Cilt: 17  Sayı: 1 - 2019
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Ventilatör İlişkili Pnömoniyi Önlemede Klinik Protokoller: Bir Sistematik Çalışma
Clinical Protocols for Ventilator Associated Pneumonia: A systematic Study
Duygu Yıldırım, Emre Namık, Yakup Karahan, Esra Akın Korhan, Burcu Ceylan
Sayfalar 1 - 17
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ventilatör ilişki pnömoniyi önlemede klinik protokollerin ve koruyucu önlemlerin etkinliğini değerlendiren mevcut literatürün gözden geçirilmesi ve çalışmalardan elde edilen verilerin sistematik biçimde incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmanın evrenini, 2012-2017 tarihleri arasında “Google Scholar”, “Pubmed”, “Science Direct”, “Proquest”, “Cochrane”,” EBSCOhost”, “Clinical Key”, “Ovid”, “Web of Science”, “Google Akademik” ulusal ve uluslararası veri tabanları taranarak ulaşılan makaleler oluşturmuştur. İncelemede “ventilatör ilişkili pnömoni”, “VİP”, “ventilator associated pneumonia prevention”, “prevention of ventilator associated pneumonia”, “prevent ventilator associated pneumonia”, “VAP prevention”, “prevent VAP”, “prevention of VAP” anahtar kelimeleriyle VİP önleme protokol ve uygulamalarının sonuçlara etkisini değerlendiren, yayın dili Türkçe ve İngilizce olan, son beş yılda yayımlanmış ve tam metni bulunan makaleler seçilmiştir. Bu makalelerden araştırma kriterlerini karşılayan toplam 48 çalışma incelemenin örneklemini oluşturmuştur.
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen makalelerde, randomize kontrollü, prospektif-randomize kontrollü, yarı deneysel, pilot-randomize kontrollü, prospektif-küme randomize-açık, monosentrik gözlemsel, çift kör-randomize plasebo kontrollü, çift kör-prospektif-randomize kontrollü, tek merkezli-iki kollu-randomize kontrollü-açık, prospektif, çift kör- randomize kontrollü, randomize kontrollü-deneysel, pilot-randomize plasebo kontrollü- çift kör, gözlemsel, prospektif-gözlemsel, ön test-son test, retrospektif-kohort/prospektif-kohort, prospektif-randomize plasebo kontrollü-pilot, retrospektif-kohort, retrospektif araştırma tasarımlarının kullanıldığı saptanmıştır. Bu sistematik derleme ile ventilatör ilişkili pnömoninin önlemesinde kullanılan klinik protokol ve koruyucu önlemlerden “klorheksidin”, “hidrojen peroksit”, “OralBalance”, “OroCare Aspire/Sensitive çubukları”nın ağız bakımında kullanılması; subglottik salgı drenajı yapan endotrakeal tüplerin tercih edilmesi, abdominal masaj uygulaması, hastalara semirekümbent ve yan trendelenburg pozisyonun verilmesi, probiyotik preperatların, hipertonik sodyum klorürün, hidrokortizon ve antibiyotiklerin kullanılmasının etkili olduğu bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sistematik derleme sonucunda elde edilen çalışmaların 18’inde kullanılan VİP’i önlemede klinik protokol ve önleyici uygulamaların VİP sonuçlarına etki etmediği, 30’unda ise kullanılan klinik protokol ve önleyici uygulamaların VİP sonuçlarına olumlu yönde katkı sağladığı görülmüştür.
INTRODUCTION: The purpose of this work, was conducted to review the current literature which reviewing the effectiveness of ventilator associated pneumonia prevention clinical protocols and preservation methods, and to examine the data obtained from these studies systematically.
