Cilt: 4  Sayı: 1 - 1998
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - III
DOWNLOAD

2.
AKTİFLEŞTİRİLMİŞ LİNYİT KÖMÜRLERİ İLE SULU ÇÖZELTİLERİNDEN FENOL’ÜN ADSORBSİYONU
ADSORPTION OF PHENOL FROM ITS AQUEOUS SOLUTIONS USING ACTIVATED LIGNITE COALS
Mehmet MAHRAMANLIOĞLU, Hüseyin GÜLENSOY, İrfan KIZILCIKLI
Sayfalar 467 - 470
Bu çalışmada, fenol’ün sulu çözeltilerinden adsorbsiyon yolu ile uzaklaştırılması ve böylece geri kazanılması hedeflendi. Adsorbent olarak İstanbul ili, Yeniköy kömür sahalarından üretilen ağaçlı linyit kömürleri seçildi. Sözü edilen linyit kömürlerinden alınan bir örnek bu amaçla önce aktifleştirildi. Aktifleştirme, sülfat asidiyle ısıtma ve destilasyon metodları ile gerçekleştirildi. Adsorbsiyon çalışmalarında çeşitli molar konsantrasyonlarda sulu fenol çözeltileri kullanıldı. Elde edilen adsorbsiyon sonuçlarının Langmuir izotermine uyduğu görüldü. Çalışmaların sonucunda, bugüne kadar sadece yakıt olarak kullanılagelen bu kömürlerin adsorblayıcı olarak da değerlendirilebileceği, daha ileri çalışmalarla da, bazı atık sulardan fenol’ün uzaklaştırılabileceği ve hatta geri kazanılmasının mümkün olabileceği anlaşıldı.
In this work the adsorption and recovery of phenol from its aqueous solutions has been the main purpose. The lignite coals obtained from Yeniköy, İstanbul, have been chosen as the adsorbent matter. The sample taken has first been activated. The activation of lignite samples were carried out by either heating with sulphuric acid or through destillation in an inert atmosphere. Aqueous solutions of phenol of various concentrations have been used in the adsorption process. It was seen that the adsorption results were in perfect correlation with the Langmuir isotherm. As a result, it has been proved that these lignite coals which have been used for heating purposes till today, can also be used as a good adsorbent agent. Furthermore, it has been observed that phenol can be removed some waste waters and its recovery process can even be possible under certain conditions.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

3.
SÜRÜCÜ ENFORMASYONU SİSTEMLERİNİN BİR KRİTİĞİ; BÜYÜK KENTLERDEKİ GEREKSİNİM
A CRITICAL OVERVIEW OF DRIVER INFORMATION SYSTEMS; THE NEED IN LARGE CITIES
Banihan GÜNAY
Sayfalar 471 - 480
Araç trafiğindeki artış, tıkanıklık ve gecikme gibi problemlerin de büyümesine neden olmuştur. Dinamik trafik yönetimi çerçevesindeki anafikir, sürücülere gerekli bilgileri veren ve anlık trafik koşullarını gözönüne alarak en uygun güzergah üzerinden araçları yönlendirebilecek sistemlerin uygulanmasıdır. Klasik trafik mühendisliğindeki sınırlar nedeniyle Enformasyon Teknolojisi önem kazanmıştır. Bu makalede Sürücü Enformasyonu sistemleri tanıtılıp, uygulamada olan tekniklerin kritik bir incelemesi yapılmıştır. Bu tür sistemlere olan gereksinim de ele alınmıştır.
The growth of traffic has exacerbated a number of problems like congestion and delay. In the field of dynamic traffic management, providing systems that disseminate necessary information to drivers and guide traffic according to the most efficient paths considering the current traffic conditions has been a central idea. Information technology gained predominance as the limitations of traditional traffic engineering became apparent. This paper elaborates on Driver Information and reviews critically current technologies available. Need for the applications of such systems is also addressed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

4.
