Cilt: 19  Sayı: 3 - Eylül 2021
Özetleri Gizle | << Geri
ORJINAL ARAŞTIRMA
1.
Septik Hastaların Tedavisinde Polifarmasinin ve İlaç Etkileşimlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of Polypharmacy and Drug Interactions in the Treatment of Septic Patients
Nursel Sürmelioğlu, Kutay Demirkan
Sayfalar 105 - 110
GİRİŞ ve AMAÇ: Sepsis ve septik şokun kapsamlı etkene yönelik ve destek tedavileri polifarmasiye yol açtığından ilaç etkileşim riski artmaktadır. Bu çalışmada, sepsis ve septik şok tanısı almış hastaların tedavilerinde polifarmasinin, potansiyel ilaç etkileşimlerinin ve ilaç etkileşimlerine yönelik yapılan öneriler doğrultusunda hekimlerin müdahalelerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif ve kesitsel olarak bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde yürütülen bu çalışmada, sepsis ve septik şok tanısı almış hastaların tedavilerinde, klinik eczacı tarafından tespit edilen ilaç etkileşimleri ve bu etkileşimlere yönelik yapılan öneriler değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Dahil edilen 65 hastanın (%67,7 erkek) sepsis veya septik şok tanısı aldıklarında reçete edilen ortalama ilaç sayısının 8,69±2,12 olduğu ve 161 ilaç-ilaç etkileşimi saptanmıştır. Bunlardan klinik eczacının değerlendirmesi sonucu %78,9’u antimikrobiyallerden (özellikle klaritromisin, %31,6) kaynaklanan klinik açıdan anlamlı olan 19’una (%11,8) yönelik öneride bulunulmuştur. İlaç etkileşimlerine yönelik tüm öneriler hekimler tarafından kabul edilip uygulanmıştır. İlaç sayısı arttıkça etkileşim sayısının anlamlı şekilde arttığı (r=0,475; p<0,05) ve tedavide ≥7 ilaç varlığında, klinik açıdan anlamlı ve müdahale gerektiren 1 etkileşimin ortaya çıktığı saptanıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tedavide yer alan ilaç sayısı ile potansiyel ilaç etkileşim riski arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Septik hastalarda sık rastlanan polifarmasi ve ilaç etkileşimlerinin klinisyenler tarafından dikkate alınması ve ilaç etkileşimlerinin yönetiminde klinik eczacıların katkısı önem taşımaktadır.
INTRODUCTION: Comprehensive and supportive therapies of sepsis and septic-shock (SSS) cause polypharmacy and increased risk of drug-interactions. This study was aimed to evaluate the polypharmacy, potential drug-interactions and the clinical-pharmacist’s interventions on drug-interactions in patients diagnosed with SSS.
METHODS: In this prospective, cross-sectional study that was conducted in intensive care units of an university hospital, drug-interactions and the clinical-pharmacist’s interventions on these interactions were evaluated for the patients diagnosed with SSS.
RESULTS: The mean number of drugs in the treatment of the 65 patients (67.7% male) included in the study was 8.69±2.12 and 161 drug-interactions were detected. After assessment of these drug-interactions according to their clinical-significance, interventions were made for 19 of them (11.8%). Of those, 78.9% were antimicrobials-related (especially clarithromycin, 31.6%). All interventions were accepted and fully implemented by-physicians. The number of drug-interactions were increased with the increase in the number of drug-use (r=0,475; p<0,05). One clinically-significant interaction that required intervention was detected in the presence of 7-drugs in treatment.
DISCUSSION AND CONCLUSION: A positive-relationship between the number of drug-use and the risk of drug-interactions was detected. Due to polypharmacy and drug-interactions are common in septic patients, awareness of clinicians and involvement of clinical-pharmacists are important in drug-interaction management.
Makale Özeti

2.
