Cilt: 21  Sayı: 1 - Mart 2023
Özetleri Gizle | << Geri
ORJINAL ARAŞTIRMA
1.
Beyin Ölümünün Tespiti ve Tanısında Bispektral İndeks Monitorizasyonu'nun Yararlılığı
Usefulness of Bispectral Index Monitoring for the Detection and Diagnosis of the Brain Death
Kutlay Aydın, Yasin Levent Uğur, TANER ÇALIŞKAN, begum ergan, Tuğçe Mengi, YUSUF SAVRAN, Erdem Yaka, BILGIN COMERT, Uğur Koca, pembe keskinoglu, Necati Gokmen
Sayfalar 1 - 7
GİRİŞ ve AMAÇ: BİS frontal korteks aktivitesinin matematiksel analizi ile elde edilen bir parametredir. BİS monitorizasyonu travmatik beyin hasarı, beyin ölümü, metabolik koma ve barbitürat koması gibi serebral patalojilerde yaygın olarak kullanılmaktadır ve bazı çalışmalar nörolojik durum ve BİS değerleri arasında iyi bir korelasyon olduğunu bildirmektedir. Çalışmamızda BİS monitorizasyonu’nun beyin ölümü tespiti ve tanısındaki geçerliliğini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız metodolojik prospektif bir çalışmadır. Ağır komalı (GKS<8) 28 hastaya YBÜ kabulü ile birlikte BİS monitorizasyonu uygulandı. Sekiz hasta farklı sebeplerle çalışmadan çıkartıldı. Beyin ölümü tanısı olan 20 hastanın verileri değerlendirildi.
BULGULAR: En sık görülen tanı intrakraniyal kanama (8 hasta - %40) ve subaraknoid kanama’ydı (8 hasta - %40). En sık kullanılan yardımcı yöntem bilgisayarlı tomografik anjiografi’ydi. Yirmi hastanın 12’sinde beyin ölümü teşhis anında BİS 0 ve Suppression ratio (SR) 100 olarak bulundu. Geri kalan hastalarda BİS>0 olarak tespit edildi. Yirmi hastanın 34041 BİS değeri için ROC eğri analizi yapıldığında AUC değeri 0.582 (0.576-0.588) olarak bulundu ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). BİS ve SR arasında istatistiksel olarak anlamlı olan güçlü negatif korelasyon vardı (R: -0.959, p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: BİS noninvaziv bir metodtur ve YBÜ’de kullanılabilir. BİS monitorizasyonu özellikle GKS=3 olan kafa travmalı hastalarda yararlı olabilir. BİS monitorizasyonu nörolojik prognoz hakkında da bilgi vermektedir. BİS monitorizasyonu’nun beyin ölümü anının tespitini sağlayarak zaman kaybını önleyeceğini ve organ transplantasyon sürecini hızlandıracağını ancak diğer yardımcı yöntemlerin yerini alamayacağını düşünüyoruz.
INTRODUCTION: BIS is a parameter generated from a mathematical analysis of frontal cortex activity. BIS monitoring has been widely used in cerebral pathologies such as traumatic brain injury, brain death, metabolic coma and barbiturate coma and some studies have reported a good correlation between neurological status and BIS values. We aimed to evaluate the validity of BIS monitoring for detecting and diagnosis of brain death in our study.
METHODS: Our study is a methodological prospective study. Twenty-eight patients with severe coma (GCS<8) at ICU admission are monitored by BIS. Eight patients were excluded from the study due to varies reasons. Data of twenty patients with brain death were evaluated.
RESULTS: The most common diagnosis were intracranial hemorrhage (8 patients - 40%) and subarachnoid hemorrhage (8 patients - 40%). The most common used ancillary method was computed tomography angiography. BIS and Suppression ratio (SR) were determined as 0 and 100 respectively at the moment of brain death diagnosis in 12 of 20 patients, whereas BIS was determined >0 in the remainders. When the ROC curve analysis was performed for the 34041 BIS values of 20 patients, the AUC was found as 0.582 (0.576-0.588) which was statistically significant (p<0.05). There was a strong negative correlation between BIS and SR and it was statistically significant (R: -0.959, p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: BIS is a non-invasive method and it may be used in ICU. BIS monitoring may be useful especially in patients with head trauma and GCS=3. BIS monitoring provides an information about the neurological prognosis. We consider that BIS monitoring can prevent loss of time by providing to detect the moment of the brain death and so facilitate the organ transplantation process and however it can not take the place of the other ancillary methods.
Makale Özeti