METHODS: The study is consisted of articles reached by scanning national and international databases named “Google Scholar”, “Pubmed”, “Science Direct”, “Proquest”, “Cochrane”,” EBSCOhost”, “Clinical Key”, “Ovid”, “Web of Science”, “Google Akademik”. In the review, articles with the publication language Turkish and English, published in the five years, available full text were collected by using keywords “ventilator associated pneumonia prevention”, “prevention of ventilator associated pneumonia”, “prevent ventilator associated pneumonia”, “VAP prevention”, “prevent VAP”, “prevention of VAP”. A total of 48 studies which met the research criteria from these articles constituted the sample of the study.
RESULTS: In the articles included to the study, it was founded that research designs which were including randomize controlled, prospective-randomize controlled, semi-experimental, pilot-randomize controlled, prospective-cluster randomize-open label, monocentric observational, double-blind-randomized placebo-controlled, double blind-prospective-randomize controlled, single-centered-two-arm-randomize controlled-open label, prospective, double blind-randomize control, observational, randomize controlled-experimental, pilot-randomized placebo controlled-double blind, prospective-observational, pretest-posttest, retrospective cohort / prospective cohort, prospective-randomized placebo controlled-pilot, retrospective-cohort, retrospective types. In this systematic review, clinical protocols and preventive measures used in the prevention of ventilator-associated pneumonia include oral administration of "chlorhexidine", "hydrogen peroxide", "OralBalance", "OroCare Aspire / Sensitive sticks"; preference for endotracheal tubes with subglottic drainage, application of abdominal massage, administration of semirecule and side trendelenburg position, probiotic preparations, hypertonic sodium chloride, hydrocortisone and antibiotics have been found to be effective.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result of this systematic review, in 18 of the studies that the strategies and practices used to prevent the use of VAP do not affect the results of the VAP, 30 that the prevention strategies and practices used contributed positively to the results of the VAP.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
Yoğun Bakım Ünitesinde Yatan Travma Hastalarında 30 Günlük Mortalite Sonuçları: 3 Yıllık Retrospektif Bir Çalışma
Thirty-day Mortality Outcomes of Trauma Patients in the Intensive Care Unit: A Three-year Retrospective Study
Mehmet Akif Yazar, Zehra Sarıkuş, Eyüp Horasanlı
Sayfalar 18 - 24
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, bir hastanenin yoğun bakım ünitelerinde takip edilen travma hastalarının özellikleri, ilk 30 günlük mortalite oranları ve bu süreçte mortaliteyi etkileyen nedenlerin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, Ocak 2013-Ocak 2016 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi YBÜ’lerinde takip edilen 150 travma hastasının verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar, ilk 30 gün içerisinde sağ kalanlar ve ölen hastalar olmak üzere iki gruba ayrıldı.Hastalara ait ilk geliş bulguları, travmaya ait özellikler, uygulanan müdahaleler ve 30. gündeki son durumları (halen yatmakta, exitus veya taburculuk halleri) kayıt altına alındı. Hastalara ait mortalite oranları ve mortaliteye etki eden faktörler incelendi.
BULGULAR: Yoğun bakıma travma nedeniyle yatışın ilk 30 günü içerisinde,150 hastanın 115’i (%76.7) hayatta kalmış,35’i (%23,3) ise exitus olmuştur.Hayatta kalan hastalara göre ölen hasta grubunda GKS skoru daha düşük ve APACHE II skorları daha yüksek idi (p<0.0001). Hastaların 9’una (%6),acile ilk geldiğinde veya yoğun bakıma yatışının ilk 30 günü içerisinde kardiyak arrest olup başarıyla sonuçlanan kardiyopulmoner resisütasyon (KPR) uygulandı. KPR uygulanan hasta sayısı, ölen grupta hayatta kalan hastalara göre daha yüksek idi (p<0.0001). Yoğun bakıma yatışlarda en sık travma nedeni trafik kazası idi (n=52, %34.7). Kafa, en sık görülen travma bölgesi iken (n=30, %20), bunların 27’si (%90)’ı trafik kazası nedenli idi. On yedi (%11.3) çoklu travma hastasının 12’si (%70.6) ilk bir ay içinde exitus oldu ve çoklu travma mortalite için bağımsız bir risk faktörü idi (p<0.0001). Yapılan multivariate Cox regresyon analizinde düşük GKS skoru, yüksek APACHE II skoru, çoklu travma ve ileri yaş bağımsız risk faktörleri olarak tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Travma hastalarının YBÜ’lerine başvurudan sonra ki ilk 30 gün içerisinde mortalite oranları yaş, çoklu travma, KPR ve kafa travması gibi nedenlerden etkilenmektedir ve yapılan invaziv girişimler bu mortalite oranlarını artırabilir. GKS ve APACHE II skorları, bu hastaların mortalitelerini tahmin etmede bir belirteç olarak kullanılabilir.
