Baskıdaki Makaleler
<< Geri
DERLEME
1.
Foliküler Lenfoma Yönetiminde Gelişmeler: Kapsamlı Bir Derleme
Advancements in the Management of Follicular Lymphoma: A Comprehensive Review
Reid Merryman, Özgür Mehtap, Ann Lacasce
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0015  Sayfa 
Foliküler lenfoma (FL), Batı ülkelerindeki indolent non-Hodgkin lenfomanın en yaygın alt türüdür. FL genellikle tedavi edilemez olsa da, standart başlangıç tedavileri çoğu hastada yüksek yanıt oranları ve sürdürülebilir remisyonlarla ilişkilidir. Ayrıca, yeni hedefli ajanlar ve immünoterapiler, relaps veya refrakter hastalığı olan hastaların tedavi algoritmalarını değiştirmektedir. Bu derleme, yeni tanı konmuş ve relaps/refrakter FL için başlangıç evrelemesi, prognoz ve tedavi seçeneklerini tartışmaktadır. FL için başlangıç tedavi seçenekleri arasında aktif gözetim, radyoterapi, rituksimab monoterapisi ve kemoimmünoterapi yer almaktadır. PET/BT ve kemik iliği biyopsisi ile evreleme, erken evre hastaları tanılamak için kritiktir. FL hastalarının çoğu, rituksimab veya obinutuzumab ile birlikte CVP, CHOP, bendamustin veya lenalidomid gibi seçenekleri içeren kemoimmünoterapiyi başlangıç tedavisi olarak alacaktır. Bu rejimleri karşılaştıran randomize çalışmalarda genel sağkalımda önemli farklar gözlemlenmemiştir. Rituksimab veya obinutuzumab ile idame tedavisi, başlangıç kemoimmünoterapisine yanıt veren hastalarda progresyonsuz sağkalımı artırır. Relaps/refrakter FL için tedavi seçenekleri, kemoyimmünoterapi, lenalidomide tabanlı rejimler, tazemetostat, kimerik antijen reseptörü (CAR) T hücre terapisi (aksikabtagen sileulesel ve tisagenlecleucel) ve CD3/CD20 bispesifik antikorlar (BsAb'ler) içermektedir. CAR T hücre tedavisi ve BsAb'lerle umut verici sonuçlar alındığından, bu yüksek etkili ajanların tedavi algoritmalarını FL'nin ön tedaviden sonraki erken relapsı olan yüksek riskli hastalarda test etmek için birçok çalışma yapılmaktadır. Bu yeni ajanların FL için tedavi algoritmalarını nasıl daha fazla değiştirebileceğini anlamak için ek çalışmalar ve takip gereklidir.
Follicular lymphoma (FL) is the most common subtype of indolent non-Hodgkin lymphoma in Western countries. While FL is generally incurable, standard initial therapies are associated with high response rates and durable remissions for most patients. In addition, novel targeted agents and immunotherapies are changing the treatment algorithm for patients with relapsed or refractory disease. This review discusses initial staging, prognosis, and treatment options for newly diagnosed and relapsed/refractory FL. Initial treatment options for FL include active surveillance, radiotherapy, rituximab monotherapy, and chemoimmunotherapy. Staging with PET/CT and bone marrow biopsy is crucial for identifying early-stage patients. Most patients with FL will receive chemoimmuntherapy as initial treatment with options including rituximab or obinutuzumab plus CVP, CHOP, bendamustine, or lenalidomide. No significant differences in overall survival have been observed in randomized studies comparing these regimens. Maintenance therapy with rituximab or obinutuzumab in responders to initial chemoimmunotherapy improves progression-free survival. For relapsed/refractory FL, treatment options include chemoimmunotherapy, lenalidomide-based regimens, tazemetostat, chimeric antigent receptor (CAR) T cell therapy (axicabtagene ciloleucel and tisagenlecleucel) and CD3/CD20 bispecific antibodies (BsAbs). Given encouraging outcomes with CAR T cell therapy and BsAbs, multiple trials are testing these highly active agents in earlier lines of therapy and among high-risk patients with early relapse after frontline chemoimmunotherapy. Additonal studies and follow-up are needed to understand how these novel agents may further change treatment algorithms for FL
Makale Özeti | Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA MAKALESI
2.