Sepsisli ve septik şoklu hastalarda transkütanöz ve arter kan gazı analizlerinin karşılaştırılması
Comparison of transcutaneous and arterial blood gas analysis in patients with sepsis and septic shock
Reşit Saruhan, Berna KAYA UGUR, Suleyman Ganidagli, PINAR TÜMTÜRK
Sayfalar 111 - 117
GİRİŞ ve AMAÇ: Sepsisli ve septik şoklu hastalarda non-invaziv transkütanöz parsiyel CO2 ve O2 basıncı analizörlerininin etkinliğini geleneksel kan arter kan gazı analizi ile karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Sepsis-3 tanı kriterlerine göre ‘sepsis’ tanısı alan hastalar Grup I’e, ‘septik şok’ tanısı alan hastalar Grup II’ye ayrıldı. Demografik veriler, laboratuar testleri, APACHE II ve SOFA skorları, 1. 2. 3. ve 4. saatlerdeki standart monitorizasyon verileri, kan gazı analizi verileri (pH, PaCO2, PaO2, SaO2) ve transkütanöz CO2 ve O2 değerleri kaydedildi.
BULGULAR: : Gruplar arasında demografik parametreler, başlangıç beyaz küre, hematokrit, kalp hızı, CVP, solunum sayısı ve PEEP değerleri açısından anlamlı bir fark bulunamadı. Grup II’de serum üre ve kreatinin seviyeleri belirgin olarak yüksekken, albümin seviyeleri, OAB daha düşüktü. APACHE II ve SOFA skorları, PIP ve FiO2 Grup I’de belirgin olarak düşüktü..
Grup I’de PtcCO2 ve PaCO2 değerleri açısından belirgin bir fark bulunamadı. Grup II’deki PtcCO2 değerleri PaCO2 ile karşılaştırıldığında belirgin olarak düşüktü. Grup I’de PaO2 değerleri ile karşılaştırıldığında PtcO2 belirgin olarak düşüktü. Grup II’de PaO2 ile karşılaştırıldığında PtcO2 değerleri belirgin olarak düşüktü. Her iki grupta da arter ve transkütanöz CO2 ve O2 değerleri arasında güçlü bir korelasyon mevcuttu.

TARTIŞMA ve SONUÇ: PtcCO2 ‘nin değerlendirilmesi septik şoklu hastalarda olmasa da sepsili hastalarda alternatif bir yöntem olabilir. PtcO2 ölçümleri her iki gruptaki hastalarda da güvenilir bir yöntem olarak görülmemiştir.
INTRODUCTION: To compare effectiveness of non-invasive pressure of transcutaneous CO2 (PtcCO2) and O2 (PtcO2) analysers versus conventional blood gas sampling in patients with sepsis and septic shock.
METHODS: Sepsis patients without a need for inotrope support (sepsis) were prospectively enrolled to group I (n=50), and group II (n=50) was composed of patients with a need for inotropes (septic shock). Demographic data, laboratory tests, APACHE II and SOFA scores, standard monitoring data, data of blood gas analysis (pH, PaCO2, PaO2, SaO2) and transcutaneous CO2 and O2 were collected at the 1st, 2nd, 3rd, and 4th hours.
RESULTS: There was no significant difference between groups in terms of demographic parameters, baseline WBC, haematocrit, baseline heart rate, CVP, respiratory rate and PEEP values. Serum urea and creatinine levels were significantly higher, whereas albumin levels, MAP were lower in Group II. APACHE II and SOFA scores, PIP and FiO2 were significantly lower in Group I.
There was no significant difference between PtcCO2 and PaCO2 values in Group I. PtcCO2 values of group II were significantly lower when compared with PaCO2.
PtcO2 versus PaO2 values were significantly lower in Group I. PtcO2 vs PaO2 values were significantly lower in Group II. There was a strong correlation between arterial and transcutaneous CO2 and O2 values in in both groups.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Assessment of PtcCO2 may be an alternative method in patients with sepsis but not in septic shock. PtcO2 measurement may not be a reliable method for patients with sepsis and septic shock.
Makale Özeti

3.
Kuzey Kıbrıs’taki bir Üniversite Hastanesi Yoğun Bakım Biriminde Acinenobacter baumannii complex Etkenli Hastane Enfeksiyonlarında Karbapenem Direnci: 3 Yıllık İzlem
Carbapenem Resistance Profile of Acinenobacter baumannii complex strains Hospital Infections in Intensive Care Unit of a University Hospital in Northern Cyprus: 3-Year Follow-up
Meryem Güvenir, Emrah Güler, Kaya Süer
Sayfalar 118 - 122
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada hastanemiz Yoğun Bakım Birimi’nde son 3 yıl içinde görülen Acinetobacter baumannii kompleks (ABC) türlerinin etken olduğu hastane enfeksiyonlarında karbapenem direnci oranlarının yıllar içinde dağılımının incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: ……………….. (………………….) Yoğun Bakım Birimi’nde 2016-2018 tarihleri arasında yatan ve ABC etkenli hastane enfeksiyonu gelişen hastalar çalışmaya alındı. Hastalara ait bilgiler hastanenin bilgisayar kayıtlarından ve Enfeksiyon Kontrol Komitesi verilerinden geriye dönük olarak araştırıldı. Birden fazla ABC enfeksiyonu gelişen hastaların ilk enfeksiyon raporu çalışmaya dahi edildi. İstatistiksel veriler SPSS Statistics 23.0 programı kullanılarak yapıldı.