2.
Cerrahi yoğun bakım hastalarının ağrılı işlemler sırasında ağrı davranışları ve fizyolojik parametreleri
Pain behaviors and physiological parameters during painful procedures in surgical intensive care patients.
Yeliz Surme, Hatice Yüceler Kaçmaz, Özlem Ceyhan, İlker Yılmaz
Sayfalar 8 - 15
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada cerrahi yoğun bakım ünitesinde mekanik ventilatörde takip edilen hastaların ağrı davranışları ve fizyolojik parametrelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma 176 hasta ile tanımlayıcı ve gözlemsel olarak yapılmıştır. Veri toplamak için tanıtıcı bilgi formu, fizyolojik parametreler takip formu, Davranışsal Ağrı Ölçeği ve Ramsey sedasyon skalası kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler, tekrarlı ölçümlerde iki yönlü varyans, Friedman analizi, Posthoc Bonferroni analizi, Tek yönlü varyans analizi, Kruskal Wallis analizi ve Spearman korelasyon analizi kullanılmıştır.
BULGULAR: Aspirasyon, yara bakımı ve pozisyon değişikliği sırasında ortalama arter basıncı, nabız ve davranışsal ağrı ölçeği skorlarının arttığı (p <0.001) ve oksijen satürasyonunun azaldığı saptanmıştır (p <0.001).Ayrıca yara bakımı sırasında davranışsal ağrı ölçeği puan ortalaması ile ortalama arter basıncı ve nabız arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuşken (sırasıyla r=0.447; p=0.001, r=0.306; p=0.033), aspirasyon sırasında sadece oksijen saturasyonu ile davranışsal ağrı ölçeği puan ortalaması arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur (r=-0.389; p=0.000).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mekanik ventilatördeki hastaların aspirasyon, pozisyon değişikliği ve yara bakımı işlemleri sırasında ağrı yaşadıkları belirlendi. Ağrıya verilen yaşamsal belirtiler ve davranışsal belirtiler birlikte değerlendirilmeli, nonfarmakolojik ve farmakolojik yöntemlerle ağrı giderilmelidir.
INTRODUCTION: This study aimed to evaluate the pain behavior and physiological parameters of in patients followed up on mechanical ventilation support in the surgical intensive care unit.


METHODS: This study was conducted descriptively and observationally with 176 patients. Introductory information form, physiological parameters follow-up form, Behavioral Pain Scale (BPS), and Ramsey sedation scale were used to collect data. Descriptive statistics, two-way variance in repeated measures, Friedman analysis, Post-hoc Bonferroni analysis, One-way variance analysis, Kruskal Wallis analysis, and Spearman correlation analysis were used.
RESULTS: The mean arterial pressure (MAP), heart rate and mean BPS scores increased (p <0.001), and oxygen saturation decreased during aspiration, wound care, and position change (p <0.001).In addition, while a significant positive correlation was found between BPS and MAP and heart rate during wound care (r = 0.447; p = 0.001, r = 0.306; p = 0.033), a significant negative correlation was found between oxygen saturation and BPS during aspiration (r = -0.389; p = 0.000).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that patients followed up on mechanical ventilation support experienced pain during aspiration, position change, and wound care procedures. Vital signs and behavioral symptoms given to pain should be evaluated together and relieve pain with non-pharmacological and pharmacological methods.
Makale Özeti

