Cilt: 18  Sayı: 4 - Aralık 2020
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Kardiyopulmoner resüsitasyona tanık olan aile üyelerinin tercihleri ve deneyimleri: Sistematik derleme
Preferences and experiences of family members witnessing cardiopulmonary resuscitation: A systematic review
PELİN KARAÇAY, Özlem Doğu
Sayfalar 171 - 180
Özet
Amaç: Bu sistematik derlemenin amacı, kardiyopulmoner resüsitasyona tanık olan aile üyelerinin tercihlerini ve deneyimlerini incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Cochrane, JBI, Ovid, PubMed, Scopus ve Web of Science elektronik veri tabanlarında taramalar yapıldı. Sistematik incelemeye 2013-2018 yılları arasında yetişkin hastalar ve aile üyeleri ile yürütülen ve hakemli dergilerde İngilizce olarak yayınlanan çalışmalar dahil edildi. Kapsama alınan makaleler araştırmacılar tarafından bağımsız olarak özetlendi ve fikir birliği sağlandı.
Bulgular: Toplam dokuz çalışma dahil edildi. Aile üyeleri kardiyopulmoner resüsitasyona tanık olmak istemekte ve bu karara sağlık profesyonelleri tarafından saygı gösterilmesini beklemektedirler. Sınırlı sayıda çalışma olmasına rağmen, kardiyopulmoner resüsitasyona tanık olan aile üyelerinin daha az kaygı, depresyon, travma sonrası stres ve keder yaşadığı belirlendi.
Sonuç: Kardiyopulmoner resusitasyona tanık olan aile üyelerinin olumlu ve olumsuz deneyimlerini belirlemek için daha fazla karşılaştırmalı araştırmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar kelimeler: Aile tanıklı resusistasyon, aile varlığı, aile üyelerinin tercihleri, aile üyelerinin deneyimleri.
Abstract
Objectives: This systematic review aimed to examine the preferences and experiences of family members who had witnessed cardiopulmonary resuscitation.
Material and Methods: Electronic searches of Cochrane, JBI, Ovid, PubMed, Scopus and Web of Science were performed. Studies conducted with adult patients and family members and published in peer-reviewed journals in English between 2013–2018 were included in the study and were summarized by the researchers independently. Then, the summaries were compared, and consensus was established among the researchers.
Results: A total of nine studies were included. Family members expressed they wanted to witness cardiopulmonary resuscitation and expected to have that decision respected by healthcare professionals. Although there were a limited number of studies, family members who had witnessed cardiopulmonary resuscitation experienced less anxiety, depression, post-traumatic stress, and grief.
Conclusion: Further comparison studies are needed to identify the positive and negative experiences of the family members witnessing cardiopulmonary resuscitation.
Keywords: Family witnessed resuscitation, family presence, family members’ preferences, family members’ experiences.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
Trakeostomi İle Taburcu Edilen Hastaların Klinik Seyirlerinin Değerlendirilmesi
Evaluation Of Clinic Course In Patients Discharged With Tracheostomy
Ahmet Sari, Osman Ekinci
Sayfalar 181 - 188
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakımda perkütan yolla trakeostomi açılarak spontan solunum veya mekanik ventilatör (MV) desteği ile trakeostomili bir şekilde taburcu edilen hastaların bakımları esnasında yaşanılan problemlerin tespit edilmesi ve elde edilen veriler doğrultusunda hasta bakıcıların eğitiminde bu konulara ağırlık verilerek hastalarda oluşabilecek morbidite ve mortalitenin azaltılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yoğun bakım kliniğine 2017 ve 2018 yıllarında yatan ve trakeostomi açılan 90 hastanın dosyaları incelendi. Bu hastaların 29’u taburcu edildi. Hastalar SVH, solunum yetmezliği, nöromüsküler hastalıklar ve diğerleri (Alzheimer, Parkinson) olarak gruplandırıldı. Hastalar ve bakıcıları ile yüz yüze veya telefonla görüşülerek hastalar hakkında bilgi alındı. Hastaların yatış nedenleri, Glasgow koma skorları (GKS), beslenme şekilleri, mekanik ventilatör desteği, evde yaşam süreleri ve yaşanılan sorunlar kaydedildi.