BULGULAR: 2016 yılında 22 (%23.9), 2017 yılında 31 (%33.7) ve 2018 yılında 39 (%42.4) olmak üzere toplam 92 hastada ABC enfeksiyonu tespit edildi. Yaş ortalaması 61.61±17.43 (22-89 yaş arasında) olan hastaların 56 (%60.9)’sı erkek, 36 (%39.1)’sı kadındı. İzolatlar en sık derin trakeal aspirat (%28.3, 26/92), balgam (%27.2, 25/92) ve idrar (%23.9, 22/92) örneklerinden izole edilmiştir. Hastaların 65 (%70.7)’inde karbapeneme dirençli ABC, 27 (%29.3)’sinde ise karbapeneme duyarlı ABC enfeksiyonu saptandı.Yıllara göre karbapenem dirençli ABC suşlarında istatistiksel açıdan anlamlı bir artış olduğu görüldü (p<0.05, p=0.012). Otuz-sekiz karbapenem dirençli hastanın 31’inin ex olduğu belirlenmiştir
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mortalitesi yüksek enfeksiyonlara neden olan ABC suşları birçok antibiyotik grubuna çok hızlı bir şekilde direnç geliştirebilmektedir. Dolayısıyla çoklu antibiyotik dirençli ABC suşlarına bağlı fatalite tüm dünyada artmaktadır. Hastanemizde yıllara göre ABC enfeksiyonlarının arttığı görülmektedir. Buna paralel olarak karbapenem dirençli ABC suşlarında da istatistiksel açıdan anlamlı bir artış olduğu görülmektedir. Günümüzde, izolasyon kurallarının tam anlamıyla yapılması, ilgili personel eğitimlerinin verilmesi ve akılcı antibiyotik kullanımı ile ABC enfeksiyonlarının önüne geçilmesi elzem olmuştur.
INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate the distribution of three year carbapenem resistance Acinetobacter baumannii complex (ABC) rates in hospital infections isolated from the intensive care unit in last 3 years
METHODS: The patients who developed the ABC infection into the Intensive Care Unit of ………………… between 2016-2018 were included in this study. The data of the patients were investigated retrospectively from the computer records of the hospital and the Infection Control Committee data. The first infection report of patients who had multiple ABC infections were included in the study SPSS Statistics 23.0 program was used for statistical analysis.
RESULTS: A total of 92 patients; 22 (23.9%) in 2016, 31 (33.7%) in 2017 and 39 (42.4%) in 2018 were diagnosed with ABC infection. 56 (60.9%) of the patients were male and 36 (39.1%) were female, with a mean age of 61.61 ± 17.43 years (range 22-89 years). The most common isolates were isolated from tracheal aspirate (28.3%, 26/92%), sputum (27.2%, 25/92) and urine samples (23.9%, 22/92%). Carbapenem-resistant ABC infection was detected in 65 (70.7%) patients and carbapenem-sensitive ABC infection was found in 27 (29.3%) patients. There was a statistically significant increase in carbapenem resistant ABC strains over the years (p <0.05, p = 0.012). Thirty-one of the 38 carbapenem-resistant patients were found to be ex.
DISCUSSION AND CONCLUSION: ABC strains that cause high mortality infections can develop resistance to many antibiotic groups very quickly. Therefore, fatality due to multiple antibiotic resistant ABC strains is increasing all over the world. It is seen that ABC infections increase in our hospital compared to years. In parallel, there was a statistically significant increase in carbapenem-resistant ABC strains. Nowadays, it is essential to ensure that isolation rules are fully performed, to provide relevant personnel training and to prevent ABC infections with rational antibiotic use.