3.
Genel Yoğun Bakım Ünitesine Kabul Edilen Hematolojik Maligniteli Hastaların Değerlendirilmesi - Özelleşmiş Hematolojik YBÜ Olmalı mı?
Evaluation of Patients with Hematological Malignancies Admitted to The General Intensive Care Unit – Should There Be Dedicated Hematological ICUs?
Murat Küçük, Mehmet Celal ÖZTÜRK, Boran Yavuz, Bişar Ergün, Mehmet Nuri Yakar, Bilgin Cömert, Ali Necati Gökmen, İnci ALACACIOGLU, Begum Ergan
Sayfalar 16 - 24
GİRİŞ ve AMAÇ: Yeni tedavi modaliteleri ile birlikte, Hematolojik maligniteli (HM) hastaların genel sağkalımı yıllar içinde artmıştır. Ancak yoğun bakım ünitesi (YBÜ) mortalitesi hala yüksektir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de bir merkezde yoğun bakım ünitesine yatırılan HM hastalarının klinik özelliklerini, tedavi yöntemlerini ve sonuçlarını değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2013-2020 tarihleri ​​arasında yoğun bakım ünitesine yatırılan HM'li hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. HM'li toplam 172 erişkin hasta çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR: Hastaların ortanca yaşı 60 (47-67), başvuru Acute Physiology and Chronic Health Assessment Score II (APACHE II) skoru 30 (26-32), Sequential Organ Failure Assessment (SOFA) skoru 10 (7-12) idi. 172 hastanın 60'ı (%34.9) yeni tanı, 16'sı (%9.3) remisyon ve 96'sı (%55.8) Relaps/Refrakter hastalık olarak değerlendirildi. Yoğun bakım ünitesine yatış nedeni çoğunlukla akut solunum yetmezliği (%62,5) ve/veya şok (%42,3) nedeniyleydi. Kırk yedi (%27.3) hastaya kök hücre nakli (KHN) yapıldığı ve 59 (%34.3) hastanın nötropenik olduğu saptandı. Bunların 143'ünün (%83,2) yoğun bakıma entübe olarak kabul edildiği ve 159'unun (%92,4) yoğun bakımdayken vazopressör ihtiyacının olduğu saptandı. On üç (%7,5) hastaya sadece Fiberoptik bronkoskopi-bronkoalveolar lavaj örneklemesi ile tanı konuldu ve sonuçlara göre %85 oranında tedavinin değiştiği saptandı. Hastaların yoğun bakım ihtiyacı belirlendikten sonra 28. saatte (11-55) yoğun bakıma alındıkları görüldü. Yoğun bakım mortalitesi %94,3(163) idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: HM hastaları için, kritik hastalığın erken tespiti ve yoğun bakım ünitesine hızlı kabulu önemlidir. Yoğun bakım uzmanları ve hematologlar tarafından sağ kalımı arttırma açısından yoğun bakım ünitesine erken kabul kriterlerini değerlendirmek için ortak çalışmalara ihtiyaç vardır. Hematoloji kliniklerinde bu hastalara özel yoğun bakım üniteleri tahsis edilerek sağkalım artabilir.
INTRODUCTION: With new treatment modalities, the overall survival of patients with hematological malignancies (HM) has increased over the years. However, intensive care unit (ICU) mortality is still high. The aim of this study was to evaluate the clinical characteristics, treatment methods, and results of HM patients admitted to intensive care unit at a center in Turkey.
METHODS: Patients with HM admitted to the ICU between January 2013 and 2020 were retrospectively evaluated. A total of 172 adult patients with HM were included to the study.

RESULTS: The median (interquartile range) age of patients was 60 (47-67) years, Admission Acute Physiology and Chronic Health Assessment Score II (APACHE II) score was 30 (26-32), Sequential Organ Failure Assessment (SOFA) score was 10 (7-12). Results of 172 patients, 60 (34.9%) had newly diagnosed malignancies, 16 (9.3%) were in remission, and 96 (55.8%) were Relapsed/Refractory disease. ICU admission was mostly required for acute respiratory failure (62.5%) and/or shock (42.3%). Forty-seven (27.3%) patients had stem cell transplantation (SCT), and 59 (34.3%) were neutropenic. Of them, 143 (83.2%) patients were admitted to intensive care as intubated and 159 (92.4%) patients needed vasopressors during intensive care stay.Thirteen (7.5%) patients were diagnosed with Fiberoptic bronchoscopy-bronchoalveolar lavage sampling only, and treatment was changed in 85% according to the results. It was observed that the patients were admitted to the intensive care unit at the 28th hour (11-55) after determining the need for intensive care. Intensive care mortality was 94.3%(163).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Early detection of critical illness and rapid admission to the intensive care unit is important for HM patients. Collaborative studies by intensive care specialists and hematologists are needed to evaluate criteria for early admission to ICU for their ability to improve survival. It may be achieved by allocating special intensive care units for these patients within the hematology clinics.
Makale Özeti

