Cilt: 15  Sayı: 2 - Ağustos 2017
Özetleri Gizle | << Geri
DERLEME
1.
Unutulan elementin bilinmeyen mucizesi: ‘Magnezyum ve İmmünite’
The secret miracle of the forgotten element: ‘Magnesium and immunity’
Zerrin Demirtürk, Figen Esen
Sayfalar 45 - 52
Amaç: Bu derleme magnezyumun pekçok kullanım alanına ek olarak kritik hastada inflamasyon sürecine etkisi, immün sistem ile olan ilişkilerini göstermeyi amaçlamıştır.
Bulgular: Magnezyum insan vücudunda hücre ekstrasellüler alanda 4.sırada, hücre içinde de ikinci olarak en sık bulunan katyonu olup; nükleik asit ve protein sentezi gibi birçok temel reaksiyonda enzim kofaktörü olarak rol alması, hücre membran stabilizasyonunu sağlaması gibi görevleri göz önüne alındığında son derece önemli bir elementtir Diğer pek çok elektrolite kıyasla en önemli özelliği immün sisteme ve canlı immünitesine olan etkisidir.
Sonuç: Yoğun bakımda yatan immünosupresif ya da immünokompetan olan her grup hastada magnezyum eksikliği desteklenmeli ve pekçok yararına ek olarak magnezyumun immmün sisteme katkısı akılda tutulmalıdır.
Aim: This review is aimed to show that effects of magnesium to immune system and inflammation process in critical illness, addition to, many other clinical uses of magnesium
Results: Magnesium is fourth most common cation and second most common intracellular cation in the body. Magnesium is an extremely important element as an enzyme cofactor in the numerous reactions, such as nucleic acid and protein synthesis, cell membrane stabilization. Compared to other electrolytes, effect of magnesium to immunity is distinctive.
Conclusion: Magnesium deficiency should be supplemented in all immunocompetent and immunocompromised patient in intensive care. In addition to other clinical benefits, its positive effects souldbe kept in mind.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
Yoğun Bakım Hastalarında Erken mobilizasyon Uygulanması ve Erken Mobilizasyonun Hasta Hemodinamiğine Etkileri
The Feasibility of Early Mobilisation in Intensive Care Unit Patients and The Effect of Early Mobilisation on Hemodynamics
Zerrin Özçelik, Neslihan Uçar, Dilek Yılmaz, Nuran Koç, Seda Banu Akıncı
Sayfalar 53 - 58
GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakıma kabul edilen her hasta, yoğun bakımda zorunlu yatak istirahati gerektiren bir dönem geçirmektedir. Bu durum mekanik ventilasyon süresinin, yoğun bakım ve hastane kalış sürelerinin uzamasına, venöz tromboemboli gelişmesine ve mortalitede artışa yol açmaktadır. Erken mobilizasyonun, yoğun bakım hastalarında, oksijen transportunu arttırdığı ve daha az pulmoner komplikasyonlara yol açtığı, yoğun bakım kalış süresi ve mortaliteyi azalttığı düşünülmektedir. Çalışmamızda yatak içi ve yatak dışı erken mobilizasyonun yoğun bakım hasta hemodinamiğine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza Hacettepe Üniversitesi Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi 1 ve 2’den Ekim 2014-Mart 2015 tarihleri arasında izlenen toplam 324 hastadan 72 hasta, yatışının ilk 24 saati içinde yatak içi veya yatak dışı mobilize edilmiştir. Kalp hızı, ortalama arteryel basınç, solunum sayısı, ve SaO₂ değerleri sağ, sol lateral pozisyonda ve oturur ve yatak dışı mobilizasyonda basamak basamak kaydedildi.