BULGULAR: Taburcu edilen 29 hastanın 14’ü SVH, 5’i solunum yetmezliği, 6’sı nöromüsküler hastalık, 4’ü diğerleri olarak sınıflandırıldı. Yoğun bakımdan çıkış GKS değerleri (GKS2) yüksek olan hastaların mortalitesi daha düşük olarak tespit edildi. NMH grubunun ex olma oranı (%0), SVH (%64.3) ve SY (%80) gruplarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Yaşayan hastaların7’sinde(%50) kontraktür veya eklem hareket kısıtlılığı gelişmiştir. Evde yaşanılan sorunlar içerisinde en sık solunumsal problemler, bunların içerisinde de 12 hastada yoğun sekresyon (%85,7) görülmüştür. Beslenme problemleri olarak en sık kabızlık 6 hastada (%42,9) görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Trakeostomili hastaların evde bakımı özellik arz etmekte olup bir takım komplikasyonların gelişmesine yol açabilmektedir. Yaptığımız çalışmada evde bakım hastalarının en sık solunumsal problemlerle; yoğun sekresyon, tıkaç oluşumu ve MV ile ilgili problemler yaşadıklarını tespit ettik. Bir diğer önemli problem ise hastalarda oluşan eklem hareket kısıtlılığıdır. Bu nedenle bu hastaların taburculuğundan önce bu konularda daha yoğun bir eğitimin verilmesi gerekmektedir.
INTRODUCTION: The objective of the study is to determine the problems of the patients, who underwent percutaneous tracheostomy opening in intensive care and then were discharged with tracheostomy either with spontaneous respiration or mechanical ventilation (MV) support, and to decrease the morbidity and mortality of the patients by focusing on training the caregivers mostly about problems.
METHODS: The files of 90 patients, admitted to intensive care unit in 2017 and 2018 with tracheostomy, were analyzed. 29 of patients were discharged. Patients were grouped into CVD, respiratory failure, neuromuscular diseases and others (Alzheimer, Parkinson). The cases of the patients were determined from the patients and caregivers by face to face communication or phone call. Patients’ the causes of hospitalization, Glasgow coma scores (GCS), feeding patterns, mechanical ventilation support, life expectancy and problems experienced at home, were recorded.
RESULTS: In 29 discharged patients, 14 of them were classified as CVD, 5 as respiratory failure, 6 as neuromuscular disease and 4 as other. The mortality rates of patients with high GCS values (GCS2) from ICU were found to be lower. The rate of fatality for the NMD group (0%) was found to be significantly lower than that of CVD (64.3%) and RF (80%). 7(50%) of the alive patients developed contracture or limitation of joint motion. Respiratory-related problems were the most common among the problems experienced at home and of patients, 12 (85.7%) had intense secretion. Constipation was the most common nutritional problem with 6 patients (42.9%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Home care of patients with tracheostomy requires specific procedures and may lead to the development of some complications. In this study we determined the homecared patients problems about respiratory, the most common, intense secretion, plugging in tracheostomy and MV. Another important problem is that patients have the limitation of joint motion. Thus, before discharge, patients should be trained consistently.
Makale Özeti

3.
