrılma gücü 14.36 Newton (N) olarak tespit edildi. Ortalama ayrılma gücü grup 1’de 1.41 N, grup 2’de 2.74 N, grup 3’te 3.56 N, grup 4’te 4.4 N, grup 5’te 6.03 N olarak belirlendi. Histopatolojik incelemede grup 1’de vaskülarizasyon ve polimorfonükleer hücre infiltrasyonu gözlenirken grup 5’te histopatolojik görünüm olarak yoğun eozinofilik infiltrasyon dışında iyileşme hemen hemen tamamlanmıştı.
Sonuç: Ptozis cerrahisi sonrası 6. haftada histopatolojik olarak iyileşme tamamlanmasına karşın LA-tars kavşağındaki gerilme gücü ameliyat öncesi döneme göre oldukça düşüktür.
Aim: The aim of this study was to investigate the histopathologically recovery period and the tensile strength of the levator aponeurosis (LA)-tarsus junction following LA surgery.
Methods: Twenty-one New Zealand rabbits were used in this prospective study. Left eye of each rabbit had LA surgery, and formed the study group. Right eyes were formed the control group. According to the postoperative follow up time, the study group was divided into 5 as follows; group 1: 5 days, group 2: 10 days, group 3: 2 weeks, group 4: 4 weeks, and group 5: 6 weeks. The control group had no ptosis surgery. After the follow up period determined for each group total eyelid excision was performed. The LA and the tarsus were evaluated histopathologically, and were performed the streching test.
Results: The average separating force in the control group was detected as 14.36 Newtons (N). It was 1.41 N in group 1, 2.74 N in group 2, 3.56 N in group 3, 4.4 N in group 4, and 6.03 N in group 5. The histopathological evaluation performed in group 1 revealed vascularisation and polymorphonuclear cell infiltration. In group 5, the histopathological appearence of the tissue looked close to normal except intense eosinophilic infiltration.
Conclusion: After ptosis surgery at the postoperative 6th week, the healing process was almost complete histopathologically, however the tensile strength of the LA-tarsus junction did not return to the preoperative level.
Makale Özeti

2.
Alkali Hasara Bağlı Gelişen Korneal Anjiogenez Modelinde Topikal, Subkonjonktival Bevacizumab ve Florometolon Asetatın Topikal Uygulanması
Apply of Topical, Subconjunctival Bevacizumab and Topical Florometolon Acetate in Alkali Burn İnduced Model of Corneal Angiogenesis
Ayhan Dursun, Mustafa Kemal Arıcı, Ayşe Vural Özeç, Feyza Dursun, Mustafa İlker Toker, Ayşen Topalkara
Sayfalar 318 - 322
Amaç: Alkali yanığa bağlı gelişen korneal anjiogenez modelinde kornea neovaskülarizasyonu üzerine bevacizumabın etkisini araştırmak.
Yöntem: Çalışmada 24 adet Wistar-Albino cinsi rat kullanıldı. Kornealarda kimyasal koterizasyonu takiben ratlar tesadüfi olarak 4 gruba ayrıldı. Grup 1'e (kontrol grubu) suni gözyaşı günde iki kez, grup 2'ye topikal florometolon asetat günde iki kez, grup 3'e subkonjonktival bevacizumab 2.5 mg olarak tek doz, grup 4'e ise topikal bevacizumab günde iki kez 5mg/ml konsantrasyonunda uygulandı. Üç hafta sonra rat korneaları biyomikroskopla muayene edildi ve kornea fotoğrafları çekilip denekler sakrifiye edildi. Neovaskülarize alan oranı, gelişen en uzun damarın boyu, korneal ödem ve opasite skoru değerlendirildi.
Sonuçlar: Dijital fotoğraflar analiz edildiğinde; korneal neovaskülarizasyon, gelişen en uzun damarın boyu, korneal ödem ve opasite skorunun her 3 grupta kontrol grubundan daha düşük olduğu görüldü (p<0.05). Korneal neovaskülarizasyon grup 3 ve 4'de, grup 2'den daha düşüktü (p=0.035, p=0.027). Topikal ve subkonjonktival bevacizumab grupları arasında korneal neovaskülarizasyon, korneal ödem ve opasite skoru açısından anlamlı bir fark saptanmadı. Bununla birlikte gelişen en uzun damarın boyu topikal bevacizumab grubunda anlamlı olarak daha düşük bulundu (p=0.029).
Tartışma: Subkonjonktival ve topikal bevacizumab korneal neovaskülarizasyonun azaltılmasında etkili yöntemlerdir. Bununla birlikte topikal bevacizumab korneal neovaskülarizasyonun önlenmesinde subkonjonktival bevacizumab ve florometolon asetattan daha etkili bulunmuştur.
Purpose: To investigate the effect of bevacizumab on corneal neovascularization in alkali burn induced model of corneal angiogenesis.
Methods: Twenty four Wistar-Albino rats were used in our study. After chemical cauterization of the cornea, the rats were divided randomly into four groups. Group 1 (control group) received artificial tears twice a day, group 2 recevied topical fluorometholone acetate twice a day, group 3 bevacizumab (2.5mg) was administered by a subconjunctival single dose, group 4 received 5mg/ml bevacizumab twice a day. Three weeks later rat corneas were evaluated by biomicroscop and corneal photograhs were taken with a digital camera after subjects were sacrificed. The proportional area of vascularized cornea, longest neovascular pedicle lenght, corneal oedema and corneal opacity score were assessed.
Results: Analysis of digital photographs showed that there were less corneal neovascularization, longest neovascular pedicle lenght, corneal oedema and corneal opacity score in three groups than in control (p<0.05). The area of corneal neovascularization in groups 3 and 4 was less than in group 2 (p=0.035 and p=0.027, respectively). Corneal neovascularization, corneal oedema and corneal opacity did not differ significantly between subconjunctival and topical bevacizumab groups. However statistically significant decrease was observed in longest neovascular pedicle in topical bevacizumab group (p=0.029).
Conclusion: Subconjunctival and topical bevacizumab is effective method in reducing corneal neovascularization. However we observed topical bevacizumab is more efficient than subconjunctival bevacizumab and fluorometholone acetate in controlling corneal neovascularization.
Makale Özeti