4.
Asit Baz Bozukluklarına Stewart Yaklaşımı: Güçlü İyon Farkı Yoğun Bakım Mortalitesini Etkiler Mi?
Stewart’s Approach for Acid-Base Disorders: Does the Strong Ion Difference and Effects Have an Impact on Intensive Care Unit Mortality?
Furkan Tontu, Sinan Aşar, Beyza Ören Bilgin, Güneş Özlem Yıldız, Kübra Arslan Tontu, Zafer Çukurova
Sayfalar 25 - 32
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakım ünitesi (YBÜ) hastalarında elektrolit ve asit-baz bozukluklarının tanı ve tedavisi kritik öneme sahiptir. Asit-baz bozukluklarını açıklamada Stewart yaklaşımının önemi bilinmektedir. Bu yaklaşıma göre tanımlanmış çeşitli parametreler vardır. Bu çalışmanın amacı, Stewart'ın yaklaşımına göre hesaplanan ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, SIDnl, Cl/Na oranı değerlerinin YBÜ mortalitesi üzerindeki etkilerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bilgisayar destekli karar destek sistemine Na, Cl, K, SBE, pH değerleri kaydedilen ve sisteme tanımlı formüller aracılığıyla SID, NaEffect, ClEffect, Na-Cl Effect, APACHE II ve SOFA skorları hesaplanan 2000 hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, SIDnl, Cl/Na oranı değerleri multivariable lojistik regresyon modeli ile YBÜ mortalitesi açısından değerlendirildi.

BULGULAR: Anormal SIDnl aralıkları (SIDnl<30 veya SIDnl≥43), ölen hastalarda hayatta kalanlara göre anlamlı olarak yüksekti(p=0.026). ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, Cl/Na oranı ve bunların anormal aralıkları, hayatta kalan ve ölen hastalarda benzerdi. Multivariable lojistik regresyon modelinde, ölüm olasılığı APACHE-II ≥26, SOFA>7 ve SIDnl<30 veya SIDnl≥43 olan hastalarda sırasıyla 3.5 kat (2.9-4.3), 1.7 kat (1.4-2.1) ve 1.2 kat (1.0-1.5) artmış olarak bulundu (p<0,001, p<0,001, p=0,041).
TARTIŞMA ve SONUÇ: SIDnl, YBÜ mortalitesi ile ilişkili iken, pH, SBE, ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect ve Cl/Na oranı değildir. Stewart yaklaşımının bağımsız değişkenlerinden biri olan SIDnl, kan gazı değerlendirmelerinde önemli bir parametredir.
INTRODUCTION: The diagnosis and treatment of electrolyte and acid-base imbalances in intensive care unit (ICU) patients have critical importance. The value of Stewart’s approach to revealing acid-base disorders is known. There are parameters defined according to this approach. This study aims to investigate the impact of the ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, SIDnl and Cl/Na ratio values calculated according to Stewart’s approach on ICU mortality.
METHODS: 2000 patients whose Na, Cl, K, SBE, pH values were recorded and SIDnl, ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, APACHE II and SOFA scores calculated are included in this study. ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, SIDnl, Cl/Na ratio values were evaluated with a multivariable logistic regression model in terms of ICU mortality.

RESULTS: Abnormal ranges of SIDnl (SIDnl<30 or SIDnl≥43) were significantly increased in non-survivors than survivors (p=0.026). ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect, Cl/Na ratio and their percentages of abnormal ranges were similar between survivor and non-survivor patients.In the multivariate logistic regression model, the likelihood of mortality were 3.5-fold (2.9-4.3), 1.7-fold (1.4-2.1) and 1.2-fold (1.0-1.5) increased by APACHE-II ≥26, SOFA>7, and SIDnl<30 or SIDnl≥43 (p<0.001, p<0.001, p=0.041, respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: SIDnl is associated with ICU mortality, but pH, SBE, ClEffect, NaEffect, Na-ClEffect and Cl/Na ratio are not. SIDnl is one of the independent variables of Stewart's approach and is a valuable parameter in blood gas evaluations.
Makale Özeti