Mültecilerin yeni düşmanı: Tüberküloz
New Enemy of Refugees: Tuberculosis
Yasemin Tekdos Seker, zuhal Yesilbag, İrem Özdemir, Zafer Çukurova
Sayfalar 189 - 194
GİRİŞ ve AMAÇ: Tüberküloz (TB), ülkemizde toplum sağlığını tehdit eden bir hastalık olarak önemini korumaktadır. Hastalık solunum yetmezliğine yol açabildiği gibi menenjit gibi farklı klinik tablolar ile yoğun bakım ünitelerinde takip edilmektedir. Çalışmamızın amacı bir yıllık TB takiplerimiz paylaşmayı hedefledik.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon kliniğinde 1 Ocak 2018 ile 31 Aralık 2018 tarihleri arasında yatışı yapılan hastalar dosyalarından retrospektif kesitsel planlanmıştır. Etik kurul onayı alındıktan sonra prognostik skorları, yatış nedenleri, ek hastalık varlığı, taburculuk şekilleri, hastane infeksiyonları varlığı, mekanik ventilasyon süreleri, tanı şekli, kültür sonuçları kaydedilmiştir. Tüm hastalar dörtlü antitüberkuloz tedavi almıştır
BULGULAR: Çalışmamızda tüberküloz tanılı 22 hasta tespit edilmiştir. 12 hasta (%54,5) solunum yetmezliği, 6 hasta (%27,3) septik şok, 4 hasta (%18,2) menenjit sebebi ile kabul edilmiştir. Hastaların 16’sı (%72,7) kaybedilirken, 6’sı (%27,3) şifa ile taburcu edilmiştir. İnvaziv mekanik ventilasyon süresi sağ kalan grupta istatistiksel anlamlı uzun bulunmuştur (p: 0,024).

TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastalığın doğası gereği solunum sıkıntısı sonucu mekanik ventilasyona ihtiyacı nedeniyle yoğun bakım ünitelerinde takip edilmeleri gerekebilir.

INTRODUCTION: Tuberculosis (TB) remains a significant threat to public health in Turkey. The disease can cause respiratory failure and is followed up in intensive care units (ICU) with different manifestations such as meningitis. The aim of this study was to present the results of a one-year TB follow-up.

METHODS: In this retrospective, cross-sectional study, evaluation was made of the data obtained from the files of patients who were hospitalized between January 1, 2018 and December 31, 2018 in the Anesthesia and Reanimation Clinic of Dr. Sadi Konuk Training and Research Hospital. After obtaining approval from the Ethics Committee, prognostic scores, reasons for hospitalization, presence of additional diseases, type of discharge, presence of hospital infections, duration of mechanical ventilation, types of diagnosis and culture results were recorded.

RESULTS: Information was retrieved from the files of 22 patients with tuberculosis. Reasons for admittance were respiratory failure in 12 patients (54.5%), septic shock in 6 (27.3%), and meningitis in 4 (18.2%). Of these 22 patients, 16 (72.7%) died and 6 (27.3%) were discharged with recovery and 40% of all patients were immigrants. The duration of invasive mechanical ventilation was statistically significantly longer in the survivor group (p: 0.024).

DISCUSSION AND CONCLUSION: Tuberculosis is still a serious disease in our country and it is estimated that the cases will be increased due to the increased migration rates in recent years. During the course of disease intensive care follow-up may be required due to the respiratory distress. Immigration and changing public health can cause structural changes in intensive care units.

Makale Özeti

4.
Sepsis ve septik şokta kalp hızı kontrolünün oksijenizasyon ve vazopresör ihtiyacı üzerine etkisi: Randomize kontrollü pilot çalışma
Effects of heart rate control on oxygenation and vasopressor need in sepsis and septic shock: A pilot randomized controlled study
Emre sertaç Bingül, Günseli orhun, Perihan Ergin Özcan, Figen Esen
Sayfalar 195 - 204
GİRİŞ ve AMAÇ: Sepsis ve septik şoktaki hastalarda görülen sempatik hiperaktivasyonun en önemli parametresi olan dinlenim kalp hızının dakikada 95'ten az olacak şekilde kontrol edilmesinin oksijenizasyon, organ fonksiyonları, vazopresör ihtiyacı ve mortaliteye olan etkilerinin araştırılması.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz reanimasyon ünitesinde Haziran 2015 ve Temmuz 2017 tarihleri arasında sepsis ve septik şok tanısıyla yatırılan hastalar çalışmaya dahil edildi. Kronik β-bloker kullanan, yapısal kalp hastalığı veya kalıcı aritmisi olanlar çalışma dışı bırakıldı. Bilgisayarlı sistem ile iki gruba randomize edildikten sonra çalışma grubundaki hastalara 4 gün boyunca kalp hızı 85 ile 95 vuru/dk arasında kalacak şekilde kısa etkili β1-bloker (Esmolol) infüzyonu yapıldı. Her iki grupta 28 günlük mortalite, norepinefrin ihtiyacı ve oksijenizasyon parametreleri kaydedildi. Sonuçlar ön değerlendirme olarak sunulmaktadır.
