Cilt: 21  Sayı: 2 - Haziran 2023
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Yoğun Bakımda Ergoterapi
Occupational Therapy in Intensive Care
Hülya Yücel
Sayfalar 59 - 67
Bu derleme, yoğun bakımda gerçekleştirilen ergoterapi müdahalelerine yönelik literatürün sentezi niteliğindedir. Her yıl, yoğun bakım ünitelerinden taburcu olan milyonlarca kişi, yeni edinilmiş bilişsel bozulma ve/veya işlevsel sakatlık ile karşı karşıya kalmaktadır. Ergoterapi yoğun bakımda bulunan hastaların beslenme, giyinme, erken mobilizasyon, ambulasyon gibi günlük yaşam aktivitelerine; hafıza, dikkat, problem çözme ve çok adımlı görevleri yerine getirme gibi gelişmiş yürütücü işlevlerden oluşan kognitif süreçlerine yönelik çalışmaları içerir. Amaçlı bir davranış ortaya çıkarmak için, uyarılma ve farkındalığı artırmak, uyanıklığı ve erken hareketlilik faaliyetlerine katılımı optimize etmek yoğun bakımda ergoterapi müdahalelerinin amaçlarını oluşturur. Literatürde bu hedeflere ulaşmak için yapılan ergoterapi müdahalelerinin anlamlı sonuçlar ortaya koyduğu görülmektedir. Fakat bu konuda, ergoterapistlerin yakın geçmişte faaliyetler gösterdiğini içeren çalışmalar yetersizdir. Yoğun bakım ünitesinde ergoterapistlerin spesifik müdahalelerini ve rolünü ve bu müdahalelerin etkinliğini netleştirmek için gelecekteki araştırmalara ihtiyaç vardır. Türkiye’de yeni gelişmekte olan ergoterapi ve ergoterapistlik mesleğinin hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde faaliyet göstermesi dünyada da yeni bir durumdur. Bu yazı ülkemizde bu konuda yazılmış ilk derleme çalışmasıdır.
This review is a synthesis of the literature on occupational therapy interventions in intensive care. Each year, millions of people discharged from intensive care units face newly acquired cognitive impairment and/or functional disability. Occupational therapy includes studies on daily living activities such as feeding, dressing, early mobilization, ambulation, and cognitive processes such as memory, attention, problem solving and advanced executive functions such as performing multi-step tasks. Increasing arousal and awareness, optimizing alertness and participation in early mobility activities in order to elicit a purposeful behavior are the goals of occupational therapy interventions in intensive care. In the literature, it is seen that occupational therapy interventions performed to achieve these goals show significant results. However, studies on this subject, which include that occupational therapists have shown intense activities in the recent past, are insufficient. Future researches are needed to clarify the specific interventions and role of occupational therapists in the intensive care unit and the effectiveness of these interventions. That the occupational therapy and occupational therapist occupation operates in the intensive care units, which is newly developing in Turkey also a new situation in the world. This study is the first review written in our country on this subject.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
Yoğun Bakım Hastalarında Ventilatör İlişkili Pnömoni Etkenlerinin İzole Etmede Mini-BAL Tekniğinin Endotrakeal Aspirat ve Bronkoskopik Örneklerle Karşılaştırılması
Comparison of Mini-BAL Technique with Endotracheal Aspirate and Bronchoscopic Specimens in Isolating Ventilator-Associated Pneumonia Factors in Intensive Care Patients
Pelin Bayazıt, özlem polat, İlkay Anaklı, günseli orhun, ARIF ATAHAN ÇAGATAY, Metin KILIÇ, Perihan Ergin Ozcan
Sayfalar 68 - 73
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda Yoğun Bakım Ünitesi (YBÜ)’ de nozokomiyal pnömoni tanısıyla izlenen hastalarda mini bronkoalveolar lavaj (mini-bal) yöntemi ile klasik yöntemler olan endotrakeal aspirasyon (ETA) ve bronkoalveolar lavaj (BAL) yönteminin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD Yoğun Bakım Ünitesinde Şubat 2014-Ocak 2015 tarihleri arasında ventilator ilişkili pnömoni (VİP) şüphesiyle takip edilen 30 hastada gerçekleştirildi.
BULGULAR: Hastaların %40’ı (12 kişi) kadın, %60’ı (18 kişi) erkektir ve yaş ortalaması 54,23±21,37’dir. Ortalama mekanik ventilasyonda kalma süreleri ise 9,7±22,8 gün olarak hesaplanmıştır. Hastaların ortalama SAPS III skoru 36,06±8,46, APACHE II skoru 21,36±4,90 ve CIPS skoru ise 5,90±1,91 olarak hesaplanmıştır. MiniBAL yönteminin bronkoskopi’ye göre tutarlılığı %86,7, trakeal aspirata göre tutarlılığı %63,3 olarak tespit edilmiştir. Endotrakeal aspirasyon ile bronkoskopi yönteminin birbiri ile tutarlılığı % 60 olarak hesaplanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak YBÜ’de VİP şüphesi olan hastaların tanısında kullanılan yöntemlerin karşılaştırılmasında, miniBAL erken dönemde elde edilen ve güvenilir sonuçlar verdiği tespit edimiştir.
INTRODUCTION: In our study, it was aimed to compare the mini bronchoalveolar lavage (mini-BAL) method with the classical methods of endotracheal aspiration (ETA) and bronchoalveolar lavage (BAL) in patients followed up in the Intensive Care Unit (ICU) with the diagnosis of nosocomial pneumonia.
METHODS: Our study was carried out in 30 patients who were followed up with the suspicion of ventilator-associated pneumonia (VAP) between February 2014 and January 2015 in Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Anesthesiology, Intensive Care Unit.
RESULTS: 40% (12 people) of the patients were women, 60% (18 people) were men, and the mean age was 54.23±21.37 years. The mean duration of mechanical ventilation was calculated as 9.7±22.8 days. The mean SAPS III score of the patients was 36.06±8.46, the APACHE II score was 21.36±4.90, and the CIPS score was 5.90±1.91. The consistency of the MiniBAL method according to bronchoscopy was 86.7%, and its consistency compared to tracheal aspirate was 63.3%. The consistency between endotracheal aspiration and bronchoscopy method was calculated as 60%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result, in the comparison of the methods used in the diagnosis of patients with suspected VAP in the ICU, miniBAL was found to give reliable results in the early period.
Makale Özeti