BESİN ÇÖZELTİSİNDE FARKLI AZOT KAYNAKLARI İLE BESLENEN DOMATES (Lycopersicum Esculentum L.) BİTKİSİNE YAPRAKTAN H2SO4 UYGULAMASININ BİTKİNİN TOPLAM VE AKTİF DEMİR İLE KLOROFİL KAPSAMI ÜZERİNE ETKİSİ
EFFECT OF FOLIAR ACID APPLICATION ON THE TOTAL AND AVAILABLE IRON CONTENTS, AND CHLOROPHYLL CONTENT IN TOMATO PLANT(Lycopersicum Esculentum L.) GROWN WITH NUTRIENT SOLUTION
İbrahim ERDAL, Melek GÜRBÜZ, Ceyhan TARAKÇIOĞLU
Sayfalar 481 - 485
Bu çalışmada, sera koşullarında değişik azot kaynakları içeren besin çözeltileri ile yetiştirilen domates bitkisine yapraktan seyreltik asit (% 0.1’lik H2SO4) uygulamasının bitkinin toplam demir, aktif demir, klorofil ve toplam N içeriği ile kuru madde üzerine etkisini görmek ve olası demir noksanlığında ilave demirli gübrelemeye gerek kalmadan H2SO4 uygulamasıyla bu noksanlığı giderebilmek amaçlanmıştır. Seyreltik asit domates bitkisine bir hafta ara ile iki kez yapraktan uygulanmıştır. Bitkide kuru madde en fazla amonyum ile, total N içeriği ise en fazla üre ile yetiştirilen bitkilerden elde edilmiş olup, yapraktan asit uygulaması ile bitkilerin hem kuru madde, hem de toplam N içerikleri önemli düzeyde artış göstermiştir. Yapraktan asit uygulaması üre ve nitrat ile yetiştirilen bitkilerde toplam ve aktif demir içeriklerinde artış göstermesine rağmen bu artış istatistiki olarak önemli bulunmamıştır. Amonyum ile yetiştirilen bitkilerde ise asit uygulaması toplam demir içeriği üzerine negatif etki yapmıştır. Üre ile yetiştirilen bitkilerde asit uygulaması ile klorofil içeriği etkilenmezken, nitrat ve amonyum ile yetiştirilen bitkilerde önemli düzeyde artış göstermiştir.
In this study, the effects of foliar application of dilueted acid ( 0.1 % of H2SO4 ) on dry matter, total and available Fe, total N and chlorophyll content of tomato plants grown with different nitrogen sources were investigated and the possibility of recovery in Fe-deficient plants by spraying the foliars with H2SO4 without the necessisity of Fe- fertilization was aimed. Diluted acid applied to foliars twice with a week interval. The highest dry matter was obtained in the plants grown with ammonium application, while the highest total N content was determined in urea-fed plants. Foliar acid application caused to increase both dry matter and total N content significantly. Total and available Fe increased by foliar acid application in the plants grown with urea and nitrate, however these increments were not statistically significant. Total Fe was negatively affected by foliar acid application in the plants grown with ammonium. Foliar acid application didn’t affect chlorophyll content of the plants grown with urea, however significantly increased those of the plants grown with nitrate and ammonium.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

5.
KUZEYDOĞU ANADOLUDA (OLTU-NARMAN ARASI) PONTİD / ANATOLİD KENET KUŞAĞININ STRATİGRAFİSİ VE YAPISAL EVRİMİ
STRATIGRAPHY AND STURUCTURAL EVOLUTION OF PONTID/ANATOLID SUTURE ZONE IN NE ANATOLIA (BETWEEN OLTU-NARMAN)
Cevdet BOZKUŞ
Sayfalar 487 - 499
İnceleme alanında Geç Kretase ve sonrasında gelişmiş kaya birimleri yüzeyler. Kenet kuşağının en yaşlı kaya birimi, volkanit ara katkılı Geç Kretase (Santoniyen-Maastrihtiyen) yaşlı filiş (Alıcık Formasyonu) dir. Filiş üzerinde tektonik olarak ofiyolitli karışık yer alır. Ofiyolitli karışığın bu alandaki ilk yerleşim yaşı Üst Kretase sonu-Alt Eosen öncesidir. Bu birimleri, açılı uyumsuzlukla Alt-Orta Eosen yaşlı ve karasal-sığ denizel iri-ince kırıntılı çökeller (Dağdibi Formasyonu) örter. Üzerinde ise uyumlu olarak çoğunlukla bazik karakterli (bazalt, bazaltik andezit, tüf) Üst Eosen volkanitleri (Karataş Formasyonu) yer alır. Eosen ve daha yaşlı birimler üzerine açılı uyumsuzlukla gelen Oligosen yaşlı karasal