Cilt: 14  Sayı: 3 - Aralık 2016
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Pulmoner Hipertansiyon ve Weaning
Pulmonary Hypertension and Weaning
Ceren Gunt, Nedim Çekmen
Sayfalar 68 - 79
Pulmoner hipertansiyon istirahatte pulmoner arter basıncının sağ ventrikül kateterizasyonu ile 25 mmHg veya üzerinde olması ile karakterize pulmoner dolaşımın patofizyolojik durumudur. Yoğun bakım hastalarında sıkça gözlenmesine ve hastaların klinik seyrini etkilemesine rağmen sıklıkla tanısı konulamaz veya gözden kaçar. Pulmoner hipertansiyon sağ kalp yetmezliğine neden olması ve akciğerde ilerleyici vasküler remodellinge bağlı olarak solunum iş gücünde artışa sebep olur. Bu durum bu hasta grubunun weaning sürecini doğrudan etkiler. Yoğun bakımda yatan, uzamış veya zor weaning gözlenen her hastada altta yatan tanı konulmamış pulmoner hipertansiyon akla getirilmelidir. Bu hastalarda başarılı weaning gerçekleştirilmesi için uygun sıvı tedavisi yapılması, pulmoner vasküler rezistansı artıran faktörlerden (hipoksi, hiperkarbi, yüksek PEEP uygulanması, asidoz, hipotermi) kaçınılması esastır.
Pulmonary hypertension is a patophysiologic state of pulmonary circulation that mean pulmonary arterial pressure is measured as equal to or greater than 25 mm Hg at rest via right heart cateterization. Although this disease is very common in ICU patients and determines the clinical course, the diagnose cannot be made or cannot be noticed. Pulmonary hypertension, due to being the cause of heart failure and progressive vascular remodelling in lung, leads to an increase in respiratory load. This result effects weaning process directly in these patients. Pulmonary hypertension which is not yet diagnosed should be come to mind in ICU patients who is in difficult or prolonged weaning groups. To succeed weaning from mechanical ventilation in these patients, optimal fluid management and avoiding factors trigerring increase in pulmonary vascular resistance (hypoxi, hypercarbia, asidosis, high PEEP and hypothermia) are essential.
Makale Özeti

ORJINAL ARAŞTIRMA
2.
Yoğun bakım ünitesinde ventilatör ilişkili pnömoni ve etken mikroorganizmalar: 2 yıllık retrospektif analiz
Ventilator-associated pneumonia and causative microorganisms in intensive care unit: a 2-year retrospective analysis
Onur Palabıyık, Aziz Öğütlü, Yaşar Toptaş
Sayfalar 80 - 85
GİRİŞ ve AMAÇ: Ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) yoğun bakım ünitelerinde en sık görülen hastane kaynaklı enfeksiyondur. Yatış süresinde uzamaya ve mortalitede artışa yol açar. Bu çalışmada, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi (ARYBÜ)’nde VİP hızı, etken mikroorganizmaların dağılımı ve antibiyotik duyarlılıklarının incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu retrospektif çalışma 12 yataklı ARYBÜ’de Ocak 2013-Aralık 2014 arasında yatan hastaları kapsamaktadır. VİP tanısı, Centers for Disease Control and Prevention kriterlerine göre konulmuştur. VİP hızı ile oranı ve ventilatör kullanım oranları (VKO) Türk Ulusal Enfeksiyon Sürveyans Kontrol Birimi gerekliliklerine göre hesaplanmıştır. Endotrakeal aspirat örnekleri toplanmış ve kültüre edilmiştir. İzolatların identifikasyonu VITEK-2 otomatik sistemi ile yapılmıştır. Antibiyotik duyarlılıkları disk difüzyon yöntemiyle The Clinical and Laboratory Standards Institute kriterlerine göre belirlenmiştir.