INTRODUCTION: In this study,we aimed to investigate the characteristics of trauma patients hospitalized in intensive care units (ICU) of a hospital,the first 30-day mortality rates and the causes affecting mortality in this period
METHODS: In this study,the data of 150 trauma patients hospitalized in Nevşehir State Hospital between January 2013 and January 2016 were examined retrospectively.Patients were divided into two groups,the survivors and the patients who died within the first 30 days (non-survivors).Initial findings of admission to the hospital,characteristics of trauma,interventions in ICUs, and the latest conditions on the 30th day (still in bed,exitus or discharge cases) were recorded.Mortality rates and factors affecting mortality were studied.
RESULTS: In the first 30 days of hospitalization to ICU due to trauma,115 (% 76.7) of the 150 patients survived and 35 (23.3%) died.The mean GCS scores were lower and APACHE II scores were higher than survivors in the non-survivors group (p<0.0001).Cardiopulmonary resuscitation (CPR) was successfully performed in 9 patients (6%) in the emergency department or in the first 30 days of intensive care hospitalization.The number of patients receiving CPR was higher than the survivors in the non-survivors group (p<0.0001).The most common cause of trauma was traffic accidents (n = 52, 34.7%).Head trauma was the most frequent trauma location (n = 30, 20%) and 27 (% 90) of them were traffic accidents.Twelve (70.6%) of 17 (11.3%) multi-trauma patients died within the first 30 days and multi-trauma was an independent risk factor for mortality (p <0.0001).Low GCS score, high APACHE II score, multi-trauma and advanced age were identified as independent risk factors.
DISCUSSION AND CONCLUSION: During the first 30 days after admission to ICU of trauma patients, mortality rates are affected by factors such as age,multi-trauma,CPR and head trauma,and invasive procedures may increase these mortality rates.GCS and APACHE II scores can be used as predictors of 30-day mortality of these patients.
Makale Özeti

3.
Enteral Beslenme Uygulanan Yoğun Bakım Hastalarında Farklı Gastrik Rezidüel Volümlerin Karşılaştırılması
Comparison Of Different Gastric Residual Volumes In Intensive Care Patients Whom Applied Enteral Nutrition Support
Esra Tekin, Mert Akan, Uğur Koca, Sevda Özkardeşler, Esma Adıyaman, Sibel Büyükçoban, Necmiye Kılıçaslan, Ali Necati Gökmen
Sayfalar 25 - 30
GİRİŞ ve AMAÇ: Enteral beslenme uygulanmakta olan yoğun bakım hastalarında, uygulanmakta olan 200 mL - 400 mL gastrik rezidüel volüm (GRV) eşiklerinin hedef kaloriye ulaşma hızı ve gastrointestinal intolerans üzerine etkilerinin saptanmasıdır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi (DEÜTF) Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde üç günden fazla kalması beklenen ve enteral beslenme tedavisi başlanan 18 yaş üstü hastaların prospektif gözlem verileri alınmıştır. Enteral beslenen mekanik ventilasyon desteği altındaki hastalar iki gruba ayrıldı. Grup I’de GRV 200 mL ve Grup II’de GRV 400 mL olarak alındı. Altı saatte bir ölçüm yapılarak artış hızı 10 mL saat-1 olacak şekilde 20 mL saat-1 hızda enteral beslenme başlandı.

BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların cinsiyet, yaş, Acute Physiology And Chronic Health Evaluation II skorları, vücut kitle indeksi (VKİ) dağılımları, yoğun bakım yatış süreleri, yatış nedenleri ve yandaş hastalıkları her iki grupta benzer dağılımdadır. Hastaların GRV, kusma, diyare ve intolerans görülme sıklığı açısından anlamlı fark saptanmamıştır. Grup I’deki hastalar ortalama 26 saatte Grup II’deki hastalar ortalama 24 saatte hedef kaloriye ulaşmıştır ve iki grup arasında anlamlı fark bulunmamıştır.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada kritik yoğun bakım hastalarında GRV eşik değeri 200 mL olan grup ile GRV eşik değeri 400 mL olan grup arasında hedef kaloriye ulaşma süresi ve gastrik intolerans açısından anlamlı fark saptanmamıştır.
INTRODUCTION: This study aims to compare two different Gastric Residual Volume (GRV), 200 mL and 400 mL, effects on the time to reach the targeted calories and gastrointestinal intolerance in critically ill patients whom under enteral nutrition.
METHODS: Fifty-six patients older than 18 who were mechanically ventilated, enterally fed and expected to stay more than three days in ICU were enrolled in the study. Patients were randomized into two groups as GRV threshold 200 mL (Group I) and GRV 400 mL (Group II). Measurement of GRV was done at a 6-h interval. The feedings were started at 20 mL/h and were increased by 10 mL/h to reach the goal rate as the patient tolerated.

RESULTS: There was no significant difference for the APACHE II scores, Body Mass Index(BMI), long of ICU stay, comorbidities, age, GRV’s, emesis, diarrhea or the total episodes of intolerance among the groups. There was also no significant time difference for the reaching to targeted calories between Group I and group II, which were 26 and 24 hours respectively.

DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study, we found no significant difference in the meaning of time to reach targeted calories and incidence of gastrointestinal complications between 200 mL and 400 mL GRV in critically ill patients whom under enteral nutrition

Makale Özeti

4.
Gürültünün Azaltılmasında Çalışanlara Verilen Eğitimin Bilgi Düzeyi ve Davranış Değişikliği Üzerine Etkisi
The Effect of Education on Health Personnel’ Knowledge Level and Behavioral Change in Reducing Noise
Müjde Çalıkuşu İncekar, Eda Çeçen, Serap Balcı, Birsen Mutlu, Nehir Ulu Öğüt, Şahin Hamilçıkan
Sayfalar 31 - 37
GİRİŞ ve AMAÇ: Gürültü özellikle preterm yenidoğanların ve sağlık çalışanlarının sağlığını olumsuz yönde etkilediği için azaltılması ve kontrol altına alınması gereken bir durumdur. Amerikan Pediatri Akademisi gürültü seviyesinin saatlik 45 dB’nin altında olması gerektiğini bildirmiştir. Ancak yapılan birçok çalışmalarda, istenilen düzeye ulaşılamadığı görülmektedir. Araştırma, yenidoğan yoğun bakım ünitesindeki gürültü düzeyini ve gürültü kontrolü için verilen eğitimin etkisini değerlendirmek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırma, bir hastanenin YYBÜ 3. düzeyinde çalışan doktor, hemşire ve personel üzerinde yapıldı. Tek grupta ön test-son test yarı-deneysel bir tasarım olarak yapıldı. Hastaneden etik kurul ve kurum izni alındı. Çalışmada araştırmacılar tarafından hazırlanan gürültü bilgi formu, gürültü kontrolü eğitim programı, gürültü gözlem formu ve ses ölçüm cihazı kullanıldı. Ünitede eğitim öncesi (EÖ), eğitim sonrası (ES) ve eğitimden altı hafta sonra yapılan tekrarlayan ölçümde (TÖ) 7 gün ve 24 saat boyunca gürültü ölçümleri yapıldı.