3.
COVID 19'lu kritik hastalardaki ölüm oranları ile beslenme faktörleri arasında bir ilişki var mıdır?
Is there a relationship between mortality rates and nutritional factors in critical ill patients with COVID 19?
Ozlem Oner, begum ergan, MEHMET CAGATAY GURKOK, Murat Küçük, Oya Ozlem EREN-KUTSOYLU, Erdem Yaka, Necati Gokmen
Sayfalar 74 - 82
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmadaki amacımız, COVID-19'lu kritik hastaların yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) tedavi edilirken hedeflenen kaloriye (ATC) ulaşıp ulaşmadığını ve bunun modifiye Nutric skoru (mNUTRIC) ve mortalite ile ilişkisini incelemekti.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastalar yoğun bakımda kaldıkları süre içerisinde hedeflenen kaloriye ulaşılıp ulaşılmadığına (ATC grubu) ve sağlanamamasına (NATC grubu) göre iki gruba ayrıldı. Hastaların mNUTRIC skorları, YBÜ ve hastane mortalite oranları her iki grup için karşılaştırıldı.
BULGULAR: ATC grubundaki hasta sayısı 59 (%63,4), hedef kaloriye (NATC) ulaşamayan gruptaki hasta sayısı ise 34 (%36,6) idi. Başvuru anında mNUTRIC puanları ATC grubunda 3 (2-4) ve NACT grubunda 5 (4-6) olarak bulundu. Çok değişkenli regresyon analizinde mNUTRIC puanı 5 ve üzeri (p<0.01), hemodinamik instabilite (p=0.02) ve erkek cinsiyet (p=0.04) NATC için bağımsız risk faktörleri olarak anlamlı bulundu. YBÜ ve hastane mortalitesi NACT grubunda ACT grubuna göre daha yüksekti (sırasıyla p<0.01, p<0.03).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım ünitesinde tedavi edilen kritik durumdaki COVID-19 hastalarında hedeflenen kaloriye ulaşamama ve yüksek mNUTRIC puanı mortalite ile ilişkilendirilebilir.
INTRODUCTION: Our aim in this study was to examine whether critically ill patients with COVID-19, achieved the targeted calories (ATC) while being treated in the intensive care unit (ICU) and its relationship with the modified Nutric score (mNUTRIC) and mortality.
METHODS: Patients were divided into two groups according to whether the targeted calorie was achieved (ATC group) or not (NATC group) while staying in the ICU. Patients' mNUTRIC scores, ICU and hospital mortality rates were compared for both groups.
RESULTS: The number of patients in the ATC group was 59 (63.4%) and the number of patients in the group that could not achieve the target calories (NATC) was 34(36.6%). mNUTRIC scores on admission were found to be 3 (2-4) in ATC group and 5 (4-6) in NACT group. In multivariate regression analysis, a mNUTRIC score of 5 and higher (p<0.01), hemodynamic instability (p=0.02) and male gender (p=0.04) were found to be significant as independent risk factors for NATC. ICU and hospital mortality were higher in the NACT group than the ACT group (p<0.01, p<0.03 respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Inability to reach the targeted calories and high mNUTRIC score may be associated with mortality in critically ill COVID-19 patients treated in the ICU.
Makale Özeti