BULGULAR: Katılan 72 hastanın %41'i erkek ve %59'u kadındı. Ortalama yaş 53 ± 19'du.%70 hasta postoperatifti.27 hasta(%37) yatak içi mobilize edilirken, 45 hasta (%63)yatak dışı mobilize edildi. Yatak içi mobilizasyonda supin pozisyona göre elde edilen veriler kıyaslandığında kalp hızı ve ortalama arteryel basınçta istatistiksel açıdan anlamlı fakat klinik olarak anlamsız bir artış (p<0.05), yatak dışı pozisyonda yine supin pozisyona göre veriler kıyaslandığında yatağın yanında ayakta durma ve sandalyeye oturma sırasında solunum sayısında istatistiksel açıdan anlamlı klinik olarak anlamsız(p<0.05) bir artış saptadık.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım hastalarının, yatışlarının ilk 24 saatinde erken mobilizasyonunun güvenli ve uygulanabilir olduğu sonucuna vardık.
INTRODUCTION: Every patient who is admitted to intensive care is undergoing a period of intensive care requiring bed rest. This leads to an increase in the duration of mechanical ventilation, prolonged intensive care and hospital stay, venous thromboembolism and mortality. Early mobilization is thought to reduce intensive care unit stay and mortality in intensive care patients, increasing oxygen transport and leading to fewer pulmonary complications. In our study, it was aimed to investigate the effect of in-bed and out-of-bed early mobilization on intensive care patient hemodynamics.
METHODS: 72 patients admitted to Hacettepe University Anesthesiology Intensive Care Unit 1 and 2 between October 2014 and March 2015 were mobilized in bed or out of bed within the first 24 hours of hospitalization. Heart rate, mean arterial pressure, respiratory rate and SaO₂ were recorded before and after right and left lateral positioning, sitting positioning and mobilization out of bed.
RESULTS: 72 patients were included.41% were male and 59% female. Mean age was 53 ± 19.70% postoperative period, 45 patients (63%) were mobilised out of bed within 24 hour of ICU admission.We found clinically insignificant increase at heart rate and mean arterial pressure(P <0.05).Out of bed positioning, compared with premobilisation we found clinically insignificant increase at respiratory values, erected next to the bed and sitting on the chair.(P <0.005) We did not find any significant differences between the groups.
DISCUSSION AND CONCLUSION: We think, early mobilization in the ICU within 24 hours of ICU admission is both safe and feasible.
Makale Özeti

3.
Türkiye’de Yoğun Bakım Hemşirelerinin Beklentileri
Expectations of Intensive Care Unit Nurses In Turkey
Selma Tepehan Eraslan, Meral Madenoğlu Kıvanç
Sayfalar 59 - 66
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma, yoğun bakım hemşirelerinin yaşadığı sorun ve beklentilerini incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, 2010 yılında İstanbul Sağlık Müdürlüğü ve İstanbul Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen yoğun bakım hemşireleri sempozyumuna çeşitli hastanelerin bu ünitelerinde görev yapan gönüllü 207 hemşirenin katılımı ile yapılmıştır. Verilerin toplanmasında; araştırmacılar tarafından ilgili literatür ışığında hazırlanan, çalışanların tanıtıcı özellikleri, meslekle ilgili düşünce ve deneyimlerini belirlemeye yönelik 39 adet çoktan seçmeli sorudan oluşan anket formu kullanılmıştır. Araştırma öncesinde gerekli izinler alınmış, katılımcılardan onam alınmıştır. Araştırma verilerinin istatiksel analizleri NCSS (Number Cruncher Statistical System) 2007 paket programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatiksel metotlar (sıklık dağılımları) kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırma sonucunda yoğun bakım hemşirelerinin; %78’i haftada ortalama 40-50 saat çalıştığını, %52.2’si hemşirelerin yoğun bakım eğitiminin lisans sonrası sertifika eğitimi şeklinde olması gerektiğini, %52.5’i ünitede çalışan hemşire sayısını yetersiz bulduklarını, %74.6’sı maaşını yeterli bulmadığını, %57.5’i iş güvenliklerinin sağlanmadıklarını belirtmişlerdir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım çalışanlarının iş doyumu ve mesleki tatmini açısından beklentilerinin karşılanması kritik hastaların fiziksel ve psikolojik bakımına olumlu yansıyacağından önemlidir. Böylece yoğun bakım ünitelerinde etkin ve verimli çalışma ortamı sağlanmış olur.