molas çökelleri (Narman gurubu) altan üste doğru incelen ve volkanit ara katkıları içeren karasal kırıntılılar ile en üstte jipslerden oluşan bir istifle temsil edilir. PliyosenPleyistosen yaşlı, alüvyon yelpaze ve akarsu ortamlarında çökelmiş olan çakıltaşları (Kuruçalı formasyonu) kendisinden yaşlı tüm birimleri açılı uyumsuzlukla örter. Günümüz oluşukları ise yamaç molozları ve alüvyonlardır. Pontid/Anatolid kenet kuşağında yeralan ve inceleme alanında yüzeyleyen bu kaya birimleri, bu iki kıtanın Üst Kretase-Günümüz arasında geçirmiş olduğu tektonik süreçle ilişkili olarak gelişmişlerdir. Geç Kretase’de başlayan kuzey yönlü yitime bağlı olarak gelişen hendek içerisinde Üst Kretase flişi çökelmiştir. Kenet kuşağını güneyden sınırlayan Ofiyolitli karışık, yitim sırasında okyanus kabuğunun kuzeye eğimli yitim zonu boyunca dilimlenmesi ve bu dilimlerin hendek çökelleriyle tektono-sedimenter yolla karışması sonucu oluşmuştur. Pontid/Anatolid çarpışması Geç Kretase sonrası-Erken Eosen öncesinde gerçekleşmiş ve kenet kuşağı boyunca gelişen asimetrik yay önü havzada Alt-Orta Eosen (İpresiyen-Lütesiyen) yaşlı karasal-sığ denizel istifler çökelmiştir. Pireniyen fazıyla tamamen su üstü olan kenet kuşağı boyunca, postorojenik bindirmelerle sınırlı dağarası molas havzasında Oligosen yaşlı karasal çökellerle, bunlarla girik ve aynı yaşta olan volkanitler gelişmiştir. Pliyosen-Pleyistosende ise, çoğunlukla fay (doğrultu atımlı) denetimli alüvyal yelpaze ve akarsu ortamlarında iri kırıntılılar (Kuruçalı formasyonu) çökelmiştir.
The rock units formed in Late Cretaceous to recent, outcrop in the investigated area. The oldest rock unit of the suture zone is a flysch (Alıcık formatıon) of Upper Cretaceous (Santonıan-Maastrichtıan) age containing volcanic intercalations. Ophiolitic melange tectonically set on the flysch. The initial emplacement of the ophioli- tic melange sheets in this area occur between Late Cretaceous and pre early Eocene. Lower-Midlle Eocene aged, fine grained continental to shallow marine sediments (Dağdibi formatıon) cover all the units with an angular unconformity. On these sediments, Upper Eocene basic (basalt, basaltic andesite, tuff) volcanics (Karataş formatıon) are observed. Oligocene aged continental molasse sediments (Narman group) which lie on the older units with an angular unconformity are; continental clastics, volcanic products and gypsum at the top displaying a thinning and fining upward motif of sequence. Pliocene-Pleistocene aged conglomerates represent river environments, cover all the units with an angular unconformity. Recent deposits are slope debris and alluvium. All the rocks exposed in the investigated area which take place Pontid /Anatolid suture zone and developed under the control of collisional tectonic processes of these two continents. In Upper Cretaceous age, the flysch is formed in a trench developed along a nortward dipping subductıon zone.. Ophiolitic melange which limits the suture zone at the south, is formed by slicing of oceanic crust and mixing of these slices with trench sediments by means of a tectono-sedimentary system.The collosion of Pontid/Anatolid continents (happened) after Late Cretaceous and before Early Eocene. Lower-Mıddle Eocene (Ipresian-Lutetian) aged continental, to shallow marine deposits were formed in an asimetric forearc molassic basin which developed along the suture zone. Oligocene aged continental deposits were developed together with volcanics in continental intermountain molassic environment limited by post-orogenic overthrusts along the suture zone. In Pliocene-Pleistocene age, fault controlled alluvial fans and coarse grained deposits in river environments were formed.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

6.