A New Scoring System for the Evaluation of Ibrutinib-Associated Arrhythmias in CLL: ACEF
Ilhan Koyuncu, Betül Koyuncu, Mehmet Can Uğur, Emin Koyun, Oktay Şenöz, Mustafa Doğduş, Oktay Bilgir
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0045  Sayfa 
Backround: Bruton's tyrosine kinase (BTK) inhibition in cardiac tissue causes inhibition of the PI3K-AKT signaling pathway, which is responsible for protecting cardiac tissue during stress. Therefore, there is an increase in the risk of arrhythmia. This risk can be predicted with the Age-Creatinine-Ejection Fraction (ACEF) score, which is a simple scoring system that can be calculated from age, creatinine and ejection fraction components.
Material and Metod: Patients diagnosed with Chronic Lymphocytic Leukemia (CLL) and receiving Ibrutinib treatment for at least 1 year were evaluated with echocardiography and holter electrocardiography, and the results were compared with the control group of CLL patients who did not receive treatment.
Results: When arrhythmia development of the patients was evaluated, no statistically significant difference was found between the control and Ibrutinib groups in terms of other types of arrhythmias exact Paroxismal Atrial Fibrillation (PAF). PAF was found to be 8% versus 22% (p-value: 0.042) in the Ibrutinib non-users and users groups. In patients receiving ibrutinib, ACEF score of >1.21 predicted the development of PAF with 77% sensitivity and 75% specificity (Receiver Operating Characteristic [ROC] area under curve: 0.830, 95% CI: 0.698-0.962, P<0.001).
Conclusion: The ACEF risk score can be used as a risk score that predicts the development of PAF in patients diagnosed with CLL and planned to start ibrutinib.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
Kardı̇yovasküler Cerrahı̇ Geçı̇ren Hastalarda Aspı̇rı̇n ve Klopı̇dogrel Dı̇rencı̇nı̇n Değerlendı̇rı̇lmesı̇: Tek Merkez Kesitsel Çalışma
Assessment of Aspirin and Clopidogrel Resistance in Patients Undergoing Cardiovascular Surgery: A Single Center Cross-Sectional Study
Abdullah Özer, Hüseyin Demirtaş, Sercan Tak, Başak Koçak, Eda Nur Yiğiter, Gürsel Levent Oktar, Zühre Kaya
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0043  Sayfa 
Amaç: Amaç: Bu çalışmanın amacı kardiyovasküler cerrahi geçiren hastalarda light transmission-lumiaggregometry (LT-LA) ve platelet function analyzer-100 (PFA-100) kullanarak antitrombosit ilaç direncini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya cerrahi gerektiren stabil koroner arter hastalığı ve periferik vasküler hastalık tanısı konan 60 hasta dahil edilmiştir. Katılımcılar üç gruba ayrılmıştır: Aspirin (ASA) alan hastalar (n=21), Klopidogrel (KLO) alan hastalar (n=19) ve ikili tedavi (ASA+KLO) alan hastalar (n=20). Antiplatelet ilaç uncorrected proof direncini araştırmak için agregasyon, sekresyon ve kapanma zamanının test edildiği LT-LA ve PFA-100 cihazları kullanılmıştır.