Makale Özeti

4.
Erişkin Yoğun Bakım Hemşireliği Sertifika Programlarına Katılmış Yoğun Bakım Hemşirelerinin Programa Yönelik Görüşleri
The Views of Critical Care Nurses Participating in an Adult Intensive Care Nursing Certification Program
Nilgün Göktepe, Emine Türkmen, Gülçin Bozkurt, Ebru Kıraner, Yasemin Ergün, Yasemin Ersöz, Zeynep Gül Bozdemir, Aycan Kelez Yayık
Sayfalar 123 - 130
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu tanımlayıcı çalışma, yoğun bakım hemşireliği sertifika programlarına katılmış hemşirelerin programın tasarımı ve yürütülmesine yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmanın örneklemini, dört eğitim merkezinde yoğun bakım hemşireliği sertifikalı eğitim programına katılan 218 hemşire oluşturdu. Veriler, ikisi açık uçlu 25 sorudan oluşan anket formu ile elektronik ortamda toplandı. Nicel veri tanımlayıcı istatistikler ile ve açık uçlu sorulardan elde edilen nitel veri ise içerik analizi ile değerlendirildi.
BULGULAR: Katılımcıların %81.2’si kadın ve yaş ortalaması 31.7±7.1 idi. Katılımcıların büyük çoğunluğu programın içeriği, süresi, öğrenme yöntemleri, uygulamalı eğitim ve eğitimcilerden memnun olduğunu bildirdi. Katılımcılar, eğitim programının mesleki bilgi ve becerilerine %69.2±25.2 katkı sağladığını ifade etti. Nitel verinin içerik analizinde “sertifikalı eğitim programının tasarımı ve uygulanması, eğitimciler ve kursiyer kazanımları” olmak üzere iki ana tema belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım hemşireliği sertifika eğitim programına katılmış hemşireler programdan genel olarak memnun görünmektedir. Katılımcılaın kazanımlarını artırmak üzere programın yeterlik odaklı tasarlanması ve merkezler arası eşgüdüm içinde ortak dokümanlar ve aynı içeriği öğreten eğitimcilerle yürütülmesi için bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: This descriptive study was conducted to reveal the views of nurses who participated in an intensive care nursing certification program regarding the process of planning and implementing care.
METHODS: The sample comprised 218 voluntary nurses who completed an intensive care nursing certificate program in one of four different education centers. A questionnaire consisting of twenty-five questions, two of which were open-ended, was used to collect the data. The quantitative data were evaluated with descriptive statistics while the qualitative data obtained from the open-ended questions were examined using content analysis.
RESULTS: The average age of the participants was 31.7±7.1, and 81.2% were female. The majority of participants stated that they were satisfied with the program content, duration, related learning methods, practical training, and educators. They also noted that the contribution level of the program to their professional knowledge and skills was 69.2±25.2%. Two main themes were determined for content analysis of the qualitative data: design and implementation of the program and the achievements of trainees
DISCUSSION AND CONCLUSION: Nurses who participated in the intensive care nursing certificate program seemed generally satisfied with the training. However, some other arrangements are needed to design a competency-based program and to conduct it using educators who teach using common course training materials in coordination and cooperation with all training centers.
Makale Özeti

5.
Yoğun bakım ve diğer servislerdeki hekimlerde temel hava yolu yönetimi eğitimi: küçük bir anket
Basic airway management training for physicians in intensive care and other services: a mini survey
Cihangir Doğu, Aysun Postaci, ışıl özkoçak turan
Sayfalar 131 - 140
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakım ve servislerde çalışan hekimlerin endotrakeal entübasyon (ETE) ve havayolu güvenliği yeterliliklerini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Anket hem basılı form hem de elektronik olarak yayınlandı. Ayrıca uzmanlık derneklerinin duyurusunda ve kongrelerde de paylaşılmıştır.