BULGULAR: Çalışmaya 52 hasta dahil edildi. 27 hasta çalışma grubundaydı (Grup BB). Diğer hastalar kontrol grubunda (Grup NOBB) yer aldı. En sık sepsis nedeni pnömoniydi (p>0,05). İki gruptaki APACHE II değerleri benzerdi (p>0,05). 28 günlük mortalite oranları çalışma grubunda azalmış olmasına rağmen örneklem sayısının yetersizliğine bağlı istatistiksel anlamlılık gözlenmedi (p>0,05). Günlük takiplerde vasopresör ihtiyacı da azalma eğilimindeydi (p>0,05). 3. günde PaO2/FiO2 oranları çalışma grubunda kontrol grubuna göre daha yüksekti (p<0,05). İnvazif mekanik ventilasyon, noninvazif mekanik ventilasyon, renal replasman tedavileri ve yatış süreleri açısından farklılık yoktu (p>0,05). Hastalarda intervansiyona bağlı kardiyak yan etki izlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu pilot çalışmada kardiyoselektif β adrenerjik blokaj ile sepsis ve septik şokta kardiyak disfonksiyonun azalma eğiliminde olduğunu gözlemledik. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da düşen norepinefrin ihtiyacı ve laktat seviyeleri, 28 günlük mortalite oranlarında azalma ile uyumludur. Çalışma grubunda iyileşen oksijenizasyona rağmen İnvazif veya nonivazif mekanik ventilasyon sürelerinde gerileme izlenmedi. Sonuç olarak sepsiste β1 reseptör blokajının organ fonksiyonları üzerine zararlı etkide bulunmadığını saptadık. Öte yandan kalp ve akciğer fonksiyonlarına faydalı olabilir.
INTRODUCTION: To investigate the effects of controlling resting heart rate under 95 bpm on oxygenation, organ function, vasopressor need and mortality in sepsis and septic shock.
METHODS: Sepsis or septic shock patients who were admitted to our critical care unit between June 2015 and July 2017 were included in the study. Patients with history of chronic β-blocker usage, structural heart disease and permanent arrhythmias were excluded. After randomisation; study group patients were given short acting β1-blocker (Esmolol) infusion to achieve resting heart rate between 85 and 95 bpm for four days. 28-day mortality, vasopressor need and oxygenation parameters were collected in both groups. The results are presented as preliminary evaluation.
RESULTS: 52 patients were included in the study. 27 patients were in the study group (Group BB), and the rest were in the control group (Group NOBB). Most common cause for sepsis was pneumoniae (p>0,05). APACHE II values were similar in both groups(p>0,05). Despite decreasing 28-day mortality ratios in study group, statistical significance was not observed due to insufficient sample size (p>0,05). Vasopressor need tended to decrease on daily follow-up (p>0,05). PaO2/FiO2 ratios were higher in the study group compared to the control group on 3rd day (p<0,05). Invasive mechanical ventilation, noninvasive mechanical ventilation, renal replacement therapy durations and length of stay did not change (p>0,05). No cardiac adverse effects were observed related to the intervention.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this pilot study; our results demonstrated that cardioselective β adrenergic blockade might attenuate sepsis related cardiac dysfunction. Although it is not statistically significant, decreasing norepinephrine need and lactate levels were compatible with the drop of 28-day mortality ratios. Despite better oxygenation; mechanical ventilation durations did not differ in study group. Consequently, we have not observed detrimental effects on organ functions caused by β1 blockade in sepsis. Moreover it may show benefits on cardiac and respiratory functions.
Makale Özeti

5.