3.
İris Kıskaçlı Göz İçi Lens İmplantasyonunda Klinik Ve Cerrahi Sonuçlar
Clinical And Surgical Results of Iris-Claw Intraocular Lens Implantation
Gökçen Gökçe, Volkan Hürmeriç, Fazıl Cüneyt Erdurman, Tarkan Mumcuoğlu, Ali Hakan Durukan, Osman Melih Ceylan
Sayfalar 323 - 327
Amaç: İris kıskaçlı göz içi lens implantasyonunun klinik ve cerrahi sonuçlarını araştırmak.
Yöntem: Nisan 2008- Haziran 2010 tarihleri arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Göz Kliniği’nde arka kamaraya iris kıskaçlı göz içi lens implantasyonu uygulanan 22 hastanın 23 gözü çalışmaya dâhil edildi. Hastaların 14’ü erkek, 8’sı kadındı. Hastaların ortalama yaşı 68.04±17.2 (15-98) idi. Afaki (n=11), göz içi lens (GİL) dislokasyonu (n=9), penetran yaralanma (n=1), mikrosferofaki (n=2; aynı hastanın her iki gözü) nedeniyle opere edilen 23 gözün sonuçları geriye dönük olarak incelendi.
Sonuçlar: Hastaların ortalama takip süresi 10.78±3 (3-15) aydı. Son kontrol muayenesinde 23 gözün 18’inde (%78.3) ameliyat sonrası görme keskinliğinde artış oldu. Ameliyat öncesi ve sonrası görme keskinliği seviyesi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Wilcoxon testi p<0.01). Operasyon sonrası kontrollerde beş hastada pupilla çekintisi, bir hastada hafif ön kamara reaksiyonu, 1 hastada hifema, bir hasta posterior üveit atağı, iki hastada ise haptik dislokasyonu saptandı.
Tartışma: Arka kamaraya iris kıskaçlı göz içi lens implantasyonu çeşitle nedenlerle afak kalmış hastalarda başarılı görsel ve anatomik sonuçların elde edilebileceği güvenli bir tedavi seçeneğidir.
Purpose: To investigate clinical and surgical results of iris-claw intraocular lens implantation.
Methods: Twenty three eyes of twenty two patients that underwent iris-claw intraocular lens (IOL) implantation to the posterior chamber at Gülhane Military Faculty of Medicine, Department of Ophthalmology between April 2008 and June 2010 were enrolled into the study. Fourteen patients were male and eight were female. The mean age was 68.04±17.2 (15-98). The results of 23 eyes that were operated because of aphakia (n=11), intraocular lens (IOL) dislocation (n=9), penetrating injury (n=1) and microspherophakia (n=2, both eyes of the same patient) were evaluated retrospectively.
Results: The average time of follow up was 10.78±3 (3-15) months. At the final examination eightteen eyes (%78.3) showed improvement in the visual acuity. There was statistically significant difference between pre- and post operative visual acuities (Wilcoxon test p<0.01). Postoperative ophthalmic examination revealed pupillary irregularity in five eyes, posterior uveitis in one eye, mild anterior chamber inflammation in one eye, hyphema in one eye and dislocation of haptic in two eyes.
Conclusion: Iris-claw intraocular lens implantation to the posterior chamber is a safe treatment option with having anatomical and functional success in eyes that were became aphakik due to different reasons.
Makale Özeti