ÇATI BAHÇELERİ DÜZENLEMESİNE İLİŞKİN TEKNİK ÖZELLİKLER VE DONANIMLAR
TECHNICAL CONSIDERATIONS FOR THE PLANNING OF ROOF GARDENS
Nizamettin KOÇ, Gül GÜNEŞ
Sayfalar 501 - 512
Günümüzde nüfusun, yapıların, trafik yoğunluğunun ve hava kirliliğinin artması; yerleşim alanlarında en belirgin özellikler haline gelmiştir. Bu olumsuz özelliklere bağlı olarak, yaşam kalitesi de giderek bozulmaktadır. Bu nedenle mimar ve plancılar, kaybedilen doğayı yeniden kazanmak ve daha sağlıklı yaşam ortamları yaratmak amacıyla, kentsel mekanları hem estetik hem de fonksiyonel açıdan değerlendirecek bir planlama yaklaşımı içine girmek zorundadırlar. Bu yaklaşım içinde, kent ekolojisine birçok katkıları olan çatı bahçeleri oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çatı bahçeleri, yer seviyesindeki düzenlemelerden oldukça farklı bir planlama yaklaşımı gerektirir. Bu alanların altında yer alan yapının su sızdırma gibi sorunlara karşı korumaya alınması gerekmektedir. Bu nedenle, çatı bahçelerinin düzenlenmesinde bazı katmanların yer alması (filtre, drenaj, yalıtım, su geçirmezlik katmanları ve sulama sistemi gibi) oldukça önemlidir.
Increases in population, buildings, traffic density and air pollution is the most specific characteristics of metropol cities. These conditions effect the living quality negatively. That is why architectures and planners should find both aesthetic and functional planning approach in urban areas. Roof gardens, which affect positively urban ecology in many ways, have an important place in this approach. Planning aproach of roof gardens are rather different compare to ground level design. Structural elements under the roof gardens againist the infiltration of water. That is why it is important that roof garden plannings should have some layers shuclh as drainage, insulation, waterproofing, filter layers and irrigation andf drainage systems.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

7.
GAZ AKIŞ ÖLÇÜMLERİ İÇİN BİR KAPİLAR AKIŞMETRE SETİNİN DİZAYNI VE KALİBRASYONU
DESIGN AND CALIBRATION OF A CAPILLARY FLOWMETER SET FOR MEASUREMENT OF GAS FLOWS
Menderes LEVENT, Mustafa BAYRAM
Sayfalar 513 - 517
Bu çalışmada, kapilar bir akışmetre setinin dizaynı ve kalibrasyonu incelenmiştir. Kapilar akışmetreler laminer akışa sahip küçük gaz akış debilerinin ölçümü için kullanılmıştır. Gazlar yüksek basınçlı gaz silindirlerinden sağlanmış (azot, argon, metan, hidojen ve karbondioksit, v.s) ve farklı zamanlarda kapilar akışmetrelerden (1’den 3’e kadar) geçirilmişlerdir. Her bir kapilar akışmetre camdan yapılmış olup, bir yada iki gazla kalibre edilmiştir. Kapilar akışmetre çıkışları, kapilar akışmetre gaz akışlarını regüle eden ayar vanalarına birleştirilmiştir. Gazlar sırasıyle bir kabarcık akışmetresine geçirilmişlerdir ve gazların bu akışmetrede kalış süreleri, kronometre yardımıyle kaydedilmiştir. Sonra, biriktirilen deneysel ölçümlerden yararlanarak, kapilar akışmetrelerden geçen gerçek gaz debileri, Hagen-Poiseuille denklemi kullanılarak hesaplanmıştır.
In this study, design and calibration of a capillary flowmeter set was represented. The capillary flowmeters will be used for measurements of small gas flows having laminar flow regime. The gases (such as, nitrogen, argon, methane, hydrogen and carbon-dioxide) supplied from high pressure gas bottles and passed through capillary flowmeters (1 to 3) at various times. Each capillary flowmeter was made of glass and calibrated with one or two gases. Outlet of the capillary flowmeters were connected to the needle valves which have been used for regulating gas flowrates of the capillary flowmeters. Gases individually passed to a bubble flowmeter, and residence time of gases are recorded by using a stop watch. Then, from collected experimental results actual gas flowrates through the capillary flowmeters are calculated by using Hagen-Poiseuille equation.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

8.