Yaklaşan Beyin Ölümü Beklenen Hastalarda Organ Bağış Hızlarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Organ Donation Rates Among Patients with Anticipated Imminent Brain Death
Çağatay Erman Öztürk, Mehtap Pehlivanlar Küçük, Selin Eyüpoğlu, Ümmügülsüm Yüksel, Fatma Ülger
Sayfalar 205 - 212
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada; yoğun bakımda izlenen komatöz hastaların yakın takibi ile beyin ölümüne gidiş sürecinin araştırılması, beyin ölümü tanı sürecindeki epidemiyolojik ve klinik özellikler, mevcut prosedürlerin farklı aşamalarındaki zamanlamanın önemi hakkında verilerin ortaya konulması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma tek merkezli, prospektif, kesitsel bir çalışma olarak planlanmıştır, 2015-2017 tarihleri arasında Yoğun bakımda tedavi gören, sedasyon almaksızın nörolojik muayenesinde GKS<8 olarak tespit edilen hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.
BULGULAR: Beyin ölümü tanısı alan 79 hastadan 34'ünün (% 43) ailesi organ bağışı için onay verebileceğini belirtti. Ancak, bu hastaların sadece 26'sı (% 32,9) gerçekten bağışçı oldu. Organ bağışını onaylanan grupta, beyin ölümü beyanıyla aile ile organ bağışı hakkında görüşme süresi [medyan 12.5 (5-60) dakika], organ bağışına izin vermeyen gruba göre daha kısa bir süreye sahipti [medyan 30 (2-60) dakika] (p = 0.019).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümüne ilerlerken koma skoru düşük olan hastaların dikkatle izlenerek, ailelere ayrıntılı bilgi verilmesinin ve aile ile organ bağışı görüşmesinin beyin ölümü bildiriminden sonra en kısa sürede yapılmasının organ bağışı oranları arttırabileceği düşüncesindeyiz.
INTRODUCTION: Aim of study is to monitored comatose Intensive care unit (ICU) patients in order to investigate their progression to brain death, epidemiological and clinical properties
METHODS: Study was conducted in the intensive care unit between 2015-2017 and designed as a prospective. Glasgow Coma Scale (GCS) was assessed via neurological examination and all patients with a GCS<8 either at the time of admission or during their ICU stays were included in the study.
RESULTS: Of the 79 patients diagnosed with brain death, 34 (43%) of their families provided consent for organ donation. However, only 26 (32.9%) of these patients actually became donors. The group that consented for organ donation had a significantly shorter time period between the declaration of brain death and the interview with the patient families about organ donation [median 12.5 (5-60) minutes] than the group that did not consent for organ donation [median 30 (2-60) minutes] (p=0.019)
DISCUSSION AND CONCLUSION: Organ donation rates can be increased by careful monitoring of patients with low coma scores during progression to brain death in the ICU, providing the families with detailed briefings, and approaching the family for organ donation as soon as possible following declaration of brain death.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Status epileptikus gelişen bir venlafaksin intoksikasyon olgusunda etkin lipid emülsiyon tedavisi
Effective lipid emulsion treatment of a venlafaxine intoxication case with status epilepticus
Nihal Akçay, Ülkem Koçoğlu Barlas, Mey Talip Petmezci, Güner Özçelik, Esra Şevketoğlu
Sayfalar 213 - 216
Venlafaksin serotonerjik ve noradrenerjik bir antidepresandır. Seçici serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) antidepresanları ile aynı serotonerjik yan etkileri paylaşırken, buna ek olarak, noradrenerjik yan etkileri özellikle kardiyovasküler rahatsızlıkları provoke etmesi nedeniyle SSRI'lardan etkinlik açısından gösterilmiş avantaj sunmamaktadır. Venlafaksin ile zehirlenmelerde hastaların çoğu sadece hafif semptomlar gösterir. Şiddetli toksisite de en sık görülen semptomlar SSS depresyonu, serotonin toksisitesi, nöbet veya kardiyak ileti anormallikleridir. Artmış kreatin kinaz, nöbetler ve kardiyak toksisite gelişen venlafaksin zehirlenmesi olgusunu sunuyoruz. Literatürde yüksek doz aşımlarında venlafaksinin kardiyak toksisite ve ölüme neden olduğu görülmektedir. Venlafaksine bağlı zehirlenmelerde ortaya çıkan hayatı tehdit eden yan etkilerin tedavi edilmesinde lipit emülsiyon aracılı teröpatik plazma değişimi tedavisinden hastalar yarar görebilmektedir. Ondört yaşında, venlafaksin aşırı doz alımı sonrasında status epileptikus, uzun QTc ve kreatinin kinaz(CK) yüksekliği gelişen hasta lipit emülsiyon aracılı teröpatik plazma değişimi ile başarılı bir şekilde tedavi edilmiştir.