4.
Okulçağı çocuk ve erişkin popülasyonda Plusoptix S08, Potec PRK-6000 ve Nidek ARK-30 elde taşınabilir otorefraktometresi ile ölçülen refraksiyon kusurlarının karşılaştırılması
Comparison of refractive errors measured by Plusoptix S08, Potec PRK-6000 and Nidek ARK-30 hand-held autorefractometer in school age children and adult population
Ceyhun Arıcı, Adem Türk, Osman Melih Ceylan, Fatih Mehmet Mutlu, Halil İbrahim Altınsoy
Sayfalar 328 - 332
Amaç: Okulçağı çocuklarında ve yetişkinlerde Plusoptix SO8 fotorefraktometre, Nidek ARK-30 elde taşınır otorefraktometre ve Potec PRK-6000 otorefraktometre ile saptanan refraksiyon kusurlarını karşılaştırmak.
Yöntem: Çalışmaya refraksiyon kusuru dışında ek bir oküler patoloji bulunmayan 45 hastanın 90 gözü dahil edildi. Refraksiyon kusurları sırasıyla Potec PRK-6000 otorefraktometre, Nidek ARK-30 elde taşınır otorefraktometre ve Plusoptix S08 fotorefraktometre ile ölçüldü. Çalışmadaki olgular okul çağı pediatrik (Grup 1) ve erişkin (Grup 2) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Her iki gruptan üç cihazla elde edilen sferik, silindirik, silindirik aks, sferik eşdeğer ve interpupiller mesafe değerleri birbiriyle istatistiksel olarak karşılaştırıldı.
Sonuçlar: Olguların ortalama yaşı Grup 1’de (n=21) 9.95±3.14, Grup 2’de (n=24) 23.46±5.36 idi. Her iki grupta da üç cihaz ile elde edilen sferik güç ve sferik eşdeğer değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcutken (p<0.05), silindirik güç açısından anlamlı bir farklılık yoktu (sırasıyla p=0.641, p=0.431). Her iki grupta cihazlar arasında 0° ve 45° akstaki Jackson çapraz silindir güç değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktaydı (p>0.05). Potec PRK-6000 ve Plusoptix S08 ile saptanan interpupiller mesafe değerleri Grup 1’de istatistiksel olarak anlamlı bir fark sergilerken, Grup 2’deki fark anlamlı değildi.
Tartışma: İki grupta da üç cihazla elde edilen silindirik güç ve silindirik aks ölçümleri birbirleriyle uyumlu bulunurken, sferik refraksiyon ve sferik eşdeğer değerleri uyumlu bulunmamıştır. Akomodasyon, okulçağı çocukları ve genç erişkinlerdeki sferik refraksiyon ölçümlerinde belirgin şekilde etkili bir faktördür. Bu yüzden cihazlar arasındaki farklılıktan akomodasyon sorumlu tutulabilir.
Purpose: To compare the refractive errors measured with Plusoptix S08 photorefractometer, Nidek ARK-30 hand-held autorefractometer and Potec PRK-6000 autorefractometer in school age children and adult population.
Method: Ninety eyes of 45 patients who didn’t have ocular pathology apart from refractive error were enrolled in the study. Refractive errors were measured by Potec PRK-6000 autorefractometer, Nidek ARK-30 hand-held autorefractometer and Plusoptix S08 photorefractometer respectively. Cases were separated into two groups; Group 1 (school age pediatric) and Group 2 (adult). Spherical, cylindrical power, cylindrical axis, spherical equivalent and interpupiller distance measurements obtained by three devices in both groups were statistically compared.
Results: The mean age was 9.95±3.14 years in Group 1 (n=21) and 23.46±5,36 in Group 2 (n=24). While the spherical power and spherical equivalent measurements obtained by three devices were found statistically significant (p<0.05), there was no significant difference in cylindrical power measurements in both groups (p=0.641, p=0.431 respectively). In both groups, measurements of Jackson cross cylinder power at 0° and 45° axis were not found statistically significant (p>0.05) between the devices. Interpupillary distance measurements obtained by Potec PRK-6000 and Plusoptix S08 showed statistical significant difference in Group 1, whereas the difference was not significant in Group 2.
Discussion: The cylindrical power and cylindrical axis measured by three devices were found to be consistent within the two groups, however spherical power and spherical equivalents were found to be inconsistent in both of the groups. Accommodation is a markedly effective factor on the spherical refractive measurements in school age children and young adults. Therefore, accommodation can be responsible for inter-device differences.
Makale Özeti

5.
Gevşek Gözkapağı Sendromu: Klinik Bulgular ve Lateral Beşgen Gözkapağı Rezeksiyonunun Sonuçları
Floppy Eyelid Syndrome: Clinical Findings and Results of Lateral Pentagonal Eyelid Resection
Deniz Oral, Ferda Özgün Çiftçi, Gamze Uçan Gündüz, Bülent Yazıcı
Sayfalar 333 - 337
Amaç: Gevşek gözkapağı sendromlu hastaların demografık ve klinik özelliklerini sunmak ve tam kat beşgen rezeksiyon yöntemiyle gözkapağı kısaltmanın sonuçlarını gözden geçirmek.
Gereç ve Yöntem: İki merkezde, Ocak 2001 ile Ocak 2009 yılları arasında, gevşek gözkapağı sendromu tanısı konan 30 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastaların başvuru yakınmaları, muayene bulguları, beden-kitle indeksi, eşlik eden sistemik sorunlar, cerrahi tedavi sonuçları ve izlem süresi kaydedildi. Cerrahi tedavi için 15 hastanın 23 gözünde lateral tam kat beşgen rezeksiyonla gözkapağı kısaltma işlemi yapıldı.
Sonuçlar: Bu çalışma 55 gözünde gevşek gözkapağı sendromu bulunan 30 hastayı (20 erkek, 10 kadın; ortalama yaş 59 yıl; veri aralığı: 32 - 73 yıl) içerdi. En sık başvuru yakınmaları, gözde batma ve yanma hissi (%93) ve sulanmaydı (%79). Beden-kitle indeksine göre 20 hasta (%67) şişmandı ve 19 hastanın (%63) obstrüktif uyku apnesi öyküsü vardı. Ameliyattan sonra tüm gözlerde oküler yüzey yakınmaları belirgin ölçüde azaldı veya tam olarak düzeldi. Göz yakınmalarının tekrarladığı 1 gözde (%4), rezidüel kapak gevşekliği nedeniyle, ilk ameliyattan 12 ay sonra, ikinci kez gözkapağı kısaltma işlemine gerek duyuldu. İzlem süresi 2 ile 37 ay arasında değişti (ortalama, 15 ay).
Tartışma: Bu çalışma, gevşek gözkapağı sendromlu hastalarda şişmanlık ve/veya uyku apnesinin sık görüldüğünü ve lateral beşgen rezeksiyonla gözkapağı kısaltmanın etkili bir tedavi yöntemi olduğunu destekler.
Purpose: To report demographic and clinical characteristics of patients with floppy eyelid syndrome and to review the results of eyelid shortening through lateral pentagonal eyelid resection.
Methods: Thirty patients who were diagnosed as floopy eyelid syndrome between January 2001 and January 2009 in two clinical centers were evaluated retrospectively. Presenting symptoms, examination findings, body mass index, associated systemic problems, surgical results and follow-up time were recorded. Surgical correction of horizontal laxity was performed on 23 upper eyelids of 15 patients by full-thickness lateral pentagonal wedge resection.
Results: Fifty-eight upper eyelids of 30 patients (mean age, 59 years) were included in the study. Irritation (93%) and epiphora (79%) were the most common presenting symptoms. Based on body mass index 20 patients (67%) were obese and 19 patients (63%) had a history of obstructive sleep apnea. After surgery, ocular surface symptoms significantly resolved or decreased in all eyes. In 1 eye (4%) in which ocular complaints recurred, a secondary eyelid shortening procedure was required for residual lid laxity, 12 months after the first surgery. Follow-up time ranged from 2 to 37 months (mean, 15 months).
Conclusions: This study supports that obesity and sleep-apne syndrome occur more frequently in patients with floppy eyelid syndrome and eyelid shortening with lateral pentagonal resection is an effective treatment method.
Makale Özeti