INTRODUCTION: This descriptive study was carried out to reveal problems and experiences of intensive care unit nurses in Turkey.
METHODS: The study included 207 intensive care nurses attending an intensive care nursing symposium organized by İstanbul Health Care Directorate and İstanbul University in 2010. Data were gathered by using a questionnaire which composed of 39 multiple choice questions about descriptive characteristics, opinions and experiences of intensive care nurses about their occupation. Permission was obtained before the investigation and informed consent was taken from all the participants. Data were analyzed with Number Cruncher Statistical System 2007 and evaluated with descriptive statistics
RESULTS: Of all the participants, 78% were working for 40-50 hours a week on average. 52.2% of nurses reported that education for intensive care nursing should be received from a certificate program following undergraduate nursing education. 52.5% of participants reported a staff shortage in their unit. 74.6% of nurses found their salary insufficient. 57.5% of participants reported that they did not have work safety.
DISCUSSION AND CONCLUSION: When expectations of intensive care staff are fulfilled, their motivation and job satisfaction can be improved. This will create an efficient, productive working environment and will have a positive effect on physical and psychological care of critically ill patients.
Makale Özeti

4.
Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen İntoksikasyon Hastalarının Retrospektif İncelemesi
Retrospective Analysis Of Intoxication Cases Followed Up In Intensive Care Unit
Dilara Tüfek, Bilge Banu Taşdemir, Remiziye Sıvacı
Sayfalar 67 - 71
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada yoğun bakım Ünitesinde 70 aylık süre içinde takip edilen zehirlenme olgularının demografik ve etiyolojik özelliklerinin, yoğun bakımda kalış sürelerinin ve prognozlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2011-Ekim 2016 tarihleri arasında Afyon Karahisar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde yatırılarak takip edilen zehirlenme olguları retrospektif olarak değerlendirildi.Hastalar; yaş, cinsiyet,zehirlenme etkeni, zehirlenme nedeni, yoğun bakımda yatış süresi, mekanik ventilasyon ihtiyacı, zehirlenmenin mevsimsel farklılığı ve mortalite oranları açısından tarandı.
BULGULAR: Çalışmaya 122 zehirlenme olgusu dahil edildi. Hastaların %81.1 intihar amaçlı ilaç yada toksik madde alımı ile başvurmuştu. Hastalarımızın %65.6'sını kadınlar oluşturmaktaydı.Yaş ortalaması 33.12 ± 15.61 olarak hesaplandı. Aldıkları ilaçlar ve toksik bileşikler değerlendirildiğinde ilk sırayı ilaçlardan analjezikler ikinci sırayı antidepresanlar almakta iken üçüncü sırayı toksik bileşiklerden organofosfatlar oluşturmaktadır. Mevsimler açısından en çok ilkbahar ve kış döneminde başvurular tespit edilmiştir. Yoğun bakım ünitemizde kalış süresi ortalama 4.9 gündür. Mortalite oranımız % 4.9 olarak tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yoğun bakım ünitemizde takip ettiğimiz zehirlenme vakalarının büyük bir kısmını kadınların ve gençlerin oluşturduğu tespit edilmiştir. Kolay ulaşılabilen analjezik ve antidepresanlar intihar amaçlı kullanıldığı ve kaza ile en çok organofosfatlara maruz kalındığı sonucuna varılmıştır ve tarımsal ilaç kullanımı hakkında halkın bilinçlendirilmesi ve etiketlerinin açık net va anlaşılır olması ve gıdalarla aynı ortamda bulundurulmaması zehirlenme vakalarını önemli oranda azaltacığını düşünmekteyiz.
INTRODUCTION: In this study, it was aimed to retrospectively evaluate the demographic and etiological characteristics, intensive care unit stay time and prognosis of the poisoning cases that were followed up in the intensive care unit.
