Volume: 49  Issue: 4 - 2019
Hide Abstracts | << Back
RESEARCH ARTICLE
1.Corneal endothelium and thickness changes in patients with gout disease
Pınar Kösekahya, Cemile Üçgül Atılgan, Kadir Gökhan Atılgan, Mustafa Koç, Kemal Tekin, Mehtap Çağlayan, Yasin Şakir Göker
Pages 178 - 182
Amaç: Gut hastalarında kornea endotel hücre yoğunluğu, morfolojisi ve merkezi kornea kalınlığı (MKK)’ nı araştırmak ve sağlıklı bireylerle karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntemler: Gut hastalığı tanısı ile takip edilen 50 hastanın 50 gözü ve gut ya da herhangi bir sistemik hastalığı olmayan 50 sağlıklı bireyin 50 gözü çalışmaya dahil edildi. Detaylı göz muayenesi sonrasında tüm bireylere speküler mikroskopi (Tomey EM-4000; Tomey Corp) ile ölçüm yapıldı. Endotel hücre yoğunluğu (EHY), ortalama hücre boyutu (OHB), hücre alanının varyasyon katsayısı (VK), hekzagonal hücrelerin yüzdesi (HHY) ve MKK değerleri not edildi.
Bulgular: Gut grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, ortalama EHY ve HHY değerleri daha düşük (p = 0.004 ve p = 0.002); VK, OHB ve MKK değerleri daha yüksek (p = 0.001, p = 0.007 ve p = 0.001) bulundu. Gut hastalığı süresi ile EHY ve HHY arasında (p = 0.019 ve p = 0.043) ve ürik asit düzeyi ile HHY ve MKK arasında (p = 0.044 ve p = 0.003) anlamlı korelasyonlar saptandı.
Sonuç: Kornea endotel fonksiyonu gut hastalarında sağlıklı bireylere kıyasla daha bozuk idi ve endotel fonksiyonundaki bozulma hastalık süresi ve kontrolsüz ürik asit düzeyi arttıkça artma eğiliminde idi.
Objectives: To investigate the corneal endothelial cell density, morphology, and central corneal thickness (CCT) in patients with gout and to compare with healthy subjects.
Materials and Methods: Fifty eyes of 50 gout patients and 50 eyes of 50 healthy subjects without gout or any other systemic disease were included to this study. After detailed ophthalmologic examination, specular microscopy (Tomey EM-4000; Tomey Corp) measurement was performed for all participants. Endothelial cell density (CD), average cell area (ACA), coefficient of variation (CV), hexagonality rate and CCT values were recorded.
Results: The mean CD and hexagonality rate values were smaller (p = 0.004 and p = 0.002), and CV, ACA, and CCT values were higher (p = 0.001, p = 0.007, and p = 0.001) in patients with gout when compared to healthy subjects. There were significant correlations between gout disease duration and CD and hexagonality rate (p = 0.019 and p = 0.043) and also between uric acid value and hexagonality rate and CCT (p = 0.044 and p = 0.003).
Conclusion: Altered corneal endothelial function was found in patients with gout when compared to healthy subjects and the alteration increased as gout disease duration and uric acid value increased.
Abstract

2.Short-to Long-term Results of Glaucoma Valve Implantation for Aniridia-related Glaucoma: A case series and literature review
Gülizar Soyugelen Demirok, Ümit Ekşioğlu, Mehmet Yakın, Ahmet Kaderli, Sema Tamer Kaderli, Firdevs Örnek
Pages 183 - 187
Amaç: Glokom drenaj implantı (GDİ) takılan aniridik glokomlu hastaların sonuçlarını ve literatür derlemesini sunmak.
Materyel-Metod: Nisan 2001 ve Şubat 2015 tarihleri arasında konjenital aniridiye bağlı glokom nedenli GDİ yapılan 6 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Cerrahi sırasındaki yaş, cinsiyet, lateralite, GDİ implantasyonu öncesi geçirilen cerrahiler, GDİ modeli, eşlik eden oküler hastalıklar, görme keskinliği, implantasyon öncesi, sonrası 1.ay ve 12. ay göziçi basıncı (GİB) değerleri, glokom ilaçları, takip süresi, son vizitteki klinik bulgular, komplikasyonlar ve hastalığın seyri veri olarak kaydedildi.