Bulgular: ADP ile indüklenmiş agregasyon yanıtına göre ASA direnci 21 hastanın %43'ünde tespit edilirken, bunu 19 hastanın %22'sinde KLO direnci ve 20 hastanın %15'inde ikili ilaç direnci izlemiştir. Diyabet, hipertansiyon ve hiperlipidemi en sık tanımlanan komorbid hastalıklardı. Komorbid risk faktörleri olan hastalarda, ADP'ye verilen trombosit agregasyon yanıtının medyan maksimum amplitüdü ASA grubunda KLO ve ikili tedavi gruplarına göre anlamlı olarak yüksekti (p=0.0001). ASA monoterapisi ile tedavi edilen hastalarda, LT-LA'da trombosit agonistlerine karşı agregasyon yanıtının maksimum amplitüdü, ADP agonisti kullanan hastaların %43'ünde ve kolajen agonisti kullanan hastaların %28'inde ≥70% üzerinde bulunmuştur. ASA tedavisi sırasında LT-LA’da ADP (≥0.29 nmol) ve kolajen (≥0.41 nmol) ile indüklenen artmış ATP salınımı, ADP agonisti kullanılan hastaların %66'sinda ve kolajen agonisti kullanılan hastaların %80’inde saptanmıştır. Sadece ASA alan hastaların PFA-100 cihazında kapanma süreleri, kolajen-ADP kartuşu kullanarak %28'sinde ve kolajen-epinefrin (CEPI) kartuşu kullanarak %62'sinde normaldi. Kardiyovasküler cerrahi geçiren hastaların 12'sinde (%20) tekrarlayan tromboz ve kanama tespit edildi. Bu hastaların üçünde (%25) ADP ile indüklenen agregasyon (≥70%) ve sekresyon (≥0.29 nmol) normal yanıtı yanında CEPI kartuşu ile normal kapanma sürelerini içeren ASA direnci bulundu.
Sonuç: Bulgularımız, LT-LA ve PFA-100 ile antitrombosit ilaç takibinin yüksek riskli ve komplike kardiyovasküler cerrahi hastalarında yararlı olabileceğine işaret etmektedir.
Objective: Objectives: We aimed to investigate the antiplatelet drug resistance utilizing light transmissionlumiaggregometry (LT-LA) and platelet function analyzer-100 (PFA-100) in patients undergoing cardiovascular surgery.
Materials and Methods: The study included 60 patients diagnosed with stable coronary artery disease and peripheral vascular diseases that required surgery. The participants were divided into three groups: patients receiving Aspirin (ASA) (n=21), patients receiving Clopidogrel (CLO) (n=19), and patients receiving dual therapy (ASA+CLO) (n=20). Aggregation and secretion tests in LT-LA and closure time in PFA-100 were used to measure antiplatelet drug resistance.
Results: Based on the ADP-induced aggregation test, 43% of patients were resistant to ASA, 22% to CLO, and 15% to dual therapy. Diabetes, hypertension, and hyperlipidemia were the most commonly identified comorbid disorders. In patients with comorbid risk factors, the median value of platelet aggregation response to ADP was significantly higher in the ASA group than in the CLO and dual therapy groups (p=0.0001). In patients receiving ASA monotherapy, the maximum amplitude of aggregation response to platelet agonists was equal to or more than 70% in 43% of patients for ADP and 28% for collagen in LT-LA. Elevated ADP (≥0.29 nmol) and collagen (≥0.41 nmol)-induced ATP release were found in 66% of patients utilizing ADP agonist and 80% of patients using collagen agonist undergoing ASA therapy in LT-LA. Closure times in PFA-100 were normal in 28% of patients using collagen-ADP cartridges and 62% of patients using collagen-epinephrine (CEPI) cartridges who received ASA. Recurrent thrombosis and bleeding were observed in 12 (20%) of patients with cardiovascular disease. Three of these individuals (25%) showed ASA resistance, which showed normal response to ADPinduced aggregation (≥70%) and secretion (≥0.29 nmol), as well as normal CEPI closure times.