BULGULAR: Katılımcıların %30’unun ilk ETE eğitimlerini tıp fakültesinde, %21’nin internlükte, %38’inin araştırma görevlisiyken, %1,1’inin de yan dal asistanlığında aldığı belirlenmiştir. Hasta üzerinde deneyerek ETE eğitimi alanların 13’ü acil tıp, 89’u anesteziyoloji ve reanimasyon, 1’i enfeksiyon hastalıkları, 1’i genel cerrahi, 9’u göğüs hastalıkları 11’i iç hastalıkları, 3’ü nöroloji uzmanıydı. Klinik pratiklerine başladıklarında %55,4’ü 100 den fazla ETE uygulamıştır (4’ü acil tıp, 89’u anesteziyoloji ve reanimasyon, 3’ü göğüs hastalıkları, 3’ü iç hastalıkları, 3’ü pediatri). Katılımcıların %81’i kendini ETE konusunda yeteri kadar deneyimli hissettiğini belirtmiştir (18 acil tıp, 102 anesteziyoloji ve reanimasyon, 2 enfeksiyon hastalıkları, 3 genel cerrahi, 10 göğüs hastalıkları, 8 iç hastalıkları, 2 nöroloji ve 4 pediatri). Ayrıca bunların 58’i yoğun bakım yandal asistanı/uzmanı idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tıp fakültesinden itibaren ETE eğitimlerine başlandığı, ancak klinik pratikte anesteziyoloji ve reanimasyon, acil ve yoğun bakım dışında eğitimlerin tekrarlanmadığı ve eğitim kurslarına katılımın yeterli olmadığı kanısına varılmıştır. Hasta güvenliği için maket üzerinde en az 40 kez ETE pratiği yapılmasını ve kapnograf kullanılmasını önermekteyiz.
INTRODUCTION: To evaluate the competencies of intensivists and clinicians on endotracheal intubation (ETE) and airway safety.
METHODS: The survey was published both as printed and electronically. Survey was shared in the announcements of speciality associations and congresses.
RESULTS: 30% of the participants received the first ETE training at the medical faculty, 21% at the internship, 38% at the residency, 1.1% at the subspeciality residency in critical care. Of those who received ETE training on the patient, 13 were in emergency medicine, 89 were in anesthesiology and reanimation, 1 were in infectious diseases, 1 was in general surgery, 9 were in chest diseases, 11 were in internal medicine, 3 were in neurology. 81% of the participants feel themselves experienced enough (18 emergency medicine, 102 anesthesiology and reanimation, 2 infectious diseases, 3 general surgery, 10 chest diseases, 8 internal medicine, 2 neurology, 4 pediatry), 58 of them were critical care specialists or subsepecialty residents.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We concluded that ETE education has been started from medical school, but except anesthesiology and reanimation, emergency and intensive care, the training programmes are not repeated and participation is not sufficient. We recommend at least 40 ETE on the mannequin and capnograph use for patient safety.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Toksik epidermal nekroliz ve COVID-19’un birlikte seyrettiği bir hastanın eş zamanlı yönetimi: Bir olgu sunumu
Concurrent management of a patient with toxic epidermal necrolysis and COVID-19: A case presentation
Banu Çevik, Macit Ordu, Elif Bombacı, Sezer Yakupoğlu, Kemal Tolga Saracoglu
Sayfalar 141 - 143
Toksik epidermal nekroliz (TEN) yüksek mortalite ile seyreden ciddi bir kutanöz advers reaksiyondur. SARS-CoV-2 virüsü tüm dünyayı etkisi altına alan bir pandemiye (COVID-19) neden olmuş ve günümüze kadar kesin bir tedavi ortaya konamamıştır. COVID-19 tedavisinde immünsupresif ilaçların kullanılması bir tartışma konusu olmakla beraber nadir olgularda kullanımı kaçınılmazdır. Burada, TEN ve COVID-19’un eş zamanlı tedavi edilerek iyi sonuç alınan bir hastanın mevcut literatürler eşliğinde sunulması amaçlanmıştır.
Toxic epidermal necrolysis (TEN) is a serious cutaneous adverse reaction with a high mortality rate. SARS-CoV-2 virus disease represented a global pandemic (COVID-19) and no exact cure existed up to date. The usage of immunosuppressive drugs during COVID-19 is a major clinical challenge; however it seems inevitable in rare cases. Here, we aimed to report a patient who was treated concomitantly for TEN and COVID-19 with a good clinical outcome by reviewing the existing literature.
Makale Özeti

7.