DÜZLEM ELASTO-PLASTİK GERİLME ANALİZİ İÇİN BİR PAKET PROGRAM
A COMPUTER PROGRAM FOR ELASTO-PLASTIC STRESS ANALYSIS IN PLANE
Muzaffer TOPCU
Sayfalar 519 - 525
Bu çalışmada, izotrop malzemeden veya metal matriksli kompozit malzemelerden imal edilen makina elemanlarında, sonlu elemanlar metodu kullanarak elastik ve elasto-plastik gerilme analizi yapan bir bilgisayar programı hazırlanmış ve programın işleyişi anlatılmıştır. Çözümde dokuz düğümlü dikdötgen izoparametrik elemanlar kullanılmıştır. İnterpolasyon fonksiyonu olarak Lagrange polinomlar seçilmiştir. Lineer denklem sistemlerinin çözümünü kısa zamanda, doğru ve en az bellek kullanarak yapan bir program geliştirilmiştir. Plastik bölgede gerilme hesabında, başlangıç gerilmesi metodu kullanılmıştır. Programın işleyişini göstermek için, iki örnek çözüm verilmiştir. Programlama dili olarak Fortran kullanılmıştır.
In this study, the structure of computer program which solves the elastic and elasto-plastic stress analysis of machine elements that are manufactured isotrop materials or metal -matrix composites materials by using the finite element method, have been explained. An isoparametric rectangular element with nine nodes have been taken and Lagrange polynomials have been used as interpolation function. A computer program has been developed which solves the linear equation systems accurately by using optimum time and computer memory. In the calculation of plastic zone stress analysis initial stress method has been used. Two example solutions have been given for the related program. Fortran has been used as a program language.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

9.
YAVAŞ KUM FİLTRELERİNDE TASARIM VE ÇALIŞMA DEĞİŞKENLERİNİN ÇIKIŞ KALİTESİNE ETKİLERİ
EFFECTS OF DESIGN AND OPERATIONAL VARIABLES ON FILTRATE QUALITY OF SLOW SAND FILTERS
Mehmet Emin AYDIN
Sayfalar 527 - 535
Tasarım ve çalışma parametrelerinin filtre çıkış suyu kalitesi üzerindeki etkilerinin araştırılması amacıyla değişik etkin dane çaplarında (170, 360 ve 450 mm) kuma sahip üç tane yavaş kum filtresi 100 mm/h den 500 mm/h’e kadar değişen filtrasyon hızlarında ve 25 o C, 15 o C ve 5 o C olmak üzere üç değişik sıcaklıkta çalıştırılmıştır. Araştırma boyunca yüksek koliform bakteri, askıdaki katı maddeler ve bulanıklık giderimine ulaşılmıştır. Kum danesi etkin çapındaki artışla, askıdaki katı maddelerin gideriminde iyileşme olurken artan filtrasyon hızıyla koliform bakteri gideriminde azalma olduğu gözlenmiştir. Filtrelerin giriş ve çıkışında Amonyak, Toplam Organik Karbon (TOK) ve Çözünmüş Oksijen miktarları da ölçülmüştür. Araştırma boyunca azalan çalışma sıcaklığıyla ve artan filtrasyon hızlarıyla amonyak gideriminin azaldığı gözlenmiştir. Toplam organik karbon giderimi ortalama 0.7 mg/l olarak bulunmuştur. Bu TOK giderim değeri yaklaşık olarak filtre yatağı boyunca ortalama olarak kullanılan çözünmüş oksijen miktarına karşılık gelmektedir. Oksijen tüketimine bakılırsa filtrelerde nitrifikasyon olduğu söylenemez, dolayısıyla amonyak giderimi anaboliktir.
This experimental research was carried out to determine the effects of design and operational parameters on filtrate quality of slow rate sand filters. Three slow sand filters containing sand of different effective sizes (170, 360 and 450 mm) were operated at treatment rates ranging from 100 to 500 mm/h at three temperatures of 25 o C, 15 o C and 5 o C. High percentage removal of coliform bacteria, suspended solids, and turbidity was achieved throughout the investigation. An improved removal of suspended solids with increasing sand grain size was recorded. With increasing flow rates some reduction in the removal of coliforms were observed. Ammonia, TOC and dissolved oxygen contents of influent and the filtrates were also measured. Overall ammonia removal was declined with decreasing temperature and increasing flow rate. TOC removal of overall 0.7 mg/l corresponds about to the reduction in the dissolved oxygen content. By looking at the oxygen consumption, there is no evidence to suggest that nitrification took place in the filters. Thus, the removal of ammonia must be due to the anabolic uptake.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

10.