Conclusion: Our findings suggest that antiplatelet drug monitoring with LT-LA and PFA-100 may be useful in high-risk and complicated cardiovascular patients.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.Henüz tamamlanmamış! (Türkçe)
Management of Adult Primary Immune Thrombocytopenia: Delphi-Based Consensus Recommendations
Ahmet Muzaffer Demir, Elif Gülsüm Ümit, Muhlis Cem Ar, Mesut Ayer, Meltem Aylı, Volkan Karakuş, Emin Kaya, Fahir Özkalemkaş, Nilgün Sayınalp, Mehmet Sönmez, Fahri Şahin, Selami Koçak Toprak, Tayfur Toptaş, İrfan Yavaşoğlu, Ümran Çalış
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0055  Sayfa 
Amaç: Primer immün trombositopeni (pITP), trombositlerin artan yıkımı ve/veya bozulmuş üretimi ile ilişkili edinsel bir oto-immun hastalıktır. ITP'nin tanı ve yönetimi zorludur; ayrıca hem uzmanlık hem de uluslararası fikir birliği raporları ile kılavuzlarının, ulusal farklılıkları da göz önünde bulundurarak, yorumlanmasını gerektirir. Bu çalışmada Türkiye'deki hematologların pITP hastalarının birinci ve ikinci basamak tedavisinin belirli alanlarındaki fikir birliği düzeylerini değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Türk Hematoloji Derneği (THD) bünyesinde kurulan Türkiye Ulusal ITP Çalışma Grubu (14 yürütme kurulu üyesi), modifiye Delphi yöntemi ile pITP’nin birinci basamak ve sonraki tedavilerine ilişkin ifadelerden oluşan 21 maddelik bir anket geliştirdi. Üniversite veya devlet hastanelerinde çalışan 107 yetişkin hematolog, ardışık iki tur boyunca ifadelere katılıp katılmama yönünde oy kullandı.
Bulgular: Katılımcılar kortikosteroidlerin birinci basamak tedavi olarak ve sınırlı süreyle kullanılması konusunda fikir birliğine vardı. Metilprednizolonun, dekzametazondan ziyade tercih edilen kortikosteroid olduğu gözlendi. İntravenöz immünglobulin tedavisinin kanama dışında kullanımı tercih edilmez iken, trombopoietin reseptör antagonistleri (TPO-RA) veya rituksimab ikinci basamak tedavi olarak önerilebileceği, kronik pITP hastalarında tanıdan 12-24 ay sonra splenektomi düşünülebileceği konusunda da görüş birliğine varıldı.
Sonuç: pITP'li hastaların yönetimini iyileştirmek için kortikosteroidlerin yanı sıra TPO-RA'ların doz ve süresinin optimizasyonu gerekli olduğu konusunda fikir birliği sağlanmıştır.
Objective: Primary immune thrombocytopenia (pITP) is an acquired autoimmune disorder related with increased destruction or/and impaired production of platelets. Diagnosis and management of ITP is challenging and require expertise and interpretation of international consensus reports and guidelines with national variations of availability. We aimed to assess the agreement of hematologists in Türkiye on certain aspects of both first line and second line management of patients with pITP.
Materials and Methods: As a modified Delphi method, Turkish National ITP Working Group (14 steering committee members) founded under Turkish Society of Hematology (TSH) developed a 21-item questionnaire consisting of statements regarding diagnosis-first line and second line treatments of pITP and 107 adult Hematologists working either in university or state hospitals voted for their agreement or disagreement of the statements for two consequential rounds.
Results: Participants have reached consensus on the use of corticosteroids as first line treatment and with limited duration. Methylprednisolone was the choice of corticosteroids rather than dexamethasone. Use of intravenous immunoglobulin was not preferred in patients without bleeding. It was also agreed that thrombopoietin receptor antagonists (TPO-RA) or rituximab should be recommended as second-line treatment, and that splenectomy could be considered 12-24 months after diagnosis in chronic pITP patients
Conclusion: The optimization of the dose and duration of cortTPO-RAs in addition to corticosteroids is necessary to improve the management of patients with pITP.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.Henüz tamamlanmamış! (Türkçe)
Do Alarmins Have a Role in Multiple Myeloma?