Sonuçlar: Cerrahi sırasındaki ortalama yaş 16,00±12,31 yıl ( 5-37) idi. GDİ implantasyonu öncesi ortalama GİB 3,5±1,2 ilaçla, 33,00 ±12,11 (22-50) mmHg idi. İmplantasyon sonrası 1. ve 12. ayda ortalama GİB’ ları sırasıyla 1,5±0,8 ilaçla 16,33±4,22 (12-24) mmHg ve 3,0±0,8 ilaçla 19,50±4,76 (15-26) mmHg idi. Son vizitte GİB ortalama 3,33±0,51 ilaçla 21,16±4,07 (16-26) mmHg olarak bulundu. Cerrahi başarı oranı 1.ay, 12.ay ve son vizitte sırasıyla % 83,3; %66,6 ve %50,0 olarak tespit edildi.
Tartışma: GDİ implantasyonu postoperatif 1. ayda %83,3, ilk yıl sonunda %66,6 başarı ile aniridik glokomlu hastalarda GİB kontrolü için etkili bir yöntemdir ve aniridik glokomda ilk cerrahi yöntem olarak düşünülmelidir. Bunun yanında klinisyen aniridiye eşlik eden diğer oküler hastalıklar ve cerrahi sonrası gelişebilecek komplikasyonlar açısından dikkatli olmalıdır.
Purpose: To report the results obtained from a glaucoma drainage device (GDD) implantation in patients with aniridia-related glaucoma and to review of the literature.
Material and Methods: We retrospectively reviewed 6 patients who underwent GDD implantation for glaucoma secondary to congenital aniridia between April 2001 and February 2015. Data on age at surgery, gender, laterality, surgeries before GDD implantation, GDD model, concomitant ocular disorders, visual acuity, and intraocular pressure values before, 1 month and 12 month after GDD implantation, medications, follow-up period, findings during last visit, complications, and course of disease were collected.
Results: Mean age at surgery was 16,00±12,31 years (range 5-37 years). Mean intraocular pressure was 33,00 ±12,11 (range 22-50) mmHg just before the GDD implantation with a mean of 3,5±1,2 medication. Mean intraocular pressure after 1 month of implantation was 16,33±4,22 (range 12-24) mmHg with a mean of 1,5±0,8 medication; at 12 months, 19,50±4,76 (range 15-26) mmHg and 3,0±0,8 medication, respectively; and at the last follow-up visit pressure was 21,16±4,07 (range 16-26) mmHg with a mean of 3,33±0,51 medication. Mean follow-up was 19,16±8,8 (range 12-36) months. Surgical success rates were 83,3%, 66,6%, and 50,0% at the first month, twelfth month, and last visit, respectively.
Conclusion: The GDD implantation was effective in controlling aniridic glaucoma with a success rate of 83,3% at the 1-month follow-up and 66,6% at the 1-year follow-up, could therefore be considered as an initial surgical treatment for aniridic glaucoma; the clinician should be alert for concomitant ocular disorders.
Abstract

3.Clinical profile of patients with ocular inflammation due to presumed ocular tuberculosis and response to therapy -A retrospective study
Suma Elangovan, Senthamarai Govindarajan, Lakshmi Mayilvakanam, Nithya Gunasekaran
Pages 188 - 193
Amaç: Oküler tüberküloz ekstra pulmoner tüberküloz bir durumdur ve tanıya ve tedaviye büyük bir meydan okuma getiren değişik belirtilere sahiptir. Bu çalışmanın amacı, tüberküloza bağlı oküler enflamasyonların çeşitli klinik belirtilerini tanımlamak ve bu hastalarda anti-tüberküloz tedavi ve kortikosteroidleri takiben tedaviye yanıtı değerlendirmektir.
Gereç ve yöntem: Anti-tüberküloz tedavi (ATT) ile başlayan ve ATT başlandıktan sonra en az 6 ay sonra tamamlanmış oküler tüberkülozlu 29 hastanın retrospektif analizi yapıldı. Toplanan veriler şunlardır: sunum yaşı, cinsiyet, lateralite, pulmoner / ekstra pulmoner TB varlığı veya yokluğu, TB ile temas öyküsü, bu hastaların oküler tutulum yeri ve hastalık süresi, sunumda görme keskinliği ve altı ayda takip ve tedaviye yanıt.