4.
COVID-19'lu kritik hastalarda toraks BT tabanlı ölçümlerin miyokard hasarı ile ilişkisi
The association of chest CT-based measurements with myocardial injury in critically ill patients with COVID-19
Bişar Ergün, Naciye Sinem Gezer, Murat Küçük, Mehmet Nuri Yakar, Mehmet Celal ÖZTÜRK, MUHİTTİN DEMİR, Erdem Yaka, BILGIN Comert, Necati Gokmen, Begum Ergan
Sayfalar 83 - 92
GİRİŞ ve AMAÇ: Koronavirüs Hastalığı-2019 (COVID-19) olan kritik hastalarda miyokardiyal yaralanma insidansı yüksektir ve miyokard yaralanması olan COVID-19 hastalarında mortalite artar. Amacımız, COVID-19'lu kritik hastalarda toraks bilgisayarlı tomografi tabanlı (BT) ölçümler ile miyokard hasarı arasındaki ilişkiyi belirlemekti.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tek merkezli kohort çalışmamız Toraks BT çekilen ve COVID-19 tanısı ile yoğun bakım ünitesine kabul edilen hastalar üzerinde gerçekleştirildi. Miyokard hasarı, elektrokardiyografi ve ekokardiyografideki yeni anormalliklerden bağımsız olarak, high-sensitivity troponin I kan seviyesinin 99. persentil üst referans sınırının üzerinde olması olarak tanımlandı. Hastaların demografik, klinik, laboratuvar sonuçları ve toraks BT bulguları kaydedildi.
BULGULAR: Toplam 213 hasta dahil edildi. 213 hastanın 69'u (%32,4) kadın, 144'ü (%67,6) erkekti. Miyokardiyal yaralanma insidansı %61,0 (n=130) idi. Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II (APACHE) skoru (OR 1.07, %95 CI 1.02–1.12, p=0.005), Toraks BT şiddet skoru ≥ 18 (OR 2.85, %95 CI 1.29–6.32, p=0.010), herhangi bir koroner arter kalsifikasyonu varlığı (OR 2,45, %95 CI 1,09-5,52, p=0,030) ve yaş (OR 1,04, %95 CI 1,01-1,08, p=0,041), miyokardiyal yaralanma riskini bağımsız olarak arttıran faktörlerdi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kritik hastalığı olan COVID-19 hastalarında miyokard yaralanması insidansı yüksektir. Toraks BT şiddet puanı ≥ 18 ve koroner arter kalsifikasyonu varlığı, COVID-19'lu kritik hastalarda miyokard hasarını tahmin etmek için halihazırda çekilmiş olan Toraks BT üzerinden kolayca elde edilebilen pratik ve değerli parametrelerdir.
INTRODUCTION: Myocardial injury incidence is high in critically ill patients with coronavirus disease 2019 (COVID-19) and mortality increases in COVID-19 patients with myocardial injury. Our objective was to determine the association between chest computed tomography-based (CT) measurements with myocardial injury in critically ill patients with COVID-19.

METHODS: We conducted a single-center cohort study of patients admitted to the intensive care unit with a diagnosis of COVID-19 who underwent chest computed tomography (CT). Myocardial injury was defined as high-sensitivity troponin I blood level above the 99th percentile upper reference limit, independent of new abnormalities in electrocardiography and echocardiography. Demographic, clinical, laboratory results, and chest CT findings were collected at ICU admission.

RESULTS: A total of 213 patients were included. Of the 213 patients, 69 (32.4%) were female, and 144 (67.6%) were male. Myocardial injury incidence was 61.0% (n=130). Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II score (OR 1.07, 95%CI 1.02–1.12, p=0.005), having a chest CT severity score ≥ 18 (OR 2.85, 95%CI 1.29–6.32, p=0.010), having any coronary artery calcification (CAC) (OR 2.45, 95%CI 1.09–5.52, p=0.030), and age (OR 1.04, 95%CI 1.01–1.08, p=0.041), as factors independently associated with an increased risk of myocardial injury.

DISCUSSION AND CONCLUSION: The incidence of myocardial injury is high in critically ill COVID-19 patients. Chest CT severity score ≥ 18 and presence of CAC are practical and valuable tools readily available from existing chest CT to predict myocardial injury in critically ill patients with COVID-19.