METHODS: The patients who were hospitalized in Afyon Karahisar University Medical Faculty Anesthesiology and Reanimation Intensive Care Unit between January 2011 and October 2016 were evaluated retrospectively. Age, gender, poisoning effect, cause of poisoning, duration of stay in intensive care unit, need for mechanical ventilation, seasonal variation of poisoning and mortality rates were evaluated.
RESULTS: 122 cases of poisoning were included in the study. 81.1% of the patients applied with suicide medication or toxic substance intake. The median age of the patients was calculated as 33.12 ± 15.61. When the medicines and toxic compounds were evaluated, the analgesics were in the first place, antidepressants were in the second place whereas organophosphates were in third place from the toxic compounds. In terms of seasons, most applicants were determined during spring and winter. The average duration of stay in our intensive care unit was 4.9 days. Mortality rate was identified as 4.9%.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It has been determined that most of the poisoning cases that we follow in our intensive care unit are composed of women and young people. Easily accessible analgesics and antidepressants have been used for suicide purposes and most accidental exposure was from organophosphates.
We think that public awareness of medicinal and agricultural drug use, tags should be clear and understandable, and that they should not be kept in the same environment as food, considerably reduce the cases of poisoning.

Makale Özeti

5.
Yoğun Bakım Hastalarında Basınç Ülseri Sıklığı, Önlenmesi ve Tedavisi
Incidence, Prevention and Treatment of Pressure Ulcers in Intensive Care Patients
Namigar Turgut, Aysel Ak, Erkan Ak, Nagihan Yakar, Nuri Yakar, Birsen Yılmaz, Burçin Cora, Tarkan Mıngır, İncila Ali
Sayfalar 72 - 76
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışma yoğun bakım (YB) ünitelerinde BÜ gelişimiyle ilişkili olan risk faktörlerini ve sıklığını tartışmayı amaçlamıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 25 yataklı YB ünitesine 1 Ocak 2016-2017 tarihlerinde kabul edilen hastalardan BÜ gelişen hastaların retrospektif analizi yapıldı. Kırk sekiz saatten daha uzun süreyle YB kalan hastalar çalışmaya dahil edildi. Yoğun bakımda BÜ gelişen hastaların demografik verileri, YB kalış gün sayısı, APACHE II skoru, primer tanıları, BÜ gelişen gün sayısı, mekanik ventilasyon gün sayısı, basınç ülserine yaklaşım ve yara yeri enfeksiyonu açısından hastalar incelendi.
BULGULAR: Norton risk değerlendirme skalası ile yapılan takiplerde YB’a kabul edilen 1625 hastadan yüksek riskli gruba giren 25 hastada BÜ gelişti (%1,5). Bunların tümü invazif mekanik ventilasyon desteğinde, enteral ve parenteral nütrisyon alan ve sedoanaljezi uygulanan hastalardı (yaş ortalaması 72,5, 12 erkek/13 kadın). BÜ gelişme günü, yatışı takiben ortalama 16,5.gün idi. 25 hastanın 20’sinde ıslak pansuman uygulandı (Evre II). BÜ enfeksiyonlarında en sık görülen patojenler A. Baumannii (3 hastada) ve MRSA (2 hastada) idi. Sakrum ve koksiks en sık bası yarası gelişen bölgelerdi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Basınç ülserleri, yoğun bakım ve yaşlı yatalak hastaları için önemli bir sorundur. Bu hastalarda öncelikle BÜ gelişmesini önlemeye yönelik uygulamalar yapılmalıdır, çünkü risk değerlendirmesi ve önleme çabaları oluşum ve ilerlemeyi engelleyebilir.
INTRODUCTION: The purpose of this study was to identify pressure ulcers (PU) incidence and risk factors that are associated with PU development in patients in intensive care units(ICU).
METHODS: This retrospective observational study was performed between January 2016-2017. Patients with hospital acquired PU were recruited into the study. The inclusion criteria were adult intensive care patients, males and females, all diagnosis were included.