BULGULAR: Gürültü seviyesinin, eğitim öncesine kıyasla eğitimden altı hafta sonrasında anlamlı derecede düşük olduğu bulundu (p<0.01). Sağlık çalışanlarının bilgi formundaki sorulara doğru cevap verme yüzdesinin de eğitimden altı hafta sonrasında eğitim öncesine kıyasla anlamlı derecede yüksek olduğu belirlendi (p<0.01). Doktor, hemşire ve personelin gürültü gözlem formuna göre değerlendirilmelerinde gözlemciler arası kappa uyum düzeyinin anlamlı olduğu bulundu (p<0.01).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırma sonucunda gürültünün azaltılmasında eğitim yönteminin etkili olduğu, ortam gürültü düzeyini azalttığı, sağlık çalışanlarının bilgi düzeyini arttırdığı ve çalışanların davranışlarını olumlu yönde etkilediği ayrıca gürültü gözlem formunun güvenilir olduğu sonucuna ulaşılabilir.
INTRODUCTION: Noise must be reduced and taken under control because it negatively affects the health of health personnel and preterm newborns in particular. American Academy of Pediatrics (AAP) reported that noise levels must be kept below 45dB. However, many studies demonstrated that the required level could not be provided. The research was conducted with the aim of evaluating the level of noise in a neonatal intensive care unit (NICU), and the effect of given education on controlling the noise.
METHODS: The research was conducted with doctors (4), nurses (18), and personnel (4) who worked in the 3rd level NICU of a university hospital. The research was Pre-test post-test quasi-experimental design in a single group. Ethics board and institutional approval were granted from the hospital. A noise information form that was prepared by researchers, noise control educational program, noise observation form, and noise measuring equipment were used in the study. Noise was measured for 24 hours over 7 days in repeat measurements in the unit before education (BE), after education (AE), and 6 weeks after the education program.
RESULTS: The noise levels were significantly lower 6 weeks after the education program compared with before the program (p<0.01). The percentage of correct answers given to questions in the information form was significantly higher 6 weeks after the education program compared with before the program among health personnel (p<0.01). Kappa compliance levels were found significant in the evaluation of doctors, nurses, and personnel in accordance with the noise observation form (p<0.01).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It could be suggested that the education method was effective in terms of reducing noise, reducing noise levels in the environment, improving the information level of health personnel, and positively affecting the behaviors of personnel.
Makale Özeti

5.
Mekanik ventilasyon desteği alan hastalarda enerji yeterliliği ile 28 günlük mortalite arasındaki ilişki
Association of energy adequacy with 28-day mortality in mechanically ventilated critically ill
Beliz Bilgili, murat haliloglu, İsmet Sayan, Ismail Cinel
Sayfalar 38 - 43
GİRİŞ ve AMAÇ: Kritik hastalarda enerji yeterliliğinin 28 günlük mortalite ile ilişkisi ve beslenme risk durumunun bu ilişkiyi nasıl etkilediğini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız, 48 saatten fazla invaziv mekanik ventilasyon gereksinimi olan erişkin kritik hastalarda retrospektif yapıldı. Hastaların demografik verileri ve yatış günü mNUTRIC (modified Nutritional Risk in Critically ill score) kaydedildi. Enerji alımı ölüm, taburculuk veya onikinci değerlendirilebilen güne kadar günlük olarak kaydedildi. Hastalar a) günlük kalori ihtiyacının <%75’ini b) günlük kalori ihtiyacının <%75’ini alan olarak iki gruba ayrıldı.