Makale Özeti

5.
Türkiye deki Yoğun Bakımlarda Potansiyel İlaç-İlaç Etkileşimlerinin Değerlendirilmesi: Nokta prevalans çalışması
Potential Drug-Drug Interactions in Intensive Care Units in Turkey: A point prevalence study
Derful Gülen, melike şeyda dağdelen, ilkay ceylan, Nermin Kelebek Girgin
Sayfalar 93 - 99
GİRİŞ ve AMAÇ: İlaç–ilaç etkileşimi (DDI), birden fazla ilacın birlikte kullanımıyla ortaya çıkan, advers ilaç reaksiyonlarından (ADR) olup, ilaçların tedavideki etkinliğinin azalması ve komplikasyonlarla ilişkilidir1,2. Yoğun bakım ünitesi (YBÜ) hastalarında çoklu ilaç kullanımı potansiyel DDI açısından bu hastaları risk grubu haline getirmektedir3-8. Çalışmamızda, ülkemizdeki farklı yoğun bakımlarında benzer hasta gruplarındaki pDDI’ları belirlemek istedik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Türkiye’deki yoğun bakımda yatan kritik hastalarda çok merkezli nokta prevalans çalışması olarak tasarlanmıştır. Hasta orderları ‘Lexi interact online interaction checker program (https: //www.uptodate.com/drug-interactions) ile pDDI açısından analiz edildi.
BULGULAR: 236 hasta verisi içinden Yaş <18 ve ilaç orderlarındaki ilaç sayı kriteri <5 veya verisi eksik doldurulan hastalar çalışma dışı bırakıldığında 194 hasta çalışmaya dahil edildi. 684 tane pDDI saptanmış olup bunların 92 (%13,4) tanesi major, 531 (%77,6) tanesi moderate, 61 (%9) tanesi minör etkileşim idi. 159 (%81.9) hastada en az bir tane ilaç etkileşimi mevcuttu. İlaç etkileşimi olan hastalar ile (159 hasta) olmayan 36 hastanın ilaç sayıları arasında anlamlı düzeyde fark mevcuttu (p<0,001). İlaç etkileşimi saptanan hasta grubunda ilaç sayıları ile etkileşim sayıları arasında yüksek düzeyde anlamlı korelasyon saptandı ( p<0.001 r=0.707). İlaç sayısı ve ilaç etkileşim sayıları ile yoğun bakım yatış süresi arasında anlamlı düzeyde bir korelasyon saptanmamıştır (p=0.216 r=0,092; p=0,284 r=-0.080, sırasıyla).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma ile benzer YBÜ’lerdeki kritik hastalarda çoklu ilaç kullanımına bağlı pDDI görülme riskinin arttığı görülmüştür. Saptanan pDDI’ların çoğunluğunu orta düzeyde etkileşimler oluşturmakla beraber bu etkileşimlerin önceden saptanması hasta güvenliğini artırıcı nitelikte olabilir.
INTRODUCTION: Drug-drug interaction (DDI) is associated with complications and decreased effectiveness of drugs during treatment. Intensive care units (ICU) have patients who are at high risk of potential drug-drug interactions (pDDI). Here, we aimed to identify potential DDIs in similar patient groups in ICUs in Turkey.
METHODS: nvitations were sent to 20 hospitals in Turkey to select critically ill patients in their ICUs for a multicenter point prevalence study. Patient orders were determined for potential DDI using Lexi Interact Online Interaction Checker software program.
RESULTS: Patients from ten hospitals were included in the study. Of 236 patients whose data were collected, patients of <18 years of age, those <5 drugs in their drug order, and those with incomplete data were excluded. The remaining 194 patients were included in the study. Total 684 pDDIs were detected, of which 92 (13.4%) were major, 531 (77.6%) were moderate, and 61 (9%) were minor interactions. There was at least one drug interaction in 159 (81.9%) patients. There was a significant difference between the number of drugs in patients with drug interactions (159) and those in patients without drug interactions (36) (p<0.001). A high level of significant correlation was found between the number of drugs and the number of interactions in patients with drug interactions (p<0.001. r=0.707). No significant correlation was found between the length of stay in ICU and the number of drugs or the number of drug interactions (p=0.216, r=0.092; p=0.284, r=-0.080, respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The increased risk of pDDI due to the use of multiple drugs was observed in critically ill patients. The majority of detected pDDIs produced moderate-level interactions.

Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Yoğun Bakımda Takibi Gerektiren 3 Nöroleptik Malign Sendrom Olgusu ve Literatür Taraması
Neuroleptic Malignant Syndrome,Requires Intensive Care Monitoring; Review with Three Cases
İrem Akın Şen, METİN KILINÇ, cem şen, HULYA sungurtekin
Sayfalar 94 - 97
Nöroleptik malign sendrom (NMS), antipsikotik ilaçların nadir görülen, idiyosenkratik, potansiyel olarak ölümcül bir yan etkisidir. Sendrom, hipertermi (ateş), kas rijiditesi, otonomik bozukluklar ve mental durum değişiklikleri ile karakterizedir. Tipik ve atipik antipsikotikler gibi psikotropik ilaçlar, bulantı ve gastroparezi tedavisinde kullanılan bazı dopamin reseptör antagonisti ilaçlar (örn. Prometazin, metoklopramid, proklorperazin) ve amoksapin gibi antidepresanların tümü NMS etiyolojisinde yer almıştır.Bu vaka serisinde üç NMS vakası bildiriyor ve mevcut literatüre referansla olası etiyolojileri tartışımayı amaçladık.
Neuroleptic malignant syndrome (NMS) is a rare, idiosyncratic and potentially fatal side effect of antipsychotic medications. Syndrome is characterized by hyperthermia (fever), muscle rigidity, autonomic disturbances and mental state alterations. Psychotropic medications such as the typical and atypical5-6 antipsychotics, certain dopamine receptor-blocking drugs used in the treatment of nausea and gastroparesis (e.g., promethazine, metoclopramide, prochlorperazine), and antidepressants like amoxapine have all been implicated in the aetiology of NMS. We report three cases of NMS and discuss possible etiologies with reference to the existing literature.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
7.
APACHE II, SOFA, ISARIC/WHO 4C Mortalite Skoru ve CO-RADS'ın Kritik Coronavirüs 2019 (Covid-19) Hastalarının Mortalite Tahmininde Kullanımı
Usefulness of APACHE II, SOFA, ISARIC/WHO 4C Mortality Score and CO-RADS for Mortality Prediction of Critically Ill Coronavirus Disease 2019 (Covid-19) Patients
Hülya Sungurtekin, Fatih Sargın, METİN KILINÇ, Mithat Kahramanoğlu, MERT AKBULUT, Ferruh Ayoglu, Ahmet Çalışkan, Simay Karaduman
Sayfalar 100 - 109
GİRİŞ ve AMAÇ: Kritik Covid-19 hastalarının Mortalite tahmininde Akut Fizyoloji ve Kronik Sağlık Değerlendirmesi II(APACHE II) skoru, Sıralı Organ Yetmezliği Değerlendirmesi(SOFA) skoru, Glasgow Koma Skalası(GCS), 4C Mortalite skoru ve Covid-19 Raporlama ve Veri Sistemi( CO-RADS)’nin araştırılması amaçlanmıştır

YÖNTEM ve GEREÇLER: Yöntem: Laboratuvarca doğrulanmış Covid-19 enfeksiyonu veya klinik ve radyolojik olarak doğrulanmış Covid-19 enfeksiyonu olan erişkin yoğun bakım ünitesine kabul edilen hastalar dahil edildi. Klinik özellikler, sonuçlar, APACHE II skoru, SOFA skoru, ISARIC/WHO 4C Mortalite skoru ve CO-RADS sınıflandırması kaydedildi.

BULGULAR: Bu çalışmaya 276 hasta dahil edildi. Ölen hastalarda yaş ortalaması daha yüksekti. En sık hastaneye yatış nedeni solunum yetmezliğiydi (%67). En sık eşlik eden hastalıklar hipertansiyon (%51,8), kalp hastalığı (%43,4) ve diyabet (%33,6) idi. Hastaların %61.5'inde organ yetmezliği mevcuttu. Ortalama APACHE II, SOFA, GCS ve 4C mortalite skorları ölen hastalarda daha yüksekti. Mortalite için 4C mortalite ve SOFA skorları, sırasıyla AUC 0.736 ve 0.706 alan ile daha yüksek öngörü bulundu. 4C mortalite skoru %78.9 duyarlılık ve %58.1 özgüllüğe sahipken, SOFA'nın duyarlılığı %78.9 ve özgüllüğü %53.3 idi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: 4C mortalite ve SOFA skorları, yoğun bakımdaki Covid-19 hastalarında mortalitenin tahmin ettirici bir göstergesi olabilir.
INTRODUCTION: It was aimed is to report Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II(APACHE II) score, Sequential Organ Failure Assessment(SOFA) score, Glasgow Coma Scale(GCS), 4C mortality score and the Covid-19 Reporting and Data System(CO-RADS) in predicting outcome of critically ill Covid-19 patients.

METHODS: Patients with laboratory-confirmed Covid-19 infection or clinical and radiological confirmed Covid-19 infection who were admitted to adult ICU was included. Clinical characteristics, outcomes, APACHE II score, SOFA score, ISARIC/WHO 4C mortality score and CO-RADS classification were reported.