5.
Mekanik Ventilasyon Uygulanan Hastalardaki Kalp Hızı Değişkenliğinin İncelenmesi
Analysis of Heart Rate Variability in Patients Undergoing Mechanical Ventilation
Rafet Yarımoğlu, CETİN KAYMAK, NAMIK NEBI OZCAN, SANI NAMIK MURAT, HULYA BASAR, Ayse Ozcan, Alparslan Kurtul, Mustafa Kotanoglu
Sayfalar 33 - 40
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, invaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalarda kalp hızı değişkenliği parametrelerini analiz ederek otonom sinir sistemi aktivitesindeki değişiklikleri belirlemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bilinen herhangi bir kalp hastalığı veya aritmi tanısı olmayan, en az 24 saat yoğun bakımda izlenmiş olan 18 yaş üstü toplam 83 hasta çalışmaya dahil edildi. Mekanik ventilasyon uygulanan hastalar Grup M'ye (n=41), uygulanmayanlar Grup K'ya (n=42) dahil edildi. Hastaların EKG'leri, 3 kanallı EKG kaydeden Holter cihazı ile 24 saat boyunca kaydedildi.
BULGULAR: Kalp hızı değişkenlik parametreleri, atriyal aritmi sayıları, kalp hızları, RR süreleri, QT ve QTc aralıkları açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Ventriküler aritmi sayısının mekanik ventilasyon uygulanan grupta mekanik ventilasyon uygulanmayan gruba göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı(p=0,0083).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına dayanarak, herhangi bir kalp hastalığı olmayan hemodinamik olarak stabil olan hastalarda invaziv mekanik ventilasyonun kalp hızı değişkenlik parametrelerinde değişikliğe yol açmadığına inanıyoruz.
INTRODUCTION: In this study, the purpose was to determine the changes in the activity of the autonomic nervous system by analyzing the parameters of heart rate variability among patients who underwent invasive mechanical ventilation.
METHODS: A total of 83 patients who had been followed up in the intensive care unit for at least 24 hours, without a diagnosis of any known heart disease or arrhythmia, and aged over 18 were included in the study. Mechanically ventilated patients were included in Group M (n=41) and others in Group K (n=42). The ECGs of the patients were recorded for 24 hours through a Holter device, which records ambulatory ECG with 3 channels.
RESULTS: There was no significant difference between the groups regarding the heart rate variability parameters, atrial arrhythmia numbers, heart rates, RR times, as well as intervals of QT and QTc. It was found that the number of ventricular arrhythmias was significantly higher in the mechanically ventilated group compared to the non-mechanically ventilated group (p=0.0083).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, based on the results of the study, we believe that invasive mechanical ventilation did not lead to changes in the heart rate variability parameters of the patients who were hemodynamically stable without any cardiac disease.
Makale Özeti

6.
Yoğun Bakım Ünitesinde Takip ve Tedavisi Yapılan Travma Hastalarının Değerlendirilmesi: İstanbul ili Eğitim ve Araştırma Hastanesi Örneği
Evaluation of Trauma Patients Followed Up and Treated in Intensive Care Unit: The Sample of Istanbul Province Training and Research Hospital
Kadir Arslan, Ayca Sultan Sahin, Naime Yalcin, Ebru Kaya
Sayfalar 41 - 47
GİRİŞ ve AMAÇ: Travma fonksiyonel kısıtlılık, sakatlık ve mortalitenin önemli bir sebebidir. Bu çalışmada, Yoğun bakım ünitesinde (Ybü) takip edilen travma hastalarının klinik özellikleri ile mortaliteyi etkileyen faktörler araştırılmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2019-2020 tarihleri arasında İstanbul xxxx Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ybü’sinde travma nedeniyle takip edilen hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, komorbiditeleri, travma etyolojilerileri, yatış sırasındaki Glaskow Koma Skoru (GKS), APACHE-2 skoru, Revize Travma Skoru (RTS), laktat düzeyleri ve mortaliteler araştırıldı.

BULGULAR: Ybü’de travma nedenli 250 (%25,2) hasta takip edilmiştir. Hastaların %60,4’ü erkek ve medyan yaş 58,5 (1-97) idi. Hastaların %71.6’sının sistemik hastalığı yoktu. Hastaların %94’ünde künt travma gözlenirken, en sık travma şekli %64,4 ile düşme idi. Ybü ve mekanik ventilatörde (Mv) ortanca kalış süresi 4 (1-86) ve 1 (0-53) gün idi. Giriş GKS skoru medyan 11 (3-15), APACHE-2 skoru 22 (5-56), RTS skoru 7 (2-10) ve laktat değeri 1.66 (0.7-19.8) mmol idi. Hastaların %85,6’sı taburcu edilirken, %14,4’ü vefat etti. Mortalite gelişenlerde yaş, Ybü ve Mv’de kalma süreleri, laktat düzeyleri, APACHE-2 skorları, anlamlı olarak yüksek saptanırken, GKS ve RTS skorları anlamlı düşük bulundu (p<0.05). Çoklu lojistik regresyon analizinde RTS ve laktat değerlerinin mortalite üzerine bağımsız risk faktörleri olduğu saptandı.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Ybü’deki travma hastalarında yüksek laktat düzeyi ve düşük RTS skorunun mortalitenin öngörülmesinde yol gösterici olduğunu düşünüyoruz.