6.
Glokomlu ve Normal Olgularda Optik Koherens Tomografi İle Retina Sinir Lifi Tabakası ve Ganglion Hücre Kompleksi İlişkisinin Değerlendirilmesi
The Evaluation of the Relationship Between Retinal Nerve Fiber Layer and Ganglion Cell Complex in Glaucomatous and Normal Cases With Optikal Coherence Tomography
Bülent Korkmaz, Ulviye Yiğit, Ahmet Ağaçhan, Fırat Helvacıoğlu, Harun Bilen, Betül Tuğcu
Sayfalar 338 - 342
Amaç: Primer açık açılı glokomlu olgularda Optik Koherens Tomografi (OKT) ile ölçülen retina sinir lifi tabakası ve gangliyon hücre kompleksinin kalınlıklarının normal olgular ile karşılaştırılması.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya 86’sı glokom 51’i normal olmak üzere 137 olgunun 274 gözü alındı. OKT ile retina sinir lifi tabakası (RSLT) ve gangliyon hücre kompleksi (GHK) ölçümleri yapıldı. Her göz için RSLT ve GHK ortalama değeri, alt ve üst yarıların ölçümü ile ölçüm sırasında alet tarafından verilen Sinyal gücü göstergesi (SGG) sonuçları kaydedildi. Sonuçlar, glokom hastalarının kendi aralarında korelasyonu ve kontrol grubu ile karşılaştırılması açısından istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular: Her iki olgu grubu arasında yaş ve cinsiyet oranları açısından anlamlı fark bulunmadı. RSLT ve GHK ortalama değerleri glokomlu ve normal olgularda sırasıyla 97.03±13.85 μm, 113.48±9.00 μm; üst yarı ölçümleri yine sırasıyla 95.83±13.71 μm, 111.49±11.14 μm; alt yarı ölçümleri ise 98,44±15,63 μm, 115,50±9,25 μm olarak saptandı. Tüm değerler glokom olgularında kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu. SGG sonuçları değerlendirildiğinde ise yine glokom olgularında kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu. RSLT SGG sonuçları, GHK SGG sonuçları ile karşılaştırıldığında ise RSLT sonuçları GHK sonuçlarına göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulundu.
Sonuçlar: Glokom hastalarının tanı ve izleminde RSLT kadar GHK ölçümünün de önemli olduğu dikkat çekici olmuştur.
Purpose: To compare the optical coherence tomography (OCT) measurements of retinal nerve fiber layer and ganglion cells complex thickness of primary open angle glaucoma patients with normal patients.
Material-Methods: 274 eyes of 137 patients were enrolled to the study. 86 patients had glaucoma and 51 normal patients were chosen as a control group. Retinal nerve fiber layer (RNFL) and ganglion cell complex (GCC) were measured by OCT. GCC and RNFL average value for each eyes and superior and inferior half measurements and SSI results were recorded. Results were statistically evaluated by correlation of glaucoma patients and comparison between the normal and glaucoma groups.
Results: There was no significant difference between the groups’ age and gender distributions. The mean RNFL and GCC measurements were 97.03±13.85 μm in glaucoma patients and 113.48±9.00 μm in normal patients. Superior half measurements were 95.83±13.71 μm in glaucoma patients and 111.49±11.14 μm in normal patients. Inferior half measurements were 98.44±15.63 μm in glaucoma patients and 115.50±9.25 μm in normal patients. Both GCC and RNFL averages and superior and inferior measurements were found statistically significantly less in glaucoma group. Signal strength indicator (SSI) results were also statistically significantly lower in the glaucoma group. SSI of RNFL results were statistically significantly lower compared to SSI of GCC.
Conclusion: The measurement of GCC by OCT was found as remarkable as the measurement of RNFL in distinguishing glaucoma patients from the normal ones.
Makale Özeti