BULGULAR: Çalışmaya 150 hasta dahil edildi. Günlük kalori ihtiyacının <%75’ini alan hastalarda, YBÜ’de yatış ve mekanik ventilasyon süresi daha uzun (p<0.001), 28 günlük mortalite daha yüksekti (p<0.001). Çoklu lojistik regresyon analizinde, VKI (OR 0.87, CI 0.85-0.95, p <0.001) ve mNUTRIC skor (OR 2.3, CI 1.4-2.93, p <0.001) 28 günlük mortalite ile ilişkili bulundu. Alt grup analizinde yüksek mNUTRIC skor olan hastalarda, günlük enerji alımının azalması 28 günlük mortalite artışı ile ilişkili bulundu (yüksek mNUTRIC skor OR 1.65, CI 1.20-1.70, p <0.001), ancak bu ilişki düşük mNUTRIC skor grubunda gözlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mekanik ventilatör desteği alan kritik hastalarda mNUTRİC skoru 28 günlük mortalite ile ilişkilidir. Yüksek mNUTRİC skoru olan hastalarda hedeflenen günlük enerjinin ≥ 75’inin verilmesi hasta sonuçlarını olumlu etkileyebilir.
INTRODUCTION: This study investigates the relationship of daily energy intakes with 28-day mortality, and the effect of nutritional risk status on this relationship in critically ill.
METHODS: This retrospective study included critically ill adult patients receiving > 48 hours invasive receiving mechanical ventilation (IMV). Data on baseline characteristics and the modified Nutritional Risk in Critically ill [mNUTRIC] score were collected on day 1. Energy intake was recorded daily until death, discharge or until twelfth evaluable days. Patients were divided into 2 groups: a) received <75% of prescribed energy b) received ≥75% of prescribed energy.
RESULTS: One hundred and fifty patients were included in the study. Patients with <75% of prescribed energy intake had longer length of ICU stay, duration of mechanical ventilation (p <0.001) and higher 28-day mortality (p <0.001). In the multi-logistic regression analysis, BMI (OR 0.87, CI 0.85-0.95, p <0.001) and mNUTRIC score (OR 2.3, CI 1.4-2.93, p <0.001) were associated with 28-day mortality. In subgroup analysis, the decrease in daily energy intake was associated with an increase in 28-day mortality in patients with a high mNUTRIC score (high mNUTRIC score OR 1.65, CI 1.20-1.70, p <O.OO1), but this relationship was not observed in the low mNUTRIC score group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The mNUTRIC score is associated with 28-day mortality in mechanically ventilated critically ill. In patients with a high mNUTRIC score, receiving ≥ 75% of the prescribed energy may positively affect patient outcomes
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Posterior Reversible Ensefalopati Sendromu, İki Olgunun Sunumu
Posterior Reversibl Encephalopathy Syndrome, Two Case Reports
Şeyda Çiğdem Tek, Ahmet Şenol Uyar, Zafer Çakıcı, Mehmet Turan İnal, Dilek Memiş, Aslan Tekataç, Cenk Sayın, Füsun Varol
Sayfalar 44 - 48
Posterior reversible ensefalopati (PRES) sendromu, farklı etiyolojik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan,genellikle posterior parietal ve oksipital bölgelerde vazojenik ödem ile seyreden, baş ağrısı, bilinç değişiklikleri, epilepsi ve görme bozuklukla¬rı ile karakterize klinik radyolojik bir durumdur.
PRES risk faktörleri arasında preeklampsi/eklampsinin yanı sıra hipertansiyon, HIV infeksiyonu, organ transplantasyonları, immunsupresif ve sitotoksik tedavi ve analjezikler yer almaktadır. Tedavi genellikle PRES’e yol açan nedenin düzeltilmesine yöneliktir.
Bu olgu sunumunun amacı 2 olguya ait eklampsiye sekonder gelişen PRES’in özelliklerini sunmak, ayırıcı tanısını tartışmak ve lite¬ratür değerlendirmesi yapmaktır.
Posterior reversible encephalopathy (PRES) syndrome is a clinical-radiological situation caused by different etiological reasons, usually associated with posterior parietal and occipital vasogenic edema which is characterised with hea¬dache, changes in consciousness, epilepsy and visual disorders.
Risk factors of PRES include preeclampsia/eclampsia, hypertension, HIV infection, immunosuppressive and cytotoxic drugs, analgesics and organ transplantation. The treatment strategy associates general measures with the correction of the underlying cause of PRES.