YARI RİJİT BAĞLANTILI ÇERÇEVELER
FRAMES WITH SEMIRIGID STRUCTURAL CONNECTIONS
Hasan GÖNEN, Eşref ÜNLÜOĞLU
Sayfalar 537 - 539
Son yıllarda araştırmacılar kiriş-kolon bağlantılarının gerçek davranışları üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. Genelde çerçevelerin yapısal analizi rijit veya mafsallı bağlantı olarak ortaya konulmaktadır. Buna rağmen pratikte hiçbir düğüm noktası tam rijit veya gerçek mafsal değildir. Rijit düşünülen bir bağlantı daima relatif dönmelere izin verir veya mafsal olarak düşünülen bağlantılar hiç bir zaman tam bir mafsal özelliği taşımazlar. Bu sebeple, bütün düğüm noktaları yarı rijit olarak ele alınmalıdır. Yarı rijit bağlantıların davranışını tanımak için eleman etkili burkulma uzunluğuna bağlı moment değişim katsayısı olan Cm değerinin kullanılmasıyla çözümü kabul eden Türk Standardı TS 4561’de ampirik bir formül verilmiştir. Buradaki Cm değeri rijit ve yarı rijit bağlı çerçeve elemanları için farklıdır.
During recent years, researchers have focused their attention on the actual behaviour of beam-to-column joints. In general, structural analysis of frames are performed either for rigid joints or pin-ended connections. Nevertheless in practice, no joints are either fully rigid or actually pinned. A presumed rigid joint always allows for a relative rotation or presumed pin-ended connections are never proper hinges. Therefore all joints should be treated as semi-rigid. To meet semi-rigidly connected behaviour an empirical interaction equation, given in Turkish Standard TS 4561, is adopted into analysis by using Cm values which modifies the moment relating with effective buckling length of member, where Cm values are different for rigidly and semi rigidly connected frame elements.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

11.
GaAs-TABANLI LASERLERDE ELEKTROMANYETİK PROPAGASYON SABİTİNİN İNCELENMESİ
THE STUDY OF ELECTROMAGNETIC PROPAGATION CONSTANT ON GaAs-BASED LASERS
Mustafa TEMİZ, Hakan ACER
Sayfalar 541 - 550
GaAs - bazlı yarıiletken laserlerin önemi son yıllarda gittikçe artmaktadır. Enjekte edilen akım, taşıyıcıların yeniden birleştiği merkezi bir bölgede, genişliği yüksekliğinden büyük bir yarıiletken ortam içinde tuzaklanmaktadır. GaAs malzemesinin içine katılan aliminyum ile yapılan AlxGa1-xAs formundaki yapılar, kafes sabitleri hemen hemen denk olan yapıları oluşturmakta, enerji-bant yapısında yasak bantı artırmakta, kırılma indisini azaltmaktadır. Bu özellikler, GaAs ve AlxGa1-xAs malzemelerle gerçekleştirilen heterojonksiyon yapıların elde edilmesine, yarıiletken laserlerde olduğu gibi, elektromanyetik enerjinin, özellikle, optik enerjinin kuvvetlendirilmesine, klavuzlanarak fiberoptik hatlarla nakledilmelerine imkan sağlamaktadır. GaAs - bazlı yarıiletken yapılar, özellikle, laserler, ince film katmanlarından (? 40-100 A o ), oluşur. Bu kuantum boyutları, kullanılan dalga boyu ile kıyaslanabilecek derecede küçüktür ve özel etkiler doğurmaktadır. Kuantum - çukurlu yapılar, bu tür etkilerin bir sonucudur. Bu çalışmada yarıiletken katmanlarda tuzaklanan elektromanyetik dalganın şekli ve propagasyon sabitinin davranışı incelenmiştir.