7.
Yaşa bağlı maküla dejeneresansına ikincil koroid neovaskülarizasyonlarının tedavisinde anti-VEBF uygulaması ile fotodinamik tedavi ile anti-VEBF kombinasyonunun etkinliğinin karşılaştırılması
Comparison of efficiency of anti-VEGF agents alone and combination of anti-VEGF with photodynamic theraphy in the treatment of choroidal neovascularization secondary to age related macular degeneration
Nurten Ünlü, Mehmet Akif Acar, Dicle Hazırolan, Güner Üney, Damla E Acar, Sunay Duman
Sayfalar 343 - 348
Amaç: Yaşa bağlı maküla dejeneresansına (YBMD) ikincil koroid neovaskülarizasyonu (KNV) nedeniyle anti vasküler endotelial büyüme faktörü (VEBF) ya da fotodinamik tedavi (FDT) ile kombine anti-VEBF tedavisinin görme keskinliğine (GK) etkisini değerlendirmek.
Yöntem: YBMD ye ikincil gelişen KNV nedeniyle Ocak 2007- Kasım 2009 tarihleri arasında tedavi edilen 28 olgunun 28 gözü retrospektif olarak incelendi. Olguların işlem öncesi GK (ETDRS eşeliyle), göz içi basıncı, biyomikroskopi, fundus, optik koherens tomografi (OKT) ve fundus flöresein anjiyografi bulguları değerlendirildi. Gruplar intravitreal (IV) ranibizumab enjeksiyon tedavisi (Grup 1) ve FDT ile birlikte IV ranibizumab enjeksiyon tedavisi (Grup 2) uygulanan gözler olarak oluşturuldu. Anti-VEBF uygulamasında standart 3 doz IV enjeksiyonun ardından GK ve OKT bulgularına göre enjeksiyon tekrarlanırken, FDT ile kombine grupta FDT sonrası ilk 48–72 saatte anti-VEBF, takiplerde ise GK, OKT’ye göre enjeksiyon tekrarlandı.
Bulgular: Olguların ortalama yaşı 70,7±6,9 (53–85), ortalama takip süresi 10,1±5,9 (6-24) aydı. Grup 1 de 18 göz, Grup 2 de 10 göz vardı. Ortalama enjeksiyon sayısı grup 1’de 3,38 ve grup 2’de 1,5 idi. Tedavi öncesi ortalama GK gruplarda sırasıyla 43 ve 41 harf idi. Tedavi sonrasında ise ortalama GK ranibizumab grubunda 54, kombine grupta 40 harf olarak bulundu. Gruplar arasında GK yönünden tedavi öncesi ve sonrası anlamlı fark bulunmadı. Grup 1’de 5, Grup 2’de 3 gözde GK’de başlangıca göre 15 harf ve üzerinde artma, Grup 1’de 2, Grup 2’de 2 gözde başlangıca göre 15 harf ya da daha fazla görme kaybı izlendi.
Tartışma: YBMD ye ikincil gelişen KNV tedavisinde Anti-VEBF uygulamasının görme keskinliğinin korunması ve artışı yönünden etkin olduğu FDT ile kombine edilmesinin görme keskinliği yönünden ilave katkısı olmadığı gözlendi.
Purpose: To evaluate the effect of anti vascular endothelial growth factor (VEGF) or combination of photodynamic treatment(PDT) with anti-VEGF on visual acuity (VA) in choroidal neovascularization(CNV) secondary to age related macular degeneration (AMD).
Methods: The records of 28 eyes of 28 patients with CNV secondary to AMD treated between January 2007 and November 2009 were reviewed retrospectively. The VA was measured with ETDRS chart, intraocular pressure, slit lamp examination, fundus examination, optical coherence tomography(OCT), fluorescein angiography were evaluated before the treatment procedure. Group 1 included eyes that were treated with ranibizumab and Group 2 included eyes that were treated with combination of PDT and ranibizumab. Anti-VEGF treatment protocol was 3 monthly injections followed by monthly monitoring and additional injection was performed according to VA and OCT findings. In combination group PDT was followed by anti-VEGF injection 48-72 hours later, reinjection was done according to VA and OCT findings.
Results: The mean age of patients was 70,7±6,9(53–85) and the mean follow up time was 10,1±5,9(6-20) months. In group 1 18 eyes, group 2 10 eyes were present. The average number of injections was 3,38 and 1,5 respectively. The mean VA before the treatment was 43 letters in group 1, 41 letters in group 2. Mean VA after the treatment was 54 and 40 letters respectively. There was no difference between groups in terms of VA before and after treatment. A gain of 15 letters or more from baseline was seen in 5 eyes in group 1, 3 eyes in group 2. Two eyes in group 1 and 2 eyes in group 2 had lost 15 letters or more from baseline.
Discussion: The anti-VEGF treatment was effective in terms of improvement and stabilization of VA; however combination therapy had no additional effect on VA in treatment of CNV secondary to AMD.
Makale Özeti