Ayfer Gedük, Merve Gökçen Polat, Esra Terzi Demirsoy, Berrin Öztaş, Baldan Huri Eryılmaz, Emel Merve Yenihayat, Hayrunnisa Albayrak, Haşim Atakan Erol, Özgür Mehtap, Pınar Tarkun, Abdullah Hacıhanefioğlu
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2023.0469  Sayfa 
Amaç: Alarminler olarak bilinen Kalprotektin (CLP), S100A6 ve High Mobility Group Nucleosome- Binding Protein 1 (HMGN1), birçok tümörün patogenezinde rol almaktadır. Bu çalışmada, Multiple Myelom (MM) hastalarında serum CLP, S100A6 ve HMGN1 düzeylerinin klinik ve laboratuvar bulgularıyla ilişkisini ve MM patogenezindeki rolünü araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Yeni tanı almış 55 MM hastası ve 32 sağlıklı gönüllünün serum CLP, S100A6 ve HMGN1 düzeyleri ELISA yöntemiyle ölçüldü. Hastaların medikal kayıtları tarandı.
Bulgular: Hastaların tanıda bakılan CLP, S100A6 ve HMGN1 seviyeleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (sırasıyla p=0,012, p=0,001, p=0,030). ROC analizinde MM için CLP <98 ng/ml (AUC = 0,663, %95 CI 0,554-0,761, p=0,009), S100A6 <1174,5 pg/ml (AUC = 0,706, %95 CI 0,598- 0,799, p=0,001), HMGN1 için ise <440,18 pg/ml (AUC = 0,640, %95 CI 0,530-0,740, p: 0,03) tanısal cutoff değeri olarak belirlendi. CLP seviyesi, hafif zincir MM hastalarında (Mean± standart sapma; 91,58±22,57), ağır zincir MM hastalarına (79,42±15,83) göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,03). CLP ile M protein, IgG, globülin ve beta 2 mikroglobulin arasında negatif korelasyon gözlendi (sırasıyla korelasyon katsayısı: -0,361; -0,370; -0,279; -0,300, p=0,024, p=006, p=0,04, p=0,0033).
Sonuç: Çalışmamızda yeni tanı almış MM hastalarında CLP, S100A6 ve HMGN1 serum seviyeleri tanısal anlam taşıyacak düzeyde düşük bulunmuştur. Bu sonuçlar, CLP'nin kanda ağır zincir MM tarafından üretilen paraproteine bağlanabileceğini ve dolayısıyla kan seviyelerinin düşük bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca DNA tamirinde rol alan HMGN1’nin düşük düzeyleri, HMGN1’in MM’de bulunan komplex genetik anormalliklere katkı sağlayabileceğini düşündürtmektedir.
Objective: Calprotectin (CLP), S100A6, and High Mobility Group Nucleosome-Binding Protein 1 (HMGN1), known as alarmins, are involved in the pathogenesis of many tumors. In this study, we aimed to inve stigate the relationship of serum CLP, S100A6, and HMGN1 levels with clinical and laboratory findings in Multiple Myeloma (MM) patients and their role in the pathogenesis of MM.
Materials and Methods: We measured serum CLP, S100A6, and HMGN1 levels in 55 newly diagnosed patients and 32 healthy controls (HC).
Results: We determined significantly decreased serum CLP, S100A6 ve HMGN1 levels in MM patients compared to HC (p=0.012, p=0.001, p=0.030, respectively). ROC analysis was used to determine a diagnostic cut-off value for serum CLP, S100A6 and HMGN1; the cut off value for CLP was <98 ng/ml (AUC = 0.663, 95% CI 0.554-0.761, p=0.009), S100A6 was <1174.5 pg/ml (AUC = 0.706, 95% CI 0.598-0.799, p=0.001), and HMGN1 was <440.18 pg/ml (AUC = 0.640, 95% CI 0.530-0.740, p: 0.03). CLP level was found to be statistically significantly in light chain MM patients ( 91.58±22.57) higher than in heavy chain MM patients (79.42±15.83) (p=0.03). A negative correlation was observed between CLP and M protein, IgG, globulin, and beta 2 microglobulin (correlation coefficient: -0,361; -0,370; -0,279; -0,300, p=0,024, p=006, p=0,04, p=0,0033).