In the recent years the important of GaAs - based lasers has gradually increased. Injected current are confined, in the central region where the recombination of the carriers takes places in a semiconductor medium whose with is larger than height. The structures in forms of AlxGa1-xAs obtained by inserting Al in GaAs materials give the structure, whose lattices are almost identical constant, and the increased band gap and decreased index of refraction. These features give the possibilities of obtaining heterojunction structures formed with GaAs and AlxGa1-xAs, such as in semiconductor lasers, amplifying the electromagnetic energy, especially optical energy, and transmiting it by guiding in fiberglass. GaAs - based structures, especially lasers, are made very thin layers, (? 40-100 A o ). These quantum sizes are so small, comparable to the used wavelength and give special effects. Quantum - well structures result from these effects. In this work it is investigated the behaviour of electromagnetic wave guided in semiconductor layers and propagation constants.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

12.
HARİCİ OPTİK GERİBESLEMELİ YARIİLETKEN LAZER DİYOD’UN DİNAMİK KARARLILIĞI İÇİN KRİTİK DEĞERİN BELİRLENMESİ
THE DETERMINATION OF A CRITICAL VALUE FOR DYNAMIC STABILITY OF SEMICONDUCTOR LASER DIODE WITH EXTERNAL OPTICAL FEEDBACK
Remzi YILDIRIM
Sayfalar 551 - 555
Bu çalışmada optik haberleşme sistemlerinde kullanılan optik geribeslemeli yarıiletken lazer diyodun modülasyon altındaki dinamik kararlılık analizi yapılmıştır. Analizde küçük işaret oran eşitliklerinden elde edilen, lazer diyod (LD) transfer fonksiyonu H jw( ), optik geribeslemeli LD transfer fonksiyonu TF jw m ( ) m ve optik geribesleme transfer fonksiyonu K jw( ) ’n m ın frekans cevapları, Nyquist kararlılık kriterine göre kompleks düzlemde analiz edilmiştir. Optik geribeslemenin, sistemin kararlılığına olan etkisi ortaya konularak, LD’un kararlı hale getirmek için sönüm (damping) frekansı ve güç yansıtma sabiti (R)’nin kritik değeri belirlenmiştir. Çalışmada güç yansıma oranı ( ) f ext ? -104 olarak alınmıştır.
In this study, dynamic stability analysis of semiconductor laser diodes with external optical feedback has been realized. In the analysis the frequency response of the transfer function of laser diode H jw( ), the transfer m function of laser diode with external optical feedback TF jw( ), and optical feedback transfer function m K jw( ) obtained from small signal equations has been m accomplished using Nyquist stability analysis in complex domain. The effect of optical feedback on the stability of the system has been introduced and to bring the laser diode to stable condition the working critical boundary range of dampig frequency and reflection power constant (R) has been determined. In the study the reflection power has been taken as ( ).
Makale Özeti | Tam Metin PDF

13.
ILICAPINAR (POLATLI) SICAK VE MİNERALLİ SU KAYNAĞININ HİDROJEOLOJİ İNCELEMESİ
THE HYDROGEOLOGICAL STUDY ON THERMAL AND MINERAL WATER OF ILICAPINAR (POLATLI)
Suzan PASVANOĞLU, Güler GÖÇMEZ, Osman ŞEN
Sayfalar 557 - 562
Ilıcapınar (Polatlı)’ın BGB’sında yer alan sıcak ve mineralli su kaynağının hidrojeoloji incelemesini amaçlayan bu araştırmada yaklaşık 50 km 2 ’lik bir alanın 1/25000 ölçekli jeoloji haritası yapılmıştır. Çatlak ve kırıklar boyunca yerin derinlikerine doğru yer çekim etkisiyle süzülen meteorik sular jeotermik gradyanla ısınmışlardır. Hidrostatik basınç ve sudaki gazların genleşmesi vb. nedenlerle faylar boyunca yükselerek yeryüzüne çıkmışlardır. Sıcak ve mineralli su kaynakları K-G doğrultusunda uzanan fay boyunca çıkmışlardır. Kaynak sıcaklığı 28.5 °C olup debisi 8.4 l/s’dir. Sıcak ve mineralli suların geldiği derinlik 700 m’dir. AIH’a göre Ilıcapınar sıcak ve mineralli su kaynağı Na’lu, HCO3’lu, Cl’lu S’lü, sıcak ve mineralli sudur.