Bulgular: Analiz edilen hastalarımızın çoğu 21-60 yaşları arasında ekonomik olarak üretken yaştaydı ve çalışma populasyonumuzda yaygın olarak tek taraflı granülomatöz anterior üveit gelişti. Semptomların başlangıcı ile tedavinin başlaması arasında geçen süreye rağmen, 6 aylık ATT'nin tamamlanmasında hastaların% 79.3'ünde olumlu yanıt saptandı. Tedavinin başlangıcındaki gecikmenin çeşitli nedenleri de araştırılmıştır.
Sonuç: Olgu serimizde, çeşitli oküler bulgular ve olası oküler tüberküloz tanısında karşılaşılan zorlukları sunduk. Anti-tüberküloz tedavi sonuçları, hastalarımızın çoğunda olumludur. Bu nedenle, klinisyen çok yüksek bir şüphe uyandırmalı ve ATT'nin bir duruşması yapılmamalıdır.
Objectives:
Ocular tuberculosis is an extra pulmonary tuberculous infection and has varying manifestations which pose a huge challenge to the diagnosis and treatment. The purpose of this study is to describe the various clinical manifestations of ocular inflammations due to tuberculosis and to assess the response to treatment following anti-tuberculous therapy and corticosteroids in these patients.
Materials and methods:
We performed a retrospective analysis of 29 patients with presumed ocular tuberculosis who were started on Anti-tuberculous therapy(ATT) and completed follow up of at least 6 months after ATT was initiated. The data collected were: age of presentation, gender, laterality, presence or absence of pulmonary/extra-pulmonary TB, history of contact with TB, site of ocular involvement of these patients and duration of illness, visual acuity at presentation and at six months follow up and the response to treatment.
Results:
Most of our patients who were analysed were of the economically productive age between 21-60 years and the presentation was commonly unilateral non-granulomatous anterior uveitis in our study population. In spite of the time lag between the onset of symptoms and start of therapy, at completion of 6 months of ATT, favorable response was noted in 79.3 % of patients. The various reasons for the delay in start of therapy were also studied.
Conclusion:
In our case series, we have presented the various ocular manifestations and the difficulties faced in the diagnosis of presumed ocular tuberculosis. The results presumptive of anti-tuberculous treatment are favorable in majority of our patients. Thus, the clinician should excise a very high degree of suspicion and should not withhold a trial of ATT.
Abstract

4.The relationship between the macular cyst formation and ischemia in Diabetic macular edema
Nuriye Gökçen Yalçın, Şengül Özdek
Pages 194 - 200
GİRİŞ – AMAÇ: Diabetik makula ödeminde (DMÖ) kistik yapıya ait özelliklerle makula ve periferik iskemi arasındaki ilişkiyi ortaya koymak.
YÖNTEM-GEREÇLER: Retrospektif çalışmamıza, OCT’de kistik değişik izlenen DME’li 186 hastanın 250 gözü dahil edildi. Santral fovea kalınlığı (SFK), fovea merkezinin 1000μm çevresinde yer alan en büyük kistin horizontal ve vertikal çapı, kist alanı ve kist harici kalan retinanın kalınlığı kantitatif analiz için ölçüldü. Kist ilişkili kalitatif bulgular olarak; kist duvarında yer alan hiperreflektif noktalar ve sayısı ile kist içi reflektivite ve dış retinal hasar değerlendirildi. FFA’dan maküler iskemi, periferik iskemi varlığı not edildi ve hafif-şiddetli olarak derecelendirmesi yapıldı.