Venlafaxine is a serotonergic and noradrenergic antidepressant. It shares the same serotonergic adverse effects as the "selective" serotonin reuptake inhibitor (SSRI) antidepressants while in addition provoking noradrenergic adverse effects, in particular cardiovascular disorders, yet offers no demonstrated advantages over SSRIs in terms of efficacy. Most patients overdosing with venlafaxine develop only mild symptoms. Severe toxicity is reported with the most common symptoms being CNS depression, serotonin toxicity, seizure, or cardiac conduction abnormalities.We present a case of venlafaxine intoxication complicated by a late rise in creatine kinase, seizures and cardiac toxicity. In the literature, it was seen that venlafaxine causing cardiac toxicity and death after high overdoses. Patients may benefit from the treatment of lipid emulsion-mediated therapeutic plasma exchange in the treatment of life-threatening Venlafaxine-related intoxication’s side effects. After Venlafaxine overdose, a 14-year-old patient had status epilepticus, long QTc and elevated creatine kinase (CK) was successfully treated with lipid emulsion-mediated therapeutic plasma exchange.
Makale Özeti

7.
Yoğun Bakım Ünitesinde Sarılığı Olan Gebe Bir Kadın
A Pregnant Woman with Jaundice in Intensive Care Unit
Fatma İrem Yeşiler, Helin Şahintürk, Emre Günakan, Ender Gedik, Pınar Zeyneloğlu
Sayfalar 217 - 224
Gebeliğin Akut Yağlı Karaciğeri (AFLP), gebeliğin üçüncü trimesterinde veya doğum sonrası döneminde ortaya çıkan maternal karaciğer yetmezliği ile karakterize hayatı tehdit eden bir hastalıktır. Koagülopati, elektrolit anormallikleri ve çoklu organ disfonksiyon sendromu (MODS) görülebilir ve karaciğer transplantasyonu gerekebilir, Bu nedenle, MODS gelişen hamile kadınlar, uygun destekleyici tedavilerle multidisipliner olarak yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) takip edilmelidir. Biz, YBÜ'ye sarılık ve MODS ile kabul edilen AFLP tanılı gebe bir kadının organ destek tedavilerine ve karaciğer nakline ihtiyaç duymadan başarılı şekilde yönetimini sunuyoruz. 31 haftalık, ilk gebeliği olan 20 yaşında hasta hastaneye bulantı, kusma ve sarılık şikayetleriyle başvuruyor. Karaciğer nakli gerektiren olası akut karaciğer yetmezliği tanısı nedeniyle dış merkezden (608 km uzakta) yoğun bakım ünitemize sevk edildi. Yoğun bakım kabulündeki akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirmesi skoru 12, sepsise bağlı organ yetmezliği skoru 8 ve Glasgow koma skalası 15 idi. AFLP tanısı düşünülen hastaya sezaryen ile acil doğum gerçekleştirildi. Doğumdan sonra karaciğer nakli ihtiyacı olmadan yoğun bakım desteği ile iyileşen hasta, 6 gün sonra YBÜ’den ve 10 gün sonra hastaneden taburcu edildi. Gebeliğin üçüncü trimesterinde veya doğum sonrası dönemde yoğun bakım ünitesine sarılık ve hiperbilirubinemi ile kabul edilen gebe bir kadının ayırıcı tanısında AFLP’ den şüphelenilmelidir. Yoğun bakım uzmanı, yüksek mortalitesi ve morbid komplikasyonları olan AFLP tanısını geciktirmemelidir. Erken tanı, acil doğum ve peripartum-postpartum dönemlerde yoğun bakım desteği, maternal ve fetal sonuçları iyileştirebilir