BULGULAR: ARYBÜ’de yatan ve 48 saatten uzun invazif mekanik ventilasyon uygulanan 359 hastadan 16’sında VİP tespit edildi. VKO’nun % 65 olduğu YBÜ’de VİP oranı % 4.5, VİP hızı 1000 ventilatör gününde 3.3 olarak saptandı. Hastalardan endotrakeal aspirat yöntemi ile alınan örneklerden 17 mikroorganizma izole edilmiştir ki; bunları Acinetobacter baumannii (n=6), Pseudomonas aeruginosa (n=4), metisilin dirençli Staphylococcus aureus (n=4), Klebsiella pneumonia, Enterobacter cloacae ve Serratia marcescens oluşturur. Mikroorganizmalar için en duyarlı antibiyotikler aşağıdaki gibi listelenmiştir.
Acinetobacter baumannii; kolistin
Pseudomonas aeruginosa; amikasin, karbapenemler;
Metisilin dirençli Staphylococcus aureus; linezolid, teikoplanin, vankomisin, trimethoprim-sülfametoksazol;
Klebsiella ve enterobacteriaceae türleri; karbapenemler, trimethoprim-sülfametoksazol, gentamisin.

TARTIŞMA ve SONUÇ: ARYBÜ’lerde VİP etkeni mikroorganizmaların ve antibiyotik duyarlılıklarının aralıklı analizi uygun ampirik tedavinin planlanması ve doğru enfeksiyon kontrol stratejilerinin geliştirilmesi açısından önemlidir. Sonuç olarak, VİP’ten şüphelenildiğinde ampirik antibiyotik tedavisi gram negatif mikroorganizmalara yönelik planlanmalıdır.
INTRODUCTION: Ventilator-associated pneumonia (VAP) is the most common nosocomial infection in the intensive care unit (ICU). It causes prolonged hospital stay and increases mortality. In this study, we aimed to investigate the rate of VAP, causative microorganisms, and their antibiotic susceptibilities in Anaesthesiology and Reanimation ICU.
METHODS: This retrospective study included patients that admitted in 12-bed Anaesthesiology and Reanimation ICU between January 2013 and December 2014. Centers for Disease Control and Prevention criterias were used in detecting VAP. The rate of VAP, VAP ratio, and ventilator utilization ratio (VUR) were calculated according to guidelines of Turkish National Infection Surveillance Control Group. Endotracheal aspiration samples were collected and cultivated. The identification of the isolates was performed by using VITEK-2 automated system. Antibiotic susceptibilities were determined by the disc diffusion method according to The Clinical and Laboratory Standards Institute criteria.
RESULTS: VAP was determined in 16 cases in 359 patients who were required invasive ventilation for longer than 48 hours and hospitalized in Anaesthesiology and Reanimation ICU. VUR was 65%, VAP ratio was 4.5% and the rate of VAP was 3.3 per 1000 ventilator days. Seventeen microorganisms were isolated from endotracheal aspiration samples, including Acinetobacter baumannii (n=6), Pseudomonas aeruginosa (n=4), methicillin-resistant Staphylococcus aureus (n=4), Klebsiella pneumoniae, Enterobacter cloacae and Serratia marcescens. The most sensitive antibiotics for microorganisms are listed as follows;
Acinetobacter baumannii: colistin
Pseudomonas aeruginosa: amikacin, carbapenems
Meticillin-resistant Staphylococcus aureus: linezolid, teicoplanin, vancomycin, trimethoprim sulfamethoxazole
Klebsiella and Enterobacteriaceae species: carbapenems, trimethoprim sulfamethoxazole, gentamicin.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Intermittent analyzing the causative microorganisms of VAP and antibiotic susceptibilities is important in terms of scheduling appropriate empirical antibiotic treatment and detection of correct infection control strategies in Anaesthesiology and Reanimation ICU. As a consequently, if VAP was suspected, empirical antibiotic therapy should be planned for gram-negative microorganisms.
Makale Özeti

3.
Organ Bağışında Neredeyiz?
Where are we on organ donation?