BULGULAR: Ortalama SFK maküler iskemi olan gözlerde (510,4±144,7 µ), iskemi olmayan gözlere göre (452,1±114,6 µ) istatistiksel anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,001). Ortalama SFK periferik iskemi varlığı ve derecesi açısından gruplar arasında anlamlı değişiklik göstermemekteydi (p=0,36). En büyük kistin horizontal ve vertikal çapları, makular iskemi varlığı ve daha ciddi iskemi durumunda daha yüksek olarak izlendi (sırasıyla; p=0,045 and p=0,016). Kist harici kalan retinal kalınlık değeri periferik iskemi varlığı ve daha ciddi iskemi durumunda daha yüksek bulundu (p=0,009). Kist duvarındaki hiperreflektif nokta sayısı ile kistin iç reflektivitesi arasında istatistksel açıdan anlamlı bir ilişki bulundu. (p=0,007). Daha yüksek SFK değeri bulunan hastalarda maküler iskemi gelişme riski 1.04 kat, dış retinal hasar bulunan gözlerdeyse risk 0.25 kat artmış olarak bulundu.
SONUÇLAR: Maküler iskemi gelişimi için SFK ve dış retinal hasar durumu belirleyici rol oynamaktadır. Periferik iskemide kist harici retinal alanda artış önem arz etmektedir.
Purpose: To put forth the relation between the characteristics of the cyst and macular and peripheral ischemia in diabetic macular edema (DME).
Methods: We retrospectively reviewed eyes with DME and eyes with clinically significant macular edema (CSME) as defined by ETDRS and cystoid spaces in OCT scans were included in the study. Central subfield thickness (CSFT), the horizontal and vertical diameter of the largest cyst, the area of the cyst and the remaining retinal thickness outside the cyst (RRT) was determined. Also, the presence and the number of hyperreflective foci in the cyst wall and the internal reflectivity of the cyst were analyzed. Outer retinal damage was graded. Fluorescein Angiography (FA) was used to determine the areas of macular and peripheral ischemia and graded as mild or severe ischemia. Than correlation between macular, peripheral ischemia and cyst related measurements and structural changes in retina was evaluated.
Results: This retrospective study included 250 eyes of 186 patients with DME. The mean CSFT was higher in eyes with macular ischemia (510.4±144.7 µ) than the mean CSFT in the eyes without macular ischemia (452.1±114.6 µ) (p=0.001). The horizontal and vertical diameter of the largest cyst increased with the presence and more severe form of macular ischemia (respectively, p=0.045 and p=0.016). The RRT increased with the presence and more severe degree of peripheral ischemia (p=0.009). There was a statistically significant relationship between the number of the hyperreflective foci in the cyst wall and internal reflectivity of the cyst (p=0.007). Patients with higher CSFT has a 1.04 times greater chance of having macular ischemia, this chance is 0.25 times for outer retinal damage.
Conclusion: The possibility of macular ischemia increases when the diameter of the cyst, CSFT and outer retinal damage increase. In the presence of peripheral ischemia, the thickness of non-cystic area is increased.
Abstract

5.Pneumatic Vitreolysis For The Treatment Of Vitreomacular Traction Syndrome
Hüseyin Baran Özdemir, SENGÜL OZDEK, Murat Hasanreisoğlu
Pages 201 - 208
Amaç: Tam kat maküla deliği (TKMD) ile birlikte olan veya olmayan vitreomaküler traksiyon sendromlu (VMT) hastalarda, vitre içi genleşebilir gaz enjeksiyonu sonrası arka vitre ayrılma oranlarını saptamaktır.
Gereç ve Yöntem: VMT (11 göz) ve VMT ile birlikte orta büyüklükte TKMD (2 göz) bulunan 12 ardışık hastanın 13 gözü geriye dönük olarak incelenmiştir. Bu hastalara 0.3 ml saf sülfür hekzaflorid (SF6) veya perfloropropan (C3F8) gazı vitre içine enjekte edilmiştir. Enjeksiyon sonrası hastalara VMT ayrılmasına kadar geçen süre boyunca, yarım saatte bir 10-15x başın öne ve arkaya hareketini içeren “su içen kuş” manevrasının yapılması önerilmiştir. Her vizitte tam oftalmik muayene ve optik koherens tomografi tetkiki yapılmıştır.