8.
Mikrobik kontakt lens keratitlerinde mikrobiyolojik inceleme sonuçlarımız
Our microbiological analysis results in microbial contact lens keratitis
Melis Palamar, Matilda Masaroğulları, Sait Eğrilmez, Şöhret Aydemir, Ayşe Yağcı
Sayfalar 349 - 353
Amaç: Kontakt lens keratitlerinin mikrobiyolojik inceleme sonuçlarını, uygulanan ampirik tedavi başarısını ve tedavi başarısını etkileyen faktörleri bildirmektir.
Gereç-Yöntem: Kliniğimize başvuran kontakt lens mikrobik keratit olgularının kontakt lensleri içinde bulundukları lens kapları ile mikrobiyolojik incelemeye gönderildi. Sonuçlar çıkana dek ampirik tedavi (vankomisin ve seftazidim fortifiye damla kombinasyonu veya moksifiloksasin damla) başlandı. Antibiyogram sonucuna göre tedavilerin etkinliği değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 33 olgunun (13 erkek, 20 kadın) tamamı refraktif amaçlı aylık silikon hidrojel kontakt lens kullanıcıları idi. Yaş ortalaması 25.85 ± 7.30 (18 ve 42 arası) idi. Başvuru anında olguların ortalama görme keskinlikleri 0.31 ± 6.5 standart sıra (0.01 ila 10/10 arasında) idi. Yirmi beş (%75.75) olguda tek, 5 (%15.15) olguda ise iki mikroorganizma izole edilirken 3 (%9.09) olguda suş izole edilemedi. İzole edilen mikroorganizmalardan 2’si küf mantarı, diğerleri ise bakteri idi. En sık izlenen mikroorganizma Pseudomonas aeuroginosa (%39.4) idi. Antibiyogramda kombine fortifiye vankomisin ve seftazidim tedavisinin duyarlılığı yüksek bulunduğu fakat siprofiloksasinin %100 etkili olduğu gözlendi. Tedavi bitiminde olguların ortalama görme keskinlikleri 0.88 +/- 1.0 standart sıra (0.4 ila tam (=onda on) arasında) idi.
Sonuç: Kontakt lens keratitlerinde, kontakt lensin ve içinde bulunduğu solüsyonun mikrobiyolojik incelemesi değeri yüksek bir klinik uygulamadır. Kontakt lens kullanım kuralları ve olası riskleri konusunda hasta bilinçlendirilmesi yadsınamayacak derecede önemlidir. Göz kaybına varabilen komplikasyonlara neden olabilecek kullanım hatalarını bertaraf edebilmemiz için hijyen kurallarına uyulmasının önemi ve olası acil durumda ne yapılması gerektiği hastalara mutlaka anlatılmalıdır.
Purpose: To report the microbiological results, the success of the used empirical therapy and the factors effecting the therapy success of contact lens keratitis.
Materials&Methods: The contact lens containers containing the contact lenses of the microbic contact lens keratitis cases were sent for microbiological analysis. Empirical therapy (combined vancomycine and ceftazidime fortified drops or moxifloxacin drops) was started before the analysis results were ready. The efficacy of the treatment modalities were evaluated according to the antibiogram results.
Results: All 33 cases (13 male, 20 female) that are included in the study were monthly refractive silicone hydrogel contact lens wearers. Mean age was 25.85 ± 7.30 (range 18 and 42) years. Mean visual acuities of the cases at the time of admission was 0.31 ± 6.5 standart lines (0.01 and 10/10). While 1 microorganism in 25 (%75.75) cases, 2 microorganisms in 5 (%15.15) cases were isolated, no strain was isolated in 3 (%9.09) cases. Two of the isolated microorganisms were fungi, the rest were bacterias. The most common microorganism was Pseudomonas aeuroginosa (%39.4). In the antibiogram, the sensitivity of combined vancomycine and ceftazidime fortified treatment was found to be high, but ciprofloxacine was found to be 100% sensitive. At the end of the treatment mean visual acuity was 0.88 +/- 1.0 standart lines (range 0.4 and 10/10).
Conclusion: The microbiological analysis of the contact lens and lens container is a valuable clinical procedure in contact lens keratitis. Providing the awareness of contact lens wearers about contact lens usage rules and possible risks is very important. In order to aside the complications which might lead to even eye loss, the importance of obeying hygenic rules and what’s to be done in case of possible emergency should be explained to patients.
Makale Özeti