Öznur Uludağ, Ülkü Sabuncu, Hatice Kuşderci, Fikriye Kaplan, Atilla Tutak, Mevlüt Doğukan
Sayfalar 86 - 92
GİRİŞ ve AMAÇ: Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde Beyin Ölümü tanısı konulan olguların demografik ve klinik özellikleri retrospektif olarak incelenerek, organ bağışı kabul oranları sunuldu.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemiz yoğun bakım ünitesinde 2008-2014 yılları arasında beyin ölümü tanısı konmuş hastalar retrospektif olarak incelendi. Tüm hastalar; yaş, cinsiyet, beyin ölümü nedeni, kan grubu, organ bağışı kabul ve ret nedenleri, kardiyak arrest geçirme ve vazopressin kullanma durumu, laboratuvar testleri, apne testi öncesi ve sonrası kan gazı değerleri, yoğun bakımda izlem süresi, apne testi, yıl ve mevsimsel dağılım açısından değerlendirildi. Donör adayı olan olgular verilen organ ve alıcı olan hastalar demografik özelliklerine göre ayrıca değerlendirildi.
BULGULAR: 34 (%59,6) erkek, 23(%40,4) kadın toplam 57 hastaya beyin ölümü tanısı konuldu. En sık nedenler travmatik subaraknoid kanama (SAK) ve intraserebral hematom idi. Olguların çoğu ARh+ kan grubunda (n=18, %31,5) idi. Rh (+) hastalarda Rh(-) hastalara oranla 4,7 kat fazla beyin ölümü tespit edildi. Kardiyak arrest görülme oranı %12,3 (n=7) olup en sık travmatik SAK (n=5) hastalarında görüldü. Vazopressör tedavi kullanma oranı %21,1 (n=12), vazopressör kullanım günü 1,3±0,8 olarak bulundu. En sık travmatik SAK hastalarında (n=10) kullanıldı. Yoğun bakımda izlem süresi 2,7±3,2 (min: 1 max: 17) gündür. 5 hasta organ donorü olarak kabul edildi. En sık kabul nedeni aile görüşmesinde koordinatör etkisi (%60, n=3) idi. Toplam 10 hastaya 4 karaciğer, 5 böbrek,1 kalp nakli gerçekleştirildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Organ transplantasyonunda yaşanan sıkıntılardan dolayı potansiyel donör olabilecek hastalar yoğun bakıma yatırıldıkları andan itibaren kritik hasta bakımına alınmalı ve Glasgow koma skalası 7’nin altında olan her hastada beyin ölümü gelişebileceği düşünülmelidir. Yoğun bakım çalışanlarının beyin ölümünü tanıma ve donör bakımı konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi, aile görüşmelerinin deneyimli bir organ nakli koordinatörü tarafından yapılması ve toplumun bilinçlendirilmesi ülkemizde organ bağışı oranlarını artırabilir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to determine the demographic and clinical properties of the brain death cases in Adiyaman University Research and Education Hospital.
METHODS: Brain-death diagnoses from January 2008 to December 2014 were retrospectively analyzed. Age, sex, cause of brain death, blood groups, donation status, reasons for acceptance or rejection of donation, cardiac arrest, vasopressin treatment, laboratory test results, ejection fraction, arterial blood gas analyses before and after the apnea test, seasonal and annually variation and intensive care unit follow-up durations of all cases were determined. Also potential donors and recipients were analyzed.
RESULTS: In total, brain death diagnoses were made in 57 cases, 34 (59,6%) of them were men and 23 (40,4%) of them were women. The most common causes for brain death were traumatic subarachnoid hemorrhage and intracerebral hematoma. Most of the cases had A Rh+ blood group (n = 18, 31,5%) and 4.7 times more brain deaths were detected in Rh (+) patients when compared with Rh (-) patients. Rate of cardiac arrest was 12.3% (n = 7). Vasopressor treatment administration rate was 21.1% (n = 12), and mean treatment duration was 1.3 ±0.8days. Follow-up period was 2.7±3.2 (min: 1 max: 17) days. Five patients were considered to be organ donors. The most common reason for acceptance of donation was the effect of organ transplantation coordinator in family interview (60%, n = 3). In total, 4 livers, 5 kidneys and 1 heart transplant were performed to 10 patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Due to problems in organ donation all the patients with Glasgow Coma Scaleunder 7 must be considered as potential donors and treatment must be started when they were transferred to intensive care unit. Education of the staff in intensive care unit about recognition of brain death and donor care is also important. Also the interview with family must be performed by an experienced coordinator to increase the rate of acceptance of donation by the family.