Information on patient demographics, length of stay in the ICU, nutritional level, mechanical ventilation, stages of PU and their complications were obtained. The assessed data included pressure ulcer preventive measures, risk factors using Norton score, PU characteristics and treatment.

RESULTS: Total of 1625 patients were enrolled in the study. The characteristics of 25 patients men(n=12) and women(n=13) who developed PU were evaluated. The overall prevalence rate was 1.5%. The most common locations developed PU were sacrum and coccyx. The most common pathogens in PU infections were A.Baumannii (in 3 patients) and MRSA (in 2 patients).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Pressure ulcers are an important problem for intensive care and elderly patients. In these patients, initial applications should be made to prevent the development of PU, because risk assessment and prevention efforts may prevent formation and progress.
Makale Özeti

OLGU SUNUMU
6.
Nadir görülen bir olgu: Brugada sendromu
A rare case: Brugada syndrome
Mustafa Kemal Yıldırım, Semiha Orhan, Pınar Karabacak, Berit Gökçe Ceylan, Füsun Eroğlu, Mustafa Karabacak
Sayfalar 77 - 80
Brugada sendromu; ani ölüme yol açabilen, kalıtsal, aritmojenik bir kalp hastalığıdır. EKG’de sağ prekordiyal derivasyonlarda (V1-V3) sağ dal bloğu şekli ile birlikte ST segment yüksekliğinin olması sendromun tipik EKG bulgusudur. Brugada sendromu ile ilgili son zamanlarda klinik olarak tanı zorlukları ve yanlış tanı problemlerinin yaşandığı gözlenmektedir. Biz, yapısal kalp hastalığı bulunmayan, ventriküler taşikardi (VT) ve kardiyak arrest ile birliktelik gösteren ve EKG' de tip 1 Brugada paterni olan olguyu sunduk(1-4).
Brugada syndrome, an inherited arrhythmogenic cardiac disease, manifests with sudden death. A typical finding of this syndrome is the presence of ST segment elevation in precordial V1, V2 and V3 leads with concomitant right bundle branch block on ECG. It is observed that misdiagnosis or difficulty in diagnosis are generally encountered in routine clinical practice for Brugada syndrome. Herein we describe a case of a patient without structural heart disease who presented with incessant ventricular tachycardia (VT) and cardiac arrest and who had a type1 Brugada pattern on ECG.
Makale Özeti

7.
Anaflaksi sırasındaki kusma sonrası gastrik içeriğin aspirasyonuna bağlı kimyasal pnömonit
Chemical pneumonitis due to the aspiration of gastric content following anaphylaxis-related vomiting
Özlem Erçen Diken, Mesut Arslan
Sayfalar 81 - 84
Anaflaksi sırasında görülen kusma sırasında gastrik içeriğin aspirasyonu ve bu gastrik içeriğin aspirasyonu ile kimyasal pnömonit görülebilmektedir. Majör bir aspirasyon olduysa solunum yetmezliğine kadar giden bulgular görülür. Olgumuzu, anafilaksi sırasında gelişen kusma sonrası gastrik içerik aspirasyonu ve kimyasal pnömonit tablosu görülen bir olgu olarak, nadir ve önemli bir durum olması nedeni ile sunuyoruz. Aynı zamanda burada hızlı solunum yetmezliği gelişimi ve kısa zamanda klinik ve radyolojik iyileşme gibi kimyasal pnömonitisin aspirasyon pnömonisinden farklılıkları üzerine yoğunlaştık.