RESULTS: 276 patients included to this study. The mean age were higher in ex patients. The most common cause of hospitalization was respiratory failure (67%). The common co-morbidities were hypertension(51.8%), cardiac disease(43.4%) and diabetes(33.6%). Organ failure was present in 61.5% of patients. The mean APACHE II, SOFA, GCS and 4C mortality scores were higher in ex patients. 4C mortality and SOFA scores showed higher predictive accuracy for mortality with an area AUC 0.736 and 0.706 respectively. 4C mortality had a sensitivity of 78.9% and specificity of 58.1% whereas of SOFA had a sensitivity of 78.9% and a specificity of 53.3%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: 4C mortality and SOFA scores could be a predictor of mortality in Covid-19 patients in ICU.
Makale Özeti

8.
Yoğun Bakım Hemşirelerinin Deliryum Hakkındaki Bilgi ve Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi: Nitel Bir Çalışma
Evaluation of Intensive Care Nurses’ Knowledge and Approaches About Delirium: A Qualitative Study
Emel Bahadır Yılmaz, Asuman Çobanoğlu, Emine APAYDIN
Sayfalar 110 - 118
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu nitel çalışma, yoğun bakım hemşirelerinin deliryum hakkındaki bilgi ve yaklaşımlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmanın örneklemini dahiliye, cerrahi, nöroloji ve koroner yoğun bakımlarda çalışan 15 hemşire oluşturmuştur. Veriler, 15 Nisan – 30 Haziran 2019 tarihlerinde yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak Google Form aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması 37,73±9,43 olup hepsi kadındır. Hemşirelerin %40,0’ı cerrahi, %26,7’si koroner, %20,0’si dahiliye ve %13,3’ü nöroloji yoğun bakımda çalışmaktadır. Meslekteki çalışma yılı ortalaması 17,27±10,40 ve yoğun bakımda çalışma yılı ortalaması 8,20±7,42’dir. Deliryumlu hastaya hepsi bakım vermiş ama sadece %33,3’ü deliryum hakkında eğitim almıştır. Yapılan içerik analizinden beş ana tema elde edilmiştir: deliryumu tanımlama, deliryumu yönetme, bakımda yaşanan sorunlar, fiziksel ve ruhsal sorunlar yaşama ve bilgi ve beceri eksikliği.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakımdaki hemşirelerin deliryum konusunda bilgi gereksinimlerinin olduğu belirlenmiştir. Yoğun bakım hemşirelerine yönelik deliryum hakkında düzenli eğitimlerin planlanması önerilmiştir.
INTRODUCTION: This qualitative study was conducted to evaluate the knowledge and approaches of intensive care nurses about delirium.
METHODS: The sample of the study consisted of 15 nurses working in internal medicine, surgery, neurology and coronary intensive care units. Data were collected through Google Form by preparing a semi-structured interview form between April 15 and June 30, 2019. Content analysis method was used in the analysis of the data.
RESULTS: The mean age of the nurses is 37.73±9.43, and all of them are women. Of them, 40.0% work in surgery, 26.7% in coronary, 20.0% in internal medicine, and 13.3% in neurology intensive care. The average of working years in the profession is 17.27±10.40 and the average of working years in intensive care is 8.20±7.42. All of them provided care to the patient with delirium, but only 33.3% received training on delirium. Five main themes are obtained from the content analysis: defining delirium, managing delirium, problems in care, experiencing physical and mental problems, and lack of knowledge and skills.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It has been determined that nurses in intensive care need knowledge about delirium. It is recommended to plan regular trainings about delirium for intensive care nurses.
Makale Özeti

9.
COVID-19 pandemisinin COVID ve COVID dışı yoğun bakımlarda trakesotomi uygulamalarına etkisi: Tek merkez deneyimi
The impact of the COVID-19 pandemic on tracheostomy applications in the COVID and non-COVID intensive care units: A single-center experience
Gülbahar Çalışkan, Serra Topal, Pınar Küçükdemirci Kaya, Gokhan Tuzemen, Elifgül Ulutaş, Nermin Kelebek Girgin
Sayfalar 119 - 126
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 hastalarında, yüksek ölüm oranlarına ilişkin raporlar ve enfeksiyon bulaşmasıyla ilgili endişeler nedeniyle trakeostomi uygulanması konusunda pandeminin erken dönemlerinde tereddütler mevcuttu. Çalışmamızda, pandemi döneminde elektif trakeostomi uygulanan hastaların klinik özelliklerini ve sonuçlarını sunmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 20 Mart 2020 - 01 Ocak 2021 tarihleri arasında elektif trakeostomi uygulanan hastaların verileri geriye dönük olarak değerlendirildi. Tıbbi kayıtlar yaş, cinsiyet, komorbiditeler, komplikasyonlar ve sonuçlar açısından analiz edildi. Entübasyondan trakeostomiye kadar geçen süre, yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri hesaplandı. COVID-19 (Grup I) ve COVID-19 tanılı olmayan (Grup II) hastaların verileri karşılaştırıldı. Ayrıca, erken trakeostomi (≤14 gün) ve geç trakeostomi (>14 gün) grupları klinik sonuçlar açısından karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çalışmaya 70'i COVID-19 tanılı toplam 144 hasta dahil edildi. Her iki grupta da ortanca 19. günde trakeostomi açılmıştı (p=0.85). COVID-19 hastalarında perkütan trakeostomi (%68,6) daha sıktı. Her iki grupta da trakeostomi uygulama süresinin mortalite üzerine olumlu etkisi tespit edilmedi. Kanama Grup I’de daha az meydana gelmişti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: COVID-19 hastalarında perkütan trakeostomi daha sık ve daha erken uygulanmıştı. Perkütan trakeostomi, YBÜ ekibi tarafından yatak başı düşük komplikasyon riski ile uygulanabilir.
INTRODUCTION: There was an initial reluctance to perform tracheostomy in COVID-19 patients due to early reports of high mortality rates and concerns about the transmission of infection. We aimed to report the clinical characteristics and outcomes of patients who underwent an electivetracheostomy during the pandemic.
METHODS: The data from patients who underwent the elective tracheostomy between March 20, 2020, to January 01, 2021, were evaluated retrospectively. Medical records were analyzed for age, gender, comorbidities, complications, and outcomes. The duration from intubation to tracheostomy and the length of ICU and hospital stay were calculated. The data for COVID-19 patients (Group I) and non-COVID-19 patients (Group II) were compared. Additionally, early tracheostomy (≤14 days) and late tracheostomy (>14 days) groups were compared in terms of clinical outcomes.
RESULTS: A total of 144 patients, 70 of whom were diagnosed with COVID-19, were included. Tracheostomy was performed on the median 19th day in both groups (p =0.85). Percutaneous tracheostomy (68.6%) was performed more frequently in COVID-19 patients. The time of tracheostomy application had no positive effect on mortality in both groups. Bleeding occurred less frequently in Group I.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Percutaneous tracheostomy was performed more frequently and earlier in COVID-19 patients. Percutaneous tracheostomy is feasible to be conducted by the ICU team at the bedside with few complications
Makale Özeti