INTRODUCTION: Trauma is an important cause of functional limitation, disability, and mortality. This study investigated the clinical characteristics of trauma patients and the factors affecting mortality.

METHODS: The data of patients who were followed up due to trauma in the intensive care unit (ICU) of Istanbul xxxx Training and Research Hospital between January 2019-2020 were evaluated retrospectively. Demographic data, comorbidities, trauma etiologies, Glasgow Coma Score (GCS), APACHE-2 score, Revised Trauma Score (RTS), lactate levels, and mortalities were investigated.
RESULTS: 250 (25.2%) patients were followed up in the ICU with a trauma diagnosis. 60.4% of the patients were male, and the median age was 58.5 (1-97). 71.6% of the patients had no systemic disease. While blunt trauma was observed in 94% of the patients, the most common type of trauma was falling, with 64.4%. ICU and mechanical ventilation stay median length was 4 (1-86) and 1 (0-53) days. Median ICU admission GCS score is 11 (3-15), APACHE-2 score is 22 (5-56), RTS score of 7 (2-10) and lactate value was 1.66 (0.7-19.8) mmol. While 85.6% of the patients were discharged, 14.4% died. Age, duration of stay in ICU and Mv, lactate levels, and APACHE-2 scores were significantly higher in patients with mortality. GCS and RTS scores were significantly lower (p<0.05). In multiple logistic regression analyses, RTS and lactate values were independent risk factors for mortality.

DISCUSSION AND CONCLUSION: We think that high lactate levels and low RTS scores help predict mortality in trauma patients in the ICU.

Makale Özeti

7.
COVID-19 ile Enfekte Gebe ve Lohusalarda Varyantların ve Aşının Mortalite Üzerindeki Etkisi
Evaluation of Variants and the Effect of Vaccine on Mortality in Pregnant and Postpartum Women Infected with COVID-19
Gülçin Hilal Alay, Derful Gulen, Alev Öztaş, Güldem Turan
Sayfalar 48 - 54
GİRİŞ ve AMAÇ: Gebelikle ilişkili anatomik, fizyolojik ve immünolojik değişiklikler nedeniyle gebeler COVID-19 hastalığına bağlı morbidite ve mortalite açısından risk altındaki popülasyonlardan biridir. Yoğun bakımda takip edilen gebe ve lohusa kadınların durumları ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır.
Bu çalışmanın amacı, toplumda alfa varyasyonundan delta varyasyonuna geçiş sırasında yoğun bakım ünitesinde izlenen hamile ve lohusa kadınlarda varyant durumu, aşı durumu ve mortalite arasında bir bağlantı olup olmadığını görmekti.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma 1 Ağustos 2021 ile 1 Şubat 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen 6 aylık prospektif gözlemsel bir çalışma olarak tasarlandı. Yaş, mevcut komorbiditeler, aşılanma durumu, gravida, parite, gebelik haftası (hamileler için), varyant durumu, doğum şekli (sezaryen veya normal doğum) ve yoğun bakım ünitesindeki COVID-19 tıbbi tedavilerinin tümü kaydedildi.
BULGULAR: Gözlem süresi boyunca, çalışmaya kırk hasta alındı. Hastaların yaş ortalaması 30.9 ± 5.2 idi. Gebe hastaların medyan gebelik haftası 32 hafta 2 gündü. Hastaların 30'unda eşlik eden hastalık bulunmazken, ikisinde gestasyonel diyabet, dördünde hipotiroidi, üçünde kronik hipertansiyon ve birinde Wilson hastalığı vardı. Hastaların %37.5'inde entübasyon gerekti. Yoğun bakımda yapılan takipte on hasta hayatını kaybetti. Yoğun bakım yatış süresi burada ortalama 12.1 ± 11.8 gün olarak tespit edildi. Alfa varyantı olan 36 hastanın 7'si (%19,4), delta varyantı olan 4 hastanın 3'ü (%75) mortaliteyle sonuçlandı ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,042).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım ünitesine kabul edilen gebe popülasyonda Delta varyantı daha yüksek bir ölüm oranı ile ilişkilendirilmiştir. Araştırmamızda yoğun bakım ünitesine kabul edilen gebelerde aşılanma oranının oldukça düşük olduğunu tespit ettik.
INTRODUCTION: Due to the anatomical, physiological, and immunological changes associated with pregnancy, pregnant women are one of the populations at risk for COVID-19 disease-related morbidity and mortality. There aren't enough studies on the conditions of pregnant and puerperal women who are being followed up in intensive care.
The goal of this study was to see if there was a link between variant status, vaccination status, and mortality in pregnant and puerperal women who were monitored in the intensive care unit during the transition from the alpha to the delta variation.