26 yaşında kadın olgumuzda, sultamisilin ve metamizol tedavisinden sonra anafilaktik reaksiyon gelişmişti. Bu sırada kusma gelişen olguda gastrik içerik aspirasyonu gelişmişti. Nefes darlığı ve saturasyon düşüklüğü ile acilimize başvurdu. Olgu acilde görüldüğünde siyanotik, terli, dispneik ve takipneikti. Solunum desteği ihtiyacı olabilecek olgumuz yoğun bakıma alındı. Akciğer grafisinde bilateral bazallerde sağda belirgin infiltrasyon mevcuttu. Oksijen tedavisi, solunum egzersizi, ekspektoran tedavi, postural drenaj ile takip edilen olgumuzda periferik oksijen satürasyonu (SpO2) % 90’ın üzerine çıktı. İleri invaziv işleme (bronkoskopi vb.) kısa süredeki düzelme nedeni ile gerek duyulmadı. Radyolojik olarak ilk günde iyi yanıt alındı.
Anafilaksi sırasında kusma görülebileceği akılda tutulmalı ve bu sırada gastrik içerik aspirasyonundan koruyucu önlemler alınmalıdır. Gastrik içerik aspirasyonunun solunum yetmezliğine kadar gidebilecek ciddi seyirli olabileceği unutulmamalı, olgular yakın takip edilmelidir. Klinik, tedavi ve komplikasyonların kimyasal pnömonitte aspirasyon pnömonisinden farklı olduğu da hatırlanmalıdır.
Vomiting associated with anaphylaxis may lead to the aspiration of gastric content with subsequent development of chemical pneumonitis. In cases with large volumes of aspiration, respiratory failure may even develop. Here we present a rare and important case of gastric content aspiration during an anaphylactic reaction with subsequent development of chemical pneumonitis. Also, we herein concentrated on differences of chemical pneumonitis from aspiration pneumonia, like rapid development of respiratory failure and clinical, radiological recovery within short time.
A 26-year old female had anaphylactic reaction after intravenous injection of sultamicilline and metamizole. The patient vomited during the reaction leading to the aspiration of the gastric content. She had dyspnea and low oxygen saturation at presentation to our emergency unit. She had sweating and was cyanotic, dyspneic, and tachypneic. She was transferred to the intensive care unit on the basis of possible need for ventilation support. A postero-anterior chest x-ray showed bilateral basal infiltrations, more pronounced on the right side. With oxygen therapy, respiratory exercise, expectorant agents, and postural drainage oxygen saturation above 90 could be obtained. No further invasive procedures (bronchoscopy etc.) were deemed necessary due to rapid clinical improvement. A good radiological response was obtained on the first day.
A possibility of vomiting during anaphylaxis should be borne in mind and measures should be taken to prevent gastric aspiration whenever possible. The aspiration of gastric contents might lead to severe clinical course including respiratory failure, necessitating close monitoring of the patient. Also, it should be remembered that clinical presentation, treatment and complications are different in chemical pneumonitis from aspiration pneumonia.
Makale Özeti

8.
Uzamış kas güçsüzlüğü ile seyreden acetamiprid zehirlenmesi
Acetamiprid poisoning manifested by prolonged muscle weakness
Hüseyin Ulaş Pınar, Rafi Doğan, Mine Konuk, Aylin Şener, Ömer Karaca
Sayfalar 85 - 87
Yeni bir insektisid grubu olan neonikotinoidler insanlar için düşük toksisiteli olarak kabul edilmektedir. Bu sunumda 41 yaşında intihar amaçlı acetamiprid oral alımı sonrası uzun süreli kas güçsüzlüğü nedeniyle yoğun bakım şartlarında takip edilmiş ve 22 gün izlem sonrası sorunsuz taburcu edilmiş bir kadın hasta bildirilmiştir. Organofosfat zehirlenmelerinde görülen intermediate sendrom benzeri tablo görülen hasta semptomatik ve destekleyici tedavi ile iyileşmiştir.
Neonicotinoids, a novel group of insecticides, are considered to possess a low toxicity profile for humans. In this paper we report a 41-year-old female patient who was treated for prolonged muscle weakness at an intensive care unit for 22 days and discharged without any sequela following oral acetamiprid intake for suicidal purposes. After developing a clinical picture similar to the intermediate syndrome seen in organophosphate poisoning, the patient recovered with the help of symptomatic and supportive treatment.
Makale Özeti