10.
Basınç Yaralarının Sıkılığı ve Kök Neden Analizi: Nöroloji Yoğun Bakım Örneği
Root cause analysis and prevalence of pressure injuries a neurointensive care unit
Hatice Esen, Cem Özbek
Sayfalar 127 - 139
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada hastanemiz nöroloji yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda basınç yarası sıklığı ve nedenlerinin belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel ve tanımlayıcı olarak planlanan bu çalışma bir eğitim ve araştırma hastanesi nöroloji yoğun bakım ünitesinde (nöro-YBÜ) gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini 338 hasta oluşturmuş olup, 1 Ocak 2020 ile 31 Aralık 2020 arasındaki çalışma dönemini içeren veriler hastane bilgi yönetim sisteminden elde edildi.
BULGULAR: 338 hastanın çoğunluğu (%54.4) erkek olup, hastaların yaş ortalaması 68.44±15,5 idi. Hastaların çoğunluğunun basınç yarası gelişimine katkıda bulunabilecek komorbiditeye bulunmaktaydı. Basınç yarası prevalansı ilk başta %15,4 idi, ancak 11 hastanın basınç yarasının nöro-YBÜ'ye kabul edilmeden önce geliştiği ve herhangi bir evre ilerlemesi olmadığı tespit edildiğinden, basınç yarası nihai prevalansı %12,1 olarak belirlendi ( n=41).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Nöro-YBÜ'deki hastalar basınç yarası açısından yüksek risk altında olduğu için, hastaların basınç yarası açısından taburcu olana kadar yakın takip gerekliliği unutulmamalı, hemşirelerin uygun hemşirelik bakımının sunulabilmesi için güncel kılavuzlar hakkında bilgilendirilmesi gerekmektedir.
INTRODUCTION: This study aimed to determine the prevalence and causes of the PIs in patients hospitalized our Neurology Intensive care unit.
METHODS: Planned as a cross-sectional, descriptive design, this study was carried out in a training and research hospital neurology intensive care unit. The population of the study consisted of 338 patients. We collected data retrospectively from the hospital information management system which including the study period from 1 January 2020 to 31 December 2020.
RESULTS: The majority of 338 patients (54.4%) were male, the mean age of the patients was 68.44±15.5. The majority of the patients were found to have comorbidities that may have contributed to the development of the PIs. The prevalence of the PI first appeared to be 15.4%, but since the PIs of 11 patients were found to have developed before admission to the neuro-ICU, yet with no stage progression, the prevalence of the PI was finally specified as 12.1% (n=41).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It is of great importance to note that since the patients in the neuro-ICUs are at high risk for the PIs, close follow-up is accordingly necessary in terms of the PIs until discharge, it is necessary that nurses be informed as regards current guidelines in order to ensure offering appropriate nursing care.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
11.
Kalça, Göğüs, Ayak ve Sırtta Diffüz Lökositoklastik Vasküliti Olan Ölümcül Bir COVID-19 Olgusu
A Fatal Case of COVID-19 With Diffuse Leukocytoclastic Vasculitis of Both Hips, Breasts, Feet, And Back
Çağatay Erman Öztürk, Esmeray MUTLU YILMAZ
Sayfalar 140 - 145
.Remisyon evresinde romatoid artrit dışında bilinen bir hastalığı olmayan 47 yaşında kadın hasta ayaklarında, göğüslerinde, kalçalarında ve sırtında morarma şikayetleri ile hastaneye başvurdu. Yedi gün önce SARS-CoV-2 PCR testinin pozitif çıktığı ve beş gün favipiravir tedavisi aldığı öğrenildi. Fizik muayenesinde; her iki ayak ve memelerde, torakanterik bölgede ve sırtta simetrik ve basmakla renk değiştirmeyen değişen büyüklüklerde ekimotik lezyonlar görüldü. Akciğer bilgisayarlı tomografisinde (BT) diffüz bilateral buzlu cam ve konsolidasyon alanları mevcuttu. As a result of the histopathological examination of the biopsy taken from the skin lesions, the patient was diagnosed as leukocytoclastic vasculitis. Alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografi incelemesinde sağ vena safena parva'da subakut dönemde trombüs nedeniyle tam tıkanma mevcuttu. Takip eden yoğun bakım sürecinde; nekrotik lezyonlar sağ ayakta amputasyona, sol ayakta ve sırtta debridmana ve bilateral mastektomiye kadar ilerledi. Hastamız yoğun bakım ünitesinde kaldığı uzun süre boyunca birçok uzmanlığı içeren multidisipliner bir yönetime ihtiyaç duymuştur. Burada amputasyonla sonuçlanan şiddetli ve yaygın lökositoklastik vaskülite yol açan bir COVID-19 vakası sunuyoruz.
A 47-year-old female patient with no known disease other than rheumatoid arthritis in remission was admitted to the hospital with complaints of bruising on her feet, breasts, hips, and back. It was found out that her SARS-CoV-2 PCR test was positive 7 days ago and she received favipiravir treatment for 5 days. In physical examination, ecchymotic lesions were detected in her both feet, breasts, trochanteric regions, and posterior thoracic region, which were symmetrical and did not change color with pressure in varying sizes. There were diffuse bilateral ground glass and consolidation areas in the computed tomography (CT) of the lungs. As a result of the histopathological examination of the biopsy taken from the skin lesions, the patient was diagnosed as leukocytoclastic vasculitis. In the lower extremity venous Doppler ultrasonography examination, there was complete occlusion due to thrombus in the subacute period in the right vena saphena parva. During the subsequent intensive care follow-up period, necrotic lesions progressed to amputation in the right foot, debridement in the left foot, and trochanteric regions, and bilateral mastectomy. Our patient required multidisciplinary management involving many specialties during her long-term stay in the intensive care unit. Here we present a case of COVID-19 leading to severe and diffuse leukocytoclastic vasculitis resulting in amputation.
Makale Özeti