Conclusion: In this study, we found that serum CLP, S100A6, and HMGN1 levels were statistically lower in newly diagnosed MM patients compared to HC. These results suggest that CLP may binds to the paraprotein produced by heavy chain MM in the blood and therefore its blood levels are found to be low. Additionally, low levels of HMGN1, which is involved in DNA repair, suggest that HMGN1 may contribute to the complex genetic abnormalities found in MM.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

HEMATOLOJIK GÖRÜNTÜLER
6.
Karadeniz Bölgesinden Bir Visseral Leishmaniasis Vakası: Cilt Lezyonları ve Kemik Iliğinde Leishmania Donovani Amastigotları
A Visceral Leishmaniasis Case from the Black Sea region: Skin Lesions and Leishmania Donovanii Amastigotes in Bone Marrow
Birgül Öneç, Cihadiye Elif Öztürk, Ayten Yazıcı
doi: 10.4274/tjh.galenos.2023.2022.0254  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
Acute Promyelocytic Leukemia with Basophilic Differentiation A Rare Variant
Andrés Felipe Melo Arias, Silvia Escribano Serrat, Marta Polo Zarzuela, Cristina García Sánchez, Miguel Gómez Álvarez, Eduardo Anguita, Celina Benavente Cuesta, Fernando Ataúlfo González Fernández
doi: 10.4274/tjh.galenos.2023.2023.0344  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
Hypopigmentation of the Skin and Hair Associated with Dasatinib Therapy: A Case Report
Vishnu Sharma, Vansh Bagrodia
doi: 10.4274/tjh.galenos.2023.2023.0280  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
A Curious Tale of Missing Bone Segment
Amiya Ranjan Nayak, Neelabh Nayan, Priyanka Naranje, Pradeep Kumar, Jasmita Dass, Mukul Aggarwal
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0039  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
A Rare Cause of Giant Intrathoracic Mass in a Woman with Sickle Cell Disease: Extramedullary Hematopoiesis
Furkan Ufuk, İclal Ocak, Lydia Chelala, Luis Landeras
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0127  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
Cleaved Leukemic Blast Cells, Vacuolation and Pseudopodia-like Cytoplasmic Projections in Acute Myeloid Leukemia with TLS: : ERG
Xingqin Huang, Linglin Jiang, Ting Li, Mei Yang
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2023.0386  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
12.
A Case of Philadelphia Chromosome-Positive Acute Lymphoblastic
Li-li Han, Haiping Dai, Xia Yang, Junfeng Zhu
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2023.0467  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
A Novel Four-way Translocation Variant t(8;14;15;21)(q22;q22;q15;q22.1) in Acute Myeloid leukemia with RUNX1: : RUNX1T1
Noriko Tsuge, Fumiya Ogasawara, Takumi Kondo, Shohei Yoshida, Kensuke Kojima
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0038  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

14.
Chronic Myeloproliferative Neoplasms and Sodium-Glucose Co- Transporter-2 Inhibitors: A Case Series
Pusem Patir, Kubra Cerci, Erdal Kurtoglu
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0050  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

15.
Persistan Orta-Yüksek Seviyede Izole Anti-kardiyolipin Antikoru IgA veya Anti- β2-glikoprotein-I IgA Izotiplerinin Herhangi Bir Klinik Önemi Var Mı?
Persistent Moderate-to-High Level Isolated Anticardiolipin Antibody IgA or Anti-B2-Glycoprotein-I IgA Isotypes: Do They Have Any Clinical Relevance?
Ayse Bahar Keleşoğlu Dinçer, Jonathan Thaler, Doruk Erkan
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2024.0068  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF

16.
REFRACTORY BURKITT LYMPHOMA FOLLOWING ACUTE LYMPHOBLASTIC LEUKEMIA IN A PATIENT WITH HOMOZYGOUS PMS2 DEFICIENCY
Dildar Bahar Genç, Zeynep Yıldız Yıldırmak, Murat Elli, Akif Ayaz, Özlem Ton
doi: 10.4274/tjh.galenos.2024.2023.0476  Sayfa 
Makale Özeti | Tam Metin PDF