METHODS: The study was designed as a 6-month prospective observational study that took place between August 1, 2021, and February 1, 2022. Age, present comorbidities, vaccination status, gravida, parity, gestational week (for pregnant women), variant status, birth style (cesarean section or normal delivery), and COVID-19 medical therapies in the critical care unit were all recorded.
RESULTS: During the observation period, forty patients were enrolled in the study. The patients' average age was 30.9 ± 5.2. The pregnant patients' median gestational week was 32 weeks and 2 days. While 30 of the patients had no concomitant conditions, two had gestational diabetes, four had hypothyroidism, three had chronic hypertension, and one had Wilson's disease. In 37.5 percent of the patients, intubation was required. During the follow-up in intensive care, ten individuals died. The patients in the intensive care unit spent an average of 12.1 ± 11.8 days there. While 7 (19.4%) of the 36 patients with alpha variants died, 3 (75%) of the 4 patients with delta variants died, a statistically significant difference (p=0.042).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In the pregnant population admitted to the intensive care unit, the Delta variant was associated with a greater mortality rate. In our research, we discovered that the vaccination rate among pregnant women admitted to the intensive care unit was quite low.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
8.
Prilokaine Bağlı Toksik Methemaglobinemi: İki olgu Takdimi
Toxic Methemoglobinemia Caused By Prilocaine: Presentation Of Two Cases
Yeliz Bilir, HULYA sungurtekin
Sayfalar 55 - 58
Prilokain, pek çok alanda kullanılan lokal anestetik bir ajandır, ancak hayatı tehdit edebilen bir yan etki olan methemoglobinemiye neden olabilmektedir. Bunun sonucunda dokularda hipoksi gelişebilir. Bu çalışmada radyoloji tarafından girişimsel işlem sırasında kullanılan lokal prilokaine bağlı gelişen iki toksik methemoglobinemi olgusu sunulmuştur.
Methemoglobinemi ciddi bir hematolojik hastalık olup hemoglobindeki demirin okside olup, üç değerli (Fe+++) duruma geçmesiyle oluşur. Lokal anestezik kullanımından sonra, PaO2 ile SaO2 değerleri arasında uyumsuzluk veya siyanoz saptanması halinde ayırıcı tanıda methemoglobinemi akla getirilmelidir. Böyle durumlarda hastaların gelişebilecek problemler açısından tam donanımlı yoğun bakım ünitelerinde izlenmesi uygundur. Tedavide metilen mavisi ve askorbik asit başarıyla kullanılmaktadır. Bu yazıda lokal anestezi amacıyla prilokain kullanımına bağlı methemoglobinemi gelişen ve intravenöz (IV) metilen mavisi ve/veya askorbik asit ile tedavi edilen iki olgu sunulmuştur.
Prilocaine is a local anesthetic agent used in many areas, but it may cause to the methemoglobinemia, a life-threatening side effect. Hypoxia may develop in the tissues hereat. In this study, two toxic methemoglobinemia cases are presented since they develop depending on the local prilocaine used during the invasive operation by radiology.
Methemoglobinemia should be brought to mind in the differential diagnosis in the case of determining nonconcurrence or cyanosis between PaO2 and SaO2 values after using a local anesthetic. In such circumstances, monitoring patients in fully-equipped the intensive care units is convenient in terms of the patients’ problems to be developed. Methylene blue and ascorbic acid are successfully used in treatment. In this paper, two cases are presented since methemoglobinemia developed depending on using prilocaine for the purpose of local anesthesia and they were treated by intravenous (IV) methylene blue and/or ascorbic acid.
Makale Özeti