The aim of this case study is to present characteristics of PRES secondary to eclampsia in two cases, discuss differential diagnosis and review the literature
Makale Özeti

7.
İkterohemorajik Leptospiroz: Olgu Sunumu
Icterohaemorrhagic leptospirosis: Case Report
Evren Büyükfırat, Mahmut Alp Karahan, Nuray Altay, Orhan Binici, İrfan Binici, Zafer Hasan Ali Sak
Sayfalar 49 - 53
Leptospiroz, spiroketlerin neden olduğu genellikle kırsal alanlarda görülen zoonoz bir enfeksiyondur. Klinik tablo kendini sınırlayan hafif leptospirozdan, Akut Respiratuar Distres Sendromu ve Multi Organ Disfonksiyon Sendromuna ilerleyen sarılık, böbrek yetmezliği ve kanama ile karakterize ikterohemorajik leptospiroza, kadar değişebilir. Bu çalışmada yoğun bakımda takip ettiğimiz fatal bir leptospiroz olgusunu sunmayı amaçladık
Leptospirosis is a zoonotic infection commonly seen in rural areas caused by spirochetes. The clinical presentations may vary from self-limiting mild leptospirosis to icterohaemorrhagic leptospirosis, characterized with jaundice, renal failure and hemorrhage progressing to Acute Respiratory Distress Syndrome and Multiple Organ Dysfunction Syndrome. In this study, we aimed to present a fatal leptospirosis case followed in intensive care unit
Makale Özeti

8.
spontan tekrarlayıcı trakea yırtılması
spontaneous repetitive tracheal rupture
Mehmet Turan İnal, Dilek Memiş, Nermin Tunçbilek, Seyda Tek, Ahmet Şenol Uyar, Hasan Budak, Fazlı Yanık
Sayfalar 54 - 57
Trakea yırtılması, yoğun bakım ünitelerinde hayatı tehdit eden bir durum olup, travma, entübasyon, trakeotomi, bronkoskopi sonrası veya kendiliğinden oluşabilir. Acil entübasyon, stilet kullanımı, kaf basıncı yüksekliği, tekrarlayan entübasyon girişimleri, çift lümenli endotrakeal tüpler, çok kalın endotrakeal tüpler, kadın cinsiyet, kısa boy, ileri yaş, trakeomalazi, trakea stenozu, konjenital trakea anomalileri ve kronik steroid tedavisi trakea yırtılması için önemli risk faktörleridir. Bu risk faktörlerinden kortikosteroidler, kollajen sentezini inhibe ederek ve bağ doku stabilitesini azaltarak yırtılmaya neden olabilmektedir.
Bu olgu sunumunda, kendiliğinden tekrarlayan trakea yırtılması olan bir olgu tanımlanmış ve kronik steroid kullanan hastalarda görülebilecek bu komplikasyonla ilgili altta yatan mekanizmalar ve terapötik yaklaşım tartışılmaya çalışılmıştır.
Tracheal ruptures are one of the life-threatening situation in critical care unit and can be formed after trauma, intubation, tracheotomy, bronchoscopy or spontaneously. Significant risk factors for tracheal rupture include urgent intubation, use of stilet, high cuff pressure, recurrent intubation attempts, double lumen endotracheal tubes, very thick endotracheal tubes, female gender, short height, older age, tracheomalacia, tracheal stenosis, congenital tracheal anomalies and chronic steroid therapy. Among these risk factors, corticosteroids can cause rupture by inhibiting collagen synthesis and reducing connective tissue stability.
In this case report, a case with spontaneous recurrent tracheal rupture was defined and the underlying mechanisms and therapeutic approach to this complication that could be seen in patients using chronic steroids were discussed.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
9.
Stridorun nadir bir nedeni: Konjenital subglottik hemanjiom
A rare cause of stridor: congenital subglottic hemangioma
Nihal Akçay, Hasan Serdar Kıhtır, Mey Talip Petmezci, Ülkem Koçoğlu Barlas, Esra Şevketoğlu
Sayfalar 58 - 59
Makale Özeti