Makale Özeti

4.
Erişkin Yoğun Bakım Hastasında Ağrı Değerlendirmesi: Critical-Care Pain Observation Tool (CPOT) Ölçeğinin Türkçe Versiyonunun Geçerlik Güvenirlik Araştırması
Pain assessment in critically ill adult patients: validity and reliability of the Turkish version of the critical-care pain observation tool
Onur Gündoğan, Canan Bor, Esra Akın Korhan, Kubilay Demirağ, Mehmet Uyar
Sayfalar 93 - 99
GİRİŞ ve AMAÇ: Davranışsal Ağrı Ölçeği (DAÖ) ve Critical Care Pain Observation Tool (CPOT)-Yoğun Bakım Ağrı Gözlem Ölçeği (YBAGÖ) bilinci kapalı yoğun bakım hastalarında kullanılan davranışsal ağrı değerlendirme ölçekleridir. Bu çalışmada mekanik ventilasyon uygulanan erişkin yoğun bakım hastalarında YBAGÖ’nin Türkçe geçerlik ve güvenirliğinin saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu prospektif gözlemsel cohort çalışma karma yoğun bakımda ağrısını ifade edemeyen mekanik ventilasyondaki 50 hastayı içermektedir. CPOT-YBAGÖ Türkçe’ye çevrildi ve 10 yoğun bakım uzmanı tarafından dil geçerliği yapıldı. Ağrı; ağrısız ve ağrılı rutin bakım sırasında DAÖ ve YBAGÖ yoğun bakım uzman ve araştırma görevlisi tarafından eşzamanlı olarak değerlendirildi. DAÖ ve YBAGÖ testlerinin güvenirliği, uygulayıcılar arasındaki uyumu ve testlerin geçerliği değerlendirildi.
BULGULAR: Ortalama yaş 57.4 ve ortalama APACHE II skoru 18.7 bulundu. DAÖ ve YBAGÖ kullanarak 50 hastadan toplam 100 gözlem elde edildi. DAÖ ve YBAGÖ skorlarının her ikisi de ağrılı girişimler sırasında ağrısız işlemlere göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu. DAÖ ve YBAGÖ arasında ağrılı ve ağrısız uyaranlara karşı uyumda; duyarlılık %66.7 -90.3; özgüllük %89.7 -97.9; kappa değeri 0.712 -0.892 bulundu. Yoğun bakım uzman ve araştırma görevlisi arasında ağrılı ve ağrısız uyaranlara karşı uyumda %97 -%100 ve kappa değeri 0.904 -1.0 olarak saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: YBAGÖ’nin Türkçe versiyonu DAÖ ile iyi korelasyon göstermiştir. Yoğun bakım uzman ve araştırma görevlisi arasındaki uygulayıcılar arası güvenirlik iyi derecede bulunmuştur. Bu çalışma günlük klinik uygulamada Türkçe YBAGÖ ve DAÖ’nin bilinci kapalı, entübe, mekanik ventilasyon uygulanan yoğun bakım hastalarında ağrıyı değerlendirmede güvenilir ve geçerli bir araç olduğunu göstermiştir.
INTRODUCTION: Critical-Care Pain Observation Tool (CPOT) and The Behavioral Pain Scale (BPS) are behavioral pain assessments for unconscious intensive care unit (ICU) patients. The aim is to determine the validation and reliability of the CPOT in Turkish in mechanically ventilated adult ICU patients.
METHODS: This prospective observational cohort study included 50 mechanically ventilated mixed ICU patients who were unable to report pain. CPOT was translated into Turkish and language validity was performed. Pain was assessed before and during nonpainful and painful routine care procedures using the CPOT and the BPS by a resident and an intensivist concomitantly.