9.
Bakteriyel konjonktivit tedavisinde antibiyotik tercihi ne olmalı?
What should be the antibiotic preference in bacterial conjunctivitis treatment?
İlker Eser, Alper Akçalı, Arzu Taşkıran-çömez, Barış Kömür, Nilgün Özbey, Müşerref Tatman-otkun
Sayfalar 354 - 358
Amaç: Bakteriyel konjonktivit etkenlerini ve bu etkenlerin invitro antibiyotik duyarlılıklarını araştırmak.
Materyal ve metod: Aralık 2008 ile Mart 2010 tarihleri arasında polikliniğimize yanma hissi, kızarıklık ve akıntı şikayeti ile başvuran, akut bakteriyel konjonktivit ön tanısı alan, herhangi bir sistemik antibiyotik veya topikal göz damlası kullanmayan, ortalama yaşı 43,7±26.4 (1-84) yıl olan 47 (27 kadın, 20 erkek) hasta çalışmaya dahil edildi. Her iki gözden pamuk eküviyon kullanılarak alınan sürüntü örneklerinden çikolatamsı ve kanlı agara ekim yapıldı ve Gram boyama için preparat hazırlandı. Üreyen bakteriler Vitek2 kompakt sistem (bioMerieux, Fransa) ile tiplendirildi. Antibiyogramlar disk diffüzyon metodu ile Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterlerine göre değerlendirildi.
Bulgular: Olgulardan alınan 47 kültürden 29 (%61.7)’unda üreme saptandı. Etkenler arasında en çok izole edilen bakteri koagülaz-negatif stafilokoklar idi (16 olgu, %55). İzole edilen bakterilere en etkili olan antibiyotikler duyarlılık oranlarına göre sırasıyla; vankomisin (%100, 21/21), netilmisin (%95,7, 22/23), kloramfenikol (%92,6, 25/27) ve tobramisin (%91,3, 21/23) idi. Florokinolon grubu antibiyotiklerin duyarlılıkları göreceli olarak daha düşüktü (ofloksasin (%75, 21/28), moksifloksasin (%75, 18/24), siprofloksasin (%73,1, 19/26)).
Sonuç: Bakteriyel konjonktivit tedavisinde netilmisin, kloramfenikol ve tobramisin, florokinolon grubu antibiyotiklere göre daha etkili bulundu. Ampirik tedavide bu antibiyotiklerin kullanılması, tedaviye başlamadan önce özellikli olgularda kültür alınması, tedaviye yanıt alınamadığı durumda antibiyotik duyarlılıklarına göre yeni ilaç seçiminin uygun olacağı düşünülmektedir.
Purpose: To investigate the pathogens of bacterial conjunctivitis and in vitro antibiotic sensitivities of these bacteria.
Material and Method: Fourty-seven (27 female, 20 male) patients, aged of mean 43.7±26.4 (range 1 to 84) years, who referred to our clinic with complaints of stingy and hyperemia between December 2008 and March 2010 and diagnosed as acute bacterial conjunctivitis, with no history of any systemic or topical antibiotic use were included in the study. Samples were taken from both eyes by using cotton swap, cultured into chocolate and blood agar, and prepared for Gram staining. The identification of the organisms were performed by Vitek2 compact system (bioMerieux, France). Antibiograms were evaluated according to Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) criteria by disc diffusion method.
Results: Twenty-nine of 47 (61.7%) samples were culture positive. The most common isolated bacteria was coagulase-negative staphylococcus (16 cases, 55%). The most sensitive antibiotics for the isolated bacteria were; vancomycin (100%, 21/21), netilmicin (95.7%, 22/23), chloramphenicol (92.6%, 25/27) and tobramycin (%91.3, 21/23), respectively. Fluoroquinolones were relatively less sensitive: ofloxacin (75%, 21/28), moxifloxacin (75%, 18/24), ciprofloxacin 73.1 %, 19/26).
Discussion: Netilmicin, chloramphenicol and tobramycin were found to be more sensitive compared to flouroquinolones in bacterial conjunctivitis treatment. Using these antibiotics as an empirical treatment, taking conjunctival culture of particular cases prior to treatment, and antibiotic switch due to antibiogram will be the most reasonable approach in case of no response to the treatment.
Makale Özeti

10.
Van ve Yöresinde Delici Göz Yaralanmaları Sonrası Endoftalmi Görülme Sıklığı
Endophthalmitis Rate After Open Globe Injuries In The Area Of The City Of Van
Adem Gül, Tekin Yaşar, Çağatay Çağlar, Oktay Esmer
Sayfalar 359 - 362
Giriş: Göz içi dokularının enfeksiyonuna endoftalmi denir. Çoğunlukla delici göz yaralanmaları ve çeşitli göz müdahaleleri sonucu gelişir. Bu çalışmada kliniğimizde primer onarım yapılan hastalarda endoftalmi sıklığı araştırılmıştır.

Gereç ve Yöntem: Bu çalışma xxxxxx Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Kliniğine 1993 ile 2009 yılları arasında göz travması nedeni ile başvuran hastaların, hasta kartlarının retrospektif olarak taranması ile oluşturulmuştur. Primer onarım yapılan 810 hasta incelenmiştir. Bu hastalardan endoftalmi olan 64 hastaya ait analizler yapılmıştır.

Bulgular: Delici göz yaralanmalarının 64’ünde (% 7,9) endoftalmi gelişti.

Travmaya maruz kalma zamanı en sık olarak 2 ile 6 yaş arası görülmekte idi. 56 (%88) hastada korneal, 2 (%3) hastada skleral, 6 (%9) hastada korneoskleral perforasyon mevcuttu.

Travmaya maruz kalma zamanı ile endoftalmi gelişmesi arasında geçen süre açısından bakıldığında; ilk 12 saatte endoftalmi gelişen hasta sayısı 11 (%17) iken, 12-24 saat içerisindeki hasta sayısı 15 (%23), ikinci gündeki hasta sayısı 13(%20), üçüncü gündeki 13(%20) kişidir, geri kalan 12 hasta dördüncü ve otuzuncu günler arasında başvurmuşlardır. Hastaların takip süresi 2 gün ile 96 ay arasında değişmektedir.

Travma sonrası endoftalmi gelişen hastalarda en sık etken olarak çatal, bıçak, iğne, enjektör gibi metal etkenler ilk sırada yer alırken (%39), ikinci sırada ağaç ve diken yer almaktadır (%23). Bu etkenleri sırasıyla taş, cam ve hayvanlara bağlı yaralanmalar takip etmektedir.