Acute Fatty Liver of Pregnancy (AFLP) is life-threatening disorder characterized by maternal liver failure and occurs in the third trimester of pregnancy or post-partum period. The resultant effects include coagulopathy, electrolyte abnormalities, and the multiple organ dysfunction syndrome (MODS) and liver transplantation may be required, So, pregnant women who have MODS should be managed in an intensive care unit (ICU) with multidisciplinary input to facilitate appropriate supportive care. We present a successful case report without the need for liver transplantation and organ support therapies of a pregnant women admitted to ICU with jaundice and MODS. A case of 20 - year patient, in her first pregnancy at 31 weeks gestation who presented with nausea, vomiting and jaundice was admitted to hospital. She was referred from a rural medical center (a center 608 kilometers away) to the ICU due to possible diagnosis of acute liver failure requiring liver transplantation. Acute physiology and chronic health assessment score was 12, sepsis related organ failure score was 8 and Glasgow coma scale was 15 on ICU admission. AFLP was considered in the patient and emergency delivery was performed by caesarean section. She recovered with intensive care support after pregnancy delivery without the need for liver transplantation. The patient was discharged from ICU and hospital after 6 and 10 days, respectively. AFLP should be suspected in differential diagnosis of a pregnant woman with jaundice and hyperbilirubinemia who was admitted to ICU in the third trimester of pregnancy or post-partum period. Intensivist should not delay in the diagnosis of AFLP with morbid complications with high mortality. Early diagnosis, prompt pregnancy delivery and intensive care support in peripartum and postpartum periods may improve maternal and fetal outcomes
Makale Özeti

8.
Ani Kardiyak Arrest İle Başvuran Hastada Hedefe Yönelik Sıcaklık Tedavisi İle Tam Nörolojik İyileşme: Olgu Sunumu
Accomplished Neurological Recovery with Targeted Temperature Management in a Patient with Sudden Cardiac Arrest: Case Report
Ahmet Şenol Uyar, Suleyman Ganidagli, Ahmet Çam
Sayfalar 225 - 228
Kardiyak arrest sonrası sağ kalımda nörolojik hasar etkilidir. Uygun hastalarda Hedeflenmiş Sıcaklık Yönetimi (TTM), kardiyak arrest sonrası nörolojik hasarın engellenmesinde sık kullanılmaktadır. Bu yazımızda hastane dışı kardiyak arrest (HDKA) nedeniyle başvuran hastada TTM uygulamasını sunduk. Kardiyak arrest nedeniyle 2 kez kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) yapılan 32 yaşında hastada spontan dolaşımın dönmesi üzerine, reanimasyon yoğun bakımda vücüt sıcaklığı saatte 0.5 ⁰C düşürülerek 35 °C’de 36 saat terapotik hipotermi uygulandı. Yatışının 6. gününde Glaskow Koma Skoru (GKS): 12, 8. günde ise GKS: 15’di. Yatışının 10. gününde kognitif fonksiyonları tam, desteksiz mobilize olan ve oral rejimini alan hasta, kliniğimize kabulünün 16. gününde bilinci açık, tam koopere, oda havasında solur şekilde taburcu edildi. TTM uygulaması, kardiyak arrest sonrası uygun hastalarda nörolojik hasarın engellenmesinde düşünülmelidir.
Neurological injury is efficient in survival after cardiac arrest. Targeted Temperature Management (TTM) is commonly used to prevent neurological damage after cardiac arrest in eligible patients. In this article, we present TTM in a patient who presented with out-of-hospital cardiac arrest. In a 32-year-old patient who underwent cardiopulmonary resuscitation due to cardiac arrest, therapeutic hypotermia was performed to reduce body temperature 0.5˚C per hour until 35˚C was reached and continued for 36 hours in the reanimation intensive care unit after spontaneous circulation was returned. Glaskow Coma Score was 12 on the 6th day and Glaskow Coma Score was 15 on the 8th day. On the 10th day of hospitalization, the patient was discharged with full cognitive functions, self- mobilized and getting oral diets, on the 16th day of her admission to our clinic, she was discharged unconscious, fully cooperated, breathing in room air. TTM should be considered in the prevention of neurological damage in eligible patients after cardiac arrest.
Makale Özeti