Tests reliability, interrater reliability, and validity of the CPOT and the BPS were evaluated

RESULTS: The mean age was 57.4 and the mean APACHE II score was 18.7. A total of 100 assessments were recorded from 50 patients using CPOT and BPS. Scores of CPOT and BPS during the painful procedures were both significantly higher than nonpainful procedures. The agreement between CPOT and BPS during painful and nonpainful stimuli was ranged as; sensitivity 66.7% -90.3%; specificity 89.7% -97.9%; kappa value 0.712 -0.892. The agreement between resident and intensivist during painful and nonpainful stimuli was ranged from 97% to 100% and the kappa value was between 0.904 -1.0.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The Turkish version of the CPOT showed good correlation with the BPS. Inter-rater reliability between resident and intensivist was good. The study showed that the Turkish version of BPS and CPOT are reliable and valid tools to assess pain in intubated and unconscious mechanically ventilated critically ill patients for use in daily clinical practice.


Makale Özeti

OLGU SUNUMU
5.
Yılan sokmalarındaki klinik deneyimlerimiz
Our clinical experiences in snake bites
Demet Altun, Dilek Altun, Betül Ayaz
Sayfalar 100 - 104
Amaç: Bu yazıda yılan sokması nedeniyle acil servise başvuran ve sonrasında yoğun bakım ünitesine yatırdığımız 25 olguyu prospektif olarak değerlendirdik. Klinik seyirleri, toksik etkileri ve komplikasyonları ile tedavi yaklaşımlarının sunulması amaçlandı.
Bulgular: Yılan sokması nedeniyle başvuran olguların 16’sı kadın, 9’u erkek olup, yaş ortalamaları 42.1 (17-74 yaş) dir. Olguların tümünün Doğu Anadolu bölgesinde tarlada çalışırken, mayıs-haziran ayları arasında ve 15: 00 -18: 00 saatleri arasında başvurduğu tespit edilmiştir. Sokma yeri açısından bakıldığında, 15 olguda üst ekstremitede, 10 olguda alt ekstremitede sokma olduğu görülmüştür. İlk 1 saat içerisinde bulantı, ağrı, uyuşma, şişlik ve kızarıklık gibi şikayetleri olan olgular ortalama 1 (0.5-2 saat) saatte bir sağlık kuruluşuna başvurmuş ve ilk müdahaleden ortalama 1 saat sonra acil servise getirilmişlerdir. İlk müdahalelerinde tümüne tetanoz immünizasyonu uygulanmış, yoğun bakımda steroid, antihistaminik ve proflaktif antibiotik başlanarak 9(%36) olguya antivenom uygulanmıştır. Selülit, abse, lenfödem ve kompartman sendromu gelişen 13(%52) olguya enfeksiyon kliniği kontrolünde antibiotik başlanmıştır. Olgular ortalama 4(2-6 gün) günde iyileşme sürecine girmiş ve hepsinde şifa gözlenmiştir.
Sonuç: Yılan sokması nedeniyle başvuran hastalar en az 6-8 saat yakın takip edilmelidir. Hastanın klinik durumu ve laboratuar değerlerine göre erken müdahale ile tedavileri düzenlenmeli, sistemik bulguların varlığında antivenom uygulanmalıdır.
Aim: In this study, we evaluate 25 cases prospectively who were admittted to the iemergency room and the intensive care unit because of snake bitining. Clinical progress, toxic effects, complications and treatment were aimed to presented.
Symptoms: Among the patients 16 of them were female and 9 of them were male; the age avarage was 42.1 (17-74 age). It was determined that all the cases occurred during the vintage period in the field between May and June and between the hours 15: 00 to 18: 00. According to the insertion place it is been observed that 15 cases in upper extremity and 10 of the cases were in lower extremity. Within an hour the patients applied to a health facility with the complaints of nausea, vomiting, pain, numbness, swelling and redness and approximately 1 hour after the first intervention the patients brought to the emergency unit. Antivenom was adminstered to the 9(%36) of the patients who were dosed steroid and antihistamine before and antibiotics added to the all patients in intensive care unit. Tetanus immunization is adminstered in all cases. Cellulitis, abscess, lymphedema, compartment syndrome were seen in 13(%52) of the patients and under the control of infection clinic antibiotic treatment was initiated. Healing process was seen approximately in 4 (2-6 days) and recovery was observed in all the cases.