12.
Kocuria kristinae’nın sebep olduğu bakteriyemi ve pnömoni: Nadir bir Olgu
Bacteremia and Pneumoniae Caused by Kocuria kristinae: A Rare Case
Kadir Arslan, Ayca Sultan Sahin
Sayfalar 146 - 149
Önceleri Micrococcus kristinae olarak bilinen Kocuria kristinae, doğada yaygın bulunmakla beraber insanlarda deri, müköz membran ve orofarenksin normal flora elemanları arasındadır ve genellikle patojen değildir. Kocuria türleri fakültatif anaerop, katalaz pozitif, koagülaz negatif koklardır. Kronik hastalığı olan, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda periton diyalizi ile ilişkili peritonit, kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonları, akut kolesistit, enfektif endokardit, menenjit, beyin apsesi ve pnömoniye sebep olabilmektedir. Bu makalede, 72 yaşında komorbit hastalıkları ve trakeostomi öyküsü olan kadın hastada Türkiye’den ilk defa bildirilen Kocuria kristinae’ya bağlı pnömoni ve bakteriyemi vakası sunulmuştur.
Kocuria kristinae, previously known as Micrococcus cristinae, are common in nature but is included in the normal skin flora, mucous membrane, and oropharynx in humans and is generally not pathogenic. Kocuria species are facultative anaerobic, catalase positive, coagulase negative cocci. It can cause peritonitis associated with peritoneal dialysis, catheter-related urinary tract infections, acute cholecystitis, infective endocarditis, meningitis, brain abscess, and pneumonia in patients with chronic disease and immunocompromised patients. This article presents a case of pneumonia and bacteremia due to Kocuria cristinae, reported for the first time from Turkey, in a 72-year-old female patient with a history of comorbid diseases and tracheostomy.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
13.
Editöre Mektup
Letter to the Editor
Lütfi Telci
Sayfa 150
Makale Özeti

14.
Stewart Yaklaşımına Klinik Perspektif
Stewart's Approach: A Clinical Perspective
Furkan Tontu
Sayfalar 151 - 152
Makale Özeti