In this study aiming the hydrogeological investigation of thermal and mineralized waters of WSW Ilıcapınar (Polatlı) area. 1/25000 scaled geological maps of appoxiamely 50 km 2 area have been done. Meteoric waters infiltrating to ward to the deep level of the ground along fractures and fissures have been warmed up due to geotermic gradient. They have been up rose to the surface throught fault planes a result of leaving of gases in the water and hydrostatic pressure. Thermal and mineralized waters of ılıcapınar spring discharge along the N-Strending fault. The temperature of the spring is 28.5 °C and discharge is 8.4 l/s. It is determined that the hot and mineralized water are come from about 700 m. According to the IAH standarts hot and mineralized water of ılıcapınar spring can be classifid as Na, HCO3, Cl, S bearing hot and mineralized water.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

14.
YARISİLİNDİRİK BİR KANALDA 2 BOYUTLU HAVA JETİ İLE ÇARPMA SOĞUTMASI
IMPINGEMENT COOLING OF A SEMI-CIRCULAR CONCAVE CHANNEL BY 2D AIR-JET
Serhan KÜÇÜKA
Sayfalar 563 - 567
Literatürde yüzeylerin hava jeti yardımı ile ısıtılması veya soğutulması üzerine çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Ancak bu araştırmaların hemen tamamı, düz yüzey veya kanallar içindir. Bu çalışmada, silindirik bir kanalın iç yüzeyindeki bir yarıktan kanala dik bir jet akışı olması durumu için, eğriliğin akışa ve ısı geçişine etkisi araştırılmıştır. Laminer jet akışı durumu için, Simpler algoritması olarak bilinen sayısal algoritma silindirik koordinatlara uyarlanarak bir bilgisayar programı hazırlanmış ve çeşitli eğrilikler için çalıştırılarak hız, sıcaklık ve basınç dağılımlarının eğriliğe bağlı değişimleri incelenmiştir. Çarpan jetin Re sayısı 100-1500 arasında değiştirilmiş, jet üfleme genişliğinin kanal yüksekliğine oranı 0.25 olarak sabit tutulmuştur. Sonuçlar grafikler halinde verilmiş, ayrıca elde edilen sayısal sonuçlar kullanılarak ısı geçiş katsayısı için ampirik bir bağıntı çıkarılmıştır.
This study provides a numerical solution to the flow in a cylindrical cavity of which the upper wall contains a twodimensional slot. The air injected through the slot impinges and diffuses laterally on the lower wall. The jet enfluxed through the slot is assumed to have uniform velocity and temperature, and the temperature at the lower wall is kept constant. The resulting Navier-Stokes equations are solved by transforming simpler algorithm into a form useably in cylindrical co-ordinate system. The effect of cavity curvature, and the height ratio on velocity and pressure distribution is analyzed. The jet Reynolds number ranged from 100 to 1500 in the analysis.
Makale Özeti | Tam Metin PDF

15.
YAPI DOĞAL TİTREŞİM FREKANSLARININ FUZZY MANTIĞI İLE HESABI
CALCULATION OF NATURAL VIBRATION CHARACTERISTICS OF STRUCTURES BY MEANS OF FUZZY LOGIC
Hasan KAPLAN, Ömer CİVALEK
Sayfalar 569 - 575
Yapıların dinamik analizinde herhangi bir yapının deprem etkisindeki davranışını belirleyecek en önemli parametreler, sistemin frekansı ve doğal modlarıdır. Gerçek ortogonal titreşim moduna sahip sistemlerde bu modlar, ya karakteristik değer probleminin çözümüyle yada yaklaşık metotlar ile elde edilir. Ancak her iki çözümde de sistemin kütle ve rijitlik matrisleri bilinmelidir. İteratif çözümlerde pek çok metot kullanılmaktadır. Ancak bunların hepside yaklaşık sonuç vermektedir. Bu çalışmada modların ve frekansların belirlenmesinde Fuzzy tekniği kullanılmış ve elde edilen sonuçlar rijitlik matrisi metodu ile elde edilen sonuçlarla birlikte karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
The frequency and natural mode of the system are the most important parameters to determine the behavior of any structure under dynamic effects such as earthquakes and wind forces. These modes can obtain either solving characteristic value problem or using approximate method that the system have real orthogonal vibration mode. Therefore, both mass and stiffness matrix of the system must be known. A great deal of method used on the iterative solutions. But all of these give approximate results. In these study, Fuzzy technique have been used for the definition of the mode and frequency and results have been given as comparative in accordance with the stiffness matrix method.
Makale Özeti | Tam Metin PDF