Bulgular: Bütün hastalarda (12 hastanın 13 gözü), ortalama 5.2 günde (1-19 gün) VMT ayrılması sağlanmıştır. Ortalama VMT ayrılma süresi 5.2 gündür (1-19 gün). VMT’li küçük TKMD bulunan 2 maküla deliğinin kapanmadığı görülmüştür. Ortalama santral submaküler kalınlık 361 µm’den 263 µm’e istatistiksel anlamlı olarak azalmıştır (p= 0,007). Ortalama görme keskinliği, PV öncesi 0,44 logMAR olup, son vizitte ortalama 0,25 logMAR’a yükselmiştir (p=0,003). Bir gözde işlem sonrası retina yırtığı saptanmıştır ve lazer retinopeksi ile başarıyla tedavi edilmiştir. Bir hastada da ön kamerada gaz saptanmış olup, göz içi basıncı stabil seyredilmiştir. Ek komplikasyon gelişmemiştir.
Sonuç: VMT’nin tedavisi amacıyla, C3F8 ve SF6 gazları ile uygulanan PV etkin, hızlı, güvenli, düşük maliyetli ve minimal invaziv bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem ile TKMD kapanması elde edilememiştir.
Objectives: To evaluate the posterior vitreous release rates after a single injection of expansile gas in patients with vitreomacular traction (VMT)syndrome with or without associated full thickness macular hole (FTMH).
Materials and Methods: Thirteen eyes of 12 consecutive patients with VMT (11 eyes) or FTMH (2 eyes) were reviewed retrospectively. Intravitreal injection of 0.3 ml of pure sulfur hexafluoride (SF6) (9 eyes)or perfluoropropane (C3F8) (4 eyes)was performed. Bobbing the head forward andbackward similar to ‘drinking bird’ head movements was instructed until VMT release. Full ophthalmic examination and optical coherence tomography was performed at each visit.
Results: VMT was released in all patients (100%) and mean release time was 5.2 days (1-19 days). FTMH closure could not be obtained in any of the two eyes. Mean central subfield thickness decreased significantlyfrom 361 microns to 263 microns (p=0.007). The mean pre-treatment LogMAR visual acuitywas 0.44 which significantly improved to 0.25at the last visit (p=0.003). One of 13 eyes had retinal tear after the procedure which was successfully treated with laser retinopexy. Gas migration to anterior chamber occurred in one patient. No other complications were occurred.
Conclusion: Pneumatic vitreolysis with C3F8 and SF6 gases is a relatively safe, low-cost and minimally invasive treatment modality for VMT. FTMH closurecould not be achieved with pneumatic vitreolysis.
Abstract

6.Coexistence of peripheral retinal diseases with macular hole
Erdoğan Yaşar, Nazmiye Erol, Mustafa Değer Bilgeç, Ayşe İdil Çakmak
Pages 209 - 212
AMAÇ: Maküler hol hastalarında periferik retinanın incelemesi ile eşlik eden retinal yırtık, retinal delik ve lattice dejenerasyonu sıklığını araştırmak.
MATERYAL VE METOD: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda 2008-2018 yılları arasında maküler hol tanısı ile pars plana vitrektomi cerrahisi yapılan hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Cerrahi sırasında periferik retina muayenesi yapılmış, primer maküler hol tanısı olan 106 hasta çalışmaya dahil edildi. Maküler hol ile birlikte olan retinal yırtık, retinal delik ve lattice dejenerasyonu sıklığı araştırıldı.
BULGULAR: Maküler hol cerrahisi yapılmış 106 hastada periferik retina incelemesi sonucu 3(%2.8) hastada retinal yırtık, 4(%3.8) hastada retinal delik ve 10(%9.4) hastada lattice dejenerasyonu görüldüğü saptandı. 1 hastada retinal delik ve lattice dejenerasyonunun birlikte görüldüğü tespit edildi.
SONUÇ: Çalışmamızda maküler hol hastalarında benzer şekilde vitreoretinal çekinti sonucu oluştuğu düşünülen retinal yırtık ve delik sıklığı toplum ile benzer sıklıkta saptanmıştır. Bu sonuç vitreusun bu hastalıklar açısından anterior ve posteriorda farklı patolojiler içerebileceğini gösterebilir.
PURPOSE: To investigate the frequency of retinal tear, retinal hole and lattice degeneration with the examination of peripheral retina in patients with macular holes.