Conclusion: Patients admitted due to snake bites should be followed closely for at least 6-8 hours. According to the patient 's clinical condition and laboratory values early intervention therapy should be arranged, antivenom should be administered in the presence of systemic symptoms.
Makale Özeti

6.
Serebral Tuz Kaybı Sendromu (Olgu sunumu)
Cerebral Salt Wasting Syndrome (Case report)
Mehmet Salih Sevdi, Kerem Erkalp, Eyüp Sabri Akagündüz, Aydın Fırıncıoğlu, Ayşin Selcan
Sayfalar 105 - 109
Serum sodyum değerinin 135 mEq/L' nin altında bulunması hiponatremi olarak değerlendirilir. Hiponatremi en sık karşılaşılan ve özellikle hastanede yatan hastalarda görülen elektrolit bozukluğudur. Hipovolemik hipoozmolar hiponatremi en sık gözlenen klinik tablodur. Bunun nedenlerinden biri de serebral tuz kaybı sendromudur. STKS düşük plazma osmolalitesi, 100-150 mOsm/kg’ın üzerinde idrar osmolalitesi ve 20 mEq/L üzerinde idrar Na konsantrasyonu ile seyreden nadir bir durumdur. Merdivenden düşme nedeniyle 79 yaşındaki kadın hastanın yoğun bakımdaki takibinin 16. günü ani bilinç kaybı gelişmesi üzerine yapılan kan ve idrar örnek analizinde kan biyokimya Na değeri 120 mEq/L, plazma ozmalilitesi 250 mOsm/kg, idrar Na değeri 180 mEq/L, idrar ozmolalitesi 1200 mOsm/kg, idrar diürezi >3 ml/kg/saat olarak tespit edildi. Santral venöz basınç 2 mmHg ölçüldü. Serebral tuz kaybı sendromu düşünülen hasta %9 NaCl ve % 3 ‘lük hipertonik salin solüsyonu ile tedavi edildi. Tablosu 18. günde düzeldi. Sonraki takibinde septisemiye sekonder 81. günde ex oldu. Bu yazıda kafa travmasına maruz kalmış yoğun bakım hastalarında düşük yüzde ile seyreden ve sıklıkla uygunsuz ADH sendromu ile karışan ve ayırıcı tanısı iyi yapılmadığı takdirde mortal seyreden STKS’ lı bir olgu sunumu amaçlandı.
A serum sodium value below 135 mEq/L is evaluated as hyponatremia. Hyponatremia is the most common electrolyte abnormality observed in hospitalized patients in particular. Hypovolemic hypoosmolar hyponatremia is the most frequent clinical table. One of the reasons of this is cerebral salt wasting syndrome. CSWS is a rare condition progressing with low plasm osmolality, urine osmolality above 100-150 mOsm/kg and urine-Na concentration above 20 mEq/L. In the blood and urine sample analysis performed upon sudden loss of consciousness on the 15th day of the intensive care unit follow-up of 79-year-old female patients due to falling from stairs, blood biochemistry Na value was 120 mEq/L, plasm osmolality was 250 mOsm/kg, urine Na value was 180 mEq/L, urine osmolality was 1200 mOsm/kg, urine diuresis was >3 ml/kg/hour. The central venous pressure was 2 mmHg. The patient, considered to be diagnosed with cerebral salt wasting syndrome, was treated with 9% NaCl and 3% hypertonic saline solution. Her table was corrected on the 18th day. She died on the 81st day secondary to septicemia in the subsequent follow-up. In this article, it was aimed to report a patient with CSWS which progresses with low percentage in intensive care unit patients with head trauma, is frequently confused with inappropriate ADH syndrome and progresses mortally when not diagnosed distinctively well.
Makale Özeti

EDITÖRE MEKTUP
7.
Editöre Mektup
Letter to the Editor
Lütfi Telci
Sayfalar 110 - 111
Makale Özeti