Kirpi Balığı Yedikten Sonra Gelişen Parestezi Olgusu
The Case of Paresthesia Developing After Eating Puffer Fish
Mehmet Murat Çelik, Levent Özdemir, Nazlı Deniz Ateş, Resul Akyol, Hakan Karabay, Adem Çiftci, Ömer Faruk Çelik
Sayfalar 144 - 147
Balon balığı tüm dünyada kirpi balığı, küre balığı, kurbağa balığı gibi isimlerle adlandırılan Tetrodontiformes ailesine ait bir balık türüdür. Bu balığın tüketimi ile oluşan intoksikasyon Tetrodotoksin (TTX) adı verilen bir tür nörotoksin tarafından gelişir. Daha çok Güneydoğu Asya kıyılarında, Tayvan ve Japonya’da görülmesine rağmen son yıllarda Akdeniz kıyı ülkelerinde de rastlanan nadir görülen bir intoksikasyon türüdür. Balon balıklarının tüm türleri toksik değildir ve bazıları sadece hafif zehir içerir. Bugüne kadar yaklaşık 28 TTX analogu kaydedilmiş ve bazıları deniz organizmalarında tespit edilmiştir. Ayrıca toksisitesi cinsiyet, mevsim ve coğrafik bölgelere göre değişkenlik göstermektedir. TTX insanlarda, uyarılabilir hücre zarında sodyum kanalını bloke ederek dil ve dudaklarda uyuşma, baş dönmesi, kusma, ekstremitelerde karıncalanma ve uyuşma, taşikardi, hipotansiyon ve paraliziye neden olmaktadır. Bu olgu sunumunun amacı, TTX ‘e maruz kalan insanlar için oluşabilecek riskler, toksisite ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler sunmaktır.
Puffer fish is a species of fish belonging to the Tetrodontiformes family, named by names such as ballfish, globe fish, and toadfish all over the world. Intoxication caused by consumption of this fish is developed by a type of neurotoxin called tetrodotoxin (TTX). It is a rare type of intoxication found in the Mediterranean coastal countries in recent years, although it has been seen mostly in Southeast Asian coasts, Taiwan and Japan. Not all species of porcupine fish are toxic, and some contain only mild venom. About 28 TTX analogues have been recorded to date, and some have been identified in marine organisms. In addition, its toxicity varies according to sex, seasons and geographic regions. TTX in humans by blocking sodium channels in the cell membrane inducible numbness in tongue and lips, dizziness, vomiting, tingling and numbness in the extremities, tachycardia, hypotension, and paralysis. The purpose of this case report is to provide information about the risks, toxicity and treatment methods that may occur for people exposed to TTX.
Makale Özeti

8.
COVİD- 19 Hastasında Tosiluzumab Kullanımı Sonrası Gelişen Cedecea Davisae Bakteriyemisi
Cedecea Davisae Bacteremia After Use of Tosiluzumab in a Patient with COVID-19
irem akın şen, Cem Şen
Sayfalar 148 - 151
Cedecea Davisae, gram negatif, sporsuz,haraketli,çubuk şeklinde Enterobacteriace ailesine ait bir bakteridir. Cedecea, Enterobacteriacea ailesinin yeni üyelerindendir.Bazı antibiyotiklere karşı doğal dirençleri nedeniyle, klinik cevap öngörülemez olabilir, bu da immünsusprese hastalarda Cedecea enfeksiyonunun yönetimini zorlaştırır. Nadiren invaziv enfeksiyonun nedeni olarak bildirilmiştir. İleri yaştaki hastalarda fırsatçı enfeksiyonlara neden olabilir. Bildiğimiz kadarıyla literatürde sadece 13 C. davisae bakteriyemi vakası bildirilmiştir.
Bu makalede, COVİD-19 tedavisinde kullanılan Tosiluzumab sonrası gelişen Cedecea davisae bakteriyemi olgusu ve ardından literatürün kısa bir derlemesi sunulmaktadır.
Cedecea davisae is a gram-negative, non-sporulating, motile rod-shaped bacteria of the Enterobacteriaceae family. Cedecea are the new members of Enterobacteriacea. Because of their inherent resistance to some antibiotics, the clinical response could be unpredictable making management of Cedecea infection in immunocompromised patients challenging.They have rarely been reported as causes of invasive infection. It can cause opportunistic infections in elderly patients. To the best of our knowledge, only 13 cases of C. davisae bacteremia have been reported in the literature. In this article, a case of Cedecea davisae bacteremia developed after Tosiluzumab used in the treatment of COVID-19 and a brief review of the literature is presented.
Makale Özeti