METHODS: The files of patients, who underwent pars plana vitrectomy surgery with the diagnosis of macular hole at Eskisehir Osmangazi University Department of Ophthalmology between 2008-2018, were retrospectively analyzed. 106 patients with primary macular holes, who underwent peripheral retinal examination, were included in the study. The frequency of retinal tears, holes and lattice degeneration with macular hole was investigated. The frequency of macular holes in cases of concomitant retinal tears, retinal holes and lattice degeneration were investigated.
RESULTS: Peripheral retinal examination of 106 patients who underwent macular hole surgery revealed retinal tear in 3(2.8%) patients, retinal hole in 4(3.8%) patients and lattice degeneration in 10(9.4%) patients. Retinal hole and lattice degeneration were observed concomitantly in 1 patient.
CONCLUSİONS: In our study in the cases of macular hole the frequency of concomitant retinal tears and holes which were thought to be caused by vitreoretinal traction attributed to the same mechanism responsible for macular hole, were found to be similar to that of the population. This result may show that both anterior and posterior vitreus may have different pathologies at the same time along with these diseases.
Abstract

REVIEW
7.Retinal Prosthesis and Artificial Vision
Emin Özmert, Umut Arslan
Pages 213 - 219
Retinitis Pigmentosa, Koroideremi ve Coğrafik Atrofi gibi dış retina dejenerasyonu yapan retina hastalıklarında, maküladaki ganglion hücre tabakasının % 30’ u sağlam kalır. Bu iç retinal hücreler; subretinal alana yerleştirilen mikrofotodiyot dizini veya epiretinal bölgeye çivilenen mikroelektrot dizini vasıtasıyla uygulanan kontrollü elektrik akımı ile uyarılır. Beyinde oluşan fosfen dizilimlerinin yorumlanmasının öğrenilmesi ve özel rehabilitasyon çalışmaları sonucu, hastanın oryantasyonu, mobilitesi ve hayat kalitesi artar. Ganglion hücrelerinin ve optik sinirin tamamen tahrip olduğu hastalıklarda ise, lateral genikulat nükleusu veya oksipital korteksi stimule eden implantlar üzerinde çalışılmaktadır.
In outer retinal degenerative diseases such as Retinitis Pigmentosa, Choroideremia and Geographic Atrophy,30% of the ganglion cell layer in the macula remains intact. These inner retinal cells are stimulated by controlled electrical current by the microphotodiode placed in the subretinal area or the microelectrode array nailed to the epiretinal region. The patient's orientation, mobility and quality of life increase by learning the interpretation of phosphene patterns in the brain and special rehabilitation studies. Implants which stimulate lateral geniculate nucleus or visual cortex are studied for diseases in which ganglion cells and optic nerve are completely destroyed,
Abstract

CASE REPORT
8.The Utility of Colistin in Multiple Drug-Resistant Pseudomonas aeruginosa Bacterial Keratitis in A Kaposi’s Sarcoma Patient
Özlem Barut Selver, Sait Egrilmez, Samir Hasanov, Medine Yılmaz Dağ, Alper Tunger
Pages 220 - 223
Yetmiş bir yaşındaki erkek hasta, sağ gözünde 5 gündür devam eden görme azlığı, kızarıklık ve çapaklanma şikayeti ile başvurdu. Sol göz yıllar öncesinde evisserasyon cerrahisi geçirmişti. Hastanın mevcut durumu öncesinde skalp Kapasi sarkomu için kemoterapi kullanım hikayesi bulunmaktaydı. Biyomikroskobik muayenede, etrafında stromaya uzanan infiltrasyon bulunan, hipopyonla birliktelik gösteren geniş korneal ülser mevcuttu. Mikrobiyolojik inceleme sonucu etken çoklu ilaç direncine sahip P. aeruginosa olarak tanımlandı. Kültür antibiyogram sonucuna göre hastaya %0,19 konsantrasyonunda topikal kolistin, saat başı damla olarak başlandı. Keratitin, rezidü korneal skar bırakarak tamamen düzeldiği izlendi. Son yıllarda, P. aeruginosa keratitinde giderek artan bir ilaç direnci ortaya çıkmaktadır. Dirençli ajanlara karşı yeni geliştirilen antimikrobiyallerin bulunmaması, klinisyenleri eski bir ilaç olan kolistini tedavide yeniden kullanmaya yöneltmiştir. Bu olgu sunumu ile Kaposi sarkomlu bir hastada gelişen bakteriyel keratitin tedavisinde kolistinin yerini vurgulamayı istedik.