Sonuç: Kliniğimizde primer onarım yapılmış 810 hastanın 64’ünde (% 7,9) endoftalmi geliştiği görüldü.
Introduction: Endophthalmitis is the inflammation of the intraocular structures. It is mostly associated with open globe injuries and various surgical eye interventions. In this study, endophthalmitis rate was investigated in open globe injuries that had primary reperation.

Material and Methods: We retrospectively investigated open globe injuries in xxxxxxx University, Department of Ophthalmology in between 1993 and 2009 years. We examined 810 patients that had primary reperation. We analysed the data of 64 patients who exposed to endophthalmitis.

Results: Endophthalmitis rate was % 7,9 (64 patients). Perforating eye trauma was commonly seen between 2 and 6 years old. There were 56 (%88) corneal, 2 (%3) scleral and 6 (%9) corneoscleral perforation.

The time between the onset of endophthalmitis and trauma was classified: 11 (%17) patients developed endophthalmitis in first 12 hours, 15 (%23) patients between 12-24 hours, 13(%20) patients in second day, 13(%20) patients in third day and remaining 12 patients was ranging between fourth and 30th days. The range of follow up period was 2 days and 96 months.

The most common agents in patients who developed posttraumatic endophthalmitis were metal agents (%39) (fork, knive, needle and injector), wood and thorn (%23) and the remaining stone, glass and animal related factors such as horn.

Conclusion: It was seen that 64 of 810 patients (% 7,9) were exposed to endophthalmitis in our clinic.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
11.
HELLP Sendromunda Görme Kaybı
Vision Loss In A Patient With HELLP Syndrome
Erdem Dinç, Umut Can Kurtuluş, Atila Argın
Sayfalar 363 - 365
On dokuz yaşında primigravid hastanın 37. gestasyon haftasında konvulsiyonları, frontal baş ağrısı ortaya çıktı ve hastada eklampsi düşünülerek sezaryen uygulandı. Postoperatif 10. günde hastanın her iki gözünde görme kaybı ortaya çıktı. Sağ gözde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 3/10, sol gözde ise 2 metreden parmak sayar düzeydeydi. Bilateral ön segment muayenesi doğal olan hastanın her iki fundus muayenesinde maküler hemoraji ve eksudalar izlendi. Yapılan laboratuar tetkiklerinde HELLP sendromu ile uyumlu olarak karaciğer enzimlerinde artış, trombositopeni tespit edildi. Takiplerde her iki maküladaki hemoraji geriledi ve hastanın görme düzeyi arttı. HELLP sendromunda çeşitli oftalmolojik komplikasyonların yanı sıra maküler hemoraji gelişimi izlenebilmektedir.
A 19 year old primigravidarum patient complained of frontal headache and convulsion at the 37th week of gestation. She was diagnosed eclampsy and cesarean section was implemented. The patient’s complaint was bilateral loss of vision on the postoperative 10th day. Best corrected vision acuity of the right eye was 3/10 while the left eye was 2 meters finger count. Bilateral anterior segment examination was normal. Examination of the both fundus displayed bilateral macular hemorrhage and exudates. In accordance with the HELLP syndrome, laboratory studies confirmed that the level of liver enzymes increased and thrombocytopenia was detected. HELLP syndrome may cause development of macular hemorrhage besides various ophthalmologic complications.
Makale Özeti

12.
Lakrimal kanalikül yarığının iki nadir formu; kendine zarar verme ve doğumsal
Two rare forms of slit lacrimal canaliculus; self-inflicted and congenital
Zafer Onaran, Bülent Yazıcı, Pelin Yılmazbaş
Sayfalar 366 - 368
Lakrimal punktal veya kanaliküler yarık genellikle bikanaliküler silikon entübasyonunun bir komplikasyonu olarak görülür ve bunun dışında nadir karşılaşılır. Bu yazıda kendine zarar verme ve doğumsal gelişim anomalisine bağlı yarık kanalikülleri olan iki olgu sunulmakta ve ilgili literatür tartışılmaktadır. Yirmi beş yaşında psikotik bozukluğu olan erkek hasta, kesici cisimlerle her iki gözünde üst kanaliküllerde yarıklanma ve alt kanalikül tıkanıklığı, semblefaron ve restriktif myopati oluşturmuştu. Diğer hasta, 70 yaşında bir kadındı ve tüm kanaliküllerinde punktumdan medial kantüse değin uzanan bir mukozal açıklık vardı. Yarık kanalikül, belirgin anatomik deformite oluşturmasına karşın, her iki hastada da lakrimal yakınmalara neden olmamıştı.
Lacrimal punctal or canalicular slitting is usually seen as a bicanalicular silicon intubation complication and rarely encountered except that. Here we report two cases of slit canaliculus due to self-inflicted trauma and congenital developmental anomaly and discuss the relevant literature. Twenty five years old male patient with psychotic disorder caused bilateral upper canalicular slitting and lower punctal stenosis as well as symblepharon and restrictive ocular myopathy due to self-mutilation with incisive objects. The other patient was a seventy years old female who has a mucosal opening from punctum to medial canthus in the entire canaliculi. Although slit canaliculus constitute a significant anatomic deformity, it did not caused lacrimal complaints in both of the patients.
Makale Özeti