A 71-year-old male patient was presented with decreased visual acuity, redness and discharge in his right eye for 5 days. He had an evisceration surgery for his left eye several years ago. Before the presentation, he had received chemotherapeutic agents for scalp Kaposi’s sarcoma. Slit-lamp exam revealed an extended corneal ulcer with surrounding infiltrate, which was extended to the deep stroma with severe hypopyon. Microbiological evaluation identified the causative agent to be multiple drug-resistant Pseudomonas aeruginosa. Based on culture and sensitivity reports, the patient was started on hourly instillation of topical colistin 0.19%. A complete resolution of keratitis with residual corneal scarring was noticed. In recent years, there is an increase in drug resistance in P. aeruginosa keratitis. The lack of new antimicrobial agents against these resistant ones has led clinicians to the reconsideration of colistin, which is an old drug. Hereby we would like to stress the utility of colistin in multiple drug-resistant P. aeruginosa bacterial keratitis in a Kaposi’s sarcoma patient with this case report.
Abstract

9.Palpebral Tarsal Solitary Neurofibroma
Bülent Yazıcı, Sertaç Argun Kıvanç, Ugur Yayla, Şaduman Balaban Adım
Pages 224 - 225
Soliter nörofibroma, periferik sinir kılıfının seyrek, selim bir tümörüdür, sıklıkla nörofibromatozis tip 1 ile birlikte görülür. Burada, nörofibromatozisi olmayan bir hastadaki göz kapağı tarsal soliter nörofibromu ilgili literatürle birlikte sunulmaktadır. Altmışsekiz yaşında erkek hasta, 6 aydır sağ üst göz kapağında cilt altında bir kitle olmasıyla başvurdu. Göz kapağının çevrilmesi tarsusun lateral kısmında, 12x8 mm çapında, yuvarlak, kırmızı bir kitleyi ortaya çıkardı. Lezyon tarsal tabanıyla birlikte eksize edildi, histolojik tanısı kondu ve 34 aylık izlem sırasında nüksetmedi. Göz kapağının izole, soliter nörofibromu, burada sunulan olguyla birlikte, toplam 7 olguda bildirilmiştir. Tümör 4 olguda kapak kenarından, 2 olguda tarsal plaktan, 1 olguda ise supratarsal konjonktivadan çıkmıştır. Postoperatif izlemi olan 5 olguda, cerrahi eksizyondan sonra tümör nüksetmemiştir.
Solitary neurofibroma is a rare, benign tumor of peripheral nerve sheath, and often occurs associated with neurofibromatosis type 1. Herein, a case of palpebral tarsal solitary neurofibroma in a patient without neurofibromatosis is presented, with a review of the literature. A 68-year-old man presented with a subcutaneous mass in the right upper eyelid of 6 months’ duration. Eversion of the eyelid revealed a round, reddish mass on the lateral part of the tarsal plate, which measured 12x8 mm in dimension. The lesion was excised with its tarsal base, diagnosed histologically, and did not recur during a follow-up of 34 months. Isolated, solitary neurofibroma of the eyelid has been reported in a total of 7 cases, including the case presented herein. The tumors arised from the eyelid margin in 4 cases and tarsal plate in 2 cases and from the supratarsal conjunctiva in 1 case. The tumor did not recur after surgical excision in 5 cases in which a follow-up result was available.
Abstract

10.A case of Best Disease accompanied by pachychoroid neovasculopathy
Figen Batıoğlu, Özge Yanık, Sibel Demirel, Çağatay Çağlar, Emin Özmert
Pages 226 - 229
Bu olgu sunumunun amacı, pakikoroid neovaskülopatinin eşlik ettiği 22 yaşındaki bir Best vitelliform distrofi olgusunun oküler bulgularını tanımlamaktır. Hastanın renkli fundus fotoğrafı, fundus otofloresans (FOF), optik koherens tomografi (OKT) ve optik koherens tomografi anjiografi (OKTA) görüntüleri değerlendirildi. Funduskopik muayenede bilateral sarı renkli vitelliform benzeri submaküler birikintiler mevcuttu. FOF görüntülemede bu birikintiler hiperotoflöresan spotlar olarak ortaya çıktı. OKT' de, söz konusu submaküler birikintilere karşılık gelen sığ düzensiz pigment epitel dekolmanları izlendi. OKT koroidal kalınlaşmayı ve dış oval koroid damarlarının dilatasyonunu gösterdi. Hastanın gebe olması nedeniyle fundus flöresein anjiografi çekilemedi. Koryokapillarise ait en-face OKTA görüntüleri koroidal neovasküler ağı ortaya koydu. Bu olgu sunumunda, flöresin anjiografi için kontraendikasyonu bulunan bir olguda OKTA' nın neovasküler ağı gözler önüne sermesiyle Best vitelliform distrofinin pakikoroid neovaskülopati ile birlikteliği ilk kez tanımlanmış oldu.
The aim of this case presentation is to describe ocular findings of a 22-year-old Best vitelliform dystrophy case accompanied by pachychoroid neovasculopathy. Color fundus photography, fundus autofluorescence (FAF), optical coherence tomography (OCT), and optical coherence tomography angiography (OCTA) images were reviewed. Funduscopic examination showed bilateral yellowish vitelliform-like submacular deposits. FAF revealed these deposits as hyperautofluorescent spots. OCT revealed flat irregular pigment epithelial detachments corresponding these submacular deposits. OCT showed choroidal thickening and dilatation of the large outer oval choroidal vessels. Because of the pregnancy of the patient, fundus fluorescein angiography could not be performed. Choriocapillaris en face OCTA images illustrated the choroidal neovascular network. In this report, accompaniment of Best vitelliform maculapathy by pachychoroid neovasculopathy was described for the first time with OCTA images enabling visualization of the neovascular network in a patient with contraindication for fluorescein angiography.
Abstract

11.THE EFFECTS OF CONGENITAL OCULAR TOXOPLASMOSIS ON THE DEVELOPMENT OF THE PERIPHERAL RETINAL VASCULATURE IN PREMATURE INFANTS AT LOW RİSK FOR SEVERE Retinopathy of Prematurity (ROP)
Murat Hasanreisoglu, Şengül Ozdek, Gökçen Deniz Gulpinar Ikiz, Zeynep Aktas, Tuba Atalay
Pages 230 - 234
Konjenital toksoplazmosis(CT) ve prematüre retinopatisi yenidoğanın iki önemli okuler morbidite sebebiolup, literatürde konjenital enfeksiyonlar ve fetal retinal damar gelişimi üzerine etkisine dair literatür verileri yetersizdir. ROP ve konjenital toksoplazmozis ilişkisine dair ise herhangi bir veri olmadığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, okuler tutulumlu konjenital toksoplazmozis tanısı almış, eşlik eden tamamlanmamış retinal damarlanma, periferik avasküler bölgeler ve retina dekolmanı ile ROP bulgularının eşlik ettiği iki prematüre olguyu sunuyoruz. Çalışmanın amacı, ROP ve CT'in birbirlerini maskeleyebilen klinik görünüm ile, eş zamanlı ortaya çıkma olasılığı ve böyle gözlerde retina dekolmanının sebebinin ayırt edilmesindeki zorluğa dikkat çekmektir. Zira, göz ve görmenin korunmasında, CT ve ROP'un erken tanısı ve doğru medikal ve cerrahi müdehale kritik önem arz eder.
Congenital toxoplasmosis (CT) and retinopathy of prematurity (ROP) are two devastating clinical entities of the newborn. Herein, literature only provides limited information about the interaction between congenital infections and retinal vascular development at fetal stage. Neither provide any data for the correlation between ROP and congenital toxoplasmosis. In this report, we present two premature newborns diagnosed as congenital toxoplasmosis, with ocular involvement, accompanied by ROP with interruption in retinal vascularization, peripheral avascular regions and retinal detachment. The aim of this paper is to emphasize the possibility of simultaneous occurrence of ROP with CT where one may mask the other and it may be difficult to distinguish the cause of retinal detachment in such eyes. Timely management with medical and surgical treatment of CT and ROP could save eyes and vision in those cases.
Abstract